31 Ağustos 2009 Pazartesi

ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!


Kara Harp Okulu'nu dördüncü olarak bitiren teğmenin yerinde olmak isterdim.
Kesinlikle birinci değil; diplomamı Orgeneral İlker Başbuğ'un elinden almak için birinci değil de dördüncü olmak isterdim. Bu sene, önceki senelere göre daha da bir 'mesaj' içerikli kutlanan 30 Ağustos Bayramı törenlerini izlerken, büyük bir gururla kendilerinden emin kınalı kuzuların tok sesleriyle söyledikleri 'vatan canım sana feda' sözleri zaten göz ucumda hazırolda bekleyen göz sularımın yüzümü yanaklarımdan boynuma kadar yıkamasına neden oldu. Bu sene ilk kez Muhafız Alayı yürüdü; yüzlerinde kararlılık, gözleri aydınlık.. Ellerindeki çiçekleri askerlere atan vatandaşların çoğu, gördükleri bu gurur tablosu karşısında ağlıyordu. Bayraklar sallanıyor, askerlerin söyledikleri marşlara bildikleri kadarıyla eşlik ediyorlardı. Çok görkemliydi, bütün ordu birliklerinin sancaklarının yanı sıra, bu sene Kuzey Kıbrıs'tan gelen bir de piyade birliği vardı. (Kuzey Kıbrıs'ın kuruluş yıldönümünde yerinde yaşadığım bir olay varki.. Onu başka zamana anlatırım..)
Duyduğum gurur, her millete nasip olmayan bir liderin önderliğinde vatan topraklarımın bütünlüğünün korunması için verilen mücadelenin üzerinden geçen seksensekiz yılda ülkemin geldiği (gerilediği) yeri düşününce gurur gözyaşlarım nöbeti üzüntü ve öfke gözyaşlarına devretti.
Üstüne DTP'li belediye başkanlarının Ulusal Marşımız söylenirken sessiz, dilsiz kalmalarına olan öfkem de eklenince..
Arkasından dört askerimizin şehit olduğu haberi de gelince öfkem beyin kılcal damarlarımı çatlatacak duruma geldi; ağladım, ağladım, ağladım..
Açılım; neyin açılımı??
Kardeşsek ulusal marşımızdaki susuşun neden??
Ulusal marşımIZda sustuğun için kardeşlikten nasıl söz edebiliyorsun!

Mondros Mütarekesi ve Sevr Anlaşmalarının ardından ülkemin bütünün düşman güçler tarafından paylaşılmasının üzerine büyük bir uyanışla kaderini belirleyen Türk ulusu,
"Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz."
sözleriyle vatan, toprak bilincini oluşturan dünyadaki en büyük Türk Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve kanla, acıyla, yoksullukla, fedakarlıkla alınan toprağımızın her bir karışı için canını düşünmeden veren şehitlerimize borçludur. Ulusal bayramlarımızın kutlanmasındaki amacın sadece o gün için duygu anları yaratmak olmadığını anlamamız, kanla alınan topraklarımızın şimdilerde parça parça satılmasına karşı çıkmak için yeni bir bilince uyanmalı ve hesap sormalıyız. Sessiz kalındığında yapılan her şeyi aslında hak ettiğimizi gösteriyoruz biz.

Bugün daha farklı duygular hissettiğim 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun..

Sadece bayram havasında geçen ulusal bayramlarda değil yaşamlarımızın genelinde bizi biz yapan, yoktan var eden, bir ulusa ait kimliğimizi oluşturmanın yolunu açan şehitlerimize ve Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e minnet duygularımla..
Görsel

29 Ağustos 2009 Cumartesi

GÜNAYDIN: 05.48

Tam beş kilo vişne sapı kopardım. Vişne reçelinin çekirdekle yapıldığını sanmaktan neyseki son anda vazgeçip çekirdekleri çıkarırken mutfağı kırmızıya boyadım bir güzel. Derdimin ne olduğunu hala sorguluyorum :( Bir meyvenin hem bu kadar ekşi hem bu kadar yapış yapış olması da anlaşılır şey değil. Kombiyi yakmayı beceremeyip soğuk suya girmeye cesaret edemeyince sprey kolonyayla temizledim kendimi :D Ben bir reçel sever değilim aslında; sadece bergamut reçeli severim, o da Ankara'da bulunmaz.
Burun kemerim üzerinde bir sivilce çıktı. Müdahale etmedim çünkü onu sevdim. Benimle birlikte olduğu, beni yalnız bırakmadığı için saygı duyduğum sivilceme derin bir sevgi de beslemekteyim. Şimdiden yavaş yavaş sönmeye başlayan bu siviMcenin gidişine alıştırmaya çalışıyorum kendimi. Bak şimdi aklıma düştü; bu SİVİLcenin ASKERce olanları da var mı? Ben bile gülmedim..

Travması bol bir gündü. Ulu ağaçların arasında doğumla gidişler arasındaki süreyi kıt matematiğimle hesaplamakla geçen, erkenden yol alanlara üzüldüğüm, daha geç gidenleri içten içe kıskanarak geçirdiğim bir gün.. Senede iki kere geldiğini iddia ettiğim ama her bu kadar çok üzüldüğümde alnımla göz oyuklarıma yerleşen artık ağrı kesicisiz bile katlanabildiğim baş ağrım hala sürüyor. Belki ilk saatlerdeki etkisini kaybetti ya da ben o kadar alıştımki rahatsız ettirmiyorum kendimi ağrıya. Baş ağrısı diye geçiştirdiğim ve zaman zaman da çıkarmama neden olan bu rezilliğin adının migren olup olmadığını bilmiyorum.

Çok üzgünüm. Bunun hiç geçmeyeceğini de biliyorum.. Sadece doğum tarihimin yazılı olacağı bir mermer siparişi verdim bugün. 2.10.2013 tarihine kadar gitmek istemiyorum; annemle yeniden birlikte olmak için o tarihe kadar kalmalıyım.

Akşam üzeri Tarçın geldi. Kapılarımızın aynı anda açık olduğu an, o koca cüssesiyle soluğu bizde alıyor. Attığım bütün fake'lere karşın ne yapıp ediyor ve beni bir kenara itip içeri girmeyi başarıyor. Çöp öğütme makinesi sanki. Bugünkü zaiyat; siyah patik çorabımın eşi ve bir silgi. Panikle viyolonselciye söylediğimde 'permatik yemişti bir keresinde' yanıtını aldım ve garip bir biçimde rahatladım :P Permatiğin yanında çorapla silginin lafı mı olurmuş :) Tarçın'a rontgen filmi çektirmek istiyorum; evde bir türlü bulamadığım eşyalarımı hala arayıp aramamam gerektiği konusunda emin olmam gerek :)

Işıksız uyuyamıyorum, ışıkla da ışık olduğu için uyuyamıyorum. Sonuç: uyuyamıyorum. Uyanamıyorum çünkü uykuda geçirdiğimi düşündüğüm anlar aslında sızma anları. Şimdilik idare edemeyeceğim bir durum değil. Bir zaman sonra hala bir düzen ya da iyi bir uykuyu alışkanlık edinmediğim vücudum tarafından rapor edilirse bir doktora gideceğim. Dün gece rüyamda doktorum Meral Çalgüneri'yi gördüm; makus kader, rüyamda da sıra bekliyordum :)))))))
Sırt ve öğleden sonra başlayan ve ağrı kesici almakta inat ettiğimden hala süren baş ağrıma yenik düşmediğim için kendimle ne kadar övünsem az :D Böyle gözlerimi oyuversem de ağrıları geçtikten sonra yerine geri takıversem ne iyi olur. Betty Blue; iğrenç bir sahneydi ve kaldıramayacak kadar da gençtim. O filmi neden izlediğimi bilmiyorum; sanırım o sahneyi unutmamak içindi :(

Yarın Protestan akrabalarımızın iftara geleceğini öğrendim :)))))))) Bir de hoca getirip bunları müslüman mı yapsak ne :P Bunun bir espri olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.. İnançlar ve biçimleri beni hiç rahatsız etmediği gibi bunu insan ve kültür çeşitliliği olarak bir zenginlik olarak gördüğümden hoşuma bile gider :)

Funda'm; Hiçbir şeyden pişman olmadım demek için çok iddialı olmam gerekir ki pek değilim. Kırılganlığımın farkındayım, geçmeyeceğini biliyorum. Yapılacaklar listesinin ilk sırasının da hakkını vereceğim :P

sesiber'im; yazdıklarıma ilişkin sözlerinin beni ne kadar mutlu ettiğine bir de teşekkür demeti eklemek istiyorum ama biliyorumki eğreti duracak. Sevmiyorum sadece teşekkür etmeyi :( Aslında düşünüyorum da bu kadar övgüyü hak edecek ne yaptım ben? Sadece yazıyorum; yaptığım bundan ibaret; sadece yazmak. Güzel sözler işetecek kadar iyi yazdığımı bilmeden yazıyorum. Yazarak anlatmaktan başka yapabilecek bir şeyim olmadığından yazıyorum. Bana iyi geldiğinden, anneciğime verdiğim sözümden yazıyorum. Yemek konusunda iyi olmadığımdan, örgüde berbat biri olduğum halde ısrarla devam etmelerimden muzdaribimdir belki de :P
Üzülmemi istemediğini biliyorum ama üzülmeliyim çünkü üzücü şeyler yaşadım ve birlikte olmadığımı düşündüğüm kişi artık birlikte olunmadığında üzülünücek biri.Birlikte olmadığına üzüldüğün kişiden beklemediğin davranışlar kırar, hırpalar. İşte bu nedenle üzüldüm ben..
İçimdeki fırtına henüz tam kopmadı. Beni üzen kişiyi kapı arkasında merdaneyle bekliyorum. Şiddete hayır ama şiddete evet :P Merak etme, gelmeden önce asla şiddet bakımından değil ama yine de bir parça da olsa verdim nasibini eline de öyle geldim :D Ne yaptım? O koca valizle çıktım, bu da peşimden. Asansör kapısını kapatıp kaçacaktımki aradan girmeyi başardı. İndik aşağı. Ben kaptım valizi koşuyorum. Bu peşimde. Arada dönüp 'git, gelme. Giderim ben kendim' diye söyleniyorum çünkü gerçekten yalnız kalmak istiyordum. Otobüs durağına gelince otobüse binmek yerine koşmaya devam ettim ama öyle böyle bir yol değil. Bilenler için: İzmir'in metro için kazılan caddesi; yol, kazı çalışmalarından hem bozuk hem dar. Dükkanlar askılarını kapı önlerine çıkarmışlar. Offroad yapıyorum sanki. Ara ara da slalom ve hiç susmuyorum. Biliyorumki annesi de camdan bakıyor. O koca valizle koştura koştura gidiyorum. Bir yandan da hala peşimde diye ağlamaya başladım. Arkamı dönüp 'lütfen peşimi bırakır mısınız?' diye bağırıyorum da kimse 'yardıma ihtiyacınız var mı bağyan' demiyor iyi mi :( Tam dört durak bazen Onu önüme katıp bazen koştur koştur önüne geçip burun kanatlarım açılmış salya sümük metroya geldik. Metrodaki görevliye 'bu adam beni rahatsız ediyor' diyecekken biletsizliğimi ve bilet gişesinin de kapalı olduğunu fark edip vazgeçtim. Aynı vagona bindi benimle ama ben ne yaptım? Kapılar kapanacak anonsuyla bir depar attım ve o koca valizi ona bırakarak bir öndeki vagonda ona en uzak koltuğa arkamı dönük oturdum ve ağlamamı kaldığım yerden sürdürdüm :D Gardaki kepazeliğimin haddi hesabı yok :D Servis otobüsünde de iki kez kapıya sıkışıyordu az kalsın :/ Otobüs hareket ettiğinde arkamda oturan kadının 'camdan bir bakın, yazık adama' sözüne 'sizi ilgilendirtmez' cevabını vererek ona doğru hiç bakmadım :D Geldiğinde neler olacağı hakkında hiçbir fikrim yok :D
Sözlerinin hiçbirine sana ne demiyorum inan. 'sana ne' demem gerektiği yerde ne'nin e'sini öyle bir uzatarak derimki ben ama şimdi bu sana ne'nin bizimle hiç ilgisi yok..Hislerim sesimdir benim. Empati olayına hiç girmeyelim; şaşıp kalırsın :( Bu nasıl bir ağır söz ben çok iyi biliyorum. Empati yapmakta aciz kaldığım zamanlar olmuyor mu, oluyor; ben sözün barındırdığı erdemin zorluğunu bildiğimi biliyorum. Hiç tanımadığım birinin benim hayatıma müdahale ediyor olması onun beni tanıyor olmasındandır; dolayısıyla benim de onu. Bu nedenle müdahale etmeye devam et :) Bugün biraz daha farklı bakıyorum; sanki bunlar benim başıma gelmedi gibi hissediyorum. Beni tanıyanlar olarak zor ve eğlenceli olduğum düşüncene katılıyoruz :)

Sihirli'm; yaramaz mı, ama hala kırgın, kızgın hatta bugün biraz daha öfkeli ve her zamankinden daha mağrur biçimde yere düşen burnumu almak için eğilmenin gereksiz olduğunu düşünüyorum :P

Nalan ablam; sus, sen hiiiiç konuşma. Bırakıp gittin beni, bir de İzmir'e git dedin. Aha gittim. Gittim, gördüm, geri döndüm :) Sen gel bak buraya :P Ertuğrul kocaman olmuş, saç traşını da çok beğendim. Onun öpücüğünü yerim ben.

Adaşım Gülen'im; dünyada kaynana-gelin ilişkilerinin ikinci çok kötü ülkenin Türkiye olduğunu biliyor muydun? Birinci İtalyanlar. Ay onları hiç düşünemiyorum. İtalyanca atraksiyon bir dil ya, bir gelin-kaynana tartışmasını görmek fena olmazdı hani :)))))))) Çok komik ama ya :)))) Mütevazi olmam mümkün değil, evet iyi biriyim. Kırılmamak için kırmayı deneseydim belki şu an durduğum yerde olmazdım ama yapacak nerdeyse koca bir hiçe sahibim şimdi..

esr@; 'siz annenizi kaybettiğiniz dönemde bende çok ciddi bir ameliyat geçirmiştim. Ama ben hiç bir zaman siz bana geçmiş olsun demediniz diye bu şekilde ağır konuşmadım'
Annemi kaybetme şokunda kendimde değilken sana bir geçmiş olsun demeyi akıl edemediğim için bir de özür dileyim bari. Hey Allah'ım aklıma mukayyet ol! Lütfen cevapsız kal!Kalın
Yeşim'ciğim; ikidir beni mahcup ediyorsun. Ben bu kadar övgü sözleri işitmeye hiç alışkın değilim ve güzel şeyler duyunca sevindiğim kadar olmasa da utanıyorum. Çok teşekkürler..
Olay: beni sırasıyla çok kıran sonrasında kızdıran, kızgınlığımın da öfkeye dönüşmesine engel koymadan detaya girmek istemediğim bir dizi olaylar çok istediğim halde ne yazıkki tarafımdan asla burada paylaşılmayacak :( Sadece benimle ilgili olan kısmından söz etmeyi kendime en yakışan şey olarak değerlendirdiğimden sadece duygu anlatımı kısmıyla ilgileniyorum.. Bunu da yapmasam çok daha kötü hissedeceğimden eminim çünkü ben blog arkadaşlıklarını ve önerileri ciddiye alıyorum. Destek sözlerin, iltifatların, övgülerin için çok ama çok teşekkür ediyorum.


Belgin'im, canım; telefon için ben bir şey yapamıyorum çünkü Hakan'ın adına kayıtlı :( En kısa sürede bir çözüm bulacağımı bilmeni istiyorum. Ben de seni çok seviyorum!

enne'm; estağfurullah, hayranlık duyulacak neyim var benim; ben sadece yazıyorum. Konuşarak anlatacakken parmaklarımla yazıyorum. Merkeze uzak ve henüz tam yerleşmemiş bir yerde otururken sıkıntı ve anneme verdiğim sözden dolayı açtığım bu blog için 'beni kim, neden okusun' derken şimdi böyle şeyler duymak beni çok şaşırtıyor inan. Blog sayesinde bu kadar güzel arkadaşlıklarım olacağını bilseydim daha önce çıkardım ben bu yola.. Sekiz aydır hiç değişmeyen acımı daha katlanılabilir hale getirdiğinden yazmayı, blog arkadaşlıklarımı seviyorum. Çoğu zaman amaçsızca yazıyorum. Gazete; hay Allah. Ne olur bu kadar büyütme gözünde yazdıklarımı. Bu benim için çok büyük bir sorumluluk olur. Kötü olduğunda altında ezilirim. Hem o köşe yazarları 'iş' olarak gördükleri için yeterince iyi değildir belki. Bu benim kendimi en iyi ifade ediş biçimim ve eğer ağır gelmeye başlarsa hiç düşünmez o an bırakırım yazmayı ama bir gazetecinin ne yazıkki bunu yapma lüksü yok. Onun para kazanma amacı bense sevdiğim için yazıyorum. Hem dişi Yılmaz Özdil olmadıktan sonra kırarım ben kalemimi :P Nişan hikayem :) ah bir de nikahta ayağa basma hikayemi bilsen :)))))))) Bütün güzel sözlerin için sonsuz derecede teşekkürler..

Çınar'ım; ben bu yazıyı yazarken o güzel sesin hala kulağımdaydı :) Yarın misafir haberi aldım ama kaçmaya çalışmayı planlıyorum :D

Devince'm; kırılma noktaları.. 'a ne var bunda, buna mı kırıldın?' diye basitçe görüp gösterilmek istendiği şeylerin bir de 'a ne var bunda, buna mı kırıldın?' sorusunun üzerine tuz biber ekerek kırıp geçtiği, yok ettiği duygular.. Benden başka bir ben daha yok ve asla olmadan yaşayamayacağım değerlerim için ben yoldan gönüllü çıktım..
Kendime iyi değil uykusuzca bakıyorum :( Saat 6.25, uykuda değilim, baş ağrım sürüyor ve yarın misafirim var :)


3prenses'im; bazen sözler birbirini tekrar eder çünkü ne sözler başka bir anlama gelir ne de anlam vermek kolay gelir. Bu nedenle seni çok iyi anlıyor ve teşekkür ediyorum :)

n@zo'm; üzülmem manalı, üzülmemem manasız :) çünkü çok sevdiğim biri bana yamuk yaptı :))))))) yamıldım :D Bakarız bir çaresine artık :o)


İşte çeke çeke koşturduğum valiz.
Adana tren garında..
Aslında iki kapılı bir gardrobun alacağı kadar eşya alacağını garanti edip satıyorlar bunları.
(bunu şimdi uydurdum :D )

Seviyorum, gidiyorum..

27 Ağustos 2009 Perşembe

ÖZEL BİR GÜN; NİŞAN YILDÖNÜMÜM.

Bugün benim nişan yıldönümüm. Artık biz değil de tekil şahıs olarak sadece 'ben'i hissettiğimden artık evlilik yüzüğü olan nişan halkasını hala parmağında taşıyıp taşımadığını hiç umursamadığım 'biz'in diğer kişisini çıkardım nişan hikayemden. Bu nedenle sadece 'ben' varım bu hikayede..
Siyah uçuşan bir etek giymiştim, üstümde minicik beyaz puantiyeleri olan boyundan bağlı, tiril tiril şık siyah bir bluz. Zayıftım ve Sedef bana siyah bir kuğuya benzediğimi söylemişti.
Bahçesinde tavşanların gezindiği ıssız yollardan geçerek gidildiği için yanlış yola saptığınızı düşündüren kimsesiz bir yolun sonundaki gizli bir bahçedeydik. Bir ara topuklu papuç giymeye hiç alışkın olmayan zavallı ayaklarımın hatırına, bahçesinde kurulu ahşaptan salıncağında oturduğum, yeşilden yorganına çıplak ayaklarımla bastığım o güzel bahçe.. Sedef'in eşinin meleklerin sevenlerin üzerine çiçekler attığını söylediği güzel bir konuşmayla taktığı, makas unutulduğu için ucundaki kırmızı kurdeleye bağlı yüzükler parmaklarımızda, 'hiç ayrılmasınlar' sesleri ve gülüşmeler arasında; o an, nişan yıldönümünde şu an hissettiklerimi hissedeceğimi asla bilmeden makas getirilmesini beklediğimiz o rüya bahçe. Güzel olan anıları düşünmek mutlu ediyor insanı. Bir buluta sırt üstü uzanmışsın gelip geçen bulutlara arada laf atarken pembe balonlu sakızını şişirerek kat ettiğin yol gibi.

Operacı komşum tatlı kadın Gülay ve köpeği Tarçın geldi sabahtan; aslında pek sabah saatleri sayılmazdı. Gece tek başıma uyuma korkumdan günün aydınlanmasını beklemiştim oturma odasına getirdiğim loş gece lambasının ışığında gazetelere göz gezdirirken. Cam açıktı ve içeri pike yapmaya çalışan tavuğa kaçmış arsız güvercinden korktuğum için pencereyi kapatıp kanepeye uzanmıştımki uyuyakalmışım. Uyandığımda saat 11.30du. Arkadaşımla tatile eş zamanlı, bir gün arayla gidip yine bir gün arayla döndüğümüzden sevgili bay Golden Tarçın evde yalnız kalmış feci derecede de tüy dökmeye başlamış, sıkıntıdan evdeki bütün silikon yastıkları parçalamış, silikonları da bir yatağın altına saklamış :) Okula hala alışamayan birinci sınıf öğrencisi oğlunu şikayet edercesine çözüm bulmaya çalışan evebeyn huzursuzluğunda anlatıyordu Tarçın'ı arkadaşım. Tarçın'ın yalnızlık hissini depresyona taşımış olma ihtimali üzerine ailemizin veteriner hekimi Orkun'u aramak geldi hemen aklıma. Yanılmamıştım, Tarçın depresyonda ama çabuk atlatacağa benziyor. Dün akşam bir ara karşılaştığımızda sanki yavrusunu kaybetmiş hüznüyle bakarken gözleri, bugün bir daha asla terkedilmeyeceğini sezmiş olacakki neşeyle parlıyordu :) Tatlı arkadaşımın kilo vermiş olduğumu söylemesi aynada uzun uzun kendimi süzmeme neden oldu, pilatese ara vermiş olmama, zorla yedirilen pilav taneciklerine karşın incelmeye devam etmek güzel geldi. Öğleden sonra bugüne kadar hiç yapmadığım zorlukta bir pilates ziyafeti çektim kendime. Ayağa kalktığımda gücü hiç tükenmeyecek bir komando gibiydim. Öyle bir havaya girdimki bir bez parçasını Rambo gibi sardım başıma ve bir süre öyle dolaştım evde :) Kol kaslarımı ne zamandır incelememiştim. Altları değil ama üst taraflar hizaya girmiş gibi. Pilatese devam :) ama pilates fotoğrafları için bir threepot almam gerekecek. Malum aynı zamanda fotoğrafçım da olan kişiyle artık işbirliği yapıyor değilim :) Bir fotoğraf kataloğunun son sayfasına bakar gibi son fotoğraflarıma bakarken çekimler sırasında ne kadar eğlendiğimizi hatırlayarak gülümsüyorum bir yandan..
Akşam babacığımla kolkola yürüyüşe çıktık, aslında ben onu camiiye bıraktım. Dönerken kalabalık yürüyüş yolunda gözüme kestirdiğim bir bankta oturdum sonra sırasıyla önce yürüdüm sonra da kol gücümden emin olmak için bir egzersiz aletinin mekanik sesinde havalara uçurdum kendimi. Kolum acıyınca mızıkçı çocuklar gibi söylene söylene attım kendimi aşağıya.. Babamla buluşup birer külah dondurmayla evimize döndük.
İlk patlamasında sesin geldiği yöne doğru koşarak seriyi yakalayabildiğim kadarıyla izleyip mutlu olduğum havai fişek gösterileri olmuyor ikinci akşamdır. Demek ya yaz bitiyor ya da civardaki bekarlar artık bekar değil :) Ben hiç kışın havai fişek görmedim..

Zorlukları aşarım ben :)

Funda'm; biliyorum sevindiğini. Yakın gördüğünü, yakınında görmek istediğini de biliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. İçtenliğin için çok teşekkür ediyorum..
Volkan Kaldera'm; aynı dili konuştuğumuzdan seni anlıyor ve büyük bir mutlulukla söylediklerinin hepsine katılıyorum ama ben başaramadım, senin yaptığını ben başaramadım..
Artık çok geç, hoş erken olsa ne olacaktı; bu da ayrı konu. Aslında eğer aileler birbirleriyle ya da gelin-damatlarıyla anlaşamıyorlarsa neden bitbit biraraya gelmek istiyorlar hiç anlamıyorum. Bırakın hayat ve tatiller kimseye zehir olmasın. Kim nerede kalmak istiyorsa kalsın. Şimdi çok mu iyi oldu sanki?? Gittim de ne oldu? Popoma baka baka tek başıma çıktım geldim işte çünkü dört ana-baba hakkı bir değil! Benim bir annem ve babam var. Kimse de beni 'kendi kızı' gibi sevemez!

Bahar'cığım; arada beklendiği halde sarsan gelişmeler oluyor hayatlarımızda; beklense de umursamazlıktan gelinemeyecek kadar acı verebiliyor ama hiçbir şeyin benden daha değerli olmadığını bir kez daha anladığım bugünlerde o umursamazlığın beni içine almasını büyük bir memnuniyetle karşılıyorum :)
3prenses'im; az kaldı, her şeyin gönlümce olması çok zamanımı almayacak :)
Leylakdalı'm; sana ayıp ettiğimi düşünmeni istemiyorum zira ben de biraz toparlanmayı bekliyorum senin ikinci büyük, benimse ilk büyük buluşmam için :)
Asortiğim krebim; fotoğrafçımla yollarımızı ayırdım. Ne yazıkki benimle idare edeceksin ama fotoğraf gözüm berbat :(

Adsız diyeceğim ama demiyorum; sevgili Yeşim; ilgine, hayat görüşüm hakkındaki güzel sözlerine çok teşekkür ediyorum ama ne yazıkki yine sadece teşekkür edebiliyorum. Üzücü şeyler oldu, daha da olacak ama neyseki toparlayacak güce sahibim; hayatım, her düştüğümde toparlamak için biriktirdiğim yaşam çiçeklerini taze tutmakla geçtiğinden çok zorlanmayacağımdan eminim. Neler olacağını ben de bilmiyorum, dolayısıyla da ben de çok merak ediyorum. Anlatmakta hiçbir sakınca görmediğimden gelişmelerden hep birlikte haberdar olacağız :) Yine teşekkürler..
Kekik koku'm; aslında hakzılıklara anında tepki göstermeyi bildiğimden bu beni asi gibi gösteriyor. Bu boyun eğmezlik, kapıları çekip çıkmak da bunun için hoşuma gidiyor. Gidişimin kötü sonuçlanmasa bile hoş olmayacağını b
en de çok iyi biliyordum ama kıramadım, gönlü olsun istedim. Keşke hiç gitmeseydim bile demiyorum artık, en azından böyle bir durumda nasıl yalnız kalınırmış onu öğrendim :) Ve hiç de üzülmüyorum. Bir sonuçsa katlanılması gereken; ben hazırolda bekliyorum :D Ha her şeye karşın dönmemiş olsaydım da kendime saygım kalmayacaktı. Oysa kişinin kendinden, kendine olan saygısından başka neyi var?? Takdir ettim kendimi :P
esr@; yazacaklarım için hiç kusura bakma; sözünü sakınan, ezilen büzülen biri değilim. Sevdiğimi nasıl ağız dolusu söylüyorsam hoş
lanmadığım şeyleri de net biçimde ifade etmeyi kendime olan saygımdan dolayı iyi biliyorum.
Yaklaşık bir sene önce artık ne yazıkki artık benimle olmayan annemin hastalığından söz ettiğim bir blog yazıma ne bir geçmiş olsun, ne bir destek sözü iliştirmeksizin 'seni mimledim' yorumunu bırakmış ve ben de sana hiç yanıt vermemiştim. Bu süre içinde çok önemli bir kaybım oldu, arkasından stres kaynaklı ciddi ve genetik bir hastalığa daha yakalandım. Bunları da, yapacak başka bir şeyim olmadığı için çarşaf çarşaf yazdım. Ne bir başsağlığı ne bir geçmiş olsun dememiş biri olarak şimdi neden yalnız döndüğüme ilişkin merakını çok ayıpladım. Bunu da bil istedim. Karşılıklı g
ereksiz diyaloğa giremeyecek kadar yoğun günler geçirdiğim için düne kadarki bir senelik sessizliğini koruman dileklerimle hoşçakal.
Çınar'ım; bunaltıcı günlerimdeyken bu teklif için emin misin :P O halde cumartesi için uygunsan?? Hatta Leylakdalı'mı da alsak?? Bir leylak bir çınar; Allah'ım bu bir orman olmalı :)
Mavianne'm; sadece anlattım; ayrılık hikayesinin neresi ne kadar güzel olursa artık..
Özlem'im, ne sen soooor ne de ben söyle
me gafletinde bulunayım. Olayların zincirleme trafik kazasında bütün araçların vurduğu tek araç benimkisiydi ve arabam perte çıktı :D


Saklı bahçe..

Not: Ben İzmir'deyken bana çok tatlı, güzel sesli birinden şirin bir armağan daha geldi :) ama fotoğraf makinesinin azizliğine uğradığımdan ne yazıkki fotoğraf çekemedim :( ha çekseydim nasıl çekerdim onu da bilmiyorum. Yarın yeniden deneyeceğim.. Bu arada az kaldı, biçki dikiş kursuna başlayacağım güne az kaldı. Birikmiş özel armağanlarımı dikmek bana çok büyük bir mutluluk verecek..

Not:Önemli olan, olabilenlerle başa çıkabilmektir. Olamayanların canı cehenneme. Olamayanların üzerine gidilmesi durumunda kişinin gerçekle düş gücünün kendine oynadığı oyun arasında sıkıştığını düşünürüm. Oyunun adı kurmaca, daha da ileri götürürsen kurduğunu oynamaya başlarsın. Sonra; sonra da Allah yardımcın olsun.


Hepinize teşekkür edip öpüp sarılıp gidip yatıp uyuyamayıp yine gelip...

SELÜLİTTEN SİLUET :)

Kırılınca tamirim neredeyse imkansız benim. Kalbimin yedek parçası yok, servisteki bir aylık yasal onarım süresinde yeni bir krizde, yapıştırdıkları yerinden yeniden patlayacak bir yama da işimi görmez.. Bunun kötü bir özellik olduğunu bilmekle birlikte değiştirmek için de bir şey yapmak istemiyorum; bu ilkinden daha da kötü bir özellik gibi görünse de bu durumdan rahatsız olmayı hiç düşünmüyorum..
Vicdansızlığım, giderayak elime tutuşturuverilen 'Allah'a havale belge'm ve ben üç kişilik bir yolculuktu. 13.5 saat derken 15 saat süren uzun ve bulduğum çözüme kadar az da olsa ayaklarımı üşüterek sürdürdüğüm bir yolculuk. İki kez tuvalette kilitli kaldım, iki kez biletimi kaybettim. Savrukluğun hakkını on üzerinden on puanla veriyorum ben :) Ayaklarım üşüdü ama içinde beş çift ayakkabının olduğu, azmanlığından ve ağırlığından utançla birilerinden rica ederek trenin camlarının yukarısında, lambalara yakın yerdeki bagajına koydurduğum o koca bavulu tek başıma indiremeyeceğim için zaten de içinde bir çift bile çorabın olmadığını bildiğimden o her şeyini koy götür bavulu indirmeyi hayal bile edemedim ama eve döndüğümde eşyalarımı boşaltırken gözden kaçan minicik patikcik bir çorabın da valiz yolcusu olduğunu bilseydim ne yapar eder ben o eşşek ki ne eşşek ölüsü tekerlekleriyle yürüyebilen gardrobu aşağıya indirtirdim. Ayacık parmacıkları üşümekten titremeye başlayınca ben sivri zeka ne yaptım? Kısa kollu penyemi çıkarıp uzun kolluyu giydim ve kısa kolluyu ayaklarıma çorap gibi geçiriverdim. Ayacıklarım üşümeden, buz tutmuş kalbimle indim Ankara'da trenden :) Babam telefonla haberleştiğimiz üzere bahçede bekliyordu beni. Ayaküstü gözyaşlarımız yetmedi, biz de eve çıktık. Biraz evde ağladık. Sonra babam işlerini bahane ederek beni Dolunay'la yalnız bırakıp gitti.
13.5 saat sürmesi planlanan tren yolculuğunun 13.5 saat sürmüş olması bir mucizedir; o mucize bu yolculukta da gerçekleşmediğinden 1.5 saatlik rötarı da sayarsak ilk beş saatin sonunda trenin kirli camlarından kendimi izleyip üzülmeye devam etmektense uyumayı yeğledim ve belirli aralıklarla uyanmış olsam bile tam 10 saat uyudum. Yağmurlu günlerde ortaya çıkıp nereye gittiklerini bilmeden kıvrıla kıvrıla hareket eden pembe solucanlarınki gibi pembe ve şiş göz kapaklarımı birbirinden ayırmakta güçlük çekerek ne mutlu ne mutsuz uyandım; kırgındım ama, ha bir de çok kızgın! Canım çay içmek istediği halde akşamdan içtiğim bayat çayın kötü tadı dil ucuma gelince yüzüm buruştu ve çay içme isteğimi eve sakladım. Zaten de gelmiştik..
Gündüz uyuma alışkanlığım yoktur. Uykusuz değildim, yeteceğinden fazla uyumuştum hatta; hava değişiminin o huzursuz eden etkisinden başka hissettiğim kötü bir hissim yoktu. İstemeye istemeye o koca bavulu boşalttım. Hadi şunu da koy, ha gayret derken bavulu boşaltmakla ikna edemeyip kendimi, bütün bir gardrobu yatağın üstüne yığarak yeni düzenlemelerle zaman geçirme, üzüntü atlatma terapisine giriştim :) Yabancı bir evde gibi hissederim kendimi uzun aralardan sonra eve her dönüşümde ama bugün öyle olmadı. Sanki ben buradaydım, sanki hiç ayrılmamıştım evimden, sanki o giden ben değildim; hatta giden bene kalan ben el sallamıştım. Bu 19 günlük süre içinde 'ben'i bırakıp sadece görüntümü götüren başka bir kişiydi bütün olan bitene tanık. Yaşadıklarım bana o kadar ait değilmiş gibiki olanlara yukarıdan bakmaya ve bunları yaşayan kişi için üzülmeye devam ediyorum ve bu üzüntüye o kadar hak veriyorumki o kişinin bu kırıklığı bir ömür boyu kalbinde taşımak için kendiyle imzaladığı sözleşmeyi onaylamak, desteklemek için bildiğim bütün ikna cümlelerini ardı ardına sıralıyorum.. Cümlelerimin bittiği yerde aynı cümlelere bu kez en emrivaki ses tonumla baştan başlıyorum. Kalbine saplanan ucu keskinleştirilmiş cam parçalarını çıkarmaması için onu kandırmaya çalışıyorum çünkü biliyorumki o cam kırıklarının neden olduğu yara asla kapanmayacak ve saplandıkları yerden çıkarken o cam parçacıkları bir kez daha acı verecekler ona. Elleme dursunlar orada sonsuza dek, acı seni eskisinden de güçlü kılsın, o kadar güçlü kılsınki başka acılara gebe kalma. Başkasının kalp kırıklıklarına baktığım yerden onun adına söz veriyorum kendime, unutmaması için. Bu acı onun yerine beni hayata ısıtıyor.. Acı şimdi benim ısım.. Hala insan olduğumun, değerleri olan bir insan olduğumun en belirgin hissettiricisi bu acıya sonsuz teşekkürler..
Bir gece önce deniz kokusu çekerken içime, şimdi kendi çapında bir koru olan sessiz orman kokusu sarıyor çevremi. Deniz başka kokuyor, orman başka, ikisi de güzel..
Hafiften rahat bir esinti var; üşüyorum, üşümeye yeni başlamış değilim, sadece üşümeye devam ediyorum. Sanırım hüznün mevsimi sonbahar geliyor.. Gelsin bakalım; gelsin de bakalım :)


Asortik Krep için asansörde..

Son akşamımda can sıkıntısından İzmir'e son bakış..
İzmir artık beni rüyanda bile göremezsin,
sense; güzelliğin batsın, umurumda bile değilsin..

3prenses'im; yalnız döndüm ben.. Böyle mahsun mahsun, burun ve iç çeke çeke ama şimdi iyiyim :) Yalnızlık güzeldir..
cansu'm; ben o ödül sıramı savdım; yine de büyük bir teşekkür ediyorum ve nerelerdesin sen?
Kekik koku'm; İzmir de beni sevmedi :) Bir dahakine görüşürüz :P dermişim :D dedikten hemen sonra da vazgeçermişim:D
Elçin'im; her şey yolunda canım. İyiyim ben, cep telefon destek hat insanı teşekkür ediyorum çokça :)
Sihirli'm; anladın sen onu :P
Nalan ablam; nasılsın?? Ben iyiyim :)
nrhnmrl'im; hiç kötü değil, yani şimdi hiç kötü gelmiyor. Yemişim İzmir'i, şişmişim gelmişim. Budur :P
Belgin'im; yamuk yapıldı bana ama neyseki teğet geçtim :) Dalga bile geçerim ben şimdi..
Çınar'ım; ne kadar kötü olursa olsun -ki olabilir?- buradayım. İyiyim. Geçmesine izin verdim. Dışarıdan bakıyorum artık.
Asortiğim krep'im; kimse beni üzemez, akşam babamla güllaç yaptık. mmmm nefisti.. Bir gün de en asortiğinden krep deneyeceğiz :)

25 Ağustos 2009 Salı

ONE WAY.. DÖNÜŞÜMSÜZ GİDİŞ..

ELİMDE BOYUM KADAR KOCA BİR VALİZ, İÇİNE GİRMEYE KALKSAM BOŞLUK BİLE KALIR; GİDİYORUM BU ŞEHİRDEN BİR BAŞIMA..
İZMİR..
SEVMİYORUM SENİ!
HARİTAMDAN SİLDİM SİLUETİNİ!
DENİZİN DE AL SENİN OLSUN!

..

24 Ağustos 2009 Pazartesi

YEŞİL BARIŞÇI YEŞİL ARKADAŞLAR

Alsancak'a günbatımını izlemeye gittiğimiz akşam 'ben buradayım' çağırışımlı greenpeace yeşili penyeleriyle iki gençle karşılaştık. Ayak üzeri sohbet ettiğimiz bu gençler temiz çevre ile ilgili bilgiler verip greenpeace grubuna üye olmak konusunda bilinç oluşturmaya çalışıyorlardı. Hemen ilgilenip akabinde bilgilendik ve gruba üye olarak her ay kendi belirlediğimiz bir oranda karınca kararınca bağış yapmak üzere bir sözleşme imzaladık. Zaten kendi çapımda yapabileceklerimi yapıyor, alış verişte satıcının uzattığı poşeti 'poşet kirliliktir' diyerek reddedip aldığım ürünü hayli büyük çantamın içine atıyor, atık yağlarımı büyükçe bir kavanozun içinde toplayıp geri dönüşüm için biriktiriyordum ama kişisel çabalarımı yetersiz gördüğüm halde bir türlü fırsatını bulup yeşil barış için mali anlamda bir destek çabası girişimimi hep erteliyordum. Mutluyum, artık şikayet etmek yerine bizim de doğa çorbasına katkıda bulunacak bir damla tuzumuz var.
Yeşil barış örgütünün eylemlerine tanık olmak başka bir şey; ya atıklarını doğaya salıveren fabrika kapılarına ya da yine atıklarını denize boşaltmakta sakınca görmeyen gemilere zincirlerler bedenlerini. Gözlem altına alındıklarında güvenlik güçlerine direnmektense hemen oracıkta bütün uzuvları işlevlerini kaybetmiş gibi hissiz, dengesiz bırakıverirler ya bütün vücut ağırlıklarını; işte alışkın olduğumuz bu manzaraya ironi gördüğümüz kanlı canlı, hareket eden, konuşan, anlatan, bilinçlendiren sevimli gençler beni çok şaşırttı :)
Erdim'e hep 'seni greenpeace'ci yapacağım' derdim. Gemiye, fabrika kapısına zincirleyecek kadar doğa dostu olsun benim tatlı oğlum :) Şimdiden başladı bile, doğaya katkı payı olduğu için Eti Burçak alıyor :)


Ufuk, biz, Kuntay --- Ufuk, Hasip, Kuntay

Kuntay, Gülen, Ufuk, Hakan, Hasip, kayınço Volkan
Karşılaştığımızda hava henüz kararmamıştı.
Sonra biz Alsancak'ta yaklaşık 500 kare fotoğraf çektik.
Bir kaç yere uğradık, çay içtik.
Dönerken bu gençler hala oradaydı.
Dönerken karşılaştığımızda çektirdiğimiz fotoğraflardan bu gençlerin kaç saattir orada olduğunu anlamak hiç de zor değil..
Yaz tatilini ailelerinin yanında geçirmek yerine İzmir örgütlenmesi için İzmir'e gelen üniversite öğrencileri Ufuk, Kuntay ve Hasip; güzel ve yaşanılası bir dünya adına verdiğiniz çabaya sonsuz teşekkürler.

23 Ağustos 2009 Pazar

ALSANCAK'TA GÜNBATIMI










Yaklaşık 40 dakika süren ve ancak üçüncü denememden sonra yükleyebildiğim fotoğraflardan sonra yazı yazamayacak kadar gerginim!
UFUK ÇİZGİ'm ödül için çok teşekkürler.
Eklemek, yorumlarına hem teşekkür etmek hem cevap yazmak istediğim arkadaşlarım var ama ne yazıkki bu fareyle değil internette iş yapmak; çişe bile gidilmez!!!!!


21 Ağustos 2009 Cuma

ÖDÜL :) VE İZMİR ÖDÜLÜM :(


Tatlı ve becerikli insan bahar yorgunu olmayan bahar yorgun ve nefis şeyler imzalı her şeyin yapıcısı yetenekli usta, kurs canavarı nefis Nefise, 3prensesin her şeye zaman bulabilen hattat annesi ve blog hayatıma dalmadan önce okumaya başladığım fedakar, sevimli, güzel, iyi kalpli ve sihirli elli sihirli eller tarafından bir ödülle kutsandım.

Kızlar çok teşekkür ediyorum.
7 kişilik kontenjanla sınırlı olmasından hiç hoşlanmasam da ödüller goes tooooo:
Çınar ablam;
Nalan ablam;
(Ödülü gönderdiğim arkadaşlarıma haber vermem gerekiyormuş ama klavye ve fare sorunuma hala bir çözüm bulunamadığından link tıklamam o kadar zorki :( Umarım okursunuz..)
Kendimle ilgili yedi özellik sıralamam gerekmiyor muymuş :D
Bütünü oluşturan parça ayrıntılarında gezinirken bütünü oluşturmam gerektiğini unuturum. Durumu fark ettiğimdeyse ne yapmam gerektiğini düşünmek işin bütününü yapmak kadar zamanımı alır bazen.
Genel olarak ciddi biri olmayı beceremem. Çok şaka yaparım.
Çok üzüldüğümde uykunun üzüntümü geçireceğini düşünürüm ama bir türlü uyumayı başaramam.
Bir iyilik yapma fırsatı yakaladığımda o an çok önemli bir iş peşindeysem bile kendi işimi ertelemekte sakınca görmem.
Giyinmek örtünmek içindir diye düşündüğümden kıyafetlere harcadığım paraya canım sıkılır.
Sevimli biriyimdir ve bunu güzel olmaya tercih ederim :D
Hakan 'huysuz biri olduğunu da yazsana' dedi.
Erdim'le geçirdiğim zamanlarda çocuk gibiyimdir.
--------------------------------------------------
Kötüyüm. Akşam üzeri pazara gittik. Zamanın yaklaşması, pazarda gördüğüm anne kız manzaraları ağlama krizine tutulmama neden oldu. Bu saate kadar da bazı sevimsiz olayların katkısıyla ağlama krizi arası mola vererek ağlamamı sürdürdüm.
Dört ana baba hakkı bir değilmiş.
Herkesin sadece bir anne ve babası varmış..

20 Ağustos 2009 Perşembe

İZMİR'DE OLDUĞUNU ANLAMAK.. ve flash haber

Geriye saymak, kaçtan geriye doğru saydığını, kaçtan kaça kadar geriye sayacağını bilmeden saymak. Arada bir geçmişe sarmak. Bir bavulla yaşamak. Kendine ait ne varsa bir bavula sığdırıp her an gidecekmişsin gibi, bir yere yerleşik olmadan yaşamak..
Her şey ummadığım kadar iyileşti. Neden 'öyle' olduğunu anlatmama çok gerek kalmadan iyiye gitti her şey. Kalp kırıklıklarımı unutmadan her şeyin iyiye doğru yol almasına izin verdim. Yine de dilim tetikte; avı olan sineği aniden uzattığı dil darbesiyle yalayıp mideye indirecek bukalemun tetikliğinde.. Fırsat kollamıyorum. Sadece hazırlıklıyım. İtirf: dilenen özürler kırgınlıklarımı az çok gidermedi değil ama kırılınca kalp tamiri zor.. Hakan mutlu, anne mutlu, kayınçonun da mutlu olduğu söylenebilir. E ben de mutluyum; en azından ilk iki günkü gibi devam etmiyor.. Hakan iyi hissediyor. Onu mutlu görmek; bunu çok az şeye değişirim.
Bugün dışarı çıkarken anneye tembihlerde bulunmuş; canım benim :)

Ve flash haber: HAKAN'IN ANNESİ KAYINÇO BİLGİSAYARA FORMAT ATANA KADAR HAKAN'IN DAHA ÖNCEKİ GELİŞLERİNDE ADRES ÇUBUĞUNA KAYDETTİĞİ ADRESİMDEN BLOĞUMU OKUYORMUŞ! AMA NEYSEKİ BİR KARGO MASALI'NA GELDİĞİNDE BİLGİSAYAR ÇÖKMÜŞ :d KENDİSİNDEN HİÇ SÖZ ETMEDİĞİME KIRILDIĞINI SÖYLEDİĞİNDE 'SİZDEN SÖZ ETSEM NASIL SÖZ EDERDİM BİLMİYORUM' DEDİM :D
Yazacak çok şey var ama ne teknik ne zaman olarak hiç uygun değilim :( Fare kitleniyor. Hiç kimseye davranmadığım kadar nazik davranıyorum fareye :D Klavye dersen kıronun önde gideni; gıcırdıyor :D
Değişik nem oranlarının etkisiyle kol ağrım geldiğimden beri devam ediyor. Bu nedenle pilatese ara vermek zorunda kaldım ama İzmir meselesi uzun sürerse acilen kaldığım yerden başlamak istiyorum..
Bu akşam Hakan'ın kiracısı benim çocukluğundan beri tanıdığım arkadaşımıza gittik. Sonra da onun bir arkadaşının evinin terasında mangala.

Orkun.

Orkun'la Hakan mangala saygı duruşunda ve Mikael
Teras duvarını yaktık, mangalın yanmasını beklerken salatayla karnımızı doyurduk da bir mangal yakmayı beceremedik. Bir reklam filminden esinlenerek saç kurutma makinesiyle deneme fikrim ciddiye alındı ve mangal yaklaşık 30dakikalık uğraş sonucunda saç kurutma makinesiyle yakılabildi.
.

Mikael ve 30 dakika kadar bütünleştiği saç kurutma makinesi..



Teras çok güzeldi. Arkası Körfez.. İzmir'e mi yerleşsek ne??

Not: Ben ayağı yanık köpek enikleri gibi yine blog blog gezemiyorum.

Yorumlarıyla bana destek olan bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

Sizi çok seviyorum..


18 Ağustos 2009 Salı

ÖYLE BİR BULUŞMAKİ

Bir çocuk parkında kar beyazdan az koyuca bir bulut parçasına açtım kollarımı sonuna kadar. O bulut parçası koştu koştu, göğsüme kapandı; sıcacık, sevecen.. Sonra bulut parçasının gökkuşağı annesini koydum kalbimin üstüne aynı heyecanlı sevinçle..

Tanışmalar böyle mi olurmuş?
Hiç çekinmeden?
Görüntü gizeminin telaşından
Artık kuşku duyulmayan gerçekliğinden..

Ne yaşadığım kent Ankara, ne yaşadığı kent Bursa; yanısıra ne ilgisi var İzmir'in?
Hiç gelmek istemedim İzmir'e. Hatta Andırın'da yoktan bir neden uydurup Hakan'ı yarı yolda bırakıp Ankara'ya dönmenin planlarını kurdum. Olgunluğundan Hakan'ın değil kavga çıkarmak hastalığımı bile bahane edemedim İzmir'e gelmemek için..

Geldim; ha gelmez olaydım o ayrı. Kendimi aştım, yeminime, değerlime ihanet ettim geldim ama öyle bir ödül aldımki..
Sen çık bir günlüğüne İzmir'e düğüne gel; o düğün benim İzmir'e geldiğim günün ertesi gününe denk gelsin ve sen bir gece bile kalmayacakken sırf görüşebilelim diye ertesi gün gitmeye karar ver. Ben seni nasıl sevmem SEM'im??
Minik bir kız çocuğu tonundaki sesin, çillerinin sesine eşlik eden sevimli uyumu, sana ait olan her şeyi daha da çok sevmemin geçerli nedeni.. Bir kaç saatle sınırlı kalmasından hiç hoşnut olmadığım dün için, benimle görüşmek için yaptığın fedakarlıktan, beni çoğalttığın ve seni sevdiğim için o kadar mutluyumki..

Allah'a binlerce şükürki iyi insanlarla karşılaşıyorum.
Gülen'in çok sevdiği SEM'im; zeki bakışlı, çam yolucusu, beyaz bulut Efe'm ikinizi de çok seviyorum..

Efe'me dikkat!
SEM Efe'mi az bile anlatıyor.


Canım SEM'im seni zaten seviyordum..

NOT: BEN BU YAZIYI UZATIRDIM, DUYGULARIM UZUN VE YOĞUN AMA FARE TAKILIYOR VE RESET ATMADAN DA ASLA HAREKET ETMİYOR. 'SİL BAŞTAN BAŞLAMAK GEREK BAZEN' ŞARKISI DA BAYIYOR!!!!!

KAÇ KEZ FARE YÜZÜNDEN YENİDEN YAZDIM BU YAZIYI :(((

MİMLER VE ÖDÜL İŞLERİ EN KISA ZAMANDA HALLEDİLECEK. (UMUYORUM)

17 Ağustos 2009 Pazartesi

kırık..


Zamanlama hatam sonucu iki saat erken gittiğimiz Adana uçakalanı

Ödünç tespih bulsaydım kesin çekerdim..

Bankta oturarak uyudum..

Hakan'ın odasına yerleşen kayınçonun camından İzmir ve deniz..

Fare bozuk, ben fareden bozuk.
Şiir yazasım var, göz yaşlarım oluk oluk..
İdare durumlarındayım ve bu çok iki yüzlüce :(
Not:fare gerçekten de bozuk..
bütün yorumlar, geçmiş olsun dilekleri için sonu olmayan teşekkürler..
Toparlanamıyorum ve lupus hastaları için tehlikeli bir durum; yüzümü yakmışım :(
Öpüp gidiyorum şimdi..

14 Ağustos 2009 Cuma

ADANA ŞALVARI

Ay biz Adana şalvarı aldık :)) Akşam giydik. Kasım kasım kasıla kasıla gezdik.Omuzlar da geniş ya benim böyle :D Hastalık ekseninden çıkmamış olsam sınıf atlayıp büyük dağları da ben yaratmışım gibi gezecektim de hastalık işte :)


Canımın içine ağalık da yakışırmış :)

Acil çıkış :(

13 Ağustos 2009 Perşembe

ŞEYDEN İŞLER :) Elçin biliyor :D

Hastalandım.
Çok hastalandım
Başımda yarasaların uçuştuğu hiç bilmediğim bir iklim havasının azizliğine uğradım.
Suyundan mıdır; 'et yemesem?' reddine karşın 'aaa hayatta olmaz' şekilli sevimli ısrarlara karşı konulamadığından mıdır nedir; hastalandım :( dün Andırın Devlet Hastanesinin pembe çarşaflı yataklarına misafir oldum. Serum aldım. Göz altlarım karardı, çöktü. Üç yaşındaki bir çocuğun ilk kreş günü eziyetini annesine şikayeti gibi oldu ama kendimi hala iyi hissediyor değilim.

Bu hastalığı bahane edip daha doğrusu fırsatçılığı içten pazarlıkla harmanlayıp Hakan'a yol rotamızı ayırmayı teklif ettim; ona 'yoluna bensiz devam edebilirsin; inan kırılmam. Ben buradan Ankara'ya gideyim' dedim en acınaklı ses tonuma baygın bakışlarımı katarak. Baktım yüzü düştü, dudağı büzüldü, yüzü süzüldü. Aslında biraz görmezden gelmeye devam edebilseydim ben yarın akşam Ankara'ya dönüyor olacaktım ama onun o haline içim elvermedi. Cumartesi akşamı hem de uça uça gidiyorum kaynanama :D Bu arada Adana Pegasus'tan Hatice hanıma 'son an biletleri' için çok teşekkürler..

Andırın; bir uzun hikaye..
Hem de iki saat rötarlı bir tren yolculuğundan sonra bereketli topraklardan geçirdiğimiz yolumuz bir yayla havasında; Andırın'da son buldu.

O kadar çok fotoğraf varki...
Adana ve Andırın fotoğraflarını araya sıkıştırırsam bereketli olduğunu yerinde gördüğümde şaşkınlık geçirdiğim bu yöreye ayıp etmiş olurum..

Trende fotoğraf çekimine izin vermediklerini yeni öğrendim ama kendime gazeteci süsü verince sorun çözüldü :P

Bir tren yolculuğunun kirli camlarında

Rötar boyunca sakin sakin oturduğumuz düşünülmemeli :D
Panik yok; kapıyı tren arızalanınca açtık.
Sıkıntı fotoğraflarım dönünce..

Onsuz nasıl katlanırdık 14 saatlik yola;
canımız yol arkadaşımız
ŞEBELEK :)

Ben burada gelinim. Gelinlerin burada 'internetcafeye gidiyorum' demesi nasıl karşılanıyor bilgim yok çünkü gizli kapaklı evden kaçıyorum :) Hepinizi çok seviyorum :)
Ve yine yanıt vermeksizin yorumlara sadece teşekkür ederek acilen eve gidiyorum.


10 Ağustos 2009 Pazartesi

kötü bir şey

İzmir'e uzaktan dürbünle bakmak istiyorum.
İzmir ziyareti mümkünse bensiz yapılsın istiyorum.
İzmir zamanı sadece benim kapladığım alanın yer yarılsa da içine girsem şekline bürünmesini istiyorum.
Tekil birinci şahsın İzmir ziyareti bitince kendiliğinden yarılan yerin yine kendiliğinden onarılmasını istiyorum.

Dün ben hayalet gibi silik bir siluetmişcesine ortalarda dolanırken yapılan messenger görüşmesinde sesin açık olduğunu ve açık kameradan sesin diğer tarafa gittiğini nerden bileyim?
Bilsem sevmiyorum, sevilmiyorum neden orada olayım der miyim? He derdim :D Dedim de zaten.

Kısaca İzmir marşıyla gidip mehter marşıyla dönecektim güya; İzmir marşı'nı geçtim direk mehter marşıyla gidiyorum; hangi marşla döneceğimi hiç bilmeden :D

Hazırdı; 45 numaradan hiç aşağı kalır yanı olmayan papuç gibi dilim hazırdı :D hatta 50 numaraya tamponlamıştım.
Bu İzmir meselesi..
Gerer de gerer.

9 Ağustos 2009 Pazar




heyyo! ben geldim, bana uğramayan 3g'yi şiddet yoğunluğu yüksek bir performansla kınama duygularımla birlikte geldim.
yayladayım, yaylandım, yüküm şimşir kaşıktır, dilo dilo yaylalar.
Adım Gülendam oldu :) Hakan'ın halası, yani benim de halam bana Gülendam ismini yakıştırdı. İtiraz etmiyorum, düzeltmiyorum.
Şenliklerde Brad Pitt sandalyemi çekerek iltifat etti.
Antonio Banderans canlı müzik yaparken ben de yüksek atlama antrenmanlarına başladım.
Sağ el işaret parmağım üzerinde amuda kalkıp aynı anda dondurma yiyebildim.
Küba'ya yerleşmeye karar verdik.
Ciddiye almayın oksijen çarptı :D

Serin, öyle güzel bir serinki; ne üşüyorum ne ürperiyorum.
Hiç yayla görmemiş bir insan görgüsüzlüğündeyim..

İlk kez gördüğüm halam ve kuzenler beni bağırlarına bastılar ama ya İzmir :/
Elim belimde bekliyorum!
Gelinlik yapmak üzere acil çıkış :)

Ya ben sizi çok seviyorum ama ya!!!
3g istiyorum!

7 Ağustos 2009 Cuma

ALDATILDIM, HEM DE BİR ERKEKLE..PİLATES SORULARINA YANITLAR.

Önceki akşam Hakan, Mert ve Berk tarafından reddedilince komşumuzun acınaklı bakışlı köpeği Tarçın'ın ihtiyaç gezdirilme ihalesi biz kadınlara kaldı. 10 sene kadar önce üst düzey emniyet görevlisi başka bir komşunun Kangal köpeğini gezdirmek için yollara düşmüşken koskoca Kangal köpeğinin pekiness cinsi bodur tavuklar tarafından sıkıştırılmasına sebep Kangal'ın pekinesleri kovalamak için harcayacağı enerjiyi kapkalın zincirini kırmak için harcayıp beni zibidi pekineslerin saldırısıyla başbaşa bırakıp kaçma tecrübesi hafızalardaki sağlam yerini koruyor; spor ayakkabı giyerken komşum 'ay Gülen ne gerek var kızım, iki dakika gezdirip geleceğiz. Terliklerin iyiydi'. Tabii tabii iyidir :D Kangal gibi devasa bir köpeğe Prenses ismini yakıştıran emniyet görevlisi komşumuz ben eve Prenses'siz dönsem acaba beni nasıl yaralardr; hala meraktayım. Allah'tan Prenses'le yaşadığımız macera, korkak sıfır kuyruk kangalın usulca kendi bahçelerine sinlenmesi ve benim de sanki hiçbir şey olmamış gibi korkudan hala titreyen köpeciği gezdirdiğimi ve bahçeye bıraktığımı söylemem ve hemen kaçmamla son bulan bir tedirgin köpek öyküsü sınırlarında son buldu:)
Neyse ne artık; biz uslu Golden Tarçın ve kendilerinden biri emin diğeri tedirgin iki minik kadın bindik asansöre. Daha blok merdivenlerini inerken coşan Tarçın'ı görünce benim hemen bir bahane uydurup geri dönmem gerekirdi aslında. Kaç beygir gücünde bu köpekler Tanrı aşkına?? 'Len köpek dur, Tarçın inan ayıp oluyor ama ha! Bak kimse gezdirmek istemedi seni, sen de bize bunu yapıyorsun; ayıp değil mi?? derken bizim Tarçın, tehlikeyi sezdiği an zıplaya zıplaya kaçmaya başlayan bir kurbağanın peşinden koşmaya başladı. Narin komşum da 'hayır Tarçın' diye bağıra bağıra peşinden. E ben durur muyum; ben de artçı kişi olarak takipte. Elleri acıyan komşum Tarçın'ın tasmasını daha fazla tutmaya dayanamayıp son çırpınışında düştü ve düşerken de başını yere çarptı. Zavallı bir görüntüdeki komşuyu orada bırakıp giymekle isabette bulunduğum spor ayakkabılarımla Tarçın önde ben en az 10 metre gerisinde depara çıktım. Koşarken tavuk karası sersem gözlerim beni yine yanılttı ve arazi eğimini fark etmediğim için ayak bileğimi burktum; üstelik tenis hayatımın son bulmasına neden olan aynı bileğimin burkulması hiç iyi olmadı. Hemen toparlanan komşum yanıma geldi, birimiz aksayarak diğerimiz kafasını tutarak birden fazla köpek havlamalarının geldiği yöne doğru gittiğimizde korkudan titreyen gençten bir kızın sol yanında kendi köpeğini, sağ tarafında da Tarçın'ı tuttuğunu görüp rahatladık.. Biraz ileride de bir delikanlının elinde şok tasmasıyla duran bir Rot bu ikisine nasıl meydan okuyor. Sahibi bir an boş bulunsa Rot hepimizi aynı anda parçalayacak. Kıza eşlik olsun diye ben de titremeye başladım :D Rot ve sahibi gittiler.Biz de azarlamaktan süt dökmüş kediye döndürdüğümüz Tarçın yanımızda aksayan bir ayak ve şiş bir kafayla eve döndük. Hakan bizi öyle pelme perişan görünce 'köpek mi sizi gezdirdi, siz mi köpeği?' dedi. Komik bulmadım. Gülmedim.
Ertesi sabah akşamdan kararlaştırdığımız üzere komşum ve derecesi sonsuz sevimlilikteki çocukları kahvaltıya geldiler. Mutfak balkonundan sesimizi duyan Tarçın kendi mutfak balkonlarından ağlamaklı sesler çıkarımaya devam edince kayıtsız kalamadım ve Tarçın'ı da buyur ettim kahvaltıya. Tarçın bey geldi ve direk yatak odasında halen uyumakta olan Hakan'ın yanına yatağa çıktı! ağzında da nerden bulduğu belirsiz bir bez parçası :D Ben de boş durmadım, artık bir oyuncaktan farksız fotoğraf makinesiyle şipşak hallediverdim :D

Allah ayırmasın.


Bugün ayak bileğim biraz daha iyi durumda. Öğleden sonra Haymana'dan döndüğümüzden beri geçmeyen yüz yangım nedeniyle bir sağlık ocağı ziyaretinde bulunduk. Aferin bana; bir sle hastasının asla yapmayacağı bir şeyi yapıp açık havuzda gölgede bile olsa saatlerce kalmamalıydım. Bornozum hiç kurumadı :)



Hakan Pilates Günlüğü için fotoğraf çekerken Elçin'im aradı.Hakan telefonun çantamdan çıkıp, konuşma sürecini ve bitişinden sonra telefonun yine çantaya konmasını fotoğraflarken kuklacı bayan Özlem'in kulaklarını çınlatarak 'ilk stop motion' filmini çekmiş oldu :D


Akbank reklam filmine, verdiği ilhamdan dolayı teşekkürler :)


Her taraf her tarafta. Artık toparlansam iyi olurdu derken derken işte yola çıkma zamanı geldi :( Yarın Mavi Tren'le önce Adana'ya, oradan da kara yoluyla Andırın'a geçeceğiz. Heyecanlı ama aynı zamanda buruğum da :( Babamı yalnız bırakıp gitmekten hiç hoşlanmıyorum. Üç çeşit yemek yaptım. Hepsi için bir tencerede çok soğan ve domates kavurup bu içi üçe böldüm ve zamandan kazansam da yorgunluğumdan hiçbir şey kaybetmedim. Ne götüreceğim, neler gereksiz düşünceleri fiziksel yorgunluğu ekarte etti geçti. Bu son dakika babındaki Andırın meselesinin benim için başkaca bir avanyajı daha var. İçten pazarlık; bir hafta Andırın'da kalırsak İzmir'de kalış süremiz önceden belirlenen kadar olmaz. İzmir 15 gün planlanıyordu, e Andırın da rotaya dahil olunca ikisi toplamda 15 gün olmak zorunda. Babamı daha fazla yalnız bırakmam mümkün değil. Hakan kalmak isterse O İzmir tatiline devam edebilir ama ben bir hafta sonunda 'haydi bana eyvallah' moduna daha şimdiden girdim bile :D

O kadar yorgunumki :( Yarın sabahtan bütün bir eve çeki düzen vermem gerek. Evi böyle bırakıp gidemem, günlerdir 'yarın yaparım' diyerek ertelediğim o kadar çok iş varki :( Çıldırmak ve bir akıl hastanesine kapatılmak istiyorum..

Çok tatlısınız, hepinizi seviyorum. Sevmediğimde söyleyebildiğimden 'hepinizi seviyorum' demek benim için çok önemli..

Yaklaşık 15 gün buralarda olamayacağım. Hayat bu, belli mi olur; gidip dönmemek de var. Bütün güzel sözleriniz, ihtiyacımda verdiğiniz destek, en önemlisi de hiç görmediğim varlıklarınız için her birinize candan teşekkürler..

Başımda üç erkek var, hayat her zamankinden daha çok yoruyor beni. Şikayetsizim; daha ne isterim Alalh'tan. Eksiğim gitmez aklımdan ama ben olabilenin en iyisinin bu olduğunu bildiğimden ne kadar yorgun olsam da şükrediyorum. Sevdikleri yanında olan herkes aynısını yapsın.. İşim başımdan aşkın, blog gezemedim :((




PİLATES GÜNLÜĞÜ


PİLATES SORULARINA YANITLARIM:

Tatlı Nalan ablam; kilo alman beslenme alışkanlıklarının değişmesinden olabilir; Hint'li hanımla fazla takılma derim ben :P Pilatesin temeli yoga felsefesine dayanıyor -benim düşüncem- önemli olan doğru nefes alıp vermek. Karın kaslarını hep sıkılı tutacaksın, nefes alırken de verirken de karın kaslarının sıkılığında bir değişme olmayacak. Hatta bu pilates yapmazken de böyle olacak. Kaburganı kapalı, karın kaslarını sıkı tutacaksın. Havuz pilatesi diye bir şey yok aslında, onu Haymana'da ben uydurdum. Tıpkı pilatesteki gibi nefes alıp verirken karnına, bacak ve basenlerine suyla sert darbe etkisi yaratıyorsun. Mantıklı ve işe yarar diye düşünüyorum. Ben sonuç alacak kadar kalamadım ne yazıkki havuzda.

Ben sendeki değişimi gördüğüm üzere başlamıştım pilatese ve şimdi sabahları pilates yaptıktan sonra her şeye karşın güne iyi başlıyorum ve pilates yapmamın önünü açtığın için sana çok teşekkür ediyorum.
EVİNE DÖN!


Canım bizimgibiler'ciğim; ben hayretle gördümki pilates kadar hale yola sokan bir spor daha yok; varsa da henüz ben tanışmadım :P Canım, hareketleri düzgün yaptığın takdirde incelmemen; yani kasların sıkışmaması için hiçbir neden yok. Doğru yol; o an çalıştırdığın kas grubunu sıkıp nefes alırken harekete başlamak ve nefesini verirken de hareketi sonlandırmak. Aldığın oksijenin içerde kalma süresi boyunca yağlar yanıyor. Eğer oksijen borçlanmasına giriyorsan pilatesn bile işe yaraması çok mümkün görünmüyor bence. Aslında bütün sporlarda doğru nefes alıp vermeyi bilmek gerekiyor. O sistemi öğrenirsen başaracağından eminim ve sözümü tamama tutup pilatese başladığın için çok teşekkür ediyorum sana :)


İyi arkadaşım Delfina'm; ne kadar sevindiğimi anlatamam. Hiç olmadı yürüyüş iyidir ama hangimiz yürürken burundan nefes alıp ağzımıdan veriyoruz. Püf noktası burundan nefes alırken harekete başlamak ve nefes verirken de hareketin bitmiş olması. Bir de çalıştırdığın kas grubu hareket sırasında acıyorsa incelmiş olman çok normal ve bu mükemmel bir haber :)


Kekik kokum, Zehra'm; sağlığına kavuşup bir an önce pilatese kaldığın yerden yeniden başlamanı diliyorum canım. Dur ölü mölü deme, daha İzmir'e geldiğimde sıcaklarda birlikte pişeceğiz :D


Güzel kahkahalım Elçin'im de pilatese başladı. Önceki sabah Elçin'i pilates saatinde arayıp pilates yapması için dürttüm :)

Sihirli'm de başlayacak :)

Atladığım varsa ne olur kusuruma bakmayın :(

6 Ağustos 2009 Perşembe

O KADAR..

İKİNCİ KEZ:
O kadar yorgunum ki kendimden kurtulmak istiyorum..
O kadar yorgunum ki ağrıyan bedenimi yenisiyle değiştirmek istiyorum..
O kadar yorgunum ki evi su bassa kılımı kıpırdatmamak istiyorum..
O kadar yorgunum ki biri benim yerime bu yazıya devam etsin istiyorum..
O kadar yorgunum ki üst madde için bile kimseyi ikna etmemek istiyorum..
O kadar yorgunum ki biri beni kucaklayıp yatağıma götürüp atsın istiyorum..
O kadar yorgunum ki biri göz kapaklarımı kapatsın istiyorum..
O kadar yorgunum ki atıldığım o yatakta mütemadiyen uyumak istiyorum..

PİLATES GÜNLÜĞÜ:

Kol çalışmaya başladım; hiçbir spor bu kadar çabuk sonuç veremez!
Durulmasın, başlanılsın.

Nalan ablam bir kaç gündür mozillasal sorunlar yaşıyorum, ne blog okuyabiliyorum düzgünce ne de yorum yazabiliyorum :( Çok sıkıcı bir durum :( Seni unutmuş olabileceğimi düşünmektense bu sıkıntımı gözönünde bulundurarak sana karşı duyduğum derin hislerin eskisi gibi olmasını sağlayabilir misin? Yorumlara kısaca teşekkür etmektense yorum yazısı yazayım dedim, yorum sayfası sorun çıkardı, ben de ezbere yazmak istemedim. Ağzıma yüzüme bulaştırmışım anlaşılan :( Seni sevdiğimi herkes biliyor hem..

bahar yorgunu'm ; nasıl özür dileyebilirim bilmiyorum :( Sözünü ettiğim sıkıntılar nedeniyle yorumuna yanıt yazamadığım tatlı arkadaşım gafıma çok üzüldüm.. Daha dikkatli olsam da sanırım yine buna benzer sorunlar olacaktı :( Tekrar kusura kalma lütfen :(

Özür dilemem gereken kim varsa peşinen ödüyorum :(

Kandillerde edilen duaların her zamankinden daha özel olduğuna inandığımdan bu gece dua için açılan ellerin, gönüllerin boş çevrilmeyeceğini biliyorum.
Dua edin ve dileyin.
Allah verecektir.
Kandil güzellikleriyle gelir.
Kutlu olsun..

5 Ağustos 2009 Çarşamba

YORUMLADIM SONUNDA

Magissa'm, yeni GIRGIR faaliyet insanı :) hoş buldum.

Nefise'm; fotoğraflar uyanır uyanmaz üstüme geçirilen fosforik yeşil penye ve kot tiplemesiyle yüz yıkanmadan çekilmiştir :D Ağrı kesici aracılığıyla ağrı kestiriliyor ya; o babdan yani :)

n@zo'm; aklımda fikrimde yokken birden bire tatile gitmek güzel bir şeymiş. Umarım en kısa zamanda sen de bu yorgunluğu tadarsın. Şikayet edilesi bir yorgunluk olmasa da hala toplamış ve toparlanabilmiş değilim. Bir kaç güne kadar da yaylaya çıkacağız; yani bir aksilik olmazsa.

Asortiğim krebim; Hakan takma ismine çok güldü :))) İnan durduğun kabahat. Ben kendimi çok iyi hissediyorum, sen neden hissetmeyesin? Git, çek içine kükürt kokusunu :) ama sakın aldığın kükürt kokusunu içinde bırakma :)

Sihirli'm, hoş buldum, gerçekten hoş buldum buraları. Su sıcak, yüzmek istesen de bedenin izin vermiyor ama çukurların kenarında merdivenler var. Oturup keyif yapabiliyorsun. Açık olanının suyu da Haymana esintisi ile ılıyor ve akşama doğru da iyice serinliyor. Çok güzeldi, 8-8da çukurdaydım ben. Fotoğraf makinesini suya düşürmeyeceğimi bilsem fotoğraflıktı tam :( Kolumun ağrıması normalmiş. İlk zamanların normal etkisiymiş. Çok ağrıyınca bir tanecik içiverdiydim ağrı kesici :)


Belgin'im; geldim gelmesine de benim mi sorunum var yoksa genel bir durum mu anlayamadım, internetim çok kötü. Akşam tırnak yeme moduna girdim neredeyse :( Ne sayfa açabiliyorum, ne de ezkaza açılmış sayfaya yorum bırakabiliyorum :(

Özlem'ciğim; şimdi düşünüyorum da askeri disiplin olmadan hayrını da göremezdim kaplıcanın :) Kaplıcaya giderken kesinlikle babam gibi biri lazım, yoksa mineral yorgunu vücutlar dürtülmeden kaldıramıyor kendini yataktan :)


Ufuk çizgi'm, duyarlı arkadaşım; ekim ayında bir sene dolacak :( Hayatımın kırıklığı, içimin burukluğu, saçma sayılacak her bir şeyden teselli bularak geçirdiğim bu on ay boyunca aslınd ayaptığım hiçbir şeyden zevk almadım :( Yalancıkdan bir mutluluk hormonu salgılatıyorlar bana. Göz ucumda yaşlar, burun kemiğimde sızılar..Bütün iyi dilekler için kalbimin en derininden sevgiler..

Leylakdalı'm; önce yorgundum, sonra bizim bilgisayar savaşa girdi; neyseki savaşı kaybettik de bilgisayar kurtuldu ama şimdi de inetnet pek nazlı!!!!


SEM'im; evim, Hakan'ım. Çok özledimdi, bu durumda evlerimizi tekerlekli araçların üstüne yapıp tatil beldelerine bu garip araçlarla mı gitsek? Aslında ne iyi fikir. Canın deniz mi istedi, bas gaza. Dağa mı çıkacaksın; çevir kontağı. Allahım hayat bu işte :) Hakan'larsız olmaz :) Kolum yavaştan iyileşmeye başladı. İyice iyileşse de kol çalışmaya da başlasam. Alt beden 38 beden, üst beden 41.5 kalacak yoksa :D Operacı göğsü gibi. Hahahah

Volkan'ım, Kaldera'm; çelişkide kaldım aslında. Hakan'la gitseydik hala oralarda olmak isteyebilirdim ama Hakan burada olunca dönmek iyi geldi. Yahu benim yazılar oku oku biter mi; deli misin sen? Okuma ya, yazık gözlerine :)))))))


birdurmasalı'm; Geldim, geldim.. Allah herkese ihtiyacı olanı versin. Sağlık en önemli şey, gerisi hikaye. Anlamak için ille de sağlığımızı kaybetmemiz gerekmiyor. kendimize iyi bakmalı ve ağrısız nefes alıp verebildiğimiz için bile dua etmeliyiz.

Elçin'im; ye beni :D Kollarımdan başla. Ne yapacağım ben bu kollarla yav :( Ne yaptımdı telefonda? Hangi konuşmamızda yine ne yumurtladım acaba :D


Adsız, yani kondor'um; hep bir şeyler var içimizde. Hayata bağlanmamızı gerektirecek çok şey dönüyor çevremizde. Sorumluluklarımız burada kalmamıza neden oluyor. Kalmak istemediğimi her düşündüğümde sorumluluklarımı hatırlıyorum. Ben halamın dediği gibi 'küçük bir anneyim' artık. Gülümseyerek hatırlamak için hiç hazır değilim. Yarenleriyle bir görüşmek istemiyorum şimdilik. Çok zorlanıyorum. Çoğu zaman yaşadığım sanal mutluluk hissinden nefret ediyorum ve yapacağım hiçbir şey yok. Elim kolum bağlı bekliyorum; geçmesini değil, kavuşacağımız günü.. Anlattığın şeye gözümde yaş, hem güldüm hem ağladım.. Bir gün aynı yerde onlarla..

Zehra'm, kekik kokum; İzmir çıkarmam sırasında oluşabilitesi muhtemel sorunlar nedeniyle kendimi deniz kenarında bir çay bahçesine atarsam bilki yanımda sen olacaksın. Penyelerini ve yaptığın pastalardan getirmeyi unutursan hemen kalkıp giderim haberin olsun. İzmir'de seninle tanışacağım ve o cupların tadına bakmadan geri döneceğim. Yemezler canım :D ve geçmiş olsun. Bu mevsimde bronşit :( Üzüldüm ama neyseki geçti. Pilates minderi bizi bekler :D


Bizimgibiler'ciğim; kayınvalideciğim :P oğluna çok iyi bakıyoruz. Haymana'ya bile götürdük kendisini. Bütün iltifatların için çok mutluyum, çok teşekkürler.

Emel'im; bitti mi iznin? Hoş geldin. Benetton gömlek meselesi benim dönüm noktamdır. Fazlasına ihtiyacım olmadığını anladığım andır. Fazlasına ihtiyacı olanların etik kurallarını hiçe saydıklarını görmeme neden olan bez parçasıdır. Bluzuma olan övgün için çok teşekkür ediyorum.

merhaba,yaptıklarınıza bayılıyorum.''aa çok süper fikir bende hemen yapmalıyım''diyorum ama makas ,dikiş yok yok .acaba bendeki birkaç parçayı göndersem size sevabına bir el atmazmısız? diyen adsız arkadaşım;


Övgüleriniz için çok teşekkür ediyorum. Böyle şeyler duymaktan hoşlanıyorum :) Ben hiçbir şeye 'şunu yapacağım' diye başlamıyorumki. 'bu ne güzel olmuş, nasıl yaptın?' diyen komşularıma verdiğim yanıt cümlesinin ilk sözcüğü 'aslında' oluyor çünkü ben aslında şöyle yapacakken şuradan yanlış kesiyorum; onu düzeltirken burası böyle oluyor diya açıklıyorum durumu. Her şey bir tesadüfi yanlıştan kaynaklanıyor. Zayi etme hissinden kurtulmak için başka bir şeye çevirmeye çalışmaktan öteye giden bir amaç taşımıyorum ama kesmekten çok büyük bir keyif aldığım doğru.. Elime yapışmaz yaparım bir şeyler ama ben dikiş bilmiyorum. Vücudunuzu bilmiyorum, beğenip beğenmeyeceğinizi bilmiyorum. Ben yakışsa da giyiyorum yakışmasa da ama ya siz?? Çok teşekkür ediyorum yine.

Yorumlara yanıt vermeye devam ediyordumki yorum sayfalarım da çöktü :( İsmini atladığım varsa peşinen özür diliyorum :( Link bile veremiyorum :( Yemek istiyorum ben bu interneti! Yiyip kurtulayım yaaaa!


Akşam bir badire atlattım, ayak bileğim sakatlandı :( Hakan beni sakinleştirme turlarında saçımı okşarken bana 'semiz kuzum benim' dedi. Hakaret mi, iltifat mı anlayamadım :/



Açamadığım internete küskünce gidiyorum :(


Uyku geldi bedene

Ne mutlu kalkıp gidene..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails