31 Temmuz 2009 Cuma

HEYYOO

Önceki akşam bu saatlerde içi su dolu açık çukurdan henüz çıkmıştım. Karanlığa yakın mavinin bittiği yerde bir kızıldan grup vardı ki akşam serinliğine nazire termal sudan bu kızıllığa daldım..
Sağlık turizminden çok hoşlandım. Yemek saatlerinin düzenli olması gerektiğinden sıkılmasaydım bir laptop alıp oraya yerleşebilirdim :)

Sıcak su; bir sis perdesinin arkasından bakıyor hissi veren bir buhar bulutu.
Hiçbiri birbirini takip etmeyen bu fotoğrafları çok zor çektim.. Çektiğim her fotoğraf sonrası makinede oluşan buharın geçmesini beklemek için dışarı çıkmak zorunda kaldım.

Sıcak suda olmak düşündüğümden güzeldi; kürünü aldıktan sonra gözeneklerine yapışan minerallerin hissettirdiği önce ağırlık sonra derin nefesler aldıran dinginlik ve rahatlama hissi. İstediğin kadar suda kalma özgürlüğü.

Asker disiplinli tatili sevmiş olsam da Hakan'ı, evimi, kendi yatağımda uyumayı özledim. Bir tatilin eksileri ve artıları ancak bu kadar eşit olabilir :) İkisinden de vazgeçilemez duygular içindeyim. Hakan'sız olmak hoşuma gitmedi ama tatil de kötü değildi :D Ne yardan geçerim ne serden; hem tok durayım hem çörek bütün dursun. Hiçbiri birbirini tamamlamıyor :(

Sabahları çok erken uyanmaktan şikayetçiydim ya;

Haksız mıyım?
Yarı açılmış ve gözlerimi her an yeniden örtesi kapakların yüzümde anlamsızca durduğu haliyle fotoğraflarını çektim hiç üşenmeden :) Ben bu fotoğraf işini çok abarttım :D
Penye de kirli :)))))

Aynı il sınırları güya, hava nasıl ağır Ankara'da :( Sıcak, sıkıcı ve boğuldum.

Kolumu kaldırasım yok :( çünkü 'normal' olduğu söylendiği üzere kolumdaki lezyon ağrısı her bir klavye darbesinde canımı acıtıyor :( Bir kaç güne kadar geçecekmiş?

Ha bir de çok yorgunum :( Tatil yorgunuyum :( Bir ağrı kestirici alıp yatağa atsam sıcak suda sanıp kendimi.

Kavuştuğumuz için çok mutluyum :) Yarın görüşürüz :)

EVE DÖNÜŞ PROJESİ

Bir saate kalmaz bir otobüsün sıcak penceresinden Haymana ovasını sürüyor olacağım.

Otobüs saatine kadar bir cafedeyim ve hep birlikte Azer Bülbül dinliyoruz ama daha fazla dayanamayacağımdan cümlem biter bitmez fıyıyorum :)

30 Temmuz 2009 Perşembe

ŞAFAK 1

Günaydın.
Haymana'dan bildiriyorum. Bugün askerliğinin son gününü ifa edecek olan neferimiz Gülen, yarın itibarıyle tezkeresini alıp köyüne dönmek üzere hazırlıklarına başladı..

Babamın Hitler'in üçüncü kuşaktan kuzeni olduğu tezi araştırılsın. Gerekirse kök hücre uygulamasıyla bu kan bağı 'uzaktan yakından tanışıklığımız bile yok' durumuna getirilsin.
Kaplıca kürünün yanı sıra babamın askeri disiplin kürü; süt dökmüş kedi gibiyim. Bu psikolojik travmanın atlatılması için bir tatile daha çıkılmalı :)

Dün hava kararırken içi su dolu büyük açık çukurdaydım.. Nefis bir görüntü, gruba İSDÇ'dan bakarken aslında serin olan bir havada sıcacık hissetmek :)

Bazı şeylere bazı şeyler için bile katlanamıyor insan. Konu lap ve top; bitişik haliyle laptop olsa bile :)


BİR RİCA; YARIN CUMA, SELA ZAMANI SİHİRLİM'İN EŞİ GUBUŞ İÇİN DE AÇILSIN ELLER DUAYA..

Aha! Gestapo geliyor! Öpüp gittim :)

28 Temmuz 2009 Salı


Çok kızardım çoook. Yüzüm kıpkırmızı :( Sadece sıcak sudan değil. Bugün feci bir şey oldu. Tur geldi, minibüslerden inen sanki Best model of Haymana adayları gibi kızları görünce en ikoncansız haliyle serildi karizmam yerlere :/ Onları görünce kimse yüzüme bakmadı :( Süzgünüm ben, e haliyle de üzgün. Arkamdan birinin ayakları da yaba gibiymiş dediğini duydum gibi oldum sanki :/ Hakan bile bana baldırcan dedikten sonra :(

Babamı en son havuzda bir beyle feodal yapı hakkında konuşurken gördüm. Babamı havuzdan çıkarmak için sarf ettiğim güç tükendiğinden benim de brifinge katılmamı sağlamaya çalışan babama 'feodal yapı ne demek?' diye sorarak kendimi gayet kültürsüz, cahil gösterdim ve bir nebze de olsa babamdan intikamımı aldım.

Bulurum demiştim, buldum :) Laptoplu sevimli bir lise öğrencisi buldum. Ona da bir blog açtık.

Ve şimdi komutanım çağırıyor. Gitmem lazım :(
İki günlük ikoncan hepinizi öpüyor. Dışlamayın beni :(
Nalan abla; nefes al verlerin aynısını havuzda yapıyorsun. Tamam??
Acil çıkış neredeydi ??

BURALAR :) HAYME ANA- YORUM YORUMLARI.

Ben geldim :)
Sabah 9.30 ve bu saate kadar kahvaltımızı tamamladığımız yetmezmiş gibi inşaatı devam eden ve nisana kadar bitmesini dilediğim devremülklerin teftişini de bitirdik. Arı gibi çalışıyoruz maşaallah :D
Babam yat borusunu 23te çaldı. Kalk borusu çalındığında saat 8e değmemişti (7.52) Bir de diyorki akşam saati 01 olarak gördüm şimdi de 10 sandım. Babam askeri kampa çağırmış beni de haberim yok. O önden ben arkadan uygun adım yürüyoruz :D Bir benden tekmil istemediği kaldı. Yarına kalmaz tekmili de verir kaçarım ben buralardan :P Geldiğinden beri odasına kapanan bugün itibarıyla da kendi sosyetesine görünmeden buradan kaçacak olan laptoplu ikinci kişi 17 yaşındaki gence verdiği ilhamdan dolayı teşekkürler :D
Dün gece 6.sınıf öğrencisi Mert'in cebimizde oda anahtarımızın olduğu bornozu yanlışlıkla götürmesi sonucu ufak bir kriz yaşansa da, sorun tatlı çocuk Mert'in arkadaşlığını kazanmamla sonuçlanan bir biçimde çözüldü. Mert'le şimdilik sporcu sayısı iki ile sınırlı bir su balesi takımı kurduk. Su balesi antrenmanlarının dışında kalan zamanlarda su cimnastiği, su pilatesi ve suda karın yağlarını dövme çalışmalarım da sürmekte. En son söylediğimin federasyonunu kurmak üzere devlet büyüklerimden yardım istiyorum :D
Otelin doktoru sevimli, bilgili ve insani özellikleri yüksek bir kişi. Skeloderma hastası olduğum ve içi sıcak su dolu derin çukura (tatile gitmek isteyip gidemeyenler için h...z sözcüğünü kullanmama kararı aldım) girip girmeyeceğimi sormak için odasına gittiğimizde ilk dikkatimi çeken devasa boyuttaki laptop çantasıydı. Doktor yemeğine ara verip ısrarla bizi oturttu ve uzun uzun bir şeyler anlatmaya başladı. Bir ara dermatitlerden, egzamadan, otoimmun sistemin düşüklüğünden söz etti. Telefonla bir hasta getirileceği haberini verdiklerinde kalkmak istedik. Doktor oturabileceğimizi, bir sakıncası olmadığını söylediğinde hasta çoktan gelmişti bile. Ayağa kalktığımızda kolumu tuttu ve 'skeloderme bu değil mi?' dedi. E be doktor, ben skeloderma tanısı alabilmek için o koldan kanaması durdurulamayan bir parça alma operasyonuna imza atmışım, dört ay boyunca infeksiyonundan, dermatolojisinden, ortopedisine gezmişim. Bilseydim direk senin kapına gelirdim. Konuşma sırasında sözünü bilerek dermatitlerden, otoimmun sistemden geçirdiğini anladığım bu gözsel muayene nedeniyle doktorun hem 'insan', hem iyi doktor olduğunu anlayıp mutlu oldum. Doktorun iyi insan da olması çok önemli mevzuudur çünkü.
Tabldot yemeği beğenmeyip önce bana tattırmaya çalışan bir ablaya 'yemekteyiz programında değiliz şekerim, öğünü 3liraya mükemmel yemek işte' dedim. Bu insanların evde ne yediğini haddinden fazla merak etmekteyim.
Babamın öğretmen evindeki traşının bitmesini beklerken ben de internet cafeden dertleniyorum :) İçi sıcak ve mineral suyla dolu olan çukurun açık olanı dolmuş. Buradaki işlerimiz bitince orada alacağım soluğu.

Yorumları yorumluyorum:
Delfina'm; Sana hodri meydan dediğinden beri anlatmak için aklımda olan öyküyü anlatamadım ya, yanarım yanarım ona yanarım. Bu arada sayende kolaj yapmayı öğrendim ya, bir kolaj bir kolay, sorma gitsin :D

Dolunay'ım; laptop bulundu, gerisi rica moduna kaldı. Bir kişi daha var ama o genç bugün sıvışıyor.

Magissa'm; canlandırma yetmez, gel yanımda tanık ol :D

Çınar'ım; bir dahaki il dışı gezilerime laptop olmadan çıkmam abi. (Hakan seni seviyorum)

Elçin'im; ey ölümlü kalk o eğildiğin yerden :D kendimi bir şey sanmaya başlamam an meselesi :P

nalan ablam; Ankara'ya döner dönmez bu işi çözülmüş biliyorum zira içten pazarlığım bana şunu söyledi: telefonla Hakan.net üzerinden devam edersen Hakan.net en azından kendi refahı için laptop işini çözer :D

Belgin'im; ya ben ne yapayım senin şen kahkalarınsız??
Son akşam Hakan'ıma 'ne olursa olsun beni sevmeye devam eder misin?' dedim (Japon davulu hikayesini anlattım ya sana) O da 'evet' dedi. Ben de 'o zaman bütün gayriciddi davranışlarıma devam edebilir miyim?' diye sordum. O da 'tabiiki' dedi. E ben ne yapayım :P
Dün akşam 'özledin mi?' dediğimde 'evet, ev cıvıl cıvıldı' dedi :D E sekreterliğimi de yapıyor haliyle, Allah'ım hem tatildeyim hem dönüşümdebir laptopum olacak :D Bir taşla vurduğum kuşlar sayısı bugüne kadar tek tek vurduklarımın sayısından fazla.

Delfina'm; friendfeed ne olaki? Gelince onu da öğrenirim senden. Kolaj işi tamam ya :)

dağlar kızı'm; yatılı okul adamı böyle yapıyor işte; her işini kendin yaparken çözüme giden bütün tali yolların uçları beyin kıvrımları arasında birbirine dolanıyor, geçici de olsa mutlaka bir bağlantı kuruveriyorsun olayların birbirine ilişkileri geçiş yolları vs. Hakan.net de böyle doğdu işte. Tek kişilik ama olsun :P

Sihirli'm; aklıma gelmedi değil :))))) ama hakkımda yazacaklarını düşününce anında U çektim.
Ben uzun cümle kurmakta hiç zorlanmadığımdan akşamki yazıyı 8 dakikada yazdırmıştım bile. Silme yok, cümle iptali yok ve öncesi hazırlığı yok. O anda gelişti. O zararlar konusunda çok haklısın. Diktiklerimin ikisini getirdim. Abartı giymeme kararı aldım çünkü insanlar doğru dürüst yürüyemezken nispet yapar gibi olur diye utandım..

Sezon finali yazımın yorumlarını yorumlayacaktımki babam geldi, acil çıkıştayım :(
Hepinizi seviyor ve askeri kampıma geri dönüyorum. Çarşı iznim bitti :D

27 Temmuz 2009 Pazartesi

İKONCAN

Buraların ikoncanı oldum. Yaşıma yakın en genç insan benden 10 yaş büyük.Bu beden ölçülerimde bile onların yanında manken gibi kaldım. Her gören dönüp bana bir daha bakıyor.Yani o kadar genç ve ikoncanım.Herkes beni Sedefle karıştırdı ben de ikizliğin bu güzel cilvesinden sonuna kadar faydalandım. Dışardaki havuzu şerefime temizledikleri için oraya giremedim sıcak havuzda kendimi çitilemediğim zamanlarda da maXimumdaki X gibi yatakta pinekledim. M.J beyazlamak için buraya gelmeliydi. Henüz laptop lı birini bulamadım ama doktorla tanıştık laptopu vardı:P. Bu yazıyıda Hakan.net üzerinden telefonla yazdırıyorum :D.Hepinizi çok seviyorum. Kısıtlı imkanlarla yazdığım bu KISA yazı için kendime saygı duydum.

26 Temmuz 2009 Pazar

SEZON FİNALİ :(

Kaçıyorum. Sezon finalimi yapıp kaçıyorum. Tatil kuşu benim de başıma konar mı derken beklenmedik bir tatil fırsatı yakaladım. Ne Kaş, ne Bodrum, ne Fethiye; Haymana'ya kaplıcaya gidiyorum :))))
Yaşım da gelmişti hani :) Hazır bu kadar üşümüşken, şöyle sıcak sulara salıvereyim gövdemi :P Sedef'ler 15 günlük devremülklerinin (ne komik; devremülk :D) bir haftasını kullandılar. Geriye kalan bir haftayı da babama hibe ettiler. Ben de bugün Haymana'ya giden babama eşlik etmek üzere yarın sabahtan yola çıkıyorum. Babam telefonda 'siz de gelin' derken mayomu günışığına çıkarmıştım bile. Hakan gelmemek istedi, ben de Onun bu kararına saygı duymamak istedim ve Onu İzmir'e gelmemekle tehdit ettim ama amacıma ulaşamadım. Belki de 'sen de gitme' demek istedi ama anlamazlığa vurup konuyu derin bağlamda irdeleme duruma sokup didiklemedim. Babam ve ben sıcak sularda :) Bir de açık havuz var ama açık havuzla sıcak havuz birlikte pek önerilmiyor; ikisi birbirinin kuması yani ama ben ondan çıkıp diğerine gireceğim :D

Hakan'ın bir aralar sık sık laptop alalım mı teklifini 'ben laptop sevmiyorum' diye geçiştirdiğim için şu an sonsuz derecede pişmanım, pişmanlığım o kadar yoğunki acınası durumdayım. Oraya gider gitmez laptoplu ve sevecen olma ihtimali yüksek birine yanaşmam gerekiyorki akşam saatlerine kadar 'laptopunu kullanabilir miyim?' kıvamına getirebileyim şahsı. Kendimi sevdirmeli, kendime bağlamalı ve bunu laptopu için yaptığımı kesinlikle fark ettirmemeliyim. Aslında Dolunay'ın bir laptopu var ama şu an lap ve top şeklinde iki kısıma ayrılmış durumda ki, bu laptopun ona bile faydası yok. Laptop klavye ve ekran olmak üzere iki parça halinde. Klavye kısmına lap moniör kısmına da top diyoruz biz kendi aramızda..

Bu akşam Belgin'imle telefonla konuşurken -ki onunla konuşurken aklıma hep üçkağıt geliyor nedense :P Belgin'im yaramazlık duygumu ortaya çıkarıyor- Hakan'a İzmir'e gelirsem bana ne alacağını sordum. Alırız bir şeyler biçimindeki geçiştirilesi cümle beni hiç tatmin etmemekle birlikte İzmir'de geçireceğim sınırlı sayıdaki günler içinde ben o alırız bir şeyleri 'laptop alalım'a çevirmezsem:D
Pantolon son halini aldı ama nasıl aldı ben de bilmiyorum. Onu oraya, bunu buraya dikip durdum. Bizim kızın iğnesi kırıldı. Kırık iğneyi çıkarırken makinenin içine kaçırdım. Hakan iğneyi çıkarmak için makineyi ters tutup salladı; boş çaba, iğne yeni yerini pek sevdi :) Makine iğnesi bulamadım. Sonra elimde diktim, iğne battı, canımı yaktı. Dört makasımdan kötünün iyisi kesen tek makasım kayboldu; şeytan aldı götürdü. Kestim yine.
Pantolon artık bir elbise. Anladığım şu; elbiseden pantolon ya da şalvar olmuyor ama bir pantolon zor da olsa bir elbiseye dönüşebiliyor. Modeli güzel oldu ama ince bir manken lazım bana. Elbiseyi giyebilmek için bir beden daha küçülmem ve bu kolların en olarak yarısından kurtulmam gerekiyor :D Yaptıklarımı kolsuz yapıyorum çünkü ben dikiş bilmiyorum, kol takmayı hiç bilmiyorum :) Dikişe de bana hayallerimdeki ben olan Fransızca jazz söyleyen Tunus'lu çingene Aisha'yı gönderen kuklacı bayan Özlem'e bir şeyler dikmek için merak sardım. Hala Ona layık bir şeyler dikmek için dikiş maceramın peşinden sürükleniyorum. Ebrulikedi, o kadar dikiş bilmiyorumki mezura kullanmayı bile unutuyorum ben. Hakan 'senin mezuran yok mu?' dediğinde o an mezura kullanmam gerektiğini anlıyorum. Evin hemen hemen her yerinde 'kaybedilmiş' dikiş iğneleri var. Allah koruyor bizi :) Terlik giymeyenler düşünsün :P




Aşkıyla başımı döndüren sevgilim, eşim, sabırlı insan ve fotoğrafçım Hakan'a sevgilerimle :P



Zavallı pantolonun pantolon olarak görüldüğü son an :)

Ben yarın gidiyorum ya; Belgin'ime telefonda dedimki 'beni unutmazsınız değil mi? Aldığım yanıt bugüne kadar duyduğum en güzel sözdü:
'nasıl unuturum, seni unutmak kendimi unutmak gibi'
Bazen ayrılışlar gerekir ya; değerini daha fazla hissetmeyi ister de insan bir yerlere götürür ya aklını, kendini. Buradayken burada olmamak gibi değildir. Göz görmeyince gönül hiç katlanmıyor. Göz görse kimbilir o gönül ne hale gelecek :( Gözden ırak olan gönülden hiç ırak olmuyor. Uzak hissettiğinde yakındaysa bile uzaktır, yakın hissettiğinde uzaktaysa bile yakındır ya; tam olarak işte öyle bir şey hissettiğim. Ben gidiyorum. Allah tekrar kavuşmamızı isterse Cuma günü, olmadı cumartesi günü yine buralarda olacağım. Laptopundan istifade edebileceğim sevimli bir insanla tanışma fırsatı yaratabilirsem oralardan da cöe derim sizlere.
Kısa zamanda beni bağrına basan siz sevgili arkadaşlarımı severek gidiyorum..

Dağlar kızı'm; bildiğin taklanın nedeninden dolayı adının aşk olması yaklaşımına bayıldım :)
Senin de çok tatlı olduğundan çok eminim. Çok sıcaksın, ikinize de teşekkürler.

Nefise'm; nasıl sana ne oluyorsa? Ben, bizleri, bizim gibileri 19 Mayıs törenlerinde oluşturulan kulelerin herbir insanı gibi görüyorum. Biri dengesini kaybederse hepsi yıkılır. Bu nedenle bana gelen sana da gelmiş gibi, ya da tam tersi. Canım hediye gönderme konusunda her şey birden gelişiyor. Bunun için 'ben neden düşünemedim' deme lütfen. Öyle bir şey yok. Sen bana Elçin'imin hediyesisin. Senden iyi hediye mi olur yavvum :P

Belgin'im; Almanya ayağım; ich habe schöne baine :P bizi birbirimizden bilmek için o kadar çok nedenimiz varken birbirimizin başına gelen iyi şeyler için sevinmez miyiz ya da olan kötü şeylere yanmaz mı hiç canımız? Seni çok seviyorum canım.

Bizimgibiler'ciğim; deli misin, bayıldım. Sabah Hakan'la Yavuz'a şebeleklik yaptırdım bizi şebeleğe. Kocaman insanlar kahkahalarla güldük. Sen hiç merak etme aşkımız tam gaz devam etmekte. Şiddetiyle süren komik ama seviyeli bir ilişki içindeyiz kendisiyleN :P Yalnız Hakan biraz bozulur gibi oluyor ara sıra :) Evet vurun abalıya :P Kınnapı bilmeyen saman ip der. Temizlik bezine bulaşık bezi diyen bir hödük olduğumu düşünmeden edemiyorum :P
Yaptığın broşu görmüştüm ama benim broş takacak bir üst giysim olmadığından acilen kemer yapasım var çiçeğimi.
Kutu çok hoşuma gitti ve kutu kaplama işi artık benim işim :D Üstüne bir de çiçek modeli koymuşsun ya, çok hoşuma gitti. Ben şu Kaplıca'dan bir geleyim hele, kaplamayı göstertirim size :P teker teker gelin :)

25 temmuz tarihli yazı yorumları yorumlanmıştır. Bilginize, sevginize..
Ben burada değilken duygularım nasıl burada olsun? O nedenle önceden yazılmış ve programlandığı saatte yayına giren yazılar bırakıp gitmeyeceğim.
Programsız biriyim :)
Buradayken, duygu ve düşüncelerimdeyken yazarım ben..
Gidiyorum; beni sizssiz, hissiz bırakarak..

TATLI ŞEBELEK :)

Şebelek
Ben bir şebelek gördüm. O kadar sevdimki, turuncu halkalardan oluşan vücudunun üzerine monte edilmiş şapkalı kafasındaki yüz ona dünyanın en tatlı şebeleği ünvanını kazandırmış bu sevimli şeyin fotoğrafını alıp arka plan yaptım. Her masa üzerine dönüşümde beni mutlu mutlu karşılayan bu sevimli şeyi çok sevdiğimi sanatçısına söyleyince şebeleği kendisinin değil çocuklarının yaptığını ve eğer ona iyi bakabilirsem bana gönderebileceğini söyledi. Hiç naz, niyaz, itiraz üçlemesine girmeden bu sıcacık teklifi kabul ettim ve ekledim: bütün kalbimle bağrıma basacağıma, onu her şeyden daha çok koruyup gözeteceğime Allah'ın huzurunda söz veriyorum. Erkekse evlenmiş gibi oldum sanırım ben bu şebelekle :P ve karşı postada 'Allah mutlu mesut bir yastıkta kocatsın sizi:)))' yanıtını aldım. Çok güldüm.

Şebeleğimin yanı sıra beni hayrete düşüren çok şık bir telefon kılıfı ve hep kullanabileyim diye tasarımını kafamda hallettiğim kemerin ucuna takacağım değişik bir çiçek :)

Ben bizimgibiler'le çok yeni tanıştım. Bizimgibiler bizimgibiler gibi :) Daha ilk yorumda daha ilk postada yıllar öncesinden çıkagelen bir dost sıcaklığında; hep varmış ama bir süre için kaybetmişsin de bulduğunda kaldığın yerden yeniden sürdürüyorsun gibi bir his uyandıran sevecenlikte. Yakın olmayı seviyorum, yakın olduğunu hissettiklerimi seviyorum.
Çok teşekkürler bizimgibiler. Sırf beğendiğimi söylediğim için yaptığın bu duyarlı davranış beni sonsuz derecede mutlu etti.

Şebelek o kadar tatlıki :))) Ya çok komik, bu kadar komik olması Allah inanırsın, inanılacak gibi değil. O mavi ipi tutuyorsun, bu sersem şebelek kendi çevresinde tur atıyor. Dönüyor da dönüyor. Her seninle karşılaştığında yine aynı çok mutlu o gülüşle karşılaşıyorsun. Avize olarak kullandığım sarkıta astım. Odaya her giriş çıkışımda işaret parmağımla dürtüyorum, o da dönüyor sağolsun. Adı ne olsun bunun, karar veremedim.

Telefon kılıfı çok ilginç bir malzemeden yapılmış, emin olmamakla birlikte sanırım bulaşık bezi. Üzerinde birbirinin üzerine açmış iki çiçek var. Şirin bir düğmeye geçirilen bir iple de kapatılıyor. Yalnız kenarı nasıl o kadar düzgün oyalanmış anlayamadım. Anlasam da asla yapamam :D Çok beğendim.

Çiçek; (o ipin adını bilmediğimden ben saman ip diyorum.) saman iple ve çiçek yapma aparatıyla yapılmış. Çok ama çok beğendim. Aynı ipten ne sebeple olduğunu blmiyorum ama bizde de var. Çiçeğimden kemer yapmayı düşünüyorum. Uyduruk bir şey olursa çiçeği kurtarır magnet yaparım :)

Armağanlarım özenle kaplanmış şık bir mavi kutuda geldi. Zerafetin için de çok teşekkürler bizimgibiler :)

Bir bloğa sahip olduğum ilk günlerde böyle cana yakın, zarif en önemlisi de 'iyi' insanlarla karşılaşacağımı düşünmüyordum. İyiliklere olan aidiyet duygumdan dolayı şimdi çok mutluyum.

Bizden: Hakan'la barışmak zorunda kaldım. 'Takla at' dedim attı ya! Vallahi de billahi de takla attı! Kanıtı da var :D İzmir'e gitmeme planım suya düşmüş oldu böylece :( Çok sinsice bir kurguydu ama o takla her şeyi mahvetti :(

Eskisinden daha az zamana sahip olduğum ve dörde bir mücadale ettiğim bugünlerde değerli yorumlarınızı yorumlayamıyorum :( ki bunu yapmayı çok seviyorum :(
'varlığınız! ve 'farkınız' için sonsuz teşekkürler..



Böyle bir pantolon yok artık çünkü..

25 Temmuz 2009 Cumartesi

ZATEN KIRILAN REÇEL KAVANOZUNUN DİBİNDEKİ KAYISI TANESİNİ UNUTAMIYORUM, Bİ' DE SEN GELME ÜSTÜME!

Cuma günlerini de sevmiyorum. Perşembeyi cumaya bağlayan gece gitmişti. Pazarlardan nefret ederdim şimdi cuma günlerini de sevmiyorum. Perşembeden direk cumartesiye, cumartesiden direk pazartesiye atlamak istiyorum. Yani pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cumartesi- pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cumartesi-
O beni çok acıtan iki gün silinsin istiyorum tarihten. Cumaları yatak odasında saklandığımı ve Onunla başbaşa kaldığımı düşündüğüm yatağın kapıdan görünmeyen diğer yanına sinlenip hem anneciğime hem de Canım, tatlım Sihirli'min sevgili eşine bir an önce böbrek bulunması için dua okuyorum. Cumaları hırçın oluyorum. Ne yalnız olmak istiyorum ne de yalnız olmamak. Yalnız olduğumda katlanılması gereken durum acımasızca geliyor üstüme. Yalnız olmadığımda yoğunlaşamadığımı hissediyorum.

Sabahtan Hakan Beyle dövüştük. Ben ona 'kıro' O bana 'cadaloz' dedi. Sonra da birbirimize ettiğimiz bu sözlere oturup birlikte güldük ama en son bana 'ben kıro değilim ama sen cadalozsun' deyince hiç olmadı :/

Son boğazlı penyeyi de bozup başka bir şeye daha çevirdim. Bu son çünkü kötü haber: kesilecek penye bitti :/ Çeşitli kumaşları geçiriyorum gözden. İşe yarar bir şey çıkar mı bilmiyorum. İyi de ben dikiş bilmiyorumki :( Biçki-dikiş kursuna gitmek gerek ama bu kez kovulmadan. Gerçi kovulmadan kendim istifa ettim ama 'hadi bana eyvallah' demeseydim muhtemelen onlar bana gelmeyin diyeceklerdi. Pişman mıyım; değilim, etek biçerken yapılan matematiksel hesabın yanlış olduğunu bile ben söyledim öğretmene be!

Sol kolunun pot durduğuna bakmayın, kolunda ipten büzgü var ama düzeltmeyi unutmuşum :(

Asortik Krep için asansör fotoğrafları; keşke 59. katta otursaydık :P

Verdiği örneklerden sonra cadalozluğumu kabullenip barıştım Hakan'la. Akşam alış verişe gittik. Dönünce bir perde daha. Bu kez çabuk barışmayı düşünmüyorum; gerçi az önce yapıp getirdiği sütlü kahveyi yüzsüzce hala içiyorum ama yok barışmam. Şu an Yavuz'un ÖSS formuna bakıp itfaiye eri olması için zorluyor çocuğu.
İçten pazarlık: İzmir'e gitme zamanı gelene kadar barışmazsam İzmir'e de gitmemiş olurum :D O zamana kadar Hakan'a 'Hakan bey bakar mısınız?' türünde hitap edilecek.
Fotoğrafçımla da yollarımızı ayırmış olduk böylece.. Penye yok, fotoğrafçı yok. Hayat anlamsız mı ne? Yeni bir oyuncağım vardı ne güzel.

Çok hevesliydim, 'günün kombini' değildi amacım. Ben bu kadar beceriksiz, sabırsız ve sakarken bu yaptıklarım, yeni bir uğraş bulmuş olmanın tadındaydı. Çok özel şeyler olmasa da önemli olan 'benim' yapabilmiş olmamdı. Hiçbiri marka değildi. Marka giymedim mi; evet '99 depremine kadar.
Ankara'daydık ve içten merdivenli üç katlı bir evde oturuyorduk. O saatte hala ayakta ve ne büyük rastlantıki Kocaeli'den jeoloji mühendisi bir arkadaşımla o sene eylül ayında gözlemlenecek bir gök olayı hakkında konuşuyorduk. Derken oturduğum sandalyenin engellemeye fırsat bulamadan öne doğru gittiğini farkettim. Nasıl fark etmem ama bunun bir deprem olduğunu anlayamadım. Uykum gelince midem bulanır, yerlere düşerim çünkü. Uykudan olduğunu düşündüğüm bu hareketin deprem olduğunu gardrobumun kapısı kapanınca anladım; demek gardrop kapısı açacak kadar sallanmıştık. Tutuna tutuna anneciğimin yanına gittim. 'Anne deprem oluyor' dedim. Uykusu ağır annem 'şu anda bir şey yapamam, yat arkama' dedi. Yattım yanına. Sonra kitap okumaya dalmış babam geldi. 'Deprem oluyor, kalkın' dedi. Kalktık. Ben bu süre içinde Kocaeli'deki arkadaşımı arayıp iyi olup olmadığını sormayı akıl edebilmiştim. Arkasından da çatlak müzisyen amcama ulaşmayı başarabilmiştim. Sonra şebekeler çöktü.. Yakınlarımızdan günlerce haber alamayacağımızın ilk sinyalini de dışarıya çıkıp arabadan dinlediğimiz haberlerden almış olduk. Sabaha karşı saat 3tü ve bizden başka bir kişi daha vardı sokakta. Herke uyuyordu. Babam haberleri 'en az 50bin' diye yorumladı. Ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum. Doğal afet konulu film sahneleri gibiydi. Orada bir şeyler oluyor ve biz buradan hiçbir şey yapamıyorduk. Hala soğukkanlıydım çünkü çok büyük depremlerin olduğunda ben bile çok küçüktüm. Üç saat sonra Ankara'ya enerji verildiğinde başımıza neler geldiğini anladım :( Hatırlamak ama unutmamak da istediğim o manzara korkunçtu.

Bir kaç gün sonra aynı sitede oturduğumuz ve çok sevdiğim öğretmen bir anne yardım kapmanyası yaptıklarını söylemek için bize geldi. Hemen elime geçirdiğim ve 'giyilebilir' nitelikteki giysilerimi bir poşete doldurmaya başladım. Poşetleri verdiğimde öğretmenin kızı poşeti boşaltarak tek tek eşyalara bakıp 'Gülen abla bunu giysersin, ay bunu da mı koydun' demeye başladı. İyi de kendi 'giymediklerimi' neden başkasına vereyimki? Birine bir şey verirken o şeyin hala kullanılabilir özelliğini koruyor olmasıdır etik olan. Bu düşündüklerimi de sitem dolu sözlerimle bir bir sıraladım..
Aradan zaman geçti ve ben bir gün o çok sevdiğim öğretmenin üzerinde Benetton gömleğimi gördüm! Sadece daha fazla utandırmanın anlamı olmadığını düşündüğümden 'bu gömleği deprem poşetine koyduğumu sanıyordum, demek koymamışım' diyebildim. Bir markanın bir öğretmene bunu nasıl yaptırabildiğini gördüğümde o gün marka giymekten vazgeçtim..
Şimdiyse en son kendime ne zaman kot aldığımı hatırlamıyorum bile. Çoğunlukla Sedef ya alıyor ya da hala 'giyilebilir' olanlarını veriyor bana. Ne eksiliyorum ne çoğalıyorum. Tenimizi örtmek içindir giyinmek. Ben de penyeleri kesiyordum, kollarına kumaş yetmese de..

Dolunay'ın laptopu kırıldı; evet kırıldı. Vallahi de billahi de kırıldı. Bu kırgınlık nedeniyle benim bilgisayar başına düşen kişi sayısı dörde çıktı :( Laptop almanın zamanı geldi, boynuma asılabilecek bir de teknoloji geliştirmek lazım. 50'lerde barlarda sigara satan siyah file çorap giymiş uzun bacaklı, karavel kızıl saçlı, kıpkırmızı rujlu ince kadınların boyunlarına astıkları sigara tablaları gibi bir şey :) Tam Zihni Sinir faaliyeti. Hahahahah
Şimdi bir espri yaptım. Hakan güldü 'sen gülme bana' dedim. O da 'sana gülmüyorum, espriye gülüyorum' dedi.
Ben şunları yatırıp tekrar gelem.
Hepinizi seviyorum, öpüyorum :)

Not:Aytaşı kolyeyi iki gündür takıyorum. Bekliyorum bakalım :)

23 Temmuz 2009 Perşembe

YİNE KESTİM.. PİLATESÇİLER BURAYA..

Dağıldım bugün. Dört erkek, yemeğe çağırmasam acıktıklarını fark etmeyen dört erkek, yemeğe çağırdığımda aheste aheste gelen dört erkek. Bugün bir şaka yapayım yemek koymayım ocağa dedim. Sonra vaz geçtim ama akşam yemek saatini kaçıran Yavuz'a yemek vermedim :D Dersini alıp almadığını yarın akşam göreceğiz. Sevgilisiyle olan teknolojik ilişkisi, kızın Yavuz'a attığı bir kısa smsle son buldu :D Dün akşam öyle mi yapalım, nasıl yapalım derken kızın evini aramaya ikna oldum. Ben beceremem o işleri, ne çocukluğumda ne gençliğimde telefon işletme otobüsüne hiç binmedim. Bana bunu yapanlara da hiç hoş davranmadım. Telefonda konuşurken kişi karşımdaymış gibi gelir bana, işleten tarafın işletilen tarafından aslında gözetlendiğini düşünmek gibi bir teorim bile var; Grorge Orwell'ın 1984 adlı kitabının etkisi midir nedir, gizli kapaklı bir iş yaparken hep izlendiğim hissine kapılırım ama buna karşın geri de kalmam yapacağımdan.
Telefon iletişim aracıdır, işletim değil. Derdini anlatırsın, soracağını sorarsın, sevdiğinin sesini duyar kapatıverirsin. -gerçi bunlar benim için pek geçerli değil, yüzünü hiç görmediğim Belgin'ciğim ve Elçinciğim'le gayet seviyeli bir ilişki yaşıyoruz telefonda :)

Telefona kızın annesi çıkarsa 'Ayşe hanımla konuşmak istemiştim' derim diye geçirdim aklımdan. Aradım. Banko! Kızın annesi açtı telefonu; 'Ayşe hanımla konuşabilir miyim?' 'buyrun benim' aboooo. Eller ayaklar tir tir oldu. Bütün vücudum yandı ha yandı. Buzulların içine atasım geldi kendimi. 'Soyadınız Gökmen mi?' Ne alaka? Gökmen kim, neden Gökmen? Allah'tan hayır dedi de özür dileyip kapattım telefonu. Bir daha sevenler birleşsin diye bile yapmam aynısını.

Huzur bulduğumu sanrısına kapıldığım günler yaşıyorum. Hiçbiri aslında birbirinden farklı olmayan günler. Tatile çıkmak lazım. Haber izlemiyorum uzun zamandır. Tepkisizim, ihanetim kendime. Önemli bir değişikliğe alışma sürecinin getirisiymiş bunlar. Bir de habire kesmek istiyorum. Hiç durmadan kesmek ve onları yeniden ama farklı biçimlerde bir araya getirmek. Bir şey fark ettim; ben bozup yapmak istiyorum. Yeniden değil, başka bir şeyi başka bir şeye çevirmek istiyorum. Kesme işini çok sevdim. Makasın kumaşta çıkardığı hırt sesini seviyorum ama bunun hayatımda bu kadar yer etmesinin anlamı nedir bilmiyorum.
Elektrik enerjisinin kesildiği akşam operacı tatlı komşum Gülay, kontrbas sanatçısı oğluyla birlikte balkon sefasına gelmişti. Genç, annesine yeni aldığı penyenin etiketinin boynunu rahatsız ettiğini ve eve gidip değiştirmek istediğini söyleyerek anahtar istedi. 'dur gitme, keselim' deyip eşofmanımın cebinden ucu koruma kılıflı makasımı çıkarıp kesiverdim etiketi :) hihihihi.
Bugün yine kestim ama sonuç feci :( Aslında değil, yine fena olmadı ama bunlar ben bedendeki biri için uygun kostümler değiller. Hakan da bu şeyle havuz başına inmemi engelledi :D Kapının önüne geçti 'hadi bi' git' dedi. Gidemedim :D Komşuma rica ettim, beni kırmadı ve mankenim oldu ama bana dar gelen şey ona bol geldi. İki beden arası başka bir komşum da yok görüştüğümüz :)
Şimdi hep güzel şeyleri göstertmek olmaz değil mi; işte pembe penye..Asortik Krep kulakların çınlasın :)



Sabahtan böyle bir atletti.

Evde bir iş yapma ihtimali söz konusu bugünlerde. Sevdiğim bir işi yapmak üzere alacağım o güzel haberi bekliyorum. Boş kalmamak için kesmeyi sürdüreceğim sanırım :) Yarın ne kessem diye hiç düşünmüyorum; mor şeyin laciverti de var :D hatta doğradım bile :D

İzmir konusunda keyifsizim. Hakan'ın gitmesini ama benim gitmememi istiyorum. Hakan'ı kırmamak istiyorum; Hakan da aynı şeyi istiyor. Birbirimizden bir şeyler istiyoruz ve hep bir şekilde anlaşma yolu buluyoruz. Bunu da aşarız, birbirimizsiz olamayız biz :) Kararımda ısrar etmek ya da ısrar ettiğim kararı değiştirmek için bir kaç günüm var. Her iki durumda da içinde olmak istemediğim bir manzarayla karşı karşıyayım.. Çubuğun tam ortasından tutuyorum yani :P Hakan gidersem mutlu olacak. Hiç değilse birimiz mi mutlu olsak?

PİLATES BACILARIM
BİZİMGİBİLER;
BU FOTOĞRAFLAR SİZİN İÇİN :)


Çok yorgunum, yoksa hayatta bu kadar kısa yazmazdım ben.
Beni sevginiz içine dahil hissettiren yorumlarınıza yarın yazacağım. Blogları da sabahtan gezeceğim.

Hepinizi seviyor, öpüyor ve yatağa doğru gitmeye çalışıyorum :)

22 Temmuz 2009 Çarşamba

ARTIK O BOĞAZLI KIŞLIK BİR PENYE DEĞİL.


Kaçmaya çalışsa da asansör kapısında yakaladım Onu. Artık alınmıyorum çünkü ben de onunla teknoloji mağazasına gitmiyorum; ezkaza gitmişsem de sıkıldığımı her halinden belli ediyorum. Dahası önceleri oradan hemen çıkmak için midesi bulanmış ve çıkarmak üzere numarasına yatıyordum ama gerisi gelmeyince bizimki uyandı. Numaralarımı yemediği gibi oralı bile değilmiş gibi davranıyor.
Doğum günü armağanım fotoğraf makinem yaşını yeni doldurmuşken beni yarı yolda bırakmıştı dün. Diktiğim mor şeyin (adı bu: mor şey) fotoğrafını da çekemediğim için bugün ya bu makine onarım görecekti ya da 'paranın alabileceği' en iyi fotoğraf makinesini alacaktık. Yakaladım ben bunu asansör kapısında.
Hakan: 'hani sana sıcak dokunuyordu?'
Gülen: 'dün gece hiç uyumadım, MJ sanırım yaşıyor ve dün gece bizim evimizdeydi'
Hakan: 'saçmalama Gülen'
Gülen: 'peki'
ama bunları konuşurken biz çoktan aşağıya inmiştik bile.
Boş Kızılay sokaklarında fotoğraf makinesi servisini bulduk. Hakan'ı orada bırakıp daha merdivenlerden inerken gözüme kestirdiğim takıcı ablanın dükkanına seğirttim. Hayli ilginç bir dükkandı takıcı hanımın yeri. Kilo fazlalıklarımı görünce aytaşının kilo vermedeki etkilerini anlatmaya başladı. Bunu duyunca Hakan'ın bir kaç ay önce neden 'içinden geldiği için' aytaşından bir kolye almış olduğunu da anladım :( Aytaşının rengini sevmediğim için Hakan kırılmasın diye bir kaç zaman kullanıp takı kutumun derinliklerine gönderdim onu. (takı kutum bir modem kutusudur ve hayli iğrenç bir görünümdedir.Kutu kaplama olayına henüz bulaşmış değilim) Ben ince düşünüp Hakan'ın gönlü olsun diye bir süre çirkin rengine katlanıp taktığım aytaşı kolyenin manasındaki gizemli derinlik asıl beni kırdı bugün :( Yalnız kadının söyledikleri ilgimi de çekmedi değil. Ben aytaşını yanlış kullanırmışım meğerse. Gün boyu kullanılıp gece ise toprağa ama saksı içindeki bir toprağa değil, tabiiki böyle kökü doğaya değen bir toprak olasılığı olmadığı için mermere konması gerekiyormuş. Daha da alengirlisi bu kadın aytaşı gizemine olan inancına o kadar bağlıydıki bu kolyeyle kilo verdiğini söyleyen kadınların hikayelerini kendi elyazılarıyla anlattıkları bir de defter tutumuş. Hatta arapça bir not bile vardı. Tarihlerine baktığımda defterin ocak ayından beri bu amaca hizmet ettiğini gördüm. Ben işini yapan, yaptığı işe inanan, inandığı işi yapan, inanarak yaptığı işi seven insanları çok seviyorum.

Fotoğraf makinemizin bir şeyi yokmuş. Flash tamam birden parlayan ışık demek ama flash patladığında çıkan ses de pörttür. Dün akşam flash patladığında çıkardığı son ses 'pört'ten sonra uyumaya yatmış fotoğraf makinemizin hafıza kartına virüs girmiş; ben bu adsızdan şüpheleniyorum. Bilemiyorum artık.
Kendimi çok iki yüzlü hissediyorum. Kızılay'a giderken Hakan'a yol boyu PSA en iyi fotoğraf makinesinden söz edip durdum ama makinenin bir sorunu olmadığını öğrenince hemen fotoğraf makinemiz oluverdi. Vefasız davrandım. Özür diliyorum..
O yeşil ayakkabıları soran adsız arkadaşım; ayakkabıları nereden aldığımı düşün düşün hatırladım :) Soysal İşhanının karşısında Şaziyem Çarşısının alt katındaki ayakkabıcı. Hazır Kızılay'dayken orayı da teftiş ettim. Çok şık, güzel ayakkabılar var ama müzedeki olaydan sonra adımın 'tasarım hırsızı' na çıkması nedeniyle fotoğraf çekmemize izin vermediler. Fiyatlar 29-79 arası. Umarım okursun; bunlardan bulamasan bile oradaki ayakkabılar en azından görülmeye değer. Bir kaç incik boncuk dükkanı gezdim. 5 liraya parmak arası terlikler var İzmir caddesinde :) Almayanı yumrukluyorlar. Hakan, sabah gelip hemen hemen hepsini satın alan turistlerin gözünden kaçan taşlı olanını beğendi, beni kokoş yapmaya azmetmiş üstün kişilik Hakan'ı kırmadım :D Aslında blog geze geze tarzım da değişiyor mu ne? Kot ve spor ayakkabı kesmiyor artık beni. Renklenmek istiyorum. Renklerle barıştım. Aslında belki de ilacın etkisidir; bilmiyorum. Bilmesem olur mu?
Her şeyin normale dönmesini istemiyorum. Bu anormallikten hoşlanmaya başladığımı düşünüyorum. Hayatın tadı renkler..

Şimdi gelelim benim mor kışlık ama ince boğazlı penyemin son durumuna.
Şimdi ben dünkü şalvar skandalından sonra kendimi kaybettim ya, yenilmişlik duygum ve makasımla kafamızı gömdük gardroba. Deş, deş, yazlıklardan bir numara çıkmadı. Taaa kışlıklara kadar uzandık haliyle. Rengini sevdiğim için aldığım morluk çekti dikkatimi. Aldım onu. Şalvar başımda patladı ya, usulcacık salona sinlendim. Herkesin ilgisi başka bir şeydeykenki sessizlikten fırsat ben bunu bir güzel kestim. Gerçi kesin anlamışlardır ; ben sessiz kalınca kesin bir halt karıştırıyorumdur. Kafamda bir model oluşturdum ve kesilmiş parçalara sanki daha önce kesilmiş havası vererek oturma odasına geldim. Atlattığım şalvar badiresinden sonra dikiş makinesini kaldırmaya bile gücüm yetmemişti, hazır makine ortadayken vurdum penyeyi makinenin gözüne. AAAA! benim kız penye de mi dikermiş! Sevinmem mi ama yeşil penyeyi tek tek elimde diktiğim gelince aklıma kötü şeyler dedim kendime!

Nacizane merak edenler olur belki diye penyenin geçirdiği evreleri anlatayım mı?
Penyeyi göğüs hizasından kesip üst kısmını çıkardım. (mecburen; aşağıda açıklaması var)
Çıkan kısımdan üç cm. bir şerit kestim ve çekerek uzayıp kıvrılmasını sağladım.
Kesik yeri makineyle içine kıvırdım.
İki göğüs arasına küçük iki delik açtım.
Uzayıp kıvrıldığı için incelen penye parçasını çengelli iğneyle o deliklerden geçirip büzdürdüm.
Kollarını askı yapmak zorunda kaldım. (yine aynı mecburiyetten)
Bilek kısmı göğse gelecek şekilde askı yaptım.
Dikişlerin görüntüsü hoşuma gitmediği için de mor küçük plastik halkalar diktim.
Penyenin boğaz kısmı atılmadı, saçıma saç bandı oldu ama onu biraz süslemek gerek.
Kolyeyi Sedef yapmıştı, bugün uygun boncuk alıp küpe yapmak istedim ama ne yazıkki aynısı ya da tamamlayıcı eleman bulamadığımdan kolyeyi söküp iki boncuğuyla küpe yapıverdim.
Bileğimdeki aslında bir kolye, canım anneciğim örmüştü. Annem seni çok özlüyorum :(
Masraf: 1lira mor plastik halkalar
Penye 3lira.



Arkası.


Kesim öncesi


Bu fotoğraflar Asortik Krep başta olmak üzere fotoğrafın 90-60-90lık hanımların ya da beylerin tekelinde olmadığını düşünenlere ithaf olunmuştur.


PİLATES BACILARIM;
İNCELMEYİ SÜRDÜRDÜĞÜMÜN RESMİDİR.
YOKSA SİZ HALA??
merak edenler için; evet incelmiş halim bu :P



Model aksilikler sonucu kendiliğinden geliştiği için benim vücut yapımdaki birinde hoş durmadı. Kolumdaki lezyon azalsa da sıkıntıları zaman zaman devam ediyor. Bazen acıdan kıvranacak keskin bıçaklar saplanıyor koluma. Bu nedenle pilates yaparken çok fazla kol çalışamıyorum :( Kollarımın hala maşaallahı var :D Dana kolu gibi. hihihihi
Meburiyet açıklaması: aslında hata baştan başladı; kolları çıkarırken göğüs kısmına da makas kaçırmışım. Bir günde iki kurban vermek istemediğimden tek seçeneği denedim ve model mecburen böyle oldu. Şalvar olamayan elbiseden sonra bu penyeyi de heba edersem sinirsel depresyon sıkıntılı ataksal halisinasyon sendromları yaşayabilirdim. Kollarımdan dolayı üzerimde hoş durmadığını bilsem de model fena olmadı. Denenebilir..
Bugün kötü haberi Kızılay'da aldım. Hakan ağustos ayında hem de tam 15, koca 15 günlüğüne İzmir'e gidiyor. Şimdiden özlemeye başladım :(
Ya dönmezse ne olur benim halim :(
Hakan seni çok seviyorum..

Bana çok güzel duygular yaşattığınız için her birinize sımsıcak sarılıyorum büyük bir sevgiyle..

ADSIZ ÇATLA PATLA :D

Ben geldim :) Ağzım laf dolu geldim. Yazacağım en uzun yazının bu olmasından korkuyorum :P Okurken uyuyakalmanızdan, çıldırmanızdan, yemeği yakmanızdan ve bundan sonra kendinize beni tanımıyormuş süsü vermenizden, dahası kendinizi tanıyamamanızdan korkuyorum :P
Bir önceki yazımda 'sözüm var yüze karşı' türevinden adsız kişiye verdiğim yanıta olan nazik, güzellikle ilgili bakış açınızdaki güzellik ve bir sorunum olduğunda anlatabileceğim, fütursuzca paylaşabileceğim, sırtımın yere gelmeyeceğini hissettiren 'siz' ve sizi bulan 'ben'e ithaf bir yazıdır bu..

Leylakdalı'm; kalem kraliçesi ben de seni seviyorum ve bugün karşılaşmamızın antrenmanı yaptım. Yalnız şöyle bir sorun var; ben 15 senelik öğretmen komşumıza bile sen demedim ama sana sen diyorum ve bu karşılaştığımızda benim için çok büyük bir utanma nedeni olacak :( Bu sorunu aşmalıyız. Seni seviyorum :)

Bizimgibiler'ciğim; en güçlü pilatesçi adayım :))) Pilatese daha önce prim vermediğime pişmanım :( ama yine de geç kalmış sayılmayız. Döndüğümüz yer yola en yakın olan yerdir. Bir an önce pilatese başlama koşullarını oluşturmanı diliyorum.. Bacak kaslarım pek yeni değil aslında; ben kaslı doğmuşum dermişim :D Cimnastik, basketbol, capoeira, latin dans, paraşüt yaptım daha önceleri. Her sıkıldığımda dal değiştire değiştire oldu bu kaslar; aslında kurslara koştururken yaptım kaslarımı dermişim ama buna kim inanırki? Pilates günceni bekliyorum dört gözle..Seni seviyorum :)

3prenses'im, canım benim; anlarız biz birbirimizi. Geçecek hepsi geçecek. Bilirsin; biz üzüntüye, sıkıntıya gelemiyoruz. Kortizon tedavisi nasılsa bitecek ve sen iyi olacaksın. 'üzülme' deyince üzülmemek mümkün değil. O zaman üzgün insan kalmazdıki dünyada çünkü üzgün olan her kişiye hep birlikte 'üzülme' derdik ve o da üzülmeyiverirdi. Haklı nedenlerle sadece üzülmemeye çalış diyorum. Benim o fotoğraflarım 23 yaşıma ait. Çok sıkıntılar, acılar çektim. Şimdi 'sen kendini güzel mi sanıyorsun'la başlayan bir monolog beni ne kadar güldürüyor bilsen :) ama herkes ben gibi bakmayabilir, kırılanlar olabilir. Söz ağızdan çıkmadan önce kulağa gitmeli, belki bu kişi iyi bir şey yapmadığını anlamıştır.. .Seni seviyorum :)

ELÇİN'im telefon sapığın 23ünden sonra hayatının kabusu olmayı planlıyor haberin olsun :D Adsız kim ya, adı üstünde adsız işte. Bu arada aslında benim asıl adım Cameron. Tamam ciddi oluyorum Cameron benim göbek adım. Hatta dövmesi bile var göbeğimde ama yazım hatasıyla Kamuran yazıyor :P Ben adsızları ciddiye almıyorum, onlar beni alıyor. Ben ne yapayım :P Seni seviyorum :)

Mahperi'm; myperi'm :P çok teşekkür ediyorum da gerçekten yakışmış mı? Düzgün biri olmadığımdan daha doğrusu savsak biri olduğumdan hiçbir fotoğrafta güzel çıkmamış tunik. Kollarımın da maşaallahı var ya, yine de yaptım, giydim, pozlandım işte :) Seni seviyorum :)

Nalan ablam; sen elindeki sapanla iki kuş birden vurdun. Umay'ın yürümesi -ki okuduğumda ağladım, hala ağlayasım var- benim için ayda ilk yürüyen Neil Armstrong'dan daha önemli. Neil'le Louis Armstrong ikizler biliyorsun değil mi; gerçi biri beyaz biri zenci ama çünkü onlar 8 kuşak BJK'lı :) ikinci kuş da dönme sinyallerin buradan alındı. Kandil akşamı okuduğum Yasin'e Sihirli'min eşine böbrek istedim, Umay'ın da iyileşmesini diledim. Allah kendine açılan dua dolu elleri geri çevirmez. Çok sevindim. Space'de onu ağlamaktan kızarmış burnuyla gördüğümde onu öyle hatırlamaktan nefret edeceğimi düşündüm :)
Emrivaki:Dön, evine dön! Gözünüz aydın demek için aradım ama heyhat telefon sesi evin sessiz ıssızlığında yankılandı durdu (vay be, ne anlatım ama) Nalan ablam Mahmut abim ve Nimet taşınmışlar. Sen direk bana geliyorsun bu durumda. Bak yaydım yere pilates minderini; hem üç lastiğim var benim. Seni seviyorum :)

Belgin'im; ev telefonuna ödediğimiz faturalarla kendi telekom şirketimin temellerini atardım ben :( Tam da şimdi arasa dediğimde ekranda başlangıcı bol sıfırlı numarayı görünce çok sevindim. Sesini, güzel kahkahanı özlemiştim. Anlatacaklarım, birikmişlerim vardı. Kapatmıyorum ev telefonunu :) Konuştuğumuz gibi, burası olmasaydı ne yapardık biz :( Ekim işini çöz lütfen. Glediğinde kavuşmak için sabırsızlandım şimdiden. Seni seviyorum :)

Sem'im, canım benim; çok sağol. Mor malzemelerin hepsi tesadüfi biçimde bulunuyorlardı evde. Terlik hariç hiçbiri alınmış şeyler değil. Takıp takıştırırken abartı olur diye düşündüm. Sonradan baktım da gerçek bir süslü perişan bir fotoğraf kataloğu olmuş :) Sem'im güzellik hiç derdim olmadı. Adsız'ın sözlerine inan hiç kırılmadım, üzülmedim. İlk tepkim gülmek oldu. Yani sadece güzel insanların fotoğraf çektirmeye hakları varmış gibi saçma bir kıstasdan çıkılan bu yol, yol değil :P Küçük, çok küçük. Mikro :) Bozulacağım erdemler çok başka; aman sus uyandırmayalım yılanı şimdi :) Hakkımdaki düşüncelerin aslında seni anlatıyor. Biz sevdiğimiz insanda kendimizi onaylıyoruz çünkü. Ben de seni çok seviyorum :)

Kaldera-Volkan'cığım; önce: Kaldera çok güzel bir isim, Volkan'la bu kadar birbirini tamamlıyor olması da çok anlamlı. Bu buluş için tebrikler.. Doğal olmak ve doğa üstü gibi nitelendirmen beni çok mutlu etti. Çok fazla teşekkür ediyorum. Yaşadıklarımı olduğu gibi anlatmaktan çok hoşlanıyorum ve bu seni de mutlu ediyorsa bu durumda daha çok hoşlanırım ben bundan. Kendimizle yüzleşmemizdeki cesaret duygumuz ve kendimizden başka neye sahibiz biz? Olabildiklerimle, başarısızlıklarımla da yaşayabilirim. Becerebildiklerimle gurur duyarken başarısızlıklarım neden sorun olsun? Bir daha denerim, başaramadığımda hayal kırıklığı yaşamam çünkü kendi anlık tarihim tekerrür etmiştir :) zekamla ilgili iltifat için çok onore oldum :) hem de Nasrettin hoca benzetmesiyle :) Sana yazdığım bu yanıt beni ne kadar zorladı bir bilsen; sormak istiyorum ama soruş şeklimi belirleyemedim; tüyler neden diken diken, o yumru neden orada? Anneciğimle ilgili olanlar mı böyle hissettiriyor? Sevdim seni :)

Ugenist'im; sen ne tatlı bi' şeymişsin öyle?? Hele teyzenle yanyana ne komedisiniz :) Bir uzun cümle kuran olarak uzun cümlelerinin içinde kaybettim kendimi :) Sen neler yazmışsın benim için, bak kendimi bir şey sanmaya başlayabilirim her an. Çok uzun yazıyorum, kısa cümle kurmayı bilmiyorum ya; okuma gayretinden dolayı seni kutluyorum :) Fotoğraf çektirme konusunda ben 180/50liklerden şanslıyım. Bu sayede en yakından bile bütün kadraja sığıveriyorum bu 1.56lik halimle :D ama para kazanma yolum fotoğraf çektirmek olsaydı kesinlikle Hakan'la çalışmak isterdim. O beni yönlendiriyor. Benim fotoğraflarımı çekerken adam fotoğrafçı olacak.
Evet; benim hayatımda başarabildiğim tek ciddi şey hayatta kalabilmek oldu. Bunun dışındaki hiçbir başarımı başarımdan saymıyorım :P Zaten de ciddi biri değilimdir :P
Atik biri olmak sakarlığın üçüncü kuşak kuzeni; benimki atiklikten çok telaşlı ve sarsak bir panoramadır. Daha bu akşam telaşeliğimden elimdeki penyeyi keserken şortumu da kesmişim. Şortla kurtulsam iyiydi, elimi yıkarken sabun sol elimin yüzük ve serçe parmağım arasını yaktı. Baktımki orayı da kesmişim ve haberim yok :D
Zevkli bir kadın olduğumu duyduğuma çok mutlu oldum zira hala bir arayış içindeyim :)
Bu arada ben seni bize çağırmıştım; var mı bir gelişme? Gel-işte=gelişme.. Seni seviyorum :)

Delfina'm; Kadriye'ye selamlar :P Böyle kişiliklerin kadir kıymetlerini bilmek lazım :P ve mukayyet olmak da. Sık sık baş belaya girer zira :) Söylediğin her şeyden özellikle de muziplik kısmından çok hoşlandım çünkü bana hep 'ciddi ol' derler :/ İçimdeki güzelliği almış olduğunu söylediğin için son derecede mutluyum. Bir adsız kişinin sayesinde neler duydum ben böyle. Bugün uçasım var kanatsızca. Sevinç ve mutluluktan uçmak için kanatlara gerek yokmuş. Ama ben senin yüzünden uyumadım dün gece. Sabah 5e kadar bloğunda okuduğum reader yapma işlemini hem öğrendim hem de bilgisayarda ne kadar fotoğraf varsa hepsini alladım pulladım :) Hep merak ederim, zamanını almamak için de kimseciklere soramazdım bu fotoğrafları nasıl apartman komşuları gibi yanyana getirebiliyorsunuz diye. Çok teşekkür ediyorum bunun için. Seviyorum seni :)

Çınar'ım, masalların kraliçesi; bir gün sesleşelim birbirimize; su kader ortağım :) Üstümdeki her şey toplamaydı, hiçbiri özellikle o an için alınmış şeyler değildi. Evden 'a bu buna olur, şu da olur' diye takıp takıştırdığım ve bunu yaparken de epey bir terlediğim aksesuvarlardı. Sen de çok tatlısın ama gözümüzden kaçmadı; Külkedisi nasıl Pamuk prensese dönüştü? Kırmızı başlıklı kız bu havada hala başlık mı takıyor :P Seni seviyorum :)

Zehra'm, kekik koku'm; 1-kesmeye başla, korkma, elini korkak alıştırma. Daha ben bugün bir elbiseyi heba ettim. Ağladım ama geçti. Cesaret etmezsek hep korkarız.
2-Bronşit? Bu havada diyeceğim ama astma var sende :( En kısa zamanda iyileşmeni istiyorum! Hemen yerine getirmeni istediğim bu dilek bir emrivakidir.
3-Hah bak o konuda sıkıntım yok. Ruh olarak kendimi huzursuz hissedeceğim bir şey yaşamadığımdan rahatım ama kötü ruhluların zaten bu özelliği yokturki. Kötüdür o kötüdür, kötüdür :) Güzel olmayınca da başka özellikleri gelişiyor sanırım insanların; sempatileri, sıcaklıkları artıyor gibi? Hem ben çirkin değilim onlar güzel :)
Beni mutlu ettin, o sözleri duymak beni çok mutlu etti.Seni seviyorum :)

Asortik Krep'ciğim :) Çok teşekkür ediyorum. Bazı fotoğraflarımı sana ithaf edeceğim o halde :) Allahım bu akşam mutluluktan kaybetmesem kendimi bari ama birazdan kötü bir haberim var :( Ben de seni seviyorum :)

Dağlar kızı'm; hatırlıyorum o sabahı. Sabahın serin derinliğinden yorumuyla çıkagelen bir hamişin hem uyuyamadığına üzülen hem de iyi zaman geçirdiğine sevinen mitozsal bir kişilik bölünmesi yaşadığım o sabahı hatırlıyorum. Tanıdığım bütün sıska hamişler doğum sonrası tam kıvamlarına geldiler. Sen de öyle olacaksın. Biz tombişler siz sıskalara buradan, siz sıskalar da biz tombişlere oradan bakmaya devam edeceğiz. Kilo alamadığına üzülen birinin bu çabasının anlamsızlığını biz, kilo verememekten yakınan bir tombişin serzenişlerini siz çirozlar asla anlayamayacaksınız :) Bense hem kilo alabiliyorum, hem de incelebiliyorum. İki gruptan en şanslısı benmişim gibi göründüm gözüme bir anda. Hakikaten ne şanslıymışım ben de habersizmişim. Sağol uyandırdığın için :) Ela nasıl bu arada? Deep Purple konseri öncesi kendisiyle röportaj yapılan hamiş sen miydin yoksa?? Yazdığımdan daha fazlasını konuşuyorum ben ne yazıkki :( Uyuduğumda susabiliyorum çoğunlukla. İkinizi seviyorum :)

Karabidik; ben de bundan korkuyorum. Babam da bir kaç zaman önce çöpten antika bir çaydanlık bulup getirmişti eve. Yakında ailece çöpte eşelenmeye başlayacağımızdan korkuyorum :D İltifat için teşekkürler.. Ben çöpçüler gelmeden çöpe gidip geleyim mi şimdi??

Nefise'm; daldan dala atlayıp da bir bütünmüş gibi yutturma numaramı deşifre ettiğin için sana bir demet esef çiçeği gönderiyorum :D Tırnak açıyordum ben güya :P
Söylediklerin beni çok duygulandırdı. Bütün bunları yapabildiğimin farkında olmuyorum çok zaman. Aslında kendimin farkındayım da şu an gelişen bir olay üzerine Hakan 'üç kağıtçı' kısmını unutmuş dediğini söylememi istedi. Boğaz topacının nedenini, aynı acıyı farklı yüreklerde bir bütünmüş gibi hissettiğimizi, derinden yaşadığımızı biliyorum ne yazıkki :( Keşke hiç bilmeseydik..
Evet güçlüyüm, yaşadıklarımı düşünürsek evet güçlüyüm ben. Batıkent'e düşen yıldırımdan sonra kendimi biraz nadasa alsam da eh hayat durulum da fena sayılmaz. Yalınl ve candan sözcüklerinin beni işaret ettiğini düşünmen, anladığın için mutluyum..
Adsıza bunu kendim için değil, ben durumdaki başkaları için yaptım. Ben alınmadım, üzülmedim ama aynı durumda olan herkes ben gibi düşünmeyebilir. Belki anlar diye yaptığım bu şey umarım amacına ulaşmıştır.. Gerek yok diye düşünmedim değil ama yapmayı seçtim sonradan.
Fotoğraf konusunda seni cesaretlendirmek isterim. Ben kendi açımdan düşünüyorum da belli zamandan sonra, geliştirdiğin bağa destek olsun diye yüzünü, mimiklerini de merak ediyor insan. 'bugün ne giydim'ciler alınmasın ya da alınsınlar ne yapayım; bu da benim fikrim, sadece giysi görmek istemiyorum ben. O giysi o yüzle bütünleşmiş mi merak ediyorum. Aslında merak etmiyorum. Kim ne giyerse giysin ama zaten güzel olduğunu düşündüğün kostümün üzerine animasyon yapmasan daha iyi olmaz mı??
Protesto ettim hatta. Seni seviyorum :)

Sihirli'm; iyi haberlerle gel. Seviyorum seni :)

KÖTÜ HABER; tam da üstüne bu hiç olmadı. Üçüncü elim fotoğraf makinemiz bozuldu :( Hakan yarın onu hastaneye götürecek; umarım basit bir sorundur. Hakan'a 'paranın satın alabileceği en güzel fotoğraf makinesini alalım mı?' dedim 'sınıfını geçince' dedi :(

Bugün bir elbiseden şalvar yapmaya kalkıştım çünkü bunu yapmak için bütün gece kafamda plan kurmuş ve dolayısıyla da uyuyamamıştım.5e kadar da Delfina'nın readerıyla da uğraşınca :) feci yorgun biçimde kalktım yataktan, sanki uçağına geç kalan yolcu sıfatında koştur koştur hayatı boyunca sadece bir kez köye gitmiş ve şalvarı Zeki-Metin'in 'bu adamlar nereye bakıyor?' filminde gören biri olarak zavallı şalvar için olabilecek en kötü kesimi yaptım. Uzun olduğu için yürüyemediğimi sandığım şalvarımsı şeyin sorununu gidermek için önce paçalarını kestim. Hakan, kimsede örneği olmayan kısa paçalı acayip bir şeye dönüşen şalvar için 'bu şeyi anca evde giyersin' diye fikrini kibarca iletti. Ben 'yoo' derken raftan bir şey almak için sandalyeye çıkıyordumki şalvara benzeyen ucube şeyin paçası buna izin vermedi. Sonra hiçbirinde başarı kaydedemediğim sanal olarak otobüse binme, biraz büyük adım atma antrenmanları yapmaya başladım. Baktım olacak gibi değil, hemen çıkardım üzerimden ve ağ kısmını kesip eteğe terfi ettirdim kendisini ama uzun haliyle hayalimdeki şeye hiç benzemediğini, arkasından şalvarın değişim sürecini düşününce ben bir ağla bir ağla. Ne uzun ne de kısa haliyle daha bağ kuramadan sadece bir etek olmasından dolayı hayıflıyım kendime :( Nasıl bir ağlamaksa Hakan zor susturdu.
Ama ben sonra ne yaptım; kesmekten korkmamak içindolapları eşelemeye başladım ve şu aşağıdaki boğazlı penye var ya; o artık boğazlı bir penye değil ve üstelik benim gibi biri için başarılı bir çalışma oldu. Beni yarı yolda bıraktığı için fotoğraf makinesinin azizliğine şık bir gönderme yapıyorum şu an :(



Hepinizi seviyorum, hem de çok..
Saat 03.58..

20 Temmuz 2009 Pazartesi

ÇÖPTEN ÇALDIĞIM ELBİSE ve BİR SİTEM


Bugün fotoğraf çekimi için havuz başına indiğimizde 5litrelik pet şişeyi havuza sokmuş doldurmaya çalışan bu iki ufaklıkla karşılaştık. Benden yardım sitediler. Sularını doldurdum; ne yapacaksınız diye sorduğumda 'sığınaklarına' götüreceklerini söylediler :))))

Yaz başı yurt dışına gidip ve bir daha sanırım hiç dönmeyecek çok sevdiğimiz yeni evli bir abimize vedaya gittiğimizde onlar hala evlerindeki ıvır zıvırı toplamaya çalışıyordu yavaş hareketlerle. Kolumdaki sorun bütün şiddetiyle devam ettiğinden hiçbir şeyin ucundan tutamamanın ezikliğiyle o kadar sinir oldumki kadının yavaşlığına.Beyin gücü yardımıyla gözlerimle toplayıverdim bütün eşyayı. Gittiğinde ne nerede diye beni arasa işi daha kolay olurdu kesin. Ortalığı toplarken lila rengi batik bir elbise ve şalını atılacaklar için kullandığı poşetlerden birine koyunca nevrim döndü. Bakışlarımla izlediğim o poşet kapının önüne bilinmeze doğru yollanıverirken kafamda 'o elbise ve aksesuvarının kaderi bir atık olmayacak' planımı çoktan hazırlamıştım. Vedamızı ettik. Kapıya çıktık. Poşetin hala orada olduğunu görünce rahatladım. Arkadaşlarımız bizi asansöre kadar uğurladı. Zeminde indik asansörden. Onların kapısının kapandığından emin olunca Dolunay ve Hakan'a hiçbir şey söylemeden tekrar yukarı çıkıp poşeti hırsız çevikliğinde alıp kaçıverdim :D Hakan yol boyu' sanki giyecek bir şeyin yok mu?' diye söylenip durdu; hatta elimden kapmaya yeltendiği poşeti ancak ucundan yakalamayı başarıp çöpe atmaya çalıştı ama heyhat ben çok çevik 1iyim :)
Şimdi bu ince belli narin kadın bir düğün için aldığı ve sadece sırtına bir kez taktığı elbise ve aksesuvarı olan şalının son halini görse ne düşünürdü?

a) Kesinlikle bir çöpçü olduğumu düşünürdü (körle yatan şaşı kalkar; Nalan ablamla yemiş içmişliğimiz var)
b) Neden attımki diye hayıflanırdı (siyah pantolonunu atacakken havada kaptığım arkadaşım pantolon üzerindeki reorganizasyon çalışmalarından sonra pantolonu geri istemişti :D Tabiiki vermedimm hihihihi)
c) Ben iyi bir aşçıyım, o da yemek yapamıyor deyip teselli bulurdu.
d) Elbise ve equrisini o kadar gözden çıkarmıştıki bu halini görse bir elbise attığını hatırlamayacaktı bile..


Hanım narin olduğundan elbisenin belden yukarısını kestim. Yaka kısmı devrik dursun diye yakasını oymadan el dikişiyle diktim. Yan kısımların biraz kısa, ön ve arkanın yanlardan uzun olmasını istediğim için kesimi bu isteğime göre ayarladım.

Kollarını tamamen kapatmaktansa üç parmak aralık bırakıp rengini beğendiğim için Kocaeli'de bir pazardan aldığım geniş ve ince mor kurdelelerin ince olanını diktim.
Bir taşla iki kuş olmuş; kolumun son durumu budur.

Sonra göğüs kısmından çıkan parçaları birbirine ekleyip saç bandı yaptım. Ek gelen yerine de kalın mor kurdeleyi büzdürerek elde ettiğim çiçek gibi durduğu söylenebilir acayip malzemeyi diktim.

Yıllar önce mor boncuklarla küpelerini de yaptığım kolyeyi halhal haline getirdim.

Kolyemi bir sevgililer gününde kendime almıştım. Hediyelik eşya fuarıydı. Git gel satıcıyı bunaltınca 'o kadar soran oldu ama bir tek sen peşini bırakmadın, hadi al da git' diyerek hatırı sayılır bir indirim yapmıştı :)

Mor terlikleri Sedef'le birlikte almıştık ama Sedef sezonda 49liraya satılan ve 10liraya kadar düştüğü için mağaza sahibinin almayanı hırpaladığı, hırpalanmamak için almaya mecbur :P kaldığımız terlikleri görse, onunla aldığımız terliklerin bu terlikler olduğuna kesinlikle inanmaz çünkü ben parmak arası olma özelliğini tamamen kapatan ve üzerinde saçmadan bir kelebeğin olduğu alt bantını kestim ve terliğin parmak arası özelliğini ortaya çıkardım.
Takdir ettim kendimi :P

Kumaşın asıl rengi bu ama günışığında anlamadığım biçimde mavi çıkmış.


Kesmeden önce..

Şalı da kolayladım, o da buna benzer bir şey oldu. Onu da göstertirim :)

Şimdi gelelim günün fırçasına;
Adsız kişi; Güzel olmadığımı düşünüyorum, hatta bunu biliyorum. Hiç kimse bana güzelsin demedi bugüne kadar, söyleseler de inanmazdım :) Bunu söyleyen kişinin inandırcılığını, dürüstlüğünü sorgular, ilişkimi gözden geçirirdim :) Sevimli, sempatik olduğumu çok duydum ama güzel olmadığım aşikar. Fotoğraf çektirmeyi de çekmeyi çok seviyorum. Sana bir de kötü haber vermeli hemen şu an: kurslar başladığında fotoğrafçılık kursuna gidip paranın alabileceği en iyi fotoğraf makinesini almayı düşünüyorum :)
Yıllarca fotoğraf çektirmedim ben. Yıllarca fotoğraf çekilirken kadraja girmemek için bahaneler uydurdum. Işık hassasiyetimin yoğun olduğu zamanlarda bu bahanem hep yardımıma koştu. Yıllarca kortizon kullanımım nedeniyle ya saçlarım dökülmüştü ya da kortizon şişiydim ya da göz çevremdeki hastalıklı mor-kahvrengi halkalar, yüzümde rushlar vardı.



Ensemde pilatese başladığımdan beri hayretle azaldığını hissettiğim bir şişlik taşıyorum hala. Şişlerim indiğinde saçlarım yoktu, saçlarım varken şiştim. Şişim yokken durumuna saçlı halimi denk getiremedim bir türlü.. Senkron tutmadı yıllarca.
Bir yılbaşı akşamı iki kardeşimin kolunda davetli olduğumuz bir partiye götürüldüğümde çekilen fotoğrafın elime geçmesinden sonra vazgeçtim kadraja girmekten. O kadar şiş olduğumu ilk o fotoğrafta görmüştüm; ailemin ilaç prospektüsünde 'şişeceği gerçeğine hasta ruhsal olarak hazırlanmalı' antrenmanlarını ciddiye almamışım demek.
Oysa şimdi fotoğraf çektiren insanlar gördüğümde tam deklanşöre basılırken aniden yanlarına gidip sanki birlikte doğmuşuz, ya da ailedenmişim gibi sarılıverip poza dahil olmak istiyorum.. Ciddiyim, bazen zor tutuyorum kendimi bunu yapmamak için.
Bugün Hakan'a 'bugün çekim var' dedim. 'Ne çekimi?' dedi. 'Yer çekimi' dedim; kendim bile gülmedim ama :D

Fotoğraf diye tutturduğumda bir iki kere 'sonra' dedi; 'Kutup Dalgakıran'ı ararım' deyince hemen düştü peşime.. Canım benim; beni kırmıyor ve daha asansörde başlıyor fotoğraflarımı çekmeye; iyiki 8. katta oturuyoruz. O süreye 4-5 poz sığıyor :) Evet fotoğraf çektirirken giysilerime dikkat ediyorum. Sen öyle yapmıyor musun? Buraya neden paçoz, ev hali fotoğramı basayımki :) Açıklamalardan sonra biraz daha iyi misin?

Yeşil kurbağalarımı beğenen ve nereden aldığımı soran Adsız arkadaşım; o ayakkabıların nerdeyse bir beş senesi var. Hafızamı o kadar yokladığım halde nereden aldığımı hatırlayamadım :( Sedef'le o dükkan senin, bu dükkan benim diye gezdiğimiz yoğun bir gündü. Pahallı bir ayakkabı değildi, ben de senin gibi beğendiğim ve ederinden dolayı bu yaz giysem de yeter diye düşünüp almıştım ama hala ayağımda. Çok güzel renkleri vardı; lila, uçuk mavi ve toz pembe. Hala var mıdır bilmem ama nerden aldığımı hatırlarsam yazarım. Sanırım bir bloğun yok :( ?

Ya bu kesme işi ne olacak :( Bir bilen varsa söylesin, elimde makas dolaşıyorum :( Kazara üstüne düşsem adli vaka diye anılır; nasıl açıklarım ben makasla dolaşıyorum evin içinde diye :(
Erdim bana 'makas el' diyor :(
PİLATES GÜNLÜĞÜ:
PİLATESÇİ ADAYLARI SİZİ UNUTTUM SANMAYIN!

BU FOTOĞRAFLAR SİZİN İÇİN!


ŞU BACAK KASLARINA BAKAR MISINIZ?

19 Temmuz 2009 Pazar

MİRAÇ KANDİLİ VE SEDEF'SEL BİR ÇANTA VE BİR DUYURU

Sevgili Delfina 16 yaş üstü işitme kayıplılar için organize edilmiş ve İş ve İşçi Bulma Kurumu'ndan aylık 300lira harçlıkla devam edeceğiniz ücretsiz grafik ve web tasarım kursu haberi yazmış. İlgilenenler ve kursun detayları hakkında bilgi almak için Delfina'ya uğramalısınız.

Yedi yıl önce bu gece doğmuştu Erdim; Miraç kandilinde. İlk ismi de bu nedenle Miraç ya zaten. Nasıl unuturum; 29 ekimde beklerken seni, 4ünde cöe demiştin :)
Kandilde çıkagelenim, seni seviyorum..

Ben kandil gördüm. Gerçek bir yanan kandil gördüm.O zamanlar Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesinde okuyan artık veteriner hekim, hayvan dostu, duygusal kişilik, kuzen niyetine aileye girmiş, veletliğini bildiğim komşu çocuğu Orkun'u iki günlüğüne görmeye gittiğim ziyaretimin neredeyse bir ayı bulması nedeniyle araya bir de kandil sıkıştırıvermiştim. Kandil akşamı, çoğunluğu Anadolu'lu, sayısı 20yi bulan kızlı erkekli öğrenci grubunun öğrenci evinde toplandık. Hepsinden en az 7-8 yaş büyük olduğum bu çocuklara güzel ve öğrenci için lüks sayılabilecek bir akşam yemeği hazırladım. Yemekler yendi, çok neşeli ve gürültülü bir akşamdı. Yemekten sonra kandil simitini ıslatsın diye bir de çay demledik. Çaylarımızı da içtik. Sonunda sıra gündüzden ellerindeki poşetlerde ne olduğunu sorduğumda 'kağıttan kandiller' yanıtını aldığım kandilleri yakmaya gelmişti. Ben de merakla ilk kez göreceğim kandil yakma işlemini bekliyordum. Kandil yakmayı bilenler -ki çoğu biliyordu- kağıttan fenerlerin içlerine yaktıkları mumları koyarak kandilleri uygun yerlere astılar.
O kadar güzel bir görüntü oluştuki, mumların çevresini saran kağıtlar ışığı o kadar güzel tutuyor ve o kadar güzel veriyorduki dışarı.. O kadar inceledimki kandilleri, bir süre sonra yalnız kaldım; o kalabalığın içinde sadece kandillerle ben vardım. Güzel güzel otururken kandillerden biri alev aldı. Hiç kimse yanan kandili almaya cesaret edemiyordu. Hepimiz panik olmuştuk. Kandil yanmaya devam ederken yere düştü. Salonun ortasına bir yangın düşmüştü. Bir bardak suyla sönecek kadar az alev olsa da yine de hepimizi korkutmaya yetmişti bu küçük alev. Yerde yanarak kalmasına fırsat vermediğimiz için az hasarla atlatılan bu kandil faciası kandilin alev almasından önceki muhteşem ışık oyunları haliyle gelir aklıma her kandilde..

Kandiliniz hayırlı olsun. Bu gece dua edeceğim.
Hastalar iyileşsin.
Sihirli'min Gubuş'una deli gibi çalışan 5000 beygir gücünde böbrek bulunsun.
Büyük cadım Belgin'im depresyona çalım atsın.
Nalan ablamın kızı Umay ayağa kalksın.
Nalan ablam yurda dönsün ve uçaktan iner inmez toprağı öpsün.
Bir daha hastalar iyileşsin.
Şu an monitörden uzaklaştırmak için elimi uzattığımda ölümüne neden olduğum yavru sinek için Allah beni affetsin.
Sevenler ayrılmasın.
Ayrık sevenler kavuşsun.
Terör ve ekonomik kriz bitsin.
Başbakan birden balık avlamak istesin ve istifa edip ıssız adaya oltasını almadan gitsin. Hazır gitmişken de dönmesin :D
Allah herkesin duasını kabul etsin, herkesin gönlüne göre versin.
AMİN.

Sedef buradayken kendisine çay, su, telefonlarına yanıt servisi verirken diktiği bir çanta vardı ya; işte huzurlarınızda o çanta.

Boyutları bu kadar.

Çantam çimlerde uzanmış dinlenirken..

Bilindiği üzere çanta olmadan önce Hakan beyin bir gömleğiydi bu. Allah'tan yazılarımı Hakan'a ben okuyorum. Şimdi bu bölümü okurken falan filan diye geçiştireceğim, O da diyecekki 'atladığın yerler var' ben de 'burası benim özelim' diye kafa tutacağım. O da 'günde 100 kişinin okuduğu şeyin neresi özel' diyecek.
Konuya dönelim:Ne yazıkki ben fotoğraf makinesini diğer odadan alıp gelene kadar Sedef gömleğe kıymıştı bile :(
Şöyle anlatayım;

Astarın göründüğü yer var ya, orası gömleğin göğüs kısmı.
Göğüs kısmının açık kalan yerinde lacivertten bir brit ve düğme vardı. Düğmeyi astar rengiyle uyumlu olsun diye kırmızıyla değiştirdik, yalnızlık çekmesin diye de aşağıya komşu kırmızı düğme ekledik.

Polo yaka bir gömlek düşünün. Yakasını çıkardı, beden kısmını polo yakanın açıklığını çantanın bitişine denk getirdi.

Cepleri aşağıdaydı, Sedef onları yukarı taşıdı.

Nalan ablamın hibe ettiği kırmızı-beyaz kumaşla da astarladı.
Astarında iki bölmeli cep var.

Koltuk altıma gelecek uzunlukta iki sap taktı.
Dikişini beyaz iple spor dikiş yaptı.

Her şey ışık hızıyla geliştiği için yapım aşamaları fotoğraflarını çekemedim çünkü Sedef'in eli çabuktur. Başladığı işi sürüm sürüm süründürmez benim gibi. Başlamışsa bitmiş bilirim.

İtiraf ettim, rahatladım. 'Hakan' dedim. 'Bu kumaşı hatırlıyor musun?' Baktı, baktı dediki 'bu benim kotum mu, benimkilere de mi bulaştın artık' ama henüz kazaklarının başına gelenleri bilmediği için bunu ilk sanıyor. Kazakların fırçası için kışı bekliyorum :(
'Bak' dedim 'daha hatırlamadığın bir şey için neden kızıyorsun?' 'yürü git' dedi. Yürüdüm gittim.

Pilates Günlüğü:
Bizimgibiler seni seviyorum ama sen de kendini sev ve pilatese başla.
Pilatese başlarsan seni daha çok severim hem :)
3prenses ve Delfina sizleri de nefes alıp vermeye davet ediyorum; hepimiz yaşamak için nefes alıp veriyoruz zaten ama bunu egzersizle de destekleyerek bir işe yaratsak ne güzel olurdu değil mi :)

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails