30 Mayıs 2012 Çarşamba

EVDE DELİ VAR!

Geldi sonunda Nalan ablam :) Bu arkadaşlar yani Nalan ablam, kardeşi Canan ve Canan'ın eşi ha bir de 2.5 aylık bir terrier yavrucağı yol boyunca gördükleri her tali yola sapmışlar, neredeyse yolculuk yapmaktan çok mola vermişler. Molada geçmiş zamanın çoğu; ayol bunlar Eskişehir'de hamam sefası bile yapmışar. E Gülen beklesin :/
Belimi bir çocuğa yardım ederken incittiğimin ikinci gününde bel ağrımla ilgili acılı hislerim ne yazık ki değişmedi. Bacaklarımdan tutan bir takım insanlar, kollarımdan tutan diğer takım insanlara karşı birbirlerine olan öfkelerini beni kendilerine çekiştirerek kusuyorlar sanki :( Omuriliklerimin her bir tanesini en ufak bölgesine kadar net biçimde hissettiğim bir ağrı çekiyorum :( Aslında çekemiyorum :(
Gelelim Nalan ablamla karşılaşmamıza. Ah belim böyle olmayaydı havalara sıçratmaz mıydım ikimizi; olsun ruhum uçuştaydı Nalan ablamın geleceğini öğrendiğimden beri..
Güzel manzara eşliğinde fotoğraf bekliyorsanız sizi hayal kırıklığına uğratacağım ne yazık ki çünkü Nalan ablam ve kabilesi fındığa geldiler ve bir kaç bardak çay ve atıştırmalıktan sonra fındığı evde bırakıp hastaneye gittik iyi mi? Ne manzarası yani.. Nalan ablam sabahtan verdiği, bense bir kaç gün önce elime geçen kan tahlil sonucunu göstermek üzere odaları karşılıklı olan doktorlarımızın kapısında bekleşirken kaynattık da kaynattık :) Hastane koridoru da olsa nasıl güzel geldi bilseniz :) Arayıp 'millet Antalya'ya tatile gidiyor, siz biriniz Ankara'dan, ötekiniz Fethiye'den hastaneye mi gittiniz?' diye fikrini beyan eden Nalan ablamın kızı Umay hanımı esefi duygularla kınadık :D
Ben iyi sonuçla çıktım doktorumun odasından. Haliyle çok mutlu olmam gerekirken Hakan'ın durumunun hüznü kişisel sevincimden utanmama neden oldu. İçinde bulunduğum durum çok garip; Hakan'a üzüldüğüm duygudaki gibi 'GÜÇLÜ' bir duyguyla sevinemedim test sonuçlarıma. 31'inde Hakan'a kalp ritmini ölçmek için 24 saat taşıyacağı bir cihaz takacaklar. Umarım sonuç ekokardiyografide çıkan aritmiyi desteklemez..Zor bu işler. Fındık olmasaydı, onun o içten, gönülden halleri olmasaydı ben hala ağlıyor olacaktım. Sağ olsun hem fındık hem Ufuk; arkadaşlığa verdiğim öneme ayna tutuyor gibiler.
Yalnız anlayamadığım bir durum var, fındık bana ben fındığa evde deli var deyip duruyoruz :)

Sizi seviyorum sevgili arkadaşlarım..  Şimdi sağımdan soluma dönme sonuçsuz çabalarında  çığlıklar atarken uyumaya fırsat bulamayacağım sinir bozucu bir geceye bodostan dalmaya gidiyorum :(

29 Mayıs 2012 Salı

OF AMAN NALAN! OFFF!

Günlerden hayal kırıklığı. Saatse umurumda değil. Öğrencilik yıllarımda hiç başarılı olmadığım kimya dersinin son sınavının sorularını rüyasında görmüş öğrenci sevincindeydim oysa geleceğini öğrendiğim gün. Uyandığımda soruları doğru şıklarıyla birlikte rüyama sızmış kimya sınavı çoktan bitmiş ve ben sınıfta kalmıştım..


Kırmızı ojemi sürdüm, spor ayakkabılarımı sildim, buraya getirdiğim en iyi kıyafetimi hazırladım, birbirinin eşi çorap bile ayarladım ki beni iyi görsün, aklı bende kalmasın. Peki O ne yaptı? Telefonlarıma cevap veremedi çünkü çok meşgul, Bursa, Eskişehir, Allah ne verdiyse geze geze iniyor güneye! Gülen'i aklında tutamayacak kadar meşgul!. Nihayet dün ulaşabildiğimde akşama burada olacağını söyledi ama ertesi gün oldu, hala sesi soluğu çıkmıyor. Sanırım kandırıldım, sanırım duygularımla oynandı :(

Fındığım görüyor işte feci biçimde belim tutuldu yatıyorum. Ayağa kalkmam bir seramoni izlememi gerektiriyor. Önce dizlerimin üstünde yere iniyorum. Yardıma gelmiş Hakan'cığımın yardım ısrarlarını ısrarla bertaraf ediyorum çünkü koltuk altlarımdan beden ağırlığımı yüklenince daha çok canım yanıyor. Yavaş yavaş çığlık ata ata ayağa kalkmam üç-beş dakika yani bu durumda artık sen beni görmeye gelirsin bi' zahmet!

27 Mayıs 2012 Pazar

KAN אורנה ומשה דץ

Daha iyiyim, olmak zorundayım. Anlamaya çalışıyorum. Barışmayı deniyorum. Hakan sakin. Bu akşam birlikte milli davamız Eurovision finalini izleyip coğrafya bilgimizi tazeledik :p
Ve daha iyi hissetmemi sağlayan çok iyi bir haber aldım bugün. Öğlen saatlerinde aradığım Nalan ablam Fethiye'ye ne zaman döneceğimi sordu; Fethiye'ye gelecekse hemen dönebileceğimi söyledim çünkü canım ablam Nalan'ımı çok fazla özlemiştim. 'Sakın' dedi, 'olduğun yerde kal!. Pazartesi Antalya'da yanındayım!' Nalan ablam geliyor. Fındığımla da tanışacaklar. Sanaldan ailem sağlam ilmeklerle aileye dönüşerek büyüyor.. Yehhuuuu!!

İsviçre'nin şarkısını hiç sevmedim. Bizim şarkımız çok sevimliydi, Can Bonomo'nun dansını ve kostümleri çok beğendim. Can çok şirin bir çocuk. Onun değişik bir vücut dili var. Fotoğraf verirken de uzun yüzünün özelliklerinin farkında davranıyor. Salaş giysilerle hoplayıp zıplamak ona çok yakışıyor. Onu izlediğimden beri mutlu hissediyorum kendimi. Hatta bir ara kalkıp tek başıma da olsam dans bile ettim Seyyan Hanım'ın mazi kalbimde bir yaradır tangosu eşliğinde..
Araya sıkıştırayım bari; bence Eurovision'un gelmiş geçmiş en iyi şarkısı budur. Bence Eurovision'un en iyi şarkısı ile bu şarkı arasındaki farkı bulun bakalım :) Çok şaşıracağınızdan eminim :)
İyi gece ve iyi pazar her  birinize..

26 Mayıs 2012 Cumartesi

YENİ BİR HAYAT VE BUGÜN BİRBİRİNİ HİÇ TANIMAYAN İKİ ÇORAP GİYDİM

Mesai harcar gibi hastaneye gidip geliyoruz. Dün işimiz bitti gibi. Can Bonomo'nun Eurovision şarkı yarışmasında ilk elemeyi geçip ikinci tura katılacak olması gibi aslında bizim sınavımız da bundan sonra başlıyor. Ben henüz test sonuçlarımı gösterebilmiş değilim doktoruma. Ankara'dan gelecek olan Meydan Larousse cildi kalınlığındaki dosyamın fotokopilerini bekliyorum. Kinin kullandığım için göz tarama muayenesi tarihi bütün sevimliliğime karşın 6 hazirana verildi. Sevimli olmadığım koşulundaki tarih ise 12 hazirandı. Merak edilmesin, kimsenin önüne geçmiş değilim. Benim göz doktorumun aynı testi istediği bir hastası 6 hazirana olan randevusunu iptal edince vinzip dosyası gibi o tarihe sıkıştırılıverildim.

Daha önce hiç anlatmadığım başka bir durumdan söz edeceğim ben bugün; artık kendimden vazgeçtim ki ağlarken kendimden geçtiğim..

Hakan da hasta, o bir kas hastası. Nöroloji bölümünün izlemesi gereken bir myotoni hastası. Myotoninin de ne yazık ki tedavisi yok :( Bir önceki gelişimizde Hakan için aldığımız nöroloji randevusunu tamamen rastlantısal biçimde gözüme çarpan Kas Hastalıkları Merkezi' randevusuyla değiştirdikten sonra bizi çok şaşırtan bir dizi muayene ve tetkik zincirlemesi içinde bulduk kendimizi. Aslında biz hiçbir şey yapmadık, bizim yerimize onlar yaptı. Hakan'ın iki günde tam yedi bölüme muayene olmasını sağlayan ANTALYA EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ KAS HASTALIKLARI MERKEZİ'ne sadece teşekkür ediyor olmak duygularımı ifade için hiç yeterli değil. Aslında insan olarak hak ettiğimizin bu olduğunu anlatan merkez çalışanları teşekkürden çok daha fazlasını hak ediyor..

İlk gün hastanede, doktorların karşısında bile çekinmeden çok ağladım. Fındığım da hastaneye gelmek istedi bizimle ama biz onu kandırıp kaçıverdik evden.Ara ara konuşup bilgi veriyoruz tabii. En son konuştuğumuzda ne kadar belli etmemeye çalışsam da ağlamaktan perişan olduğum çok anlaşılıyordu. Sonra doktor doktor dolaşırken telefonumun zilini kapattım. Bana ulaşamayınca Fındığım Hakan abisini aramış. Kötü olduğumu hissetmesin eve gidene kadar da sakinleşirim diye geri dönmedim Fındığa. Fındık ama bu, durur mu; canım hamile haliyle koştur koştur hastaneye gelip bizi nerede bulacağını bilmediğinden hastane önündeki taş duvar kenarına oturmuş bizi beklemeye başlamış. Hakan'la bir ara dışarı çıktık. Ben deli gibi ağlamaya devam etmeyi ihmal etmiyorum tabii bu arada. Fındığımın beni o halimle görmesini hiç istemediğim halde arkamdan sesini duyunca can bulmuş gibi oldum. Birbirimize sanki yıllardır görmemişiz gibi sarıldık. Hamile hamile üzülmesin diye sakinleşmek zorunda hissettim kendimi. Arkadaş iki eli kandayken bırakıp geliyorsa arkadaştır, candır. İyi günde herkes birbirinin yanında, kötü günümde de yanımda ol benim.
Nasıl bir koordineyse psikologla da görüştürdüler bizi. Psikolog kendi durumumu kabullendiğim gibi Hakan'ın durumunu da kabullenmem gerektiğini anlattı durdu ama şimdilik buna hiç hazır değilim çünkü insan bir biçimde kendi durumuna katlanabiliyor da sevdiği birinin başına kötü bir şey geldiğinde hayatı alt üst oluyor. Ben Hakan'a aşığım..

İş bu merkez Türkiye'de ne yazık ki sadece oniki ilde varmış. Antalya ise pilot bölge. Kronik hastalık sahibi insanların aslında nasıl karşılanması gerektiğini, insan gibi değer görmenin nasıl bir şey olduğunu gördük biz bu merkezde. Ben hayretler içinde sorduğumda hastanenin sosyal hizmetler uzmanı Vildan hanım kas hastalarına ulaşmaya çalıştıklarını ve onların onlara verilmiş, verilecek olan haklardan yararlanmaları için çalışmalar yaptıklarını anlattı bize.
Çok üzüldüm Hakan'ın durumuna ama başka bir bakış açısından görmeye çalışınca yalnız olmadığını hissetmek, tıbbi ve sosyal haklar bakımından aldığımız destek hayatın böyle bir hastalıkla da sürdürülebileceğini gösterdi bana. Bu yeni duruma nasıl alışırım bilmiyorum. Biriyle 22 sene, diğeriyle dört sene önce tanıştığım iki hastalıkla birden tek tabanca mücadele eden biri olarak yeni bir kabullenme aşamasına girmiş bulunuyorum. Kolay olmayacağının bilinciyle kendime başarılar diliyorum; Hakan mı 'üzülme bebeğim' deyip duruyor.

Yarın hafta sonu tatilimiz :) Dedim ya mesai gibiyiz. Evden nasıl çıkıyoruz, nasıl dönüyoruz görmek lazım, elime ne geçirirsem onu giyiyorum; defileye gitmiyorum ya :) Sadece iki kez uğursuz olduğuna inandığımız pembe penyemi fındığımın çıkar o uğursuz şeyi uyarısıyla çıkardım o kadar.

Bu ise bu karmaşa içinde bugün ne giydim kombin çorabı fotoğrafıdır. Ben fındığımın ucu acıcık kaçmış çorabının fotoğrafını çekince fındık da benim bu şaheser fotoğrafımı çekti. Sonra 'seni internete veririm' diye birbirimizi tehdit ederken ondan önce kendimi ihbar etmenin daha yürekli olduğuna karar vererek bastım gitti aşağıdaki fotoğrafı :D



Hayır sabahın 7sinde ayaklarıma bir de poz verdirmişim ya, bravo bana :)
Fındık hanım tehditlerin artık işe yaramaz canım :D

Akşamları fındığımla internetten gayet sanal çalışmalar yapıyoruz. O kadar kaptırıyoruz ki kendimizi bizi gören bunlar kafayı yemiş der. Ne bebekler, ne abajurlar yaptık ama sanal sanal. Ortada hiçbir şey yok :D En son videolardan birinde kızcağızın biri yaptığı kelebek figürüne sprey boya sıktığında fındık monitöre sprey boya kurusun diye üfleyince kalk kızım biz uyuyalım dedim :) Kadın monitöre üfledi arkadaş yav :D
Not: beni yarın erken kaldıranı bacaklarından aşağı balkondan sarkıtırım!
Bir daha not: Yorumlar için yine sadece çok teşekkür edebiliyorum :(

24 Mayıs 2012 Perşembe

UYUMAYAN VARSA SOHBET ETSEYDİK KEŞKE..

Uyku tutmadı, nasıl tutsun? Yaklaşık iki aydır bana ait değilmiş hissinin hakkını sonuna kadar veren günler yaşıyorum.Belki sonra anlatabileceğim şeyler bunlar ama kesinlikle şimdi değil. Üzüntü, hayal kırıklığı, öfke, nefret ve gelmişe geçmişe ağzım dolu dolu savurup yerini bulmasını umut ettiğim küfür ve beddualar! Kötü dualarımın hedefi vurması için de ayrıca dua ediyorum; ironik bir durum..

24ünde çıkacak bir kan sonucumu almak üzere yine Antalya'dayız. Yolculuk süresi kısalsın diye yayladan geliyoruz ama virajı bol yol beni acayip mutsuz ediyor. Yol kontrolörü gibiyim. Fren ayağım fren pedalında :))) Şoförden önce ben basıyorum frene ama otobüs yavaşlamıyor arkadaş :)
 Bir kaç saat sonra sonucumu öğreneceğiz. Yeni ilaç mı başlanacak yoksa aynı gibi mi devam edeceğim az sonra belli olacak. Heyecanlıyım hem de nasıl. İyiliği kötülüğüne üstün mü gelir bilemediğim başka gelişmeler de oldu hayatımızda ama henüz netleşmediği için kesin bir dille anlatmam şimdilik gerekli değil. Olumlu ya da olumsuz haber aldığımızda bizimle aynı durumda olan kişilere yol gösterir umuduyla mutlaka yazacağım ama.

Funda ve Ufuk'la her görüşmemizde ya onların ya bizim başımıza bizi çok sevindiren bir olay geliyor mutlaka. Bu sefer de biz nasiplendik bu grubun 'iyi' enerjisinden, aslında uykumdan olmamın bir nedeni de bu henüz anlatmayı uygun bulmadığım konunun olumlu ya da olumsuz sonucu. Bizim için hayırlısı neyse o olsun..

Biz bugün, yani perşembe sabahtan Hakan'cığımla hastaneye gideceğiz. İşimiz bitince eve dönüp biraz dinlendikten sonra Fındığımı da alıp öğleden sonraki randevular için yeniden hastanede olacağız. Doktorum KİNİN içerikli Plaquenil isimli artist arkadaşı kullandığım için dört ayda bir yapılması şart olan göz muayenesi sonucunu da görmek istedi. Fındığımın da kontrolü var, bebeğimiz 9 haftalık oldu :) İyi bakıyoruz birbirimize :) Aş eriyor Fındığım :) Aş erdiklerini öyle güzel söylüyor ki benim de aş eresim geliyor. Fındık bu hamilelik durumunu çok olağan karşıladı. Hiç naz ve kapris yok maşaallah :) Şunu isterim, bunu isterim demiyor; şimdi şurada .... olsaydı ne güzel yerdik diyor örneğin :) Zamanımı daha da güzelleştiren fındığıma teşekkür ediyorum. Bugün hayatımızın dönüm noktası sayılabilecek 'O'gelişmeyle ilgili burada kalış süremizin uzadığını söylediğimde çok sevindiler; babam mı? O üzüldü. Telefonda baba sana iyi bir haberim var, on gün daha buradayız dediğimde babam 'iyi haber dediğin bu mu?' dedi. Özlemiş bizi :(

Yemeği bugün sevgılım fındık yaptı; islim kebabı. Nasıl yapılacağını da öğretti. Yanında pilav ve patates püre. Aslında canı isteyen olur da yapamaz, bulamaz diye yiyecek fotoğrafı koymak istemiyorum ama bu kez oluversin artık..



2 saat 43 dakika sonra hastanede olacağız.İçimi içime sığdıramayıp dışarı çıkardım.
Şans dilersiniz bana değil mi, dualara ihtiyacım var..

Fındık: Sevgılııım
Ufuk: Evet canım?
Fındık: Seni çağırmadım, Gülen'i çağırdım.

Gülen: Sevgılııııım
Hakan: Söyle bebeğim
Gülen: Fındığıma seslenmiştim..

NOT: BEBEK BENİM DEĞİL, HAMİLE DEĞİLİM, BEBEK FINDIĞIN AMA FINDIKTAN ÇOK HEPİMİZİN, O BEBEK TOPLUMUN :)

20 Mayıs 2012 Pazar

BU DA SİZE KAPAK OLSUN!

Meydanlara nasıl engel olacaksınız bakalım?
Ali kıran baş kesen zihniyetinin adını demokrasi koyarak yönetilmez ülkeler.
Ben yemiyorum çünkü aç olduğum şey bu değil!.
İfade özgürlüğüne açım ben.
Er geç bu millet bir kez daha uyanacak; yani umarım. Yılan kendilerine dokununca uyanacak; aslında daha dokunması mı kaldı? Hepimiz sokulduk ama kim biliyor!

Atam'ın huzurunda protokole sırtını dönenlerin her birini kucaklıyorum!

Bugün bizim evlilik yıl dönümümüz. Hakan'ı bilmem ama ben çok mutlu ve huzurluyum :)
Dünyaya bin kez gelsem iki bin kez Hakan'la evlenirdim :) Nasıl mı; sırf bu sözümü yerine getirmek için bin kez boşar bin kez yine evlenirdim Hakan'la :) O bu işe ne derdi hiçbir fikrim yok :)

Üzgünüm ki romantik bir fotoğrafımız mevcut değil :)


Modern Red Kidüstün


Kalemitik Gülen :P
Bisikletlerimiz de olsa olsa Rintintin'lerimiz olurdu :)


Yazdıklarıma değer verip değerli yorumlarıyla bana güç ve cesaret ulaştıran arkadaşlarımdan yorumlarını yanıtlayamadığım için bilmem bu kaçıncı özürüm ama iki ayak bir pabuçta günler yaşadığımı bilenler diğerlerine anlatsın :(

19 Mayıs 2012 Cumartesi

BAYRAĞINI AL GEL!




Kimin haddineyse; siz kimsiniz ki, bir daha stadlarda kutlatmayacakların (!) vatan kurtuluşunun resmi bayramlarını unutturmaya, yok etmeye çalışanların amaçlarına ulaşamayacaklarının bilinciyle Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bir milletin yeniden doğuş tarihi olan 19 Mayıs  Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun! 

16 Mayıs 2012 Çarşamba

EYVAH ÇIKIYORUM, EYVAH DÜŞÜYORUM!

Uğursuz, evet uğursuz.


Antalya hastane macerasından kalma bu izler, yeni yeni iyileşiyorlar. Damarlarım görüntüme inat :P oldukça narin. Kendilerine kan emici vampirler diye takıldığım beyaz melekler damarlarımı bulurken zorlanır ve canımı acıttıkları için üzülürler. Ben de onlara üzülmemelerini , canımı bilerek yakmak istemediklerini bildiğimi söylerim. Deneyimlerim sonucu vardığım sonuç şudur; siz siz olun eğer damarlarınız benimki gibi varla yok arası incelikte ise ve damar yolu açılması sizin için bir problemse hemşire de zorlukla bulduğu bir damarın içinde iğneyi bir o yana bir bu yana dürtüp duruyorsa, onu başka bir damar bulması için ikna edin çünkü zar zor girilmiş ve bulunmuş olduğu konusunda tereddüt yaşanan damarın içinde oynattıkları iğne yeni bir iğne deliğinden daha da acıtıyor canınızı.
Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi macerası dizimizin 'özel' bölümünde.
Bugün sıkıntı verici işlerle ilgilenirken tansiyonumun çıktığını fark etmemişim. Baş dönmesi, mide bulantısı, bezginlik hissi derken tansiyon ölçmek aklıma gelebildi. 14/10 benim için yüksek bir rakam. Normalde tasiyonum 10/7 ya da 11/8, normal vücut ısımsa 35.5.  İlk ölçümden sonra 30 dk. kadar dinlendimse de tansiyonumun 16/12ye çıkmasına engel olamadım. Malum sle ve skeloderma tanıları alma aşamaları sırasında çektiğim sıkıntılar sağlık konusunda engel olamadığım bir tedirginlik duymama neden oluyor. Kaldı ki en ufak sağlık sorununda hekime başvurması gereken hastalıklardan söz ediyoruz ayrıca da.
Hemen hastanenin acil servisine gittik. Hemşire tansiyonumu ölçerek kendine göre gayet normal olan 13/10 rakamını buldu. İlk iki tansiyon değerlerini söyleyince on dakika dinlenmemi on dakikanın sonunda tansiyonumu yeniden ölçeceğini söyledi. Ateşimi ölçtü. Ateşim yüksekti 36.2 :))))
On dakika sonraki tansiyonum değerim 10/6yı görünce serum ve ilaç vermek için kollarımda damar yolu aramaya başladılar çünkü dört tansiyon ölçümü arasında onar dakika olsa en çok 50-60 dakika. Antalya'dan beri damar yolu açılabilecek bütün damarlarım halen patlak olduğundan enfeksiyona açık olduğu için pek rağbet görmeyen elimin üzerinden açıldı damar yolu. El üzeri de acılı olur ama yapalacak tek şey buydu. En kötüsü ben bu damarlarla onyedi gün boyunca günde üç kez serum almıştım; bu nedenle bu kadarı bana koymaz.


Gözümü de açamamışım ha..
Tek gözümle de uyurum ben :D
Serumu alırken içine nasıl güzel bir şey koymuşlarsa ben bir güzel uyumuşum. Serum bitince uyandırıldım ama nasıl dinlenmişim. Bu neyin kafası arkadaş dedi Hakan'cığım :) O kadar güzel bir uykuydu ki. Aslında sanal, yapmacık bir uyku olduğunun farkındaydım ama çok güzeldi. Hiç eve gelmek istemedim, kendiliğimden uyanana kadar kalsaydım keşke o sedyede.. Leyla gibiyim hala. Böyle hayal gibi her şey; gerçek mi değil mi anlamakta zorlanırken gerçek olduğunu ancak anlayabiliyorum. Gerçekten neyin kafası bu arkadaş :)
Uğursuz, evet uğursuz bu penye. Ne zaman giysem kollarım deliniyor..
Hepinize sağlıklı, normal tansiyonlu günler diliyorum..

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Bİ' NEFES AL ARKADAŞ

Fındık bu, tanıyan bilir. Arkadaşta nasıl bir ciğer varsa doldurur havayı içine. O soluk bitmez de bitmez. Şakır da şakır fındığım :) Astma hastası olmayan bile astma krizi geçirdiğini sanır O konuşurken. 'Bi sus motorun soğusun' diye takılırdım ona tanıştığımızın ilk zamanlarında. 2.5 sene önce çok sevdiğim bir arkadaşıma yazdığım bir yorum üzerine bana posta yazmasıyla başladı fındıkla iletişimimiz. O postada anlamıştım nasıl biri olduğunu aslında. Yanılmadım, yazdığı gibi bir çırpıda konuşan, eğlenceli, neşeli bir kişilik. Seviyorum onu, onunla zaman geçirmeyi.
Fethiye'ye yerleştiğimden yani iki seneden beri üç kez geldi bize. Son gelişinde birlikte geldiği eşiyle de tanıştık. Fındık Ufuk'u eksik anlatıyor. Bu iki arkadaş tencere kapak gibi birbirine o kadar yakışan, birbirini anlayan, tanımlayan, tamamlayan insanlar ki ikisini de çok seviyoruz. Candan, gönülden, fedakar ve yüce gönüllü ikili.
Ufuk'la tanışır tanışmaz Ufuk eğer biz de onlara gitmezsek bir daha fındığı Fethiye'ye göndermeyeceğini söyledi. Babamın anjiyosu için Antalya'ya gittiğimizde onlara ziyaret sözümüzü de yerine getirmiş olduk ama asıl önemli olan verilmiş ve dolayısıyla tutulması zorunlu olan söz değildi; ben bu insanları çok seviyor ve özlüyorum.
Bir hafta önce bu kez kendi sağlık kontrollerim için gittik Antalya'ya. O macerayı da sonra anlatırım çünkü benim için daha aciliyetli bir durum var anlatılması gereken :)
Fındık bebek bekliyor, artık o bir anne adayı. Onun gebelik haberini öğrenme anında yanında olmak benim için inanılmaz bir deneyimdi. Bunu bana telefonda söyleseydi onun bu haberi öğrendiğinde neler yaptığını kurgular dururdum ama şanslıyım ki gözümle gördüm. Böyle bir şeye yani filmler dışında bir kadının gebe olduğunu öğrendiğinde ne hissettiğine ilk kez tanıklık ediyorum. Gerçi çeşitli olumsuzluklardan dolayı o bu haberi sevinçten önce hüzünle karşıladıysa da sonrasında özellikle Hakan'ın telkinleriyle hüzün duygusu yerini sevinç ve mutluluğa bıraktı. Haberi öğrendiğimizin ertesi günü ufak bir talihsizlik sonrası başvurduğumuz acil serviste yapılan test eczaneden alınma gebelik testini onaylayınca iyice uçuştuk havalarda :) Aslında çok geyikler döndü. Haberi öğrendiğimizde Ufuk uyuyordu. Fındık gözleri dolu, boş boş bakıyor. Hakan'la gidip Ufuk'u tartaklayarak uyandırdık. Ay ne düşüncesiz insanlarız biz :( Utanıyorum şimdi ama o kadar heyecanlandım ki Fındık kalakalınca sabahı bekleyemedik, istedim ki Ufuk'un da haberi olsun.
Ha bu arada ilginç bir şey; yeni evim merkezin dışında sessiz, sakin, kafa dinleyebildiğim bir sitede. Komşuluk ilişkileri merkeze göre daha iyi. Hıdırellez akşamı site sakinlerini ateş yakmak için organize ettim. Evler yaptık gül ağaçlarımızın altına, ateşin üstünden atladık, Gülen kişisi mıcırda kayıp neredeyse ateşin üstüne düşüyordu ama asıl konu bu değil. Kağıtlara dilekler yazıp astık. O dileklerden bir tanesi de fındığım için çizdiğim bir çöp bebekti :) Kendime pay çıkarmıyorum; ben bunu yaparken fındık zaten hamileymiş ama fındığın 'Gülen sen olmasaydın test yapmak benim aklımın ucundan geçmezdi' söylemleri dileğimin bir anlamda gerçekleştiğini düşünmeme neden oldu. Her zaman yanında olmak istediğim fındığım her şey yoluna girecek ve güzel olacak. Sözde değil özde söylüyorum ki elimden gelen ne varsa yaparım ama asıl önemli olan elinden gelemeyeni de yapmak; yapamıyorsan da yaptırtmak; elinden geleni zaten yapıyor insanoğlu. Fındık benden tam on yaş küçük; iyi arkadaş olmamızın yanı sıra bir yengeç kadını olarak kendimi fındıktan sorumlu hissediyorum. Onu koruma içgüdüme engel olamıyorum ama uzakta da olsak içim rahat çünkü fındığın çevresi birbirini çok seven, düşünen kişilerle çevrilmiş durumda; onları da çok sevdim. Dostumun dostu dostum. İyi ki tanıdım kızlar sizi; Gülem, Pınar, Nihal...
Nohut ismini verdiğimiz arkadaşı merakla bekliyoruz şimdi.


Hıdırellez evim :)
Bahanesi aslında. 
Huzur olsun, mutluluk olsun gerisi hiç önemli..


Gül ağacında dileklerimiz




Ateşimiz


Fındığımla Antalya Kaleiçi kapılarından birinde..

ANNEME OLAN YAZI YORUMLARI İÇİN SONSUZ TEŞEKKÜRLER. 
HEMEN YANITLAYAMAYACAĞIM İÇİN ÜZGÜNÜM :( AMA YANITSIZ KALMAYACAK..
SEVGİM SİZİNLE..

13 Mayıs 2012 Pazar

ANNEME..

Bu kaçıncı annemsiz, sessiz anneler günüm.
Kim bilir daha kaç anneler günü geçireceğim sensiz.
Ne kadar zaman geçerse geçsin gidişinin üstünden
Acı hep aynı acı,
Özlemin her gün arttı da arttı.

Anne olan, olmak isteyip olamayan ama bu hissi içinde hep taşıyan, 
annesiz kalmışlara fedakarca annelik eden, 
ve anne olmak için hazırlık yapan (özellikle birisi; o kendini biliyor) 
bütün anne adaylarının,
doğurmadan beni 'ANNE' yapan oğlum ERDİM'in annesi elma yarım, ikiz kardeşim Sedef'imin,
eşim Hakan'ı dünyaya getiren kayınvalidem annemin
 anneler günü kutlu olsun.
İsteyen herkese Allah anne olmayı nasip etsin..


Badem şekerini sen çok seversin annem.. ..

Papatyaları da..

4 Mayıs 2012 Cuma

HER GÜN HER GÜN

Yeniden yazma isteğimi her gün ertelediğim bu süre içinde içine sığmayan eşyaları zorla tıkıştırdığım bavullar gibiyim.
Sakatlandığı için basketbola ara vermiş sporcunun ilk antrenmanına çıktığında bölündüğü etleri gibiyim.
Küpüne sığmayan sırlar gibiyim.
Tıpa olmuş mağaracı gibiyim.
Sıkıntılı bir dönem geçiriyorum(z). Hayatım yolunda, mutluyum, huzurluyum ve kendimi hiç hissetmediğim kadar sağlıklı, dinamik hissediyorum dediğim her an karşıma aşılması zaman, efor ve sabır gerektiren sorunlar çıkıyor. Şükrediyorum, yine de sükrediyorum. Diyorum ki benden çok daha zor, kötü olaylarla mücadele eden insanlar var. Aslında ne kötü :( Daha kötü durumda olan insanların varlığı bana teselli veriyor..
Toprak canlılarından korkan ben toprağa atıyorum kendimi. Bahçeyle sen ilgilenirsin dediğim Hakan ve hayata bakışları doğa ve yeşile endeksli komşu kadınların gözüne girmeyi başarabildim :D Hala eldivensiz dokunamıyorum toprağa ama artık solucan gördüğümde kazma küreği fırlatıp çığlık atarak kaçmıyorum :) Solucanları yılan yavruları olarak görüyorum ve korkuyorum o küçücük şeylerden.. Dün babamın gözetiminde nasıl ekildiğini bilmediğim salatalık ektim küçük bir bölüme . Babam ve dosyası :P çok iyi. Antalya'da bize yaşattığı eziyetlerin operasyon sıkıntısı olduğunu tabii ki biliyorduk. Fındığım, eşi kankam Ufuk, Hakan ve ben mutfakta kahve içerken babamın hallerini sevimli bulduğumuzu söylüyorduk birbirimize. Neyse ki geçti :) Sağlığı şükür ki yerinde ve ara ki bulasın. Her gün düzenli yürüyüş yapıyor. Ben 50 mt. ilerideki bakkala (evet bakkal) bile bisikletle giderken babamın yürüme azmine hayranlık duymadan edemiyorum.
Hanımelleri açtı bahçe kapısının üzerine sarılmış; güllerle karışmış. Akşamları yoğun bir hanımeli kokusu hissediyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Tatile gitmeyi özlediğim zamanları özlüyorum arada bir; oysa burada bana her gün tatil. Fethiye sıcakları henüz başlamadı ama eli kulağında. Şimdilik bahar esiyor buralarda. Akşam üstleri deniz kenarında olmayı Fethiye'ye ilk geldiğim günlerdeki kadar seviyorum.
Hakan bir kaç günlüğüne İzmir'e gitti. Bu gece dönmek üzere binecek otobüse. Kazasız belasız gelsin; yıllarca Defdef'in İstanbul-Ankara arası yolculuk antrenmanlarına karşın alışamadım yolcu beklemeye. Çok heyecanlanıyorum. Kalbim pır pır.
Geçmiş olsun dileklerine yanıt vermek için çok geç kaldım biliyorum ama paylaştığım arkadaşlarımın haberi olduğu üzere çok can sıkıcı bir mücadele içindeyim ve bu beni ve ailemi çok yoruyor..

Fiamma'm; ne yapayım canım benim. Ben kısa yazamıyorum :( Sünüyor da sünüyor. Bu süre içinde kim bilir kaç demlik çay içtin.

Maviannem; çok sağ ol. Ameliyathane kapılarında beklemenin ne kadar zor bir şey olduğunu ancak bunu tecrübe edenler bilir. Ve ne yazık ki anılarımdan hiç silinmeyen sahneler bu bekleyişler. Ben de seni öpüyor ve 'bizim' oralara selam gönderiyorum..

Ayşen'cim; çok sağ ol. İki mi :) Ufuk, Hakan ve Fındığım da aldı nasibini babamın hışmından :) Kameraya bile çektik ama üzülmesin diye babama izletmedik :) Ben de kara böcüğüm ve seni öpüyorum. Derviş abime selamlar; bütün aileye de..

Sem'im, beni çok seven, benim çok sevdiğim Sem'im; babam daha iyi, her gün uzak yollara gidiyor. Döndüğünde yorulduğunu söylüyor. Baba ne kadar yürüdün diyorum, en az 6 km. Eh baba diyorum ne yani ben mi yorulacaktım yerine diyorum :) Evet Hakan'lar hep iyi, fedakar ve çözüm odaklı oluyor. Ne şanslıyız biz :) Senin evrak kaybetmen ya da bulamaman o kadar normal ki, ben kendimi iki değil bir çocukla bile düşünemeken; sen arı gibi çalışıp bir de evi çekip çevirirken iki çocukla inan benim başım dönüyor :) Konuşalım bir ara. Öpüyorum sen ve beyaz bulutla süperman'i.. Senin Hakan'a selam..

Nedret ablam; :)))) gel babaları kapıştıralım :) Allah'ım bir an gözümün önüne geldi sahne de; Allah esirgesin :D Nedret ablam babamın sesi yok olmasın da az biraz kısılsın :P Fındığım Nalan ablam ve Çınar'ıma sor babamın sesini :) Sevincimi paylaştığın için çok teşekkür ediyorum..

Asortiğim; dosya nerde miiiii :) Babam onu sadece kendinin bildiği bir yere koydu :D Unutursa ki sanmam yandı gülüm keten helva :) Aslında ben yaşadıklarımın 10/1ini anlatsam bana kimse inanmaz; hep beni mi bulur. Evet beni buluyor :) Babamın iyi olmasıydı önemli olan. Geçti gitti. Benim sıkıntım hayatımı derinden etkileyen, zamana ihtiyacım yok çünkü üzerinden zaman da geçse ne yazık ki izi kalacak :( Çok sağ ol.

Kankam Ufuk; hoş geldin, sefa geldin; evrendeki tüm sevgimle seni selamlıyorum kankam benim :) Bu arada ailece verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı ailece özür dileriz :P En kısa zamanda görüşmek üzere :D

Fındığıııım; kardeşlerim gibi seviyorum ikinizi de :) Ufuk'un ilk tanıştığı blogger olmam nedeniyle merak etmiştir ne yazdığımı :) Dosya nerde rezil etti bizi ya :) Çok kısa zaman içinde yine bir arada olacağımız için şimdiden özür diliyorum canımın dibi. Özledim :)

Gülden'im; yatılı okulun bana kazandırdığı en önemli özellik mücadeleci bir ruh; iyi mi kötü mü bilmem. Hayatım mücadele etmekle geçiyor ama buna da şükür diyorum. Bizimki biraz da akılsız başın cezasını ayaklar çeker sınıfından oldu ama Hakan'cığımın günahı neydi bilemedim şimdi :) Beni düşündüğün, hissettiğin için teşekkür ediyorum en fazlasından..

Sevgili Arda; güzel dilekler için çok teşekkür ediyorum. Hakan başıma gelen kaza ve sakarlıklara bakıp 'senin bu yaşına kadar hayatta kalmış olman bir mucize' der; ara ara da 'Allah'ım benim suçum neydi acaba?' dediği de duyulmuştur tarafımdan.. Aslında Hakan ve ben çok zıt karakterleriz. O bana 'kendin gibi biri ile evli olsaydın havada patlar ölürdünüz siz' der. Ben de ona 'sen kendin gibi biri ile evli olsaydın ikinizin de elinde sudoku, sizden geriye bacak bacak üstüne atmış bir iskelet kalırdı ve ellerinizde kalemle bulunurdunuz' derim :D Ve bu arada diş hastanesi randevunuza evde unutulan dosyatrajedisiyle gitmeniz bana hatırlattı ki (yani şu an itibarıyle eteklerim tutuşmuş durumda) ben pazartesi günü Antalya'ya hastaneye gideceğim ama doktora sunacağım ansiklopedi kalınlığındaki dosyamı Ankara'dan istemeyi unuttum! Eyvah dosya nerdeeee?? Hepimize geçmişler olsun :(

Sevgili Nazlı; sizin de babanıza geçmiş olsun. Biliyorum ne kadar zor olduğunu. Elden bir şeyin gelmiyor olması ne kadar acıtıyor insanı :( O acı çekerken onun için hiçbir şey yapamıyor olmak.. O her şeye kızgın olmak halini de biliyorum. Nasıl açıklanabilir bilmiyorum ama ben de aynı sizin gibi hissediyorum ailemden birilerinin geçirdiği opereler öncesi ve sırasında. Opere sonralarında dein bir mutluluk sarhoşluğu. Umarım babanız sağlığına kavuşup eskisinden de iyi olur. Bütün hastalar için acil şifalar diliyorum..


Mutlu olun ve öyle kalın..
Ve fotoğraflar:







Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails