30 Aralık 2009 Çarşamba

YAZI DA VAR :)







































Kaç gündür evdeyiz? Çok gündür evdeyiz. Erdim geçen hafta sadece iki gün gidebildi okula :( Hafta başı hastalanıyor, hastaneye götürüyoruz. Üç gün rapor verilip onun deyimiyle ev hapsine gönderiliyor. Hala toparlanamamışsa iki gün de biz kafadan rapor verip haftayı kapatıyoruz. Bu hafta başı da geçen haftanın tekrarı gibiydi :( Pazar günü biri sabah diğeri akşam üzeri olmak üzere iki kez ziyaret edildi hastane. Akşamki tablosu çok kötüydü :( O kadar kötüleşeceğini hiçbirimiz tahmin edemedik :( Bacağından yaptıkları kortizonlu ilaç ve nebulizatörin içinde verdikleri adrenalinle anca kendine gelebildi yavrum.. Allerjik astma aşıları için gittiğimiz özel hastanede aşı ücreti bile almıyorlar artık bizden.. Erdim aşıdan sonra beklememiz gereken otuz dakikayı, böyle kalmasını düşünmek bile istemediğim el yazısıyla kimi zaman polis olduğunu ve Koç AYLANS'ın :P özel sigortasından yararlandığını yazdığı o broşür tipli kağıtları usulcacık dilek kutularının içine atıvererek geçiriyor ve bu işi yaparken de çok eğleniyor. Elini ağzına kapatarak yüksek sesle gülmesini engellemeye çalışırken aslında bizim onun o komik haline güldüğümüzün hiç farkında değil :) Onun güldüğü şey, akşam hastanenin yönetim kurulu başkanının o dilek kağıdını okurkenki hali :)))
Günler böyle dip dibe geçerken Erdim'in özlü sözleri kalbimi onun kalbine daha bir yapıştırıyor.
-Teyzem 24.5 ayar taksitle domcuğum (domcuğun ne olduğunu sanırım kendisi de biliyor değil)
-Teyze biz seninle birbirimize kök saldık (Bu söz tek başına bile evlilik sebebi olabilir)

Bugün canı tatlı istedi. Bir üst geçit uzaklıktaki markete giderken aynı iş için bir önceki yolu bisikletle katetme maceramızın tekrarının önüne geçmek için bisiklet yerine fotoğraf makinesi teklifimi kabul etti Erdim neyseki çünkü o bücürük bisikleti ve üzerindeki Erdim'i taşırken olan zaman zaman giren ağrılara aslanlar gibi göğüs gerdiğim koluma olmuştu. E5 üzerindeki bir üst geçidin merdiven sayısı hakkında fikri olmayanlar ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar susulsun :)
Erdim için fotoğraf makinesi çok önemli. Fotoğraf çekmeyi çok seviyor ama o kadar sabırsız ki.. Geldiğim ilk günlerde fotoğraf makinesi üzerinde kurması gereken hakimiyeti öğretmem için bu işe zaman ayırması gerekliliği onu zora soktu; bizim çocuk üç yaşında itiraf ettiği üzere 'duramıyor!' çünkü. İçgüdüsel olarak doğru yaklaşım aslında; basketbol antrenörlüğü yaptığım yıllardan hatırlıyorum, antrenman bilgisi olmadan maça çıkmak isterlerdi. Bir gün verdim ellerine topu; maç yapacağız dedim. Birbirlerinin ayaklarına, basacak yakın başkasına ait bir ayak bulamadıklarında da kendi ayaklarına basıp düşünce antrenmanın önemini kavradılar. Konu çocuk olunca üç aşağı beş yukarı aynıdır hesap.

Fotoğraf makinesi, Erdim ve ben :) O kadar eğlendik ki :) O topu topu yüz metrelik yol düşündüğümüzde 'o gün ne kadar eğlenmiştik' başlığında topladığımız anılarımız arasında olacak.
Erdim bana 'şuraya geç, başını geriye at, maymunluk yap, parmakların yeri göstersin, dil çıkar, direğin arkasına saklan' gibi talimatlar verdikçe ve ben 'oğlum ayıp, ben kocaman insanım' dedimse de 'elalem benim Erdim'den daha önemli değil' diye düşünüp söylediklerini yaptım. Dünyanın en ünlü ve önemli fotoğrafçısıymış havasında yaptığı çekimler :P sırasında yüzüne verdiği mutluluk görüntüsü ve gurur kadar önemli değildi hiçbir şey.. Laptopa attığımız fotoğraflara bakarken gözlerinde ileriki bir zamanda fotoğrafla ilgili bir iş yapma hayallerini gördüm, yemin ederim gördüm! Ne yaparsa yapsın mutlu olsun, hırs bürümesin gözünü, BEN olmasın. Her ne iş yaparsa yapsın 'iyi' yapacak kadar sevsin işini. İşin ilginç yanı, fotoğraf çekerken 'teyze bu yönün ışığı iyi değil' dediği fotoğraflar gerçekten de kötüydü, ben de kulak dolgunluğundan söylüyor sanmıştım. Bu çocuk bu işi biliyor mu yoksa? Fotoğraflar hakkında yorum yaparken 'bunların hepsini bloğuna koyar mısın teyze?' dedi. 'Koymam mı, sen demesen de koyarım oğlum' dedim :) Çok seviyorum fotoğraf karelerine girmeyi :D
Geldiğimden beri yorgunluk ağrılarından uykuya dalmakta zorlanacak kadar yoğun yaşıyorum günlerimi. Fiziki yorgunluk neyse de manevi yorgunluğun altından kalkamayacağımı hissediyorum bazen. Ben bu şehirde kaybettim. Bu şehir aldı onu bizden. Geceleri ağlamadan uyumuyorum. Benim bu şehirde ne işim var diyorum sık sık. Hala bu şehirde olmak acıma, yasıma, yazıma ihanet. Kardeşim ve Erdim olmasa benim bu şehirde işim ne :( Çektiğim acının haddi hesabı yokken bu minicik kalp alıkoyuyor beni. Bir yanda bu şehre bir daha gelmeme isteğim bir yanda sevgilerimizin birbirinin ne üzerinde ne daha azında bir bücür beni hayata hazırlıyor her sabah bu şehrin acımasızlığında :( Ve Sedef; elma yarım..

Güzel, ne güzeli; inanılması güç şeyler -ki biz buna mucize diyoruz- de oluyor :) Babacığım bir haftadır Fethiye'de.. Her şerde bir hayır varmış ya; üvey babaannenin kaybıyla ipin ucu yakalandı. On senedir sonuçlandırmayı başaramadığımız bir konu mutlu sona ulaştı. Et tırnaktan ayrılmıyormuş; bir daha gördük :) Yarın da İzmir'e kendisini salıncaktan düşüren kıskanç kız kardeşini görmeye gidiyor :) Yeni yıla birlikte girecekler.. Bu sene babam ve Hakan İzmir'de, Dolunay Ankara'da, ben Kocaeli'de.. Biz bütün bir yılı ayrı mı geçireceğiz yoksa??

Sedef'e yarın akşam ne yiyeceğimizi sordum; patates yemeği demesin mi :) Olur, o da olur. Ekmek bile bulamayanların da girdiği bir şey bu yeni yıl; biz patates yemişiz nedir yani; girdiğimiz hep aynı yeni yıl değil mi?
Kar yağmadığına da çok sevindim. Son günlerde haber izleyemiyorum ama Ankara'da TEKEL işçileri muhtemelen yarın geceyi eylem yerlerinde geçirecekler. Kar onları ve eylemlerini kırmasın. Soğuk ve çok sıcak bu tür eylemlerin kırılmasına neden olur. Ankara'ya döndüğümde TEKEL işçilerini ziyarete gideceğim. Sahi ben ne zaman döneceğim Ankara'ya?? Halihazırda 4 ocak tarihli bir bilet var elimde ama ancak ya yedisi ya da katlarında dönebilirim :)

Geçenlerde Hakan'ı bunalttım yine telefonda.
Gülen: Hakan ben evlenmek istiyorum.
Altından ne çıkacağını merak ettiğinden; Hakan: Ama sen zaten evlisin bebeğim?
Gülen: İyi de ben yine evlenmek istiyorum.
Hakan: Kimle?
Gülen: Seninle.
Hakan: Olmaz.
Gülen: Aaaa neden?
Hakan: Ben evliyim :D

Ciddiyette ben bu adamı kendime benzettim; benzettim de iyi ettim.
Uzun kollu gelinliğe eldiven olmaz diye eldiven giymemi kesinlikle istemeyen o Nazi subayı kılıklı terziyi dinler gibi görünüp ama bildiğimi okumak isterken eldiven almayı unutup eldivensiz giydiğim gelinlik düştü aklıma :( aslında gelinlik giymeyi hiç istemedim :( Sırf eldiven giyebileyim diye kabul ettimdi gelinliği ben; onu da eldiven almayı unuttum :( O geldi aklıma; aslında sanırım rüyamda da görmüş olabilirim-mi? emin değilim. Ama çok net hatırladığım bir rüya var. Sınavla girip ortaokul ve liseyi yatılı okuduğumuz okulun öğrencileri bir gizli proje için bir üsse toplanmışız ama ne için orada olduğumuzu biliyor değiliz. Bizi bilgilendireceklerini söyleyip duran biri var. Kim için çalışacağımız hakkında fikir sahibi olmayan arkadaşlarımın sakin hallerini anlayamıyorum. Ülke çıkarlarını tehdit ettiğinden emin olduğum bir işin parçası olacağımızı hissediyorum ve bunu hiçbir arkadaşımla paylaşamıyorum :( Yanlışlıkla Fen Bölümü bitirmiş olan ben (hayatımın hatasıdır; Fen Bölümünde benim ne işim vardı; hala çok merak ediyorum, ben Fen bölümünde 640 sayfalık üzerinde PSSC yazan telefon rehberi boyutlarındaki kitabı taşımaya uğraşırken rehberlik öğretmenlerimiz uyuyor muydu??) sıkıntıya gelemeyen sabırsız ben rüyamda bile diyorum ki 'Sedef ve ben bu gruba neden dahil edildik? Rüyam ne yazıkki sonuçlanmadı. Rüya biterken ben hala gruptan ayrı bir tarafta az sonra kesilecek düşünceli hindiler gibi bakınıp duruyordum çevreye.

Yeni bir yıl için hazır dilek paketleri vardır; sağlık, mutluluk diye devam eder.
Ben hepsine katılıyorum. Katılmadığım hiçbir iyi dilek yok ama ekleyeceklerim var.
Yeni yıl dünya döndükçe her sene bu zamanlar tekrarlanan bir durum. Dört basamaklı sayının birler basamağı sürekli artıyor; yarın gece onlar basamağı da nasibini alacak bu artıştan .
Bu sene ülkem ve sağlık sorunlarım (ız) bakımından iyi değildi :(
Elinden gelse her kurumla ağzı dolu dolu kavga edecek bir kişinin geleceğimizi yönlendirecek kararlar veriyor olması, açılım laflarının ülkemin üzerine bir karabulut gibi çökmesi, asıl şimdi bölünmüş olmamız; dolayısıyla şehit haberlerinin gelmeye devam etmesi..

Eğer 2010 da bu ya da benzer olaylarla geçecekse ben 2010'a girmek istemiyorum!
Siz devam edin, ben 2010'a teğet geçer sizi 2011'de yakalarım; ha baktım 2011'de de hayır yok, ben böyle iyiyim. Beni bırakın gidin siz..

Yeni yılınız kutlu olsun. Bütün iyi dilekleri sizin için de ben diliyorum :)

25 Aralık 2009 Cuma

ÖZLEMİŞSİNİZDİR :P

Sabah çok erken; 08.25
Servis beklerken eğlencesi..

Servis beklerken sporu :)

Servis beklerken sporunun final pozu


Göründüğü kadar masum değil.
Nereye sakladığını hatırlayamıyor; şarj cihazının diğer parçası hala bulunamadı.
Ben de O'na kalmışım böylece :)


Devam eden hayatın içinde biz DE varız..
Servis beklerken sporu için sabah erken kalkmalıyım.
Sizi seviyor ve gidiyorum..
Hakan seni seviyorum ve çok özledim :/
Emanet telefon kullanıyorum. Telefonlaştığım arkadaşlarım numaralarınızı smsler misiniz?

22 Aralık 2009 Salı

DİRİLİŞ!







Erdim geçen hafta okula gitmedi. Domuz gribini tuş eder etmez üzerine gribal bir tablo daha gelişince doktorun verdiği üç günlük raporun üzerine iki günlük raporu da ben yazıp haftayı evde dip dibe tamamladık :P O kadar yorulmuşum ki bu sabah onu okula uğurladıktan sonra yatağa giresim ve çıkmak istemeyişim geldi bütün gün :) Akşamı zor etmem için bir nedenim varken uyumakla zaman öldürseydim iyiydi ama yapamadım. Uyandıktan sonra yeniden uykuya dalamama gibi bir dertten muzdaribim çocukluğumdan beri..

Akşam başta ÇYDD Yarımca Şubesi Başkanı Serap Baykurt ve müzik öğretmeni Tuğrul Bey'in çabalarıyla Şu Çılgın Türkler oyunundan sonra Kocaeli'ye ikinci kez misafir olan Samsun Sanat Tiyatrosu'nun Turgut Özakman'ın hepimizi sarsan, ağlatan çarpıcı DİRİLİŞ adlı kitabından uyarlamayla, aynı adlı oyunu izlemeye gidecektik. Kitaba çıktığında başlayıp bir kısmını okuyup 'hazır olamama' nedeniyle göz yaşlarıyla yarım bırakan biri için turnesi buradayken oyunu yakalamak çok büyük şanstı.. Defdef'le gidecektik. Erdim'le de babası ilgilenecekti bu akşam. Erdim oyunun adını duyar duymaz 'o oyunu benim de izlemem gerekiyor' dediyse de Defdef'le arkamıza bile bakmadan çıktık evden :)
Salona girerken gördüğümüz kalabalık bizi çok mutlu etti. Oyunlar genelde zamanında başlar ama buna karşın erken gittiğiniz bir kaç dakika size çok uzunmuş gibi gelir ya, bu akşam da öyle oldu. Defdef'in de üye olduğu ÇYDD üyeleriyle yaptığımız ayaküstü sohbet bu zamanı sanki biraz kısalttı :)
Şu Çılgın Türkler kitabının devamı olan Diriliş'in oyun olarak nasıl olacağının merakıyla sabırsızca izlemeye başladım. Beyaz kostümlü bir kadın tiyatro sanatçısının 'anlatıcı' olarak başlattığı oyun sonunda bir kaç metre ötemdeydi. Sanatçılar Birinci Dünya Savaşı sırasında bu vatan evlatlarının iç ve dış düşmanlara karşı verdiği mücadeleyi anlatmak için sahneye karşılıklı konmuş iki merdivenin altını ve üstünü kullandılar. Sanki bazı anlatılarında 'bugünü' gördüğüm oyunun sık sık alkışlarla kesilmesine kesinlikle şaşırmadım. Bugüne gönderme yapıldığını düşündüğüm replikleri çok cesur ve başarılı bulduğumdan oyunu bir kez daha izlemek beni çok mutlu ederdi ama ne yazıkki bu mümkün değil; çünkü Samsun Sanat Tiyatrosu şu an yarın sahne alacakları izmir'e doğru yoldalar.

-------------

Enver Paşa'ya sordular: Tümen nerede?
Enver Paşa yanıtladı: Ben de bilmiyorum.

Tüyleriniz diken diken oldu mu? Birinci Dünya Savaşı'na girme kararı alan, Sarıkamış'ta yetmiş beş bin askerimizin açlık ve soğuğa daha fazla dayanamadığı için kırılmasına neden olan bir Paşa tümeninin nerede olduğunu bilmiyor!

Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yaverinden Liman Paşa'ya gönderdiği 'bu saatten sonra ancak misafirleri olabileceği'mesajı.
Cesurca, ileriyi gören bir duyarlılıkla alınan kararlar olmasaydı bugün nasıl bir ülkede ne koşullar altında yaşayacağımızı düşünmek bile istemiyorum.


İzmir'li arkadaşlarım; yarın oyunun nerede sahneleneceğini öğrenmeyi başaramadım. Kuliste tanışıp konuşma olanağı bulduğum değerli, cesur sanatçıların izini bulup bu temsili ne yapıp edip mutlaka görün.

Cansu'm; hala buralardayım :)
Bahar'ım; unutur muyum seni hiç? Bana şiir :P yazdıran insansın sen :P
Hepinizi öptüm.
Yorgunum :( Çok yorgunum :( Yorum yorumları yine yok :( Yatmaya gidiyorum şimdi..
Acil çıkış ne tarafta ??



20 Aralık 2009 Pazar

CEZALIYIM

Ben geldim :)
Demiryolu emekçilerinin eylemleri 'iş yavaşlatma' şeklinde sürdüğünden maceralı başlayıp aynı biçimde sonlanacağı kesin bir tren yolculuğuyla uğurladık babamı Ankara'ya..

Her gün ertelenen o bilinmez tarihe kadar Kocaeli'deyim. Defdef'i yalnız bırakmak istemiyorum. O da beni bırakmak istemiyor. Aile içinde 'biz ikimiz' söz konusu olunca hiç kimse bir şey demiyor :) Biz bildiğimizi okuyoruz :) Ve birlikte çok eğleniyoruz. Önceki gece saat 02.00 sularında Defdef'in öğrenicilerinden birinin spor duvar gazetesindeki yerini almak için Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim' sözünün kompozisyon ödevine 'Atatürk'ün söylediği bir sözün üzerine söz söylemek bize düşmez' açıklaması üzerine yaklaşık 30 dakika kadar güldük :)

Bu sabah uyanmam biraz zaman aldı. Defdef'le bir işler çevirdiğimiz için biraz geç yatıyoruz.
Uykum hafiftir; yatılı okulda bunun eziyetini fazlasıyla çektiğimden uyuduğum odada ne saat sesi isterim ne de ışıkla uyuyabilir(d)im. Bir senedir tek başınaysam ışıksızlıktan korkuyorum.
Sabah yine bizim muhabbete müebbet kuşu girdi odaya. Çok gürültü çıkarmadığı halde uyandım ama uyuyormuş havama devam ettim. Bu bücür baş ucuma kadar geldi geldi, işaret parmaklarından birini alnımın ortasına bastırarak çevirmeye başladı. En sevimli ses tonuyla da 'teyzem, canım teyzem, güzel teyzem uyanacak mısın yavrum teyzem?' Parmağıyla alnımı oyma çalışmaları da sürüyor bir yandan. Bu nasıl sevgi anlamadım. Sevgisinin (!) şiddettinden ürktüğümden uyanmamış numarama ayakta uyuyup odayı terk etmekte buldu çareyi.. Bir zaman sonra afyonumu patlatıp salona geldiğimde Erdim'i bana bakarken boynunu çeviremediğini gördüm. Gece başı yastıktan düşünce boynu tutulmuş yavrumun. Gereken tedavileri yaptıktan sonra biraz daha rahatladı. Şimdi annesi onu kütük diyor, bense boynunu dik tutamadığı için Küçük Emrah diye çağırıyorum asabi kuşu :D Sinir oluyor :D
Az bile yapmışım :)
Bugün canım arkadaşım bizimgibiler'le konuşurken telefonumun şarjı bitti ve ben bu detayı o an anlayamadığımdan bir süre daha kendi kendime konuşmaya devam ettim :) Bu başıma sık gelen bir durum olduğundan artık beni ne utandırıyor ne de komik geliyor :) Çok sıradan :)

Sonra şarj cihazını aramaya başladım. Defdef'le çevirdiğimiz o işten dolayı klasik 'ev hali'nin dışında bir manzara hakim olan salonumuzda şarj cihazını bulabilmem mümkün olmadı. Prizlerden sonra prizlere yakın yerlere, daha sonra 'olabilecek' yerlere, en son 'hiç olmayacak' yerlere bile bakmayla süren bu arama işlemi sonuçsuz kalınca arama çalışmalarına son verildi. Tam oturacaktım ki Erdim'in elindeki bir şeyi arkasına saklamaya çalıştığını fark ettim.

'Oğlum o ne?'
'Yok bir şey teyze'
'Nasıl olur; ama ben görüyorum?' Erdim'in ince bedeninin arkasında sakladığını sandığı ama amacında başarılı olamadığı o şeyi görüyorum ama adam bana 'yok bir şey' diyor. Şarj cihazım Erdim'in arkasında sakladığı elinde. Daha dikkatli bakıyorum; bu arada Erdim'in yüzü allak bullak :) O da ne! Erdim'in sakladığı şey, şarj cihazımın bir kısmı :))))))))))))))

'Erdim ne yaptın sen?'
'Ben yapmadım teyze'
'E nasıl oldu bu?'
Defdef 'hayır Gülen Erdim yapmamıştır' diyor şaşkınlıkla.
Erdim'e duyurmadan usulcacık 'sen kesmedin, ben kesmedim, baba kesmedi, kim kesti?' diyorum Defdef'e.
'Teyze seninle yalnız konuşabilir miyiz?'
Odaya gidiyoruz. Senaryoyu merak ediyorum. Kordon sandalyenin kenarındaymış, sonra sandalyenin ayağına dolanmış, çekince kopmuş; '
'Erdim buna kim inanır biliyor musun?'
'Kadir mi İnanır teyze?'
'O bile inanmaz oğlum'.
'Neden teyze?'
CSI dizileri takipçisi ben bir dedektif edasıyla 'çünkü plastikler çekilmekten dolayı böyle kopmaz, bu makasla kesilmiş, hem sen onu çekip koparacak kadar güçlü değilsin'
'Teyze hani bizim sırlarımız olur ya seninle,
'Ee?'
'Ben sana bazı şeyler anlatsam bunu kimseye söylemezsin değil mi?
'Bugüne kadar söyledim mi?'
'Hayır'
'Teyze o kopmadı ben kestim'
'Bir nedeni var mı?'
'Kızmadın mı?'
'Bana söyleyeceğin nedenin senin için önemli olduğunu düşündüğümden şimdilik kızmış değilim'
'Hani sen arkadaşlarınla konuşuyorsun ya, bana daha fazla zaman ayırman için telefonla daha az konuşman gerekiyordu. Ben de kabloyu kestim. Kızdın mı?'
'Hayır kızmadım da senin dinlenmen gerekiyordu ve biz seninle oturarak oynayabileceğimiz bütün oyunları oynadık. Ben sana hareket edeceğin hiçbir oyununa eşlik etmeyeceğimi, yatmazsan yanına gelmeyeceğimi söylemiştim değil mi? Senin dinlenmeni sağlamak ve seni yormamak için seninle oyun oynamamam seni önemsemediğimi göstermemeliydi. Böyle bir şey yapacağına benimle konuşmalıydın. Seninle yeterince ilgilenmediğimi düşünmene neden olduğum için de özür diliyorum senden'

O da benden özür diledi. Olay kazandibi tatlısına bağlandı :) Ona bir daha böyle bir şey yapmamasını, yapacaksa da eğer kablo prizdeyse kesinlikle kesmemesini söyledim :)
-Tecrübeyle sabit :/-

Sonra kablonun diğer kısmını sakladığı yere götürdü beni ama kablonun yarısını bulamadık :)
Emanet telefon kullanıyorum şimdi.. Numaralar telefonda kayıtlı, sim kart temiz :) Kimseye ulaşma imkanım yok yani..

Boynu tutuldu, hoplayıp zıplayamadı ya, yatmak istemediği için bir ara sinir krizi geçirdi bugün. Ağlarken gözü ve çevresi kızardı. Atopik bir bünyeye sahip olduğundan bu görüntü karşısında o kadar tedirgin olduk ki neredeyse hastaneye götürecektik. Sonra hafif kızartılı o lezyonun stres kaynaklı olabileceği geldi aklıma. Ağlaması durup biraz da sakinleşince kızartı kendiliğinden geçti.
-----------------------
Geçmiş olsun dilekleriniz, bizi mutlu eden sözcükleriniz ve verdiğiniz destek için DEFDEF ve ben bütün kalbimizle teşekkür ediyoruz..

Arada atladığım arkadaşlarım var :( varSA demiyorum, olduğunu biliyorum çünkü. Kesinlikle önemsemediğimden değil, böyle algılanırsam çok üzülürüm. Yorgun oluyorum, göz sorunum sürüyor ve gözlüğümle de hala bir anlaşma yolu sağlayabilmiş değiliz :( Laptop sevmiyorum :( Yorum yorumlarını yazabildiğim zamanlar özel olarak saptanmış zamanlar değil, kendimi iyi hissettiğimde zaman ve uyku sorunum yoksa yazabiliyorum. Bilmeden kırdığım arkadaşlarım varsa çok üzülürüm..


Defdef'le çevirdiğimiz işler :)

Defdef takı işine sarmış :)

Bu kolyeyi bana yaptı..

O takı yaparken ben ne mi yapıyorum?

Çıraklık eğitimi :D

Saat 03.00. Uykum var ve yorgunum. Hepinizi seviyorum..

Hakan seni çok özledim :(

16 Aralık 2009 Çarşamba

BİZ BUGÜN İYİYİZ :) ve -YORUM YORUMLARI-

İyiyiz biz.
İlk an şoklarını yaşarken kendimi kaybetmediğim hiç görülmemiştir. Duygularını uçta yaşayanlar anlayacaktır, 'orta'larda bir yerde buluşmam duygu ya da tepkilerimle ben. Ya çok üzülür ya çok sevinenlerden olduğumun farkındayım. Beni alıngan gibi gösterse de fazladan incelikli düşünce tarzımdan dolayı en küçük bir detayın beni mutluluktan tavana sıçratması ne kadar mümkünse üzüntülerin de yerlerde sürüklemesi o kadar normaldir benim gibi birini..

Dün için; elma yarıma üzülmemden daha normal bir şey olamazdı. Ağlamanın primini düşürmüş biri olarak elma yarımın başına gelmiş bu şeyin peşine takılan gözyaşlarımı silmem hiç olmazdı. Silmedim, silesim gelmedi. Şöyle güzelce bir ağladım. Elma yarım gelince kapı aralığında sarılıp az daha devam ettik birlikte.
O kadar..
Şimdi strateji ve taktik belirleyerek gelecek maçlara bakan futbolcular gibi savunma alanlarımıza çekildik. Hain ve sinsi planlarımız var :D
Sedef (ben ona DEFDEF diyorum aslında) iyi bir haberle geldi bugün okuldan. Dersine girdiği hiçbir öğrenci AS'e yakalanmayacakmış :) AS için verilen egzersizleri derste çocuklarla birlikte yapıyormuş çünkü :) Aklını seveyim :) Bu arada PİLATES konusunun altını bir kez daha çizmek istiyorum. Defdef'e verilen AS egzersizleri pilates egzersizleriyle aynı. Kas ve iskelet hastalıkları için çok daha fazla önem arz eden bu egzersizlerin adı pilates olmasa da teknik aynı teknik.. Bu mantıkla çıktığım yolda kısa bir mola verip diyorum ki, doktorlar tarafından da önerilen pilates iyi bir egzersiz biçimidir. Aslında sadece pilates değil, egzersizin her türü iyidir ama çeşitli spor dallarını denemiş biri olarak pilatesin yararlarını diğerleriyle kıyaslamam mümkün bile değil.. Delfina'm pilatesle ilgili bilgi düzeyim sadece 'bu egzersizi yapan biri' dolaylarında olduğundan pilatesle ilgili merak ettiklerini Defedef yazacak.. Yazacak yazmasına da ne zaman bilinmiyor..

YORUM YORUMLARI; hepinize sonsuz teşekkür ederek..

Kuş kanadı yakalıklarının tatlı insanı sesiber'im; erken tanı bir çok hastalıkta hayat kurtarıyor; neyseki zaten mütemadiyen kontrol altında olan insanlarız :D En kötüye bakıp bugüne şükretmeseydik inan şu an yaşıyor olmayabilirdim. (20 sene önce 0-7 arası olması gereken DNA aktivitem 100dü!) Dirseklerimi bedenimden ayırmayı başarabilmem bir senemi, parmaklarımı birbirinden ayırmam yedi ayımı aldı. Bir gün bacağımdan parça alınması için gittiğim hastanede el parmakları birbirine yapışık doğmuş küçük bir kız çocuğunun el bilekleriyle tuttuğu meyve suyunu içmeye çalıştığını gördüm. Zaten hiç isyansız, itirazsız kabullenmişliğime karşın -ki bu da zaman almadı değil ASLINDA; insanız çünkü- utandım kendimden. Ben duygu kontrolsüz biri olduğumdan önce şöyle böğüre böğüre ağzımı tavana açıp ağlamasam olmaz :D
Bu arada o gözlük meselesini unutmadım :D Aklıma geldikçe hala gülüyorum :))))))))
Sen olsan olsan benim 5.5 numara uzak gözlüğümün yanında anca gerizAkalının (o gerizAkalı ben oluyorum) başkanının yardımcısı olursun güzelim :P Yeminle şu an bile gülüyorum :))))
Teşekkürü eksik etmeden öptüm..

Leylakdalı'm; AS hakkında vereceğim brifing için arayacaktım bugün seni ama Erdim raporlu, bir türlü bırakmadı peşimi. Bir de bana 'ben senin kuyruğunum' demiyor mu :) Anglikan Spondilit romatolojik hastalıklardan biridir. Yarın anlatırım ben bunu sana :) Sakin düşünmeye ağladıktan sonra başlayabiliyorum ben. Şu an iyiyiz, Defdef de ben de iyiyiz. Birbirimize destek olmak istiyorsak sakin olmak zorundayız. Hakan'dan öğrendiğim en güzel şeylerden biri de bu; üzülünce geçiyor mu, hayır. O halde? Bu arada sana iyi haberim var ama şimdi değil; yazımın sonuna doğru :) Öperek teşekkür ettim..

3 prensesin beceri ötesi ana kraliçesi; ben biliyorum ne diyeceğini neden bilemediğini :) Anlıyoruz biz bizi. Keşke anlamamızı gerektiren bir şey olmasaydı, aramızda böyle bir bağ olmasaydı ama var. Yapacak bir şey yok. Hayatlarımıza dikkat edeceğiz, üzülmeden, neden diye sormadan taşıyacağız, yapabileceğimiz en iyi şey bu. Aksi halde hayat eziyet gibi geliyor insana. Allah çekebileceğimizden fazla dert vermezmiş bize.. Teşekkür ederek öptüm..

Siyah saçların egzotik sahibi güzel Meltem'im; ama sen ne yaptın ya :) Üzüldüm demişsin; ay dur üzülme. Biz üzüleceğiz siz destek olup sakinleştireceksiniz :) Benim kendisi için üzüldüğüm kişi benim diğer yarım. İnsan kendinden iki yaş küçük kardeşini iki sene sonrasında tanımaya başlar ama ben doğdum bir baktım yanımda bu! Aynı yer ve zamanda başlayan iki ayrı hayat. Biz bir aile içinde başka bir aile gibiyiz. Onun bana üzüldüğü gibi üzüldüm ben de ona. Güçlü olmak en iyi bildiğim şey :D ama bizim çok basitmiş gibi görünen sağlık sorunlarımız başımıza ciddi çoraplar ördüğünden bu konuda sıkıntılıyız. Benim SLE sıkıntılarım sol el orta parmak ağrısıyla başlamıştı mesela.. Nedeni bir türlü anlaşılamadığı için hastaneye gidip geldiğim dört ay boyunca arkadaşlarım dalga geçmişlerdi benimle.. Buna benzer bir çok örnek var ama ne mutlu ki :P benim anlatasım yok.. Öpüp yanına bir de teşekkür ekliyorum..

En güzelinden kızının aynısından annesi Ayşen'im; hele sen :( Bu sabah itibarıyle dünkü yazıya canımı sıktım. Kimse üzülsün istemedim ama o an anlatabileceğim kimsem yoktu. Ve öyle anlatıp öyle uzaklaşmak istedim ki ama o an farkında olmadan arkadaşlarıma saldım derdimi :( Sağlık sorunları olan arkadaşlarımı üzeceğimi hiç düşünmeden bencilce davrandığımı anladım bu sabah ama iş işten geçmişti.. Yapabileceğin bir şey var, o da senin iyi olman.. Teşekkür etmekle kalmayıp bir de öptüm..

Yakışıklı Oytun'un doğum günü annesi; sadece biraz zaman alıyor, kabulleniş süreci zaman alıyor. Onun dışında biz bugüne kadar yaşadığımız sağlık skandalları tecrübelerimiz :P nedeniyle bunu da atlatacağımızı biliyoruz da işte insanın ikiz kardeşi olunca kendinden daha çok üzülüyor onun başına gelenlere. İyi düşünmeye devam :) Teşekkürüme öpücük de ekledim..

Keçeden kelebeklerin zarif yapıcısı mailto:n@zo; bugün dağıldı o bulutlar biliyor musun :) Soğuk olmakla birlikte hava güneşliydi Kocaeli'de bugün :) Biz iyiyiz, Defdef işini yapacak kadar ayakta. Erdim'le biz felekten bir gün çaldık :) Çocuk kendi deyimiyle 'duramıyor' Onu kulaklarından tavana çivilemekle tehdit ettim :) Çok eğlendik biz bugün. Yazıp yazıp silmeyeceğin yorumlar bırakmanı diliyorum ----> Herkes iyi ve sağlıklı olsun yani :) Öpücüklerim teşekkürüme eşlik ediyor..

En koyu ve yumuşak yazanından kurşun kalem; çok teşekkür ediyorum. Bu bizim ilk vukuatımız olmadığından yakında eski tas eski hamama döneriz yine.. Dilekleriniz için sonsuz teşekkür ediyor ve aynı dilekleri sizin için de ben yineliyorum.. Teşekkür ediyorum ve izin varsa öpüyorum da :)

Yakma güllerin ucunu çakmakla yakanım, bizimgibilerim; telefonda sesin kedi gibiydi. Öyle bir Gülen'cim deyişin vardı ki :( Üzdüm ben arkadaşlarımı :( Anladın ama iyi olduğumu değil mi? O beterin beteri var düşüncesine can gönülden inanmak gerek; hem hayat daha kolaylaşıyor hem gerçekten beterin beteri var. Bu sabah hastalık neki dedim, daha bir kaç gün önce yedi evladımızı yitirmenin yanında, o evlatların ana, babalarının yasının, acısının yanında hastalığa üzülmenin lafı bile olmaz. Sor o ana, babaya evlatları uzuvlarını kaybedip gelseydi ona bile razı olurlardı. Benim skeloderma tanısı aldığımda da şehit haberi almıştık :( Ne şans :( Allah beterinden saklasın. Biz Defdef'le geyiğe başladık bile :))))) Öperim, yanına bir de teşekkür ederim :)

Saks mavisi prensesim, kartondan çanta yapanım; ağlama, hasta olmasan gelecektin; olmadı. Eskişehir'de buluşma fantezimizi saklı tutsam, sen İstanbul'dan, bizimgibiler Bursa'dan, ben Ankara'dan Eskişehir'de toplaşsak da bir öğlen yemeği yesek nasıl olur?? Ben konuyla ilgili ciddiyetimi korumaya devam ediyorum :) Geçmiş olsun dileğin için de çok teşekkür ediyorum.
Moral, mutluluk iyi hissettiriyor bizi :) Öpücüklerimle teşekkürler..

Bidamla'mı beden haline getirip sonra onu fırınlara atanım :D ; yok bitti artık ağlama faslı. İlk gün senfonisiydi. Geçti gitti artık. Arada dolunca yine boşaltırız olur biter.. Üzülmek enerjisini çalışyor insanın. Üzülmeye sarf edilen enerji çözüm için harcanmalı. Öyle de yapacağız.. Defdef acı eşiği yüksek biridir. Duvara çarpmak suretiyle burnunu kırdığında hastaneye gitmeden önce o kırık burunla akşam yemeği hazırlamış ve eşiyle çocuğuna o yemeği yedirmiş bir üstün insandır kendisi :) Erdim bugün iyiydi. Umarım geceyi de iyi geçirir. Şu ana kadar patlamadı kendisi (03.00) Teşekkür ederken öpebiliyorum da :)

Keçeden boyunluklarının rengine bayıldığım Nedret ablam; yok koyuvermek değil, biz ona ilk gün şoku diyelim.. Bir de hastalığı gittiğimiz romatoloji bölümünden bildiğimiz için haliyle canımız sıkıldı. Yani nezle değil, grip değil; kronik bir hastalık.. Başı ağrıdığında öleceğini sanan insanlardan değiliz asla da yani kronik bir hastalığı da karşılamak kolay olmuyor tabii. Nedret ablam; karşında 24 yaşında en ağırından bir de zona geçirmiş biri var. Ben o zaman acıdan bile ağlamadım da iş Defdef'in başına gelince dayanamadım.. Ağlamayınca daha kötü oluyorum hem ben. Sıkınca, tutunca ya tansiyonum düşüyor ya kusuyorum. Ağlamak benim için iyi bir şey ama geçti. Şimdi iyiyiz.. Çok sağol ablam.. Öpmek istiyorum :)

Neşe kaynağım, sesi mutluluktan titreyenim, konuşurken nefes almayı unutanım, Funda'm; iyi olduğumuzu akşam saatleri itibarıyle bildiğine göre için rahattır değil mi :) Bizim böyle bir kaderimiz varmış, yapacak bir şey yok. Önce ben hasta oldum, o bana baktı ve benim için bir şey yapamadığına acı çekti. Sonra da aynı şeyleri ben yaşadım.. Biz birbirimize hep destek olduk, bundan sonra da değişen bir şey olmayacak. Allah daha büyük ve telafisi olmayan acı vermesin..
Senin de sesin iyi geliyordu, çok sevindim toparladığına.. Öperken teşekkür de edebiliyorum ben :P

Fotoğrafçıların en iyi kare yakalayıcısı, fotoğraflarına hayran olduğum Burcu; yazı lüzumsuz bir yazıymış :( Öyle yazılar okuduğumda benim de kelimelerim saklanır derin kuyulara :( Seni de üzdüm istemeden :(
Biz güçlü olmayı öğrendik. Bu bizim yaşam biçimimiz haline geldi. Fotoğraf eklemem yasak olmasaydı fotoğraf koyardım ne kadar iyi olduğumuz görülsün diye ama Defdef'in eşinin 'bu laptop üçüncüye formata giderse neden olana laptopu yediririm' tehditinden sonra aklımdan bile geçirmiyorum fotoğraf eklemeyi.. Hayır ben yerim yarım laptop çünkü de ama onlar laptopsuz kalır :D Teşekkürlerimle öpüyorum..

Çillerinden kendime kızıl kahve inciden gerdanlık yaptığım SEM'im; vallahi iyi geldi ağlamak. Böyle höykür höykür pek bir güzel oldu ama geçti artık. Dermansız dert ne demek sen biliyorsun ne yazıkki SEM'im :( İşte bunu da düşününce üzüntüleri, ağıtları uzatmanın ne büyük bencillik olduğunu anlıyor insan :( Allah size de yardımcı olsun. Bir mucize gerçekleşsin..
Bunların sümükleri geçmez bitmez.. Sen servisten montun çantanda inersen ben de sana Sümüklü Takoz derim.. Ben de seni seviyorum canım SEM'im :) SEM'i öpen Gülen teşekkür ediyor :)

İnce esprilerinden aklıma ezber yaptığım mailto:d@li; yok vallahi ağlamıyorum artık. Ben sevinçlerimi de mutsuzluklarımı da yazıyorum, çekinmeden anlatıyorum ya; dünkü halim sürse yazardım; ha sonradan yorumlarından arkadaşlarımı ne kadar üzdüğümü anlayınca pişman olsam da yazıyorum bir hamlede. Şimdi gerçekten iyiyim. Ben ağlarken bile gülüyorum biliyor musun :) ismim tam bana göre yani :) Gülen ben :) Öpüyorum dali'm ve teşekkürler..

Herbir sözcüğü içime işleyenim, öğretmenim, öğretenim aysema'm; yirmi sene önce sle tanısı alana kadar dört ay süründürdülerdi beni hastanede ama şimdi öyle mi; ya evet bir de tanı konusunda sıkıntı yaşasaydık? Bugüne kadar olan bütün sıkıntılar bana bıkkınlık yerine mücadele etme içgüdüsü bıraktı miras olarak. Hayatımıza dikkat edersek, ilaçlarımızı kullanır ve egzersizlerimizi yaparsak iyi olmamamız için bir neden yok. Çok teşekkür edip öpüyorum..

Kırmızısından tatlı elmanın diğer yarısı; benim hesabımla yazdığı yorumun aslında kendisine ait satırlar olduğunu bilmenizi istediğini söyledi yatmaya giderken Defdef.. İçini şişirmişim de falan da filan da; balon musun sen kardeşim? Adım da ağlayankayaymış. E olmuyor ama :P

Erdim, müebbetinden muhabbet kuşum; yandık ki ne yandık. Senin bu yorum eylemlerin de sürecek anlaşılan yazıların gibi. Hadi uyan da gel iki saat sonra koynuma.

Buzlu cam güzeli embir'im; Defdef adına çok teşekkür ediyorum dua için şimdiden. Moral her insan için önemli bir yaşam kaynağı. Bozmadan, sıkıntıya sokmadan kendimizi bunu da aşacağımızı biliyorum. Her şeyin çok daha güzel olduğu zamanların beklentisi içindeyim ve umut etmeyi bırakmayı hiç düşünmüyorum. Güzel dilek ve önerin için çok sağol. Teşekkür ediyorum öpücüklerle..

Bu akşam Geniş Aile izlediğim belli oluyor mu :P

Akşam Hakan'cığımla konuştuk. Dedi ki 'Gülen sizin birbirinize ihtiyacı vardır. Biraz daha kal istiyorsan' dedi; e ben de haliyle direk 'a tamam o zaman' deyiverdim. Yani Leylakdalı'na olan iyi haberim; bir süre daha buradayım :D Hani Ankara'da görüşecektik ya, ben geliyorum diye tas ve tarağı toplayıp Ankara'dan kaçmana gerek yok..

Bayram için geldiğim Kocaeli'deki kaçıncı günüm olduğunu saymadım ama birbirimizi özlemiş olmamıza karşın, bir süre daha Kocaeli'de kalabileceğimi söyleyen canım Hakan'cığımı neden bu kadar sevdiğimi bir kez daha anladım. Ha şundan da emin olamıyorum; bu adam kafa dinlemenin manevi huzuruna mı değişti yoksa beni :P malum vıdı da vıdı :)

Yetmedi, hepinizi bir daha öpüyorum :)
Ağlamaya değil, uyumaya gidiyorum..
Erdim iki saat sonra belertir gözlerini :)
Saat 04.00

15 Aralık 2009 Salı

BİZ BU İŞTE YOKUZ MU deseydik?

On dakika önce geldiler hastaneden. Erdim allerjik astmanın pençesine düşeli beri sıklıkla yaşasak da, alışabilir cinsten değil gece acilleri üzüntüsü. Bir çocuk karşımda nefes alamıyor ve ben onun için hiçbir şey yapamıyorum :( Parmak uçlarım buz.. Ben Erdim'i çok seviyorum..

Daha bitmedi.. Gündüz telefonda öğrendim.. Arkasından gece gece Erdim patladı :(
Öğle sonrasından beri dinlenip dinlenip ağlıyorum.. Budur benim savunma askerlerim. Daha önce de yine bir sağlık sorunu kaynaklı, ağlayarak savuşturabileceğim ama ortamın uygun olmaması nedeniyle akıtamadığım gözyaşlarım bana vertigo olarak dönmüştü. Artık ağlıyorum; salya sümük, gözlerim ve çevreleri kararıncaya kadar, görebileyim diye açamadığım kısık gözlerimi, görmek istediğim şeye odaklamak için hafiften başımı geriye atacak kadar ağlatıyorum kendimi..

Telefonda sessizlik; sessiz kalındığında bile ne hissettiğini bilmek; ona, onun kendi için üzüldüğünden daha çok üzülmek..

.....
Sedef: Anladın değil mi? (o zaman senin için ne hissettiğimi)
Gülen: Evet anladım.
Susuş..

Skeloderma tanısı aldığımda Sedef'in benim için ne kadar üzüldüğünü bildiğimden, o üzülüyor diye daha çok üzüldüğümü, elma yarım, canımın diğer parçası şu an onun için hissettiklerimi hiç bilmeyecek olsaydı keşke :(

Anlamıyorum, anlamsız buluyorum. Fazla geldi, düşündükçe içimi kavuruyorum..
Sedef bugün AS tanısı aldı :( SLE ve AS; ikisi bir arada :( AS=ankilozan spondilit
Çok üzgünüm..
Ben ağlamaya gidiyorum..

14 Aralık 2009 Pazartesi

YOK OLDU!

Bir yazı yazdım.
Uzun olmayan yazımı bitirdikten sonra bir kaç detay daha ekledim. Yazımı, yayımlayıp yayımlamama konusundaki tereddütlerim nedeniyle benden fazla hayat ve blog tecrübesi olan Nalan ablama telefonda okudum. Sonra da bir önceki yazıma gönderilen hepimiz için çok önemli olan yorumları yorumladım. Peki ne oldu?? Bütün emeklerim boşa gitti! Yorumları yorumladıktan sonra arkadaş bloglarının linklerini girerken laptop her zamanki oyununu oynadı ve adres çubuğunda about blank yazısı belirdi! Tertemiz bir sayfaya olan kızgınlığımdan hayatta o yazıyı bir daha bir araya getiremem!

ŞİİR:
Büyük cadım, Belgin'im,
Bütün bunlar olduktan sonra geldi aklıma masaüstündeki not defterim :(

Yazıdan geçtim; yorumlar için teşekkür etmekle yetineceğim için üzgünüm :(

8 Aralık 2009 Salı

YETMEDI MI?

SURCU LISAN ETMEK ISTIYORUM.
DILIM SURCSUN VE BEN OZUR DILEMEYIM ISTIYORUM.
DILIM SURCMESIN ASLINDA; DILIM BILDIGINDEN SASMASIN ISTIYORUM.
SURCU LISAN ETTIM DEMEMEK NE DEMEK?
SURCMEDI DILIM, OZGUR IRADEMLE YAZDIM, KENDIMDEYDIM, BILINCIM ACIK DEMEK!

EY SEN!
BUGUN ALTISARDAN KIRKIKI VATAN EVLADININ TASIYABILECEGINDEN AGIR YUK KARSISINDA NE HISSETTN?
ARKADASLARINI, YASDASLARINI, VATAN BORCUNU ODERKEN BIRAKIP GITMISLERI TASIYAN OMUZLAR!
NE BUYUK TRAVMA!
IP GIBI DIZILMIS ASKERI OMUZLARDA AL BAYRAGIMA SARILMIS GENCECIK BEDENLERIN ICINDE DURDUGU TAHTADAN KUTULARI GORUNCE KUSMADIN MI
BEN KUSTUM!
MIDEM BULANDI VE KUSTUM!
BEN KENDIMI KAYBETTIM!
SEKIZ YASINDAKI BIR COCUKLA BIRBIRIMIZE SARILIP AGLADIK.
DEMEDIM; 'AGLAMA' DEMEDIM.
'AGLA' DEDIM, 'BUNA DA AGLAMAYACAKSAN NEYE AGLAYACAKSIN COCUK, AGLA' DEDIM!
SINIR VE OFKEDEN, SANA OLAN NEFRETIMDEN TITRERKEN KIS SOGUGUNDA, YANDI ICIM DE ELLERIM BUZ KESTI SANA KANMISLARA!
AL SEN O ACILIMI BASKASINA YUTTUR!
KALDIYSA YUTACAK YERLERI!
KAYBETTIGIM CANLARIM; BIR BASKA ULKEDE DEGIL KENDI TOPRAKLARINDA HAYATLARINI YITIRMIS, HAYATLARI YITIRTILMIS BU GENCECIK ANA KUZULARI HUZUN, OFKE VE KIN DUYGULARIYLA UGURLANIRKEN TOPRAK DERINLIKLERINE; NE HISSETTIGINI COK MERAK EDIYORUM?
AMA GITMEZSIN SEN SEHIT CENAZELERINE.
BILMEZSIN ANALAR, BABALAR, COCUKLAR, KARDEŞLER, YOL GOZLEYEN ASIK KADINLAR NE HISSEDER BILMEZSIN SEN!
SEN BOLUCUBASINA SAYIN, SEHITLERIMIZE 'KELLE', ASKERLIGE 'ASKERLIK YAN GELIP YATMA YERI DEGIL' DIYENSIN!
HEM DE KOCA BIR SEHRIN GOBEGINDE CAYIR CAYIR YAKILAN SERAP DA YOK ARTIK.
CIKAMADI YOGUN BAKIMDAN!
LINC EDİLMEK ISTENEN OGRENCI VE OGRETMENLER UMURUNDA MI SENIN?

SEHIT HABERLERI GELSIN DIYE BEKLIYORLAR DEDIGIN HIC KIMSE MUTLU DEGIL!
SENI BILMEM!
HERKES BURADA, YA SEN??


VerdiGi teknik bilgi desteGiyle yazmami saGlayan kalbi büyük, büyük cadım, Belgin'ime sonsuz tesekkurler.
Yakinda ..

27 Kasım 2009 Cuma

KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN DİYECEKTİM GÜYA..

Ben ve Sedef kentli evlerinde ayni anda keklik, tavsan ve kedi besleyen bir anne babanin kucagina actik gozlerimizi. Hatta daha sonralari kadroya, cikarmak suretiyle gozumu oymaya calisan annemin tavuk niyetine aldigi ama buyudukce aslinda bir tavuk olmadigi anlasilan ve o eyleminden dolayi aninda pilavimizin üzerini bedeniyle suslemekle cezalandirilan bir civciv de katilmisti.Neyseki anne ve babam egzotik hayvanlara ilgi duymayan insanlardi ama yine de hic vaz gecmediler.Evimizde evcil olarak nitelendirilen hayvanlarin hepsi mevcuttu.Kedi, kopek, balik ve kus.Kedi akvaryumu bosaltti, kusu yakalamaya calisti, kopek de kediyi rahat birakmadi, tavsan koltuklarimizi yedi ve surekli yavruladi.Kapimizin onune bakima ihtiyaci olan ya da evlat edindirilmek istenen yavru kediler birakilip kacildi.
Bu yolculuk sirasinda hayvanlardan cok sey ogrendim.Kediler ve piskolojileri konusunda uzmanlastim diyebilecek kadar konuya hakimim.
Kediler cok takdir ettigim bir sekilde kendileri sevilmek istediklerinde kendilerini zorla sevdirmeyi basarabilen ama sevilmeye ihtiyac hissetmediklerinde her sevgi oksayisini en sert tavirlariyla savusturabilen yaratiklardir.Hic katilmadigim, her duydugumda ısrarlıca itiraz ettigim 'kedi gibi namkor' sozu kedilerin bu durusundan esinlenerek bir deyim haline getirilmistir.Oysa ne guzel bir durustur bu;sirf karnini doyurdugumuz icin ona istemedigi halde dokunma hakkina sahip miyiz?
Butun kediler guzeldir, gizemlidir.Hemen hemen butun kediler kesinlike dort ayak uzerine dusmek uzerine programlanmislardir ( ama maalesef dusemeyeni de var :P Vücutlarının neredeyse butununu yalayarak temizleyebilecek kadar mükemmel bir anatomiye sahiptirler.Temizdirler.Yaralarini yalayarak kendileri iyilestirebilirler.Estetik bir duruslari vardir ve çok guzel yururler, hem de oyle guzel yururlerki mankenlerin podyum yuruyusleri 'cat-walk' diye tabir edilir.Zekidirler.Hislidirler.Deprem oncesi huzursuzlanarak 'garip' bir seylerin olabilecegine dair sinyal vermeye calistiklarina tanik olmuslugum var.
Artik bir kedim bile yok :( Depremden bir kac ay sonra veterinerlerin butun cabalarina karsin 'yasliliktan' kaybettigim 18 yasindaki 'Kizim'i bir parkin en yuksek yerinde bulunan bir anitin hemen altina gomdum.Ondan iki sene sonra bir gozu kurtarılamayacagi icin operasyonla alinan, diger gozu de kurtarilabilecegi icin iki ay suren bir tedavi sonucu az goren 10 yasindaki diger kizim 'Cingoz'u tam da anneler gununde Kızım'ın yanina gomdum :( Artik bir kedim bile yok :(
Bundan yaklasik on sene kadar once 13-15 yaslarinda bir gencin elinde uzaktan cinsini anlayamadigim, tasmasindan tutulup gezdirilen kar beyazi bir 'sey' gormustum.O seyin ne oldugunu o seye biraz yaklasana kadar da anlamamistim.Meger bu delikanli kurban bayraminde kurban edilmek uzerine alinan o 'seye' yem ve suyunu verirken fazlaca baglanmis ve ailesini yalvar yakar bu isten vaz gecirmis.Bir kac zaman daha bu eglenceli tiplere park dolaylarinda rastlamaya devam ettim; cevrelerinde bu hos arkadasligi ilgiyle izleyen kalabalik bir gurupla birlikte :) Cocuk ve o bakimli, yunmuş, yıkanmis, taranmis, tıras edilmis 'sey' bayagi populerdi bu dolaylarda :) Sonra o taraftan tasindik.Hikayenin gerisini bilmiyorum :)

Bayramınız kutlu olsun..

25 Kasım 2009 Çarşamba

BEN DÜN ÇOK MUTLUYDUM

Zile hafifçe basınca zil sesi ayarlanabiliyormuş gibi; hani ağır abi Ertuğrul uyuyorsa diye parmak ucum ya değdi ya değmedi zil düğmesine.
Bir iki saniye sonra mutfak tülünün hafiften oynadığını gördüm. Kapının açılması zaman alınca 'aç şu kapıyı, açsana! Nalan abla orada olduğunu biliyorum aç kapıyı!' diye klasik repliklerimden attırmaya başladım öğlen saati sessizliğine. Babam 'Gülen sen bu insanların seni sevdiklerinden seninle görüşmek istediklerinden emin misin?' soru cümlesinin beni kulaklarıma kadar kızartmasını umursamadan kapı açılana kadar söylenmeyi sürdürdüm. Babamla ilk kez gittiğim bir evin kapısı önünde yaşanıyor bütün bunlar :)
Kapı açıldı, o kapı bana ne zaman açılmadı ki zaten :) Arkamda sakladığım çiçekleri birden burnuna dayadığım şaşkın Nalan ablam karşımdaydı sonunda. Kapıyı açmasının neden zaman aldığı ise ayrı bir öykü, o da sonraya kalsın :) Matruşka bebekler gibi anlatırım ya ben her şeyi, ama bu kez; ilk kez duyanların evlerinde bir panda beslediklerini düşünmelerine neden olan o güzel detay bugün anlatılmasın mümkünse? Mümkün müdür? Elimden geleni yapacağım :)

Evde olup olmadıklarını anlamak için gelmeden önce aramamı tembih eden Nalan ablamın kapısına ilk kez habersizce dayanışımdı bu benim. İçeri girdik, grip aşımın sekizinci gününde, koruma sürecinin başlamasına iki gün kala sarılıp öpüştük Nalan ablamla. Babamla Mahmut abi tanıştırıldı:
'Mahmut abi bu babam, baba bu Mahmut abim'. Aslında cümlenin ilk kısmı bir tanışma için yeterli ama fazla Amerikan filmi izlemiş bir neslin klasik komik diyalogları olduğu içindir ki iki kişiyi tanıştırırken ikisi de aynı anlama gelen bu saçma cümleyi kurmaktan büyük bir zevk alırım :) Çok komik; 'Mahmut abi bu babam, baba bu da Ahmet abi' deyiveresim geldiyse de yaşıma yakışmaz; demedim :P

Bir akşam karanlığında Nalan ablaların sokağından çıkarken karşıdan gelen bir kadın yüzü, zamanında gözüm tarafından ısırılmış bir anı yarattı hafızamda belli belirsiz. Hemen Nalan ablayı arayıp o kişiye ait GBT istihbaratı yapmasını rica ettim çünkü nedense bu yüz ısırığı, yatılı okuduğum yıllarda öğretmenler hakkında elleri öpülesi ve görüldüğü yerde depara çıkılası şeklinde iki gruba ayırmak için yeterli öngörüye sahip olmamı gerektiren düşüncemi de beraberinde getirmişti.. Yanılmamıştım; sevgi, özlem ve gözyaşlarıyla anmadığım öğretmenlerimden biriydi o. Anne, baba şefkatine en ihtiyacı olduğu yıllarda ana kucağından, baba ocağından kopup gelmiş küçücük yavrular arasında sürekli asık suratla dolaşan, uykunun en tatlı yerinde 'gece dolap araması' yapmak için elindeki copla demirden dolaplara vururken özlü sözlerini sıralamaktan hiç çekinmediği gibi sanki bu kutsal görevi zorunluluktan yapıyormuş hissi veren öğretmenlerden biriydi o. Pilav günlerinde en az kendisi kadar sevmediğim ve siyasi anlamda, tarafından hırpalandığım eşiyle de karşılaşma mutsuzluğunu yaşadığım öğretmenlerden biri.. Bu, neyseki artık emekli öğretmen Nalan ablaların çapraz komşusu değil miymiş? Şimdi Nalan ablaya giderken hani rastlaşırız da konuşmak zorunda kalırım diye tedirginlik yaşadığım öğretmene (!) yakalanmamak için Mata Hari gibi kendime başka bir insan süsü veriyorum. Şunu da anlamıyorum; şefkat ve öğretmenlik duygularından uzak yaklaştığın bu büyümüş çocukların pilav gününe neden geliyorsun? Kin, nefret ya da öfke değil; ben kimim ki affetmeyeceğim, kaldı ki böyle bir lükse asla sahip değilim ama nasıl unutayım; okulda görüş alanına girmemek için çocuk adımlarımla yolu uzatıp ulaştığım hedeflerim :( Al işte, çocuk yaşanmışlıkları unutulmuyor.. Unutulmuyor değil aslında, unutuLAmıyor. Yatılı okuduğuma asla pişman değilim; öğrendiğim ve beni hayata hazırlayan, bakış açımı şekillendiren yaşam biçimimi o yıllara borçluyum; bencil olmamayı, paylaşmayı o yıllarda edindim ben. Elleri öpülesi öğretmenlerime 'kendimi' borçluyum ama bu çapraz komşu iyiki öğretmen emeklisi ve eşi, tarifini yaparken duygu kontrolümü sağlayamadığım gruptan değil ne yazık ki..

Öğretmen Gününde kendi öğretmenime değil de kendi sözlerinden hiçbir şey öğretmediği halde öğretmen gününü kutladığı için arkadaşlarına, dostlarına ve sanal çocuklarına teşekkür eden Nalan ablamın yanında aldım soluğu. Sen öyle san Nalan abla; senin öğretmediğin buysa artık :) Cin Ali bisikletsiz kalmasın kampanyası kapsamında artık Mahmut abim de öğretmenim oldu :) Mahmut abim ve Nalan ablama sevgilerimle.

Üzerinden yirmidört saat geçse bile Öğretmen Günü'nü bonus olarak bir daha kutluyorum :)

Dünün öğleden sonrası hayatımın en güzel, en eğlenceli günlerinden biriydi. Baba kız nerdeyse Ankara kazan biz kepçe gezip kısacık bir öğleden sonraya hem çok iş, hem çok eğlence sığdırırken ben çok mutluydum. Akşam bu güzel gün için birbirimize teşekkür edip sarılıp öpüştük baba kız :)
Ama ben 'anne'leriyle ilgili yazan arkadaşlarımı okurkenki hissedişlerimin beni ne kadar hüzünlendirip ağlattığı, anneciğime özlemimin bir kor alevi gibi içimi yakmasından duyduğum mutsuzluk düşüncesiyle babasız arkadaşlarımın aynı hisleri yaşamasını istemediğimden 'babamla bir gün'ümü bu paragrafa başlarken yazmamaya karar verdim.. Belki acının artık daha az acıtacağı bir zamanı bekliyorumdur; kim bilir :/

Pembe bir yakın gözlüğüm var artık. Kendisiyle yakından bir ilişki kurma aşamasındayız.
Pembe boncuklarla süslü bir zincirin ucuna takılmış bu havalı ve hafif gözlüğü boynumda taşırken bunun bana entellektüel bir tarz kazandırdığını düşünüyorum :))))))) Hahahah. Filmlerde gördüğümde yakın gözlüğü kullanan kadınlara çok özenirdim. Kitap okurken ya da bir nakış kasnağında işlediği kır temalı panodan zarif boyunlarını uzatıp gözlüğün üstünden baktıkları o an yok mu; yakın gözlüğü kullanan kadınların nedense gözlerinin bozuk olmasından çok zeki kadınlar olduklarını düşünmüşlüğüm var gibi saçma bir teorim de bulunmakta.. Ne ilgisi var oysa :)
Uzun bir süredir yazmama isteğim, okurkenki sıkıntılarıma bir anlam verebildim sonunda. İçgüdüsel olarak mide bulantılarımı, göz ağrılarımı artık yakını göremeyişime borçluymuşum meğerse. Gözlük iyi de ona da bir alışma süreci yaşamam gerekiyormuş. Hala zorlanıyorum. Damlalarımı kendim damlatamıyorum; damlatıyorum da bir damlası gözüme üç damlası ağzıma burnuma hatta kulağıma isabet ediyor :) Bu yazıyı yazarken üç mola verdiğimi fark edince göz sorunumun beni ne kadar zorladığını anladım. Bu benim ilk yakın görme kusuru deneyimim.. Yakın gözlüğü kullananlar pembe gözlüğümle aranıza hoş geldim.

Yarın bir aksilik olmazsa baba kız bayramı geçirmek üzere Kocaeli'ne gidiyoruz. Yola çıkmadan önce annemi ziyaret edeceğiz.. Özellikle özel günlerde, hayat bu kadar acı mı veriyor insana? Biri bana anlatsın..

Yorumlar için her zamanki kadar içten teşekkürler. Çok sevdiğim yorumlarla sohbet girişimim başarısız sonuçlar verdi :( Satırları birbirine karıştırıverdim :( Yorum sohbetsiz kendimi eksik hissediyorum. Gözden ve özden özürler..

24 Kasım 2009 Salı

ÖĞRETMENLERİM BU ÇİÇEK SİZİN ve günün kötüsü!

Biri beni gözetliyor..
Biri beni İzmir'den gözetliyor..
O biri benim sevgili Hakan'ım..
Ona söz verdiğim üzere kendime ve gözlerime iyi bakacağım ki gözlerim iyileşip 'iyi' görebilsin..


BU ÇİÇEKLER KUTSAL ÖĞRETMENLİK GÖREVİNİ LAYIKIYLA YAPAN BÜTÜN ÖĞRETMENLERİME;

ÖĞRETMENLERİM,
EMEKLİ ÖĞRETMENLERİM,
KPS DUVARINA ÇARPAN ÖĞRETMEN ADAY ADAYLARI,

YAŞÇA KÜÇÜK OLANLARINIZIN BİLE
ELLERİNDEN ÖPÜYORUM.
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.

İLK ÖĞRETMEN UNUTULMAZ.
GÜZEL ÜLKEMİN İNSANI DA İLK ÖĞRETMENİ
MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü
UNUTMAZ!

İLKOKUL ÖĞRETMENİM KIYMET TOSUN
SİZİ UNUTMADIM.
ÖĞRETTİĞİNİZ HER BİR HARF İÇİN SİZE MİNNETTARIM.

VİRGÜLSÜZLÜĞÜM VE -Kİ EKLERİNİN
KULLANIM HATASI İÇİN DE ÖZÜR DİLİYORUM.
BAŞARAMADIM.
ÜZGÜNÜM :(


Gülen söylemezse rahat edemez:

Şehit cenaze törenlerine gitmeyen başbakanın Habur'da törenlerle karşılanan fidan katillerine gösterdiği hoşgörü bugün bir bomba gibi patladı İzmir'de!
Başardı!

ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR!
ŞEHİT CENAZESİ GELSİN DE DAHA ÇOK BAĞIRALIM DİYE BEKLİYORLAR!

NEREDE BU %47???

Okur yazarım ama bugünlerde okuyup yazamıyorum :(
VE sizi seviyorum..
-ki ekleriyle ilgili örnekleri dolayısıyla sevgili Aysema öğretmenime de teşekkür ediyorum ama olmadı işte :(

21 Kasım 2009 Cumartesi

CİN ALİ'NİN BİSİKLETİ VE KÖTÜ BİR HABER :(

Olunması gereken yere çok yakın bir yerden gidildiği halde en son ulaşan iki kişi, kafalarını dersliğin kapısından içeri uzatır. Asker disiplinli, tatlı-sert kurs öğretmeninin 'geciktiniz' sözleriyle karşılanan kursiyerler içinde 'yine' sözcüğünün yer almadığı bu sözü davet kabul edip içeri girerler. Üzeri sıyrılıp tel haline gelmeyi bekleyen mavi kablo ve el aletleriyle dolu masaların çevresine dizilmiş sandalyelerden ikisine yerleşen gecikmeli öğrencilerden derse katılımları beklenir ama kişilerden biri N1H1 aşısı olduğu için yorgun, bitkin ve skeloderma ağrısı nedeniyle bu beklentiye cevap veremeyecektir. Veremedi de. Gözleriyle izlediği aşamalarda Cin Ali'nin Bisikleti'nin yavaş yavaş şekillenmesi onu mutlu ediyor :) Biraz daha yumuşak bir telle bayram boyunca Cin Ali'yi bisikletlendirme ödevi var ayrıca katılımcılarımızın. Amaç, Cin Ali'ler bisikletsiz kalmasın :P Sadece izleyerek anlamaya çalıştığımda da ilk fikrimde sabitim; bu iş sanıldığından daha zor. Beni çok heyecanlandıran online bisiklet yapma işini Mahmut öğretmenime ilettiğimde 'internet kadınları şaşırmış' dedi :) 'Ama yazarım bunu öğretmenim' dedim. 'Önce selam yaz sonra da bu söylediğimi' diyerek onay verdi. Mahmut öğretmenimin selamı var; kötü haber, internette bisiklete binilmezmiş :P İlerleyen saatlerde öğretmenimin neden böyle söylediğini daha iyi anladım. Bisiklet yapma işi kesinlikle fotoğraf ya da kamera çekimi gibi yardımcı etmenlerle öğrenilecek gibi değil. Keşke olsaydı, bu işi görev edinmekten büyük bir zevk duyardım..
Nalan ablamı ve Mahmut öğretmenimi sevdiğim için onlarla zaman geçirmekten son derecede mutlu oluyorum. Nitekim bugün bitkinliğimi bile hissedesim gelmedi. Yakınımda olun Nalan ablam ve öğretmenim; hep. Benim babamdan başka büyüğüm kalmadı, siz hep yamacımda olun..
Hakan, 'gidersen seni çok özlerim, ben sensiz geçirdiğim günleri hiç sevmiyorum' dediğim için gidişini yarına erteledi. Yarına daha güzel, dokunaklı sözler bulmalıyım :) Uyuyor şu an. Uyanmadan toz olmam lazım buralardan. Bir BJK'lı olarak derbi kritikleri için enerji toplasam iyi olur. E kartalım kanaryayı yedi; kolay mı :P Uyanınca güzel bir BJK kutlaması yapasım var karşısında :)
Diyaloglar:
Nalan ablam proje sorumlusu Zehra hanıma:
Ben atıkları geri dönüşüm için topluyorum.
Gülen: Nalan abla atıkları geri dönüşüm için topluyorum deyince çok havalı oluyor da sen şuna kısacası ben çöpçüyüm desene :D
Nalan abla: Evet ya, ben çöpçüyüm. Sanki sen değil misin?
Gülen: Çöpçüyüz biz Nalan abla..

Bu bisikleti Hakan evde yaptı; adını da trafik kazasına karışmış bisiklet koyduk :)

5.5 numara eski gözlüğüm.
Yakın gözlüğümü alana kadar psikolojik destek veriyorum kendime:)
Sanki gözlük takınca gözüm ağrımayacakmış gibi :)
Nalan ablanın arkamdan hareket yaptığınının kanıtıdır ayrıca.
Nalan abla daha yeni 56 yaşına bastın:)
Bakışına bakar mısınız; yaramaz çocuk gibi :)
Çocuk ruhlusun sen :)
ve ben seni çok seviyorum :)

Nalan ablanın proje sorumlumuzu baştan çıkardığının resmidir.
Sıyrılmış kabloyla
iki ara bir derede
daha önce hiç makrame yapmamış Zehra hanıma
makrame öğrettiği an :)

Pilates Günlüğü fotoğrafı..
Sıkıntılı da olsam mutlaka en az 30 dakika pilates..

GÖNÜLDEN ELE, GÖNÜLDEN GÜLEN'E

Bir yerde görmüş ve yapım aşamaları için gezinip dururken lilacsmell'in tarifiyle denemiş ama bir türlü becerememiştim.
Sonra onun yaptıklarını görünce 'ben bunlardan yapamıyorum' dedim. 'Üzülme Gülen'im' dedi, 'ben sana yapar gönderirim.' Ben bana armağan edilen her el emeğinin altında ezildikçe eziliyorum ama kendimi bu içtenliğinden hiç şüphe etmediğim teklifi yapan kişinin yerine koyduğumda bir reddedilişin beni ne kadar kıracağını bildiğimden hayır demek istemiyorum.. Adresimi verdim.. Geçen zaman içinde yine onun gönlünden eline dökülenlerden nadide bir parçaya 'çok beğendiğimi' belirttiğim sözler yazmış sonra da o nadide parçayı unutmaya çalışmıştım. Nereden bilebilirdim ki??

Paketi açarken duyduğum heyecan bayram sabahı o çok istediği kırmızı rugan ayakkabıyı yastığının hemen kenarında bulan küçük kız çocuğunun sevinci gibiydi. O kadar mutlu olmuştum ki heyecanım hız kesmediği gibi süreklilik arzeden bir ivme kazandığından paketin o yapamadığım şeyler için oldukça büyük ve ağır olduğunu anlayamadım bile.. İçinde başka şeyler de vardı sanki! Kutuyu açmamla bir kalbin kalbimi sarıp sarmalaması, gözlerimden akan yaşlara engel olmak istemeyişim; Gülen'im diye başlayan ezberime aldığım sıcacık mektubu okurken de şöyle güzelce bir ağlayışım. Bunları yaparken de kutunun içindeki lilalar, sarılar, kırmızılar, turuncular, yeşiller; iç ısıtan sıcacık renklerin el emeği, göznurunun zevk ve yaratılıkta sınır tanımadığı hiç görmediğim arkadaşımın elinin değdiği hepsi aynı özen, sabır ve zevkle yapılmış güzellikler.. Ben o kadar mutluyum, ben o kadar beceriksiz, ben o kadar ezilmekten preslenmişim ki ezim ezim eziğim. Hepsi için ayrı ayrı ne kadar teşekkür etsem o kadar az ki GÖNÜLDENELE'm; arkadaşlığın, her yaramda pansuman tedavisi için elinde bir parça pamukla koşturan sevgili arkadaşım GÖNÜLDENELE'm ellerini seveyim senin; gönlünü.. Yetersiz teşekkürlerimle..

Bu duygularımı hemen yazamadım. Gönüldenele'm gibi ben de gececilerdenim :) Duygusu gece coşanlardan ama iki gecedir aşı nedeniyle olduğunu sandığımız bir alev topunun içinde yaşıyorum. Gündüzlerim normal ateş ama yorgun; gece saatlerinde yükselen ateşimi ateş düşürücü gibi dış etkenler kullanarak düşürmeyi reddettiğimden anneanne yöntemleriyle indirmeye çalışıyoruz. Dün gece Hakan tarafından zorla sokulduğum sözüm ona ılık duş sayesinde dişlerim zangır zangır titrerken iç yangımla kutuplarda foklarla güneşlendim :( Ateşim yüksekken her şey bir hayal gibi gelir bana ama ben gerçekten foklarla güneşlendim dün gece kutuplarda..


Kutuyu da güzelce kaplamış.


Romantik güllerim..


Bu pembe peçete halkalarını çok beğenmiştim.
Beğenimi söylediğimde bu pembe düşlerin benim olacağı hiç aklıma gelmezdi.


Yoyolarım, sanki makineden çıkmış gibi kusursuz ve çok düzgünler..

Ne olursan ol yine de gel..


Temizlik bezinden yapılmış şık elbiseden çevreyi saran lavanta kokusu..
Saç bandı bana çok yakışıyormuş; bir de iltifat edermiş Gönüldenele'm..
Sevimli bir boyunluk.

Bilgisayar yasağım sürüyor :( Aşının koruma etkisinin on günden sonra başlayacağı uyarısıyla eve hapis oldum :( Gözlerimi rahatlatacağından emin olduğum yakın gözlüğümü yaptırmaya da gidemiyorum. Damlaların eziyetsel kıvamı ağrıyla birlikte halen sürmekte. Hakan'ın sabrını taşırdım. Artık 'SUS! Ne var gülecek! Aç şu gözünü!' emirli cümlelerini sert ses tonuyla sıralıyor. Ben kedi :/ Yani aç bebeğim gözlerini cümlelerini duymuyor bu kulaklar...
Okuyamadan, yorumlara cevap veremeden gidiyorum :(
Duymaktan son derecede mutlu olduğum yorumlarınızı Hakan okudu. Hepinize tek tek sarılıyorum, domuz gribini sallayıp şu tarafa güzelce de öpüyorum.
Yorumlarınızı çok beğeniyor ve seviyorum, hepsine yanıt vermek istiyorum ama Hakan'la dövüşmeye hem gücüm yok hem de bayramı geçirmek üzere İzmir yolcusu Hakan'cığımla küs ayrılmak istemiyorum. Yarın kurstan sonra gidiyor :(
Şimdiden özledim kendisini :) Dur ben bi' damla damlattırayım :D
Severek gidiyorum, giderken de bir daha öpüyorum hepinizi.

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails