7 Haziran 2009 Pazar

ENİŞTEM 'AMA BUNU ANLATAMAZSIN' DEDİ.

Sedef, eniştemi gizli gizli bloğumu okurken yakalamış.Onlardan o kadar sık söz ediyorumki, okumalı da zaten :P ama neden 'gizli gizli?'
Geriye dönelim şimdi;
19 mayıs tatilini fırsat bilip iki arabada üç aile toplam dokuz kişi Kocaeli'den İznik'e gittik.Eniştemin seri araba kullanmasından hoşlanmadığımdan ve diğer araba daha geniş diye (enişte okuyorsan öğrendin; araban Nihat abinin arabası kadar geniş değil :D arabam küçük değil sen genişsin dediğini duydum!Ayıp oluyor ama!) eniştemin iş arkadaşı, eşi ve kızlarının olduğu arabayla gitmek istedim (aslında diğer arabadan 'ay yavaş, ay şöyle, ay böyle, derinlik algılama eksikliğimin yaptırımıyla şu araba geliyor mu gidiyor mu?' tavırlarımdan bunalan eniştem tarafından diğer arabaya postalanmadım da ben kendim gittim :P yahu Hakan bile istemedi beni, arkasını dönüp biniverdi eniştemin arabasına, iyi mi)
Nihat abinin eşi Yenigül de eli maşalı bir co-pilot değil mi; sağolsun beni ekarte etti.O benim söylemem gerekenleri söylerken ben arkada keyfime baktım.Trafik yol kontrolörü olarak gereksiz kaldım.
Nihat abi başka bir kuruma geçmiş eski bir telekom çalışanı; bulunduğu kurum, müzeler ve tarihi eserlerle ilgili, çalışmaktan zevk alınacak bir yer.Eşi de hiçbir şeyden memnun olmayan ama buna karşın çok tatlı, takılmayı çok sevdiğim bir kişi :) Böyle iki kişi ve ancak sorulduğunda yanıt veren uslu kızlarıyla yaptım bu yolculuğu.
Diyalog:
Yenigül:Nihat yavaş!
Nihat abi:Yavaşım ya.
Gülen:Evet yavaş.
Y:Gözüm ibrede.
G:Yenigül benim gözüm de senin üzerinde.
Böyle böyle Yenigül'ü susturdum :D
Nihat abi gezmeyi ne kadar seviyorsa Yenigül de otursun evi beklesin..Uyumaktan vazgeçip bizimle gezmeye gelmeyi kabul etmiş olmak onun için bize yapılmış büyük bir jest.Nihat abiye 'Nihat abi hiç yerine düşmemişsin' diye ben bir tutuştururum bunları :) Öyle güzel atışıyorlarki dayanamadım :)
İznik'te dokuz kişi çil yavrusu gibi dağıldık, toparlayabilen buyursun gelsin.Dokuz kişinin aynı anda aynı yerde görüldüğü tek yer köfteciydi.Ben her bir grupla en az iki kere bir araya gelebilmeyi bile tarihi bir başarıdan sayıyorum..Tur rehberlerine Allah kolaylık versin.Bir grubu bir arada tutmaya çalışmak zor, ben sevmem zaten; ne o öyle takıl birinin peşine, herkesin önemsediği detayları önemsemek zorunda mıyım ben?Hiç tur organizasyonunda bulunmadım ama değilimdir kesin.
Asırlık çınar ağaçlarının altından yürüdüğümüz Arnavut kaldırımlarında kendimi romantik hissederken başladı İznik turumuz.Ne romantizm ama; Erdim bir elimi tutmuş, Hakan diğer elimi :) Erdim de yolun romantizmini anlamış olacakki bana usulca 'Hakan'ı gönder, ikimiz yürüyelim' diyor.Hakan da 'Erdi bir şey mi istiyorsun?' diye Erdim'e bakıyor.İkisini aynı anda idare etmeye çalışıyorum :) İki erkek arasında kalmak, paylaşılamayan kadın olmak ne meşakatli işmiş meğer :P
O yolun sonunda müzeye ulaştık.Müzeyi bize babasından dolayı müzeleri çok seven İznik deneyimli Erdim gezdirdi.(Eniştem gittiği her yerde önce müzeleri gezer, Erdim de Ankara'ya her geldiğinde gezilecek yeni müze var mı diye sorar)


Bizans'tan kalma kırmızı altından yapılan takılar bugün bile tekrar ediyor kendini.Güzellerdi.


Bizans döneminden kalma buluntular, camiilerin ve tek katlı, dar, sessiz sokakların üzerimde yarattığı, daha İznik'e girerken kuşbakışıyla sevdiğim 'buraya yerleşip çini mi yapsak!' etkisi hala sürüyor.Daha İznik'e girişte hissettiğim bu güçlü istek İznik'i gezerken yerini kesinliğe bıraktı.Ey hayat, belli mi olursun sen :)

Kuşbakışım

O günü çok karışık geçirdiğimiz için detayları ne yazıkki tam anlamıyla hatırlayamadığım bir yol hikayesi olarak kaldı aklımda İznik.Detaylar ikinci gidişimde :) Yani skandalımın unutulmasından sonra İznik'e bir daha gidilecek :)
Çini işi takılardan çok etkilendim, genelde turkuaz ve canlı kırmızının ağırlıklı olduğu renklerle hazırlanmış bu takıların hepsi de elle tek tek yapılmış sanat eserleri.Hatta tabak boyarken gördüğüm o insanları bir kaç dakika izledim de, yok; ben bu işi yapıyor olsam o kadar zaman ve emek verdiğim ürünle kesinlikle duygusal bir bağ kurar ve bu bağlılıktan dolayı da hiçbirini satamazdım.

Acıktık.İznik'i iyi bilen eniştem ve Nihat abi, bizi garsonların sürekli koşuşturduğu, orada bulunduğumuz süre içinde masaların hiç boş kalmadığı temiz, leziz köfteleri, piyaz, ayran ve kaymaklı ekmek kadayıfına o günden beri hayranlık beslediğim :P köfteci Yusuf 'a götürdü.Porsiyonlar o kadar büyüktüki benim köftelerin bir kısmıyla sokak kedi, köpekleri bile bayram etti.Yolu İznik'e düşenler, yolunu İznik'e düşürenler için 'köfteci Yusuf'u kime sorsanız gösterirler' şeklinde klasik adres tarifi verip fiyat listesine geçeyim: dokuz kişi köfte, piyaz, ayran, kaymaklı ekmek kadayıfı için 80lira ödedik.Bence çok makul.Eminin eniştem şunu da anlatamayacağımı düşünmüştür :P biz yemek yerken eniştemin erkek kardeşinin küflü çıkan ekmeği geri götürmek üzere evden çıkıp tam iki saattir ortalarda olmadığı haberi geldi.Telaşlandık, elim ayağım buz kesti. Ne yapacağımızı düşünürken ekmek almak için evden çıkıp geri dönmeyenlere örnek, küflü çıkan ekmeği değiştirmek üzere yollara düşüp düşerken de cep telefonunu evde unutan konu kahramanının araba lastiğinin patladığı için güzelim tatil gününün iki saatini sokaklarda heba ettiği haberini aldık..Adam neler olduğundan habersiz patlak lastikle uzlaşma yolu ararken biz olabilite senaryoların vuku bulmadığından dolayı rahatladık :)
(Aklıma geldi eniştem, birader ve Sedef arasında geçen bir diyalog:
Sedef:Benim bir komşum vardı, iki senede bir koltuklarını değiştirirdi.
Eniştem:Benim öyle bir komşum vardıki, koltukları yoktu.
Birader:Benim hiç komşum yoktu.
Sedef:Siz beni var mı sanıyorsunuz?

Ben şimdi eniştemin 'bunu anlatamazsın' dediği olayı anlatmamak için baklayı ıslatıp duruyorum ya ağzımda; kendi gözümde bile daldan dala konup şakırken yapması gereken işi unutturmaya çalışan insan profili çiziyorum :(
Ayasofya'yı görmeye gittik.Nihat abi artık bir müzeci ve sanatı çok seviyor.Nihat abi önde, biz arkada; Yenigül ve bana Ayasofya hakkında bilgiler verirken Yenigül kulağıma gülerek 'anca dağlara taşlara geçer sözü' diyor :))) Ben 'Nihat abiiii' diye bağırıp sanki söyleyecekmiş gibi yapıyorum cimciği de yiyiveriyorum :D
Son durak; İznik Gölü kenarı.Görenler beni anlayacaklardır.O nasıl bir yeşil, nasıl güzel bir yeşil, nasıl güzel bir zümrüt yeşili.O su kenarında taştan, şömineli bir ev içinde hayal ederken buldum kendimi.Soğukmuş ve dizlerimde kırmızı kareli bir İskoç battaniyeyle şömine karşısında ateşin kırmızılığına dalmış gitmişim.Sonra; hayır dedim.Hiç değilse burası temiz kalsın.Benim evim olursa başkalarının da burada evi olur.Sonra iki katlılar, çok katlılar derken doğayı katletmeye önayak olacağını düşündüğüm taş evimi yıkıverdim hayali dozerlerimle.
Göl kenarındaki banklara oturup gözümü kırpmadan saatlerce sadece o yeşil rengi izleyebilirdim.Nedense gölleri denizlerden daha başka seviyorum sanki.Sapanca hakkında da aynı duygulara sahibim.İndik göl kenarına inmesine de keşke inmeseydik ya da onlar gitseydi de ben uzaktan elimde dürbünle baksaydım göle :(


Birer dondurma aldık ve önden davranıp hep birlikte oturabilelim diye ağaçların altında yarım ay şeklindeki iki banktan birine oturdum.İşte ne olduysa ondan sonra oldu.Sekiz kişilik grup arkamdan geldi.Sığamayacaktık, ben insaniyet namına onlar otursun diye yerimi verip çimenlerin kenarındaki tretuvara oturmak üzere çömeldim.O nasıl oturma yeltenmesiyse tretuvarın ince olduğunu anlayamayan totoşumun büyük bir kısmı boşta kaldı ve ben geriye doğru ters bir takla atarken ters dönmüş hamam böceklerinin nasıl o hale geldikleri bilinmez tepe taklak olmuş sırt üzerinde debelendikleri bir anda aniden düzeldiklerinde yaşadıkları şaşkınlıklarıyla tanıştım ve bunları yaparken de elimdeki dondurmayı kesinlikle bırakmadığım gibi, yere de bir damla dondurma dökmedim.Sanki ben onlara yer vermemişim, onlara yer verdiğim için (aslında değil, ebat ve dikkat sorunum var benim) bu duruma düşmemişim!Karşımdaki sekiz kişilik sinir ekip topluca güldü bana.Hadi onlar neyse; onların hakkından gelirdim de çevredeki insanların gülmesi hiç hoşuma gitmedi.Gidip neden güldüklerini soracak değildim ya hiç tanımadığım insanlara!Çok bozuldum çok!Kös kös kalktım ve hiçbir şey olmamış gibi ters takla atarken bile korumayı başardığım dondurmamı yemeye devam ettim.

Eniştemin 'bunu anlatamazsın' dediği olay budur.
Ne yani ben insan değil miyim, ben düşemez miyim, ben düşerken ters takla atamaz mıyım, ben ters takla atabilirken dondurmama da sahip çıkamaz mıyım??Yaptım işte..Oh be rahatladım :D
Bir gün telefonda konu blog olunca eniştemin 'İznik Gölü kenarındaki düşününü neden anlatmıyorsun, neden sanki o düşen kişi sen değilmişsin gibi davranıyorsunki?' dalgalı sorusuna yanıtım 'anlatırım, ne varki bunda' oldu ama anlatamayacağımı düşündüğü şey gerçekten de anlatamayacaklarım listesinin en son maddesi bile değildi.
Not 1:Listemdeki bazı blogları açamıyorum!Mehtap, Dilek (Aysema öğretmenim), Gayyor, Özgüranne.
Not 2:Yazdıklarımı okumak için bir bilgisayarın başına toplanan
Çağın Göz Hastanesi çalışanlarına çok teşekkür ediyorum. ---;--@ bu gül size :)

7 yorum:

  1. Gülen (böyle hitabetmemin bir sakıncası yoktur sanırım) çok tatlısın ya, beni yine çok güldürdün, Allah da seni güldürsün. sevgiyle kal:))

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Gülen,
    Çok güzel bir gezi yaşamışsın. Neşeli ve serüvenli.
    İznik'e çok yakın bir köyde dünürlerimizin yazlığı var ve her yaz defalarca gider göle de gireriz. Çok güzeldir İznik ve Güneşin en güzel battığı yerdir.
    Canımı çektirdin, çünkü orda kafadengi dünürlerimizle çok güzel günler geçiririz.
    Bu arada defalarca mail yazıp sağlığını soruyorum alamıyormusun yoksa!!!
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. merhaba harika bir gezi olmuşş
    canım oğluşun sınavı fena geçmedi yazacağım fırsat bulunca :)))
    teşekkür ediyourm

    YanıtlaSil
  4. bak okudum demek ki bu kadar hay huy arasında okumayı hattaa yazmayı da unutmamışım....
    çoook mutlu oldum ,eh sen de ne kadar süreceği belli olmasa da nalan ablam inmeye ayakları üstünde durmaya başladı diye sevinebilirsin.

    YanıtlaSil
  5. iznik iznik olalı bu kadar şenlenmemişti.Ama bir dahaki gidişimizde kılık değiştirmem gerekecek,çünkü iznik halkının beni sen sanıp göl kenarında hafızalardan silinmeyecek o düşme ve yuvarlanma arası komediyi hatırlayıp üstüme gülmesini istemem.ikiz olmanın dezavantajı da budur işte..bir de sapanca gölü kenarında bir skandal yaşamış ve yaşatmıştık hatırladın mı?o zamandan beri sapanca'ya gitmiyorum.unutulmuş muyumdur?gidebilir miyim artık?

    YanıtlaSil
  6. KIYAMAM GÜLÜŞÜME DÜŞMÜŞ MÜ BAKAYIM.YALNIZ DONDURMAYA ZARAR GELMEMİŞ YA.SÜPER.BIRAK GÜLSÜNLER DÜŞENE HERKES GÜLER.
    BU ARADA RESİMLER HARİKA.BENDE MÜZE HASTASIYIM.ÇOCUKLARLA NE MÜZE VARSA HEPSİNİ GEZDİK.

    ÖPÜYORUM

    YanıtlaSil
  7. çağın göz olarak teşekkur edıyım barı oranın bı çalışanı olarak :) süpersın danım benım insanlar düşe kalka buyur aldırma boşverrrrr...:)))))))))))

    YanıtlaSil

Fikrin varsa bilmek isterim..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails