31 Mayıs 2009 Pazar

BUGÜN YAZMAK İSTEMİYORDUM AMA ÖYLE BİR ŞEY OLDUKİ. -MADE BY ÖZLEM AKIN MUTLULUĞU-

Döndüm.
Yazmayı hiç istemiyordum.Yorgundum ve feci bir ayrılık acısı yaşıyordum ama öyle bir şey olduki :)
Bir istasyon dolusu insan ayrılık seramonimizi izledi.
'ama seni çok özlicem, şu an çok kederliyim.Teyze son bir kere daha öpeyim' derken burun sıvılarının omuzuma silindiği çok hüzünlü bir ayrılık :(
Ağlamaktan başıma ağrılar girdi ve ilaçlarımın arasında ağrı kesici olmadığından bütün bir yolu kızgın millerle oyulan göz oyuklarıyla geçirdim.
Gözüm bir şeyi görmedi,eve girer girmez keskin bir ağrı kesiciyle otuz dakikada baş ağrımdan kurtuldum.Akşam yemeği saatine kadar kıvrılıp uyumak niyetiyle devrilmişken haddinden fazla lüzumsuz bir arkadaşım aradı.Her nedense telefonla konuşurken mutlaka yürümem gerekiyormuş gibiyimdir; otururken konuşunca dikkatimi toplayamıyorum.Telefon kulağıma yapışık yorgun argın ev içi tura çıktım.Önce odaları kolaçan ettim, bir yandan da bu kadar derli toplu bir evle karşılaşmayı hiç düşünmediğimden 'kadın mı aldılar acaba?' diye düşünüyordum.Turum salonda tamamladı.Öyle amaçsızca salonu adımlarken sehpanın üzerinde zarar vermekten korkulduğunu düşündüğüm bir çekiniklikten dolayı sadece zarfın açılmasıyla yetinilmiş bir posta paketi dikkatimi çekti.Telefon kulağımda zarfı elime aldım ve bir çığlık attım!.Had üzeri lüzumsuz arkadaşıma alelacele 'ben seni sonra ararım' deyip yanıtını beklemeden telefonu kapatıverdim!
Zarfın üzerinde,
from özlem akın
............
Checz Rebuclic





to:
GÜLEN TEZER ÜSTÜN
.....................................
ANKARA
TURKEY
yazıyordu!

Özlem Akın akıl sağlığımın asla kabul edemeyeceği nitelikte beceri ve sabır sahibi, bir kukla sanatçısı olmasının yanı sıra kırkbeşinci Antalya Film Festivalinde Gemeinschaft isimli çok hoş ve ilginç filmiyle de en iyi kısa film dalında ödül almış, bir çok festivale katılıp ödül almaya hak kazanmış çok genç, çok sevimli bir sanatçı.Onu uzun zamandır mikroskopla inceliyorum.Evet mikroskopla; çünkü yaptığı iş benim 'inanılabilirlik' sınırlarımın çok ötesinde; 'nasıl şeyler bunlar'a takılıp büyütüp bakıyorum Özlem'in kuklalarına.Trafik kazası geçirmiş bir kadın, delikanlı Hakan'la Aysel Gürel'e benzettiğimiz başka bir kadın, mahzun denizkızı, regge şarkıcısı zenci kız..Hepsi biribiri kadar özenle, sevilerek yapılmış 'ruhu' ve 'öyküsü' olan tipler.
Sağlık skandalımın sürdüğü ve anlatıp rahatlamak istediğim o günlerde Özlem Akın imzalı bir posta almıştım.O güne kadar kuklaları için bir kaç yorum bıraktığım ve hayranı olduğum bir kişinin geçmiş olsun postasında geçmiş olsun armağanı göndermek istediğini belirtmesi beni çok şaşırtmış ve mutlu etmişti.
İşte bugün; geldiğinde Dolunay tarafından denendiği ama dikkatle paketlendiği için açılmaya cesaret edilemediğinden artık emin olduğum paketi açarken kırarım diye neredeyse vazgeçecektim:)
O kadar heyecanlandımki; heyecanlanınca yüzüm kızarır ellerim hissizleşir.Öyle oldum yine :)
Önce, 'merhaba'yla başlayıp yorgunluk ve ayrılık acısına dair ne varsa silip süpüren, yetmez ama; bu kez mutluluktan ağlatan, fırından henüz çıkmış ekmek sıcaklığındaki mektubu okudum.Kısa anlatamam ben; kısa anlatabilenlere, kısa filmlere, kısa film çekebilenlere hayranlığım bu yüzden..Sanatçı yazısı da şık oluyor :) Okudum, ağladım, güldüm :) Beni bu kadar iyi tanımasına çok şaşırdım, kendimi önemli hissettim :) Yalnızlığımı uzun zaman önce terk etmiştim; bugün sarılıp sarmalanmış hissettim kendimi..
Güzelce sarılmış paketi makas yardımıyla aklım çıka çıka açtım.
Elimdeydi, böyle bir şey beklemiyordum; yani bir kukla beklemiyordum.O kadar işinin arasında bana bu kadar inanılmaz bir şey yapmasını asla beklemiyordum.Özlem benim için profilimde anlattığım düş kahramanım olan 'SALAŞ BİR BARDA FRANSIZCA JAZZ SÖYLEYEN ÇIPLAK AYAKLI, TUNUSLU ÇİNGENE'mi yapmıştı.
İncelik diye buna denirdi, buna dikkat etmesi; çok duygulandım..

Özlem'in çok yoğun olduğunu bildiğimden zaman ayıramayacağı ihtimaline karşın yine de 'acaba postada mı kayboldu' diye endişeleniyor, armağanımın ne olduğunu yüzsüzce merak ediyor, armağan alacağım için çok da utanıyordum; hatta Özlem'i izleyen Nalan abla'yla da paylaştığım bu konu üzerine Nalan ablanın fikir vermesiyle Kocaeli dönüşü; yani bir kaç gün içinde postada bir sorun olduysa araştıralım tipinde bir posta yazmaya cesaret edecektim Özlem'e..
Çingene'm gerçek bir çingene; en ince ayrıntısına kadar çingene.Uzun, narin ve parmak izine kadar yapılmış kırmızı ojeli parmakları, sağ bileğinde bilezikleri, boynunda kum ve boru boncuklardan kolyesi var.Uzun çingene eteğinin altından anatomiye uygun ayakları görünüyor; ayak bilekleri incecik..Uzun siyah saçlara, inci tanelerinden dişlere sahip bu Tunus'lu çingenemin ten rengi de bir Tunus'lu çingenesinin ten renginde :)
Jazz söylüyor benim çingenem, gözleri kısık, oturmuş barın üzerinde elinde mikrofon :)

Çok önemli bir ayrıntı; değişik açılardan bakıldığında yüz ve mimikler farklılaşıyor.
Çözemedik biz bu işi.
Özlem; duyarlılığın, becerin ve zamanını benimle paylaşman, profil öykümü gerçekleştirmeyi düşünecek düş gücüne sahip olman, ayrılık öykümü yaşadığım bugün beni sonsuz derecede mutlu etti; o kadar mutluyumki kendimi Erdim'e ihanet etmiş gibi hissediyorum :)

Sevgili Özlem;
gün boyu süren sıkıntılı halimi mutluluğa çevirdiğin ve yapılacaklar listene beni de eklediğin
ç i n g e n e 'm ve hissettiğim bütün duygular için sadece teşekkür edebiliyorum :(
Bütün kalbimle bütün hayatın boyunca ve kısa film maceranda çok başarılı ve mutlu olmanı diliyorum.
Bugünü hiç unutmayacağım..

Siluetinin sigara dumanlarının mavi neon ışıklarının altında hareler yarattığı salaş bir Fransız barında çıplak ayakla Fransızca jazz söyleyen Tunus'lu çingene

loş ışı
ve
SAHNE!

Not:Hakan'la fotoğraf çekmek için ne kadar zaman harcadığımızı söylemek bile istemiyorum!
Ancak bu kadarını becerebildik :(
Not 2:Özlem yazdığım postaya verdiği nazik yanıta çingenemin yola çıkmadan önce çektiği fotoğraflarını da eklemiş.Çok da iyi etmiş, bizimkiler pek bir kötüydü :( Bizimkileri kaldırıp Özlem'in çektiklerini ekledim hemen :)
Güzel pazarlar..

28 Mayıs 2009 Perşembe

ERDİM'LE KAÇARKEN YANIMA ALACAĞIM ÜÇ ŞEY?

Erdim'le kaçarken yanıma alacağım üç şey
1-HAKAN-DENİZ
2-DENİZ-GÜNEŞ
3-GÜNEŞ-ÇİMEN
Akşam üzeri ekmek almak için dışarı çıkan Hakan'ın peşine takılan ben ve Erdim 'ekmek fırını buradan daha yakın' planıyla kendimizi sahile götürttük :D
Dün buz üzeri, bugün çimen içi çocukluğum, büyümeyi erteleyen çocukluğum.

Yanımda iki sevdiğim adam Erdim ve Hakan.
Ve ben
bütün bunlar için, unutturacak acı vermediği için Tanrı'ya bir kez daha şükrettim.
Anın sıcaklığı sarmış beni, güneşe nazire yaptım.Şımardım.Kovalardaki azıcık deniz suyunda başlarına ne geldiğini muhtemelen anlamayan balıkların son yüzüşleri bile mutluluk hallerimi gölgeleyemedi.

Balığın üç hali;
1- denizde


2- havada

3- karada


Bugünlerde değişik şeyler oluyor, engelsiz, kesintisiz mutluluk pırıltıları serpiştirilmiş üzerime.Sanki her koşulda mutlu olmak gibi bir zorunluluğum varmış gibi, feshetmem imkansız bir sözleşme imzalamışım gibi mutluluğa yakalanmış durumdayım..Bu yeni tanıştığım ve nedenini çok merak ettiğim duygudan hiçbir biçimde hoşlanmıyorum..Dışarıdan bakıldığında üzerimde çok sakil ve şaşalı durduğunu bildiğim bir kostümü nefretle taşıyormuşum ama giyecek başka bir şeyim olmadığından bu kostümden kurtulamıyormuşum gibi hissediyorum..
Sabahın erken saatlerinde aldığım o iki haber bile içimdeki mutluluk hissini tam anlamıyla yok edemedi.Bu mutluluk duygusu sanırım 'gerçek' değil :(
Ben üzüldüğümde yine sürünmek istiyorum acıdan..
Oysa altyazıda, hissettiğim mutluluk duygusu kaynaklı boşluk içinde yüzen pişmanlığım var benim..
Şimdiden düşündüğümde özlediğim, ilerideki günlerde de çok özleyeceğimi bildiğim bir akşam üstüydü.
İpini koparmış taylar gibiydi Erdim, ben dünden hazır ve razı.Bozkır insanıyız, deniz kenarında egzersiz aletlerini zor görür bu bünye bir daha, egzersiz aletlerini kullandık Erdim'le..Kesinlikle görgüsüz insanlar gibi davrandık :D



Hakan Erdim'i bisiklete bindirdi :)


Çimenlerde boğuştuk.Onu yerlerde yuvarladım :)
Sonra da ciddi ciddi O beni :)
Erdim çok güçlü bir çocuk; hiç peynir yemeyen bir kişidir kendisi :( gücü şaşırttı beni :) Kaydıraklardan kaydık.
Üç katlı kaydırağa tırmandım ama baktım ve denedimki girişi var ama çıkışım olmayabilirdi :P ezkaza kapalı olan kaydırağa sıkışsaydım beni kurtarmaya gelen itfaiye erlerinin yüzüne nasıl bakardım?Bu skandaldan ulusal olmasa bile yerel basın kesin söz ederdi..Sosyeteye rezil olmadan çıktığım gibi aynı merdivenlerden geri indim :)
Ama Hakan'la Erdim başardılar :)
Salıncağa sığabilmek için saçı başı dağıttım ama başardım :D

Ekmek almak üzere çıktığımız bu yolculuktan elimizde ekmeğimizle eve dönmemiz iki saatimizi aldı..

EKMEK ALMAK ÜZERE ÇIKIP BİR DAHA GERİ DÖNMEYENLER;
SÖZÜM SİZE!
YAPMAYIN! ALIN EKMEĞİNİZİ VE EVİNİZE DÖNÜN..
ÇÜNKÜ EKMEK ALMA BAHANESİYLE ÇIKILAN HER MACERA BİZİMKİ GİBİ MUTLU SONLA BİTMEYEBİLİR..
ÜSTELİK
EVDE BEKLEYENLER VAR..
(en azından Sedef BİZİ bekliyordu)

27 Mayıs 2009 Çarşamba

BUZLARIN YENİ ÇİFTİ- BUZ DEVRİ


Birbirimize ulaşmaya çalışırken

Adım çalışması; bunu ben de yaptım :)


İnkar edemedi; Erdim'in düştüğünün belgesidir



Kavuşuldu :)

Laz uşağı Erdim :))))

Dün gece Erdim yanıma geldi.Salonda boy ve en muzdaribi birinin ancak sığmakla yetinebileceği bu kanepe ikinci bir canlı kaldıramazdı lakin uyku sersemi ben Erdim'i yatağına götürmeyi akıl edemediğim yetmezmiş gibi, üstüne kanepenin dip tarafına ulaşmak için beni çiğneyerek geçen bücüre bir de el yordamı yardım etmiş bulundum.Bütün gecem, sanki yatağın asıl sahibi oymuş gibi; Erdim'in kolu yüzümde, ayağı bacaklarımda, büzüldüğüm o küçücük yerde uyumayı lütfeden efendisini uyandırmamak için kımıldamayan sığınmacı kişi pozisyonunda geçti.Sabaha doğru üstümüzün örtüldüğünü hissettiğimde bir parçacık uyumuş olduğumu anladım.Çok yorgun ve uykusuz uyandığımda Erdim elinde telefon duşta olduğu için konuşamadığı öğretmeninin eşini bunaltmakla meşguldü :) Konu anlaşılabilirdi ama henüz netlik kazanmamıştı.Erdim ve sınıfı bugün buz pateni pistine gideceklerdi; benim görevimse hastalıktan henüz kurtulmuş Erdim'e kostüm servisi sağlamaktı.Akşamdan terlediğinde değiştirmek üzere tam bir çanta dolusu giysi hazırladık.Gören de Erdim'in 118 günlük tatile çıkacağını sanır.Erdim'in okul çantasıyla birlikte bu çantayı da taşıyacabileceğini gözümüz kesseydi ben uyumaya kesin devam ederdim.
Saat 10.30da pistte buluştuk Erdim'le.Bücür şey beni göremeyince 'panik olmuş'muş.Sadece Erdim'in değil Erdim'in çok pis bakışlarına maruz kalarak arkadaşlarının da patenlerini giymelerine yardım ettim; nasıl etmem, hepsi birden 'abla benimkini de giydirir misin?' diye bağırıyorlardı.İki öğretmenin eşliğinde buz pistine girdiğimizde Erdim düşerse diye çok heyecanlandım ve öğretmenine hiç ama hiç niyetim yokken laf olsun diye 'ay ben de mi girseydim acaba?' deyiverdim.Planlanmış bir şey olsaydı uygun giysiler alırdım yanıma ama değildi.Öğretmenden 'hadi Gülen hanım' diye destek gazı gelince kendimi patenleri giymeye çalışırken buldum :) Bu benim ikinci buz pisti deneyimim.İlki yine Erdim'e göz kulak olma bahanesiyle (!) olanı idi.O zaman 10 dk. içinde düşe kalka da olsa ellerimi bırakmayı başarabilmiştim.Ben bir sporla ilgilenirken mutlaka önce 'nasıl düşülür'ü öğrenirim; nasıl düşersem daha az zarar görürüm'ü keşfederim; paraşüt eğitiminden aklımda kalan bir bilgidir bu; çok da işe yarar.
İlk buz pisti deneyimimde ben nasıl düşülür'ü öğrenmiş ama nasıl düşülmez'i öğrenmeye fırsat bulamadan pistten çıkmak zorunda kalmış sadece tutunmadan ayakta durabilmeyi becerebilmiştim.Bugün hani kilo da aldım, düşersem Erdim'in bir ara dediği gibi buz kırılır mıydı :P benim bir yerim kırılır mıydı?Sedef'in haberi olmamalıydı çünkü kesinlikle bunu yapmayacağımdan emindi; söz vermiştim.Kafamda bu sorulara ait soru işaretleri; kendimi buzla buluşturdum.Bisiklete binmeyi ve yüzmeyi unutmazsınız.Bu sporları öğrendikten sonra yıllarca yapmasanız bile unutmazsınız; ben bugün bu listeye bir de pateni eklemek istiyorum :) Bugün ilk dakika itibarı ile hiçbir yere tutunmadan ilerlemeye, ilk 10 dakikadan sonra da kaymaya başladım :) ama sadece o kadar, kimse benden üçlü axel beklemesin :P bugün giydiğim sert plastikten patenlerin olumsuz etkisi de yadsınamaz; bu spor çok yorucu.Yarışmalarda serilerini bitiren sporcuların göğüs kafeslerinin neden o kadar hızlı inip kalktığını, ne kadar efor sarf ettiren bir spor olduğunu ilkinde anlayamamıştım.Yorucuydu ama çok güzeldi :) Turumu hiç düşmeden tamamlayamasam aynısını düşünür müydüm bilmiyorum.

Ben Sedef'e söylemeyecektim güya, Erdim'i de sıkı sıkı tembihleyecektim ve bu macera aramızdaki diğer sırlar gibi engin sessizliğine gömülecekti.Keşke öğretmenimizi de hesaba katsaydım..Öğretmenimiz biz pistteyken Sedef'i arayıp benim için 'bu kızın eli de ayağı da iş görüyor' diye durum raporu verince bizim sırrımız da ayyuka çıkmış oldu.Sedef kolumdaki sıkıntıyı hala atlatamamışken bir de kırık çıkıkla uğraşmak zorunda kalmayım diye buza inmeyeceğime dair kesin söz almıştı ya benden, içi rahattı.Kkaydığımı öğrenince haliyle kızmış.Karşılaştığımızda 'Gülen sen kalsaydın da Olimpiyat için antrenmalara başlasaydın' dedi :D

Sağlamca döndük.
İyiyiz, hoşuz ama yorgunuz.Erdim uyuyalı çok oldu.Ben de birazdan yatacağım.Erdim beni ziyarete gelmezse deliksiz bir uykuya dalacağımdan çok eminim.

Notlarım vardı ama unutacak kadar yorgunum :( Hatırlayınca yazarım.
Bu aralar bloglara sadece göz gezdirmekle yetiniyorum.Yorum, posta yazamıyorum :(

26 Mayıs 2009 Salı

BAKAN OKU BUNU!


YİNE KINADIM!
Yangın yeri ISO belgesi almış bir hastane.ISO belgeleri öyle kolay alınan belgeler değil.
Hastane sabıkalı; bir kaç zaman önce bir yangın daha geçirmiş..
Yangının başladığı yer olarak gösterilen radyoloji hizmetlerinin verildiği bölge taşeron firmanın sorumluluğu altında.
Taşeron firma ne demek?Niye taşeron firma?
Devletim işini neden taşeron firmaya yaptırır/devreder?
Bu firmaya ne olacak?
Ben biliyorum.
En fazla o pek bir değerli (!) teminat mektupları yanacak, bir kaç sene devlet ihalelerine giremeyecek, sonra hiçbir şey olmamış gibi faaliyetini sürdürecek.

GÜNLERDİR NE KADAR İYİYDİM..
GEREĞİNDEN FAZLA TEPKİ GÖSTERMEDEN YAŞAYABİLDİĞİM ŞU SON GÜNLERİN GELECEĞE AİT BÜTÜN UMUDU SAĞLIK BAKANININ AÇIKLAMALARIYLA ALTÜST OLDU..
BAKAN;

SEN YOĞUN BAKIM KAPILARINDA BEKLEMENİN NE DEMEK OLDUĞUNU BİLİR MİSİN?
BEN BEKLEDİM.
BEN BİLİYORUM!
O KAPININ SANİYELİK SÜRELERLE AÇILIP KAPANDIĞI ANLARDA HABER ALMAYI BIRAK; İÇERİYİ GÖREBİLMEK İÇİN ŞEKİLDEN ŞEKİLE GİRMENİN NE DEMEK OLDUĞUNU BİLİR MİSİN?
BEN BİLİYORUM!
NASIL UMUTLA BEKLER İNSAN O KAPIDA ONU DA BİLMEZSİN SEN!
AH BİLSEN EN AZINDAN 'BİLDİĞİN' İÇİN SUSARDIN.
HAYATINI KAYBEDEN HASTALAR İÇİN NE DEMEK 'ZATEN BEYİN ÖLÜMLERİ GERÇEKLEŞMİŞ DURUMU KRİTİK HASTALARDI' DEMEK NE DEMEK??
MADEM 'ZATEN' YAŞAMAYACAKLARDI ÇEKİN FİŞLERİNİ OLSUN BİTSİN!
NASILSA ÖLECEKLERDİ, HA ÖYLE HA BÖYLE SENİN İÇİN FARK EDEN BİR ŞEY YOK??
SEN O KAPIDA BEKLEMENİN NE DEMEK OLDUĞUNU BİLSEN ŞU AN SANA KARŞI NE HİSSETTİĞİMİ DE ANLARDIN!
O HASTA YAKINLARININ YERİNE KOY KENDİNİ!
YA DA KİMSENİN YERİNE KOYMA.
NE BU DURUMUN, NE DE SENİN AÇIKLAMANIN BİR TELAFİSİ VAR ÇÜNKÜ.
İLLE KENDİ BAŞINA MI GELMELİ İNSANIN BİRAZ DÜŞÜNCELİ KONUŞMASI İÇİN??
'ZATEN ÖLECEKLERİ BELLİ' OLSA DA BU KADAR ACIMASIZ, DUYGUDAN YOKSUN BİR YAKLAŞIMI HİÇ ANLAMIYORUM, BİR DOKTOR OLSAN BİLE BU AÇIKLAMAYI YAKIŞTIRAMIYORUM, KABULLENEMİYORUM, AFFEDEMİYORUM VE BÖYLE BİR GAFLETTE BULUNAN 'ZATEN' BAKANI KINIYORUM!
PES EDİN DE GİDİN Bİ' ARTIK YA SİZ!

25 Mayıs 2009 Pazartesi

ADSIZ YORUMCUYA YANIT:KİM KİMDİR? ve KÖYÜM



Sorularıyla bizi gülümseten ADSIZ yorumun sahibine yanıtımdır;
Sedef benim ikiz kardeşimdir.
Ben Erdim'in teyzesiyimdir.
İznik'teki keçi sakallı kişi eşim olma şanssızı, üstün insan statülü Hakan'dır.
Kurtarma operasyonunu yöneten kişi kesinlikle bıyıklıdır ve aslında bir asker değildir.
Bıyıklı ve asker olmayan kişi Erdim'in babası, Sedef'in eşi, benim de gezgin, araştırmacı kişilik ve sıradışı eniştemdir.
Biz Hakan'la Ankara'da babamla birlikte yaşar zaman zaman da Kocaeli'ne bu aileyi görmeye geliriz.

Benim teyzem, dayım yok.Dayı da ama özellikle bir teyzem olmasını çok isterdim.Bu nedenle Erdim'in annesi Erdim'le benim ilişkimin boyutlarına hiç karışmadı, yakın bir ilişkimiz olması için bize fırsat verip ortam hazırladı.Erdim doğduğundan beri ayrı illerde yaşamamıza karşın o kadar sık birlikte olduk ki onunla.Sabahları Erdim uyanır uyanmaz annesi 'benim DE kokumu alsın' diye Erdim'i yanıma getirirdi.Gazını ben çıkarırdım, çoğunlukla ben uyuturdum.Annesiyle beni karıştırıp bana da 'anne' dediği zamanlarda bir teyzem olmadığı ve teyze sözcüğünü duymak istediğim için onu hep 'anne değil teyze' diye düzelttim.Bana teyze demesini çok istedim.Erdim'le çok maceraya imza attık, çok eğlendik biz ikimiz; hala eğlenmeye devam ediyoruz.

Evet, teyzelik böyleyse annelik nasıl bir duygudur; ne yazıkki yanıtını asla öğrenemeyeceğim bir soru..Bir alışveriş merkezindeki görevli bir Sedef'e bir bana bakıp işin içinden çıkamayınca Erdim'e 'hadi annelerine git' demişti de çok gülmüştük :)
Artık bir evladımın olmamasına üzülmüyorum çünkü Sedef'in ortak kullanıma açtığı :P Erdim var :) Babası 'benim oğlum çok şanssız çünkü karısının aynısından iki tane kayınvalidesi olacak' diyor :))))

Pazar operasyonu:
Erdim küçüklüğünden beri allerjik astma sorunuyla mücadele ediyor ve ne yazıkki yedi yaşına yani okula başlayana kadar da neredeyse hiçbir arkadaşıyla sokağa çıkıp oyun oynamadı.Geçenlerde okuldan geldiğinde 'arkadaşlarım sokağa çıkıp oyun oynuyorlarmış, ben de çıkmak istiyorum' dedi.Erdim dışarıda da bir hayatın olduğu gerçeğiyle yeni yüzleşmiş bir çocuk..
Bu nedenle Erdim'in ev içinde olabildiğince iyi zaman geçirmesini sağlamak zorunda hissettik kendimizi hep.Akla hayale gelmeyecek oyunlar, aktiviteler; ben onun lunaparkıyım.
Biri arkamdan bana vurdu.Bayılmışım..Gözlerime bağlanan bantın aralığından sızan gün ışığını fark ettim.Ayılmışım..Görebildiğim kadarıyla bir kaç kırık sandalye ve bir metal dolabın bulunduğu bakımsız bir odadaydım.Ellerim sandalyeye arkadan bantlanmıştı ve kıpırdamam imkansızdı..Neden burada olduğumu bilmiyor ve çok korkuyordum..Dışarıdan ayak sesleri geliyordu..Gittikçe yaklaşan ayak seslerine konuşmalar da eklendi.Bir ses 'burası temiz komutanım' diyor, komutan olduğunu verdiği cevaptan anladığım kişi 'beni koru' diyordu.Demek kaçırıldığımı bilen birileri iyi iz sürmüş ve bana ulaşmayı başarabilmişlerdi.Yalnız bir sorun vardı, tutulduğum odanın kapısına bir bubi tuzağı kurulmuştu.Kapı önünde birbirleriyle konuşarak tuzağı aşan bu iki kişilik timden beni ilk göreni 'komutanım burada!' diye bağırdı..
İki deneyimli (!) asker havada ellerini 'çak' yaparak kurtarılmamı kutladılar.
Olay:
Bir haydut çetesi tarafından kaçırılmıştım ve bu çete elma yarımı arayarak kese kağıdına sarılmış 150bin lirayı İsmetpaşa stadyumuna getirmelerini aksi halde ömür boyunca kendilerinde kalacağımı söylemişti.Elma yarısı her ne kadar 'bizce sorun yok, Gülen sizin olsun' dediyse de Erdim beni kurtarmak için operasyon senaryosunu bizzat kendisi yazmış :) Bu konuşmalar yapılırken emniyet amirleri telefonları dinlemişler, böylece de izim tespit edilmiş :P
Kahramanlar:Yüzbaşı Ferdi, çakma komando Erdim, hayatına sadece 150bin lira biçilen mağdure kişi ben :D
Aksesuarlar: plastikten horozları kırık makineli tüfek :P, kamuflaj kostümler :)
Bu akşam:
Resim yapmak yapabileceğim en son şey bile değil.Sabır, göz, yetenek ve duygu işidir resim yapmak.Duygu işi tamam da yetenekli biri değilim ben, sabırlı olamadığım gibi.Benim yaptığım ya da yapacağım işler çabucak bitmeli, bekleyemem, bitmesi için geçen zaman benim için sinir bozucu bir süreçtir.Başladığım ve sıkılmak için kendime zaman bile tanımadan bir kenara bıraktığım o kadar çok şey varki :( ama biz bu akşam Erdim'le aynı sayfaya 'hayalimizdeki köy budur' resmi yaptık :) Cin Ali'mi bile ortopedik engelli çizen ben bir resim yaptım.Benim köyüm yok.Yatılıdayken yaz tatillerini köylerinde geçiren arkadaşlarıma özenirdim; büyüdüm, değişen bir şey yok.Köy hayatını hala 'imrenilecek' bir hayat olarak görüyorum.Ben büyük bir ciddiyetle resim yaparken Hakan ne yaptığıma bakmak için yanıma geldi ve 'Gülen bir saattir bunun için mi uğraşıyorsun?' dedi.O kadar bozuldumki :( 'Çok mu kötü?' dedim.Bozulduğumu anlayınca 'Yok değil de, minyatür çalışmışsın' diyerek kıvırmaya çalışsa da beceremedi..Ben resmimin güzel olduğunu ve Hakan'ın çok beğeneceğini sanıyordum oysa.Sonra resmi öykülendirdik.Yan köylerde yaşayan insanlarmışız.Erdi manavmış :)


Erdim'in köyü.Tezgahta sergilenen meyve-sebzeler :)

Bense işsizliğimin farkına varınca birdenbire köyün alt sınırından akıvermeye başlayan nehirdeki kayığımla balık avlayarak geçimini sağlayan bir balıkçı oluverdim.Sonra Erdim uzun adımlarla yürüyen çöpten bir adama dönüşüverdi ve komşu köyde yaşayan teyzesine bir demet çiçek getirmek için yollara düştü :)

Rengarenk boyalı tek katlı, güne, güneşe, ormana, suya bakan, henüz rant sağlayıcıların keşfine uğramamış sessiz, sakin kutu kutu evli köyüm..

İskeleye bağlı yelkenli balıkçı kayığım :)


Yan köy komşusu teyzesine mor çiçek getiren uzun bacaklı Erdim :)


Erdim hem doktor hem asker olmak istiyormuş.Disipline bir çocuk olamadığından bunlar uzak olasılıklar ama Erdim'in henüz bundan haberi yok :) Her ne yaparsa yapsın severek ve iyi yapsın.

Bugün de böyle geçti :)

Not:Son resmi yan bastığımı sonradan fark ettim.Silmek istedim silemedim; başınızın ayarlarıyla oynamayın çünkü aynı resmin düz bakanını yukarıya yeniden ekledim :)

Not 2:'Mehtap' bloğunun açılmadığının farkında mısın??Nedenini bilmediğim bir sorundan dolayı bloğunu açamadım.Sevgilerimi buradan kabul et lütfen..

24 Mayıs 2009 Pazar

KAÇIRILDIM

Bu sabah 15oliralık fidye için kimliği belirsiz kişiler tarafından bayıltılmak suretiyle kaçırılarak gözlerim bağlandı ve (lojmanın önceden misafirhane olarak kullanılan ve artık aynı amaca hizmet etmeyen) boş bir odaya kapatıldım.Kapı önüne bubi tuzakları yerleştirildi; kapıyı açsam havaya uçacağım.
Merdivenler hakeza.Kurtarılma umudumu sağlam tuttuğum stresli bir bekleyişten sonra iki kişilik tim takımının olağanüstü çabalarıyla düzenlenen bir operasyonla burnum bile kanamadan kurtarıldım..Yukarıda beni kurtaran tim'in mağrur halleri...Soldan sağa Yüzbaşı Ferdi,bitli piyade çakma komando Erdim
Posted by Picasa

komando baba oğul 2

Posted by Picasa

komando baba oğul 3

Posted by Picasa

23 Mayıs 2009 Cumartesi

ERDİM SİNİR KRİZİ


Ayrılık; nasılsa o gün gelip çatacaktı.Babam da biz de kendi yaşantılarımıza nasılsa geri dönecektik.Babamın dönüşü bugüne rastladı ama hala bunu; yani, gelişimizin bir de dönüşü olacağı gerçeğini Erdim'e bir türlü anlatmayı beceremiyoruz.Dönüş tarihine yakın zamanlarda Erdim fırtınada çakan şimşeklere benziyor, bu şimşek çakışları tren garında yerini sinir krizi öncesine bırakıyor.Geldiğimden beri Erdim sabah 7 sularında beni 'teyze ne zaman gideceksin?' sorusuyla uyandırıyor.'Daha var' yanıtıyla geçiştirdiğim bu soru Erdim'i bir süre oyalarken ben de kendimi güne hazır hale getirmeye çalışıyorum..
Bugün babam döndü :( Sabah erken ve tam kadro bir kahvaltı yaptık.Erdim bu sıcakta kolsuz atletin üstüne ısrarla iki kamuflaj penyeyi üstüste giymek istedi.Sadece 7 yaşındaki bu çocuğu en azından sadece birini giymesi için ikna etmeyi başaramadık!Tam çıkarken bir de üç yıldızlı yüzbaşı ceketini de almasın mı?!Çıldırdım!Biraz erken çıkıp tren garına yakın bir yerde çalışan eniştemin yanına uğradık.Yanımızdan ayrıldı, oraya buraya saklandı.Tren garına geri dönüp babamı bir hafta sonra kavuşmak üzere Ankara'ya uğurladık.Sahne her zamanki gibi hüzünlü değildi; daha çok sinirliydim!Erdim beni delirtti bugün.Bir ara 'teyze' diye seslendiğinde 'teyze deme bana' yanıtıma 'amca mı diyeyim!?' deyince ipi kopardım.Gün boyu nereye gittiysek arabanın arkasında birlikteydik ve çoğu zaman onu tanımıyormuş hissi uyandırmaya çalıştım.
Yemek yediğimiz yerde tam patladı Erdim.Dedem de dedem diye tutturdu; hazır asker üniforması giymişken trene askeri operasyon düzenleyip babamı kaçırma konulu bir strateji bile geliştirdi.Helikopterle trenin üstüne inecek ve makinisti etkisiz hale getirecektik..
Bir alışveriş merkezine gittik.Artık ne kadar bunalttıysa Hakan'ı da etkisiz hale getirdi; Hakan kaçtı gitti.Kasada ödemesini yapmasını beklediğimiz sivil bir polis Erdim'e kimliğini göstererek 'ben polisim, annelerini çok üzdün, götürürüm şimdi seni' dedi.Erdi de ona ceketini göstererek 'sen polissen ben de yüzbaşıyım' dedi.Polis bile gitti.
O güneşin altında yüzbaşı ceketi elindeyken kaydı kaydıraklardan!Bir asker asla ceketini bırakmazmış!

Eve geldik.O kadar yorulmuşumki, en son hatırladığım en depresyon haliyle 'sinir krizi geçiriyorum' diye diye yerlerde debelenen Erdim'in hayal meyal görüntüsüydü.Uyumuşum..
Not:Bilgisayar başına düşen kişi sayısı 4.5tan 5, ne blog okuyabiliyor ne de yorum yazabiliyorum :(

22 Mayıs 2009 Cuma

'GELDİĞİMDEN BERİ' KARMA FOTOĞRAF SERGİSİ :P

Bu çocuk duramıyor!! Yatık vaziyetteki sarı fare Erdim'in bizzat kendisidir.



Kovulduğumuzda Türk Kahvesi'nde mahsur kaldığımız keyif günü.




Kovulmamızı onur kırıcı bir davranış olarak algılayan Erdim'i teselli ederken..



Nasıl çıktığımızı hatırlayamadığımız, nasıl indiğimizi asla unutamayacağımız (!) anıt.


Yarımca İskelesi

İznik; kısa film sahne 1
İznik; kısa film sahne 2
İznik; kısa film finali :)

Şarap kayığına binmişken :) (Zehra'm, kekik kokum için)

'Şimdilik' bu kadar..

21 Mayıs 2009 Perşembe

YILDÖNÜMÜ GANİMETLERİ

Çini işi takılar
19 mayıs günü son yıllarda yaptığım en kısa ve heyecan verici yolculukla evlere şenlik dokuz kişiden oluşma bir akraba-arkadaş grubuyla İznik'e gittik.Küçük yerleri hep sevmişimdir.Küçük yerler hayatın daha kolay ve basitçe aktığı yerler gibi gelmiştir hep bana; daha az kederlenirmiş gibi sanki insan oralarda, daha az tedirginlik, daha az yalnızlık hissi..
Gün boyu tarihi buluntular ve müze gezdik; tam bir kültür turu.En çok zamanı da 900 derecelik fırınlarda pişirilen çini işinden yapılma objeler ve takı sunuları sergilerinde geçirdik.Hepsi de insan hayalinde kesinlikle iz bırakan muhteşem parçalardı.İleri derecede nikel allerjili biri olarak ne yazıkki imitasyon takı kullanabilen şanslı kişilerden değilim, bu nedenle mecburen ilgim gümüş parçalara odaklandı.Bir kaç parça beğendim ama en doğru seçimi yapabilmek için dolaşıp dururken bir tanesinde aklım takılı hiçbir şey alamadan geri dönüş zamanı geldi.Daha fazla sorun çıkarmamak için (göl kenarındaki en artistik halimle düşerken elimdeki dondurmaya sahip çıkışımdan(!) sonra bana güldüklerinde evet sorun çıkardım :D) mecburen 'bir başka zamana' deyip bindim arabaya.
Uzun ve çok fotoğraflı olacağı garanti, İznik yazımı kendi alıştığım teknik olanaklarımda daha rahat yazıp basabileceğim için Ankara'ya bırakıyorum.(laptop sevmiyorum!)
Dün akşam:
Hakan dışarıda yemeyi teklif etti; naz yaptım :P Fazla açık sözlü biri olduğumu bildiğinden nazımı ciddiye almaya kalkınca çark ettim :) Hakan'ın da çok beğendiği yeşil Hint bluzumu giydim.Saç fırçamız yoktu, Sedef parmaklarıyla saçlarıma fön çekti :))) Hazırdım, çıkabilirdik artık.Kendime o kadar dalmışımki Hakan'ın elindeki janjanlı kutuyu ancak bana çok nazik biçimde uzatıp 'Gülen bunu ne zaman göreceksin?' dediğinde fark ettim.Hakan'ın elinde o kutuyla ne kadar zamandır beni beklediğini anlayamadığım için çok utandım.Utancımdan yüzümün kıpkırmızı olduğunu ben bile anladım; o kadarki bir yangın yerindeydim de yüzümü bir alev topu yalayıp geçmişti sanki :( Çok heyecanlandım.Önce özenle hazırlanmış pakete zarar vermemek için nazik hareketlerle açmaya çalışırken bir kaç saniye sonra sabırsızlığımın kurbanı paket yırtık pırtık hale gelerek nihayet açılabildiğinde küçük, ne küçüğü; hatırı sayılır bir şaşkınlık anı yaşadım!O 'keşke alsaydım' diye hayıflandığım çini işi takı avucumun içinde değil mi?Ben İznik'te ona da bakayım, bunun da hatırı kalmasın diye sergileri gezerek zaman kaybederken Hakan Sedef'le ne ara işbirliği yapıp aklımın kaldığı takıyı usulcacık almamışlar mı??Takılardan çok Hakan'ın jestine sonsuz mutlu olduğumu söylemeyi gereksiz bulduğum bir duygu anından sonra Hakan'a sımsıkı sarıldım.
Sanırım Hakan da beni seviyor :)
Yemek:
Yarımca küçük bir yerleşim yeri olması nedeniyle de çok sevdiğim bir yer.Sessiz, sakin, herkes birbirini tanır.Gidilecek çok fazla yeri yoktur, olsa da benim için önemsizdir :)
Öğretmenevi bahçesinin ulu çınar ağacının altındaki havuza en yakın masasına oturduk.Kesinlikle şık bir yer değildi ama bunun ne önemi olabilir?Sevdiğim adamın yanındaydım.
Soğuktu, esiyordu.Tam derecesinde soğutulmuş kırmızı şarap sevgimizden sonra içimizi ısıtan sonraki unsur :)
Hakan üşüdü.Ellerimi yıkama bahanesiyle gidip garsonlardan Hakan'a bir mont buldum.
Sen beni sevginle bu kadar ısıtmışken ben seni soğuktan üşütür müyüm hiç?
Yalnız ve sevgisiz olmadığım için mutluyum..
Takıların da katkısı yok değil ama :P
En az 'ben' kadar mutlu olmanız dileğimle..
Not:Romantizmi bozmamak için yazmadım; Hakan'a spor bir ayakkabı aldım.
Posted by Picasa

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails