26 Haziran 2011 Pazar

DOĞUM GÜNÜ..

Her şey biraz daha büyüdü, eskidi, küllendi, sarardı geçen sene aynı günden beri..
Bugün benim ve bloğumun doğum günü..

Dün sabah burada tanıyıp çok değer verip sevdiğim kardeşim Sedat'ın sabahın 9.00unda hastaneye gidip benim için randevu ayarlaması sayesinde psikiatr muayenemi oldum sonunda. Sağ ol Sedat! Çabaların için çok teşekkür ederim.

Sabah psikiatr akşam bar :)
Ankara'dan gelen arkadaşlarım buradakilerle çok güzel kaynaştılar. Sabah 6.00da girdik eve :)
Hakan gece çalışıyor ya, O yanımda değil diye zaman zaman gözlerim dolsa da eğlenme dürtümü engelleyemedim ve akşamın 23.00ünden sabahın 6.00sına kadar 'sabaha kadar dans' ritüelinin hakkını verebilmek için elimden geleni yaptım :)

23 Haziran 2011 Perşembe

MADDE BAĞIMLISIYIM BEN

Sabahın 5.30'uydu.
Uyanmamıştım çünkü hali hazırda hiç uyumamıştım.
Sıcaktı ve çok sıcaktı.
Deniz berisi serindir 5.30'da..
Pembe bisikletle pembe deniz berisine gittim.
Ne güzel :)

Henüz güneş tam yükseklerden bakmıyorken sabahın bu saati bir armağan..
Kesin benden başka kimsecikler yoktur, ıssız ve sakin.
Oysa insanlar güne erken başlamış, sabah sporunda.
Tahammülsüzüm bugünlerde insanlara.

Kendi gösterişinden bihaber bir deniz karşıladı beni, üstü pembe deniz.
Pembe peri tozu serpilmiş deniz.
İyot kokusunun baş döndürücü etkisi..
Bu iyot kokusu bağımlı yapar adamı.

İyota bağımlıyım ben..
İyota madde bağımlı..

Günün iyi haberi; Fethiye'de tanıdığım arkadaşım gerçek 'iyi'lerden Işıl'ım İstanbul'a gidiyor. Artık orada yaşayacaklar. Işl'ımın eşi sevimli insan, şeytan tüylü Ahmet kendisini şiddetle isteyen bir iş yerine sonunda evet dedi :) İçim bir hoş oldu bu habere. Çok ama çok fazla sevindim ama Işıl'cığım Ankara'dan gidiyor diye hüzünlendim de..
İstanbul canım arkadaşım Işıl'ıma iyi bak!' Üzme onu ve ailesini!

BEŞER DAKİKA ARAYLA DENİZ YÜZEYİ:










































Dağlar kızım; ben de umut etmek istiyorken nasıl da bu kadar karamsar olduğuma inanamıyorum. Kendimi düştüğüm yerden kalkmak için çaba bile sarf etmeyi gereksiz gören biri gibi hissediyorum, oysa ne kadar çok düştüm ne kadar çok ayağa kalkabilmek için yeniden ne mücadeleler verdim. Bireysel anlamdaki mücadeleci duruşuma ihanetle insanlara açın gözlerini demek yerine gözlerimi kapatmak ve açılmasına izin vermeden olsun bitsin istiyorum her şey. Bıktığımı, yorulduğumu hissediyorum. O zamanlardaki bilincin oluşması için emek verenlerin nerede olduklarını biliyoruz. Bu iki kişiden biri olan o kişileri anlamıyorum; onların gördükleri ama benim göremediğim şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum. Hem nerede bu insanlar Allah aşkına. Bir mazlum edebiyatıdır gitti de gitti. Hala mazlumlar mı acaba? Benim bildiğim tek mazlum var o da tivi reklamlarında kafasına bir sürü paket atıldığı halde hala ayakta kalabilen o çirkin 3-5 boyutlu çirkin karakter..

mr-lonely; sosisli sandviç gibi.. Tünel arası yol. Bolu tünelinin arasına her biri bir yerinden patlamış çatlamış, yol bakım ya da onarımı nedeniyle en fazla 10 km. çift yol olarak gidebildiğin o yolları kor az ketçap mayonezle de tatlandırdıktan sonra afiyetle yeriz artık! Ama bu sandviçin tadı acı üstelik de bize pahalıya patladı! Bugün sizin söylediğinizi hazineden emekli bir kadın da söyledi. İşsizi, Tekel işçisi, sınav şifrelerinden mağdur olanı oy vermeseydi bugün harita çok daha farklı olurdu dedi. Ama denyonun biri de '90'da emekli maaşlarını IMF'den borç alarak ödüyorduk dedi! Bu sığır arkadaş en fazla 88 doğumlu! Vay arkadaş vay! On sene sonra ülkemde satılacak hiçbir şey kalmadığında görürüm bu dıngılı!

Işıl'ım; inan anlayamıyorum. Ananı al git dedi, askerlik yan gelip yatma yeri değildir dedi, dedi de dedi. En son da paralı askerliğe vize vermemek için 'şehit aileleri demez mi, bizim evlatlarımız şehit oldu. Ben nasıl paralı askerliği onaylarım' dedi! Hiçbir şehit ailesi 'benim evladım şehit oldu, başkasınnki de olsun' demez! Hem sen bu kadar düşünür müydün şehit ailelerini; onun için mi hiç bir şehit cenazesinde bakındık bakındık ama göremedik seni?' Ötekileştirme, bölme, insanları farklı saflarda göstermek birbirine. Ah Işıl'ım ah..

abdülkadir, merhaba. Sağlık dileklerinizi Defdef adına sevgiyle kabul ediyorum. Çok sağ olun. Çok incesiniz.. Yazdıklarımı okumaya değer gördüğünüz için çok teşekkür ederim. Ben böyle iltifat alınca elim ayağım birbirine dolaşıyor, mahcup oluyorum. Ne diyeceğimi bilemiyorum.. Yazmak maymun iştahlı biri olarak sıkılmadan, bıkmadan düzenli olarak sürdürebildiğim ikinci iştir. İlki basketbol hakemliği; beş sene kadar sürmüştü. Benim için istikrarlı biçimde yazıyor olmak bile büyük başarı ama seviyorum. Anlattığımda kendimi huzurlu hissediyorum.. Teşekkürler yeniden..

Nilgün'üm; :) sağ ol canım benim :) Ben bir daha aynı soruyu sormak zorunda hissettim. Biz birbirimize katılıyoruz da bize katılmayanlar nerede çok merak ediyorum. Şu iki kişiden biri kim Allah aşkına. Çıksın biri de benim desin :)

Nur annem; yie de inanılır gibi değil ama. %50 ne demek? Ama iyi de ben bu yönetime ve ülkemin içinde bulunduğu, sokulduğu duruma razı değilim. Ne olacak şimdi peki? Sinirlerim hakikaten çok bozuk. Psikiatre de gidebilmiş değilim henüz :( Uyuz oldum ben ya! Haberlerinizi bekliyorum ve lütfen o haberler iyi olsun!

Nurhan'ım; aslında haklısın; bu durum tam da 'söylenecek söz bulamıyorum'la ifade edilir ancak. Ne söylesem kendi yüzüme çarpıyor benim. Neye nasıl inanır bu insanlar bu kadar anlamak o kadar güç ki. Yol, tünel başka da bir şey yok!

Ayşen'im; bir daha, bir daha ve çok daha teşekkürler. Kelimelerimi döksem ortaya canlandırım diye korkuyorum o günleri diye. Suskunluğum da anlatır ama biliyorum benim ne hissettiğimi. Çok sağ ol..

Babamın bilgisayarındayım ve o artık uyumak istediğini söyledi.
Hepinize sevgiler..




21 Haziran 2011 Salı

PA-RAM YOK, BEN-DE PA-RA YOK!

Evet uyuyamıyorum. Kaybedenler klübünün yoklamasında okunuyor ismim ve hep 'var' yazılıyorum. Bana sandıktan uykusuzluk çıktı, ülkem ve çıkarları için geceleri daha da belirginleşen endişeli bir ruh hali içindeyim. İnanamıyorum bu sonuca, inanamıyorum değil aslında. İnanmıyorum.
Seçim sonuçları beni sehven bile ikna etmedi. İki saat içinde netlik kazanan bir seçim sonucuna inanmam nasıl mümkün olabilir ki?
İnsan inanmadığı bir şeyi yaşarken ne kadar mutlu, ne kadar huzurlu, endişesiz ve komplo teorisiz yaşayabilir ki?

Dinlemediğim, kendimden korktuğum için cesaretimin olmadığı balkon konuşmasının sağlamasında akıllarda kalan 'kırdımsa' özrü; evet kırıldım; çok kırılıp incindim. Helallik de istemiş. Ben helal etmiyorum hakkımı. Hakkını helal edene de helal etmiyorum hakkımı!
Ve çok önemli bir cümle:
Asın beni!
Demokrasilerde olmaz öyle şey!
Kesin bir dille karşıyım!
Kaldı ki kazanılmış bir zaferin (!) ardından asın beni ne demek?
Yargılanamayacak pozisyonda olan birinin asın beni sözlerini ne anlamlı ne doğru ne de samimi buluyorum.
Sözüm ona darbe girişimcileri -ki şimdi afları gündeme gelebilir- Silivri'de yatarken kim çıkıp 'asalım' diyebilir?

Diyorum ya, komplo teorileri kuruyorum; öyle bile olsa kim asacak seni??
İnsanlar konuşmaya korkarken, herkes içerdeyken..
Korku cumhuriyetlerinin başkentidir Türkiye.
Yazan, çizen, okuyan, karşı çıkan, itiraz eden, tepkisini dile ve eyleme getiren, O geldiğinde ayağa kalkmayan asker bile içeride.
İzmit'teyken günü birliğine gittiğimiz Gelibolu ziyaretinde gördüğüm Silivri'nin yolları da double double. Pek güzel olmuş, git gel Silivri iki saat!
Konuşmamaya özen gösterilen bir ülke olmaktan çıkmalıdır artık Türkiye.

Sinirlerim çok bozuk :( Gidemediği duble yollar için oy veren, geçme ihtimali neredeyse sıfır olduğu Bolu Tüneli için oy verdiğini söyleyen insanlarla benim oyum bir, eşit ve aynı ne yazık ki :(
Defdef AKP'ye oy verdiğini söyleyen bir amcayla konuşuyor; amca duble yolları övüyor yine. Defdef de diyor ki 'amca senin araban var mı?' Amca yanıtlıyor: 'ner(E)deeee, ne gezer bende araba?' Oğlu işsiz bir amca bu. İşin yok çalışmaya, duble yolla gidersin artık ...
Adı bende saklı bir blogger arkadaşımızın kuzeni zihinsel engelli çocuklarla çalışan bir psikolog. Görevli olduğu yerde çocuklardan birine babasının nereye oy verdiğini soruyor psikolog; sadece meraktan. Çocuk yine aynı nedenlerle (duble yol ve Bolu Tüneli) babasının AKP'ye oy verdiğini söylüyor. Psikolog arkadaşımız 'peki sen ve ailen o yollardan ve Bolu Tüneli'nden geçtiniz mi?' Hayır diyor çocuk. Baba yine işsiz.

Benim başka komplo teorilerim var. 2003 yılında uçucu madde bağımlıları tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürülen Sat komandosu yüzbaşı Zeki Şen'in haberini vermişti basın. Çok üzülmüştüm ve aklım da almadığı gibi hiç de çıkmadı hafızamdan. Ardından ismini hatırlayamadığım bir psikolog (ya da psikiatr de olabilir) madde bağımlılarıyla karşı karşıya geldiğimizde onlarla nasıl iletişim kuracağımız hakkında bilgiler vermişti.
Madde bağımlısı yanınıza para talep etmek için geldiğinde ona PA-RAM YOK, BEN-DE PA-RA YOK derken ellerinizle sözlerinizi destekleyecektiniz. Bu hecelenerek söylenmiş sözler beyni uçucu madde tarafından ele geçirilmiş insanlar tarafından ancak algılanırmış çünkü.

Heceleyerek yüksek sesle, telaşsız ve sakince söylenen sözler böyle bir etki mi yaratıyor acaba insanda gerçekten? Gerçi ben Başbakan konuşurken kendimi aptal yerine konmuş gibi hissediyorum. Anlattıklarının bu kadar yüksek sesle ve hecelenerek söylemesi benim sinirlerimi bozuyor da kimilerinde örnekteki etkiyi mi yaratıyor acaba diye düşünüyorum.. Bunları birbirine köprüleyecek hiçbir bağlantıda yazmıyorum çünkü bunlar benim 'KAFAYI YEMİŞ KOMPLO TEORİLERİM' çünkü gerçek anlamda akıl sağlığımdan endişe duymaya başladım. Her şey bu kadar açık-netken insanların ilk söylemde duble yol ve Bolu Tüneli'ni hafızalarına kazıdıklarına inanamıyorum. Ne yolmuş ne tünelmiş kardeşim! Keşke yolum da tünelim de olmasaydı da ülkemin bana DA ait olan kurum ve kuruluşları asıl sahibi olan vatanında, vatandaşında kalsaydı!

Sinirlerim son derecede bozuk. Hafta sonu tatlı arkadaşım Pervin'deydim. Kafa dengim arkadaşımın yanında da seçim sonuçları için ağlamaya başlayınca O da bana eşlik etti :) Yalnız kalmadım :) Sağ ol Pervin'im..
Yaklaşık bir sene önce evime tecavüz edip manevi değeri paha biçilmez eşyalarımın çalınmasından sonra düzensiz de olsa gittiğim bir psikiatr edindim burada. Bir senedir huzursuz uyuyorum, bir senedir hırsız korkumdan hiçbir şey kaybetmedim. Çok derinden sarsıldığım bu olay sonrası düzensizleşen uykularım seçim sonuçlarından sonra yitirdiğimi hissettiğim ülkesel manevi değerlerim de eklenince iyice huzursuz bir hal almaya başladı.
Psikiatrime gidip ağlamak istiyorum, aile dışında bir tek onun yanında rahat ağlayabiliyorum
-çünkü bana sus, ağlama demiyor :) Mendil veriyor :) Ağlama konusunda sonsuz bir özgürlük hissettiğim bir yerde ağlama özgürlüğümü sonuna kadar kullanıyorum..
Ve sanırım biraz da ara vermem gerekiyor. Birikmiş bir çok işim var. Onlarla uğraşırken belki biraz sakinleşirim çünkü artık kesinlikle sakin davranamadığımın farkındayım.
Sizi seviyorum :)
Görüşürüz bir kaç zaman sonra..

17 Haziran 2011 Cuma

BOĞUL O ZAMAN ANKARA!

Benim mi kafam basmıyor yav arkadaş?
Şehircilikten zerre kadar anlamayan bir büyükşehir belediye başkanını hala seçmenin akıl ve mantığa sığan tarafı ne?
Büyükşehir belediyeciliğini hala battı-çıktı yapmayı ve işmiş gibi kaç günde bittiğinin işareti olarak yok 36. gün, yok 70. gün adı vermeyi gurur sayan bir belediye başkanının aklında, aşırı (!) yağan yağmurların bu altgeçitlerde yoksul (!) vatandaşlara belediye hediyesi olarak dağıtılacak yardımlara ek gelir olsun diye rafting turları düzenlemek düşüncesinde olduğundan kuşku duyuyorum! :P

Benim için çok özellikli bir yerdir Ankara Garı. İstanbul'a fakülte okumak için giden Defdef'i uğurlardık biz her pazar gecesi, sonraki cumartesi sabahı yine aynı yerde karşılamak üzere.. Cumartesileri erkenden kalkar gara giderdim sanki Defdef tek başına eve gelemezmiş gibi. Okul servisinden evladını alan bir veli gibi hallerim.

Sonra asıl UCUBE oraya yapıldı! 36 günde bitti o UCBE ve o UCUBEnin adını da 80 günde devr-i alem'e öykündüklerinden midir bilemem 36. gün alt geçidi koydular. Her oradan geçişimde göz alanıma girdiği andan itibaren garı izlerdim. Araç hızıyla paralel olarak da göz alanımdan çıkışını; arabanın arka camından bakarken o güzelim Cumhuriyet izli, kaya gibi sağlam taş görüntünün. Gece ışıklandırması mütevazı heybetine daha bir asalet katardı garın.
Garın içinde Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yolculuklarında kullandığı vagonlara ek olarak geldiğinde konakladığı ama artık müze olarak kullanılan şahane bir de bina var. Çok da güzel, zamanın yeniliğinde eskiliğinden hiçbir şey kaybetmemiş bir de Gar Lokantası. Ben araçla bu güzel yerin önünden geçerken asla silinmemiş anılarımın tozunu alırdım. Şimdilerde tam da garın önündeki ışıklardan başlayıp garın bitimine denk gelen yerde bir battı çıktı var; adı batasıca 36. gün alt geçidi! İstersen geçme! İstersen de geç geçebilirsen. Adı battı çıktı ya, batarsın ama çıkamazsın! Yüzme biliyorsan şanslısın ama yok bilmiyorsan İstanbul'da minibüs içinde sele kurban giden emekçiler için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın dediği üzere 'güzelce gidersin!'
Aha da dün geçememişler zaten!
Zaman zaman bu battı çıktılar için polemikler yaşadığım 'ben Batıkent'ten Kızılay'a 1o dakikada gidiyorum, iyi oldu battı çıktılar' diyen sürücü abiler nerede şimdi? Anlamıyor mu bunlar, anlatamıyor muyum, onların mı kafası basmıyor, benim mi? Hayatın normal akışına ters bu! Dinlenmeden koşarsan yorulursun. Kızılay'a gidiyorsun da ne oluyor? Kızılay'da birikiyorsun. 8 yaşındaki çocuk Erdim bile çözdü olayı geçen sene Kızılay'da sıkışmış trafikte bunalırken. 'Her yerde az az beklesek burada bu kadar çok beklemezdik' dedi! Bunlar basit anlatımlar:
Özetle:
Şehir-planlamacılar boşuna okuyor.
En iyisini Melih Gökçek biliyor!

Belediye Başkanı bu iş mimar-mühendislerden, bu meslek grubuna ait odalardan daha iyi biliyor çünkü! Dereleri islah etmeden, işinin ehli mimar mühendislerle istişare (!) yapmadan bu işlere soyunursan al sana fotoğraf!



Allah Ankara'lıyı islah etsin!
En olmadı Allah son 84 yılın en fazla yağışını düşürmesin bir daha Ankara'ya!
Tamam çok yağdı ama bir belediye başkanının görevi nedir?
Meteorolojik bilgiler ?
Öyle ya yağmurun suçu bütün bunlar!

VE TEŞEKKÜRLER:
Nedret ablam; kızım diyen dillerini yirim senin. Çok sağ olasın ablacığım. Patoloji sonucunu bekliyoruz ama benim gibi sabırsız birinin bu süreci nasıl geçireceği kuşkulu :( Bölümü arayıp arayıp bunaltmakta fayda var. Araştırmalarıma göre protein kaçakçısı böbreğin bunu yapmasına neden olabilecek en iyi şeyin diyabet olduğuna karar verdim. Diğerlerini kategorize bile etmek istemiyorum. Her şeye hazır biçimde beklemeye başladık. İyi de bizim kötü de. Yapacak başka bir şey yok.. Çok teşekkür ediyorum ablam..

Banuca'm; yüzüne bakmaya utanıyorum yine :( Her Kocaeli tarafına geldiğimde seninle tanışamadan, bir de yüzüne karşı teşekkürlerimi sunamamak beni nasıl üzüp utandrıyor bilmezsin sen :(((( Aramaya bile yüzüm olmuyor mahcubiyetimden, ne olur inan bana :( Hele bu gittiğimde Defdef biraz dinlensin, kızcağız rahat etsin diye onun elini sıcak sudan soğuk suya sokmadım, Erdim'le sürekli ben ilgilendim. Sıfır beden totoşum minder görmedi. Erzurum usulü helva bile kavurdum iki kez -ki uzun sürer- İkincisinde kavrulan un tavadan pırtlayıp parmağımı yaktı. Mutlu bir yorgunluktu yaşadıklarım. Sana yine gelemedim :( Ne olur beni affet :( Ben seni çok seviyorum! Bir de benden özür dilemişsin, aşk olsun. Kızarttın yüzümü :( Sana da çok ama çok geçmiş olsun. Diş eziyeti kabir azabı derler. Allah yardımcın olsun. Çabucak bitsin. Ben de yeni yeni başladım blog blog gezmeye çünkü Kocaeli'de ne zamanım oluyordu ne enerjim ne de sıra geliyordu :) Defdef'in not girme telaşları, Erdim'in araştırmaları :P (!) Şimdi de Hakan gece çalışıyor. Benim notebooku O götürüyor. Gündüzleri babamın bilgisayarından halldediyorum iş güç arasına sıkıştırıp internet işlerimi. Ben gece yazmayı becerebildiğimden gündüzleri canım yazmak da istemiyor. Sanırım kendime bir laptop almam gerekecek (görgüsüzün tekiyim ben!)
Öpüyorum Banuca'm, anneni ve seni. Bıdık'a da miyav deyip kaçtım :P

Işıl'ım; canım saçmalama. Biz biliriz birbirimizi. Senin plansız, hesapsız arkadaşlığını, ta oralardan, buralardan birbirimize yetmelerimizi bilirim ben. Çok geçmiş olsun sana da. Çabucak iyileşmeni diliyorum. Diktiğin çanta ve şapkayı da kıskanıyorum bilesin. Ahmet'ciğime de sana da bol selam ve öpücük hepimizden. Bıdık'ın da kuyruğunu çekerim :D

Mor Atölye; dikiş şahane bir mevzu. Çok seviyorum ben dikiş dikmeyi ama ne yazık ki teknik bilmiyorum. Kalıp yok, model yok. Öylesine yapıyorum. Bozup yapmayı seviyorum;İ daha doğrusu öylesini becerebiliyorum. Sıfır kumaş dikiş nasıl olur bilemem ama denemek lazım tabii. Bir de burada ciddi anlamda kumaş sıkıntısı var :( Kumaş satan yerler kısıtlı ve ben bozulup yapılacaklar bittiğinde kumaş alıp dikmeyi istiyorum. Kumaşı kesinlikle buradan almayı düşünmüyorum. Kumaş tedarikinden sonra sıfır kumaşla dikeceğim :) Senin diktiklerini de çok beğendim. Ellerine sağlık..

Elif'im; çok sağ ol canım benim. Keşke ben Ankara'dayken tanışmış olsaydık, yüzyüze de görüşürdük. Güzel dileklerin, candan gönderdiğini ta buralardan anladığım sevgilerin için sonsuz teşekkürler.. Ben de sevgi ve öpücük gönderiyorum bol miktarda..

16 Haziran 2011 Perşembe

a) AYOPSİ b) BİYOPSİ c) CİYOPSİ d) DİYOPSİ AY SUSTUM!

Sıkıntılı olmuş biyopsi :( Lokal anestezi ile beş kez denemek zorunda kalmışlar :( Geceyi ağrılı ve uykusuz geçirdik; o hastanede ben burada :( Akşam tansiyonu 8/4e düşüp bayılınca henüz eve, Erdim'in yanına dönmüş olan eniştemi tekrar hastaneye çağırmışlar. Bugün epeyce bir mücadele verdikten sonra taburcu olmayı başardı sonunda kardeşim. Neredeyse şenliklerle kutlayacağız! Bir de o ağrının üzerine uzunca bir süre ne hastaneden çıkabilmesi konusunda ne pansumanları hakkında bilgi akışını sağlayamadığı doktorlarla mücadele ettiler. Sağlık sisteminde yapılan devrimin sınıfta kaldığını hastanelerle çok fazla haşır neşir insanlar olarak biz biliyoruz ama bizim bilmemiz ne yazık ki hiçbir şeyi değiştirmeye yetmiyor! Türkiye'nin hemen hemen her kurum ve kuruluşuna hakim olan kaos hastanelerde başta olmak üzere İSTİKRARLI biçimde sürmeye devam ederken zaten hasta olan insanları daha da zor durumda bırakıyor :( Tıpta denklik sınavındaki soru skandalını bir Rus doktor çıkardı ortaya, e düşünmek gerek biraz..

Kardeşimin yanında taburcu işlemleri için koşturan biri olmasaydı o haliyle bir de o işlerin peşinde koşacaktı -ki rahat durmamıştır kesin çünkü söylentilere göre bizim içimizde kurtla çalışan bir jet motoru varmış :)

Bundan sonrası çok daha önemli. O parçanın en az benim parçam kadar, hatta daha fazla masum çıkmasını diliyorum çünkü onun bir evladı var, onun öğrencileri var, onun sorumlulukları benimkinden çok daha ağır. Her şeyin iyi sonuçlanması için dua ediyorum yine; içimden, dışımdan, gönlümden, beynimden.. iyi düşünüyorum, ümitliyim..

Paylaştığım bu sıkıntım için beni teselli eden, güç veren bütün dostlarıma çok teşekkür ediyorum..

Nalan ablam; çok sağ ol. İkiz olmak çok gereksiz :P bir şey olsa gerek. En zor anında birbirimizden uzak olmak çok feci bir şey çünkü :( O yokken ben, ben yokken O yarım :( İki yarımken bir bütün etmek isterdim onunla ille de Fethiye'de ama.. Seni de derinden üzen bir kaybın varken benimle de ilgileniyorsun ya, ne diyeyim ben sana? Tekrar başımız sağ olsun ablam.. Seni çok seviyorum!

Aysema öğretmenim; çok teşekkür ediyorum. biz birbirimizi izliyoruz. Önce benden bir parça alındı şimdi de Defdef'ten. İlk önce ben iyi haber verdim, şimdi sıra Defdef'de. Bu bekleme süreci ondan çok beni sıkıntıya sokuyor, aynı şeyi benim parça sonucunu beklerken Defdef yaşamıştı. Acayip bir durum bu, kendimize birbirimize üzüldüğümüz kadar üzülemiyoruz biz :))) Öğretmenim sizi çok seviyorum!

Çınar'ım; kendime olsa bu kadar üzülmezdim ama ikiz olmanın gerekliliği bu sanki. Konu onun için ben, benim için O olunca çok üzülüyor insan. Oldu biyopsisini de eve dönüşü pek kolay olmadı sanırım. Oraya git, buraya git, doktorlardan kerpetenle bilgi al! Nedir bu?! Kimse neyi, nasıl yapması gerektiğini bilmiyor mu artık yoksa? Sorgulamayan, sormayan, bekle dediklerinde neyi neden beklemesi gerektiğini bilmediği halde bekleyen insanların arasında 'neden beklediğini' soranların 'kavgacı, uyumsuz, sorunlu' olarak algılandığı bir ülke haline geldik. Haklarının peşinde olmak uyumsuzlukla etiketleniyor ne yazık ki. Defdef' yorgun bugün. Tam konuşamadık ama sanırım hastane çıkışı da pansumanla ilgili sorunları da biraz sıkıntılı olmuş.. Çok sağ ol. Seni çok seviyorum!

Nilgün'üm; çok sağ ol! Çok teşekkür ederim.. Ben onun yanında olmayı başarabilseydim biz yine gülerdik.. Şimdi uzakta olunca sıkıntı duyuyorum. En çok da obasiretim mi bağlandı ne, oy kullanmak için geldiğime kızdım. Hastaneler ve odaları en neşeli olmaya mecbur kaldığımız yerlermiş gibi her hastalık durumundan mutlaka bir geyik türü üretiriz biz:) Ay anlatmaya kalksam var ya :) Dur bir tane patlatayım hemen. Bir yılbaşı akşamı kızarttığımız ekmek o ana kadar astma hastası olduğunu bilmediğimiz Defdef'i krize soktu. Defdef'i babamla birlikte hastaneye götürdük. Sakarın da sakarı bir interne düştük ki internün annesi hastalanan çocukluk arkadaşları arkadaşları olan sakar intern onlara denk gelmesin diye takla atıyor :)))) Testler yapıldı. Damar yolu açılıp kortizonlu ilaç verilecek Defdef'e. Intern ilk iğneyi yere düşürüp kırdı, açmayı başarabildiği ikinci ilacı Defdef'in akciğer filmine döktü. Üçüncüyü de koldan damar yolu açamadığı için elinin üstünden verirken ilaç deri altına gitti ve Defdef'in el üstü tömbeki gibi şişti! O manzarayı gören Defdef daha fazla dayanamadı ve bayıldı. Ardından Defdef'in bayıldığını gören ben durur muyum? E haliyle ben de bayıldım! Intern de dışarıda bekleyen babamı çağırıp 'kızlar bayıldı' demiş :))))) Ama en komiği de internün yediklerini çıkaran Defdef'e 'hmm ıspanak yemişsiniz' diyen dedektif haliydi :) Evet biz yılbaşında ıspanak ve kızarmış ekmek yemiştik :) Seni çok seviyorum!

Elif'imin terazisi; nihayet bitti ama bu iki günü nasıl zor geçirdim bilsen :( Yanında olmayı başaramadığım için çok üzüldüm ben :( Yanyana olsaydık biz birbirimize iyi gelirdik. Yoksa bir parça alımından ne olacak? İnsanların organları alınıyor, uzuvsuz kalıyor insanla. Onları düşününce bu bizimkisi bencillik belki de ama insan o an bunları düşünmeyi reddediyoır demek :( şimdi utanıyorum aslında kendimden..İş bitince senin gibi düşünmeyi başarabildim ama :) O güzel haberi de vereceğim inşaallah buradan, patoloji sonucu gelince.. Biraz beklemek gerekecek. Defdef yarın çocuklarının karnesini vermeye gidemeyeceği için üzülüyor şimdi de :( Ama ben Ondan Kane Verme Performansı bekliyorum. Benim tanıdığım Defdef bunu yapar :) Seni çok seviyorum!

İdil'imin annesi Ayşen'im; çok sağ ol, teşekkür ediyorum.. Anlarız biz seninle birbirimizi. Güçlü ve savaşçı olmaktan başka çaremiz yok bizim değil mi? Kendimiz, sevdiklerimiz ve sevenlerimiz için güçlüyüz; zorunluktan kaynaklanmıyor bu bence. Hayata bağlanmak için o kadar çok nedenimiz varken güçlü olmamanın imkanı yok bence ama yine de emin değilim bu fikrimden. Kişiliklerle de ilgili olabilir. (Ahkam kesmeyim ben yine de) Valla Defdef'den bu akşam dediğin gibi hooop bir iyileşme ve yarın gidip karne dağıtma eylemi bekliyorum ben :) Benim kardeşim yapar bunu. Ben sana yaşadığın sağlık sıkıntıları ve onları atlatmada gösterdiğin başarı için, o yolda yürürken gösterdiğin direnç için çok saygı duyuyorum ve seni ve senin kızın İdil'i çok seviyorum..

Geçmiş olsun çiçekleri:




15 Haziran 2011 Çarşamba

DOZ AŞIMI MUTSUZLUK :(

Çok mutsuzum :( Tuz biber ekildi yarama, kalbim ağır yaralı ve ben iyi hissedebilmek için yapabileceğim hiçbir şey olmadığının farkında üzüntüden delirmek üzereyim. Üzüntüden delirmek..

Elma yarım yarın olacağı operasyonu beklemek üzere bir hastanenin beyaz ışıklı odalarından birinde şu an. Az önce dondurma almak için kantine kaçtı; bu bir son gelişme. Dondurmayı çok sever Defdef, ben de ama her dondurma yediğimde benim başım ağrır.

Böbreğinde ciddi rakamlara ulaşmış protein kaçağından söz ediyor doktorlar. Yarın parça alacaklar kardeşimin böbreğinden. Son Kocaeli yolculuğum sırasında olacağı bu operasyon bir takım aksilikler yüzünden yarına ertelendi :( Ben onun yanında değilim :( O kadar üzgün ve kendimi ona ihanet etmiş -gibi değil!- hissediyorum ki :( Onun yalnız olmadığını bilmek bile teselli değil benim için :(

Soğuk bir bira içtim. Kafamın içinde binlerce birbirine dokunduğunda patladığı halde büyüyerek çoğalan baloncuk dolanıyor. Şu anda ihtiyacım olmayan bir duygu bu oysa :(

Mutsuzum yanında değilim. Aslında belki de bu benim bencilliğimdir bilmiyorum :( Keşke kanatlarım olsaydı ama ne yazık ki uçmak için çırpındıkça yere çakılan aptal bir tavuk gibiyim üstelik yumurtlayamayan sersem bir tavuk.. Keşke onu dinlemeseydim, sanki hep dinlermişim, bildiğimi okumazmışım gibi de nalet olası oyumu kullandıktan sonra ona geri dönseydim; benim oyum vatan mı kurtardı? Zaten kafam bozuk :(

Ah İnci hoca mahvettin beni; böyle sarhoşlamış gözümün önünden geçti akılda kalmazsa ayıp olur türünden güzel anılar.. Öğrenci harçlıklarıyla minibüs kiralayıp Defdef'i görmek için okuldan kaçıp hastaneye gelmişlerdi öğrencileri. Sanırım 2001di. Şimdi o öğrencilerin elebaşı Defdef'le meslektaş KPSS mağduru ücretli bir beden eğitimi öğretmeni; zaman zaman birlikte çalışıyorlar.

Ben olsaydım onun yanında şimdi ikimiz de çok mutlu olacaktık ama neyse ki beni aratmayacak arkadaşları var Defdef'in. Hemen hemen hepsi kafadan çatlak bir grup öğretmenin toplandığı bir okulda çalışıyor Defdef. Hepsini ben de çok sevdim. Teşekkürler müdürüm, Esen'im, Yaşar, Turan, Yunus Emre hocalarım ve öğrenci Fahrettin. Bu arada bugün Yaşar hoca hastanenin bahçesinde uyuz bir köpek görüyor ve gidip uyuz aşısı alıp uyuz olan köpeği arayarak buluyor ve aşıyı kendisi yapıyor hayvana :)

Bir de İnci hoca var; parmaklarımın arasına takılmıştı tutam tutam saç tellerim. Mahallenin erkek berberini çağırmıştı anneciğim eve; demişti ki 'böyle her gün eline geleceğine gel biz kökten çözelim şu işi' demişti. Severim kökten çözümleri. Saçlarım kazınırken ağlamaktan burnumdan baloncuklar çıkarmıştım derin nefeslerimin eşsiz eseri olarak :) Sümüklü bebeler gibi :)

Hastanede ilk yattığımda ikiz kardeşinin adı İnci olan asistan bir doktor vardı; biz de ikiziz ve benim durumum nadir bir durum diye bizimle çok ilgili, sanırım Kemal'di adı. Defdef onu kafalamıştı da bir pazar günü tekerlekli sandalyeye oturtup kaçırmıştı beni hastaneden :) Durumum gereği fazla uzaklaşamamıştık ama biz. Uyumuşuz ağaçların altında, çok uyumuşuz :) Sonra Defdef'in beni yatırdığı bankta beni, Defdef'i de çimenlerde uyurken bulmuştu Dr. Kemal bizi :) Kıytırıktan bir fırça yedikten sonra önde biz, arkada Dr. Kemal altı kişilik boş odaya dönmüştüm yeniden. Yıl '90, haziran sonu ya da en fazla olsun olsun temmuz ortası. Çok iyi hatırlıyorum çünkü doğum günümü kutladıktan bir gün sonra yatmıştım hastaneye. Türkiye'nin dokuz gün olarak kutlanan ilk kurban bayramı tatili. Ankara'da top oynayacak in cin bile yok; onlar da kaçmış güneye :)

Allah hastalara şifa versin.. Nalan ablama söz verdim, 'keşke Defdef'in başına geleceğine benim başıma gelsydi. Onun çocuğu var, ben kök salamadım' demeyeceğim.

Şimdi gitmeliyim artık..
Gerisini sonra anlatırım.
Emanet bilgisayarla ancak bu kadar :(
Internetim varken pc yok, pc varken internetim yok :( İkisini bir arada göremeyecek miyim ben ya :(

14 Haziran 2011 Salı

JUMP!




Bir de zıplar.
İki de zıplar.
Üç de zıplar.

Çekirge bu.
Zıplar da zıplar!
Dördüncüyü bilemem ama..

Not: Carlos'un kedisinin ağzından canlı kurtardığımız çekirge, başka bir kedi tarafından avlanmadıysa muhtemelen zıplamaya devam ediyordur..

Fahrettin bey; internet bağlantım skandala dönüşmeden gerçekleşti. Hayırlı olsun dileklerinize katılıyorum şahsım adına :) Yazmak beni mutlu ediyor zira..

Yazdıklarıma olan diğer yorumunuza yanıtım -ki yorumunuzu görüntülenemiyor ama posta kutusundan alıp yapıştırmayı akıl edebildim-:

fahrettin "İYİ UYKULAR TÜRKİYE.." kaydınıza yeni bir yorum yaptı:

Gülen Hanım iyi akşamlar.Güvenli ve sığ sulara dönelim lütfen..Yaşamımız zaten yeterince güzel değil mi..Kaosa ne gerek var..DEĞİŞİMİ TARİHİN AKIŞINA BIRAKIYORUZ..

Güvenli ve sığ sularda yüzmemi salık verdiğiniz yorumunuza gelince, iyi de ama ben yüzme biliyorum :) Üstelik bundan daha boğucu olamaz derin sularda boğulmak. En olmadı batan balık yan gidebilir.. Madem sordunuz söyleyim; benim yaşantımla ilgili maddi-manevi bir sorunum yok. Mutluyum, istediğim ve sevdiğim bir yerde sevdiğimle birlikte yaşıyorum. Belli bir standartta yaşarken ne gerek var ama değil mi işsizleri, açları, sömürülen işçileri, atanamayan öğretmenleri, madencileri, ülkemin her bir karışı için canını vermiş şehitlerimizi, en gelir getiren kurum ve kuruluşlarının satılmasını, vs, vs neden sorun ediyorsam? Haklısınız sığ sular en güvenli yerler..
Babama selamınızı ilettim. Tanımıyorum ama selam yaz dedi.
İyi uykular diliyorum size ayrıca; güvenli ve derin...

Dağlar kızı'm; canım benim; hop nereye?! Olduğumuz yerden kımıldamıyoruz, kaldığımız yerden mücadeleye devam.. Bu memleket hepimizin..

Sığ sözcüğünü derin olmayan anlamında kullanıldığını sanırdım ben bir tek; değilmiş, sığır sözcüğünün ilk hecesiymiş aynı zamanda en kestirmesinden.. Aklıma geldi de söyledim..

13 Haziran 2011 Pazartesi

İYİ UYKULAR TÜRKİYE..

Anca gelebildim kendime..
İstikrar sürsün!
Durmak yok, AKP ile uyumaya devam..


9 Haziran 2011 Perşembe

HİYAAAAAA UGH!

Lafazan gündelikler:
Gülen: MeLaba
Sedef: O melaba değil, meYaba biy kere.
Gülen: Özül dilelim abla: MeLaba..
Sedef: MeYaba meYabaaaaa!!!!

TTnet'le olan seviyesiz ilişkimizi yıllar önce bitirip başka yollardan dalmıştım sanal alemlere.
Ama yaşadığım yerde TTnet'ten başka işime yarar bir alternatifim yok ne yazık ki :(

Ve daha fazla direnemeyerek TTnet'in beni inek gibi sağmasına izin vermek zorunda kaldım :(
Yani internete evimden ve rahatlıkla ulaşabileceğim ve vereceğim rahatsızlıktan dolayı kimseciklerden dilemediğim özrümle bir iki güne kadar buralarda olacağım :)

NOT: FARKINDASINIZDIR BELKİ AMA DEĞİLSENİZ DE ADSIZ YORUM YAYIMLAMIYORUM. KUSURA BAKMAYIN, HİÇ ORALI (BURALI, ŞURALI) BİLE DEĞİLİM :d

Fiamma'm, Işıl'ım, Peri'm, kedicibaşı'm; teşekkürler, seviyorum ben 'arkadaş'larımı..

6 Haziran 2011 Pazartesi

BİZ BÖYLE HAYVAN-SEVERİZ

Hayvan sevgisi..
Al ikliminden, arkadaşlarından kopar bir maymunu getir şehrin göbeğine..
Arkadaşsız, anasız, babasız, kolonisiz, sevgilisiz, evlatsız, üreme içgüdüsüne engel :(
Sosyal hayvanlar belki ama eşi yok, dostu yok..
Kendine sevgi gösteren insan kucaklarında sevgi ihtiyacını karşılamak.
O gitsin bir başkası gelsin.
Onun bunun kucağında..
Bir masanın ayağına bağlanmış tasmanın ucundayım ben :(
Bu mudur hayvan sevmek?
Bu maymun şimdi 'maymun ettiniz lan beni!' dese yeri değil mi?

AA mavi oje.
İlk kez gördüm bu rengi. Yakışmış valla abla.
Bi' ara bana da sürsen?
Abla inşaallah bitlenmem, kim kırar sonra bitlerimi, ana yok baba yok başımda :(

Sonra adı Merlin olan bu hüzünlü bakışlı arkadaş kızın mavi ojeli tırnağının arasında kalan muhtemelen yemek artığını çıkardı ve yedi!

Neyse ki uğur böceğine tasma takıp tekelleştirecek insan tiplememiz hali hazırda mevcut değil..

Yaklaşık 10 dk sonra Fethiye'ye doğru yola çıkacağım.
Yorgun, kardeşim, eniştem ve Erdim'den ayrılacağım için üzgün ama Hakan'la buluşacağımız için mutlu..
Sevgimle..




5 Haziran 2011 Pazar

YOK ARTIK! PES ARTIK! SUS ARTIK!


Tıklayınız lütfen

Reklamın iyisi kötüsü olmaz düşüncesine katılabilirdim; ta ki ben bu yürüyen reklam panosu arkadaşları görene kadar..
Yok arkadaş reklamın iyisi iyi de kötüsü de işte böyle oluyor!
Oluşabilecek polemiğe ne zamanım ne de durumum (Erdim yanımdaydı) uygun olmadığı için ben bu reklamizasyon panosu arkadaşların fotoğraflarını önlerinden çekemedim ne yazık ki..
Ama inanın son derecede kötü, antipatik ve komik bir görüntüydü..
Kimin ne hakkı var, tesadüfen önümde giden bu yürüyen panoları gözüme sokup 'görüş' özgürlüğümü DE kısıtlamaya?
Araç kullananların dikkatini dağıtmaya; ki bu dikkat çekmek değil olsa olsa dikkat dağıtmaktır!
Ama komikti be!

4 Haziran 2011 Cumartesi

BUNDAN SONRA BAŞIMA GELECEKLERDEN BEN (Mİ) SORUMLUYUM-MUYUM?

İntifada gibi günler yaşıyoruz.
Taşa karşılık; saydıran mermiler, ağır silah mermileri bunlar..
İnanılmaz günler.
Sevmek ve onaylamanın bir zorunluluk olduğunu bilmezdim.
Sevmediğini göstermenin demokratik haklar kapsamında biçimleri olabildiğini anlatmak hiç bu kadar zorlamamıştı insanları.
Herkes aynı şeyi sevmek zorundaymış gibi!
Sevmiyor ve onaylamıyorsan -ki bu kabul edilemez bir durum mudur?- başına geleceklerden sadece sen sorumlusun.
Demokratik tutum ve davranışların kişilerin anlayış tekelinde olduğunu da acı deneyimlerden geçerek öğreniyoruz.

Sadece demokratik haklara, özgürlüklere, sesini duyurmak için yapılan protesto eylemlerine karşılık olarak verilen 'hükümet' yanıtlarından sonra protesto biçimlerini şiddetlenebileceğinin altını çiziyorum ben. Tekel işçisinin yaşadıkları yakın tarih -ki bugün direnişçilerin emin değilim ama sekiz yılla yargılandıkları haberleri verildi- Şifreli sınavlardan sonra kaç liseli öğrenci okuldan atıldı, kaçı uzaklaştırma aldı?
Atılan taşlara mekaniğini bilmediğim ateşli silahlarla havaya (!) sıkılmak üzere tetiklenen kurşunlar karşılık veriyor. Namludan çıkan mermiler yer çekimine karşı koyamayarak yorgun mermi olarak düşüyor bir yerlere (?)
Biber gazları sanki duvara graffiti çizen sanatçısının elinde bir hobi malzemesi. Sanki rengarenk bir duvar resmi çiziyor! O biber gazından çıkan tehlikeli içerik 'Bİ' TANESİNİN' merak edilmeyen, ilgilendirmeyen kaybıyla sonuçlanmış ne önemi var!
Vatan hainlerine 'sayın' diye hitap edenler, emekli öğretmenimiz Metin Lokumcu'ya ancak 'bitanesi' diyebildi. Ne yazık ki bu ülkeye aydın bireyler yetiştirmek suretiyle hizmet etmiş olan öğretmenimiz ayaklarına savcı gönderilen vatan hainleri kadar değer görmedi :(
Bunu söylemenin hiç sırası değil belki ama içimde kalmasın; ben de bu başbakan tarafından değer görmemeyi tercih ederim, eksik olsun!
Çok üzgünüz. O kadar üzgün ve öfkeliyiz ki :(
Öğretmenimize rahmet, Türk halkı ve ailesine başsağlığı dileyebiliyoruz sadece.

Aynı gün isabet aldığı taşların dengesini bozduğu bir polis otobüsten düşerek (?) ağır yaralandı. Olayların olduğu günden beri yaralı polisin sağlık durumundan haber yok.
Neden?
Ben yazayım mı yine; hani atıyorumla başlayan cümlelerimiz vardır ya hemen hemen hepimizin.
Atıyorum bu koruma memuru kapıları açık biçimde seyreden o otobüste taşlara hedef olarak taşlardan korunmak için hızlanan otobüsten dengesini kaybederek düşmedi.

Atıyorum, ya o havaya kurşun yağdıran polislerin silahından çıkan yaralayıcı serseri bir kurşun bozsaydı polisin dengesini?
Atıyorum polis otobüsten bu nedenle düşseydi?
Olamaz mı yani;
Bir senaryo yazarak aslında neler olabileceğini düşünmek istiyorum.
Havaya boşaltılan şarjörlerin o anda işinde gücünde, okulunda, evinde, arabasında olan insanların canlarına mal olabileceğini söylemeye çalışıyorum.

Yaralı polisimize geçmiş olsun. Umarım en kısa zamanda sağlığına kavuşur.

Tepkileri görmezden gelen, kendisi gibi düşünmeyen herkese kötü davranan başbakan Hopa'daki olayları başlatan insanları -ki kesinlikle onları da haklı buluyor değilim- eşkiya olarak adlandıracağına bu insanları 'bu' noktaya getiren nedenleri düşünmeli.

Not: bu bir senaryodur ve gerçek olarak lanse edilmemiştir. Olmayacak şeyler değil ama değil mi?
Not: bir gün korunmam gerekirse beni ninjalar korusun!
Not: bir önceki cümle kesinlikle alay içermiyor; ağır makinelilerin havaya saydırmasından hoşlanmıyorum işte kardeşim!
Not: yorumlara çok teşekkürler. Malum nedenlerle sadece teşekkür edebiliyorum yine :(

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails