25 Eylül 2008 Perşembe

Annem yoğun bakımdan bu gün çıkıyor :)

Üzerimden silindir gibi bir şey geçti sandım ama neyseki bitti..
Annem dün başarılı bir ameliyat geçirdi.Şu an 24 saatlik süreci tamamlamak üzere yoğun bakımda tutuluyor.Bunun için ısrarlı davranınca genel durumunun gayet iyi olduğu haberlerini sonunda almayı başarabildik.Annem Şener Eruygur Paşayla aynı yoğun bakım ünitesinde tutulduğu için o kattaki herkes diken üstünde.Şimdilik annemin iyi olduğunu haber vermek istedim.Ayrıntılarda görüşmek üzere Sihirli el'im, yaşam gurum, geveze kalemim, Bilun'cuğum, craft woman pıtırcığı bana ümit ve moral veren mesajlarınızdan dolayı hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum .Biliyorum çok yavan ama sadece teşekkür edebiliyorum.Bu gece hastanede kalacağım.Laptoplu arkadaşım EDi (hasta yakınları ona EDi, bana BüDü ismini taktılar) hala oralardaysa duygularım tazeyken bir yazı daha yazmak istiyorum.Sizi sıpsımsıcak sarılıp öpüp hastane yollarına düşüyorum :)
Sihirli El'im, o öyle değil.Çıkmam gerekmeseydi anlatırdım, akşama artık..

23 Eylül 2008 Salı

hastane odasında..

Kocaeli'de..Tren yolculuklarını severim ama bu seferki yolculuğun fazladan tam bir saat sürmesi tren yoluna ait nostaljik ve romantik olmak üzere ikiye ayrılan fikirlerimi darma duman etti.Hastanedeyim.Yorgun ve yine yalnızım.Annem odasında.Yarınki ameliyat için gereken bir takım tıbbi işlemler yapıyor hemşireler anneme.Odada kalmamı istemedikleri için hasta yakınlarının oturmaktan çok, çoğunlukla uyumak için kullandıkları büyük ve rahat koltukların olduğu bekleme salonundayım.Bir hasta yakını biraz uyumak için daha sessiz sakin bir bekleme odasına giderken laptopunu bana bıraktı.Epey zamandır buralarda oldukları yanlarındaki termos ve cam bardaklardan belli olan bir aile bana çay verdi.Herkesin birbirinin dilinden anladığı, bütün dilek ve duaların aynı kapıya çıktığı bir yerdeyim.Bankada sıra beklemek gibi değil.Herkes kendi için dilediğini hiç tanımadığı kişiler için de diliyor.Burası işte böyle bir yer.İlgilenecek bir şeyimin olması annemle ilgili sorunları düşünmeme engel oluyor.
Gelebileceğimi söylediler..Şimdilik bu kadar..

22 Eylül 2008 Pazartesi

Annem ameliyat olacak :(

Nereden ve nasıl başlayacağım konusunda hiçbir fikrim yok aslında..Bu gibi durumlarda olabilecek azami derecede sıkılıyor canım..
Geçen kış annem muayene olmak için hastanede sırasını beklerken bayıldı.İyiki Dolunay yanındaydı.Apar topar acil servise götürülüp çeşitli tahliller yapıldıktan sonra acil servis doktoru anneme aşırı kansızlık tanısı koyarak bir üniversite hastanesinin hematoloji bölümüne yönlendirdi.Hematoloji bölümünde yapılan kan tahlilleri sonucunda anneme iki ünite kan verilmesi uygun görüldü.Annem o iki ünite kanı aldıktan iki ay sonra tekrar kontrole çağrıldı.Kontrolde durumunun iyi olduğu ama belli bir yaştan sonra hastalardan istenmesinde yarar görülen kolonoskopi yapılması istendi.Annem bütün itirazlarına karşın babamın ısrarlı ve oldukça sert tavrına daha fazla karşı koyamadı ve haziran ayında anneme biraz zahmetli bir tahlil olan kolonoskopi yapıldı.Bütün aile sonucun çıkacağı günü heyecan ve sabırsızlıkla bekledik.Sonucu babam aldı.Annemin içinde neler olup bittiğini öğrendiğimizde hepimiz büyük bir şok yaşadık.Maalesef annemin ince bağırsağında büyümeye devam eden 8x2cm boyutlarında neyseki iyi huylu bir kitle vardı:( Büyümeye devam eden diyorum çünkü ilk kolonoskopiyle ikincisi arasındaki süre içinde yaklaşık 2cm büyümüştü.Ameliyata karar verildi.Kitlenin kötü huylu olmadığı ama alınmazsa üç seneye kalmadan kötü huylu kitleye dönüşeceği söylendi:(Üç aydır düşünmemek için elimden gelen, gelmeyen her türlü şeyi yapmış olmama karşın sonunda ameliyat günü geldi çattı..Annem çarşamba günü Kocaeli Üniversite Hastanesinde ameliyata giriyor.
Biliyorum bunu DA atlatacak.Annem çok güçlü, hayata çok bağlı, zeki bir kadındır. Dört sene önce de guatr sıkıntısı ile yatırıldığı hastanede önce insan sonra doktor, ki ikisi bir arada harika bir durum; sevimli, kanatsız melek, mucizevi doktorumuz Prof.Ömer Faruk Ünal'ın dikkati sayesinde asıl sorunun atardamarındaki 18mm.lik kist olduğu anlaşılmıştı ve 40 yaşında profesör olmuş Ömer Faruk Ünal ve ekibinin maharetli elleri tarafından gerçekleştirilen dokuz saatlik çok zorlu bir ameliyat geçirmişti.Ameliyat sonrasında ses tellerinin çalışmayacağı söylendiği halde annem sorunsuz olmasa da konuşabiliyor :) O ameliyatlarda göz kapağı felci riski çok yüksekken nasıl yaptı bilmem ama annem göz kapağı felcini bile atlattı.O ameliyatı bize hatırlatan tek şey, ameliyat sırası ve sonrasında boğazı çok şişeceği ve nefes alamayacağı için nefes almasını oradan sağlamak amacıyla mecburen delinen boğazı :( O dokuz saati nasıl bekledim, bekleyebildim hala bilmiyorum.O günü nasıl geçirdim hiç hatırlamıyorum..
9 kasımdı ve bir kandil günüydü..Ve ben her zamankinden daha da yalnızdım :(
Kafam ve duygularım karışık.Sağlık sisteminin ancak 'bu kadar' olduğu güzel ülkemde neden kanserde bu kadar geç kalındığını ve kanserden kaybedilen insanların sayısının neden bu kadar çok olduğunu anlamış bulunuyorum bir kez daha.O gün o idealist doktor kansızlık sorununu çözmüş olmakla yetinip olasılık dahilinde olabilecek riskleri gözönünde bulundurmasaydı ve kolonoskopi istememiş olsaydı üç sene sonra vermemiz gereken mücadeleyi düşünmek bile istemiyorum.
Annemi çok seviyorum.Annemle aramızda her telden çaldığımız güçlü bir bağ var.İki sene kımıldayamadan sırtüstü yattığımda, yani hastalığımın ilk atağında -neyseki son ciddi ataktı- annem bana çok iyi baktı.O güne kadar neredeyse doğru dürüst nezle olmamış kızının iki sene boyunca yatağa mahkum olmasının getirdiği gerginliklere, zaman zaman taşkınlıklarına karşın kızını sevmekten, ona bakmaktan hiç vaz geçmedi..
Yarın ameliyat günü annemin yanında olmak için Kocaeli'ne gidiyorum.Her şey yolunda gidecek, bunu biliyorum.Moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum.Her konuda ama özellikle bu konuda en güvendiğim insan yılmaz savaşçı sevgili babam beni rahatlatmak için ne gerekirse yapacaktır biliyorum..Ailemi çok seviyorum.
Kısıtlı sayıdaki blog dostlarım lütfen dua edin; annem, ben ve ailem için.
Sizi seviyor ve gidiyorum..

21 Eylül 2008 Pazar

Nalan abla ziyareti

Cuma akşamı bir süredir üyesi olduğum 10marifet sitesinin etkin üyelerinden, bloğunu da uzun zamandır takip ettiğim çevre dostu sevgili Nalan ablamın evindeydik.Sıcak bir karşılamanın ardından nasıl geçtiğini anlayamayacak kadar iyi zaman geçirdim.Nalan ablanın aynı dilden konuşan güzel bir ailesi var.Çok sıcak iki kızı, o kızlarından birinin gittiğimizde yeni uyanmış faltaşı gözleriyle annesine 'anne gel' diyen çok yakışıklı bir de Ertuğrul adındaki oğluşu var.Uzun zamandır tanıyormuşuz hissinden dolayı gayet rahat davranabilmek beni mutlu etti.Yeni tanışıyormuşuz değil de uzun zamandır görüşmüyormuşuz sıcaklığındaydı görüşmemiz.Evlerinde misafir olan genç hanım bile ne kadar sıcaktı :)
Nalan abla kadar eşi de çok yetenekli.Birlikte yaptıkları çeşitli işleri zaten sitesinden izliyordum ama 'yerinde' görmek çok daha ilginç oldu benim için.Salon duvarları Nalan ablanın kaıtı sanatıyla yaptığı resimlerle süslenmiş.El yapımı olduğuna Nalan ablanın evinde olduğumu bilmesem kesinlikle inanmayacağım en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bebekler ve oyuncaklar, 'nasıl bu kadar sabırlı olunabilir' konusunda kendimi bir kez daha sorgulamama neden oldu.Daha bitmedi, Nalan ablanın eşi tek bir tel parçasından bisiklet maketleri yapmış ama bir bisiklette olması gereken ne varsa hepsinin olduğu, ebatları baş parmağıma ya gelir ya gelmez boyutlarında nefis parçalar..Çok etkileyiciydi.
Siyah dedikleri eski dikiş makinalarının ayağının üzerine masa görevi görmesi üzere kestirilip cam konulmuş.Çok ama çok beğendim.Birlikte üreten gıpta edilesi insanlar..Nalan abla acemiyim ya; blogla ilgili bilgilerini aktardı bana.İyi de oldu.Gelir gelmez listemi yeniledim.
Nalan abla ve eşi cumartesi günü bayrama kadar kalmak üzere Akyazı'ya gittiler.
Nalan abla herşey için çok teşekkür ederim..İyi tatiller :)

19 Eylül 2008 Cuma

Blog dünyasında geldiğim son nokta..


Yok artık, bu kadarı da olmaz oysa iletişim sadece bir gerekliliktir.
Nalan ablacığım, birazdan size gelmek üzere Hakan'la buluşacağım.Şu görmüş olduğunuz keki her ihtimale karşı önlem olması açısından önce ben tadayım, yarım saat bekleyelim.Hala yaşıyorsam sorun yok demektir..
Görüşmek üzere :)

Bir kargo masalı..

İzmir'den kargo yoluyla eve teslim bir paketimiz gelecekti.Gün boyu beklediğim halde gelen giden olmayınca aklımdan çıktı.Geceden hatırlayınca ertesi sabah uyanır uyanmaz ilk işim kargo şirketini aramak oldu.

Gülen:Günaydın
Görevli:Günaydın
Gülen:Ben Gülen Tezer Üstün.İzmir'den bir kargo bekliyordum ama halen elime ulaşmış değil.Bir açıklamanız vardır umarım?
Görevli:İsmi bir daha alayım.
Gülen:Gülen Tezer Üstün.Ben de sizin isminizi alayım.
Görevli:Ben Koray.
Koray:Bekletebilir miyim sizi?
Gülen:Hayır.
Koray:Hemen baktırıyorum.
G:Mümkün olabildiğince çabuk.
K:Kargonuz burada.
G:Şaşırdım şimdi; neden hala orada?
K:Eviniz nerede?
G:Neden, çaya mı geleceksiniz?
K:Adres alayım.
G:Kargonun üzerinde yazmıyor mu?
K:Yazıyor.
G:O halde?

Adrese bakıyor ve başka birine '..... semtine eve teslimimiz var mı?' diye soruyor.Aldığı cevap hayır.

K:Hımm.Sizin oturduğunuz yere kargo servisimiz yok.
G:Kabul etmiyorum.Ayırımcılık bu.
K:Ama hanımefendi...
G:Bak Koray kargom geliyor ve siz eve teslim olduğu halde getirmediğiniz gibi telefonla bile haber vermiyorsunuz.Benim aradığımda da oturduğum bölgeye eve teslim olup olmadığını benim sorgulamam sonucu öğreniyorsun.Şimdi ver bakalım birlikte öğrendiğimiz buraya adrese teslim olmadığını söyleyen kişiyi telefona.
Veriyor.
G:Kimsiniz?
Kişi:Ben Murat.
G:Aynı şeyi size de anlatacak değilim, kargomu eve istiyorum.Telefonu kapattıktan sonra Koray'dan konuyla ilgili gereken detayı alabilirsiniz.
M:Hanımefendi bu mümkün değil.
Aslında bu cevap işime geliyor.Telefondaki hışım diyaloğu kesmedi çünkü..Olay mahalli senaryosu lazım bana..
G:Öyle mi!Hemen geliyorum oraya!
Telefonu kapatıyorum.Öfke soluyan burun deliklerim hızlı hızlı açılıp kapanıyor.
Daha önceden orada olduğunu bildiğim kargo şirketinde alıyorum soluğu.Ne göreyim; şirket taşınmış ve taşındıklarına dair ne bir iz ne bir ses.Sordum, soruşturdum, buldum.

G:Kargomu alabilmem için bu kadar eziyet yeter sanırım.Şimdi alabilir miyim?
K:Gülen hanım sakin olun.
G:İsmin Koray mı?
K:Evet.
G:Sen hiç karışma Koray!
Diğer iki kişiye dönerek; nedir bu?Sizin buradaki bulunuş amacınız nedir?Kargo geleceğini bilmesem, peşine düşmesem benim bundan haberim bile olmayacaktı belki.
DOĞRU DEĞİL, SADECE İRKİLTMEK İÇİN:İçinde ne olduğunu biliyor musunuz? Dün akşam 17.30a kadar yetişmesi gereken önemli bir belge ve hayati bir ilaç.Nasıl telafi edeceksiniz, nasıl bir açıklama mağduriyetimi giderebilir?

Arka masada oturan şef:Özür dileriz, haklısınız ama kargoyu alan şubenin hatasından kaynaklanıyor.Biz teslim eden şubeyiz.
G:Aranızdaki anlaşmazlığı çözmeniz için ombdusman mı gerekiyor?
Ş:Pardon?
G:Önemli değil..Sizin aranızdaki anlaşmazlıktan dolayı kargo peşinde ben mi koşturacağım?
K:Sizin oturduğunuz yerde kimse yok, dolayısıyla oraya eve teslimimiz yok.
G:Biz eşşek miyiz Koray ve sen sus!Sen daha oturduğum yere eve teslim olup olmadığını bile benim sayemde öğrendin.
K:İşe yeni girdiğimden olabilir mi acaba?
G:Akşama kadar burada durup o yeni girdiğin işten acilen kaçmana neden olabilirim Koray.Sen sus!
Bu arada paketime kavuşturuluyorum sonunda.Ayağımda topuklu pabuçlar var ve şubeyi ararken artık onlar üzerinde durabilmem işkence haline geliyor.Paketi açıyorum.Şef, Murat ve Koray'ın şaşkın bakışları arasında son darbeyi vurarak paketten çıkan yol yorgunu zavallı converse ayakkabıları geçiriveriyorum ayağıma.

G:Bu paketin içinde hayati önem taşıyan bir belge, ertesi güne kaldığında hiçbir işe yaramayacak olan bir ilaç olabilirdi..
Ş:Çok haklısınız Gülen hanım.
G:Haklı olmak istemiyorum ben.
Üçü birden:Ayakkabılar çok şıkmış.
G:Teşekkürler..

Bir daha bir daha özür dilediler..Özür dilendiğinde kabul etmek nezakettendir.Kabul edip çıktım.Hiç değilse sevgili gün yorgunu ayacıklarım spor ayakkabılar içinde rahat döndüm evime.
Hakan'ın eniştesi pilot.Eniştemizin armağanı zavallı converseler ta Çin'lerden uçakla önce İstanbul'a arkasından kargoyla İzmir'e oradan yine kargoyla Ankara'ya kadar gel, Ankara içi beş km.lik yolu geleme.

Bu kadarla kalsa iyi.Kuzenim bir gün sonra yine aynı şirketle kargo yollamasın mı??Bir sürü aksaklık ve telefon trafiğinden sonra kargonun hangi şubeye yönlendirildiğini yine kendi çabalarımla öğrenip bir gün önceki olaydan ders çıkarmayarak beni yine mağdur eden kargo şirketinin İstanbul konuşlu müşteri hizmetleri servisini aradım ve gerekli gördüğüm şikayet konuşmamı yaptım.

Kısa diyalog:
....
Gülen:Hmm demek eve getiriyorlar?
Murat:Evet ama adresi bulamamışlar.Olmazsa ortak bir yerde buluşsanız?
G:Hazır buluşmuşken oturup bir yerde çay da içelim mi?
M:Yok, arkadaşlar oruçlu.
G:Allah kabul etsin.
....
Kimse yanlış anlamasın, bu diyaloglar kişisel kaprislerimden kaynaklanmadı.Daha önce içinden 'önemli belge' çıkan bir kargo maceram daha olmuştu ama sorunsuz, tam zamanında..İşte o zamandan beri kargo hizmetini çok sık kullanan biri olarak kargoculuğun bir anlamda amme hizmeti olduğunu düşünmekteyim.

18 Eylül 2008 Perşembe

Ne kadar kötü olabilirki?? İçi götürmeyenler okumasın..







Yanığın üzerinden neredeyse üç ay geçti.'Ne kadar kötü olabilirki?' soru ve düşüncelerine bir yanıt vermem gerektiği konusunda tereddütlerim olsa da iyileşme süresince çektiğim acemi fotoğrafları yayınlamaya karar verdim.Biliyorum bunu yapmam çok iğrenç; bir başkası yapsa ben ne düşünürdüm; hiçbir fikrim yok ama abarttığımın düşünülmesi beni çok üzdü.Bu süre içinde sorunsuz kullanabildiğim bir uvzumu kullanamamak benim için yeterince sinir bozucuydu zaten; bir de 'daha iyileşmedi mi, ne yanıkmış ama ha' gibi yaklaşımlar canımın acısının yanına hiç yakışmadı..
Fotoğraf çekimi ve ekleme konusunda hala hiç iyi değilim.İlk fotoğraf şu anki hali, sonrakiler de ilk zamanlara ait olan fotoğraflar.
Bunu yaptığım için üzgünüm.
Yarın Hakan'la Nalan ablacığıma akşam çayına gidiyoruz.Nalan ablanın vereceği ilaçtan çok umutluyum.Hiçbir parmağım sağ el işaret parmağımın yerini tutmadı; tutamaz..Hala bükülmese, şiş ve ağrılı olsa da ona çok ihtiyacım var..

İstek üzerine..







6mm 18 dikiş nakış deseni
Masura sarma
4 adımda ilik açma
Geri dikiş
Ayak ile kıvırma
Sürfile, kırk yama, kasnak nakışı, esnek kumaş dikimi, nervür yapabilme
Baskı ayakları
İplik kesici
Düğme kesici..
diye devam ediyor.İkiz kardeşim aynısından, dikiş dikmeyi giyim kurslarından öğrenen ablam da bir model altını yirmi senedir kullanıyor.Kullanan kişiler olarak diyorumki; seviyoruz biz makinalarımızı.Sen de araştır istersen..

17 Eylül 2008 Çarşamba

Öğrenci oldum

Hakan çok istediğim için evlilik yıldönümüne denk getirip bana bir dikiş makinası aldı.Dikiş makinası alarak kişisel armağandan da kurtarmış oldu paçasını böylelikle.Oysa favori armağan talebim en siyahından kadife bir kutuda 'aria üç taş fırlanta' sanatına ait nadide bir parça idi :P Ama ne oldu; dikiş makinasına fit olduk:)Çoğunluk öyle olmaz mı; anneler gününde düdüklü tencere verilir evin annesine.Kadın hep mutfaktadır, hep yemek yapmalıdır ya..
Dikiş makinamı çok sevdim.Kullanımı kolay, pratik bir model.Tut sapından her yere götür, bir nevi kanka yani :) ama cici makinam bir işe yaramalı, dikmeli örneğin :P Ve ben kafamda geçen seneden beri durup duran bu projeyi hayata geçirmek üzere dün ilk adımı atıp koştur koştur bir kursa yazılmaya gittim.Artık uğraşacağım yeni bir hobim var.Heyecanlıyım.
Öğretmenimizle de tanıştım.Disiplinli bir kişilik, sert biri, sanki Hitler'in üçüncü kuşak torunu.Severim böyle öğretmenleri.'Bayramdan sonra başlıyoruz.O parmağı bir an önce iyileştir; çok çalışacaksın' dedi bana.
Parmak tamamdır öğretmenim, hadi dikelim artık..

16 Eylül 2008 Salı

Uyku sıvışınca :/

Sabahın derin serinliğinden
Önce bir tutam kızıl çalsam
Biraz da lacivertinden eklesem
Güneş ışırken kaçan ay
Akşama yine gel
Olur mu?

15 Eylül 2008 Pazartesi

Gelin adayları buraya :)











Dün akşam yemeğini bitirmiş tatlılara henüz geçmişken kapı çaldı.Akşamları çalan kapılara Hakan bakar ama dün akşam İzmir yoksunu Hakan'ı elimizden geldiğince rahat ettirmek arzusundaydım :P Haklı da, İzmir üzgünü kendisi.Bir kaç gün bir dediği iki edilmeyecek.Kolay değil, adam memleket; hem de denizi olan bir memleket gördü geldi.
Çalan kapıya döneyim ben.Yalnız olmadığımın güveniyle zıplayıp 'kim o?' deliğinden bakmadan kapıyı açmamla bir köpeğin üzerime atlaması arasında en fazla üç saniye geçti geçmedi.Bir köpek, neredeyse kalbi ağzında atıyor ve ön patileri göğüs kafesime bastırılı duruyor öylece.Önce korktum, çok korktum ama baktım sakin, munis bir şey ve tasması var; anladımki kalıcı değil, zaman kaybetmeden sevmeye başladım.Ona nerdeden çıkageldiğini sordum ama haliyle hızlı hızlı solumasının dışında bir cevap alamadım.Tanıdığım bir köpek, tanıdığım birinin köpeği değil.Piyangodan çıkan en büyük ikramiyeye sevinçle bakarken, Dolunay ve arkadaşı Rocky'nin alt kat merdivenlerinden gizlenmeye çalışarak beni izlediklerini fark ettim.Bir koşu çıkıp Lucky'le tanıştırdılar beni.Bu her halleri bir acayip garip üçlüyü içeri davet ettim ama köpeğin kibar sahibi Lucky'i içeri almak istemeyeceğimi düşünerek Lucky'nin balkonda durabileceğini söyledi.Olur mu öyle şey?Benim Lucky'le oyun oynamam gerekiyor, Onu sevmeliyim, kucaklarsam rahat edebilirim ancak.Lucky beyler içeri dalar dalmaz rutin bir işi yapıyor edasıyla bütün evi ivedilikle gezdi ve önüne bir de terlik katmış oturma odasında yere konuşlandı.Çok özel ve güzel bir American Cooker.Kızıl, uzun ve bakımlı tüyleri, onu çok sevimli gösteren yer süpüren kulakları var.Rocky her ne kadar bu sevimli şeyin kendisine itaat etmekte çok başarılı olduğunu söylese de Rocky'nin emirlerinin Lucky tarafından pek önemsendiği söylenemez.Rocky Lucky'e oturmasını söylediğinde Lucky yattı, yat dediğinde koştu:) En güzel eğlenceyi Hakan yarattı.Bir terliği Lucky'nin yakalayabileceğinden daha yukarıda tutup hoplayıp zıplamasını sağladı.Bu mutluluk tablosundan sonra 'eve kedi alalım mı?' sorumu hedef büyüterek 'bu eve bir köpek şart' şekline çevirdim.

Şimdi; 18 aylık sevimli, yakışıklı mı yakışıklı, söz dinlemez bu delikanlıya American Cooker gelin adayları arıyoruz.
İlgi ve bilginize..

Fırında makarna



Fırında makarnayı çok severim.Değil fırında makarna yapmak ocakta makarna yapmayı bile beceremem ben.Makarnalarım ya az pişmiş ya fazla pişmiş olur.Çoğu için makarna kolay yemektir.Benim içinse her keresinde hüsranla sonuçlanan acı bir deneyim.
Cumartesi günü Hakan'ın ayağının tozuyla, dakika bir; gol bir havalarında 'makarna mı yapacaksın eyvah?' sözüne aldırmadan giriştim mutfağa.Önce hani yine beceremezsem diye tarifi iki kişilik yapmak istedim.Sonra bir aksaklığa meydan vermemek için tam tarifi uygulamaya karar verdim.Bir paket makarnadan geriye 4/1 kaldı.4/1lik makarnayı da sürprizlerle dolu bir ziyaret failleri Dolunay, arkadaşı ve Lucky yedi.Lucky kim mi? Merak yok, nasılsa bir sonraki yazımda tanışacaksınız.

14 Eylül 2008 Pazar

İyiyiz :)

Hakan'a daha fazla zaman ayırmak için kısa bir yazı:
Onunla birlikte olmaya başladığımdan beri hiç bu kadar iyi hissetmemiştim kendimi.Aramızda bizden kaynaklanmadığı halde sorun olarak gördüğüm şeylerin yerli yerine oturması, şu iki gün içinde ne kadar adil bir bakış açısına sahip olduğunu daha net anladığımdan beri kendimi daha iyi ve mutlu hissediyorum.Mektubumu okuduğunda yardım konusundaki talebim karşısında elinden gelen, gelmeyen ne gerekirse yapacağını okudum yüzündeki ifadeden.
İki gündür canım kabak yemeği istiyor.Yemeği neredeyse hazırlamışken geldi ve baharatlarını ekledi.Hakan'la baharat konusunda yeni keşifler, güzel tadlar elde ettim.Hangi baharatla hangi yemek daha leziz olur öğretiyor bana.Ailemle yıllarca ciğeri soğan,domates, biberle sotelerken ciğerin sadece soğan ve kimyonla ne kadar eşsiz bir tada sahip olabileceğini Hakan'dan öğrendim..Ciğeri artık soğan ve kimyonla yapıyorum..Öğretiyor :)

13 Eylül 2008 Cumartesi

Hakan yolda..

Ne zaman il dışı bir gelenim olsa o gece sevinçten uyuyamam.Biliyorum bu gece de aynı şey olacak, sabaha kadar uyuyamayacağım.Hakan geldiğinde muhtemelen sabaha karşı dalmış olacağım için Onu kapıda karşılayan ben olmayacağım.Bu akşam kendi evime dönecektim ama Dolunay'la organize olamadık.Beni ve bavullarımı evimize o götürecekti.Kendim dönemem.Dönsem de geceyi tek başıma olduğumu bildiğim bir evde asla yalnız geçiremem.Baba ocağını, buradaki hareketi seviyorum ama evimi çok özledim..

Hakan'a mektup,
Düşündüm.
Çok azı 'biz' kaynaklı çok fazla sorun yaşadık seninle.Hepsinden güçlenerek, sorun aşma aşamasında birbirimize daha da kenetlenerek, birbirimiz hakında daha çok şey öğrenmiş olarak çıktık..Bu son krizi de atlattıysak; tamamdır, yolumuza devam edebiliriz her neresinde kaldıysak..
Sabah olsa da gelsen artık..Özledim seni..
İkimizle ilgili olmayan hiçbir konuda seni üzmek istemiyorum.Yardım et bana lütfen.
Ben bir dost..

11 Eylül 2008 Perşembe

Görme tembelliği


Sinir bozucu bir dün gece geçirdim.Erken kalkma ya da kalkamama fobim, üç ay önce bu randevuyu aldığım günden beri bu sabah nasıl kalkacağım korkusu yaşattı bana.Sabaha karşı dalmışım.Hala cam açık yatıyorum.Hava biz fark etmeden belirgin biçimde serinlemiş.Sabaha karşı o dalma anında içeri dolan serin hava beni biraz uyandırsa da üşüme hissim sıcaktan uyumadığım gecelere inat o kadar iyi geldiki mutlulukla battaniyeye sarılıp 'ne güzel üşüyorum' dedim kendime.Üşümenin en güzel haliydi.O sırada bir kabus görmeye başladım.Simsiyah, bol bir kostüm ve kapkara bir makyajla Bülent Ersoy elindeki mikrofonu kafama vurmaya çalışarak 'Kürdili hicazkar o' sesleri eşliğinde peşimden koşuyordu.Sonra ne olduysa ayağı takılıp tekerlekli bir şezlonga yüzü koyun uzanmasıyla şezlongun arkasından uçak motorlarının kalkış sırasında çıkardığı koca alev toplarının aynısından çıkarıp üzerinde Bülent Ersoy'un oldukça kızgın halinin gökyüzünde kaybolması bir oldu.Hala 'Kürdili hicazkar ooo' diye bağırıyordu.Bu hazin sonla sanırım ondan kurtuldum..
Lens merkezi doktoru yaptığı muayene sonucunda lensin gözüme hiç bir yararı olmadığını çünkü zaten sadece sol gözümle gördüğümü söyledi.Lens kullanmayacağım artık çünkü sağ göz merkezim doğuştan genetik olarak hiç oluşmamış.Bir yararı olmayacaksa neden takayımki?Yıllar önce ilk lensimi taktığımda çıkaramamış soluğu hastanede almıştım da internlerden biri gülerek 'pardon siz salak mıksınız?' diye sormuştu; aynı iş için ikinci kez gidince hastaneye:( Ben o işi hiç sevmedim.Sol gözümle görmeye, okumaya, yazmaya, dikmeye, örmeye, izlemeye devam edeceğim :)
Annem yine çok üzüldü.Bunu her muayene sonrası duymak onu hala üzüyor.Teselli ettim, o ağladığında mutsuz olduğumu söyledim, sustu.
Sol gözüme iyi bakmalıyım..

10 Eylül 2008 Çarşamba

Uyuyamadım :(

Sabah 8.00de lens kontrol randevum var.Uyuyamadım :(
O saatlerde muhtemelen gözlerim uykudan kapanacakken açmaya uğraşsın '8.00de burada ol' diyen o doktor..

9 Eylül 2008 Salı

Daha dün annesinin kollarındayken..











Çabucak gelivermek isteği bir kez tıbbi müdahaleyle engellendikten yaklaşık bir ay sonra, biz onu 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında beklerken 4 Ekim 06.10da girdi hayatımıza.Doğumun yaklaştığı haberini aldığımda Eskişehir'deydim.İki saat sonra Ankara ve sonunda Körfez'e doğru yola çıkmayı başarabildik gürültücü aileyle.Yol bitmek bilmedi, sahiden o kadar uzun muydu o yol; daha önce hiç fark etmemiştim.Fark etmemiştim çünkü yetişmem gereken bir yer ya da durum yoktu o ana kadar.

Hastanede elma yarısını doğum sancıları içinde kıvranırken görünce dehşete düşmüştüm.Şimdi ne zaman bir hamile görsem o sahne belirir zihnimde ve içim cız eder.

Doktorumuz doğumun sabah saatlerinde beklendiğini, orada bulunmamızın gereksiz yorgunluk olacağını eve gidebileceğimizi söyledi.Annemin uzun yoldan geldiğim ve doğum ertesinde bana ihtiyaç olacağı için eve gidip dinlenmem konusundaki telkin ve ısrarına daha fazla karşı koyamadığımdan içime sinmeye sinmeye çok sevdiğim eniştemi hastanede bir başına bırakıp eve döndük.Ertesi sabah 6.15de uyur uyanık sabırsız uykumuzdan bir telefonla kaldırıldık.Sonunda Miraç kandilinde çıkıp gelivermişti Miraç Erdim.

Hastaneye uçarak geldik.Gerçekten de uçarak gittik çünkü Erdimin dayısı Dolunay dereceleri olan bir araba yarışçısıdır.

Eniştem, görevliye benim her durumda çok işimize yarayan ikiz kontenjanından teyze olduğumu söyleyerek bebeği görmemi sağladı.Erdim görevlinin kucağındaydı ve benim nefesim kesilmişti..Aman Allahım bu minicik şey bizim miydi?Pembe pembeydi yanakları ve uyuyordu.Dokunmadan, gözlerim dolu dolu sevgi sözcükleri sıralamaya başladım peş peşe.Eniştem 'alsana kucağına' dediğinde 'ciddi misin sen' demiştim şaşkınlıkla.Oysa sakarlıklarımdan dolayı miniğimin kucağımda olmasına izin verilmeyeceğini düşünürdüm hep.Dikkatlice aldım onu.Ellerimdeydi artık, bayramda en çok istediği armağanı beklemediği anda almış küçük bir çocuğun heyecan ve mutluluğuna ortak bütün bedenim.İşte o an oldu ne olduysa.Derin, kopmaz, incinmez, asla yeri doldurulmaz, karşılıksız bir sevgi ve şefkale bağlandım miniğime.Öyle bir zamanda çıkageldiki soğukken hayata yeniden ılındı içim.

Erdim büyüdü ve bugün okula başladı.Sürekli planların yapılıp yapılan planların bozulduğu ve yerlerine yenilerinin konduğu bir süreçten geçerken okula başladığı bu ilk gün heyecanını Erdimle paylaşamadım.Gözlerim dolu fotoğraflarına bakmakla yetindim ancak.Sağlıklı ve mutlu olsun da ben hep onunlayım zaten..

Teyzen seni çok seviyor miniğim..

Not:Aslında ismi Erdi ama ben Erdim diyorum.Bu nedenle de ayırma virgülü kullanmadan yazıyorum ismini.

7 Eylül 2008 Pazar

Zoraki ayrılık :(

Hakan iş yerinde ayağı kayıp düştü..Belinde şişlik ve morluk oluştu.Daha da kötüsü, düşme kaynaklı değil ama öncesine ait bel kayması saptandı..Çok ama çok üzüldüm :( Ne yazıkki kişisel çabalarımla onarabileceğim, giderebileceğim bir durum değil:(
On gün rapor verdiler.Hakan da bu on günlük raporu neredeyse bir senedir görmediği ailesinin yanına; İzmir'e gitmek için kullandı.Bense onunla gitmemek için kendimce haklı nedenlerimi öne sürerek baba ocağında kalmayı tercih ettim.Onunla gitmek istemediğim, tek başına gidip ailesini görmesi konusunda ısrar ettiğim için neredeyse tartışmaya doğru yol alan kendi doğrularımızı kabul ettirme çabaları dahilinde yapılacak en iyi şeyin onun yalnız yolculuğu olduğundan şu an bile hiç şüphem yok.
Bu, bu sene Hakan'ın üçüncü kazası.İlk ikisi ayak baş parmaklarının birinin çatlaması diğerinin kırılmasıyla sonuçlanmıştı :( Çatlakta ağır olmadığı ve orada da dinlenebilir düşüncesiyle raporu evde geçirmek programında ani bir kararla değişiklik yapıp iki dakika içinde hazırlanarak kardeşimin yaşadığı kente gitmek için çıktığımız uzun ama hiç sıkılmadığımız bir tren yolculuğu yapmıştık.Kıştı ve ben onbeş gün süren ağır bir gripal enfeksiyonu henüz tuş etmiştim..
Bu sıcakta içim üşüyor..
Ne zaman dönerki??

6 Eylül 2008 Cumartesi

Bir fikir üretmem gerek

Keşke benim de silikon tabancam olsa :(
'Şeytan doldurur' diye Hakan evde silikon tabancası istemiyor :(

5 Eylül 2008 Cuma

Yarım yamalak bir iftar sofrası











Hareketli ailemi, nasıl bir casaretse sanki çok becerikliymişim gibi iftara davet ettim.Beceriksizliğimin yanına, kullanım dışı sinyalinin üzerinden iki ay geçmiş olmasına karşın hala atıl biçimde olduğu yerde sadece durabilen, bükülemeyen, iş göremez raporlu parmak ta eklenince 'yapılacaklar listesi' ve 'kolay menü' her zamankinden daha fazla zaman aldı.Üstüne üstlük yemek öncesi iştah açıcı olarak sunulan ev yapımı bazlama üzeri tereyağ ve bal konusunda takılıp kalınca da..İlle yapacağım ya, hemen internetten buldum bir bazlama tarifi.Hamuru sağ el işaret parmağım havada yoğurup mayalanması için beklemeye aldım.O azıcık undan yapılma hamur şişti, şişti, öyle bir şiştiki sardığım örtü bile hamura bulandı :( Hamuru tarife sadık kalarak yoğurduğum halde tavaya oldukça ince koyduğum için çok başarısız bir bazlama çalışması oldu :/ Öyleki, terörle mücadelede rahatlıkla kullanılabilinir bir sertlikte diye tarif edebilirim yumuşaklık derecesini.Birinin ayağına düşse yumuşak doku zedelenmesi yapar adamı kesin.O derecede yani!
Fırınlar pide yapmıyor ya (!) ramazanda pide olmazsa ayıp olur diye bir de pide yapayım dedim.Tarife göre tam bir kg undan bir pide hamuru yoğurmuşumki, iftar çadırlarında beş masayı doyurur!Pideyi de daha önce hiç yapmadığım için biraz, hayır hayır! biraz değil çok kalın biçimde yayıp attım fırına.Hakan'la gece 3.30 sularında çömelmiş, fırın camından kalp atışını andıran ritmik iniş kalkışlarla hala şişmeye devam eden pidelerden gözümüzü ayırmadan yorum yapıyoruz:
Hakan: Gülen biz daha önce pide yapmış mıydık hiç?
Gülen: Yapmamıştık Hakan.
Hakan: Şimdi niye yaptık?
Gülen: Bilmiyorum Hakan.
Hakan: Bir daha yapar mıyız?
Gülen: Sence Hakan??

İkimiz aynı anda kıkırdayarak 'asla' deyip şişmeye devam eden obez pideleri kendi kaderlerine terk edip filmimize geri dönüyoruz.
Revani felaketine hiç değinmiyorum.Onun adı artık başka bir şey; yani en azından benim sözlüğümde :/
Ertesi gün yemeğe gelen aileme mercimek çorbası, karnıyarık, pilav, cacık, zeytinyağlı fasülye, şişman görünümlü pide-ekmek- çörek karışımı o şey, bazlama niyetine 'sert'leme ve tatlı olarak ta ayrılıkçı irmiği diğer malzemelerden bağımsız durmak istediği için parça pinçik dağılan, çatala alındığında tane tane dökülen revani ikram ettim.Sağ el işaret parmağım nedeniyle sunumum da çok iyi değildi üstelik..
Ve hamur yoğurmak, onlara şekil vermek, sabaha karşı yatmanın ızdırabı, dağıttığım mutfağın yanında Hawai'de tatil gibiydi.
Sonuç itibarıyla, hamur çalışmaları açısından başarısız bir akşam yemeğiydi.Neyseki unlu mamüllerin dışındaki besinler ailemin sofradan aç kalkmasına engel oldu.
Her ne olursa olsun ailemle birlikteydim ve mutluydum.Onlar da öyle :) Karnımız doymuştu; ekmek bulamayan bir çok insan varken :(
Not: Ama olayı çözdüm ben.İnce yaymam gereken hamuru kalın, kalın olması gerekeni de ince yaptığım için oldu bütün bunlar..Bir dahaki denememde kullanılmak üzere kulak arkasına attım bu bilgiyi.

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails