31 Ağustos 2008 Pazar

Sıkıntıdan abajur yapımı :)













Bugün sıkıldım, bir daha sıkıldım, çok sıkıldım.Mutlaka bir şeyler yapmam gerekliydi.Kitap okumak istedim.Her nedense dikkatimi toplamayı beceremedim.Nedenini bilmediğim bir karışıklıktan dolayı dağınık olan kafamı daha fazla yorarsam gerileceğimi anlayınca evde uzun zamandır kumaşı paralanmış olan abajura neler yapabileceğimi düşündüm.Kumaşı hala kullanamadığım sağ el işaret parmağıma zarar vermemek için çaba sarf ederek çıkarmayı başarabildim.İskelete baktım baktım bu kez de iskeleti oluşturan metal çubuklara bakmaktan sıkılıp eyleme geçtim.Ve bunu yaptım :0)

Pazar

Bu sabah, daha doğrusu öğle üzeri uzun zamandır ilk kez yalnız uyandım.Ablam bir süredir bende kalıyor.O erken başlıyor güne.Ben hala uyurken beni rahatsız etmemek için minik adımlarla hareket ediyor evde.
Erken yatmayı ve uyanmayı altı yaşımdan beri, pazar günlerini onbir yaşımdan beri sevmiyorum.Eğer erkenden orada bulunmam gereken bir işim varsa sabah erken kalkacağımı bilmek gecemi karabasana dönüştürür.Onbir yaşımdan beri yatağımı kapatmayı da sevmiyorum.Evde yalnız olacaksam gün içinde yatağım hep açık kalır.Akşam üzeri kapatırım bir kaç saat sonra yine açılacak olan yatak örtüsünü.
Pazar günleri benim yatılı okula dönüş günümdü.
Pazar günleri dışarı çıkmayı sevmiyorum..
Sanki bir el beni çekip okula götürüverecek gibi..
Pazar günlerini sevmiyorum..
Bugün evde yalnızım..

28 Ağustos 2008 Perşembe

Hani tutulacaktı!

25ini 26sına bağlayan gece tam 00.30da yanındaki kadının elinde fotoğraf makinası olan bir erkek başları gökyüzünde bir şeyler aranırken görüldüyse onlar Hakan ve Gülen'di.Bir zamanlama hatası yapıp 26sını 27sine bağlayan geceyi bir gece önceye alıp ancak bilmem kaç asır sonra gözlemlenecek ay tutulumunu izlemek üzere kafalar yukarıda, gökyüzünde tutulmuş olan ayı bulmaya çalıştılar ama başaramadılar.Dakikalarca bakındılar; tutulmayı bırakın ayı bile göremediler.Ertesi gün Gülen aslında tutulmanın o gün gerçekleşeceğini öğrendi ve geceyi beklemeye başladı.Gece oldu.Hakan'la Gülen ay tutulmasını göreceklerinden çok emin dışarı çıktılar..O da ne, ay yok!Evet ay yok!Biz ne dün gece ne bu gece tutulmayı geçtim ayı göremedik bile.Hakan'ın 'o başka bir yerde tutulmuştur' yorumunu ise takdirle karşıladım..

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Öfkeye dönüşen büyük aşk

Balkondan çocuk bahçesinde 'kendi kendine oyun oynama becerisi' kazandırılma eğitimi verilen Umut'un anne ve teyzesini sitenin merdivenlerinden Umut'u izlerken görüyorum.Evde sıkılmışım.Yanlarına sohbet etmeye gidiyorum.Bir gözümüz geçen kurban bayramında her nasıl yaptıysa devirmek suretiyle 82 ekran televizyonun altında kalıp bütün bir bayramı tüm ailesiyle birlikte acil serviste geçiren Umut'un üzerinde.Bir süre sonra Umut tek başına olmaktan sıkılıp yanımıza geliyor ve birbirlerine kuzucuk diye hitap ettiği teyzesine
'Dududut del sana Aytar'ı dösteriim' diyor.
'Aytar kim' diyorum merakla.
Teyze kuzucuk 'Aytar değil Ayten'
diyor göz kırparak ve Umut'un uzattığı minik eli tutup peşi sıra gidiyor.Anneyle ben arkadan takip ediyoruz.Biz üç kadın hemen arkadaki bloğun önündeki süs havuzunun duvarına oturup Umut'un
'Aytar atağı in'
diye bağırmasının ardından ona inmesi için kendince bir süre verip inmediğini gördükten sonra aynı cümleyi tekrarlamasını izliyoruz.Ayten inmiyor.Umut sabırsız ama hala umutlu.Sırada yalvarış cümleleri var bu kez.
'Aytar nolur in'
Ayten inmek bir yana balkona bile çıkmıyor.Umut artık sinirli, sevgisi şiddete dönmüş, tehdit içerikli mesajlar vermeye başlıyor;
'Aytar detirme beni oraya!İn dedim!İntene!!'
Bu tatlı delikanlının Ayten sevgisinin umutlu bir bekleyişten sonra aşama aşama önce sabırsızlığa ardından sinir buhranına ve daha da ileriye giderek nasıl da öfkeye dönüştüğünü görüyoruz.Umut'u zaptetmek artık imkansız, Don Kişot sanki; Ayten'i kendisine vermeyen 10 katlı binayla kavga etmeye başlıyor.Kavgasına beceriksiz el kol hareketleri de eşlik ediyor, ara sıra dengesini kaybedip yapışıyor yere ama alel acele kalkıp kaldığı yerden devam ediyor haklı dövüşüne.Artık eve dönmemiz gerektiğini bir türlü anlamak istemiyor.Yapışıyoruz ellerine.İlk reddedelişin acı ve öfkesiyle hala arkasına dönüp söylene söylene çaresiz eve götürülmesine ses çıkarmıyor.
Umut 3.5 yaşında
Umut aşık.

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Kaç kişi daha? -Mekanik bir yazı-

Bir facia daha!
'Gel' diye, hem de davetiyeyle çağırılan bir facia daha!
Zorunlu olan sekiz yıllık eğitimi alıp almadıklarını bilmediğim 18 küçük kız dinlerini öğrenmek için devam ettikleri yatılı kuran kursunda yaşamlarına veda ettiler.
Ulaşımı zor, küçük bir yer.Hemen yakında devletin açtığı bir kuran kursu varken o çocuklar neden o ruhsatsız, izinsiz kurstaydı?
Tamam anladık artık orasını, alınamayan izinler ve ruhsatlara karşın küçük kızların sonradan eklemelerle oluşturulan binaya taşınması Türkiye'de görülebilecek sıradan olaylardan..
Peki çocuklarını böyle bir felaketle yitirmiş ailelerden kaçı sorumlulardan şikayetçi oldu?
HİÇ BİRİ!
Aileler 'Allah'ın takdiri' deyip yaşamlarına kaldıkları yerden devam etmeyi seçtiler.
Şimdi, şikayet olmadığı halde tutuklanan ihmalkar kurs sahiplerinin akibetleri ne olacak, ne ceza alacaklar, vicdanen ne hissediyorlar?
Yazık değil mi?
Küçücük çocukların, her ne amaçla olursa olsun hangi akla hizmeten ve ne hakla ölüm riskine karşın orada bulunmalarının sorumlusu olmak hangi savunmayla açıklanabilir?
Başbakanımız olay yerine intikal etmek üzere yola çıkacakken nedendir bilinmez son anda vaz geçip önceden yola çıkmış korumalarını geri çağırdı.
Çocuktur, candır, heyecandır, umuttur ama 'ancak bu kadar' değer verilmesini kabul etmiyorum!
Kızıyorum!
Tepkiliyim!
Ve sadece üzüldüğümle kalıyorum :(

Not:Kuran kurslarına olan ilgi geçen yıla oranla Diyarbakır'da %125, Mardin'de %150, Siirt'te %127, Elazığ'da ise %11 arttı.
(Alıntı 25 Eylül 2006 Sabah Gazetesi)

3 Ağustos 2008 Pazar

Baba ocağındaki konukluğum bir gün daha uzadı.Bir son dakika aksaklığından dolayı bu geceyi de eski kendi yatağımda uyuyarak geçireceğim.Durumdan şikayetçi olmasam da artık evime dönmek istiyorum çünkü artık benim DE bir ailem, sevdiğim, anladığım, anlaşıldığım bir eşim var..
Ailemi, onlarla zaman geçirmeyi seviyorum.Mümkün olsa hep birlikte büyük bir aile olarak yaşamayı çok isterdim, hoş hala da istiyorum; annemin yaptığımız her şeyden mutlaka haberdar olması gerektiği konusundaki bütün sanrılarına, hayattaki misyonunun bu olduğundan kesin emin olmasına karşın bunu gerçekten isterdim.Sessiz bir aile değiliz biz, sürekli baş döndüren bir hareket, her şeyin her an olabilme riski taşıyan bir ev bizimkisi..Erdi'm, çok bilmişim, sevgili miniğim üç yaşındayken babasına sarılıp 'baba fırından çıkmış sıcacık ekmek gibisin' demişti..Aile olmak fırından çıkmış sıcacık bir ekmek gibi..

TNT kalıplarının yok ettiği hayatlar!
Yaşam haklarının bu kadar vahşice ellerinden alınan insanların tek hatalarının o dakikada orada bulunmaktan başka bir şekilde açıklanamayacğını biliyorum..Kimi gezintiye çıkmıştı, kimi sadece her günkü yol güzergahını izliyordu, kimi yol haritası dışında rastlantı sonucu oradaydı.Kimi torunlarının elinden tutmuş bir babaanne, kimileri babaannesinin elinden tutmuş torunlardı.Daha nefes almamış anne karnındaki bebek, bebek kalbinin attığı güvenli, sıcacık, sıvı.Doğamayacak, büyüyemeyecek, düşüp kalkıp; bir gün düşmeden kalkıp yürüyemeyecek..Onlar sevdikleriyle birlikte olamayacaklar..Ne büyük bir acı bu :( Bir gün evden çıkıyor ama dönmüyorsun..

TNT kalıplarının dağıttığı hayatlar!
Aile olmak..Aileden birilerinin bir gün çıkıp bir daha dönmemesi..Bir daha onu asla göremeyeceğini bilmek, bunu zamanla öğrenmek, hiç geçmeyen 'yokoluş' acısına sadece alışmak..Onun için yaptığın iyi şeyler için hiç değilse iyi hissetmeyi denemek, yapamadıkların ya da yapmadıkların içinse içini acıtan o vicdani iç sese katlanmaya çalışmak..Gün içinde, gece dibinde aklının, kalbinin bir kenarını bu acıya ayırmak ve kimsenin dokunmasına izin vermemek..Acıyı sağlam tutabilmek için onu sürekli beslemek..Yarım kalan planlarının üzerine kurgular yapmak..Odasını, eşyalarını sanki O bir gün dönecekmiş gibi bıraktığı gibi bekletmek..Ya da her gördüğünde hissetiğin dayanılmaz acıyı hafifletmek için dağıtmak..Bir düzenin değişmesi..Olmadı varsayıp O varmış gibi yaşamak..Üstünü örtüp O hiç olmamış gibi yaşamak..

TNT elleri!
Neden?
Nasıl açıklanabilir?
Nasıl bir vahşettir bu?
İlk patlamadan sonra 'eyvah biz ne yaptık!Yardıma giden insanlar da ikinci patlamada ölecekler!' diye hiç mi geçmedi akıllarından, kalplerinde en ufak bir acı da mı duymadılar?
Vardıkları sonuç nedir?
18 insanın ölmesi sözde davalarına ne kazandırdı?

Şehitler düşüyor baba ocaklarına yar kucaklarına..
Gittikleri gibi davul zurnayla döneceklerdi.
Ülkemin gencecik fidanları
yaşamak için, öğrenmek için, aile olmak için, baba olmak için
gittikleri gibi davul zurnayla döneceklerdi..
Dönmediler..

AMA BİZİM HİÇ BİR ŞEHİT CENAZESİNE GİTMEYEN,
'ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR'
DİYEBİLEN BİR BAŞBAKANIMIZ,
ANITKABİR'E GİTMEK İSTEMEDİĞİ İÇİN TÜRKİYE ZİYARETİNİ
'İŞ GÖRÜŞMESİ' STATÜSÜNE SOKTURUP BU NEDENLE BU
'İŞ GÖRÜŞMESİNİN' İSTANBUL'DA OLMASINI SAĞLAYAN İRAN CUMHURBAŞKANININ AYAĞINA İSTANBUL'A GİDEN BİR CUMHURBAŞKANIMIZ VAR..

1 Ağustos 2008 Cuma

Karamelli tatlı ve parmak ilişkisi






Bir ay oldu sanırım, anne ve babam hem ziyaret hem de annemin geçireceği küçük operasyonun gerektirdiği tetkikleri yaptırmak için elmanın yarısının yaşadığı kente gittiler.Özlemiştik; döndüklerinde yemekleri de hazır olsun istedik ve ablam, Hakan, ben dönecekleri gün baba ocağına geldik.Bekar hayatı yaşayan Dolunay evi oldukça derli toplu tutmaya çalışsa da eh işte :) Keyiflice ortalık toparlandı.Yemekler yapıldı, sıra sanki olmazsa olmazmış gibi tatlıya geldi.Hay gelmez olaydı!Ailenin sevdiği tek ortak tatlı olan karamelli, buğday nişastalı sütlü tatlıda karar kılındı. Hakan oldukça geniş mutfaktaki kanepede pazar gazetelerine göz gezdirirken ablam balkonda babamın gözü gibi baktığı ve domates olduğunu iddia ettiği ama hala tek bir domates tanesi bile almayı başaramadığı için zaman zaman söylendiği bir takım yeşil otları sularken, ben sağ el işaret parmağımı teflon tencerede erimeye devam eden şeker eriyiğinin içine daldırıverdim!Feci bir yanık!!Ağlayamadım bile.Kalp krizi geçirdiğimi sandıran bir acı.Ne zaman kalbimin ortasına çöreklenmiş o ilk acı kendini sürekli bir hale bıraktı, işte o an ağlamaya başladım.Ama ne acı!Ama ne ağlama!Baba ocağı dördüncü katta, ağıtlarıma yedinci kattaki komşular indi.
Sol baş parmak kesiğindeki ders aklımızda, hemen en yakın orası olduğu için özel bir sağlık merkezine gittik.Sağlık memuru ağrı kesici özelliği çok yüksek olduğunu akşam saatlerinde ağrının azalmasından anladığım özel bir karışımı sürerek parmağımı paketledi.Eve döndük.Az zaman sonra anne ve babam geldi.Suratım beş karış, gözlerim şiş, sağ elim öyle daha az ağrıyor diye kalp hizasından yukarıda açtım kapıyı.Daha sarılıp öpüşmeden, babam 'o el yine neden havada?' diye sorunca içinde 'yine' geçen bir cümle duymak nedense komik geldi ve gülmeye başladım.Parmağım bir tam gün sağlık memurunun paketlediği gibi kaldı.İkinci gün başka bir sağlık kurumuna gittim.Benim şansımdan mıdır nedir, yine yanlış ilk müdahale sonucu mantara dönüşerek enfekte olmuş bir parmakla kaldım mı başbaşa.Ağrı kesici ve antibiyotik kullanmam gerekti yine..Sanki bir filmi anlamamışım da başa sarmış ikinci kez izliyormuşum gibi.En son önceki gün gittiğim başka bir hastanenin yanık merkezindeki doktor artık pansumana ya da herhangi başka bir müdahaleye gerek kalmadığını, suya sokabileceğimi söyleyerek parmağımı soyulmasını sağlayacak bir sıvıyla yıkadı ve son kez pansuman yaptı.Ertesi gün paketi açacak ve yıkayacaktım, deri soyulacaktı ama olmadı :( Yanık yaraya dönüştü ve mor rengiyle kaldı.Deri çok sert, hissiz.Dolayısıyla da parmağımı hala kullanamıyorum.Önümüzde iki gün var, soyuldu soyuldu.Yoksa sıcakta sokaklar bana eziyet, ben yine hastane yollarında..Bütün bunlar olurken yardımsız kendi öz bakımımı bile yapamadığım için baba ocağında kalmamın doğru olacağını düşündü Hakan ve iki akşamda bir elinde çiçek, cebinde çikolata görmeye geldi beni; nişanlılık günleri gibi.Tatlı mı? Yiyebilseydik bari :)
SONRAKİ YAZININ BAŞLIĞI:
Bu süreç içinde ülkem insanını derinden üzen, öfkelendiren bir terör saldırısı daha gerçekleştirdi kan kokan eller..Daha ilk soluğunu almamış, anne karnındaki bebeğin yaşam hakkını aldılar elinden :(
...sürecek...

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails