31 Ocak 2011 Pazartesi

ALLAH BELAMI VERMİŞMİŞ!! BETER OLACAKMIŞIM!

Allah belamı vermişmiş zaten, iki hastalıkla birden uğraşıyormuşum.
Başım beladan kurtulmuyormuş. Allah parmağını gözüme sokmuşmuş.
ÇÜNKÜ ARKADAŞ ALLAH'TAN DAHA İYİ BİLİYOR YA!
Beter olacakmışım Allah'tan.

Bu sözleri, hem de bir eğitimci arkamdan söylemiş.
Ne hoş değil mi?

ARKAMDAN!
BEN NE YAPTIM, YÜZE SÖYLEDİM! HEP SÖYLEYECEĞİM GİBİ!
Cesaret ve yüreği varsa ben buradayım!

28 Ocak 2011 Cuma

GÜLEN YOLDA NE YAPIYOR?

Otobüsteyim. Kocaeli'ne gidiyoruz.

1*otobüsün internet bağlantısı benimkini haydi haydi döver :/
2=önümde oturan kızı kulaklığından bütün otobüse yaydığı müzik için saçlarından başlayarak yolmak istiyorum.
3=bir daha ki molada otobüsün kalorifer sistemini patlatmam lazım. Kolsuz penyeye kadar geldim :D Internet sayfaları açılırsa konuyla ilgili şikayetim 'otobüs çok sıcak; daha ne kadar soyunabilirim?' içerikli temayla kendilerine iletilecek.
4=az önce gerçek kar olduğunu sandığım beyaz kütleler gördüm :)
5*babam 7de İzmit'te olma hayalleri kuruyor. Hayal etmek güzel diye ellemiyorum :D
6*klimadan dolayı kuruyan boğazımı ıslatmak için sık sık su istemek yerine şişe istedim :D
7*babam acilen zayıflamalı, benim koltuğuma taşmış :D

İyi hoş da monitöre bakmaktan midem bulandı :(

Arkadaşlarım hepinizi çok ama çok seviyorum, hayatımda olduğunuz için çok mutluyum.
Blog dünyasının iyi insanları buralardan bi yerlerden hepinize sevgiler.

BENİ ÇOK MUTLU EDİP GÜLÜMSETEN YORUMLARINIZ İÇİN EDEBİLDİĞİM BÜTÜN TEŞEKKÜRLER..

27 Ocak 2011 Perşembe

Я ХОЧУ 3АСЬШАТЬ

Göz oyuklarımı koydukları cendereyi biraz daha sıkıştırsa da işkencecilerim, saat 15.00 sularından beri çektiğim baş ağrısı kendisine derman olacak koşulu yerine getirdiğimden beri şiddetini azaltarak devam etmekte. Bu baş ağrısı yüzünden güzelim bir akşam yemeğine son dakikada hayır demek zorunda kaldım. Eve geldikten bir süre sonra daldığım beş saatlik uykumdan saat 20.00 gibi uyandım.
Nedenini bildiğim bir ağrı aslında ; çay içmediğimi geç fark ettim. Güne çayla başlamadım :( Çay içmediğim günlerde baş ağrısı nedenimi düşündüğümde 'ah! ben bugün hiç çay içmedim!' cümlesiyle suç çaya atılır. Takip eden ilk otuz dakikada bir demlik çay boca edilir mideye :) Ha bugün başka bir nedeni daha vardı baş ağrımın ama ondan hiç söz edip karizma olgusuna ayıp etmeyelim şimdi :) Sadece kansızlık sorununun ciddiye alınması gerektiğini eskisinden çok önemsiyorum diyelim. Fe bağlama testi yaptırın. Demiriniz eksikse gidip de inşaat demiri yalamayın :D, doktor önerisinde demir ilaçları kullanın :)
Genel istek üzerine :P parmağımın bir makas tarafından nasıl kapıldığını anlatabilme ihtimalim sızıldayan göz oyuklarım nedeniyle sıfır yani.
Yarın anlatırım. Olmaz mı?
Hepinizi seven ben Gülen


Я ХОЧУ 3АСЬШАТЬ=uyumak istiyorum :)

26 Ocak 2011 Çarşamba

NE AKLA HİZMETEN?

Kabus gibi bir gece yaşadım. Neredeyse sıfıra yakın uyku ezikliğinde kalktım yataktan. Okul yıllarından kalma kötü :P bir alışkanlıkla ektiğim her dersin bana vicdan azabı olarak geri döneceğini bildiğimden biçki dikiş dersine götürdüm kendimi. Derse gidip gitmemek konusunda kendimle dövüşürken 5 gibi daldığım uykum benden önce kalkmıştı zira yataktan :(
Gece asla alışabileceğimi sanmadığım çetin ceviz, sinsi şimşek çakışları el ayak çekilince ortalıktan işi iyice abartıp meydanı boş bulmuş yaramaz çocuklar gibi kavga ettiler birbirleriyle. Gökyüzünü ani hareketlerle beyaz, parlak ışıklara boyadılar. Paylaşamadıkları neydi hiç anlamadım. Ufaldıkça ufaldım korkudan gidemediğim yatağım yerine büzüldüğüm kanepede, cenin modeli karnıma çektiğim bacaklarım saklanıyormuşum hissinde. En kötüsü de su içmeye gittiğimde bir şimşek çakımına aynı ana denk düşen enerji kesintisiydi. Korku filmi sahnesinden fazlasına sahipti kare, eksiğine değil. Bardak elimde, bardağımla ben mutfakta. Bir an için her yer bembeyazken tam da o an enerji kesilir! Bu bir korku film sahnesi olsaydı enerji kesintisiyle denk düşen şimşeğin çakma anında en son gördüğüm şey katilimin yüzü olacaktı. Bııııırrrr.. Arkada gerilim-korku film müziklerinden bir demet :D En son 4te baktım saate. İnadına yapar gibi susayıp durdum, inadına yapmaz gibi içtiğim suyu doğal yollardan boşaltmak istedim. Babamı rahatsız etmemek için sabaha kadar her şimşek beyazında sessiz sessiz çığlıklar atıp durdum.
Hakan bilir ne kadar korktuğumu şimşek, gök gürültüsü ve yıldırımlardan. Her gök olayında koşturup koltuğunun altına saklanıverdiğimde kendimi hep güvende hissettiğim sevgilim Hakan çabuk evine dön :) Aslında ne zorlu bir sınav veriyorum, şimşek halleri ve Gülen tek başına 'gelin len, çarpmazsanız adam değilsiniz!'
Ama en salakçası ki buna bir de tanığım var. Dün akşam perimle konuşurken sessiz çakışlarını ilk kez burada gördüğümden alışamamış olduğum her şimşek ışığında perime 'sanırım polisiye olay var ama araçları göremiyorum, siren de çalmıyorlar' deyip durdum. Onların şimşek olduklarını televizyonu kapattıktan sonra fark edebildim, iyi mi? Çekinmeyin, haydi hep birlikte, koro şeklinde 'salak Gülen, salak Gülen' Yok alınmadım. İnsan kendiyle dalga geçebilecek olgunlukta olmalı ama değil mi?
Sonra sabah oldu nihayet.

Kursa gitmemek için kendimle verdiğim mücadeleyi kaybedip kursa gidip hangi akla hizmeten 'ben bu elbiseden istiyorum' dediğim ondört parçalı (!) elbisenin birbirine ekleme çalışmalarına devam ettim ama bu kez yalnızdım :)))) Dün bir ekiple birlikte çalıştık, bana ne dikiyorsun dediklerinde 'entari' dediğim elbisemi. İmeceydi, komikti, eğlenceliydi :)


Yapım aşamasında o yüzdendir ki buzlu:)


2011 Ocak burda

Dün, yarın anlatmayı düşündüğüm bir kaza geçirdim üstelik ama yok şimdi anlatamam. Lütfen ısrar etmeyin, anlatamam dedim ya :P Şimdilik sadece parmağımı makasla keserken çıkan 'kırt' sesinin insanın duyabileceği en kötü seslerden biri olduğunu bilin demekle yetineceğim :P
Neyse, dikiş dersinden saat 16.00 gibi çıkıp bir de 18.00de Rus dili dersine gittim. Şu an birazdan kendimi atıvereceğim kanepeyle de flört etmeye başlamışken usul usul gidip uyumalıyım. Sabahtan yine dikiş dersim var. Akşam da Rus dili kursundan bir kız arkadaşımla buluşup halka açık yerde tıksırırken 15 şubatta gireceğimiz sınava hazırlık yapacağız çünkü ikimiz de ikinci kademeye gitmeye karar verdik :)
Güzel arkadaşlarım; hepinizi seviyorum..

Not: bugün iki ilkokul öğrencisi dişsiz maymun sıkıştırmaya çalıştıkları cevize yakın büyüklükteki doluları birbirlerine kartopu niyetine atmayı denediler. Bayıldım, o kadar tatlılardı ki..

Banu'cam: Yazılar büyümüyor :((((

23 Ocak 2011 Pazar

KAÇ RENK? NE RENK?

Bugün yine pazardı. Her cumartesi gününden sonra yinelendiği, yenilendiği gibi..
Sevmediğim bir şeyin yedi günde bir tekrarlanmasından hoşlanmıyorum.
Soğuktu üstelik ve dalgalı hareli gri skalasında.. Çok sevimsiz. Yataktan çıkmak istemediğim pazarlardan biriydi. En son ne zaman hiçbir şey yapmadan bütün bir pazarı kendimi yorgan altında saklayarak geçirdiğimi hatırlamıyorum. Pazar günleri yapmak istediğim tek şeyin bu olduğunu o kadar iddialı biçimde ifade ederken oysa.. En son ne zaman bütün bir pazarı o günün pazar olduğuna hüzünlenerek yatakta geçirdim; bununla ilgili anılarım o kadar silik ki..
Pazarları beni neyin mutlu edeceğini hayal etmek bile hayal; ulaşılmaz, uzlaşmasız bir düş. Düş gücüm bile pazar gününü mutlu kılmak için harekete geçmeyi reddediyor.
Az önce Hakan'ı İzmir'e uğurladım :( Ona dair en son kare; otobüs terminalden çıkmak üzereyken sağ ve sol işaret parmaklarıyla havaya çizdiği simetrik olarak ortasından başlayıp alt uç kısmında biten oldukça şişman kalpti. Çizildiği yerde devam ediyor yolculuğuna şişman kalbimiz; 21 gr. olmadığı kesin, büyük, sevgili kalbimiz..
Geçen hafta sonu Ali abim bizdeydi :) Aynı gün üç kez kendi işlerimizi yapmak üzere bir önceki buluşma yerimiz olan İstikbal Kitabevi'nden ayrılıp bir sonraki buluşma yeri olarak yine İstikbal kitabevi için sözleşmemiz ve her bir buluşmamızda da kitabevi-kırtasiye karışımı bu çok düzgün, saatin nasıl aktığının hiç farkında olmadığımız dükkandan oldukça mal kaldırdık Hakan, ben ve Ali abim :P (Malzeme fotoğraflarını Ali abinin objektif becerisine bırakıyorum) Kuru sulu boya kalemlerim var artık benim. Belki uzun zamandan beri var onlar bilemiyorum ama benim resim yapma maceralarım ilkokulda anneciğim tarafından zorla götürüldüğüm resim kursunun her haftasında kaybettiğim resim defterlerinin boş sayfalarından ibaretti :) Sonra da cimnastiğe başladım zaten :) O akşam Hakan ve Ali abiye resim atölyesi :P havası yarattım. Oturduk kağıtların başına. O ikisinin bence gayet başarılı çizimlerini gördükçe daha bir hevesle sarıldım kalem kağıda ama yoksa olmuyor işte. 'Ben neden çizemiyorum?' soruma boşuna cevap beklerken sinir krizine girmemek için kalktım yanlarından. Öyle dalmışlardı ki çizdiklerine 'nereye?' bile demediler :) Haset dolu bakışlarımı fark etmediler. Sonra çizdikleri o sevimli resimleri çevrelerine kontör bırakarak kestim ve Rus dili defterime yapıştırdım :) Ha bu arada onlar da kesim işini yapamıyor :D Yani bu ekibin ayrılmaz parçası olduğum söylenebilir :P


Yorumlar için çok teşekkür ediyorum. Ali abimin de tanık olduğu üzere devam eden internet bağlantı sıkıntımdan dolayı sayfa açmam çok zor. Bu yazıyı yayınlayabilirsem mucizelere inanmaya başlayacağım :)


İyi haftalar..
Güzel şeyler yapabileceğiniz, güzel haberler alacağınız bir güne uyansın gözleriniz..


VE RESİM GALERİSİNE HOŞ GELDİNİZ :)

Hakan'ın çizdiği şapşal oğlan :)


Ali abi faLesi :D
GUUluslararası bir şirketin genel müdürü olan kılmızı uVur böcüvüsünün genel kurul toplantısına yetişirken çizilmiş hali (Ali abi çizimi)


Ali abimin Hindistan'da taşımacılık sektöründe asgari ücretle çalışan fili.


Ali abimin hayvanlar orkestrasının yanlış nota basıldığında feci biçimde sinirlenen şefi;
Sinirli Sinan


Bu 'şey'i ben çizdim.
Pişmanım..

17 Ocak 2011 Pazartesi

KALEMLER.. okuldan kaçış yolları ama siz lütfen denemeyin :p

Kuyruğuna teneke bağlanmış kedi gibi gürültü çıkarıyorum. Benden başka kimse duymuyor o sesi. Sınav tarihi yaklaştıkça eteklerim ziller çalmaya devam etmekte.
Okuldan kalma günlerimi hatırlıyorum. Yatılı okulun büyük, erişemeyeceğim yerinde başlayan beyaz badanasına kadar olan kısmının özenle boyanmış plastik boyasının grisine hapsedilmiş çocukluğumu düşünüyorum. Ne zaman ders çalışmak zorunda kalsam hissettiğim tek şey budur. Gri duvarlar, koyu gri. Teneffüslere çıktığımızda çocukluğumuzu karşılayan gri duvarlar, büyük gri duvarlar.
Hiç okuldan kaçıp sinemaya gitmedim ben. İstemediğimden değil ya da korktuğumdan; kaçacak delik yoktu :) Futbol sahasının köyün tek caddesine bakan tarafındaki dikenli telleri aşabileceğimiz bir yer keşfetmiştik Sedef'le ikimiz. Teller neyse de, caddeyle kavuşabilmek için tellerden daha tehlikeli bir aşamayı geçmemiz gerekiyordu. Futbol sahasının dikenli tellerinin çakılı olduğu duvardan yaklaşık bir metre ilerideki ağaçtan elektrik direğine maymunlar gibi sarılıp aşağı yukarı üç metre kaymayı göze alarak çözdük o sorunu da :)
16.00da ders bitiminde eğer o gün basketbol antrenmanımız yoksa ve canımız da kaçmak istiyorsa izimizi kaybettirip elektrik direğine yapışarak kaymak üzere firar ediyorduk :) Aslında köyde yapacak çok bir şey yoktu; sanırım biz 'okuldan kaçmak içgüdüsünü' seviyorduk. Anlatacağımız bir şeylerin olması duygusunu. Etüd başlamadan da sırtımız elektrik direğinde yaslı ayaklarımız duvarı adımlayarak aynı yoldan geri dönerdik yuvaya :) İlk kaçışta ellerimize batan kıymıkların acısı bize acı tecrübe sonraki kaçışlarda kulanılmak üzere sıramızın derinliklerinde hazır bulundurduğumuz kalın eldivenler :)
Bir gün kayışımı bitirmiştim ki birbirimizi çok sevdiğimiz beden eğitimi öğretmenimin beni aşağıda beklediğini gördüm. İşaret parmağını dudağına götürüp 'sus' işareti yaptıktan sonra tüyo vermeme fırsat kalmadan Defdef de inmişti :) Öğretmenimiz 'siz bu tehlikeyi göze alıyorsanız benim söyleyecek sözüm olmaz' demişti.. Konuştukça ortak noktamızın sadece aynı dili konuşmamızdan farklı olarak hemen hemen aynı yıllarda ben yatılı okuldayken Onun da doktor babasının görevi nedeniyle okulumun bulunduğu köye sık sık geldiğini öğrendiğimde çekim gücüne bir kez daha inandım :) Sanırım bu satırları okurken okuldan kaçtığımız o yüksek duvarlı yeri O da hatırlayacaktır :)
Sonra, çok sonra, okuldan mezun olacağımız yıl; araştırmacı kişilikler Gülen ile Defdef revire gittikleri bir gün çok büyük bir rastlantı sonucu bir kapı bulurlar. Kapıyı daha önce hiç görmemiş olmaları kapının kullanıma kapandığından beri ot, çalı ve ağaç dallarıyla kamufle olmasıydı :) Biz o kapıyı daha önce bulmuş olsaydık orijinal halini hiç bozmadan kullanıma açar arkadaşlarımızı da tanıştırırdık firarlarımızla :) Elektrik direğinden kimseye söz edemeyişimizin nedeni ise çok basit; bu zorlu etabın her tekrarı tehlikelerle dolu bir maceraydı.
Bugün Hakan'cığımla ben ders çalışmak, O kitap okumak üzere bir cafeye gittik. Ders çalışmaktan çok ortaokul ve liseyi aynı yerde yatılı okuduğum okul yıllarımı düşündüm, kaçışlarım, geri dönüşlerim, geri dönmek istemeyen kaçışlarım, gellerim, gitlerim..

0.5, 0.7 uçları hiç sevmedim ben. Gerçi okul yıllarımın sonlarında çıkmıştı bu öğrenciyi öğrenciden çok çakma bürokrat yamağı gibi gösteren mekanik şeyler. Hiç sevmedim o kalemleri. Kurşun kalem sevdim ben hep. Yumuşak ve koyu yazan kurşun kalem. Sivri uçlu bir kalemle yazmalıyım ben. Fakültede de hiçbir zaman notlarımı tükenmez bir kalemle tutmadım.
Boya kalemlerim de var benim. Fatih diye bir marka. Yumuşacık uçları var, kolay kırılmaz ve çürümez. Fatih marka boya kalemlerini görürseniz hiç düşünmeden alın.. Ben kefilim :)
Resim mi yapıyorum? Keşke. Kalemlerimin olmasını çok seviyorum sadece. Onların uçlarını açarım, sivri uçlarına bakıp güzel yazı yazmanın sivri bir uç olduğunu söyler dururum :) Buradaki kırtasiye alış verişimi Ali abim sayesinde öğrendiğim bir kitapevinden yapıyorum; İstikbal Kitabevi. İstikbal Kitapevi'nden daha sonra söz edeceğim. Oradan ilk alış verişim bir kalemtraştı; yeşil, ikili bir kalemtraş. Sarısını da babama almıştım. Kalem konusundaki zevk ve anlayışımız babamla aynı. O da çok sever kalemleri.. Bunları düşünürken kalemlerin cazibesine kaptırıp kendimi fotoğraf denemeleri yaptım.
İşte kalem fotoğrafları.





Sarı DIXON TICONDERAGO Ali abimin çok özel bir hediyesi..
Sanırım kullanmaya kıyabilemeyeceğim :)

Neyse..
Ayırmakta zorlandığım fiiller ve onların zaman hallerinin yazılı olduğu fotokopi çıktısıymış meğer kafamı karıştıran. Fiil işini çözdüm :) Fono'nun cep Rus Dili kitapcığını aldım. Klasik yazılabilen bir dil cep kitapçığına sığar mı; sığmaz. Gerisi bana kaldı :)




Sınavdan sonra eğer yeterli sayıya ulaşabilirsek hemen ikinci kur açılacak. Babam gitmemi istiyor, sanırım kafasını dinlemek istiyor yokluğumda :) Hakan seni özlüyorum, zaman geçiremiyoruz birlikte. Hem bir dil bir insan, iki dil eyvah Gülen olur diyor :) Ne yapmam gerektiğine henüz karar veremedim :) Bildiğim tek şey, kullanmayacak olduğumu bilsem bile, ben dil öğrenmeyi seviyorum :)
Bugünlük anlatacaklarım bittiğinde yatmayı düşünüyordum ta ki Kral Çıplak'ta her bir tınısını kalbimde hissettiğim o ezber melodiyi duyana kadar. Yol ve aşk şarkılarımın sahibi Yaşar; ne büyük sürpriz :) Çok sevindim.

Yaşar şarkılarına Pavlov'un köpeği gibiyim.. İlk üç notasını duysam burnumda Yaşar tüter..

Yaşar artık kıskanılmıyor. Tıpkı Salma Hayek'in kıskanılmadığı gibi/kadar :P
Kulağım Onda da yüzümü de dönsem Yaşar'a ?
Sizi seviyorum.

16 Ocak 2011 Pazar

MİKROFONDAKİ KISIK SES: RTE

Ben bugünün o gün olduğunu unutup güzel bir plan yapmıştım bugün için dünden. Gece gökyüzünden belliydi; hava güzel olacaktı bugün. Günlük güneşlik bir güne uyandım. Planıma göre Rus Dili notlarımı alıp deniz kenarı cafelerinden birinde denize karşı ders çalışacaktım.
Son derse kadar durumumu gayet beğenirken Rus öğretmenim tarafından elimize tutuşturulan o kafa karıştırıcı filler sonrası kırılan cesaretimin acilen yapıştırılması gerekiyordu. Bunun için de çalışmalıydım. (Rus Dili ile ilgili bilgisi olanlara açıklama; hani şu yürüyerek gidip-gelme ile herhangi bir araçla gidip-gelme ve sürekli yapılan iş için gitmek) kafam feci biçimde karıştı :(
Sırtımda defter kitap ve fotoğraf makinemin olduğu sırt çantam babamla güneşi arkamıza alıp bir cafeye ulaşmaktı amacımız.
O da ne?
Onun sesi! Allah'ım kısılmış ama hala çıkıyor o ses! Ben o cumartesinin bu cumartesi olduğunu nasıl oldu da unuttum! O sesi duyduğumda içimde büyük bir üzüntü duydum. Gerçekten bak üzüldüm. Onu burada görmeyi hiçbir zaman için ümit etmezdim. (İngilizce'den Türkçe'ye kötü çeviri cümlelere benzedi :D) Sesi bütün Fethiye'de çınladığından ders çalışmak için ne bir istek, ne uygun bir mekan bulabilirdim o andan itibaren. Ciddi ciddi sinirlerim bozuldu, hiç sevmiyorum ben bu adamı.
Kalabalık mı, değil mi, durum değerlendirmesi yapalım diye olay yerine intikal ettik babamla. Üzerimi aratmamak için alana girmek istemedim, babam ise hiç tenezzül etmedi :D Zaten giderken de 'ne işimiz var bizim orada?' deyip duruyordu.
1-Kordon buraların insanı olmadıkları çevreye inceleyici bakışlarından belli insanlarla doluydu.
2-Çoğunluğu 09, 20, 34 plakalı lüks araç kalabalığı oldukça dikkat çekiciydi.
3-Yanlarından geçerken yaşlıca bir beyefendinin, diyaloglarından henüz tanıştıkları belli olan yanındaki kişiye 'ben daha önce hiç Burdur'dan çıkmamıştım' dediğini duydum.


4-Cafeler sezon bittikten sonra ilk kez bu kadar insan gördü; masaların hepsinde olmasa bile bira dolu bardaklar.


5-Polis abilerim teknelerde asayiş berkemal mi diye bakıyorlardı.


6-Diğerleri ise, bir gün sarışın olmasını hayal ettiğim karabatağa bakıyorlardı.


7-Gezi tekneleri açığa çekilmişlerdi, civarda Sahil Güvenlik zodyakları dolaşıyordu.




8-Çimenlere oturup kalabalık izlenimi veren büyükçe ve ayrılıkçı bir gurup da gözümüzden kaçmış değil.


Ne söyledi RTE?
Bizim için Bodrum da ,Marmaris de, Fethiye de bir. Muğla denince akla Fethiye, Fethiye denince Muğla gelir. İl olmanın sorumluluğu ağırdır dedi. Yani Fethiye il olmayacak.
Önceden bir milyon lirayla tuvalete gidiliyordu şimdi bir milyon lirayla milyoner olunuyor dedi (Vallahi de billahi de böyle söyledi)
Ve daha bir çok şey ama en net duyabildiklerim bunlardı.
Babamın tansiyonu yükselme sinyalleri verince söylene söylene geri dönülür..
Ne acayip değil mi;
Ülkede alkollü içecek satın alma yaşını 24e çıkarması kuvvetle muhtemel olan (söylenti bile olsa) bir hükümet 18 yaşındaki çocuklara silah satılabileceğini buyuruyor.
Biz kendimizi alkolden koruruz; siz bizi alkolün zararlarından koruyacağınıza silahtan koruyun.

Bu yazıyı kaplumbağa hızındaki internet bağlantısı nedeniyle saat 03.00 civarlarında bitirdim :(
Hepimize geçmiş olsun..
Sevincime ortak olan bütün arkadaşlarım; hepinizi çok seviyor ve öpüyorum. Hayatımda yer edinmiş olmanızdan dolayı çok mutluyum.
Her birinize ve henüz bloğu yok ama yakında aramıza katılması beklenen Serpil hanım;
iyi pazarlar diliyorum

14 Ocak 2011 Cuma

MASUMMUŞ

Ben geldim.
Neyle mi geldim ?
Elimde bir zarf var, zarfla geldim :)
Önce geçmiş olsun dilekleriniz, dualarınız için çok teşekkür ediyorum. Verdiğiniz destek için candan gönülden teşekkür ediyorum. Hepinizi seviyorum :)
Biliyorduk ama raporda ne yazacağını merak ediyorduk.
Bugün hastaneyi aradım; sesim titremiyordu, tedirgin ya da üzüntülü de değildim. Ben bugün fazladan neşeliydim hatta. Gayet kendinden emin biçimde atladığımız gibi bisikletlere iki sokak ötedeki hastaneye sonucu öğrenmeye gittik çıktığını öğrenir öğrenmez. Sonuca göre HER ŞEY YOLUNDA :) Sağlığımın yerinde olduğunu yazıda görmek beni çok mutlu etti. Aslında o zaman anladım aslında sorun etmiyorum derken aklımın bir kenarında sonucun ne olacağına dair bir soru işaretim olduğunun. Kısaca ben iyiyim; benim minik parçamdan şüphe edenler utansın.
Diyeceğim şudur: ki bu operasyonu anlatma nedenim de sadece budur; doktorum ultrasonografiden sonra korkulacak ya da endişe edilecek bir durum olmadığını ama bu biyopsiyi yine de önerdiğinde nasılsa endişe edilecek bir şey söz konusu değil diye bu operasyonu gözardı edebilirdim. Aynı gibi bir durumda lütfen korkmayın, hayatınızı kaliteli biçimde sürdürebilmeniz sağlığınıza gereken önem ve özeni göstermenizle ilgili. Kimse bozulmasın; iki kronik hastalıkla mücadele eden bir kimse olarak ahkam kesmeyi kendime görev addediyorum; hepimiz söyleyecek bir şeyleri olduğu için burada değil miyiz?

Nedret ablam; içim rahat, iyiyim ben. Böyle durumlarda aileden kimse yanıma yaklaşmaz benim zira allem eder kallem eder bir biçimde orada o durumda bulunmamızın çok saçma olduğu konusunda elimi tutup saçımı okşayan o iyi insanları ikna ederim :D Bu nedenle ya fotoğraf çekimiyle oyaladı Hakan beni :) O fotoğrafa gülmem yıllarımı almayacak, gördüğüm an koptum :)

Oytun'umun can annesi; çok sağol canım. Haftaya kalmaz öğrenirim sonucu, O zamana kadar sıkıcı da olsa yatıyorum güzel güzel :) Böyle esneye gerine, sabah güneşi de vuruyor sırtıma sırtıma :) Tekrar çok sağol :)

Gönül çelenim, canım çok sağol. Bir önlem olması açısından iyi bir şey yaptığımı düşünüyorum, e sonucu da bu. Beklemek sabır gerektiriyor, o da bende yok ama çaresiz bekleyeceğim. Üzdümse seni affet beni. Cesaretle gitmiştim de hastaneye sanki büyük bir operasyona hazırlar gibi hazırlanınca düştü yüzüm. Aklıma başka şeyler de geldi hem. Hiç girmeyelim şimdi..

İçimden geldiği gibi; çok sağol. Umarım toparlanmam fazla zamanımı almaz çümkü eğer bunu çabucak yapamazsam yatakran nur topu bir Gülen olarak çıkacağım :D 'canım şunu, bunu istedi' deyip sürekli bir şeyler atıştırıyorum. Tekrar çok sağol..

Ayşen'im; inan bana bu opere haberini aldığımda aklıma ilk gelen sendin. Sen çok azimli ve başarılı birisin. Bu başarı ve azminle de akılda kalansın. Hastalıkla mücadele edenlere iyi bir örneksin. Yanımda olmak istemen beni ne kadar çok mutlu etti, bilemezsin ama fiziki birlikteliğin dışında kalbimde hissediyorum ben desteğini. Çok sağol güzel dileklerin için canım benim.

Serpil hanım; çok teşekkür ederim. Sanırım bir bloğunuz yok, öyle değil mi? Benden de sevgiler..

Aysema öğretmenim; çok sağol. Bu yakın sözler beni çok mutlu ediyor. Ben de sizi seviyor ve uykumu kaçırsanız da :P zevkle okuyorum :)

Banucam; canım benim. ben iyiyim. Hasta nazı yapacak kadar iyiyim. Meraklandırmışım seni, affet beni :) Görüşmez miyiz hiç :)

Nalan ablam; aslında rahattım da operasyon hazırlıkları sıktı canımı. Hastanelerden, yoğun bakım kapılarından ve ameliyathanelerden nefret etme nedenlerim gelince aklıma, aslında düşündüklerimin yarısı bile değildi yazdıklarım:( İyiyim ben de, sıkıcı da olsa dinlenir vaziyette yatmak hoşuma gitti :D Umay, Ertuğrul ve seni çok öperim :)

Nilgün'üm; güzel dileklerin, güzel sözlerin için çok sağol tatlım benim. Speed speed kalktım :D Tembellik edip dikiş kursuna gitmedim ama Rus dili derslerine gittim. Yıkılmaksızın ayaktayım yani. Benden de sana muck :D

Kurbaamla annesi; bebeğe çok üzüldüm :( O daha çok küçük :( Ben o bebeğin ciğerlerine temiz hava üflerim, ben onun ciğerlerini severim. Kalpten dileğim bebeğin güzel nefe alıp vermesi. Umarım en kısa zamanda sağlığına kavuşur minik bebecik. Sağlıktan daha önemli hiçbir şey yok. Bebek bunu iki aylıkken öğrendi :( Öp onu benim için..

Zeynep'im, çok sağol. Sonuç bence de iyi çıkacak. Yalnız biraz beklememiz gerek. Benim için en zoru bu; beklemek :) Emin öğretmenime çok selam ve sevgilerimi ilet. Siziçok özledik. Öpüyorum seni ve öğretmenimi..

Nefise'm; çok sağol.Sonucun iyi olacağımdam endişem yok da işte bekliyoruz. Bu süreç içinde yatağı terk edesim yok. Orası kötü işte :) Ben de seni seviyorum.

Fiamma'm, canım benim; geçmiş olsun dileğin ve öpücüklerin için çok teşekkürler. Kalplerimiz bir olsun gerisi önemsiz. Fotoromana gelince ben daha önce kedi ve pelikan fotoromanı :p çektim. Opere öncesi bir anlamda hastaneden kaçışımı engellemek için fotoğrafla oyalamak istedi babam beni çünkü 20li yaşlarımın sonundayken bir diş doktorunu elinden ısırmak suretiyle diş koltuğundan kaçma gibi şimdi utançla andığım bir eylemim de var hatıralarımda :) O elbisenin kumaşı çok hoşuma gitti. Hatta ben bu önlükten çok güzel bluz dikerim dedimdi :)

Yaşam gurum; yok üzülmüyorum annem. Artık olur olmadık şeylere, insanlara üzülmüyorum; benden daha önemli değiller. Üzülmem gerekenlere harcıyorum artık enerjimi; o da eğer gerekiyorsa :) Az naz niyazdan sonra kalktım ayağa. Bizimkileri kandırıp peşlerine takıldım :) Hatta salı pazarına gidip 2liraya giysiler aldım :D Ben de seni çok ama çok seviyorum.

Dikiş dersim; canım benim! Ben kimseyi üzmek istemediiiim! Şimdi beni yüzyüze tanımadığın için çok hisli geliyor fotoğraflar gözüne ama operasyon masasına yatana kadar aslında eğleniyordum da :) Gerçekten bak :) Dualar için çok teşekkür ediyorum.

Erdi'imin anneciği Sedef'im; Erdi'nin fendi dedi ki...
'Bu güne kadar senden biyopsi için alınan parçalardan bir Gülen daha çıkardı ve bu bizim için hiç iyi olmazdı' cümlesindeki tema için seni ayıplamak istedim ama sonra düşününce haklı olduğuna kanaat getirdim :D Çekilecek kahrım yok kardeşiiim :P Yarı yıl tatilinde yüzüme de söyle bakalım hislerini canım :D

Peri'm; narkozdan çıktığımı kim söyledi? Ben hala narkozdayım :D Ben dayanabildim ya da bana bir şey olmadı ama narkoz ciddi bir iş. Operasyon olacaklara Allah güç ve kolaylık versin.

Sevgili beyazperde; iyi dilekleriniz için geç te olsa teşekkür ediyorum: Size sağlık ve mutluluk diliyorum. Tekrar teşekkürler..

Nurhan'ım; dua ve iyi dileklerin için çok sağol. İyiyim ben. İyi hissetmeme şansım olabilir mi benim? Bazen iyi olmadığımda bile iyiyim dediğim olmuyor değil ama şimdi gerçekten iyiyim.

Banuca'm; hihihihihi. Ben bilsem neyimi sevdiklerini :D Fena halde yanılıyorlar kanımca :) Sevilesi bir kişi değilimdir aslıMda :D Gelsin bakalım yarı yıl tatili :D

Dikiş dersi'm; her şey kontrolüm altında :) İyi bakılıyorum. Bir süre dehe aynı modda olmayı İSTEMEZ DEĞİLDİM ASLINDA :p

Fiamma'm; salı günü itibarı ile ayaktayım. Allah yatanlara, yatmak zorunda olanlara sabır ve güç versin.İki günde baygınlık geçirdim, hep yatacağım sandım. Çok şükür artık sorun yok :)

Sevgili Leon; ilginiz için çok ve sonsuz teşekkür ediyorum.

Evet; salı ve perşembe akşamları Rus dili kursuna gidiyorum. Bu akşam İngilizce dersi almaya gelen arkadaşlarla da konuştum ki kendileri bir sınıf dolusu polis memuru arkadaş oluyor :D
15 Ocakta başbakanın geleceği söylentileri mevcut buralarda. Ben pankart açmayı, döviz yazmayı çok seviyorum ya polis abi ve ablalarımla şimdiden tanışmak istedimdi :D


Şimdi bu ne mi?
Paspatur'da zaman zaman arkadaşlarımızla ama çoğunlukla Hakan'la ikimizin İzmir'den gelen bir grubu dinlemeye gittiğimiz Car Cemetery adında bir bar var. Grup gerçekten iyi müzik yapıyor.
Kurban bayramında kardeşim Dolunay'la gittik aynı yere. Grubun davulcusu Aytaç aynı zamanda çok da iyi şarkı söyleyen bir müzisyen ama onu şarkı söylemesi için ikna etmek biraz zor. Ben de büyük rulo tuvalet kağıtlarından bir kaçına yerden bulduğum kırmızı bir rujla onu şarkı söylemesi için ikna etmeyi deneyen bir cümle yazdım. Başardım mı; evet başardım ama ben Aytaç davul çalarken şarkı söylesin istemiştim, peki O ne yaptı; aldı eline gitarı :)
Ben bu döviz yazma işini çok seviyorum :)
Buyursunlar başbakanım :D


11 Ocak 2011 Salı

ATLASAM, HOPLASAM, ZIPLASAM

İyi olduğumu, dinlendiğimi; hatta abartarak dinlendiğimi, dinlenmenin ancak bu kadar abartılabileceği konusuna iyi bir örnek olarak keyifte olduğumu, beni merak edip arayan, posta yazan, yorum bırakan bütün arkadaşlarıma destekleri için teşekkür etmek istediğimi söylemeye geldim :)
Sağlıkta ama daha çok hastalıkta Hakan hep yanımda. Prensesler gibi bakıyor bana sağ olsun.
Emin ellerdeyim..


Hakan evlenmeden önce Speedy Gonzales derdi bana. Speedy Gonzales çizgi film kahramanı hızlı ve sevimli bir farecik :) Şimdi bir kaç gündür yatay durumdayım, hareketsizim ya, ayaklarım hiç ısınmıyor. Hakan sıcak su torbası koyuyor minik :P ayacıklarım ısınsın diye.

Çok duygusalım, her zamankinden çok..
Parçamdan henüz haber yok. Hiç endişeli değilim çünkü doktorum ultrason sonucuna istinaden aslında görünürde her şeyin normal olduğunu ama bu parçanın önlem olarak alınması gerektiğimi söyledi. Her ne kadar rahat olsam da tedirgin değilim diyemiyor insan. Ama yine de hem doktorumun sözleri üzerine hem de içime öyle doğduğundan biliyorum ki o parça dünyanın en masum, en iyi huylu parçası bence :) Antibiyotik ve ağrı kesici kullanmaya devam ediyorum, bir de demir çiğneme tabletim var. Demir tabletini çiğnediğimde ağzıma tren rayı tadı geliyor. Neden tren ray tadı çünkü küçükken salak gibi tren rayı yalardım :) Bunu neden yaptığımı kimse sormasın çünkü bilmiyorum.

Nedret ablam, Oytun'umun can annesi, Gönülçelen'im, içimden geldiği gibi, Ayşen'im, Serpil hanım, Aysema öğretmenim, Banuca'm, Nalan ablam, Nilgün'üm, Kurbaamla annesi Şenay'ım, Zeynep'im, Nefise'm, Fiamma'm, Nur annem, dikiş dersim, Sedef'im, canımın diğer yarısı, Çınar'ım, Nestuğ'um, Marifetli peri'm, Nurhanmeral'im hepinize ayrı ayrı sonsuz teşekkürler..
Sağlık, mutluluk ve sevdiklerinizle geçireceğiniz güzel günler diliyorum hepinize..

8 Ocak 2011 Cumartesi

BUGÜN (aslında dün) NE GİYDİM?




Çok şıktım. Lacivert, hafif sırt dekolteli, arkadan fiyonklarla bağlı uzun bir elbise giydim. Su yeşili, ince kumaşlı, Hint mihracelerini hatırlatan şapka ve kırmızı bileklikle de kıyafeti olmasa da oldurdum :) Olsa da oldu; ben giyince olmasa da oldu :)


Beklenmedik gelişen bir durum sonrasında gittiğim jinekoloji uzmanının acil talebi doğrultusunda biyopsi yapılmak üzere parça alımını içeren 30 dakikalık küçük bir operasyon geçirmek zorunda kaldım. En son hatırladığım ameliyathane hemşiresinin ne olduğunu bilmediğim koyu kıvamlı beyaz bir sıvıyı 'şimdi uykun gelecek' diyerek koluma bağlı seruma zerk ettiği anda anlaşılır biçimde söylediğim 'yüzüm yanıyor' sözlerimdi. Kendime geldiğimde hiçbir şey hatırlamadığımın farkında olarak asansördeydim.
Parça incelenmek üzere Ankara'yı ziyaret edecek. Sonucu öğrenebilmek için on gün beklememiz gerekiyor.
Dün akşam Ali abim geçmiş olsun ziyaretine geldi. Adama diyorum ki güldürme beni ağrım var. Dinlemez :P

Rahim kanseri, rahim ağzı kanseri öncüsü lezyonlara karşı lütfen jinekolojik muayenelerinizi aksatmayın.
Şimdilik haberler bu kadar :)
Görüşürüz :)

FOTOROMAN: (kendime ait hiç fotoromanım yoktu)

Sağ yap abi
(bu genç çok iyi biri)

Kırmızı kırmızı, ay bayıldım bu bileziğe.


Allah'ım nereye götürüyorlar beni??
Asansör bozulsa da iki gün kurtaramasalar bizi :D

Basma o düğmeyeee!
İnmeyelim asansörden.
Geri götür beni!
N'oluuuuur basmaaaaa!

Söze ne hacet; ameliyathane kapısı.
Ve küçük Emrah bakışlı Gülen'den çaresiz, henüz baygın olmayan son ezik bakış.

Hakan'ın söylediğine göre Gülen'in en ideal hali buymuş.
Gülen'in narkozlu hali :D

Deniz manzaralı oda..

Beni ameliyathaneye nakleden görevli kolumu bağladıklarından kendim silemediğim için ben ağlarken yumuşak hareketlerle gözyaşlarımı ve gözyaşlarımın ıslattığı yüzümü sildi. Ben nasıl unuturum bunu :) Çoraplarımı çıkarıp üzerimi ısıtılmış battaniye ile örttü. Sağ olsun..
Sonrasını hatırlamıyorum zaten.
Doktorum Murat Çakır'ı sevdim.
Hemşireler, hastane hizmetleri çok iyiydi.
Öpüyorum sizi ve seviyorum :)

6 Ocak 2011 Perşembe

KORSAN CANLIDAN YAYINA DEVAM..

Nalan ablamın konuk olduğu TRT AVAZ Yenigün programının yasal korsan yayınının ikinci bölümü ile karşınızdayım.
Kısa bir video çekimi ve fotoğraflar..

Video eklemeyi çıldırtan internet bağlantısından dolayı beceremedim ama izleyeceğiniz bir yer biliyorum..





Kaatı sanatçısı Nimet


Oturmaya mı geldik kızlar??


Eller hayava :P



Internet bağlantı sorunum sürüyor. Yazı yazmak, bloglara ulaşmam o kadar zor ki.. Yorumlara ancak bu kadar yanıt vermekten de hiç hoşlanmıyorum. Üstüne bir de can sıkıcı bir sağlık sorunuyla ilgileniyorum kurslara gidip gelirken..
Bu nedenle bazı şeyleri atlamış olmam çok mümkün. Kalbim kırılınca tamiri de imkansız.
Yarın küçük de olsa bir operasyon için hastaneye gideceğim.
Bana şans dileyip dualarınızı eksik etmeyin lütfen.
Seviyorum arkadaşlarımı..

5 Ocak 2011 Çarşamba

NALAN ABLAYLA KORSAN CANLI YAYIN

Günaydııııın.
Bu heyecanın dışında çok az güç ittirebilirdi beni yataktan :)
En canlıdan naklen korsan canlı yayınla karşınızdayım :D
Benden daha iyisini bekleyen beni hiç tanımıyor demektir :)
Tatlı tatlı şakalaştığımız, kendimi zaten anladığından extra ifade etmeye hiç gerek görmediğim dolayısıyla az enerji tükettiğim için kendisiyle birlikte olduğum zamanları artının artısı saydığım Nalan ablam ve kızı Nimet şu an canlı yayında Kırgızcalarını ilerletiyor :)
En son kadraja girdiğinde Nalan ablayı konuk şarkıcı Tarkan'la konuşurken gördüm, bir önceki görüntüde ise broşür türünde bir kitapçığın sayfalarında gezdiriyordu gözlerini.
Nalan abla ve Nimet son derecede şık.
Ben yayına dönüyorum..
Şimdilik korsan yayınımız son buldu..






Yayın sonu :P

4 Ocak 2011 Salı

İŞTE NALAN GÜLER'in (nalanevi.blogspot.com) GERÇEK YÜZÜ

Hiçbir şey değişmedi, uyandım ki her şey Allah'a şükürler olsun ki yerli yerinde :) İstemek güzel ama istemeyi hissetmeyecek kadar elindeki değerlerin farkında olmalı insan.
Az önce çok çok özel bir nedenden dolayı kendisini ziyaret etmek zorunda kaldığım doktordan döndüm. Ultrasonografi için bana 16 şubat tarihini reva gören sağlık sistemine ve bu sisteme sadece gerilmekle yetinen ruh sağlık sistemime saygı duruşunda bulundum. İsmini çok beğendiğim için seçtiğim doktorum nefis bir kişi çıktı. Bana 'otur şöyle, her gün senin gibiler gelmiyor buraya' dedi :) Sohbet ettik..
Vampirlere bir tüp kan verdikten sonra koştur koştur eve geldim. Dünden doktora gideceğim belli olduğu için bugün için biçki dikiş kursunu onurlandıramayacağımı öğretmenime söylediğimden aslında acele etmeme hiç gerek yoktu ama madem hastane işim erkenden bitmişti kursa gitmeliydim. Büyük bir iç disiplin evresi geçiriyorum :D
Kurs için çıkmadan önce Ankara'da bırakmaktan son derecede üzgün olduğum ablamı aradım. O da ne; hanımefendi yarın çıkacağı TV programı öncesi havaya girmiş, çıkmadı telefona. Sevgili eşleri olan canım abimle konuştum bir müddet. Araması için tanıdığım süre de şu an itibarıyle son bulmuş durumda. Ben de Nalan hanımın ipliğini pazara çıkarmaya karar verdim, nasılsa kumaş dolu koliyi aldım. Hahahahahah
Bu Nalan hanım kişisi kendisine çöpçü dememem karşılığında bana bir koli kumaş gönderme taahhüdünde bulundu. Kumaşların cazibesine kapılıp söz verdim, bir daha ona çöpçü demeyecektim. Kumaşlarım geldi. Bir dünya kumaş. Aslında konu kumaş da değil, onun beni düşünüyor olması. Aslında biliyorum, beni tanıdıktan sonra kızları kadar sevdi, ya da tamam abartmış olabilirim; kızlarına duyduğu sevgiye yakın bir sevgi duydu :) İnkar edecek değilim ama TV AVAZ'a davet aldım diye telefona çıkmamak ne demek? Ayıp olmuyor mu Nalan hanım abla? Bu halk çıkardı seni oraya, indirmesini de bilir. Söndürüverirler yıldızını. Bu şaşaalı hayat bitiverir bir gün. Bakarsın çevrende kim kalmış dostun olarak?

Bence Nalan hanımefendi hanımın 5 ocak 2011 sabahı saat 7.00 sularında çıkıp kreatuvarıyla kağıt oyarak tanıtacağı KAITI sanatının konu olduğu TRT AVAZ'ı protesto etmeliyiz. Kendisini kesinlikle izlemeyip destek olmamalıyız :D


Benim oluş öyküsü hayli ilginç pandişim de Nalan hanım abla hanımefendinin eseri..


Nalan hanım abla hanımefendiyle mutlu günlerimizde..

Not: Nalan hanım bir çöpçüdür :D Ve hastalığı bulaşıcıdır. Kaçııııın :D
Şimdi tulumumun son rütuşları için uçarak kursa gitmem gerek. Tulum giymeden daha fazla yaş almak istemedim de :)

Hırsımı alamadım NOTU: Henüz doğmamış kız torununa Çiko ismiyle hitap eden bir Nalan hanım abla var karşınızda :D

Not: Yeni yıl karşılama yazıma olan bütün yorumlar beni çok mutlu etti, duygulandırdı. Hepsi için çok teşekkür ederim, tabii ki yanıtsız kalmayacak ama şimdi değil. Kursa koşturmam gerekiyor kendimi birazdan..
Öpüyorum..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails