el dikişi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
el dikişi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2010 Pazartesi

BİR ELBİSE DİKTİM. O ELBİSEYLE DE DENİZALTI GEZMEYE GİTTİM!! ELBİSEYLE DENİZALTI GEZİLİR Mİ?? YOK ARTIK!


Anlatmak, paylaşmak, akıl danışmak istersin ama senin için çok önemli bir nedenden dolayı üstünkörü geçersin ya konuyu, aynen öyle yapacağım. Şimdilik anlatmaktan kendimi zor da olsa :P alıkoyacağım bir durum var hayatımda. Can sıkıcı ama asla umutsuz değilim.
Kısa kesmem gerekiyor..

Bugünlerde hayatla, olağan ve olağan olmayanlarla arama mesafe koyduğumu hissediyorum. Haber saatinde yemek hazırlıkları için mutfakta oluyorum, halihazırda mutfakta bir televizyonum yok. Bir çok haberi, olayı geriden takip edebiliyorum. İlk sıcağı geçtiğinden midir nedir sakinliğimi koruyamasam da en azından öfke nöbetleri geçirmeden kızgınlığıma eşlik eden okkalı sözler savuruyorum havaya. Başbakanı görmeye tahammülüm yok. Kendisine olan tahammülsüzlüğümün onun için hiçbir önemi yok biliyorum. Umarım birbirimiz için aynı şeyleri hissediyoruzdur. Hoş fanteziler kuruyorum arada. Mesela sahilleri sarıya boyamak isteyen sayın bakanı mor renkle tanıştırmak gibi, köpeğinin parçalamayı reddettiği, yaşam hakkına bizler kadar sahip olan kediciği tekmeleriyle öldüren sözüm ona insan evladını saldırgan olarak eğitilmiş pittbul dolu bir kafesin orta yerine salıvermek gibi! İçimde bir cani büyütüyor olduğum için mi sakinliğe gömüldüm; onu da bilmiyorum. Patlamamak istiyorum, patlarsam dünyanın en iyi cerrahları bir araya gelse beni bir araya getiremez diye korkuyorum..

Hala bir kanadının açık olduğu pencerenin önünde kısa kollu penyemle oturuyor olsam da, evet mevsim değişti buralarda. Dün güneşi tepemize alıp Zeeynep'lere çaya giderken bisikletlerle kordon keyfi de yapmış olduk. Zeeynep ve her konuya ait anlatacak mutlaka bir anı ya da bizi çok güldürecek fıkrası olan emekli edebiyat öğretmeni sevgili eşiyle zaman su gibi akıp geçiyor. Olgun, içten, sıcak; içten sıcak insanlar ama ne yazık ki benim kör talihim midir nedir bilemem, Zeeynep'ler bu ayın sonunda aslında uzun süre kalmak için geldikleri Fethiye'den, ne zaman dönecekleri belli olmayan bir tarihe kadar ayrılacaklar :( Zeeynep ve eşinden haberdar olmamı sağlayan Banuca'ma ayrıca teşekkürler..
Işıl'ım da güya evini taşıyan İpek'e yardım için Ankara'ya gitti. Gidiş o gidiş :( Sibel'im sayesinde Ankara'da kariyer yapabileceği iyi bir iş buldu ve Fethiye'ye ancak eşyalarını toplamak için bir kaç günlüğüne döndü. Bu süre içinde Işıl geri dönsün diye iş yerine 'İşe aldığınız kişinin Uludağ Üni. Çalışma Ekonomisi diploması sahtedir. Bilginize.. İmza: Ben bi' tost' mektubu gönderme girişimlerim Hakan'cığım tarafından ikna edilmem suretiyle engellendi.. Yolun açık olsun Işıl'ım.

Gelişmelerin gidişatına göre bir süre biçki-dikiş kursuna devam edemeyeceğim. Ayrıntıları şimdilik yok..
Siyah bir elbise dikmiştim. Yine İspanyol ötesi paçalı bir pantolondan bozma bir elbise. Yine oyulgama tekniğiyle el dikişi bir elbise. Bilmediğim her şeyi denediğim bir elbise. Ben bebe yaka dikmekten ne anlarım :) Öyle mi olur, böyle mi derken bebe yakayı diktim. Cep yapayım dedim; şöyle büyükçe, pileli, torba cep olsun dedim. Cebi de diktim. Orta arkasının ense kısmı azıcık bol kaldı. İki yandan minik birer pile yapıp bir düğmeyle hatayı örtbas ettim. Elbisemi çan etek gibi diktiğim için beline incecik biyeler ekleyip bağladım. Sonra da giydim. Hakan, babam ve Ali abim beğendi ama Mehmet ve Işıl'ımın eşi Ahmet elbisemi ayrı zamanlarda görmüş oldukları halde söz birliği etmişler gibi 'yakasına beyaz önlük takıp ilkokula gitseydin bari' dediler :D Kokoş şeyler :D
Ben bu elbiseyle ilkokula değil ama her ne akla hizmeten bilmem ama Aksaz'lardan Fethiye'ye gelen ve halka açık ziyaretinden son derece memnuniyet duyduğum Poyraz savaş gemisi ve Saldıray denizaltısını görmeye gittim! Poyraz savaş gemisi neyse de denizaltıya dik inen merdivenlerden inmeye çalıştığım sırada havalanırken eteğim çok zarif bir davranışla kenara çekilen askerlerden ne kadar utandığımı anlatmamın imkanı yok :(
Denizaltı ve savaş gemilerinin geldiğini belediye anonsuyla duydum ve 'baba arkadaşların gelmiş, hadi görmeye gidelim' deyip babamı taktım peşime. Gittik, gittik, gittik. Babam sormuyor, kimdir benim arkadaşlarım diye merak edip sormuyor. Sorsa söylemeyip yılan hikayesine çevireceğim durumu. O sormayarak beni deli ediyor, ben söylemeyerek onu ama ikimiz de birbirimize çaktırmıyoruz. Sonunda ulaştığımız gemilerin her birinin ayrı anlamının olduğu flamalarını görünce babamın 'işte benim arkadaşlarım' sözlerinde sesinin belli ettiği gurur ve onuru görünce mutluluktan nefesim kesildi çünkü babamın isminin özellikle Saldıray'la çok yakın bağlantısı var. O gemiler babamın kardeşi..





Uyduruk torba cepler..


Sökmeye erindiğim dikiş hatası bolluk için geliştirdiğim pileli süs üzeri düğme :P


Özel istek üzerine Peri'm için sahil yürüyüşü fotoğrafları :)


Sadece güvertesi ve ısrarım üzerine köprüüstünü görmemize izin verilen anlı şanlı
POYRAZ SAVAŞ GEMİMİZ.


Deniz üstünde ancak bu kadarının göründüğü SALDIRAY..

Sadece iki fotoğraf için izin alabildiğim Saldıray ve Poyraz fotoğrafları bu kadar :(
Daha önce KKTC'nde F sınıfı gemi gezmiş hatta gemiyi gezdiren subaylar beni kibarca kaldırana kadar komutanın mavi koltuğuna bile oturmuştuım ama ilk kez denizaltı gördüm.
Her yer pırıl pırıl, tertemizdi. Subaylar ve askerlerin beyaz üniformaları göz alıcıydı.
Gemi ve görevleri hakkında sorduğum sorular gemiye henüz atanmış subay tarafından
'terletici' bulundu.
Öğrenmek istediğim ya da o an öğrenmem gerektiğini düşündüğüm her şeyi sordum.
Her şeyden önemlisi duyduğum gurur ve onurdu..

YORUM YORUMLARI:

Peri'm; beğenmişsin yine :) Sağ ol :) Bluzum da çok ama çok ince çizgili pembe-beyaz ama fotoğrafta beyaz çıkmış. İyi bir makine almak gerek bana ama değil mi :D Süs yapmayı bilmiyorum ben. Karşımızdaki sınıfta mefruşat kursu var. Derslerde ara sıra oraya sıvışıp yapabileceğim şeyler var mı diye bakınıyorum. Aplikeyi öğrendim ama henüz denemedim. Eteğe benim gibi beceriksizler yastık kılıfında overlok öğrensin diye bir ay sonra geçecekmişiz :D Yastık kılıfını overlok makinesine kaptırınca bebek yastık kılıfı oluyor da etek pek öyle olmuyor-muş :P
Halam bugün gitti :( Yılbaşında bütün kabile bizde toplanacakmış. Şimdiden kaçacak yer arıyorum :D Bir şaşı kedi daha var ama o saf siyam kedisi, kuyruk ucu da kırık. Bırakıp gitmişler :( O kadar çok özellikle köpek var ki burada sahipleri tarafından terk edilen :( Hepsini seviyorum. Kordonda yürürken başını okşamadan geçtiğim köpek yok. Bir dilim sevgi için insanın gözlerinin ta bebeğine dilenen gözlerle bakmıyorlar mı :(
Keşke Volkan gibi bir oğlum olsaydı. Bayılıyorum ona da Lara'ya da. Onda zaten biyolog ama hobi olarak yapacağı bas gitarcı tipi var :) öpüyorum onu ve Lara'yı..

Nestuğum; ilişkiler iyi olunca akrabalık güzel ama olmayınca -ki neden değil onu da hiç anlamam- da olmuyor işte. Ben Mehmet'le birbirimizi çok sevsek de yaş aralığımız yakın ve hayat disiplinlerimiz farklı diye anlaşamıyordum ama bir orta yol bulundu. Birbirimizden bir şey beklememeye karar verdik :) Ben yine başıma buyruk, o yine kol saatindeki akrep ve yelkovana uygun davranacak :) Halamı o kadar çok öptüm ki senin öpücüğünü de sıkıştırdım araya :)

Nedret ablam; belli bir sistem ve teknik öğrenirsem nasıl yapıldığı konusunda kafa yormamak işime mi gelir yoksa söylediğin gibi yaratıcılık mı -ki ben asla yaratıcı olduğumu düşünmüyorum- kaybolur, düşünmeye başladım. Bir bilen, hatta bir iyi bilen olarak söylediğin bu sözler diğer becerikli arkadaşlarımınkilerle uyuşunca düşünmeye başladım :) İltifatın için de çok sağol ablam..

Aysema öğretmenim; ankete katıldım, bir de fikrimi yazdım. Gelen yorumların hepsi çok değerli Sonucu merak ediyor, yorumları izliyorum. Bakalım ne çıkacak? Bir sonraki yazınızı da çok beğendim. Noktasına kadar katıldığım bir yazı olmuş. Hem anket hem diğer yazınız için teşekkür ediyorum..

Mavianne'm; çok sağ ol. Sözlerin beni mutlu ve motive ediyor ama ben şimdilik terzi yamak yamağıyım :) Tasarım konusuna gelince, hepsi benim dikiş bilgisizliğimden kaynaklanıyor. Model çizmiyorum, aklımda bir plan yokken onu öyle yapayım bunu böyle derken bir yerde elimde patlıyor. Patlamış hali kurtarmak için bir plan yapmak zorunda kalıyorum :) Yaptıklarımdan çok işin peşini bırakmama duygumu seviyorum ben aslında.
Ben de sana güzel bir hafta diliyorum..


Elbisenin elbise olmadan önceki halinin fotoğrafı.
Bu pantolondan, biri Defdef'in biri benim olmak üzere iki tane idi.
Benimkini geçen sene halletmiştim.
Bu seferki kurban Defdef'inki.
Defdef'inkini kesmeden önce çektiğim fotoğraf ne yazık ki diğer kasada uçup gitti :(
ben de geçen seneki fotoğrafı kullandım..


Kısa bir süre dikkatsiz, yorumsuz kalmaya devam edebilirim. Benim için dua edin.
Seviyorum sizi..

10 Ekim 2010 Pazar

İZMİR HALASI, TETANOS AŞISI, YENİ BLUZ, PAZAR GÜNÜ..

Pazar günleri benim yatılı okula dönüş günümdü. Hiç sevmem ben bu yüzden pazar günlerini. Pazar günleri benim için arıza gündür. Onaltı yaşında okulun kapısından son defa çıktığımdan beri de değişen bir şey olmadı. Pazar günlerini sevmemeye devam ediyorum :)
Günlerdir İzmir'de yaşayan halam -aslında tek halam- Fethiye'ye turla gelen arkadaşlarından kaldığı dinlenme tesisinde yasal olmayan yollarla yani illegal biçimde besleyip ve birden bire üreyen kedilerinin fotoğraflarından oluşma bir albüm gönderdiğini pazar günü de arkadaşının bize geleceğini söylüyor ben de tur kuşu halamın GAP'lara, Karadeniz'lere gitmişken burnunun dibi Fethiye'ye neden gelmediğine sitem edip duruyordum kendi kendime. Burnuma sürpriz kokusu gelmişti gelmesine de pazar gününü bekliyordum; hani arkadaşı gelecek ya :) Eğer gerçekten kendisi değil de arkadaşı gelmişse arayıp neden gelmediği konusunda hesap soracaktım. Sonunda bu sabah kapı çaldı. Merdiven boşluğundaki pencereden dış kapıda zili çalan kişiye yukarıdan baktığımda halamın artık beyaza dönmüş gür saçlarını görünce aslında tahmin ediyor olmama karşın öyle bir sevinç çığlığı attım ki. 'Biliyordum, biliyordum' diye indim basamakları. Sarılıp kucaklaşma, sevinçten, duygudan bir miktar ağlama seansından sonra sesimize uyanan babam da en neşeli haliyle katıldı aramıza. Oysa daha dün akşam amcamı yemeğe almış babam, amcam ve ben halamla konuşmuş 'keşke sen de burada olsan' demiştik.. Halamsa Ölüdeniz'de bir otel odasından konuşuyormuş bizle :) Halam babamın geçen yılbaşı akşamı birden karşınsa çıktığının rövanşını almak için oynamış bu oyunu bize:) Bizim ailenin garip halleri, yapacağımız her şeye bir eksantriklik katmasak rahat edemeyiz..
Halamla babam bir arada büyümemiş ama o kadar benzer özelliklere sahipler ki insanın genetik bilgiler önünde bir kez daha saygıyla eğilesi geliyor insanın.. Her ikisi de üçüncü bardak çaylarını ille de 'yarım bardak' istiyor mesela :) Bu iki kardeş 2.5 bardak çay içiyorlar :) İkisi de tatlıyı çok seviyor, ikisi de çocuk gibi muzip, esprili ve hoşgörülü.. Halam babamı ilk karşılaştıklarında kıskançlığından salıncaktan düşürmüş olsa da birbirlerini çok seviyorlar. Şu an babam tv karşısındaki koltukta, halamsa babamın yatağında şekerleme yapıyorlar. Aslında bunun adı şekerleme değil, bildiğiniz uyku ama her ikisi de sözleşmiş gibi bu uykunun tarifini şekerleme olarak adlandırmışlar.

Dün apartman içinde kalmış paslı vileda sapını çöpe atarken ayağım kaydı ve en paslı kısım sol el yüzük parmağımın ucunu yırttı. Bildiğiniz yırtık. Bir kan, bir kan ama ne kan :( Hemen yakındaki hastaneye gittik. Parmağım düz bir satıhta kesilmiş olsaydı en az iki dikişi vardı ama U biçimli kesik olunca kesik yeri deriye yapıştırıverdim. Hastaneye gidiş nedenim tetanos aşısı olmak içindi. Aşıyı oldum, aşı parmak yırtığından daha çok acıdı. O zaman ilkokuldayken aşılarımızın neden cuma günü yapıldığını daha iyi anladım. Ağrı kesici almak zorunda bırakan bir acı :( Görevliye iki sene önce tetanos aşısı olduğumu söylediysem de yine de yapıldı aşım. Aşı yerim şiş ve kızarık, hafif yangılı. Neyse parmağı kurtardık :D

Ben bir bluz daha diktim. Aslında ilk alındığında kat kat fırfırlı bir bluzdu bu. Sonra ben onu fırfırlı etek olarak giymeye başladım ama Hakan bana yakışmadığını söyleyince ben de bozup düz bir bluz yapmaya karar verdim.


Bozmadan önce fotoğraf çekmedim değil ama fotoğraflar bozulan kasada kaldı ne yazık ki ama elimde dönüşümden önce nasıl bir şey olduğuna dair az çok fikir verebilecek bir fotoğraf mevcut:) Yukarıdaki fotoğraftaki etek şimdi oldu bluz :)
Aslı kat kat olduğu için bluzumun önü de arkası da üç parçadan olşuyor ama kumaşı yanlışlıkla dar kestiğim için yan kısımlarına kumaş eklemem gerekti. Koltuk altlarına gelen yerler volanlı kalınca da diktiğim yerleri sökmeye kıyamadığım için minicik bir pilecik konduruverip çözdüm sorunu. Tamamı el dikişi, incecik, terletmeyen, terlediğimdeyse ter alan yumuşacık bir kumaş.




Çanta, çanta dikme konusunda uzman ikiz kardeşim Defdef'in ürünü :)




İnce ve bu dokudaki kumaşlar Fethiye gibi iklimler için çok ideal. Sanırım ben burada penye giymeyi düşünmemeliyim bile. Tarif etmem gerekirse, Hint işi ürünler satan dükkanlardaki kumaşlardan benim sevip kullandıklarım. Bakalım bozulacaklar bitince ne yapacağım? Umarım piyasada bulabilirim bu kumaşlardan çünkü hem dikmesi çok zevkli hem kullanımı tam da benim istediğim nitelikte. Fotoğraf çekimi konusunda ustalaşmam gerekiyor, bunun eksikliğini hissetmeye başladım..

YORUM YORUMLARI:

3prenses'im, he yuttum. Düşününce ne iğrenç bir durum. Kendimi bir sineğin katili gibi hissetmek daha feci ama onlar da ne ısırıyor kardeşim :) Sezon bitti ama hala sineğe rastlamak mümkün. Yavaş uçuyorlar, enerjik değiller. Onları avlamak zor değil ama kıyamıyorum, son günlerini yavaş ve huzur içinde yaşasınlar, özgürce uçuşsunlar istiyorum oysa bilsen ne rahatsızım kendilerinden..

Gönülçelen'im; bizim hep kedimiz vardı biliyor musun? Kardeşimin doğduğunda bile kedimiz vardı. Adı Miço'ydu. Kendini köpek sanan bir kedi :) O kadar çok kedi geçti ki elimden. Son ikisini birini 18 diğerini 10 yaşında kaybedene kadar kedilerle yaşadık biz. Sedef'le doğduğumuzda evde keklik, tavşan ve kedi varmış, bir de biz ikizler. Aileye bakar mısın :) Kimseyi yemek yerken rahatsız etmemek gerekiyor. Bize yapılsa hoşumuza gider mi? Gitmez, o halde Şanslı da haklı bu durumda :) Allah ömür versin Şanslı'ya :) İğrenç olmadığım konusunda Hakan'cığımı ikna etmem çok zor :) O arada bana ne fenasın, ne kötüsün, ne iğrençsin diye takılır :)

Nalan ablam; beğenmene sevindim, hem de çok sevindim çünkü bariz bir kusuru olsa -ki asla yok demiyorum- sen mutlaka söylerdin. Ablam kumaşların konusunda tereddütün olmasın. Kontrol için Ankara'ya geldiğimde uzun kalacağım :D Bu arada Dolunay sizin o taraftan son çıktığımız evin yakınına taşınıyor. Bir Nijerya'lı atasözü der ki 'bir taşınma bir yangına bedel' Allah taşınana kolaylık versin. Evet biz geldik, Işıl Ankara'ya gitti :( Onun için sevinsem de kendim için üzüldüm. Kursa yazılmıştık. Beraber gidip gelecektik. Onun için her şey çok iyi olsun. Özleyeceğim onu da seni özlediğim gibi :( Ararım ablam seni..

Dikişdersi'm; beni anlamana çok sevinmekle birlikte dikiş bilen kişilerden de utamıyorum. Ynai benim yaptığım da iş mi diyroum. İnsanlar senelerini vermişler, kurslara gitmişler, ölçüp biçip dikiyorlar. Ben de şu kıytırık işleri 'ben yaptım' diye çıkıyorum ortaya diye ama yok, elimde başka bir işim yok :) Dikiş dersi veren sen beni takdir ediyorsun ya, ben ne kadar sevinip cesaretlenip ama aslında en çok da utanıyorum bir bilsen :) Çok ama çok teşekkür ediyorum, yüreklendirdiğin için çok teşekkür ediyorum. Yanlışlarımı söylersen çok mutlu edersin beni :)
Sözümün yanındayım, bence kadın dediğin sağlık sorununa zemin hazırlamaksızın hafif etli butlu olacak. Kimse üzerine alınmasın ama bu benim fikrim. Sen de üzülme, hafif bir egzersiz ve diyet programıyla fazlalıklarını sonsuza kadar terk edebilirsin. Ben pilatese devam ediyorum ve pilates iyi uyanmama, iyi uyumama, daha iyi düşünüp davranmama neden oluyor. (Ciddiyim) Pilates konusunda sana başarılar dilemek istiyorum :)





7 Ekim 2010 Perşembe

TUNİK KOLUNDAN BLUZ

Bir serinlik çöktü buralara. Hava o kadar güzel ki, o kadar güzel bir serin ki. Balkon kapıları ve evde ne kadar pencere varsa hepsi açık. Ağaç değil orman kokuyor. Yağıp yağmadığını anlayamadığım bir çisiltinin gerçekliğinden emin olmak için balkondan uzattığım elimi bir iki damlacık ıslattı. Bu, eğer böyle adlandırılıyorsa burada gördüğüm ikinci yağmur..
Öğleden sonra neredeyse uyuya kalacakken dışarı çıkmaya karar verdik. Bisikletle yolculuk yapmak için bahaneye gerek yok. Bin ve git. Sadece çok eğlenceli, yetişmeye çalıştığım bir yer yok çünkü. Öyle bile olsa her yer o kadar yakın ki.

Vicdan azabı duysam da iyi hissetmeye başladım yeniden.
Üçüncü girişimimde de azimle başladığım biçki-dikiş -ki aslında isminin bu olup olmadığından da emin değilim artık çünkü moda tasarımı diyen de var, hazır giyim diyen de- derslerim iyi gidiyor. Diktiklerimi daha ilk günden öğretmene göstermeye cesaret edebildim. Öğretmenim önce model olarak ne kullandığımı sordu. Ne modeli? Model kullanmıyorum. Kalıp? Yok, kalıp da yok. Öğretmenim metre yok, sabun yok, mezura yok, sadece makas ve ben varız :) Bir de elde dikiyorum, makineye hükmetmeyi henüz başarabilmiş değilim. Ne, bu el dikişi mi, Evet el dikişi, bu da mı? Evet o da, Hepsi el dikişi. Dikişleri daha yakından inceleyen öğretmen diktiklerimi başka kıyafetleri bozup eğer gerçekten kalıp, model kullanmadan el dikişiyle yaptıysam benim doğuştan bir yetenek olduğumu söyledi :) Ben onun yalancısıyım.. Benim yaptığım dikiş tekniğinin adı 'oygulama' imiş ve sesiber'in de belirttiği üzere çok değerli bir teknikmiş. Her konuda sabırsız, sakar ve yeteneksiz olduğumu iddia etmekten artık vaz geçmem gerektiğini düşündüren bu sözleri duymak beni fazlasıyla mutlu etti. Amerika'yı yeniden keşfetmiyorum ben ama sanırım artık en azından dikiş konusunda kendime haksızlık etmemem gerekiyor.
Uzun kollu, güllü, dallı, incecik kumaşlı bir tuniğim vardı. Kumaşı sıcak iklimler için ideal ve Fethiye'ye geldiğimden beri o sıcaklarda incecik penyeler bile beni çok rahatsız edince tuniğimi kısa kollu bir şeye çevirmeye karar verdim. Ama ne oldu; tuniği değil ama tuniğin kollarından yine parçalar ekleyerek bir bluz diktim. Tuniğin bedeni ile ise hala ilgilenmekteyim. Yakasına farklı bir şey yapmak istediğim içindir ki bisikletimizin frenine bir hobicinin ancak 'cennet' olarak adlandırabileceği meşhur Mehmet amca yüncüsünde bastık. Beyaz bir tülbent parçası da görür işimi. Düşündüğüm gibi olmasını çok istiyorum..
Fatmagül'ün Suçu Ne?' adlı kasvetten koptum da geldim bloğa. Tecavüze uğradığı yetmezmiş gibi bir de suçlanıyor olmak, o travmanın üzerine sanki kendi başına da gelebileceğini düşünmeden davranan, yardım eli uzatma sıcaklığından uzak insanların acımasızlığına göğüs germeye çalışmak.. İçim şişti, midem bulandı. Kimin tecavüz sahnesi daha iyiydi gibi abesle iştigal çiş yarıştıranları da kınadım. Bu kadar sıradan yani bu olay? Dizi, altı üstü dizi; hayır değil. Tecavüze uğradığı için yalnız kalıp intihar etsin diye ahırlara kapatılan kadınlar, kızlar var bu ülkede :( Tecavüz sahnesinin 'iyi'si mi olurmuş! Tecavüze uğradığını kendi içinde yaşayan, anlatamayan kadınların hatta erkeklerin, çocukların ne hissettiği kimsenin umurunda değil anlaşılan? İnsana yapılmış büyük bir haksızlık bu. Söylene söylene bir hal oldum. Sinirlerim bozuldu. Nasıl yani; hem mağdur ol, hayatının her anında seni gölge gibi izleyen böyle bir travma yaşa, sözlü, sözsüz, davranışlarla suçlamalara maruz kal. Kimse bilmese de olur; utanç içinde kal.. Diziyi her an bırakabilirim. Dizi dizi; adı üstünde dizi dizi, nereye kadar?

Ay iyice şiştim.
Gelelim bluzuma. Tuniğin kollarını çıkardım. Omuz kısmı aşağıya gelecek biçimde, ucunu üçgen keserek bedeni oluşturdum. Eğer bir kaç beden daha ince olsaydım :D -ki hiç istemezdim, kadın dediğin az etlice olmalı :)- kenarlara parça koymadan da kotarılırdı bu iş; hem daha şık, hem daha kolay olurdu. Zorlandım çünkü parça kumaşları birbirine denk getirmeye çalışmak biraz zahmetli. Omuzlara kumaş yetmediğinden sorunu üzerlerine yaprak yeşili düğme diktiğim iki britle çözdüm. Sonra da giydim :)










Bu akşam daha önce yayınladığım bluzlarıma yapılan benim için çok değerli yorumlara 'yorum yorumları' başlığında yanıt verecektim ama yorum servisi ne yazık ki çalışmıyor :( Dikiş konusunda beni yüreklendiren, destek olan bütün arkadaşlarıma 'şimdilik' blog yazısında teşekkür ediyorum.

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails