8 Temmuz 2011 Cuma

VUR DEYİNCE ÖLDÜRÜRÜM BEN! bir ahşap boyama macerası

Dertler boyumu aşıp kara deliğine beni çekmeye çalıştığı anlarda tek savunma mekanizmam başıma beceremeyeceğimden emin olduğum işler açmak oluyor. Her geçen gün biraz daha farkına varıyor insan kendinin; hele benim gibi sabırsız birinin kendini keşfetmek için bile toleransı olmayınca kendine tanıklık zaman alıyor ve hatta bu mümkün bile olmayabiliyor bazen.

Geçen yaz gittiğim kaplıca tatilinin bitimine çok az kala evime giren alçak hırsızın bıraktığı enkazım hiçbir bilgi sahibi olmaksızın dikişe vurmuştu kendini. Çabuk bitmesin diye elimde dikiyordum, saatlerce, gece ve gündüzlerce. Kendi başıma kendi kendimi oyalamak için deli cesaretiyle yaptığım dikiş işleri evimi dağıtırken beni toparladı geçen yaz. Yalnız kalmak istemiştim yine çünkü üzüldüğümde mutlaka ağlamalıyım ben. Ağlamam engellenirse boğazım şişer, burnum kanar. Ağlamamın şart olduğu zamanda durdurulmaktan hiç hoşlanmıyorum bu yüzden. Teselli sözcükleri üzüntümü azaltmadığı gibi kendimi bir parça iyi bile hissettirmekten uzak kalıyor.

Bir süreden beri elimden hiçbir şeyin gelmeyeceğini bildiğim bir sıkıntıyla dertteydi başım ama öyle böyle bir dert değil. Canımdan can alsalar, etimden et koparsalar bu kadar acıtmazdı bu beni. Elimin, kolumun sıkı sıkıya bağlı olduğu zincirlerin anahtarlarını atmışlar okyanusun en derinine. Son bir ümit, beklediğim iyi haber dün telefonla geldi. Ağzımda yanağıma yapışmış bir lokma vardı telefona yanıt verdiğimde. İyi haberi aldığımda iç çekerek çıkardığım ‘Hİİİİ’ nidası sırasında sen o lokma yapışmış olduğu yanağımdan kurtul ve boğazıma kaç! Neyse ki bu gibi sakatlıklara alışkın olan bünyem kendi kendimi kurtarmamı sağladı. Bir keresinde de mısır yerken geçtiğim dalga sırasında küçücük bir mısır tanesi boğazıma kaçmış ve neredeyse öldürüyordu beni. Nefes alamıyordum, zamanım daralıyordu, işte buraya kadardı, ölüyordum ve bunu biliyordum. Öleceğimi biliyordum hem de Erdim’in gözleri önünde! Defdef, eşi, babam, Erdim karşımda, ben elimle bu sahneye tanık olmasın diye Erdim’i götürün diye işaret ediyorum. Çok sık şaka yaptığımdan durumun ciddiyetini ancak anlayan ilkyardım sertifikalı eniştem Hemlich manevrasıyla boğazıma kaçan serçe parmak tırnağımın anca yarısı kadar olan mısır tanesini filmlerdeki gibi ağzımdan fırlattırarak kurtarmıştı beni.. Ama eniştem bunu yaptığına pişman mıdır bilemem :D Bilemem çünkü eniştem kişisinin hem de facebook üzerinden doğum günü mesajını yeri gelmişken aynen kopyalıyorum: iyi ki doğdunuz, dünya senin ve eşim olan ikizinin yokluğuna ve 1967 ye kadar nasıl dayandı ki diye sormuyor değlim:) Kurtulup kendime geldikten bir süre sonra da hem mısır yerken dalga geçmem hem de yaptığım şakalar yüzünden beni yine şaka yapıyorum sanmalarından dolayı güzelce bir fırça yemişti Gülen insanı; yahu az önce ölüyordum be!

Ben başka bir şey anlatacaktım aslında :P Hep böyle oluyor, bir şey anlatırken başka bir şeye dolanmışken farkına varıyorum kendimin. Ben bana ait olmadığı için anlatamadığım o çok üzüldüğüm hatta üzülürken sanki kocası tarafından boğazlanıyormuş gibi yüksek ses efektleriyle süslediğim ağlama krizinden çıkamadığım için Hakan tarafından bir tokatla kendime getirilmeye çalışılmış ama bu tokat beni susturmak yerine ‘vurdun bana, vurdun bana’ nidalarıyla daha da katlanılmaz ve iğrenç kılmıştı ağlama krizimi.. İşte ben bunun için çok üzüntülü anlarımda yalnız kalmak istiyorum. Dokunmayın bana kardeşim, bırakın ağlayım, susayım diye de yüzüme nakşettiğiniz Osmanlı tokadı beni daha çok ağlatıyor zira :D Hakan o gün beni susturmayı başaramayınca sesim dışarıdan 'kocasından dayak yiyen kadın gibi algılanmasın' diye pencereleri kapatmakta buldu çareyi. Allah'tan bu sene klimamız var. Gerçi küreyi ısıtmamak için çok fazla kullanıyor değiliz klimayı ama pencereler kapalıyken mecburduk çalıştırmaya :(

Geçti bitti gitti; sorunu başından def etmiş olan üstün kişilik anlatmamı istemedi..

Ben bu sıkıntılı günlerimde çok sıcaktan iğne daha on cm. dikememişken terden rengini bile ve kumaşta kayan dokusunu kaybettiği için dikişe sardırmadığımdan başımdan büyük başka işlere kalkıştım yine. Evliliğimin dördüncü yılında dört ev değiştirirken orası burası çizilen tv ünitesini boyamak istedim. Tabii ki yine konuyla ilgili hiçbir bilgi ve deneyim sahibi olmayan cahil cesaretimle :D Boyama işlerinin bir ustası var blog dünyasından tanıdığım ve çok sevdiğim, son derecede başarılı bir arkadaşım ama O dersler verirken, insanlar ahşap boyama kursuna zaman ve para harcayarak giderken benim telefonla ‘nasıl yapabilirim’ sorumdan kendi kendime utanıp arkadaşıma sormadım. Aldım bir zımpara, derslerinden zamanı kaldığında soluğu ahşap boyama kursunda alan Defdef’in ‘kazıyamazsın! Delirme’ dediği sözleri bir kulağımdan girmedi ki diğerinden çıksın. Ağzımda ameliyat maskesi, bu yaz ve üstelik Fethiye sıcağında o zımpara kağıdının ahşaba sürtüldüğünde çıkan iç gıcıklayıcı, iğrenç ses, kirpiklerime kadar bulandığım toz bile beni durduramadı! Kazıdım, önce kapaklarını kazıdım. Uyanığım, üstün zeka performansında bir kişiyim ya :P Eğer beceremezsem ya da güzel olmazsa kapakları vernikleyeceğim sadece :D Baktım fena olmadı. Gövdeyi de kazıdım. Kazıdım da kazıdım. Dertlerimi kazır gibi, dertlerimi hayatımdan kazıyıp atar gibi, hükümeti kazır gibi! Kazırken de bir yandan alnımda biriken terleri sildim, tozla karıştı terim; yüzüm kömürcü çırağına döndü. Sonunda kazıma işlemi bitince zafer kazanmış yorgun komutan gibi zafer turu attım tüyleri yolunmuş gibi cıscıvlak görünen tv ünitesinin çevresinde. Sonra utanıp ustayı arayamadık ya, perimi aradım. Yavaş yavaş pişman olma aşamasına geldim ama yok bitecek bu iş. Başladığım bir işi bitirmeyi becerebiliyorum artık. Hakan sayesinde sabırlı olmayı deneyebiliyorum :P Marifetli perimden vernikler, boyalar hakkında genel bir bilgi sahibi olduğumu düşününce vernik almak üzere yola çıkmak için bindiğim bisikletten yapı markette indim. Sonra verniğin ilk katını attım. Tabii fırça izleri, kabarcıklar :( Çok bozuldum :( Ama yılmadım tabii. Sıkıntımı bilen Ali abim geldi beni görmeye tam da fırça izlerine bakıp iç çekerken. Verniğin nasıl yapılacağı hakkında DA derin bilgileri varmış meğer Ali abimin. İlk atılan vernik kuruduktan sonra en ince zımparayla hafif, şefkatli, sabırlı, yumuşak darbelerle bir daha zımparalanacak. Sonra tozu sentetik tinerle silinerek ikinci kat verniğe hazır hale getirilecek. Aynı işlem ikinci kat vernik atıldıktan sonra da yapılacak. Ali abimin gösterdiği yolları izledikten sonra ne hava kabarcığı, ne fırça izi :) Sonuç bence iyi oldu, bir de metal kısımlarındaki vernik izlerini silseydim :)

Sonra evde kazınıp yeniden verniklenecek ne varsa hepsini kazıdım! Vur deyince öldürenlerdenim çünkü ben :


Önceki hali ama küçük fotoğraf :(

Çekmeceleri kazımışken :P


Not: Yaptıklarını neden yayımlamıyorum diye Nalan ablam bana kızıyor. Nalan ablam marangozluk serisinden sonra gece lambalarına geçeceğim :P

Neşem yerine geldi ya benden iyisi yok :)

Gelelim yorum yorumlarına:

Peri'm; evet Fethiye çok güzel bir yer, rahat, huzurlu. Kalabalık değil, sakin. Aradığında kendini bulabileceğin bir yer. Ben çok çabuk uyum sağladım. Sanki burada doğmuşum ama bir süre için ayrılmış ve geri dönmüşüm gibi :) E gelin diyorum size ama gelmiyorsunuz :(

Gezi/yorum; sizin fotoğraflarınızın, anı ve anlatımlarınızın yanında benimkilerin lafı bile olmaz. Gezgin ruhunuz hiç yorulmasın ve siz hep gezin. İltifat için çok teşekkür ediyorum.. Profilinizde ki ifadelerinizi çok beğendim, ayrıca bloğunuza girdiğimde beni karşılayan başlığınızı da..

Nur ablam; neyse ki geçti, şimdi her şey gün aydınlığında. Seni dört gözle beklediğimi biliyorsun değil mi? Gel, çabuk gel. Ben de seni çok seviyorum!

Nalan ablam; uyku düzenimi şöyle anlatayım: sabah ezanında uykuya teslim oluyorum çünkü korkuyorum :( Sabah Hakan gelince tek gözümle ona bakıp yarım yamalak 'günaydın' deyip saat 1o civarına kadar şöyle böyle uyumaya çalışıyorum :( Gün içinde hiç uyumadan dolanıyorum ortalıkta ama neyse ki kabusum yarın son buluyor. Defdef, eniştem, Erdim ve babam geliyoOooOoOo :) Nalan ablam her şeyin güzel olacağına olan inancım bu mucizeyle birlikte yeniden hayat buldu :)

sünter'im; üzülme, ben de buralarda ve kendimde değildim :) Aslında ağladığım kadardan çok gülüyorum ben ama bu son olan şeyin acısı anlatılır gibi değildi. Son bir ay bana zehir zıkkım olmuştu ama şimdi kuşlar gibi hafifim. Kanat çırpıp uçasım var. Doğum günümü kutladığımız akşam hani 'dışarı çıkalım havan değişsin' dedikleri türden bir geceydi ve ben dağıttım! Bir yandan ağladım, bir yamndan eğlendim. İkisi bir arada değişik bir şeydi yaşadığım. Şimdi iyiyim ve bu satırları yazarken gülümsüyorum. Güzel dileklerin için çok ama çok teşekkür ederim :)

Gönülçelen'im; doğum günüm için olan dileklerine çok teşekkür ediyorum. Sağlıktan daha önemli, daha güzel bir dilek olamazdı benim için. Çok sağol..

Ayşen'im; :))) tazecik ha? Aman ne tazecik, 44 olduk :) Zamanın bu kadar çabuk geçtiğini bilmesem çok şaşırırdım girdiğim yaşın rakamına :) Akıp geçiyor zaman. Hatırladığım bazı şeyler olurkenki yaşıma inanamıyorum :) Güzel dileklerin için çok sağ ol. Biz de hepinizi öpüyoruz çok çok..

Aysema öğretmenim; çok teşekkür ederim. Doğduk, bir değil iki doğduk, iyi mi ettik bilmem :P Baksanıza eniştemin kinayeli doğum günü mesajına :P Hesabı sorulacak o ayrı :) Çok teşekkürler bir daha..

Çınar'ım; aynı gün için üç doğum günü ağır geliyor bazen :P Bizi sevenlerin hediye alması bakımından yani :D Evet ya, iyi ki doğmuşuz. Sıkıntılı da olsa hayat güzel bir şey :) Sağ ol Çınar'ım..

fgyapar'ım; burada salı pazarında yerel enstrüman sipsi satışı yaparken sadece mutlu yıllar şarkısını çalabilen bir amca var :) Yorumunu okuyunca o geldi aklıma :) Sağlık ve sevgi; Allah ikisinin de fakiri etmesin kimsecikleri. Çok sağ ol, çok teşekkür ediyorum..

Şenay'ım, Doğa'm; bir kaç gün önce bu sözler benim için ne kadar boştu bir bilsen :( Okudum, mutlu oldum ama yanıt yazmaya bile gitmedi elim :( Şimdi öyle mi ya; hayat benim, dünya benim, her şey benim çevremde dönüyor; ya da ben onların :) Dileklerin için çok sağ ol.

Fiamma'm; bütün dileklerin için çok teşekkür ediyorum. Sıkıntısız bir yıl hepimizi bekliyor olsun umarım. Sağlık, huzur, mutluluk; daha ne olsun. Sevdiklerim yanımda olsun. Daha ne olsun. En önemlisi sağlık, Allah sevdiklerimin sağlığıyla denemesin beni. Bunlar benim dualarım.

Vecize gelince; hadi diğer kopyalanan yazılarımdan geçtim, yan sütunda SON HIZ başlıklı ve kendimi anlattığım yazıyı bile kopyalamışlar! Yani bu kadarına da pes diyorum! İki kelimeyi bir araya getiremeyen insanların kopyacılığı konusunda haksız mıyım ama fiaamm'm :P

Asalaklar işte!

7 Temmuz 2011 Perşembe

BOĞULMUŞ BALIK..


Acıdı kalbim.
Çok acıdı..
Işığı göremeyecek kadar kör kaldım..
Gün ışığı kör karanlık..
El yordamıyla korkusuzca gittiğim yol umut fakiri..


Yine doğdu güneş ama yavaş yavaş..
Karanlığı tekme atıp sakatladı..
Ben hala kör..


Kimsesizdi kayıklar..
İçimdeki kimsesizliğin önünde pardon deyip eğildiler..
Kimsesiz yalnızlığımı çok sevdim..

Çok uzun geldi zaman.
Kısaydı ama uzundu..
Beklemek.
Çaresizliğin umutsuzlukla flörtünü izlemek.
Boşluk.
Dolmayacağını bildiğin boşluk hissi.
Derin kalp acısı.
Yalnız kalmak isteği.
Konuşmayı seçmemek.
Olabildiğince ağlamak ve de..
Girdiğin 45 dakikalık ağlama krizinden sevdiğin adamdan yediğin tokatla bile çıkamamak..

Neyse ki bitti :)

10 kilo zayıflamış gibi hafifim.
10 cm. uzamış kadar yukarıdan bakıyorum o derin acıya şimdi..

Doğum günümden beri bir kaç saatlik kötü uykularla ayakta duruyorum. Dört günlük misafirlerim döneli çok oldu. Yalnız kalmak, ağlamak ve susturulmamak istedim. Tek başıma olmayı çok istedim ve bu tek başınalık hoşuma gitti. Hiçbir şeye bakamadığım, ilgilenemediğim gibi kendime de bakamadım. Yemek yapmıyorum çünkü yemiyorum. Ev toplamıyorum çünkü dağıtmıyorum çünkü hiçbir şey yapmıyorum :) Güçsüz kaldım. Kolum hata veriyor. Düşmüştüm ama şimdi neyse ki ayaktayım. Bir akşam Sedat'la kordonda yürüdük.Hoşuma gitti. Bokoreç pardon kokoreç yedik, midem bozulmadı.. Hakan'a paket göndermek istedik 'benim yerime de yeyin' dedi göndermedik. Gece çalıştığı için Hakan'cığımla günde sadece 1.5 saat görüşebiliyoruz :( Geç başlayan sezonun erkencecik bitmesini bekliyorum deli gibi . Evlerinize dönün tatilciler!. Gidin bir an önce de aile bütünlüğümüz sağlansın :) Tatil bitti. Yürü git! Yürü git! :P Go home! Go home!
Doğum günümü kutlayan arkadaşlarım hepinize çok teşekkür ediyorum. Ayrı ayrı yanıt veremediğim için özür dilerim :( Fiziken yorgun ve bitkin durumdayım ama moralim bu akşam saatlerinden itibaren düzeldi. Geriye sadece fiziki atraksiyonsuzluk kaldı :P Seviyorum sizi. Özel insanlarsınız hepiniz..
Şimdi uykum var..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails