31 Aralık 2011 Cumartesi

BİTTİ Mİ YANİ ŞİMDİ?

Bu ağaç benim ilk ağacım; minicik plastikten bir şey. Hayatımda hiç yeni yıl ağacı süslemedim. Özenmedim, yokluğunu hissetmedim hatta farkına bile varmadım diyebilirim bu ritüelin ama bu yıl ciddi değişikliğe olan ihtiyacım sanki ağaç süslersem gerçekleşecek diye düşünmüş olmalıyım. Yıl başı akşamlarını dışarıda geçirdiğimin sayısı çok az. İlki Sedef ve benim bateri çalan bir arkadaşımızın grubunun da dahil olduğu bir sokak partisi idi. Bir sonraki Giritli bir grubun yılbaşı yemeğinde garsonluk yapmamdı. Aman Allahım bu arkadaşlar yemeklerini akıllı uslu yedikten sonra bir coşsun bir coşsun! Masada ne varsa yere çalarak kırılabilir nitelikteki her şeyi kırıp bir güzel döktürmeleriydi gecenin final sahnesi :) Ama iyi para kazanmıştım :D Bir sonraki yılbaşında barda çalıştım, sohbete gelen dansözü sarhoş ettikten sonra düşüp bileğini sakatlamasına neden olmaktan hala utanç duyarım :D Bir yılbaşında daha çalıştım ama gece yarısı olmadan ekürimle birlikte paramızı alamadan kovulduğumuzu belirtmeden geçemeyeceğim :D  Kovulmamıza neden olduğu halde yakamdan bir türlü düşüremediğim aynı arkadaşım ve onun bir garip grup arkadaşıyla birlikte çok şık bir yerdeydik ertesi yılbaşı akşamı; dantelden eldivenli, satenden uçuşan elbiseli kızların arasında siyah boğazlı kazak, kot pantolon, postalları ve üç numara tıraşıyla ben! Rezalet :D Eski TBMM lojmanlarının yanında artık açık olmayan çok abartılı bir yerdi gittiğimiz ama sevdim mi; hayır.. Ama çünkü artık eskisi kadar ilginç gelmediği ve bakımı zor olduğu için sayısı bine yakın kadeh kolleksiyonumun en ilginç, en kesme kadehlerinin ait olduğu o yeri sevgiyle anmam gerekli :P  Eğlenmek ya da çalışmak için gittiğim her bardan mutlaka benimle birlikte gelmek isteyen kadehlerden oluşma bir kolleksiyon bu! Aldığım servis bar kursunun artısı sayesinde bir kaç yılbaşı böyle çalışarak geçti.
Ben evimi, evde olmayı seviyorum aslında. Bu akşam da evde olacağız; hayatımın sonuna kadar birlikte yaşamayı istediğim, bunu dilediğim sevgili eşim Hakan, babam ve yollarına gül, pırlanta dökülesi can Ali; nam-ı diğer dokuz abim ve bir misafirle birlikte. Abartısız bir yemek -ki biz yiyebilelim diye hayatlarının baharında kesilmek suretiyle öldürülmüş bir tavuk dolması- belki biraz alkol çünkü alkolle eskisi gibi başım hoş değil. İşte bu kadar ve çok lazımmış gibi depresyona girelim diye Halil Sezai Paracıklıoğlu konseri..

Gelelim 12 maddelik yeni yıl istekleri listeme (aman ben eksik kalmayım)
1-Bir şehide daha tahammülüm yok!
2 Atanamayan öğretmenler atansın. Atanamazlarsa atayabilecekler gelsin!
3-İran'dan gelecek olan hemşire ve doktorlara sınırdan 'gelmeyin' işareti yapılsın.
4-Hidroelektrik santralleri önüne çiçek çocuklar kamp kurup rock müzik yapsın.
5-Milletvekilleri maaşları asgari ücretlilerin maaşlarıyla yer değiştirsin.
6-Mukaddes :P  hariç kadına şiddete son!
7-Ampuller atılsın floresanlar takılsın.
8-Bülent Arınç'lar ağlamasın.
9-Depremzedeler artık kanmasın!
10-Eğitim ve sağlıkta yapılan yeniliklerin (!) hepsi çark edip ayaklarına dolansın! Ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetleri sunulsun..
11- Ülkemde her bir birey insan olmanın onuruyla yaşasın. Kişisel değil toplumsal mutluluk, gelir düzeylerinin eşit olduğu bir dünya istiyorum. Kısacası sabahın dördünde, yani şu an aklıma gelmeyen ama olması gereken (istediğim değil) her şey olsun! Lütfen olsun çünkü artık sıkılmaya başladım!
12-Kendim için: sağlık açısından kötü bir yıldı. Jinekolojik bir operasyon, ağrılı, bezdiren strese bağlı egzama travması, Hakan'cığımın klavikula kırığı ve arkasından işten çıkarılması, kolumdan parça alınması, zehirlenmem ve en son hala sıkıntısını çektiğim sinir ucu ağrılarıyla dolu bir yıldı 2011. Sağlık sorunları yaşamayacağımız bir yıl diliyorum; öncelik bu. Mali sıkıntılarımız başkalarına yardım edebileceğim derecede son bulsun istiyorum. Sevdiklerimin, beni sevenlerimin (evet beni sevenler de var :P) mutlu ve sağlıklı olmasını istiyorum. Elle tutulur isteklerim; uzun yol yapılabilir bir bisiklet, Hakan'la boy farkımızı kapatacağını düşündüğüm (ya da ümit ettiğim) bir Gotik bot :) Ama gotik bot alabilir duruma sahip olsam bile alabileceğimi sanmıyorum çünkü eskimeyi bekleyen kışlıklarım var. Sevgili Noel baba kapının önüne gotik bir bot koyarsa anca belki o zaman giyerim :P Bu konuda dr. Uygur'u kendime çok yakın hissediyorum çünkü :) Gereksizce aldığımız her eşya, giysi dünyadan bir parça daha götürüyor. Bundan başka bir dünyaya sahip olmadığımız için dikkat etmemiz kadar duyarlı bir şey olabilir mi?
Sabahın 4ü
Yılın son günü.
Hepinizi seviyorum.
Yeni yılın her günü yılın son günün heyecanı, hoşgörüsü ve mutluluğu içinde geçsin..









Bicamalarımla ben, işte ağacımız bu kadar minik :)
Ne zaman okur bilmiyorum ama Abd Mountain Wiev okuyucusuna sevgiler, sizin de yeni yılınız kutlu olsun..
Sizlere yeni yıl hediyem.. Başkası ve dahası ne yazık ki elimden gelmedi bu sene :)
Sevgimle..

24 Aralık 2011 Cumartesi

1- TEŞEKKÜRLER, 2- KURTAR BENİ RAMAZAN!! 3-YORUM YORUMLAMA 4- YENİ YIL ABAJURU

:) İflas etmiş olabilirim, iflas bayrağını evimin gönderine çekmiş olabilirim ama aslında ben çok zenginim :) Tanıma şansına eriştiğim, tanıma şansına henüz erişemediğim bir çok arkadaşım tarafından aranıp sorulduğum için ben çok zenginim. Her şeyin bir anlık ve gelip geçici olduğunu bildiğim için moralimi (elektrik faturası dışında) bozmadım aslında. Telefonda sesimi duyan arkadaşlarım kişilik özelliklerimi bildikleri için yazdıklarımın doğru olmadığını daha ararken düşünmüşler, sesimi duyunca da bundan emin oldular çünkü fatura şokunu atlattıkten sonra yoldan çıkan kendime geri döndüm :) ama yok; yazdıklarımda en ufak bir abartı yok. Kardeşlerime bile anlatmadıklarımı burada anlatıyor olmam onlara olan samimiyetsizliğimden de kaynaklanmıyor, yazdıklarımda samimi olmam blog camiasından edindiğim arkadaşlarımı çok samimi bulmamdandır.
Ben iyiyim, moralim iyi. O kadar iyiyim ki, Fethiye'de ahbap olduğumuzdan bir süre sonra ahbaplığımızı 'okey günlerine' taşıdığımız çok tatlı bizden yaşça büyük arkadaşlarımıza gittiğimizde abla sinir ucu ağrılarına iyi geleceği için zeytinyağlı ballı karışımı bacaklarıma sürmeyi teklif eder. Ben gayet gayri ciddi biçimde 'abla ne yaptın sen ama ya; ben yağla balı bulsam yerim' derim. Abla ve eşi güler :) Evinde yağı olmayan birinin bu kadar neşeli olamayacağını düşünmüş olmalılar :) Ha bir de en güzel ve yerinde geyiğimiz; kendi yağımızda kavrulacağız ama yağımız yok ki; var da biz mi kavrulmadık?' :P
Dediğim gibi iyiyim. Faturaya gelince tabii ki ağrıma gidiyor. Kaçak elektriğin üzerime yıkılması ağrıma gidiyor. Okuma bedelleriyle ilgili güzel bir fikir; elektrik faturalarını ben okusam okuma bedellerini bana verirler mi? Ben mi yalvarıyorum onlara oku diye, okuma arkadaş benim faturamı. Bana bir iyilik yap ve benim faturamı okuma! Ben de meraklı değilim yedirile giydirile hormonlu elektrik faturası ödemeye! 
Önceki akşam boğazıma kılçık kaçtı :( Acil servise gittik. Dünden için KBB'ye gelmem gerektiği söylenip eve postalandım. İyi de şimdi orası enfekte olacak ve antibiyotiğe başlamam gerekecek :( Bu ilk mi; değil.. Bundan bir kaç sene önce üçüncü boğaz köprüsü misali boğazıma takılan kefal kılçığı Etimesgut Devlet Hastanesi sağlık memuru Ramazan Bey tarafından başarıyla çıkarılmıştı. Cımbıza takılı kılçığa bakıp Sherlock Holmes edasıyla 'mmm bu br kefal kılçığı' diyen Ramazan beyi bugün saygı ve sevgilerimle bir kez daha andım. . Acile gittiğimiz akşam Ramazan bey anımı anlattığım sağlık görevlisinden önce, onun yerine ben kendime sordum 'ben hala neden balık yiyorum o halde?' :P Her balık partisi öncesi 'hastaneyi ara, Ramazan bey nöbetçi değilse sen baklık yeme' diye geçilen dalgalara karşın balık yemekten hiç vazgeçmedim.
Dün KBB'ye gittik, babamın kontrolü vardı zaten. Kontrol oldu. Ben de aradan sıyrılıverdim. Oturdum koltuğa. Doktor oldukça küçük olan kılçığı görmeyi başaramadı çünkü kılçık bu kez boğazımda değil, dilimin boğazımla birleştiği sağ alt köşedeydi. Biraz mücadeleden sonra  -daha doğrusu gözlerimden yaş geldikten sonra-  doktor sakinleyince tekrar gelmemi söyleyerek dışarı çıkardı beni. Kendime gelmek için 30 dakika kadar beklemek zorunda kaldım.  İkinci denemede doktoru daha kararlı gördüğüm için hem rahatladım çünkü bu kılçıktan acilen kurtulmam gerekiyordu hem de korktum çünkü o enstrümanların boğazıma kadar girdiğinde doktorun bembeyaz önlüğüne kusmamam imkansız gibi görünüyordu.  Sonunda kılçık göründü asıl zorlu kısım bundan sonrası sanıyordum ki yanılmamışım. Doktor aldı eline bir sargı bezi, doladı dilime. Dilimi çekiyor da çekiyor. Kopacak dilim sanki. Yav arkadaş kılçığı al dedik sana dilimi kopar demedik. Sanki kavga etmişiz de lafını yememek için 'dilini koparırım senin tehdidini yerine getirmeye uğraşıyor. Ben dilimi vermek istemiyorum, doktor çekiyor da çekiyor. Diğer elinde başka bir enstrümanla kılçığı almaya çalışıyor. Neyse sonunda enstrümanı çıkarıyor ağzımdan ve 'işte' diyor kılçığı göstererek. Antibiyotik kullanmama gerek kalmadan bunu da atlattım şükürler olsun. Kefal kılçık operasyonunda antibiyotik kullanmıştım çünkü hastaneye intikalim 24 saati bulmuştu.. Dilimi koparmadan kılçığı aldığı için doktora teşekkür ettim :) Hakan benimle dalga geçti; Allah muhafaza dilsiz ne yapardın, ölmekten beter; konuşamayan bir Gülen deyip durdu. Bir de güldü ki feci feci baktım ona :D Köprücük kemiği kırılmadan önce saldırır 'bana ha?, bana ha?' deyip şakacıktan vurur gibi yapardım böyle zamanlarda ona ama artık kırık kanat bir kimseye böyle şeyler yapılmaz..

Bizim hiç yeni yıl ağacımız olmadı. Evimizde süs püs içinde duran bir ağaca ne ihtiyaç duyduk ne eksikliği bizi rahatsız etti. Ama bu günlerde blogları gezerken biraz da can sıkıntısından hadi biz de yapalım diye evde ne var ne yoksa döktüm ortaya. Dikiş dikerken Hakan ortalığı dağıttım diye söylenir durur hep. Önceleri ağrıma giderdi. Dikişi bırakır ortalığı toplamaya koyulurdum ama sonraları fark ettim ki hem evim derli toplu dursun hem ben dikişimi dikeyim yok; en azından benim evimde durum böyle değil. Ben uyduruk şeyler yapıyorum ya, o an aklıma geldiğinde yaparsam tamam ama araya başka iş girdiğinde o fikir kafamdan uçup gidiyor. Şimdi oralı bile değilim Hakan söylendiğiyle kalıyor. Aslında bir hobi odası var teoride bu evde ama biz ayrı kalamıyoruz Hakan'la. Bu nedenle o odayı hala düzenlemiş değilim. Hakan'ın mühendislik gözünden de yararlanıyorum üstelik.
Mevcut malzemelerden ışıklı janjanlı ağaç gibi bir şey yapalım dedim. Yeşil ve kırmızı ağırlıklı bir şey olacaktı güya. Malzemeler isteğe yanıt verecek türden olmadığı için proje mecburen başka bir yola doğru kaymaya başladı, itiraz edemedim haliyle. Dolayısıyla da çalışma abajur çevresinde şekillenmeye başladı. Biraz kumaş parçası, bir firmanın tanıtımı için verilmiş içinde kroki çizimleri olan broşürünün arasından koparılan asetatlar, renkli sutaşı, dantel,  Defdef'in on sene önce hediye ettiği ahşap yeni yıl süsleri ve uhu.
Yeni yıl ağacı ya da ışıklandırmasını hiçbir biçimde hissettirmeyen bir abajurumuz var artık :) E böyle olunca yeşil ve kırmızı ağırlıklı başka bir abajur süslemesi daha yaptık. O da sonraya kalsın artık..

İflas ettik yazı yorum yorumları:
Aysema öğretmenim; genci sıkıştırıyorlar, söyleyecek bir şeyin var mı vs vs. Yok ben keyiften yaptım diyecek genç. En hoşuma giden de genç Taner Yoldız'ın 'bir ihtiyacı olduğunda araması' için verdiği kartviziti almamış :) Ben olsam alır elektrik faturamı gönderirdim :D Ya o kadar güzel ki her şey; burunlarına çiçek değmemiş öğretmenlerimize 'başka kapıya' diyorlar. İş gücünü ucuza kapatmak 'sizden çok var' diyorlar ve artık insanlar 'sadece sigortam olsun' diye çalışıyor ve bunu da söylüyor. Emekli olacağını hayal ediyor garibim. Emekli olsa ne olacak? Aldığımız ortada, benim gibi sağlık hizmetlerinden fazla yararlanan kişiler 2012 itibarı ile görecekler günlerini.
Çınar'ım; Çınar :))))
Fındığım; sen de benim canımsın, seni çok seviyorum. Üç gün gibi gelen onbeş günlük fındıklı günleri özlüyorum ben :( Yine gel..
Elif'im, canım; ben üzmek istemedim. Sadece paylaşmak istedim. Bundan çok daha feci şeyler yaşayan insanlar var. Sistem insanı olup haksız kazanç elde etmektense şu koşullara çoktan razıyım ben :) Mutsuz değilim, huzursuz değilim, yastığa başımı koyduğumda hesabını veremeyeceğim hiçbir şey yok hayatımda. En büyük zenginliğim gerçek dostlarım ve hayatımda hesabını veremeyeceğim şeylerin olmaması. Daha ne ister ki bir insan? Lütfen üzülme.
Aptal dörtlü; kızlar lütfen üzülmeyin. Hiçbir şey yoluna girmese bile insan böyle zamanlarda daha yaratıcı oluyor :) Olmadık şeylerden olmadık şeyler yapıp karnını doyuruyor mesela :) Daha sağlam hissediyor kendini. Daha sarılıyor yanında duran insana. Düzelecek her şey ama sadece benim için düzelmiş bir durum değil istediğim. Eşit bir hayat istiyorum bütün insanlar için. Kimse açlıktan ölmesin, kimse donmasın, çocuklar okula gidebilsin ve şeker de yiyebilsinler.. Sağ olun destek mesajınız için..
kedicibaşı'cım; açıklanana göre 32milyon elektrik abonesi varmış Türkiye'de. Kaçak kullanıma oy kaygısıyla göz yumuluyor ve onların yükünü ben sırtlanıyorum ve bunu da biliyorum. Kendimi çok kötü hissediyorum, bile bile bunu yaşıyor olmak öfkelendiriyor beni. Ucuz iş gücü oluşturulması adına insanların kendilerini değersiz hissetmeleri için uygulanan politikalar konusuna mı girsem şimdi? Aslında hepsi birbiriyle o kadar içiçe geçmiş ki kafamda. Anlatsam komplo teorisyenleri oturur ağlar vallahi :)
Nur annem; hele doğalgaza hiç girmeyelim. Dünyanın en pahalı benzinini, en pahalı doğalgazını biz kullanıyoruz. Teklifini kabul ediyorum :D Senin yanında olayım da sıcak olmasın, sen varken ısınmayı ne yapayım. Senin sohbetin, verdiğin öğütler akıllar kalbimi ısıtır annem benim.. İntibak yasasına gelince yok ben intibak etmek istemiyorum. İntibaksız kalmak istiyorum mümkünse :)
Niyazi Karaca; blog dünyasına, blog ailesine hoş geldiniz. Türkçe'yi düzgün kullanmanız, kurallara dikkat etmeniz beni çok mutlu etti. Başarılar diliyorum..
Ahu'cum; desteğin için çok teşekkür ediyorum.. Bu yazı aracılığyla güzel bir insan daha tanıdım. En büyük kazancım da aslında bu; duyarlı insanlar tanımak. Her şeyin güzel olacağına inancımı hiç yitirmedim; söylediğin söze de çok inanıyorum. Bir kapı açılır umarım..

Bir teşekkür de Meral ablama..




Şimdilik tokayla tutturdum. Ahşap mandal alınca mandal takmayı düşünüyorum.



















Sahlep konusuna bir açıklama getirsem iyi olacak.
BABAM HEPİNİZE SELAM SÖYLEYİP İLGİNİZDEN DOLAYI TEŞEKKÜR ETTİ AMA BANA DA FIRÇA ATTI; SAHLEBİN EN İYİ KANKASI TARÇIN DEĞİL ZENCEFİLMİŞ VE BEN BUNU NASIL BİLMEZMİŞİM :) SİZE TEŞEKKÜR BANA FIRÇA! :p
Elif'im, canım; o kavanoz 70 yıl önce biriktirilmeye başlanmış bir koleksiyon. Değil 200lira 200000 lira olsa kaç yazar bu durumda :) Kavanozdan çıkarmış olmam bile bir lütuf :) 
Aysema öğretmenim; :) buyur gel öğretmenim ama çay bardağında; fincanda değil. Şafak Pavey'i söylediklerine karşın nasıl da hulşu içinde dinlemişler hayret ettim..
Neslihan'ım; özür dilerim canın çekmiş :( Üzüldüm :( Umarım ben bunları yazarken sen sahlep içmişsindir..
Fiamma'm; o kavanoz örnek sahleplerden oluşma özel koleksiyon. Anlayacağın sadece izleyebiliyoruz ve gerçekten de kasada duruyor :) Hem sahlep bu haliyle tüketilmiyor, değirmende öğütülüyor, nemliyse fırınlanıyor. Her sahlep aynı işlemde aynı ve mükemmel sonucu vermez. Bu nedenle konuda uzman olmak gerekir. Piyasada hazır olarak sunulanlar sahlep esanslı nişasta içerikli karışımlar. Hem misilleme değildi inan :) Sadece senin yazında görünce latife yapayım dediYdim :P Olmaz vallahi sahlebi çay bardağında bir kaç tane içeceksin. İnce cam olması lazım sahlep içeceğin bardağın :)
Sevgili Gülşah; taze taze içemiyorum ne yazık ki artık çünkü stoğum kalmadı :( En son yaptığımın fotoğrafıydı o:( Kardeşimden sahlep paketi gönderdiğini söylediği müjdesini beklemekteyim şu aralar. Umarım sen içmişsindir sahlebini.
Cebimdeki renkler; evet bu toplanıp ipe dizilerek kurutulmuş hali. Orkide çeşitlerinin yumrusu bu arkadaşlar. Bize ipiyle gelir. İplerini keser ayırır ama atmayız. Sahlebi öğüttükten sonra ipini de gramaj olarak müşteriye bildiririz. Ben ne zaman şanslıydım biliyor musun? Bu ne ki, bir akşam iplerini temizlemek üzere eve 100 kilo bu yumrulardan geldiğinde :D
Nur annem; :) buyur gel, kazanla yapayım :)
Fındığım; bir dahaki gelişinde göstertirim artık. Sen gelince neden yapmadık bilmiyorum ve çok da hayıflanıp kızıyorum kendime ama biz hep çay bırakıyorduk onan sanırım :P Özledim kız seniiiiiii!!!
Nedret ablam; helvayı ben de severim. Sahlebi de nasıl yazacağımı şaşırdım iyi mi :) Benim çocukluğumda saHlep olarak yazılırdı. Erzurum usulü un helvası yedin mi ablam sen?
Çeşnici Handan; bu taze değil ham hali. 70 yıldan beri biriktiriliyor ve ne yazık ki çoğu yörede bilinçsiz olarak toplandığı için nesilleri de tükendi. Bu yüzden de çok değerliler.
Ayşen'im; sağlık konusu öyle böyle gidiyor. iyiyim diyelim iyi olalım. İlginç değil mi sahlebin, o güzelim içeceğin aslının böyle bir şey olması çok ilginç değil mi.. Ben de sizi çok öpüyorum canım, sağ ol her şey için..



21 Aralık 2011 Çarşamba

İFLAS ETTİK.

İflas ettik. Evet bu bir iflas; geç kaldık aslında. Bugüne kadar dayanabilmemiz bile büyük mucize. İş mi yapıyorduk da iflas ettik? İş yaparken iflas etmedik, işimiz varken iflasımızı ilan etmedik biz çünkü bizim bir işimiz yok. Türkiye'deki milyonlarca insan gibi işsiziz biz. Biz derken; ben malülen emekliyim ama Hakan'la ayrı ayrı ben değil 'biz' olduğumuz, hayatın yükünü birlikte sırtladığımız için çoğul konuşuyorum.
Son tok günlerimizi yaşıyor olabiliriz; evde çok az kırmızı mercimek, arpa şehriye, pirinç, un , şeker ve tarhana var. Savaş ve karne yıllarındaki kadar tutumlu davranmak zorundayız. Yağımız bitti. Üç gün sürdü sürmedi bu durum, ceplerimizde alış verişlerden kalma bozukluklardan bir litrelik yağ parası toparlayabildik de önceki gün itibarıyla yağ şişemizi doldurduk. Üst baş almayı zaten sevmezdim; o konuda sıkıntım yok. İkinci el pazarından giyinmek beni hiç rahatsız etmiyor. Dışarıda yemeyi de sevmem. İlle evimde yiyeceğim. Dışarıda çok acıksam koştur koştur evime gelirim; arada sırada özel günlerde dışarıda yemeğe itirazım yok ama.
Bugün elektrik faturamız geldi; -mız eki o kağıdı içselleştirip sahip çıktığım anlamına gelmez. Ağladım! Kağıtta 204 TL yazıyor! Şişmiş de şişmiş bir fatura. Üzgünüm. Toparlanamadım. İstedim ki  protesto edildiğinde Nesimi'yi korumalarından koruduğu gibi beni de korusun enerji bakanı Taner Yıldız. Ben de eline tutuşturuvereyim 204 liralık faturayı..
Bu da yeni moda önce kadın bakan sonra da enerji bakanı protestocuları korumalarından korudu. Yemiyorum ben bunları.
İflas edince ısınmak için hiçbir şey kullanmamaya karar verdim. Donarsam -ki sle, skeloderma ve en son sinir ucu ağrısı nedeniyle hiç ısınamıyorum- sizi sevdiğimi unutmayın.. Ben bu kadar üşüyüp ısınamazken Allah Van'da çadırda soğukta yaşam savaşı veren insanlara dayanma gücü versin.. (çünkü anladım ki artık işimiz Allah'a kaldı.) Onlara sadece bakan, boş boş bakanlara da; ne diyeceğimi bilemedim..

16 Aralık 2011 Cuma

SICAK, SOĞUK AMA ASLA ILIK DEĞİL.. VE BİR ÇEKİLİŞ HABERİ..

Merhaba..
Sa(h)lep sorununa son noktadır:
Kavanozda gördüğünüz babama ait olan ve Ali abimin de 'çalmak' üzere gözünü dikltiği sa(h)lep taneleri Türkiye'nin sahlebiyle ünlendiği her tarafından toplanmış bir aranjmandır, babamın değerlileridir. Ali abimin sa(h)leplerini çalma senaryolarından babamın haberi yoktur. Olmaması da iyi bir şeydir.
Konuya dön Gülen:
Sa(h)lebin bilinçsizce toplanmasını engellemek için alınan önlemlerin zamanla sonuç vereceğine inancım sonsuzdur.
Sa(h)lep orkidegillerin bir çok türünün toprakaltında kalan yumrularından elde edilir.
Dondurma ve sıcak içecek olarak tüketilir. Sıcak içilirken tek kankası tarçındır. Ben sa(h)lebi ya ince belli çay bardağında ya da kulplu cam fincanda içmeyi tercih ederim.
Sa(h)lebin kavanozdaki hale geldiği andan sonraki aşamasında babam onu taş değirmeninde öğütüp pişirilecek duruma sokar (aşama aşama yazamam; meslek ve aile sırrıdır :P)
Ali abimin çekilişi haberini vermek istiyorum. Katılıp kazanma şansı elde etmek isteyenler için işte size link..
Ben keyiften yoksunum bugünlerde. Gidip dikişlerime gömüleyim biraz.










14 Aralık 2011 Çarşamba

ANLAMSIZLIĞIN ANLAMI

Bir film izler gibi yapıyorum şu an. Bir yandan da dikiş dikiyorum. Filmin adı Rüzgarla Konuşanlar. Bir grup Amerika askeri Japon askerleriyle savaşıyor. Kanlı ve bol silah sesli savaş sahneleri. O kadar saçma bir şey ki savaş, o kadar anlamsız ki. İnsanların birbirlerini öldürmeye çalıştığı saçma bir durum; aslında belki de sadece hayatta kalmaya çalışıyorlardır. Hayatta kalmaya çalışırken, bunun için çaba harcarken aynı nedenle orada bulunan başka birinin hayatını harcamaktan başka bir şey değil savaş.
Kurtulan her bir Amerikan askeri için seviniyorum. Amerika ve oyunlarına kızarken nasıl oluyor bu iş soruma Hakan'dan yanıt geliyor çünkü Amerika onların gözünden görmemizi sağlıyor. Karşı tarafı acımasız, gözü dönmüş göstermeyi başarıyor bu filmler -ki bu filmde Japonların repliği bile yok. Japonlar sadece vuruldukları anda acılarından ahhh diye bağırıyor ama her ne hikmetse vurulan Amerikan askerleri sadece manalı manalı bakıyor; arkadan trajik bir müzik o bakışı daha derinleştirip derinliğini iyice pekiştiriyor oysa kurşun yarası aynı acı değil mi?
Her ne kadar yazarın bir hayalperest olduğu söylense de Swen Hassel'in Lanetliler Taburu'nu öneriyorum okuduğu kitabı bitirenlere..
Ben dikişlerime döneyim. Yine bir şeyler bozdum. Bir şeyleri bozup başka şeylere çevirdiğimde kendimi düzeni, sistemi değiştirmiş gibi hissediyorum. Ne yapayım benim dünyam bu kadar küçüldü, 7 bitirdi kendini :(

SEVGİLİ ARKADAŞLARIM; BÜTÜN YORUMLAR İÇİN YİNE SADECE KURU BİR TEŞEKKÜR EDEBİLİYORUM :( SAÇLARIMI KESTİRECEKTİM AMA YUMURTA-TAVUK YAZISINDA KENDİMİ EKSİK İFADE ETTİĞİMİ ANLAMAMA NEDEN OLDUĞUNUZ İÇİN AYRICA VE BİR DAHA TEŞEKKÜRLER.
EVET SAÇLARIMI KIRMIZIYA BOYAYACAĞIM :)

13 Aralık 2011 Salı

KIRMIZI SAÇ HİKAYESİNİN 'ASLINDA'SI

Saçı kırmızıya boyama meselesine açıklık getirmem gerektiğini anladım. Evet bunu anladım, aferin bana :) Bir ay önce saçımı kırmızıya boyamaya karar vermiş ama saç boyalarına olan allerjim yüzünden bu kararımdan çabucak çark etmiştim. Fındık buradayken Defdef'in kameralı msn isteğine yanıt verdiğimizde Defdef'in tam da benim hayal ettiğim biçimde saçlarından bir tutamının kırmızı olduğunu görüp çok beğenmedik mi! Çok beğendik. Defdef aklı başında biridir; yani öyle olduğu iddia edilebilir (kimilerine göre :P) O benim gibi yapmaz, ben etten evvel çömleğe düşenlerden biriyim Aklına gelen şeyi ölçüp biçmeden yapan dolayısıyla çoğunlukla sonuçtan memnun kalmadığı için bantı başa saranlardanım. 

Saçlarımı kestirip gerçekten kırmızıya boyamak istediğim ama bunu karışık bir dille anlattığım doğru. Hopa olaylarından sonra altı ay sürecek esaret hayatlarına duygusal anlarla veda edip özgürlüklerine merhaba diyen gençlerden birinin esaret altındayken saçlarını zorla kestirilmesini protesto etmek için saçlarını kestiren dışarıda esaret hayatındaki gençleri görünce basında 'şimdi ben kestirsem saçlarımı bir de kırmızıya boyasam tanınmamak için yaptın gel buraya derler mi?' diye düşündüm. Aynı gün yumurta fırlatılması sonucu gözünden yaralanan bir bakanın durumuyla da hani saçlarımı kestirip kırmızıya boyadım da başka biri olup çıktım ya. Amaç da protesto ya, ileri demokrasilerde protestolar normal ve meşru ya (!), kendimi kırmızı yumurtlayan bir tavuk süsü verdim ya; kırmızı yumurtalarım da fırlatılmak üzere hazır. Sonra yazıyı süslemek için netten bulduğum kırmızı civcive üzüldüm.  Ben kendim istiyorum saçlarımı kırmızıya boyamayı ama o civciv istedi mi bakalım bunu diye gerilip bir de onu kendi isteği dışında o hale getiren kişiyi protesto ettim.
Biliyorum çok karışık, onları yazan ben bile düşündüğüm gibi açıklamayı beceremedim :)
Belki de deliriyorumdur. Arkadaş nasıl delirmeyim? İnsanlar ilaçlarını alamıyor.
Öğretmen açığına karşın atanamayan öğretmenlere 'yürü git, kendine başka iş bul, hadi başka kapıya' dediler ya, öğretmen atamayı beceremeyenler melle atamaya karar vermişler. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Bu kişileri analiz ettik. Toplumda sözü dinlenen, saygınlığı olan, sözleri insanları durduran veya harekete geçiren insanlar. Bu kişilerin hizmetinden müftülük denetiminde yararlanmak istiyoruz” dedi.
Öğretmenin sözü toplumda dinlenmiyor mu?
Öğretmenliğin saygınlığı yok mu?
Öğretmenler insanları durduracak ya da harekete geçirecek nitelikte vasıflara yani lider ruhuna sahip değil mi?
Hem neyi durdurup neyi harekete geçirmek istiyorsun sen arkadaş?
Van'da hayatını kaybeden öğretmenlere maaş bağlanınca görev tamamlanmış mı oldu?
Başbakanın hasta olması, herkesin geçirebileceği bir operasyon geçirmesi insanlarda 'kanser mi?' şüphesi oluşmasına neden oldu. Yok bir şey olmaz onlara, anca biz hasta oluruz. Olmadı mı? Atanamadan kanserden ölen öğretmenlerin ülkesi burası. Sonra da ilaç sorunsalına çözüm bulmazsın. Bir yandan da üre ey Türk halkı dersin. O hem de en az dediğin üç çocuk ne işle iştigal edecek büyüdüğünde? Ama bak şimdi çalıştı kafam. Atayıverirsin melle olarak al işte sorun çözüldü.
Ben saçma sapan şeyler düşünmeye devam edeyim en iyisi; en saçmasından, en absürdünden.
Hükümete teklifim: bedelli askerlik gibi bedelli öğretmenler atansın ama mekanizma tersine işlesin. İşe gitmeyip işe gidiyormuş gibi para alsın öğretmenler.
Ne kadar saçma değil mi; evet çok saçma, en az melle ataması kadar saçma!
O da yazmış..
Eğitime harcayacak paran yok, öğretmene maaş veremeyeceğin için onları başlarının çaresine bakmasını söyle, kaderleriyle başbaşa bırak ama melleye maaş verecek paran var, o nasıl oluyor?

MUSTAFA BALBAY İÇİN ÖZGÜRLÜK DİYENLER İÇİN İMZA.LA
TABİİ Kİ SADECE MUSTAFA BALBAY DEĞİL, DAHA NİCELERİ İÇİN ÖZGÜRLÜK!


Bahçemizden :)


Mutfağımızdan :)

10 Aralık 2011 Cumartesi

SAÇLARIMI KESTİRECEKTİM AMA YUMURTA-TAVUK..

Saçlarını kestirecektim vaz geçtim. Vaz geçmeseydim iyiydi de biri çıkıp 'tanınmamak için kestirdin onları gel buraya' derse ne halt edeceğim peki?
İyi de arkadaş aradığınız kişi kim onu bile bilmiyorum -Kİ BENİ ARADIĞINIZI BEN BİLMİYORKEN SİZ SİZİN ARADIĞINIZ KİŞİNİN BEN OLDUĞUMU NEREDEN BİLİYORSUNUZ? SADECE SAÇ KESTİRİNCE TANINMAYACAĞINI DÜŞÜNECEK KADAR SALAK MI GÖRÜNÜYORUM HEM BEN? VE SİZ DE SANMAM Kİ BU KADAR SALAK OLASINIZ. ALTI ÜSTÜ SAÇLARIMDAN KURTULUP SAÇ DERİSİNDE KALAN KISIMLARINI DA KIRMIZIYA BOYAYACAKTIM. YOK GERÇEKTEN YAPACAKTIM BUNU AMA VAZ GEÇTİM ÇÜNKÜ EĞER KIRMIZI KAFAMI GÖRMÜŞ OLSAYDINIZ BENİ MUHTEMELEN KENDİNE HOROZ SÜSÜ VERMEYE ÇALIŞAN BİR TAVUK SANIRDINIZ.
 SANIR MIYDINIZ?
HE SANIRDINIZ :d
YUMURTLADIĞIM YUMURTALARI DA KİMİN KAFASINA İSABET EDECEĞİ BELİRSİZ MÜHİMMAT.



Civciv arkadaş eğer bu renkle kırdıysa kabuğunu bilemem ama eğer rengi sonradan bu hale getirildiyse onu bu hale getiren arkadaşın bedeninin tamamını mora boyayasım var.
BIRAKIN CİVCİVLER SARIŞIN KALSIN!

9 Aralık 2011 Cuma

DELİ Mİ NE?!




Deli mi ne diye düşünüyordum, evet kesinlikle deli olmalı. Gözümle görmesem inanmazdım ama gördüm. Görünce de inanmak zorunda kaldım. Şimdi daha çok iddia ediyorum bu işin delilikten başka bir şey olmadığını..Hoş, aslında görmem de gerekmiyordu.Kendisi o derece inanılır biri ki ama yine de gözümle görmesem inanamayacağım türden bir iş yapıyor. Her ne kadar delirmişlikten başka bir şey olmasa evet o bunu yapıyor. Yaptıklarını görünce 'Allah akıl fikir versin' diyorum. Bu deli adam ne mi yapıyor? Bu deli adam elinde defter yapıyor! Gömlek düğmesi dikmeye üşenenlere inat (o da ben oluyorum. Sen koca elbiseyi elinde dik,  düğme dikmeye üşen!) elde kağıt kesiyor, elinde dikiyor o sayfaları. Ha bir de Zihni Sinir projelerinin üretildiği gibi bir laboratuvar kurmuş evinde. RENGARENK MÜREKKEP üretiyor. Mürekkeplerine de güzel güzel, romantik isimler veriyor. Klavyelerin hayatımızda bu kadar yer etmediği zamanlarda kalem ve not defterlermiz olurdu ya hani, O bundan hiç vaz geçmemiş. Notlarını telefonuna yazmıyor ya da bilgisayarındaki notepade. O güzelim el yazısıyla kıvrak, narin, sanat eseri gibi okunaklı el yazısıyla not tutuyor. Her buluştuğumuzda önceden 'bakabilir miyim?' diye izin aldığım ama yaklınlığımızın iyice ve kopmaz biçimde perçinlendiğinden beri teklifsiz ve izinsizce alıp her bir sayfasına ve O'nun iç dünyasına yolculuk ettiğim göz gezdirmeleri (göz bayramı) yaptığım not defteri olur elinde. Hiç üşenmez o defteri taşımaya. İlginç bulduklarını, o güne ait duygularını, telefon ve adreslerini özenlice yazdığı o defteri mutlaka karıştırır bundan da çok büyük keyif alırım. Kendi üretimi rengarenk mürekkepli dolma kalemlerin kendi yaptığı defter sayfaları arasında dans eder gibi çiziktirilmesi o'nun hayatındaki düzenin, yazı karakterinin iç dünyasının ne kadar naif olduğunun da işaretidir aynı zamanda. 
Şimdi bu deli adam BIC sponsorluğunda adını DOLMA KALEM DESTEĞİ koyduğu bir etkinlikle iki adet  BIC ALL IN ONE dolma kalem armağan edecek yorumcularına; henüz netleşmiş olmasa da belki de bir de defter. Ayrıntıları okursanız belki şans size de güler, umarım bana da; ben bile olsam hakkaniyetlidir çünkü O, torpil yapmaz :D
Defterler topluca resmi geçitte..
Mürekkepler de burada..

Mürekkep bu renk olur mu?
Olmuş işte :)



Bu renk favorimdir..







Ve aksesuarlar..

8 Aralık 2011 Perşembe

HAKAN BENİ ÇÖZDÜ

 Aslında Hakan'ın beni ilk çözüşü değil bu. Daha öncesi tanıştığımızın ilk günlerine tekabül ediyor. O günlerde Hakan'ı çok merak eden Defdef Hakan nasıl biri diye telefonda bunaltıp duruyor beni. Daha yeni tanımaya başladığın biri daha önceden çok iyi tanıdığın birine nasıl anlatılabilirki:
a-) anlatmak olmaz yaşamak gerek geyiği
b-) henüz bir fikir edinemedim.
c-) ben kendimi anlatamazken onu nasıl anlatabilirim?
d-) iyi biri
e-) Hakan Yahudi zencisi
Ben e şıkkını seçtim ve Defdef'e Hakan nasıl biri diye sorduğunda 'Yahudi zencisi' deyiverdim. Defdef 'Gülen ben onu sormadım, Hakan nasıl biri diye sordum' demedi mi. Dedi.
Sonra Defdef babama Hakan'ın yahudi zencisi olduğunu söylemiş. Babam da Defde'fe insan olmanın renk ve dinle ilgisi olmadığı konusunda bir beyanat vermiş :)
Tanıştığımızın ikinci gününün sonuna kadar Hakan ne benim söylediklerimi anlayabildi ne  güldüklerime gülebildi ne de davranışlarımı, davranışlarımın nedenini kavrayabildi. İkinci günün sonunda söylediğim bir şeye  gülmeye başlayınca haliyle şaşırdım. 'Çözdüm ben seni Gülen' dedi. Çözüş o çözüş. Şimdi esprilerimi açıklama gereği duymadan yaşıyorum, kendimi ifade etmek hiç bu kadar kolay gelmemişti. Aslında çok zıt karakterleriz. O ne kadar durağan olmak istiyorsa ben 'hadi gidelim, hadi yapalım, hadi atlayalım' durumunda. O beni durdurmasa, frenime basmasa :) Ertelediğimiz bir iş için hadi gidelim dediğim bir gün red cevabı alınca çok kızdığım için  'sana benzeyen biriyle evlenmiş olsaydın iskeletin bulunurdu, bacak bacak üstüne atmış bulmaca çözerken, bulmacanın bir parçası da eşinin elinde. Sizden geriye kalan tek şey, el eklemlerinizin arasında sıkı sıkıya tutulmuş kalemleriniz. Soldan sağalar bitmiş, yuklarıdan aşağıdakilerde ikinize de bir şeyler olmuş. Hakan da bana 'sen de kendi modelinden biriyle evlenseydin sıçramışken havada patlardınız, bizden hiç değilse iskelet ve kalemlerimiz kalır; sizden ne kalır? Sadece tozunuz'
Bu günkü Hakan tarafından ikinci çözülüşüm. Somut bir çözüm bu. İki gündür ilaçlara karşın pek iyi değilim. Sezaryenden yeni çıkmış lohusa gibi yataktayım. Üstümde bir ağırlık. Yarı baygın gözler.. Orama burama giren ağrılara ses çıkarmamak için asil varlığımı uykuya adıyorum. Erdim'in deyimiyle canım beyaz çorba çekti bu akşam; bildiğimiz pirinçli yoğurt çorbası. İkimiz de çok seviyoruz beyaz çorbayı. Tarif ettim Hakan yaptı. Yatıyorum ama yatmayı sevmiyorum. İsteyip yataktan kalkamama durumu feci geldi bana, dün akşamdan kalan gözyaşlarımı aktive ettim. 'Neden tutuldum, neden açılamıyorum' deyip deyip böğürerek ağlıyorum zaten sesim kısık. En son Hakan dedi ki 'Sen hareketli kadınsın. Onun için yatmak zor geliyor sana. Gel kız seni çözeyim' Oturttu beni salonun ortasına. Kollarımı çekti, bacaklarımı çekti, itti. Epey uğraşıp çözdü beni. Nasıl gülüyoruz bir yandan; Hakan kolum o benim, bırak filan diyorum :)) Canım yanarken güldüm. Ağrılar rahat vermiyor ama en azından çözük durumdayım :D
Yorumlara yine saderce teşekkür etsem olur mu?? Bu yazıyı bile zor yazdım, yoksa bu kadar kısada kalır mıydım ben :P
Hepinizi sevdiğimi biliyorsunuz nasılsa..


7 Aralık 2011 Çarşamba

BAZI BLOGGERLARI ŞİKAYET MEKTUBU

Bazı bloggerlardan şikayetim var. Ne yapmaya çalıştıklarını anlamıyorum bu arkadaşların. Amaçları ne? Çok ayıp. Kendilerinde bu hakkı nereden buluyorlar anlamıyorum :( Gerçekten anlamıyorum. Anlamaya çalışıyorum ama bir türlü başaramıyorum.. Benim bu bloggerları lanse etmekten başka çarem kalmadı.. Artık yeter, gözüm ağrıyor!
Başlıyorum şimdi. Görürsünüz siz, vicdansızlar!

Fiamma'dan başlıyorum, ey Fiamma; sen gece gece canımı elektrikli tornavidayla duvara vida çaktırmayı istettin :D Nasıl canım çekti. Endüstri Meslek Lisesi torna tesviye bölümüne gidip kayıt olasım var.. Bak ciddi söylüyorum, içim bir burkuldu. Yemin ediyorum bak çünkü o tür işleri yapamıyor olmak hoşuma gitmiyor.
Hep yapmak istediğim iki iş vardı ya TIR şoförü olmak ya da benzin istasyonunda pompacı. Sonra bu isteklerime marangozluk ve yer döşemesi, olur olmadık yere çivi çakmak gibi istekler eklendi. Brace kullanmayı hep çok havalı buldum, o cüsseli makinayı çok sevdim. Şimdi bizim de bir bracemiz var ama Hakan silikon tabancası için söylediği 'aman şeytan doldurur sen kullanma' sözünü brace için de söylüyor..

Banu'cam; hayallerimi yıktı. Ben ki bisikletle giderken Banu'm ve canım Nalan ablamın sayesinde gözüm çöplükte ama arkadaş o çöplerden neler çıkıyor; gel sen ne yap. Olmadı Banu'm olmadı..
Sen ki tam bir geri dönüşüm  güzelliği sunarken her defasında, hayata artı değer katarken bu kez ağlattın beni..

Dokuz kusurlu hareketten üçüncüsü, Nilgün Komar isimli arkadaşın ta kendisidir. Yazmış bir Orhan Veli şiiri. Başladım Orhan Veli'nin şiirleri ve yaşadığı sıkıntılı hayat için ağlamaya.. Ayıp sayın Nilgün Komar hanımefendi hanım ayıp! Gecenin bir yarısı ne ağlatırsın sen beni bee!?

Dördüncü arkadaş; sayın Aysema öğretmenim; canım öğretmenim gitmiş RİSK diye bir yazı yazıp arı kovanına çomak sokmuş. Bir soru sormuş ki düşündüğünün 100 bölü 1ini yazsan Meydan Larousse ek cildiyle birlikte gider intihar eder. Ben orada daha da bastım gözyaşı  pedalına. Ne gerek var şimdi gecenin bir yarısı çekiçle kafama vurmaya?

Sıra kimde? Kara kızımızın annesi Ayşen'de; canımın evine hırsız girmiş. Çok üzüldüm. O an orada Ayşen'le birlikte o hırsız manyağın kulak memesini göbek deliğine dikemediğim için üzülüp ağlama vitesini üçe taktım..

3prensesimin annesi ana kraliçeye gittim sonra. prenseslerden biri olan Sıla 'bundan dünyada bir tane var çok güzel bir şey bu' dediği çantasının fotoğrafını gördüm. O kadar duygulandım ki. Anne, babalarının kendileri için yaptıkları fedakarlıkları görmezden  gelip hep daha çoğunu isteyen gençlerin varlıkları için ağlama duvarına göz yaşlarımı fışkırtmaya devam ettim.

Gönülçelenime gelelim. Her kişinin insan olamayacağı gibi, her kişinin de öğretmen olamayacağı ya da olmaması gerektiğini bildiğimi bir kez daha gösterdiği için göz yaşlarıma sümüklerim de eklendi..

Sonra şeker kokusunda aldım soluğu. Aşure yapmış. Aşure üç senedir benim yaramdır, aşurenin tadı en acı biberden acıdır. Anneciğim çok güzel yapardı. Koca koca kaplarda dağıtırdık aşureyi. Ertesi gün de kendimiz için yapardı ben de asistanlık ederdim anneciğime. Onun da babası çok severmiş aşureyi. Artık saldım; ağla ağla. Hakan uyuyakalmış yan kanepede. Uyanıp ağlama modumu bozacak diye içli, hisli ağla ağla ağla :(( Allah kayıpları olan insanlara daha çok sabır versin çünkü ben çok zaman baş edemiyorum :(

Sonra yaşam gurum; bir sağlık personeli tarafından hayata başka bir biçimde devam eden kız kardeşinin öyküsü. Üzüldüm, çok üzüldüm. Kendi yaşadıklarımı düşündüm; iki sene yatağa bağımlı kalışım, çatal kaşık tutmayı o iki senein sonunda yeniden öğrenmeye başlamam..  Saçlarımın zaten dökülüyorlar diye eve çağırılan bir erkek berberi tarafından üç numaraya vurulup sonradan kazınması.. Evin ortasına serilen gazete kağıdının üzerine konan bir sandalyede saçlarıma veda ettiğim, sümüklerin burnumda baloncuk yapacak kadar çok ağlamam; canım ikizim Defdef'imin beni güldürmek için maymunluk yapması. O dönem ('90) dazlak kafasıyla güzeller güzeli Sinead O'conner Nothin' Compares To You isimli şarkısıyla bizi bizden ediyordu. Defdef Sinead'la dazlaklığımızın ortak özelliğinden dolayı SİNEM OKANER ismini takmıştı bana; biz ciddi olmayı hiç başaramadık :P Denedik mi, yooo denemedik :D
Neyse, uzar da uzar..
Hayatını bir biçimde engelli olarak sürdürmek zorunda kalan insanlara çok saygı duyuyorum. Engelsiz oldukları halde hayatlarını engelli gibi sürdüren insanları da hiç anlamıyorum. O durakta da bir miktar ağladım, ağladım, ağladım..

Geçen yaz tanıdığım, tanımaktan keyif aldığım canım arkadaşım Zeynep ne demiş hele; deneyin, yanılın ama öğrenin demiş. Ne gerek vardı insanları ajite etmenin. Güzel güzel oturuyorduk biz oysa ki :) Riske atmadan deneyenlerden öğrenmek gibisi var mı?? Buna da ağladım. Bu arada bu sene gelmedikleri için nasıl kızdım Zeynep ve eşi, ağzından bal damlayan Emin öğretmenime.. Küstüm, konuşmuyorum!

Çınar'ım, okyanusun sakin sesi. Önceden bir cadde geçimi kadar yakındık birbirimize. Severdim ona kaçışlarımı. 'Çayı koydum, gel Gülen' dediğinin on dakikasında onda olurdum.. Onun bloğuna gittim sonra. Gitmez olaydım.. Bir arkadaşının için için nasıl da mutsuz olduğunu ama bunu hiç hissettirmediğini anlatmış. Ben yine üzül, ağlamaktan büzül. Bir kadının kadınlık gurur ve onurunu hiçe sayarak çocukları için tekrarlananlara göğüs germesi. Ağla Gülen, zırla Gülen, heba ol Gülen.

Fındık insanı; beni bırakıp gittin ya ne diyeyim ben sana. Pis vicdansız! Neden bırakıp gittiniz beni? Sus konuşma, bak bir de cevap veriyor!

Aferin size kızlar, aferin. 
Devam edin böyle.
Çünkü siz beni, ben de gözyaşlarımı yolda buldum :P

Uzun oldu, yorum yorumlarına gücüm yok :(
Bu arkadaşlarımın hepsine ceza, günlük güneşlik, mutlu bir yazı istiyorum.
Hadi mutlu edin kızlar beni!
Bunu bana borçlusunuz!

Eserin adı: (P) 
'Ses'sizce dökülenler..


Not: ilaç tedavim sürüyor. Biraz rahatladım gibi ama acayip bir durum bu yaşadığım. Kasılmalarım zaman zaman ilaçsız zamana göre azalsa da sürüyor. Hepinizi seviyorum ben..
Eski IRA'cıyı burada da görün. Bu kayıt daha iyi..

5 Aralık 2011 Pazartesi

DİKKAT; HERPES ZOSTER Mİ, SİNİR UCU AĞRISI MI??

Gitti, bugün gitti Fındık ve Yımırta. Evde ses soluk yok. Üzüldüğümde sonsuz bir derinliğe gömülmek isterim. Hakan teselli etmeye çalışsa da sessiz sözsüz kalmak istediğimi bildiğinden çok da gelemiyor yanıma.. Fındık ve çırpılmış çatlak yımırta'yla geçirdiğimiz zaman on beş gün değil on beş dakika gibi..
Yazacak da halim yok pek. Hem üzgünüm hem içe doğru bükülmeye çalışan el bileklerime söz geçirmeye çalışıyorum. Oysa dün akşam nefis bir balık partisinde yeni insanlar tanımış ağlarken gülmüştük. Ayrıntıları sonra yazarım artık.
Sağlık sorunum ve durumumla ilgili bilgiler verip hemen kaçacağım :(
Şimdilik sıkıntımın sinir ucu ağrısı olduğunu biliyorum. Bunun zona (herpes zoster) olmadığından eminim çünkü bildiğim kadarıyla istatiklere göre ikinci kez zona geçiren insan  sayısı oldukça nadir. Bu nadir kişilerden biri olmak istemiyorum ama ben :P
Gelelim bana:
 Yirmi dört yaşında çok ağır geçirdiğim  zonanın tedavisinin evde mümkün olmayacağından yatırıldığım hastanenin infeksiyon bölümünde on yedi gün, günde üç kez damar yoluyla zonanın en etkili ilacı olarak bilinen Zovirax'la yapılmıştı tedavim. Ki izi hala durur ve zaman zaman da özellikle soğuklarda ağrı yapar.
Zona yani herpes zosterla su çiçeği hastalığının virusu aynı virustur; yani su çiçeği geçiren her kişi zona geçirmeye adaydır. Su çiçeği geçirmeyen kimselerde zona riski yoktur ama bu durumda şimdi söyleyeceklerime kim inanır?? BİZ SU ÇİÇEĞİ GEÇİRMEDİK! BİZ DİYORUM ÇÜNKÜ SEDEF VE BEN SU ÇİÇEĞİ GEÇİRMEDİK. Biz iki kişilik bir ekiptik; aynı hastalıkları kontr atak şeklinde birbirimize bulaştırarak geçirdik ama su çiçeği bu hastalıklara dahil değil ne yazık ki :(
Benim anneciğim sağlık personeli idi ve geçirdiğimiz hastalıklar konusunda doğru bilgiler verecek deneyime sahipti. Yanılma payımız sıfırın altında yani. Doktorların su çiçeği geçirmemiş birinin zona olamayacağına ait söylemlerinden dolayı AKLIMIZDA KALAN 'ACABA?' SORUSU İSE SEDEF'İN OĞLUYLA BİRLİKTE SU ÇİÇEĞİ GEÇİRMESİYLE DE SİLİNMİŞ OLDU. YANİ BEN SU ÇİÇEĞİ GEÇİRMEDEN ZONA OLMUŞ VE HALEN SU ÇİÇEĞİ GEÇİRMEMİŞ BİR KİMSEYİM. Su çiçeğini ne zaman ne koşulda geçiririm bilmiyorum artık :) Çünkü derler ki yaşarken geçirmediğin su çiçeğini mezarda bile geçirirsin.. İlerikiyaşlarda geçirilen su çiçeğinin ölümlere yol açtığını da biliyorum..
Bugünlerde yaşadığım sinir ağrısının nedeni ise kişisel mutluluk, huzurun bana yetmiyor olması. Ülkemin sorunları, bilip gördüklerim beni çok üzüyor. Elim kolum bağlı hissediyorum kendimi ve bu bana utanç veriyor. Bir süredir haber izlemiyorum, gazete okumuyorum.
Bensiz dönsün dünya..
Lütfen linke göz atın; bir gün size de gerekebilir..

Fındığım; sus konuşma. Bırakıp gittiniz beni :((

Figen'im; çok sağ ol. Kendime ne kadar iyi bakarsam bakayım olmuyor işte :( Üzülmemeyi öğrenmem gerek benim. Üzülerek hiçbir şeyi çözemeyeceğimi :( Bu yaştan sonra da zor.. Sen de kendine iyi bak olur mu canım benim??

Şenay'ım, Doğa'm; :) sağ ol :) Artık eskisi gibi yazmıyor çok kimse, ne yazık ki ben de :( Oysa ne çok seviyordum yazmayı ama bir şeyler oldu. Gizli bir güç, üçüncü bir şahıs içimize girdi ve bizi böldü, ayırdı gibi hissediyorum. Umarım hepimiz aynı anda toparlanır ve sanaldan öteye geçme aşamasına da taşıyabiliriz sayfalardaki arkadaşlıklarımızı.. Geçmiş olsun dileğin için de çok sağ ol, çok teşekkür ediyorum.. Sorma Fındık gitti, çok üzgünüm :(

Aysema öğretmenim; hoş geldiniz demeye bile fırsat bulamadım size :( Hoş geldiniz yeniden. aysema dedi ki...
Geçmiş olsun Gülen'ciğim. Sinir uçları dediğin zona mı? Çok ağrı yapar o, kendine iyi bak olur mu?
Sevdiklerine selamlar... sizin bu yorumunuz üzerine  gerekli olduğuna inandığım bu  yazıyı  yazdım. Benim öyküm uç bir örnek ama olmayabilir değil. Sağlıkla ilgili deneyimler bunlar. Umarım gözden kaçmaz ve çok kişiye ulaşır. Öğretmenim ben kendime iyi baksam ne olacak, ülkenin şu haline bakar mısınız :(( Bizden de size çok selam ve sevgiler öğretmenim..

Sevgili sezobigo; çok teşekkür ediyorum. Kullandığım ilaç bitince dozu yavaş yavaş yükseltilecekmiş. Sonrasını bilmiyorum, araştırmak da istemiyorum. Bekleyeceğim şimdilik ve umarım çabuk yırtarım bu kez :P Çok teşekkürler bir daha..

Nurhan'ım; :) ne kadar yorulduğunu tahmin bile edemiyorum. Sen ilkokulu bir daha hem de iki kez bitireceksin :) Okullu anne :) Bunlar tatlı telaşlar her ne kadar yorsa da. Allah'ım sana sağlıklı evlatlar vermiş okula gidebiliyorlar, sen sağlıklısın ilgileniyorsun. Şükürler olsun ki bunlar da bu yorgunluk ve telaşın artıları. Allah eksik etmesin.. Ben gülüyorum yine :) Çok eğlendik Funda'yla ama içimde üzüldüğünde dibine kadar üzülen, sevindiğinde de aynı şiddette sevinen bir deli kişilik barındırıyorum :) Hakan bana 'ruh hastası, deli, manyak kadın' diyor :)) Ağlarken gülebilip gülerken de ağlayabiliyorum. Bunu başarıdan mı sayıyorum? Hayır ama öyle yapıyorum işte :) Sen benden daha iyi bak kendine; benim bir kedim bile yok çünkü bakacak :) Öpüyorum çok.

Fiamma'm; ay sana da çok geçmiş olsun. Nasıl dayandın bu ağrılara, bana da söyle :) Hastane kapısı gibi oldu blog :) Ama bu sezonu kötü geçirdik gerçekten :( Olsun daha fenası olmadı hiç değilse; gerçi şimdilik bilemiyoruz da :) Hastane maceralarımın tamamnını yazamıyorum çünkü olurkenki hissi veremiyor ne yazık :) Örneğin babamın mr'ı için sıra beklerken sıkıntıdan patlamak üzere olan insanları ayağa kaldırıp derin nefes alıp verme temeline dayanan kol hareketleri yaptırmıştım. Ama nasıl güzerl oldu, nasıl rahatladı o insanlar :) Ev adresi, telefon numarası veren mi ararsın :) Sen yanlış yerdesin diyenler :)
Ben hastalıklarla barışığım. Büyütmüyorum, kabullenme konusunda zorluk çekmiyorum. Ama benim hayata bakışımı değiştirmem lazım. Çok üzülüyorum, başkalarının bir sıkıntısı olduğunda sanki kendi başıma gelmiş gibi üzülüyorum :( En son her gün haberlerini aldığımız şehitler ardından da depremler süründürdü beni ve deprem bölgesinde yaşanan rezaletler, çocukların yanarak ya da donarak hayatlarını yaşamadan kaybetmeleri :(
Şimdi antiepileptik (Gabateva) bir ilaç kullanıyorum. Bitince kontrole gideceğim. Bakalım doktorun önerisi ne olacak, 800 mg.a kadar artıracağını söyledi ama ne olur bilemem. Söylediğin ilacı da yazdım kafama. Önerilerin için çok sağ ol.

Çınar'ım, çok sağ ol. Orada olsaydım bana çorba yapardın değil mi :)

Aysema öğretmenimin verdiğim linkte göremediğini söylediği Günün Fotoğrafları arasında yer alan fotoğrafla huzurlarınızdan ayrılıyorum şimdilik.


Fındığın da gördüğü üzere yazılarımın, fotoğraflarımın -ki birinin beni çektiği fotoğraflardan söz ediyorum- kopyalanıyor olması ne amaçla kullanılıyor ya da kullanılacak olması konusunda beni rahatsız ediyordu. Öyle ya, hadi yazının kopyalanmasına alıştım da fotoğrafım ne yapılacak? Sağ olsun Fındık sağ klik engeli koydu. Umarım işe yarar..
İyi haftalar hepimize..

3 Aralık 2011 Cumartesi

SİNİR UÇLARIM AĞRIYOR..

Hastaneden çıkamadım geçen hafta. Göbek bağımı hastane bahçesine mi gömdüler ne..
Sinir ucu ağrısına yakalandım bu kez. Vücudumun her noktasına aniden girip girdikten bir süre sonrasına kadar canımı yakan ve şiddeti bir süre devam eden ağrılar. Korktum tabii.. Sle ve skeloderma ile ilgili olması düşüncesi paranoya derecesinde rahatsız etmeye başlamadan doktora gittim. Güzel bir muayene sonrasında öğrendim ki aşırı strese bağlı, stres kaynaklı sinir ucu ağrısı imiş bu. Şimdi epileptik bir ilaç ve B vitamini kullanıyorum. Moralim bozuldu. Tecrübemin hastalıklarla ilgili olmasını tabii ki tercih etmezdim :( Artık öyle bir haldeyim ki Fındığın da şaştığı üzere avucuma doldurduğum 7 tableti ağzıma atıp bir yudum suda gönderiveriyorum bedene. Neyse ki en büyük başarım bu değil bu hayatta :)
Fındık'la çok güzel zaman geçiriyoruz, eğleniyoruz. Hadi yapalım, hadi gidelim deyip hiçbir şey yapmayıp, hiçbir yere gitmiyoruz çünkü başka etmenlere gerek kalmadan birbirimize zaman ayırıp daha da derinlerine iniyoruz hayatlarımızın. Hiçbir şey yapmadan zaman geçirmek, sorumsuzca harcamak zamanı hoşuma gitti. Yine de ona bir telefon kılıfı dikmeyi başarabildim ama şanssızlığımızdan hastalıklar, hastane dolu günler geçirdik birlikteyken. Yaza telafi ederiz umarım.
Bugün bir kaç gün önce tanıştığımız arkadaşlarımızı ziyarete gittik. Güya bir merhaba deyip altı üstü bir bardak çay içip veda edecektik. Öyle olmadı, laf lafı açtı. Sohbet uzadı. Otel ve restaurant işletmecisi olan bu arkadaşlar bizi bu akşam balığa davet ettiler ama balık mı tutacağız yoksa tutulmuş balıkları mı yiyeceğiz anlayamadım orasını :) Kendini ifade ediş biçimin karşındaki insanda bir değer görüyorsa o iletişimi koparmak istemiyorsun.. Aklında yer ediyor, açık, net iletişimler güzel. Bu arkadaşlarla ayak üstü sohbetimiz sırasında böyle bir haz aldık. Yüzünden belli olur ya insanın içinin de dışının da aynı kumaştan olduğu, işte ben bunu hissettim bu arkadaşlarda. Sözler davranışla da desteklenirse bir anlamı olur hayata bakıştaki inceliğin. İlk izlenim önemlidir, çok az yanılırsın. Bunu da anladım ve uzun zamandır ilk kez yeni tanıştığım insanlara güven duygusu hissettim. Soğuk sütün bile ağzımı yaktığı bazı deneyimlerden  sonra bu arkadaşların ayrılırken bize minibüs durağına kadar eşlik etmesini, minibüs gelene kadar beklemesini çok şık buldum.. İş konularındaki deneyim ve yeni sezona yapacakları işlerin heyecanı, bunu fark etmem ne güzel. Fethiye'de tatil yapmak için ben bile giderim o otele :)
Fındığım yarın gidecekti ama gözyaşlarımla ıslattığım gözlerimi kırpıştırarak 'bir gün daha; bak hastayım' diyerek bir güncük için onu ikna ettim ama bir günden ne olur ki. Gidecek. Keşke burada yaşama olanakları olsa. Kafam sarıyor fındıkla. İçi dışı bir, art niyetsiz, saf, temiz, muhabbet kuşu gibi bıcır bıcır. Yımırtayı da fındığı da çok özleyeceğim :( Benim ağzıma bir kaşık bal çalıp sonra giden insanları kınıyorum :D
Ben var ya, insanları seviyorum ve şu an bunları yazarken UMUDUNU KAYBETME filmini izlerken ağlıyorum. Fındık 'sadece film o Gülen, ağlama' diyor.
Benden adam olmaz. Aşırı strese bağlı sinir ucu ağrısından da benden de bir halt olmaz :(

Not: ben yazıyı yazarken film bitti. Bana ağlama diyen fındık da ağladı ve göz makyajı yüzüne aktı. Kömürcü çırağı gibi yüzü ama henüz aynaya bakmadığı için haberi yok bundan :)

Candan Erçetin kapıma dayanma sakın :P


Kulaklardan sonra haberimiz oldu :)



Hastayım kız sana :)


Seni seviyorum Hakan :)

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails