Gülen: düşünüyorum.
Hakan: aferin.
Gülen: Ne düşündüğümü sormuyorsun?
Hakan: Sormuyorum.
Gülen: merak etmiyor musun?
Hakan: etmiyorum, edeyim mi?
Gülen: düşün bakalım, ne düşünüyorum? Hakan: GRRRR
Hakan benim Maraş kaplanım. İzmir'de yaşamış ama aslında ataları Kafkasya'dan Kahramanmaraş'a bir şekilde gelip yerleşmiş bir Lezginka-Çeçen O. Yalan, dolan bilmez. Benim pembeden kırmızıya doğru yol almak üzere olan üçkağıtlarıma alışması biraz zaman aldı; ilk zamanlar senaryolar yazardım; hani ilgiyle beni dinliyor ya, gerçekmiş gibi olan şeyler anlatıyorum doğaçlama, plansız, o an gelişen ama iş öyle bir hale geliyor ki benim düş gücüm bile tıkanıyor. İşin içinden çıkamadığım bir noktada öyle absürd bir şey söylüyorum ki 'yalan söylüyorsun' diyor :) Ben bu küçük oyunlarımızı çok severken bir süre sonra artık Hakan doğru olanlara bile inanmamaya başladı. Anlatıyorum; yüzüme bak diyor. Yüzüne baktığımda gözüm kayıp yüzüm gülüple gülmemek arasında bir şapşallıktaysa 'hadi ordan' diyor. Bir keresinde bir inşaattan sırtıma küçük taşlar düşmüştü de anlattığımda inanmamış anca sırtımdaki morlukları görünce ikna olmuştu doğru olduğuna. Yalancı biri değilim sadece uyduruk hikayeler anlatıp sonra bunun anlaşılmasını sağlıyorum. Bu bir oyun ve ben bu oyunu çok seviyorum
Aslında konuya girmeyi geciktirme çabalarım bunlar benim çünkü hayatımın gerçek anlamda bir kaosa döndüğü zamanları hatırlayıp yine üzüleceğim oysa benim üzülmeye engelim var. Ben yeni duruma alışmaya, hayatımızı buna göre düzenlemeye çalışmaya harcamalıyım enerjimi.
Hakan hasta. Daha önceden ucundan söz etmiş ama jet hızıyla ayrılmıştım o cümlenin sonuna koyduğum noktadan. Hakan bir myotomi distrofi hastası. Bu hastalık etiyolojisi bilinmeyen, tedavisi olmayan ender görülen ve sadece erkekleri hedef alan genetik bir kas hastalığı. Askerliğini yedek subay olarak yaparken tanı almış. Bir süredir bazı aktiviteleri yerine getirmekte zorlanıyor; şişe kapağı açmak, ayakkabısını bağlarken denge kaybı, anahtarla kapı açmak gibi gibi basit işler bunlar. Benim romatoloji kontrollerim için Antalya Eğitim Araştırma Hastanesine gittiğimizde işlerimizin bittiği son gün rastlantı sonucu önünden geçerken gördük Kas Hastalıkları Merkezi'ni. Sonraki ay için randevu aldık ve iki ay o merkezden çıkamadık. Aslında biz Hakan'ın yaşam kalitesinin biraz iyileşebilmesi umuduyla belki bir ilaç derdindeydik, öyle olmadı. Randevu alma derdi olmadan kas hastalıkları merkezi hemşiresinin masasındaki barkod makinesi sayesinde ilk iki gün sekiz bölüm gezdik, gittiğimiz her doktor bizi bekliyor oluyordu. Şaşkınlığım yerini derin bir üzüntüye bırakmakta gecikmedi. Düşündükçe Hakan'ın daha önce hep kaza olarak değerlendirdiğimiz her iki ayak baş parmak kırık ve çatlakları, şakalaşırken ihalenin bana kaldığı sol el yüzük parmağının çatlaması ve en son geçen eylül ayında sol köprücük kemiği kırılma nedeninin aslında kaslarını gerektiği gibi kullanamamasından kaynaklandığını anlamaya başladım :( ve çok üzüldüm :( Yine üzüldüm, yine çok üzüldüm :( Fizyoterapist muayenesi sırasında göz kapaklarım ağlamaktan şişmiş yüzüm kıpkırmızıydı çünkü bir önceki nörolog muayenesi sırasında akmaya başlayan göz yaşlarımı durdurmayı bir türlü başaramamıştım. Hakan doktorun isteği üzerine çömeliyor ama kalkarken dengesini kaybediyordu :( Yine anlamlandırmaya başlamıştım; Hakan ayakkabısını bağlarken de dengesini kaybediyordu; o sahnede aklıma kazınmış, demek bundanmış diye doktorun konsantrasyon ve sinirini bozmamak için sessizce döktüğüm göz yaşlarım boynumdan aşağı akıp penyemi ıslatmıştı. Fizyoterapist yine de içimi rahatlatan bir şeyler söyledi. 'Alt extremeteler mükemmele yakın ama üst extremeteler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.' Göğüs hastalıkları uzmanına Hakan'ın itirazlarına karşın uyku apnesi olduğunu söylediğimde iş büyüdü. Daha önce anlattığım testlerden geçtikten sonra şu an o cihazla rahat uyuyup rahat ve zinde uyanıyor. Muayene işlemleri sürerken hastanenin sosyal hizmetler uzmanı ile de görüştürüldük.
Hiç aklımızda yokken sosyal hizmetler uzmanının yönlendirmesi üzerine Hakan engelli raporu almak için heyete girdi.
O günleri hatırlamak bile istemiyorum. Hakan dimdik ayakta ama ben perişan. Bıraktım kendimi, saldım. Ben onu sakinleştireceğime o beni sakinleştirmeye çalışıyor, boy farkımızdan dolayı başım tam onun göğsüne denk geliyor. Başımı göğsüne bastırıp 'sakin ol, yapma böyle bebeğim, bak yaşıyorum, daha kötüsünü düşün' diye saçlarımı okşuyor. Sessiz sessiz sürdürüyorum ağlamamı. Hakan'ın hasta olduğunu biliyordum ama bu kadar gerçek bir şeyle yüzleşmek ben derinden üzüyor. Yerlerde sürünüyorum şimdi.
Allah'tan bize destek olan fındığım ve onun canı eşi, benim can kankam Ufuk vardı yanımızda. Bu muayeneler sırasında telefonumu kapattığım bir gün bize ulaşamayan fındığım koştur koştur hastaneye gelmiş ve bizi bahçede ben Hakan'ın kalbinde ağlarken bulmuştu. Ben fındığın hakkını asla ödeyemem.
Kurul kapısının önünde bekleşirken gördüğüm manzara korkunç. 10-11 yaşlarında çocuklar anne babalarının kucaklarında. Vücutlarının hiçbir uvzunu gerektiği gibi kullanamayan çocuklar bunlar. Arkamızdaki bankta çok güzel bir kız oturuyor; sol kolu omuzundan yok :( Yaşlı teyze ve bakımsız amcalar :( Hakan için değil bu kez gördüğüm bu manzara karşısında ağlıyorum. Unuttum kendimizi. Yaşadığım tam bir travma. Hakan için susup onlar için ağlıyorum. Bütün bunlar olurken aklıma hiç isyan etmek gelmiyor, şükretmeyi biliyorum ama ağlıyorum işte; üzüntüden ağlıyorum, isyandan değil.
Sıra Hakan'a geliyor, giriyor odaya. Bir süre sonra da çıkıyor. Bir kaç gün sonra verecekler raporu. O bir kaç gün sonra geliyor ve biz sonuç almaya gidiyoruz. benim ayaklarım geri geri gidiyor. Elimizde bir rapor olması durumun onaylanması demek ve ben buna hiç hazır değilim. Saklanmak istiyorum. Başımı gövdeme sokmak istiyorum. Raporu alıyoruz, daha önce böyle bir rapor görmemişiz. Hakan bakıyor ilk önce; ben hala hazır değilim. Bir % işareti arıyor gözleri ama o kadar küçük yazılmış ki göremiyor. Sonra bana veriyor. En alt sıralarda bir yerde engelli raporu almak için %40 yeterken %58 rakamını görüp yine başlıyorum ağlamaya :( Sarılıp Hakan'a ağlıyorum, soğukkanlı değilim. Olmak istemiyorum. Kırmak, dökmek, duvarlara parmaklarımı patlatana kadar yumruk atmak istiyorum. Hakan beni sakinleştirmeyi bir daha bir daha deniyor ve sonunda başarıyor. Ne yazık ki benim ilk tepkilerim sonradan güç zırhlarımı takacağım halimden bin ışık yılı uzak.
Artık Hakan'a iş aramıyoruz. Bu rapor meselesi olmadan önce sezon başında Hakan iş ilanlarına bakarken geçen sezonda köprücük kemiğini kırmasının da etkisiyle sanki biliyomuşum gibi 'iş miş bakma, istemiyorum çalışma' demiştim. Eksik kalsın, Hakan iyi olsun, kendini iyi, rahat ve mutlu hissetsin de gerisi önemli değil. Hastayım ona, arada 'hastayım len sana' dediğimde 'hastalıklı bir ilişki istemiyorum ben' diyor. Kopuyorum gülmekten :D
Bana gelince Onunla birlikte daha çok zaman geçirmek istiyorum. Onun ilgilendiği başka bir şey varsa ve o şey benim ilgimi çekmiyorsa girebiliyorum internete. Ne yazı yazabiliyorum bu durumda ne blog okuyabiliyorum. Hakan şu an star tv'de watcmen diye bir film izliyor ki hiç haz etmedim :)
Kurban bayram arefesinden bir gün önce İzmir'e gidip bir ay sonra döndük. Güzeldi, Hakan'ın annesi annemizle ortak noktalarda buluşmayı başarabildik. Hakan çok mutlu oldu, beni mutsuz eden hiçbir şey olmadığı için ben de Hakan ve annemiz mutlu diye üç kez mutlu oldum. Hastalandım İzmir'de. Annemiz baktı bana, ayağıma bitki çayları ve yemeğimi getirdi, Allah razı olsun. Üstümü örtüp saçımdan öptü. Her şey yoluna girdi ve böyle olmasına katkıda bulunmak beni ayrıca sevindirdi. Bundan sonra bir ayağımız İzmir'de.
Döktüm içimi, rahatladım. Seviyorum sizi..
Prometheus; Hakan'ı internette bu nickle tanımıştım. Prometheus ateşi çalan adam..
Ben neden satır başı yapamıyorum bilmiyorum :( Dümdüz bir yazı oldu bu :(
Hastane zamanlarımızda beni hiç yalnız bırakmayan Nalan ablam, kardeşi önce Canan sonra Canan; her zaman Canan, Çınar'ım; Gülden'im, Marifetli perim Ali abim, Banu'ma sonsuz teşekkürler. O günleri silik hatırlamaya çalışıyorum, unuttuğum varsa özür diliyorum..
Son cümle; ağrılar beni terk etti; bu olabilir mi, bir ilaç hemen bu kadar çabuk etki edebilir mi? Şoktayım. Ağrısız olmayı o kadar unutmuşum ki şoktayım..
Artık yavaştan yorumlara yanıt verebilmeye başladım. Yanıt veremediğim zamanlar ne olur kusuruma bakmayın. İlgilenmediğim için değil, bilin ki elimde olmayan malum nedenlerle yapamıyorumdur bu işi.
Hakan: aferin.
Gülen: Ne düşündüğümü sormuyorsun?
Hakan: Sormuyorum.
Gülen: merak etmiyor musun?
Hakan: etmiyorum, edeyim mi?
Gülen: düşün bakalım, ne düşünüyorum? Hakan: GRRRR
evt satır başları olmadığından okurken biraz zorlandım. nerde kaldığımı bulamadım...
YanıtlaSilçok üzüldüm tek tek okudum satırlarını zorlu bir sınav acı bir gerçek...
Rab bbim acil şifa ışık hızında iyileşmeler nasip etsin....
Onun seni tesell i etmesine fırsat verme ve lütfen dimdik ayakta durabilin(demesi kolay biliyorum)
Sevgili Huzur Moda; yok, artık üzülmeyin çünkü biz normal hayatımıza döndük. Kendimi ifade ediş biçimim ne yazık ki olayların başında böyle oluyor. Ben üzülünce de sevinince de çok fazla tepki veriyorum. Bir de sevindiğim bir şeyler olduğunda görmelisiniz beni. Şimdi moralim iyi, en azından bir sıkıntımız olduğunda baş vuracağımız bir merkez var artık.
Silİyleşmemiz pek mümkün görünmüyor, biz bu kadarına razıyız. Gözümüz yüksekte değil; sağlıkta bile. Allah bugünümüzden eksik etmesin, elimiz ayağımız tutuyor şimdilik çok şükür.
Ben teselli edilme zamanlarını çok şükür atlattım, ikimiz de dimdik ayaktayız ama zaman zaman da oturuyoruz :P
Satır başlarına gelince wordde yazıp bloggera yapıştırınca satırbaşları yok oluyor :( Bu işten de hiç anlamıyorum. Blogger değiştiğinden beri aslında yazmayarak protesto etmek bile istiyorum :)Dilekleriniz için çok ve sonsuz derecede teşekkür ediyorum.
Sevgiler..
Hadi hadiii silkin ve kendine gel e mi dualarımız ve kalbimiz senin yanında hatta bi ara bedenen de gelcem :))
YanıtlaSilNalan ablaaaam, kandırmaktasın beni sürekli gelirim diye. Ayıp ediyorsun ama :( Nalan ablam ben iyiyim artık. Yapacak bir şey yoksa üzülmenin de anlamı yok bu durumda. Boşa enerji harcaması. Kalbindeyim, dualarındayım biliyorum ama yanında değilim.
SilGelmezsen var yaaaa.
Seviyorum ablam seniiiiii.
Öncelikel ne güzel bir sevgidir bu aranızda ki. Önemli olan kaliteli zaman geçirmektir bence çiftler arasında.
YanıtlaSilVe böylesine fedakar arkadaşlıklar, dostluklar kaldı mı?
Yazını okurken " ne kadar şanslı ki ailesi, dostlukları bitmemiş" dedim. Gerçekten de Gülen anladığım kadraı ile uğraştığınız hastalıklar kolay değil ama mücedeleci yapın, anlatım tarzın....
Allah şifa versin. Dualarım arasına sizi de ekliyorum. Keyifli günleriniz olsun canım.
Canım benim, Gülşah'cım; aslında biz hiç uygun bir çift değiliz. Yay ve yengeç, ikimiz de tipiğiz ama nasıl bir uyum yakaladıysak artık iyiyiz, mutluyuz.
SilHa bir de kavgalarımızı görmen lazım. Antalya'da Fındıklardayken kiracımız kirayı göndermediği için yemek sırasında biz Hakan'la dövüşmeye başladık. Fındık ve eşi Ufuk 'bunlar birbirine girecek, ne yapsak acaba' babından birbirlerine göz atmışlar ve dışarı çıktılar. Yan odada konuşmuşlar; şöyle yapalım da kavga etmesinler ilan diye. Bu arkadaşlar odaya bi' geldi. Hakan'la hiçbir şey olmamış gibi sarılmışız birbirimize. Fındık ve Ufuk şok :D Bu iki dakika içinde olan bir durum :) Kızcağız 'nasıl yani ya, ay siz şimdi kavga etmiyor muydunuz' diyebildi sadece. Bu arad hemen belirteyim kiracı kirayı hala göndermedi :)
Hastalıkların tedavisi yok, sürekli kontrol altında olmamız ve ilaç kullanmamız gerekiyor. Kolay değil ama hayatımızı koşullarımıza göre ayarlıyoruz. Mesela benim ikizim de hasta. Sabahları birbirimize takılırız 'gel kız karşılıklı birer ilaç içelim' diye :)))) İlacı kahve sözcüğüyle değiştir :)
İlgin ve güzel dileklerin için çok teşekkür ediyorum canım benim.
birileri benden bahsetmiş galibası:)) evet inanırmısınız şiddetli bir bağrışma ve ikiside sinirli ve öfkeli hani panduman koptu kopacak..içeriye girdiğimde ağzım açık kaldı birbirlerine sarılmış aşk böcüğü iki kişiydiler:)) gülen ben ne yaptım ki..kendin pişirdin kendin pakladın.ben getir götürden başka ne yaptım hatta çoğu zaman onu bile yapmadım..ve çoğu zaman ben ben değildim :)) ah hayat herkese eşit davranmıyor ne yazık ki.ama siz ikiniz de birer örneksiniz.hastalıkla yaşamak kolay değil.kalbinizin güzelliği,enerjiniz,sevginiz hiç bitmesin..
SilAaaa ... hadi ama Gülenim, artık bu hayat böyle sürecek, bu yazdıklarını birikimlerin dışa vurması olarak kabul ediyorum... Hadi artık hobilerine dal, fotoğraflarını çek, kendini de Hakanı da bizleri de üzme, bu hiçbirimizin işine yaramaz çünkü...
YanıtlaSilBanu'm, tatlı Banu'm; canım ben çok ara verdim ya, ne blogdan kopabiliyorum ne eskisi gibi ilgilenebiliyorum. Bir de her gün şehit verdiğimiz günler vardı, canımdan can gitti yazmak istemedim. Ardından hastane işleri derken ben çok uzun ara verdim. Bana yorum yazan arkadaşlarıma yanıt veremedim. Bunu kasıtlı yapmadığımı bu süre içinde ben bu işlerle uğraştım demek için yazdım son yazılarımı aslında ben ve bundan sonra da yorum ve blog okuma konusunda eskisi gibi aktif olamayacağımı anlatmak için üzdüm sizleri ama son olarak babamın hastane macerasını yazacağım ki o komedi filmi gibi :)))))
SilBiz şimdi iyiyiz canım benim. Bu süre içinde tabii ki bir şeyler yaptım ama yazabileceğim zamanlarda da fındığa da söz ettiğim gibi yazmak için ülke gündemi uygun değildi çünkü benim bloğum tam anlamıyla hobi bloğu değil.
Bundan sonra yaptıklarımı da yayımlayacağım Banu'm. Seni seviyorum canım benim.
bence de silkelenme zamanı can, sınavlar hiç bitmiyor hayatta malesef ki, moral herşeyin başında geliyor. Bu ikinize de lazım. Öpüyorum yanaklarından...
SilCanım, üzülmekle, ağlamakla, kahrolmakla keşke birşeyler değişse...O halde her zaman yaptığın gibi gene yaşamaya devam. Birbirinize sıkı sıkı sarılın ve olabildiğince keyifle yaşayın.. Ne diyelim siz zaten bunu yapıyorsunuz, bizimki lakırdı... Umarım Hakan için de huzurlu ve mümkün olduğunca rahat bir yaşam standardı yakalanır. Çok öpüyorum sizi. İyi seneler.
YanıtlaSil