24 Ekim 2010 Pazar

YEMİN EDERİM ÇOK KISA YAZI :)

Ciddi sonuçlar doğurabilme olasılığı üzerinde durulduğu için temkinli yaklaştığımız bir sağlık sorununun da üstesinden gelmiş bulunmaktayız. Vücuda kalın barsaktan giriş yapmaya çalışan iltihaplar, kullanılan antibiyotik vizesine takıldıkları için başımızda dolanmaya yeltenen kara bulutları da alarak civarımızı terk ettiler. Şükürler olsun.
Anlatmayacaktım ama mecburum.
Büyük şehirden geldim buraya, kabul. Şımarıklık mı yapıyorum; hayır. Nüfusunun yazın 300bini bulduğu söylenen bir yerde yaşamaya alışma çalışmalarım devam ediyor mu; alıştım bile.
Bağlı bulunduğu ilden daha büyük bir ilçenin devlet hastanesinin acil servisinde ultrasonografi çekilmemesini anlayamıyorum ama. Ultrason mesai saatleri içinde çekilebiliyormuş; neden? Biz ultrason çekimini gerektirecek hastalıklara ya da belirtilere yakalanmak için mesai saatlerini mi kullanmalıyız? Fethiye'de mesai saatleri dışında ultrasonografi çektirebileceğiniz iki özel hastane var. İçimiz rahatlasın, gazetelerin üçüncü sayfalarına 'acil servisten döndükten sonra hayatını kaybetti' başlıklı haberlerine konu olmayalım diye biz daha önce başka nedenlerle gittiğimiz eve yakın olanını tercih ettik. Sonuca göre ertesi gün Devlet hastanesinin cerrahi bölümüne yönlendirildik. Ertesi gün görüştüğümüz cerrahi doktoru hastanede gastroentroloji bölümü olmadığından bize 'Antalya/İzmir' seçeneklerini sununca rüyamızda görmediğimiz için 'Cleveland' diyemedik :P Sonra yaptığımız küçük bir araştırma sonucu Fethiye'de yalnızca gastroentroloji ve kardiyoloji bölümlerinin hizmet verdiği bir sağlık merkezine ulaştık.
Merkezdeki ileri tetkikler sonucu durumun İzmir ya da Antalya'ya Cleveland'a hiç değil gitmemizi gerektirecek bir sorun olmadığını, onbeş günlük antibiyotik tedavisiyle sorunun çözüme kavuşacağı bilgisini alıp derin, şükreden bir oh çektik.
Bütün bunlar iki gün içinde gerçekleşti. Pazar gecesi acil servisteyken salı günü biz kesin sonuçları elimizde tutuyorduk. Salı günü öğleden sonra başlayarak çarşamba sabahına kadar uyuduğum uykunun mutluluğunu, o dinlenmişliği, hissettiğim en güzel hislerden biri olarak tanımlıyorum..
Şimdi biz, önümüze çizilen düz çizgiyi izleyip ölçme değerlendirme yapmadan sorunun bir kutu antibiyotikle çözümlenebileceğini öğrenmek için mi gitmiş olacaktık İzmir'e?
Bir Devlet Hastanesinde gece ultrason çekilememesini, gerekli bölümlerin bulunmamasını kabul etmiyorum. Bu sadece benim yaşadığım bu yer için geçerli olan bir şikayet değil! Benim için Muş'u da bir, Bitlis'i de bir. Kışın kapanan köy yollarından kızaklarla hastaneye taşınan insanlar için üzülmüyor muyum, kızmıyor muyum. Her iki sorumun yanıtı da evet. Şımarıklık değil benimkisi ya da hiçbir şeyden memnun olmayan insanlardan olduğumu kesinlikle kabul etmiyorum. Aldığımız sağlık hizmetlerinin hak ettiğimiz kalitede olduğunu düşünmüyorum. Mutlaka çok iyi örnekler vardır ama olması gereken de bu değil midir?
Canlarımızın ancak bu kadar değerli olmasını kaldıramıyorum, ağrıma gidiyor.
Sürekli şükreden insanlar olarak yaşamak canımı sıkıyor.
Gelişmiyoruz, geriliyoruz ama gelişiyoruz diye oyalanıp duruyoruz..

Susmak istemiyorum, söylemezsem içime dert olur, söylemezsem kendimi aldatırım. Susarsam, bu kendime ihanetimdir.
Bir önceki yazıdaki bir cümlelik alt yazıda ironi var.
Ben şimdi desem ki o kırmızı halıda görmek istediğim tablo bu değildi desem, ben şimdi desem ki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın eşinin vücut dilinden DE hoşlanmadım, omuzlar ve baş dik olmalıydı desem sonum ne olur diye düşündü babam.. Babam rica ve ikna etti diye yazmadım ama bu kez bu durumdan ben hoşlanmadım. Fikirlerimi söylemek neden bana kötü bir son hazırlasın ki; değil mi ama :P Öyle ya, demokratik bir ülkede fikirlerimizi rahatça, hakaret etmeden, aşağılamadan, küçük düşürmeden söyleyemeyeceksek demokrasiyi ağzımıza sakız etmemizin anlamı var mı? Öyle ya, AB uyum çerçevesinde -ki kime uyum sağlayacaksak ve neden?- örnek gösterilen ülkelerden birinde kazanlar kaynıyor, emeklilik yaşı 60dan 62ye çıkarıldığı için üzerlerine elzem liseliler sokaklara dökülmüş 'merak etme Carla, Sarkozy bizi de becerdi' pankartları açmışken ben mi fikrimi söyleyemeyeceğim?
Söylerim, hem de öyle bir söylerim ki..
Oh be rahatladım.
İyi pazarlar :)

Not: Aysema öğretmenimin uyarısıyla ulaştığım bir yazı.. Ben de fotoğraflarda neden ayaklarının görünmediğini merak ediyordum..
Anket sonucunu merak edenleri şöyle alalım..

Susuyorum ben artık..

5 yorum:

  1. Sevgili Gülen,
    En gözde tatil yörelerimizin durumu aynı yazdıkların gibi. Buralar kış nüfusuna göre yönetilmeye programlanmış. Oysa yazın nüfus 10-20 katına çıkıyor. Bu düşünülmüyor. Elektrik, telefon vb... Sürekli arızalanıyor,şebeke kalabalığa dayanmıyor.
    Sağlık konusu başlıbaşına felaket.
    Büyük kentlerde de paran yoksa 3-5 ay sonraya gün veriyorlar..
    Neyse ki işin uzmanı çözmüş sorunun, geçmiş olsun.

    Demokrasi var ülkemizde, olmaz olur mu?! Kendileri gibi düşünmeyenleri yerden yere vurabilirsin; onları ise kayıtsız koşulsuz destekleyip alabildiğine övebilirsin. Bundan iyi demokraki mi olurmuşmuş...

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. Geçmiş olsun yavrusu, aman dikkat artık bu ülkede hasta olmak, ilaç almak, çok konuşmak, yemek yemek, gezmek gibi insani tüm ihtiyaçlar yasak!!!

    Ayaklar mı neden gözükmüyor? reklam olmasın diye!!! babetlere karşılık yülsek ökcelerin markası..

    YanıtlaSil
  3. Gülen geçmiş olsun ,bagırsak başlangıcında yakalamanda mucize ,yataklara düşürüdü ,çok geçmişler olsun ,muştaki bitlisteki ,vandaki insanlarıda yıllardır hep düşünürüm bende ,her kar yagışında daha ilk okul zamanlarımdan beri :(

    YanıtlaSil
  4. Geçmiş olsun. En kısa zamanda iyileşmeniz temennisi ile...
    Şehirler dışındaki yerlerde sağlık merkezlerinin yetersizliği insanlarımızı çaresizliğe sürüklemektedir. İnsanca yaşanabilecek seviyeye kaç yıl sonra geliriz acaba....
    <:)

    YanıtlaSil

Fikrin varsa bilmek isterim..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails