30 Nisan 2009 Perşembe

KORKTUM-HEDİYELERİM

Uyandım.
Bir süre yatakta kalarak tavanı izledim; sonra sıkıldım.Kalkmak istemedim.Epey bir direndikten sonra istemeye istemeye kalktım.Bu sabah yalnız uyanmayı hiç sevmedim.
Babam Erdim'in ilk 23 nisan törenlerine katılmak için 22sinden beri Kocaeli'deydi ve bugün de dönüyordu.Elma yarısı aradı.İsteksizce konuştum.Öyle bir isteksizce konuştumki telaşlandı.
Babamın hastaneye yalnız gitmemi istemediğini, pazartesiye ertelersem babamın benimle geleceğini söyledi.Canıma minnetti.Gözlerim faltaşı gibi açıldı.Zaten ayaklarım geri geri, yatağa doğru gidiyordu çünkü sonucu tek başıma duymak istemiyordum.Ne kadar kastıysam artık kendimi, bir anda bütün kaslarımın gevşediğini hissettim.Hoooop tekrar yattım.Uyudum, uyandım sonra yine uyumuşum.-muşum çünkü ikinci uyuma kesinlikle iradem dışında gelişti.Kalkıp akşam yemeği için hazırlık yapsam iyiydi çünkü babam dönüyordu.Öğleyi biraz geçe Hakan geldi.Kapının açılma sesine ben, beni evde gördüğünde O şaşırdı.Hastaneye gitmeme nedenimi anlatırken de barışmış oldum Hakan kişisiyle :/ Neden küstüğümü hatırlayabilsem küslüğü devam ettirecektim ama düşün düşün, hatırlayamadım bir türlü..Hastaneye gitmediğime iyi yapmışsın dedi.İyi bir şey yaptığıma sevindim.
Korktum, ne olduğunu bilmediğim bir sonuçla yüzyüze gelmekten, bu deneyimi tek başıma yaşamaktan korktum.Öğrendiğimde sonuç iyi de olsa kötü de olsa; hiç fark etmez yanımda hayatıma ait biri olsun istedim.Girişken -hatta fütursuz biriyim.İnsanlarla çok rahat iletişim kurarım.Benim için hiç sorun değil; laf atıp bir konuşma ortamı geliştirebilirim.Sonradan gelenler sanki daha önceden tanıştığımızı düşünürler, o derece yani :) Bugün sıramı beklerken mutlaka yalnız kalmazdım ama ailemden birinin desteğine çok ihyitaç duyacağımı biliyordum.İyi de olsa bu haberi tek başıma almaya hiç hazır değilmişim ben, anladım.Pazartesiye kaldı bu iş ve henüz 'keşke gidip öğrenseydim' söylenmelerine başlamadım.Bu üç günü de bu rahatlıkla geçirsem çok iyi olacak.Başarabileceğimi hissediyorum, Hakan son günlerde silikona benzediğimi söyledi :) Silikon kadar yumuşakmışım.
Elma yarısıyla ikinci posta konuşurken kapı çaldı.Gelen babamdı.Beklediğimizden daha erken bir saatti, hızlı trene binmiş :) Çok özlemiştim babamı.Yemek yapmamıştım.Dışardan yedik.
Sohbet ettik.Erdim 23nisan için kendi yazdığı şiirini okumuş.50 sn sürmüş :)))) Ve şiir okuma başarısından dolayı okulun 'şiircisi' olmuş.Trafik haftası, o haftası, bu haftası...Annesine 'anne ne yaptım ben ya!Bütün şiirleri ben mi ezberleyeceğim şimdi' diye yakınıyormuş.Çim hokeyi maçında gol yediği için oyunu terk etmiş.Öğretmeni de 'tamam gel başka yerde oyna' deyince hemen geri dönmüş :))) Yahu insan az karizma olur.Demek çekip gitmek geri dönmemek değil o yaşlarda.Daha yedisinde Erdim :)
Sonunda sıra geldi hediyelere.Hemen çocuk gibi çantalara saldırmak olmaz tabii :P
Sedef kendi yaptığı bir abajur göndermiş.Şık bir parça.Salona koydum.Uyumlu da oldu.

Yeşil bir yüzük ve kolye; tescilli nikel allerjili bir kişilik olduğum için sürekli takacağımı sanmıyorum.Çok hoşlar.Çok beğendim.Teşekkürler elma yarım..



Nemlendiriciler, Hakan için traş sonrası balsamı, bir de biri iğne batırırken diğerinin fotoğrafını çektiği izlenimi veren bütün tüyleri diken diken kabarmış kedili bir iğne; bu ince bir mesaj.Erdim'in allerjisi var, kedi alma bununla idare et; yoksa Ankara'ya bekleme bizi babından.

ÖNEMLİ!
Bu arada önemli bulduğum bir duyurum olacak.SLE (sistemik lupus eritematozus) hastası 20 yaşında İstanbul'dan bir genç kızın -o kendini biliyor!Kızgınım sana; hala gitmedin değil mi doktora?Oralı değilmiş gibi yapma, okuduğunu biliyorum!- hastalıkla ilgili öğrenmek istediklerini sorduğu bir messenger görüşmesinin sonunda Onun sle'nin anlatıldığı bir bloğa ihtiyaç olduğu konusundaki fikirlerini değerlendirerek http://www.sle-tr.blogspot.com/ açmıştım.Webstat arama kelimelerine baktığımda sle, lupus sözcüklerinin çok fazla aranıp nedense o bloğa değil de buraya yönlendiğini gördüm.İlginç, arama yapan insanlar nedendir bilmem ama sanırım çekindiklerinden hiçbir şey sormuyor.Ricam şu; ben bu hastalıkla 20 sene geçirdim.Az çok fikrimin olduğu bir konu.Bir sorun olduğunda ne yapacağımı, neyi nerede aramam gerektiğini az çok tahmin edebiliyorum.Amacım sadece, yeni tanı almışların soracaklarını biliyorsam eğer yanıtlamak, benden tecrübelilerin de tecrübelerinden yararlanmak.

Bu yazıyı okuyan arkadaşlarım lütfen http://www.sle-tr.blogspot.com/ adresini bloglarında duyurabilirler mi?Hatta mümkünse yan tarafta bir link verebilirler mi?Ben neden vermiyorum?Çünkü yan tarafa link nasıl eklenir bilmiyorum :/ ve bundan da çok utanıyorum :(
İlgilenen arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ediyorum.

Bir sonraki konu: BUGÜN 1 MAYIS!

29 Nisan 2009 Çarşamba

YARIN İÇİN B PLANI

Perşembeden perşembeye çalışılan kan sonuçlarım labirentte fareden kaçan peynire döndü!Geçen hafta 23nisandı, pas geçti.Yarın ancak 16.30da çıkacak olan sonuçları o saatten sonra asla dr.uma gösteremem çünkü kesin orası ana baba günü olur.Cuma günü de malum 1mayıs.Araya c.tesi pazar da girdi; ne güzel oldu:(
Üstelik radyoloji görevlisi o sevimsiz kişinin yaptığı yamuk nedeniyle filmlerimin iki pozu hiç çekilmemiş, çekilen iki pozu da basmamışlar.Kendisiyle kibar kibar konuşurken birden Onun kışkırtmasıyla yapmak zorunda bırakıldığım dövüş sırasında filmlerimin bir başkası tarafından alınıp gidildiğini söyleme gafletinde bile bulunan bu kişiyi o iki pozu çektirmeye gittiğimde bana bir terslik yaparsa kesin biçimde dövmek istiyorum.Yahu ben 20 senedir senede iki, olmadı bir film çektiriyorum, hiç kaybolmadı da şimdi mi biri alıp gitti?Kim ne yapsın benim ciğer filmimi.Biri alıp gitmişmiş, ben de yedim.Güya başkası alıp gitti ya, ne oldu; gittin bir daha bastın; ne var sanki bir aksilik olmuş ve basılmamış desen?Ama ille de beni suçlamak istiyorsan ve kol filmlerim için bana uyuzluk edersen vallahi de billahi de şu blog camiasının güzide insanları şahidim olsunki seni yukarıdan film çeken cihazla sedye arasına kor x ışınlarıyla kanser ederim.

Aslında şunu da yapabilirim; öğlen saatlerinde hastanede olsam, önce gidip sonuç gösterme listesine ismimi yazdırsam sonra filmimi çektirsem, bir önceki kan sonuçlarımı da dosyama işletsem ve 16.30da da sonuçlarımı alsam, o zamana kadar da sıram gelmiş olsa.Bu da olabilir.Sabahtan bir daha değerlendireyim bunu; hayır cuma tatil olmasa direk cumadan giderdim ama yarın bu planı uygulamazsam fazladan iki gün daha beklemem gerekecek.Ki artık tahammülüm kalmadı.Zaten nasıl bu kadar bekleyebildiğime kendim bile şaşıyorum.Bir an önce her neyse, ilaç mıdır nedir başlanacaksa başlansın.Ay evet evet ben direk b planını uygulayım.Dr.u göremesem bile hiç değilse 'keşke gitseydim' diye dırdır edip durmam c.tesi-pazar.
E gidip yatayım o zaman ben.
Hakan kişisine de küsüm :D

BUGÜN DEDİKODU YAPACAKTIM

Evet, bugün dedikodu yapacaktım.
Sabah uyandım.Pilates yaptım.İlaçlarımı alabilmek için ilaç altı bir şeyler atıştırdım.Aklımda başka bir şeyler yazmak vardı; dedikodu yapacaktım bugün, planım buydu; tvyi açıp şehit haberiyle sarsılana kadar!Arkasından da Prof.Hikmet Sami Türk'e neyseki başarısız suikast girişimi haberi geldi.
Bostancı operasyon skandalının şokunu henüz atlatamamışken bu acı haber el bombası gibi düştü yüreğime.En az ana-babaları kadar ağladım evlatlarımıza; öyle bir ağladımki, anneler günü öncesinin ağır hüznünü yaşarken kendi kırgınlığımı unutup şehit analarının acısına ağladım, ağzımı tavana açıp bağıra bağıra.
İnsan olmanın milliyeti olmaz derim, asla ayırım yapacak kadar değil; bayrağına, toprak bütünlüğüne saygılı, ülkesine bağlı yetişmiş, milliyetçi duyguları insani duygularıyla çok örtüşen, aşırı uçlara hoş bakmayan biri olarak şu anda hissettiklerim milliyetçilikse, evet milliyetçiyim.
Ve dokuz evladımızı şehit eden o zalimlere lanet okuyorum!Allah kahretsin sizi!
Çok üzgün ve öfkeli olduğum zamanlarda ağzımdan çıkanları kulağımın duymadığı zamanlar oluyor, işte bugün öyleyim; kulaklarım sağır.Öfkem yine üzüntüme baskın çıktı.
Delirecek gibi oluyorum.
'delirmeyeceğim çünkü delirecek kadar akıllı değilim' diyordu Dustin Hoffman Kelebek filminin o ünlü hücre sahnesinde böcek yerken.Delirecek kadar akıllı değilim ben.

Ama her şey nasıl bu kadar normalmiş, olağanmış gibi sürüyor, anlayamıyorum.Haber için kurulan tv kanalları dışında yayın akışları normal devam ediyor.Hayat akıyor.Evlerimizde rahat, huzurlu (ki Bostancı olayından sonra tartışılır) oturabiliyorsak oralarda canlarını hiçe sayarak vatan görevini yerine getiren evlatlarımız sayesinde ama NEDEN ateş hala düştüğü yeri yakmaya devam ediyor?Güzel ülkeme neler oluyor, bize neler oluyor.Anlamıyorum.Nasıl bu olanları olağanmış gibi algılamaya başladık, aklım almıyor.Neden hemen unutuveriyoruz, neden fil değil DE balık hafızasına sahip bir milletiz?

Ama bir milletvekili çıkıp yerel seçim sonuçlarına istinaden saçma sapan bir haritadan söz edebiliyor, bebek katiline sayın diyebilecek kadar küstahlaşabiliyor ve hala da koltuğunda oturmaya devam edebiliyorsa; demekki normal bu olanlar.Hani milletvekili dokunulmazlığı kalkacaktı?Bu hükümetin verdiği en önemli sözlerden biri de bu değil miydi?Başbakan milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmamasına ilişkin 'yargıya güvenmiyorum' diyor; nasıl yani??
E Ergenekon için güveniyorsun ama?Milletvekilleri için güvenemediğin yargıya Ergenekon'a gelince güvenmek?Bu nasıl bir çelişki, anlayan beri gelip bana da anlatsın.
Sen başkalarını korumak için kaldırılmasını istemediğin dokunulmazlıktan dolayı bu sözleri sarf edenleri de koruyorsun; ama durmak yok, yola devam.

Başbakan, şehit cenazelerinde yaşanan protestolar konusunda 'bu terbiyesizliği yapmış olanlar ne islami görevini, ne insani görevini yapmak için geliyorlar.Tamamen bunların dışında bir görevlendirmeyle oraya geliyorlar.' dedi.Erdoğan şehit cenazelerindeki protestolar için inceleme başlatıldığını söyledi.

İyi de binlerce insan katılıyor bu uğurlamaya.Hepsi de mi 'gönderilmiş' kişiler??

Bülent Arınç hükümetten bu tür protesto olaylarının bir daha yaşanmaması için gerekli tedbirleri almasını istedi. (kaynak)

Ne yapacaksınız?Protesto edenlerin ağızlarına bant mı yapıştıracaksınız?

Koskoca 15milyonluk bir şehrin güvenliğinden sorumlu emniyet müdürü Celalettin Cerrah;
Hatırladıklarım;
Sinagog saldırılarında Letonya'da milli maç izleyip bir zahmet geri dönmedi.
Medya olmasaydı Bostancı teroristini bir saat içinde yakalayacaktı.
Kızlarına ilkokuldan beri atış talimi yaptırıp silah sesinden huzur bulduğunu söyledi (röportajı okuduğumda dehşete düşmüştüm)
17 yaşında vahşice katledilen kız çocuğu olayında, ailenin kızlarının erkek arkadaşı olduğunu biliyor olması üzerine imalı bir gafta bulunarak 'ailesi takip etseydi o zaman' diyerek sanki erkek arkadaşı olan, erkek arkadaşında kalan kızların başına böyle bir şeyin gelmesi normalmiş hissi uyandırdı.

Prof Hikmet Sami Türk; geçmiş olsun.Öğrencilere de zarar gelmemiş olması da günün tesellisi olsun artık; hani hep kötünün iyisini düşünürüz ya biz.
18:00:Bir şehit haberi de Hakkari Şemdinli'den.
EVLATLARIMIZA ALLAH RAHMET EYLESİN..
RTE sen DE oğlunu askere gönder!

Fotoğraflar; 1. fotoğraf 2. fotoğraf
Not:Kafamda bir bütün olarak değerlendirdiysem de konuları birbirine bağlayamadım :(
Bir önceki yazımın yorumları yorumlanmıştır, bilginize..

28 Nisan 2009 Salı

BU NASIL OPERASYON VE BİR DE BENİM NEDEN OLDUĞUM ERKEN OPERASYON HİKAYESİ.

Dünkü Bostancı operasyonu Batıkent'e ilk geldiğimiz yıllarda yaşadığımız bir olayı çağrıştırdı bana.
Triplex bir evde yaşıyorduk o zamanlar.Perşembe bazen de cuma akşamları oturduğumuz siteye gelen lüks marka araçlar dikkatimizi çekti, bu bir rastlantı olabilir miydi?Babam ve ben olayı mercek altına almakta gecikmedik.Araçları kullanan kişiler sıradan kişilere hiç benzemiyordu.Yine araçların yoğun olduğu bir akşam babamla o zamanlar Batıkent jandarma bölgesi olduğu için jandarmayı aramaya karar verdik.Aradım.Durumu ve bunun bir kaç haftadır sürdüğünü anlattım.Jandarma beni komutanına aktardı.Komutan sonradan anlayacağım bir nedenle beni telefonda sorguya çekti.Kimmişim, neden bu konuyla ilgileniyormuşum; yahu aradığımda zaten ismimi açık bir biçimde söylemişim.Neden mi ilgileniyormuşum; e ben bir vatandaşım ve bana tuhaf gelen bir olay hakkında güvenlik birimini haberdar ediyorum (muhbirlik değil!)
Sonra komutan benden bir şey rica etti.Bu konudan hiç kimseye söz etmeyecektim.Araçların çok fazla olduğu bir gün çıkıp araç plakalarını aldıktan sonra jandarmanın bizi aramasını bekleyecek ve kendilerine bu plakaları not ettirecektim.Aynı görüşme sırasında plan değişti ve plaka toplama işinin o akşam yapılmasına karar verildi.Babamla çıktık, hiç oralı değil gibi gece sokak lambalarının aydınlattığı kadarıyla araç plakalarının hepsini not edip eve döndük.(keşke Dolunay'ın aracının plakasını da yazsaydık; kısa bir zaman için bile olsa kaybolurdu hayatımızdan :P )
Bir süre sonra jandarma tarafından arandık.Jandarma komutanına plakaları yazdırdıktan bir kaç dakika sonra sokaktan gelen siren seslerini duyduk.Megafondan bizim yazdırdığımız plakalar
'... plakalı araç sahipleri araçlarının başına gelsin' şeklinde okunmaya başlandı.Nasıl bu kadar çabuk harekete geçtiklerine bir anlam vermeye çalıştıysam da 'araçlar geldi, telsizle plakalar bildirildi' şeklindeki sağlam senaryoyu ben değil babam kurdu.Meğer bu ev zaten gözlem altında bir evmiş.Dini bir örgütün bu evde toplantı yaptığını jandarma biliyormuş ama operasyon için 'uygun an' bekleniyormuş.Bizim telefonumuz üzerine de sokak sakinlerinin dikkatini çekerse onların da deşifre olduklarından haberleri olur düşüncesiyle operasyona o akşam bizim telefonumuz üzerine o anda karar verilmiş.En başta ve en sondaki jandarma araçlarının aralarına aldıkları araçlar yanıp sönen lambalar ve siren sesleri eşliğinde bizim bilmediğimiz bir yere götürüldüler.Babamın senaryosu gerçekten sağlammış; komutan araçları sokağa göndermiş, biz plakaları yazdırdıktan sonra da plakalar telsizle jandarma araçlarına haber verilmiş.Bu açıklama operasyon sonunda arayan jandarma komutanı tarafından duyarlılığımıza teşekkür edilerek yapıldı.Babamın öngörüsüne bir kez daha saygı duydum.

Dün İstanbul'un orta yerinde yeterli güvenlik önlemleri alınmadan, operasyon adıyla başlayıp çatışmaya dönüşen ve genç emniyet amiri Semih Balaban'ın şehit olması, 16 yaşında bir gencin ölümü ve altı polis memurunun yaralanmasıyla sonuçlanan bir çatışma yaşandı.
Teroristin kurşunlarından biri sokakta çekim yapan muhabirlerden birinin kulağını sıyırarak sekti ve 'olayı izlemeye koyulan' 16 yaşındaki bir gencin ölümüne neden oldu.
Atılan el bombalarından biri evlerden birinin balkonunu yaktı.
Terorist ateşi altındayken sokakta trafik akıyordu, araçlar, minibüsler sanki o anda orada hayat çok normalmiş gibi trafikteki seyirlerine devam ediyordu.
Atılan her bombadan sonra bina sallandı.
Tvden gördüğümüz kadarıyla sokağa tam bir kaos hakimdi.
Birileri bir yerlere koşturuyordu.
Vatandaşlar gayet rahat, kendi hayatlarını önemsemeden sanki olay izlenebilir nitelikte bir şeymiş gibi rahatlardı.İnsanların can güvenliğini sağlamak için alınan önlemlerin yetersizliği sanki olay basitmiş izlenimi verdi insanlara.
Tv başında ödüm ağzıma geldi, kalbim ağzımda attı sanki.
Orada bulunan insanların yoğunluğuna ve operasyon olarak başlayıp çatışmaya dönen duruma bakarsak kayıplarımızın sadece ikide, yaralılarımızın da altıda kalması gerçek bir mucize.
Bence bu operasyon bu biçimde yapılmamalıydı.
Çok üzgünüm.
Yazık değil mi gencecik bir emniyet amiri ve 16 yaşında bir insanımız gitti yine :(
Allah rahmet eylesin demekten başka yapacak bir şey gelseydi keşke elimizden :(

Terorist profili de hayli ilginç; SBF mezunu, çeşitli gazetelerde muhabirlik geçmişi olan,
Türk Hamamı isimli, konusunda ender kaynaklardan biri olarak gösterilen ve İngilizceye de çevrilen kitabın yazarı.Eli kalem tutan bir kişi nasıl 'bu noktaya' geldi, anlaşılır gibi değil.
Evden çıkan mühimmatı düşündükçe olabilecek senaryoları aklıma bile getirmek istemiyorum.
İstanbul ve Türk halkına geçmiş olsun.

NEHİR İÇİN

27 Nisan 2009 Pazartesi

ACİL İLK YARDIM KURS İHTİYACI! İLK KEZ BOWLING OYNADIM


Rutine döndüm.İlaca yarım tablet olarak, olması gerektiği kadarıyla başladım bugün; düne ait sersemliğimin üzerine yarım tablet, günü 'katlanılabilir' kıldı ama bir ara yine coşunca Hakan elindeki tv kumandasını bana doğru çevirip parmağı bekleme tuşunda 'Gülen bunlardan iki tane alıp sızsan?' deyip güldürdü beni :)

Dünkü halimi bilen Kaan nasıl olduğumu sormak için aradı, sağolsun.Bilerek mıy mıy konuştum.
'Numara yapıyorsun' dedi.
Derin bir düşünce haliyle 'Numara ne demek?' deyince ilk önce O sonra ben sonra da Hakan delikanlısı çok güldük.Bir adreste bir yazımın yayınlanması haberinden beri Kaan bana 'yazar hanım' diyor.Bir arkadaşı Kaan'dan kendisi için okul yıllığına yazmasını rica etmiş.Maddeler belirledik; kişilik çözümü gibi :) Bunu yaparken de bir yerden konu açıldı; manik depresif hastalığını panik atakla harmanlayıp monik pandresif kelimelerini kazandırdık literatüre :)

Cuma günü beni doktora götüren yeğenimle konuştuk.Cuma gecesi eşi İtalya'da çalışan 10 yaş ve 18 aylık iki oğlu olan yeğenimde kaldım.İyiki de kalmışım, gece çok kötü bir olay yaşadık.18 aylık Ekin Deniz'in (Deniz ismini ben koydum) uyumama inadından başı döndü.Düşerken oyuncağının metal parçasına diz eklemi gelince de nefesi kesilene kadar ağlayıp morarmaya başladı.Yeğenim soğukkanlılıkla Deniz'i kucağına aldı.Bu soğukkanlılığın yarattığı güveni hissederek rahatladım ama durum hiç de öyle değilmiş.Bir iki saniye sonra yeğenimin Deniz'i kucağıma verip 'teyze ne olur bir şeyler yap' diyebilmesinden sonra tavrının soğukkanlılıktan ne kadar uzak olduğunu anladım.Kucağımda nefessiz, rengi mora dönmüş bir çocukla kalakalınca aklıma başka hiçbir şey gelmediğinden belli etmediğim sakin paniğimle Deniz'i cimciklemeye başladım.Bir kaç cimcik süresi nedir; sanki saatler sürdü.En sonuncusu işe yaradı ve Deniz cimcik acısına bir iç çekişle tekrar nefes alıp vermeye başladı.O anın, olabilecek kötü bir durum sonrasında hafızamda nasıl kalacağını düşündükçe hala ürperiyorum.Çok korktum.Bugün yaptığım şeyi sağlıkçı kuzenime anlattım; bilmeden doğru bir şey yapmışım.Ya yine bilmeden doğru olmayan bir şey yapsaydım?

O akşam, açılan o becerisi, bu becerisi kurslarından önce acil olarak ilk yardım kurslarına ihtiyacımız olduğunu bir kez daha anladım!
Öyle ya deprem ülkesiyiz, trafik kazalarının sıklıkla yaşandığı, vergilerimizin su, yol, (hele hele okul olarak) bize geri dönmediği dolayısıyla kalitesiz yollarda yolculuklar yaptığımız bir ülkede yaşıyoruz.Trafik kazalarında ilk yardım bilgisizliğinden dolayı kaybedilen hayatların olduğu bir ülke burası.Bir kaç sene önce bir fastfoodda bir şeyler atıştırırken yan masada oturan Alman bir kadının boğazında kalan zeytin tanesini sadece tvde gördüğüm HEiMLiCH MANEVRASI'nı uygulayarak çıkarttırıp hayatını kurtarmam nedeniyle orada bulunanlardan alkış aldıktan sonra 'ben birinin ölümüne neden olabilirdim' diye düşünmeye başladım.%50 şansım vardı; ya beceremeseydim?Bu olaydan sonra kişisel ilk yardım kursu almanın yollarını aradım.Uzun süren bir dizi telefon görüşmelerinden çıkan sonuç: bu kursları sadece Kızılay, o da çok yüksek bir ücretle ve Sivil Savunma Koleji, o da kurum çalışanlarına veriyor.Şimdi sivil inisiyatife düşen görev, açılan beceri ve meslek edindirme kurslarının yanı sıra ilk yardım kurslarının aciliyetli olarak hayata geçirilmesinin yolunu açmak.Şimdi düşünüyorum da ya o kadına bir şey olsaydı, ya hayata döndüreyim derken ölümüne neden olsaydım?Görsel anlamda hafızamda kalan Heimlich Manevrası bir hayat kurtardı ama ya yanlış bir şey yapsaydım?Ömrümün sonuna kadar vicdan azabı çekmem neki, Alman hükümeti beni öttürürdü.

Ertesi gün 10 yaşındaki pabucu dama asla atılmaz Evrim'ciğimin aşırı ısrarlarına dayanamayarak hayatımdaki ilk bowling deniyimimi yaşadım.Bir insan her spor dalında bu kadar başarılı olabilir mi :P Kolumu yukarı ve sağ sol yönlerine çeviremediğim ama aşağıda durması gereken durumlarda ağrı hissetmediğim için topu atarken ağrı çekmedim ama dün ve bugün bileğimin biraz şişmiş olması kolumu zorladığımın bir işareti :( Gerçi Evrim'e yenildim ama çok eğlenceliydi :) Ben neden bowlinge merak salmadımki, bak çok merak ettim şimdi (paraşüt, capoeira, basketbol oyuncusu, hakem ve antenörlük, latin dans, co-pilotluk..)

Delikanlı Hakan bugün bir iş görüşmesine gitti.Öğlen saatlerinde döndü, yaklaşık yarım saat önce de yarın 13.30da iş yerinde olması için bir telefon görüşmesi yaptı.Bu kadar çabuk sonuçlanacağını tahmin etmediğim için şu an aşırı mutluluk hissi sardı beni :)

Fotoğrafları aşağıya taşıyamadım.Ne zahmetli işmiş o be :(

Not:Öfke Kontrolüm yazıma olan yorumlarınız yanıt bulmuştur, bilginize.
Sizi seviyorum!

NEHİR İÇİN

KADROLU BAHÇE MÜZİSYENİ- GÜLEN-HAKAN MONO-DİYALOGLARI


Pazar günleri sitenin arkasındaki gizli bahçeye bir akardiyon melodisi yayılır, Rus ve Balkan ezgilerinin yoğunlukta olduğu tınılar doğal akustik site duvarlarına çarparak ay şeklinde konuşlandırılmış, balkonları arka tarafa bakan uzak sitelerden bile duyulur.Önü işlek sayılabilir bir cadde olan sitenin arka bahçesinde balkon kahvaltılarımıza eşlik eden bu müzik ziyafetini caddeden geçenler bilmez.Bahçe müzisyenimizin ilk ziyaretinde balkonlardan müziği ilgiyle dinleyen insanlar eminimki benimle aynı tereddütü yaşamışlardı; para versek ayıp olur mu?
Mantığım şuydu; müzisyenimizin amacı sadece bize iyi zaman geçirtmek olmayabilirdi, ya müziğinden kazanıyorsa hayatını?Sonunda o gün bir poşete para koyarak balkondan atmaya cesaret edebildim.Sonra diğer bütün balkonlardan aynı şey yapıldı:) Demek herkes benimle aynı tedirginlikle bir diğerinden bir hareket beklemişti.Müzisyenimiz de referans yaparak, teşekkür ettiği her halinden belli, eğilip emeğinin asla karşılığı olmasa da paralarını topladı.
Bu pazar daha önceki pazarlardan birinde tanışmak ve teşekkür etmek için aşağı indiğimde Romanyalı olduğunu öğrendiğim kibar müzisyenimiz yine bahçemizdeydi.Müziğimizi dinledik, kahvaltımızı yaptık.Güzeldi.

Akardiyon sesini çok severim, parmakların birbirine uyumlu çalışması beni hep hayrete düşürmüştür.Ben olsam kimbilir nasıl bir akardiyon sanatçısı olurdum.Hahahha.Düşündüm ve komik buldum bunu :)

Bir iki saat sonra daha az görebilmeye, nesneleri olduklarından daha az boyutlu algılamaya başladım.Göz bebeklerim büyümüştü ama bu kez fazla sakinlikten :) Bugün neden böyle hissettiğimi yeni kullanmaya başladığım ilacın ilk sekiz günlük yarım tablet kullanımı sonrasında bir tablete çıkarmam gerektiği detayını atladığım ve direk bir tabletle başladığım için olduğunu anladım; yani daha ilk günden doz aşımı :) Doktor hatası..

Gün boyu aralıklarla çok az şeyi umursayarak serili yattım.Çok az şeyi umursamak, çok sorunlu bir dönemden her şeyin çözüm bulduğundaki o ilk an geçişi gibi heyecan yaratmaktan uzak, geçici ve yapay bir duygusuzluk verdi bana.Anlamlı olmadığını anladım.Başka türlü hissederken başka türlü hissettirmek istemek; kendime yaptığım bu.Asıl istediğim bu kandırmaca duygusunu gittikçe düşen bir grafikle hissetmek.
Sonra;

Acil sütlü kahve ihtiyacı için sütün bir kedi tarafından tüketildiği gerçeğiyle yüzleşince hem de biraz hava alırım diye büfeye gitmek üzere yola çıktım.Kağıt para alelade cebime sokuşturulmuş aylak aylak gezinirken birden süt almam gerektiğini hatırlayıp büfeye doğru seğirttim.Büfeye yaklaşmışken öylesine elimi cebime attığımda kağıt paranın yerinde olmadığını farkettim.Gezindiğim yerlere dönüp bakmaktı niyetim ama oralarda bir kağıt toplayıcısını görünce bu fikrimden vaz geçip yönümü eve doğru çevirdim.Parayı muhtemelen kağıt toplayıcısı bulmuştu.O da onun kısmetiymiş diyerek süt için para almak üzere yeniden eve geldim.Güvercin adımlarla usulcacık para alıp çıkacaktımki antrede delikanlı Hakan eşofmanımın arkasından yakaladı beni.

Sorgu diyaloğu:
H:Geldin mi?
G:Yok hala dışarıdayım, bu görüntü yakanı asla bırakmayacak olmamın bir işareti :D
H:Ciddi ol.
G:Peki.
H:Hani süt?
G:Ne sütü?
H:Gülen sen süt almaya gitmedin mi Allah aşkına?
G:Ha süüüt; inek bugün çok verimsizdi.
H:Allahım altı üstü bir sütlü kahve içeceğiz yaaa.
G:Tamam tamam söylerim ama salak dersen?
H:Salak!
G:AHA bana salak dedi!
H:Salak dersen söylerim dedin ya şimdi.
G:Ben öyle bir şey söylemedim.Ben 'ya bana salak dersen' demek istedim.
H:Tamam salak değilsin, anlat.
G:Parayı düşürdüm
H:Para seninle birlikte mi düştü? (Düştün mü demeye getiriyor)
G:Yok, o yalnız düşmeyi tercih etti.
H:Süt almadın yani,
G:E parayı düşürdüm dedim ya.(Adam sütle bozmuş)
H:Hahahah kahve içemeyeceksin yani :D (O sütsüz de içebiliyor)
G:Yooo, süt alıp geldiğinde içeceğim.
H:Ben mi gideyim yani süt almaya?
G:E ben para kaybediyorum.
H:Sütlü kahveyi sen istiyorsun, ben alıp geleyim diyorsun, parayı kaybediyorsun; sonra süt alıp gelen ben oluyorum.Ne anladım ben bu işten?Ceza gibisin.
G:İnan ben de hiçbir şey anlamadım.Hadi bekliyorum.
Hakan delikanlısı gider sütü alır gelir..
Kahvemi içtim, kalktığım yere serildim yine, uyuyup uyuyup uyanıp :)

Bugün böyle mayışık geçti..
Not:Fotoğraf bir yaz günü pazarına ait, ne zaman gerekli olsa makinemin pili yoktur çünkü!
Hakan bu gibi durumlar için bana sarsak diyor :(

NEHİR İÇİN

25 Nisan 2009 Cumartesi

ÖFKE KONTROLÜM

Öfkemi kontrol edemiyorum.
Tetikte bekleyen öfkem bir anda gözbebeklerimi büyütüyor.
Bir kaç gün önce gözlemlerini çok değerli bulduğum sakin kumsalım Hakan'a bile her şeyden şikayet eder hale geldiğimi söylettiğimde anladımki sınırı çoktan aşmışım.
Öfkeliyim.
Önsezilerim bana sağlam durmam gerektiğini, ben sağlam durmazsam yeni yaşam biçimimizin şekillenmeyeceğini, her şeyin çok daha zor olacağını söyledi.
Dinledim.
Sağlam durdum.
O günlerde içimde acıyan o gidiş görüntüsünü vizyona sokmadım.
Bir daha izlemek istemediğim bir film gibi arşive kaldırdım.
Öyle olmuyormuş ama.Kendi kendine aşabilmek çabası bu değilmiş, kendi başına aşmanın yolu bu değilmiş.Kendi kendine başarmayı acıyla birlikte yaşamayı öğrenmek yerine üstüne sünger çekmek sanıyormuş insan.Ben başaramadım.
Acı zaten olması gereken baskın duygu.Gidişe duyduğum asıl duygu yerini öfkeye bıraktı.Acıdan çok öfke; beni bırakıp gidişini biçbir zaman anlamayacağım, asla kabul etmeyeceğim.
Anlayamamak, kabul edememek değil, anlamak ve kabul etmek için çaba harcamak istemiyorum çünkü.Bu çaba yasıma saygısızlık gibi geliyor.

Teselli edenlere soruyorum;
Annen hayatta mı?
Evet
O zaman sus!
Çünkü senin annen hayatta ve beni anlamazsın.

Annen hayatta mı?
Hayır
O zaman sus!
Çünkü senin DE annen hayatta değil ve beni anlarsın.

Her iki durumda da teselli çalışmaları, duruma alıştırma egzersizleri çok sevimsiz.
Sessiz kalmak en iyisi.

Anneler Günü.
Tv reklamları duygularımı daha da acıtmaya başladı.Çok inciniyorum.Sessiz köşelerde içsel çığlıklarımı sadece ben duyabiliyorum.Her Anneler Günü öncesinde dönen bu reklamlar daha önceki Anneler Günleri öncelerinden daha çok acıtıyor canımı.Bütün stratejisi annesi olan evlatlar üzerine kurulu bu reklamlar hayata soğutuyor.
Ne kadar acımasız; annesi olmayan var, yavrusunu kaybetmiş, hiç anne olamamışlar, şehit anneleri ve annesine çiçek alacak parası olmayanlar varken bu reklamlar annesi ve evladı olanları mutlu etmenin yanında diğer grubu duygusal dokunuşlarla acıtmaktan başka ne işe yarıyor?Bunu yeni düşünüyor değilim; aklım erdiğinden beri sızımdır bu benim..
O günü hiç yaşamamak istiyorum.Direk bir gün sonrasına geçmek istiyorum.Şimdiden o günü nasıl atlatacağımı düşünüyorum.Bu ve bundan sonraki Anneler Gününde Ona çiçeklerini başka bir yerde vereceğim.O günün devamında yatılı okul kardeşliğinden beni hiç yalnız ve desteksiz bırakmayan Merih'in annesi annemin yanında olmak belki biraz kolaylaştırır işimi..

Bütün bu olanlardan sonra cuma günü, benimle birlikte yaşayan aile fertlerinin de hayatını rahatlatmak için gitmeyi sürekli ertelediğim psikiatre gittik.Çok şey anlatmak istemedim.Kaybımdan, zaten sle hastası olduğumdan, ardından da skeloderma kabusumdan söz ettim kısaca.Utandığımdan, küçük ablamın aklına ancak beş ay sonra gelebildiğimi ve onun tarafından beş ayın sonunda arandığımı, büyüğüyle ise altı aydır hiç görüşmediğimi ve çok haklı nedenlerle asla her ikisiyle de görüşmek istemediğimi, Hakan'ın annesinin telefonda, bana bile değil; Dolunay'a 'Gülen ve babana başsağlığı dileklerimi ilet' cümlesindeki ancak bu kadar umursanmak vurgusunu, babamdan sonra ailenin büyüğü olarak bir tanecik halamın bir gece bile yanımızda kalmadığına çok üzüldüğümü ve bütün bunlardan dolayı kendimi çok yalnız hissettiğimi, blog arkadaşlıklarından çok daha fazla destek gördüğümü, dolayısıyla da yapmak zorunda kaldığım kıyas sonrasında onlara karşı çok büyük bir öfke duyduğumu, acımı anlasınlar diye bu kişilerin kalplerine plastikten kurşun atmak istediğimi anlatmadım.
Psikiatr altı ayı aşan yasların depresyon nedeni sayıldığını, yasın günlük hayatın önüne geçtiğinde tedavinin uzayacağını söyleyerek çok rağbet gören bir ilacı kullanmamı önerdi.Doktorla görüşmelerimiz yedi-sekiz ay kadar sürecek.

Tek düşüncem anneler gününü atlatmak.
O günü annemsiz yaşamak istemiyorum..

Not:Sevgili arkadaşlarımın bir önceki yazıma olan yorumları yanıtlanmıştır; bilginize.

24 Nisan 2009 Cuma

SOĞUKTAN AĞLAYAN ÇOCUKLAR PROTOKOL İÇİN BAYRAM YAPTI!

Akşam haberlerinde Eskişehir Atatürk Stadı'nda yapılan 23 nisan kutlamalarından soğuk görüntüler vardı.Çocuklar soğuktan ağlıyordu; Türk bayrağına sarınarak ısınmayan çalışan 23 nisan kostümlü (!) çocuklar soğuktan tir titriyor ve yapacak başka bir şeyleri olmadığı için ağlıyorlardı.
Çocuk bayramını çocukları soğuktan ağlatarak kutladık!
Çocuğun kendi bayramında bile üşümesine, soğuktan ağlamasına inisiyatif kullanamıyorsan, çocukların bayramında göre göre onların üşümesine göz yumuyorsan,
sen üzerinde paltoyla protokolda, çocuk sahada incecik kostümle ağlarken için acımıyorsa,
bir zat da çocuklar üşümesin törenler ertelensin diyemiyorsa,
yetkili kişi olarak törenin her koşulda yapılmasına ses çıkarmıyorsan,
üstüne 'törenleri kapalı alanda yapacak değiliz ya' diyebiliyorsan
ya o çocukların arasında kendi çocuğun yok
ya da çocuklara ancak bu kadar değer veriyorsun.

Sen veli;
Kal, öylece bakakal,
Sadece mikrofon uzatıldığında şikayet et sen.
Senin canından bir parça olan çocuğun için ben burada en az onun kadar üşüyüp asıl senin göstereceğin tepkiyi ben gösterirken sen çocuğunun eline yapıştığın gibi alıp gitme çocuğunu!
Her şeye layıksın sen.-De miniğin suçu, günahı ne??
Sen sesini çıkarmadıkça çocuğun her yağmurlu nisanda incecik kostümler içinde soğuktan ağlayacak.
Allah bilir o çocuk bu saat oldu hala ısınamamıştır!
Üç gün uğramayacaktım güya buralara!
Fotoğraflar buradan alınmıştır.

22 Nisan 2009 Çarşamba

EN BÜYÜK TÜRK MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI, AİLE ARŞİVİNDEN ÇOK ÖZEL; ARAPÇA VE İLK BASIM NUTUK

1927 tarihli Arapça NUTUK.


ATATÜRK DİYORKİ;

''Küçük hanımlar, beyler!
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve parıltısısınız.
Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizlersiniz.
Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.
Sizlerden çok şey bekliyoruz.''
Dünya çocuklarının ve içindeki çocuğu hala koruyanların tek bayramı;
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.Gülen.

DÜNYA GÖZÜYLE MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK:

Atatürk bu yüzyılın insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak yüksek cesaretini hatırlatmaktadır.
ÇÖKÜNTÜ HALİNDE BULUNAN BİR İMPARATORLUKTAN ÖZGÜR TÜRKİYE'NİN DOĞMASI YENİ TÜRKİYE'NİN ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIĞINI ŞEREFLİ BİR ŞEKİLDE İLAN VE O ZAMANDAN BERİ KORUMASI, ATATÜRK'ÜN TÜRK HALKININ İŞİDİR.ŞÜPHESİZ Kİ, TÜRKİYE GİRİŞTİĞİ DERİN VE GENİŞ İNKILAPLAR KADAR BİR KİTLENİN KENDİSİNE OLAN GÜVENİNİ DAHA BAŞARI İLE GÖSTEREN BİR ÖRNEK YOKTUR..
JOHN F.KENNEDY A.B.D. BAŞKANI 10 KASIM 1963

Benim üzüntüm,
bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.Franklin ROOSEVELT A.B.D. BAŞKANI 10 KASIM 1938

Sovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince
bütün Avrupa'nın en kıymetli en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum.
Bana Avrupa'nın en kıymetli devlet adamının
Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal
olduğunu söyledi.
Franklin ROOSEVELT 1928


Dünya sahnesinden tarihin en dikkatli, çekici adamlarından biri geçti.
Chiago Tribune

İnsanı teslim alıcı fevkalade önderlik kuvveti vardır.
O, tetiktir, hazırcevaptır, dikkat çekecek kadar zekidir.
Gladys Baker (Gazeteci)

ALMANYA:
Atatürk Türkiye'yi tek düşmanı kalmadan bırakmıştır.
Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır.
Alman Volkischer Beobachter Gazetesi

Almanya, Atatürk'ün eserine ve mücadelesine hayrandır.
Onda tarihi, eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için sembol olarak kalacak
kudretli bir kişilik görmektedir.
Berlin, Alman Ajansı


FRANSA:
İnsanlığın bütün belirtileri O'nda kendini gösteriyor.
Noelle Gazetesi

Çok büyük bir adamdı.Bir siyasi dahiydi.
Excelsior Gazetesi

Atatürk öldü.Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı.
Artık evrende barışı kimse garanti edemez.
Nitekim; Avrupa'lı siyaset adamları, 1930'da onun yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş
ve dünyayı 1939'da ikinci büyük savaş felaketinin içine sürüklemişlertir.
Sanerwir Gazetesi

Atatürk bir milleti bir kaç yılda asrileştirmek mucizesini göstermiştir.
Paris-Le Temps
İNGİLTERE:
Avrupa, savaştan sonra belirmiş az sayıdaki devlet adamlarından birini kaybetti.
Spectator
İngiltere önce, asıl ve cesur bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır.
Sunday Times

AFGANİSTAN:
O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün Doğu milletleri için de en büyük önderdi.
EMANULLAH HAN AFGAN KRALI

ARNAVUTLUK:
Bu Türk milleti yastadır çünkü yeni Türkiye'nin yaratıcısı olan eşsiz şefini kaybetmiştir.
Stipsi Gazetesi

AVUSTURYA:
Büyük düşüncelerin adamı..Bir devlet mimarıydı.
Neue Freie Presse, Viyana

BELÇİKA:
Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk'tür..
Libre Belgique Gazetesi

BULGARİSTAN:
Hiçbir memleket, yeni Türkiye'nin Ata'sı tarafından başarılan kadar güçlü, hızlı ve kökten bir yenilik hamlesine erişmemiştir.
Bulgar Dness Gazetesi


ÇİN:
Mustafa Kemal yeni Türkiye'nin kalbidir.
Eski, yıpranmış bir toplumdan yepyeni, güçlü bir toplum yaratmış, eşsiz kişiliğiyle kendini herkese saydırmış enerjisiyle herkesi kendisine inandırmıştır.
Ma Shao-Cheng Yazar


DANİMARKA, FİNLANDİYA, HİNDİSTAN, İRAN, İSRAİL, İSVEÇ, İSVİÇRE, İTALYA, JAPONYA, LÜBNAN, MACARİSTAN, MISIR, NORVEÇ, PAKİSTAN, POLONYA, ROMANYA, RUSYA, SURİYE, YUGOSLAVYA
basın ve liderlerinin Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk yorumları için LÜTFEN!


Dünyanın anladığı, doğru algıladığı, kıskandığı liderimizi, bir ulusu karanlık geçmişinden kurtarıp aydınlık modern bir yaşam biçimi için yaptığı devrimleri unutturmaya çalışan düşünce sistemini kabul etmiyorum.

Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü
savunmak zorunda bırakıldığım için utanıyorum.
Bütün dünya biliyor da

SİZ KİM OLUYORSUNUZ DA BİLMİYORSUNUZ!!!

Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk yazımı, çok sevdiği çocuklara armağan ettiği Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramıyla birleştirip yazmak istedim.Uzun süre düşündükten sonra farkına vardımki yazacağım hiçbir şey Onu tam anlatamayacaktı, bir şeyler eksik kalacaktı, daha doğrusu ülkemin sokulduğu bu umutsuzluk içindeki öfkem, Ona ait yazacaklarımı gölgeleyecekti.Bunu yapmak istemedim.
Atam'ı dünya anlattı..
Atam dünyayı ağlattı..

Yine de tek cümleyle Atam: bir ulusu yoktan var edebilmek için çıktığı o yolda kendisine inanan, ölmeyi emrettiğinde tereddütsüz ölüm emrine uyan askerlerimizi, silah arkadaşlarını
'Atatürk olmasaydı?' diye daha sık sorduğumuz bugünlerde çok daha büyük bir sevgi, özlem ve saygıyla anıyorum..


AİLE ARŞİVİMİZDEN ÇOK ÖZEL;


İSTANBUL - MİLLİ EĞİTİM BASIMEVİ 1938; Babamla yaşıt NUTUK.

Babam 6 Kasım 1938 doğumludur; yani Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hayata ve çok sevgili ülkesine veda ediş tarihinden dört gün önce doğmuş.Dört gün isimsiz bekletildikten sonra alınan dört adet AY sınıfı denizaltıya isimlerini veren ilk Cumhurbaşkanımız Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aziz anısına büyükbabam bu denizaltılardan biri olan YILDIRAY adını vermiş babama.Bu nutuk babamla yaşıt..

Diğer denizaltı isimleri; SALDIRAY, ATILAY, BATIRAY.

Devlet Basımevi İstanbul, 1938

TÜRK DEVRİM TARİHİ ENSTİTÜSÜ VESİKALAR

Üzerinde

''CUMHURİYET HALK FIRKASININ ARMAĞANI

VATANDAŞLARIMIZIN FAYDALANMALARI İÇİN

----- OCAĞININ DEMİRBAŞIDIR''

yazılı, şiling ambalajından çıktığını hiç görmediğim Arapça Nutuk


Arşive katılan son parça; 70. yıl hatıra gümüş para.

Anıtkabir Derneği'nden alınmıştır.

Anıtkabir Derneği dedim de; bizim eş, dosta yeniyıl armağanımız Anıtkabir Derneği'nden takvimdir.

Not:Nutuk'un ilk cildinin fotoğrafını, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve çocuk bayramı fotoğraflarını eklemeyi ne yazıkki başaramadım :( Başaramazken de oldukça gerildim :( 22.30da başladığım bu yazı 04.27 itibarı ile son buldu.Üç gün gelmem artık buralarda.

Hatta daha da gelmem bloğa:P

NEHİR İÇİN:

http://www.nehir-im.blogspot.com/

21 Nisan 2009 Salı

BARIŞ PET CENTER VE KISA KISA SAĞLIK NOTLARIM


Bir önceki yazımın verdiği geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz :P
SEVGİLİ DÜNYA;
BUGÜN SENİN GÜNÜN,
VERDİĞİMİZ ZARARLARDAN DOLAYI SENDEN DE ÖZÜR DİLERİZ.
Hani en son hastaneye gitmiştik de mutlu mesut çıkmıştık ya hastaneden; o gün belki bir sokak kedisine kendimizi sevdiririz de bizimle gelmek isterse diye bir ev hayvanı (pet shop ya da pet center değil!) dükkanına gitmiştik ya; hani alamadan gelmiştik ya; işte bu yazı o günden beri gelişen, değişen acil durumlar yazıları nedeniyle sırasını beklerken sürekli ertelenen bir yazı.

Gündemle ilgili yazmak istediğim başlıklar olsa da bugün değişikliğe ihtiyacım var; sevimli hayvan dostlarımız bahçeme gelsin, hazır blog temam yeşilken serilelim çimen niyetine, yazıda bile olsa kafeslerinden çıksınlar ve onlara dokunalım istedim; balıklar hariç tabiiki:)
Rengarenk isim tabelasının sevimli çağırısıyla girdiğimiz dükkan yeni temizlenmiş hissi uyandırarak pırıl pırıl karşıladı bizi.Güler yüzlü dükkan sahipleri sanki bizi bekliyordu.Kedileri görmek istediğimizi söylediğimizde bizi tertemiz merdivenlerden üst kata çıkardılar.
Ayak seslerimizden yeni ziyaretçileri olduğunu anlayan sevimli yavrucaklar kafalarını uzatarak neler olduğunu anlamaya çalışan bir tavırla gözleriyle bizim gelişimizi takip ettiler.Camekanların içinde olmalarına çok üzülsem de yanlarına yaklaştığımızda aradaki cam engeline karşın bir çeşit iletişim geliştirmeyi öğrenmiş olan bakımlı yavrular bize şirinlik yapmaya başladılar.Ben de camekan üzüntümü erteleyerek o anın tadını çıkarmaya karar verdim..Fotoğraf çekmek için izin isteğimizi kırmayan görevliler bizi hayvanlarla başbaşa bıraktı.Yukarıda ne kadar zaman geçirdiğimizi akşam eve gelince anlayabildim :) Yaptığımız oyunlara karşılık veren kedi ve köpekleri, ayrılmam zor olur diye kucağıma almak istemedim
.Oyundan sıkılan köpekler bir süre sonra yeniden kıvrılıp uyumaya başladı.

Kuş merakım hiç olmadı.Kuşlarla olan en yakın ilişkim gözleri görmeyen kedimin o haliyle bile yakalayıp yakalayıp bana hediye getirdiği kuşları kedimin ağzından kurtarmamla sınırlı.Kafesteki şu iki kuş kendime 'kuş mu alsak' diye sormama neden olmadı değil.Sarı olanın bir telaşesi vardı ama anlayamadık :) Bir saniye yerinde duramıyordu ve Olimpiyat için milli takım seçmelerine çağrılan bir cimnastikçinin asimetrik paralel antrenmanına benzer davranışlar sergiliyordu :)
Sonra akvaryumları incelemek üzere aşağıya indik.Su ürünleri mühendisi olan delikanlı Hakan bana akvaryum balıkları hakkında bilgi verdi ama balıkların rakı-balık sektörü kısmında eğitimli olduğu için akvaryum balıklarıyla ilgili bilgim sınıfı geçemez.(sor çipuranın, değil anatomisini; babatomisini bile anlatır :P)

Bir ara akvaryuma heveslendim ama balıklar sadece yüzüyor.Aslında belki de yüzmüyorlardır; onların sudaki hali bizim karada yaptıklarımızdan farklı değildir ama çok iyi yüzen biri için 'balık gibi yüzüyor' deriz ya; aklımız balıkların yüzdüğü bilgisine sabit.Balıklarını eline alıp sevemezsin, severim dersen de yazık edersin.Akvaryumu temizleme konusunda da kendime hiç güvenmiyorken üstelik, balık hayvanı (kulakların çınlasın veteriner Niyazi Gül) bana göre değil, bunu anladım.

8.katta konuşlanmış bir aile olarak evde köpek olmaz.Kuş merakım yok.Kedi sevdiğim, bildiğim bir hayvan, tamam alalım ama cins bir kedi almaktansa bir sokak kedisi istiyorum ben.Sokak kedisi ne yazıkki yoktu :( Yavrularını sevgi ve sıcaklığıyla çevresinde toplamış bir hamster vardı da
bir sokak kedisi bile yoktu (Sezen Aksu'ya gönderme:P) Hala fotoğraf çekme konusundaki beceriksizliğimize karşın fotoğraf çeke çeke kedisizce çıktık dükkandan..

Acıkıldı midye tava yenildi :) Sakarya caddesinden geçerken çiçekçilerin önünde çiçekler izlendi ama en sevdiğim çiçek olan nergise rastlanılmadığı için çiçek alınmadı :(
Her ne kadar hayvanların bu biçimde pazarlanmasına karşı olsam da, haftaya bir sokak kedisiyle tanışma ihtimali üzerine aynı dükkanın kapısını yine çalacağız gibi görünüyor.Yeri gelmişken Filiz'in ya bir sahibi var ya da kendisi bağımsız yaşamı seçmiş özgür ruhlu bir hatun kedinin teki :(
Bu arada; perşembeden perşembeye çalıştıkları için bu perşembe çıkması gereken ve tedavimi belirleyecek olan ENA grup testi -ne yazıkki demiyorum çünkü çocukluğumdan beri her 23 nisanda çok heyecanlanırım; dünyadaki tek çocuk bayramının 23 nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olduğunu, üstüne bir de Erdim'in ilk 23 nisanında kendi yazdığı şiiri okuyacağını düşündükçe daha bir gurur duyuyorum- 23 nisan perşembe gününün resmi tatil olması nedeniyle 30 nisana kaldı.Dokuz gün daha beklemem gerek ama sıkıntı etmiyorum çünkü sıkılsam da kendime eziyet etsem de ben bu süreyi geçirmek zorundayım.Hayır, eziyet edince beklemem gereken süre kısalmayacağına göre, iyisi mi sakince bekleyim bari :P Eziyet ettiğimde çok sevimsiz bir kimse oluyorum çünkü :/


Ve ve ve güzel sayılabilir bir haber; yani kötünün iyisi desem daha gerçekçi olur, malum ENA grubu hakkında henüz bilgi sahibi değiliz.Kolumdaki bu sertlik omuz ve sırtıma doğru yayılmaya başladığından mıdır nedir eski sertlik, şişlik, yangı ve ağrı etkisini az hissettirmeye başladı.Fareyi yeniden sağ elimle kullanmaya başladım.Yanık sağ el işaret parmağıma benzemesin diye kolumu kullanma antrenmanlarındayım.
Her şeye karşın asıl güzel haber;


LUPUS ANTİKOAGÜLANI NEGATİF :) 2O SENEDİR İKİNCİ KEZ NEGATİF :)


Çok ama çok sevindim.Gerçi bu negatif durumu işleri daha da karışık hale getirebilir ama ben yine de sevindim.


Bugüne kadar kolestrolle hiçbir sorunumun olmaması nedeniyle devlet hastanesinde yaptırdığım testlerdeki kolestrol değerlerim beni çok şaşırtmıştı ya hani, HUTF'nde yapılanlarda kolestrol değerlerim normal çıktı ama bu demek değilki yiyeceklerime son günlerde gösterdiğim dikkati artık göstermeyeceğim.Kolestrol değerlerimin yüksekliği şoku beni öyle bir korkuttuki normal olduğunu öğrendiğim günden beri diyete bir gün aralıklarla kaldığım yerden yeniden başlamaktayım :)))))
Ve düşünüyorum; kim bilir kimler yanlış test sonuçlarıyla ne yanlış tedaviler almakta şu an :(


Nalan abla pilatesten söz etmişti, artık ben de sabahları çakma Carre Otis tipli Ebru Şallı'nın Tv8deki pilates egzersizlerine evden :P katılıyorum ama acilen o lastiklerden ve top edinmem gerekiyor.Hani müsrif değilim ama hep bir şeylere ihtiyacım var ya; o hesap :)
(Hakan delikanlısına yazımı okudum.Kendisi, bizzat ta kendisi 'Sana top alırım ama iki gün sonra tenis raketleri gibi dolabın üstünde görürsem, o topu kafanda patlatırım' tehditinde bulundu!O topun ne kadar kalın olduğunu biri bu adama söylemeli!Tenisi bırakma nedenim: beş sene önce hem de önemsiz bir maç sırasında ayak bileğimi burktum ve habituel sakatlık oldu.Bu kadar zaman geçmesine karşın zaman zaman hala ağrıyan bir ayak bileğiyle tenis oynarsam başıma geleceklerden ben sorumlu değilim, yoksa Anna Kournikova da kim :P)
Gittim ben..
'şimdilik'
NEHİR İÇİN

20 Nisan 2009 Pazartesi

'bilbakalım'; KOSTÜMLÜ ama HİÇ KİŞİ..

Kendini ancak çocukça bir uslüpla sadece 'bilbakalım' gibi bir biçimde tanımlayabilen kişiliksiz insan;

TERBİYE VE NEZAKET SINIRLARINDAN ÇOK UZAK O YORUMUNDA İMA ETTİĞİN ŞEY SENDEN BAŞKA KİMSENİN AKLINA GELMEDİ.HEM DE ÇOK AHLAKSIZCA BİR LAF SOKTUN YA, MUTLUSUNDUR SEN ŞİMDİ!BU İMA BİR TEK SEN TARAFINDAN AKIL EDİLDİĞİ İÇİN KİMLİKSİZLİĞİNİN YANI SIRA AHLAKSIZLIĞIN HAKKINDA DA BİR FİKİR VERİYOR BANA.BU BİR.

İKİNCİSİ; BEN İSMİM VE HER İKİ SOYİSMİMLE BURADAYIM, BUNDAN SONRA SEN GİBİ KIYILARA KÖŞELERE KİMLİKSİZ, KİŞİLİKSİZ SAKLANIP CAN SIKMA, MORAL BOZMA AMAÇLI FIRSAT KOLLAYAN İNSANLARIN NE YORUMUNU NE YORUMA VERİLEN YANITLARINI YAYINLAMAYACAĞIM.DEMOKRASİ VE ÇOK SESLİLİK ANLAYIŞIMI SEN GİBİ BİRİ YÜZÜNDEN DEĞİŞTİRDİM.BU İKİ.

KENDİ YOKSUNLUĞUNUN DİBİNDE BİZ NEDEN SÖZ EDERKEN SEN SÖZÜ NEREYE GETİRME HALLERİNDE SENİ KİŞİLİKSİZ, KİMLİKSİZ, BLOGSUZLUĞUN VE ZAVALLILIĞINDAKİ SİMSİYAH KADERİNE TERK EDİYORUM.BU ÜÇ VE SON

ZAVALLI SEN :)

Moralim filan bozulmadı ama ben de adsız ve blogsuz kişiliksizliklerin (kişilerin değil!) 'laf soktum, oh benden rahatı yok' yorumlarını yayımlamayan blog arkadaşlarımın kervanına katıldım :)
Burası benim bahçem, saygı ve nezaket çerçevesinde fikirlerime karşı olan yorumlardan kesinlikle mutluluk duyar ve yayımlarım ama 'bilbakalım' gibilerini kendi ahlaksızlıkları, kimliksizlikleri içinde boğuyorum şimdi.
Hoşça kal 'bilbakalım' ve gibileri.

NEHİR İÇİN

BİZ YÜRÜYEMEDİK :( 111.182 KİŞİ YÜRÜDÜ :)


Hakan delikanlısı hala nane molla.Hoş hasta olmasaydı herhangi bir kargaşada beni koruyamayacağını düşündüğünden götürmezdi beni Anıtkabir'e.Yine sadece çok istediğimle kaldım :( Kafam bozuk, hastalık durumlarıyla meşgulüm ya, bana ne haber izletiyor ne de gazete okumama izin veriyor canım benim :) Yani bugünlerde HABERALAMIYORUM!
Canım sıkılmasın, coşmayım.Derdi bu, ama bugün her pazar olduğu gibi Ruhat Mengi'yle 'Her Açıdan'ı izledim gizlice, aydınlık için bir dakika karanlık eyleminin yeniden başladığından da HABERALAMAMIŞIM meğer.
'80 öncesi siyasetinin göbeğinden sağ salim çıkma kuzenim ve eşi geçmiş olsuna bizdelerdi.Gece boyu konumuz da Ergenekon showunun son dalgası.Aynı düşünceden olunca siyaset konuşmak keyifli oluyor; evet bunun adı siyaset.

Bir başbakanın her dalgadan sonra 'daha bu neki, göreceksiniz neler olacak' tehditvari sözleri yine aynı başbakanın 'yargı bağımsızdır' sözünü çürütüyor.

Ergenekon benim için bir nevi çöz beni arap saçım olduğundan yorum yapmayı doğru bulmuyorum.Kazılarda çıkan ve ne zaman gömüldüğü belirsiz pırıl pırıl silahlar, bombalar varken kaosa dönmüş Ergenekon hakkında iyisi mi ben hiçbir şey söylemeyim, Ergenekon'dan da eksik kalıvereyim.
Artık o kadar inanılmaz şeyler oluyorki; gelse Kadir bile inanamaz :)
Darbe söylentileri üzerine gelişen bu alınmalar sonucunda ulaştığım tek düşünce;
'düşünme, konuşma, bir araya gelme; yoksa alınırsınız' korkutma temasına dayalı sivil darbe çağrışımı.Askeri değil sivil darbe bu.

ÇYDD:
Bir yürekli bilim kadını çıkıyor, ömrünü lepra hastalığına adıyor, kız çocuklarının topluma ve en önemlisi kendilerine kazandırılması için bir çalışma başlatıyor ve bir sivil toplum örgütü binlerce çocuğun hayallerini gerçekleştirmesinin yolunu açıyor.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği; elma yarım, ismi bu olan prefabrik bir okulda çocuklar için çok büyük bir özveriyle çalışan, birbiriyle uyumlu sayısı onu geçmeyen idealist bir kaç öğretmenden biri!
Bu operasyonların ucunun Atatürk ilke ve devrimlerine uygun, kazanılmış hakları korumak ve geliştirmek, çağdaş bir eğitimle çağdaş bir topluma ulaşmaktan başka amaç gütmeyen ÇYDD ve Atatürkçü Düşünce Derneği'ne kadar uzanmasının nasıl mantıklı bir açıklaması var, anlamıyorum; düşündükçe öfkeleniyorum ve sık sık Mel Gibson ve Julia Roberts'ın 'Komplo Teorisi' filmini çağrıştıran bu sahneler geleceğimizin ne kadar karanlık ellerce şekillendirildiğini düşündürüyor bana.Deliriyorum!

Dernek belli bir kesime hitap ediyormuş, düşüncesi aynı olan kesimin çocuklarına burs veriyormuş.Öyle bile olsa düşünmüyorlar mı; farklı kesimden nasibini alan farklı düşünce sahiplerinin çocukları yok mu güzel ülkemde?Böyle bir uygulama olduğunu kesinlikle düşünmüyorum ama varsayalımki öyle; bu derneğin Atatürkçü düşünen bir ailenin çocuğuna burs vermesi kadar normal bir şey olabilir mi?Bu bir ayırımcılıksa kimin ayırımı?Fetullah Gülen okul ve yurtlarında barınan, okutulan çocuklar kimin çocukları?Orada neden bu anlamda bir hareket yok?

Ben hiç izlemedim, bugün haberim oldu.Bir tv kanalında yayımlanan Şubat Soğuğu ismindeki dizinin amacı neydi?Oradaki kadın profili kimi işaret ediyordu?İzleyip yorum yapanlara göre bu günlerde olanlar yazılmış sanal bir senaryonun hayat versiyonu gibiymiş; dedim ya, ben izlemedim.Yani 'ben bu filmi daha önce görmüştüm' diyenlerden biri değilim.

Ha sahi, Deniz Feneri ne oldu?Deniz Feneri aydınlatır, karanlıkta gemilere yön gösterir.Bu deniz fenerinin bulunduğu yer zifiri karanlık.Ergenekon konusunda ivedilikle davranan hükümet Deniz Feneri dosyasına gelince sus pus.Bir bakanın çıkıp hiç yorum yapmaması gereken bir konuda konuşması yargının kesinlikle bağımlı olduğunun basit bir kanıtıdır.

Ve neden ille de aynı mahkeme?
Arap saçı.
Ve biz neden sadece yazıyoruz?
Hatta neden hala yazmayanımız var?
Elimizde bu kadar güçlü bir haberleşme aracı varken neden hala ortak bir protesto hareketi geliştirmiyoruz?
Fikri olan?
Fotoğraf buradan alınmıştır.
NEHİR İÇİN

18 Nisan 2009 Cumartesi

BİR MİM: 'BEN KİMİM' BİLMEYEN KALMASIN; SÜSLÜ PERİŞAN.

Saç bandımı takabildim; SÜSLÜ PERİŞAN :)

Sıra geldi, iştah açıcı görüntüleriyle kanıma girdiğinden beri fotoğraflarına kaçamak bakındığım, tarifleriyse hani aklımda kalmasın da yapamayım diye göz ucuyla süzdüğüm Zehra'cığımın BEN KİMİM temalı mimine.


Ben kim olduğumu bilsem de size de söylesem keşke,
ya da benimle yaşamak gerek,
ya da ya da beni sen tanı geyiklerine girip işin içinden çıkıp bu zor mimi atlatabilirdim ama işin kolayını sevmem ben.
Ben kimim?
Nasıl anlatabilirim kendimi?
Başka biri tarafından nasıl anlatılabilinirim?
Düşündüm ve şöyle bir yol izlemeye karar verdim; önce birine (Hakan'a) beni anlattırıp sonra o detaylara vereceğim yanıtlarla BEN KİMİM sorusuna bir açıklama getirmeye çalışacağım.
(Bu yazı yazılırken buralarda her an bir kıyamet kopabilir.)


HAKAN için BEN KİMİM?:
Çabuk karar verir ama her defasında dönüp verdiği kararı sonradan sorgular.
Eleştiriye gelmez ama kendi eleştirir. (Angelina Jolie'yi bile eleştirdi)
Sorun bulur, sorunu çözecek fikri oluşturur ama uygulamaz
Cana yakınlığından dolayı ilişkilerinde birden çok samimileşir pişman olacağı bir şeyler yaşadıktan sonra da dövünür.
İnsanlara önyargıyla yaklaşır ama yanıldığında yanlış düşündüğünü itiraf etmekten kaçınmaz.
Dominanttır ya da cazgırlığıyla baskın çıkmaya çalışır.
Karşısındakini bezdirir, illallah dedirtir.
Alış veriş etmeyi bilmez.
Hesap kitap bilmez.
Müsrif olmadığını savunur ama hep bir şeylere ihtiyacı vardır.
Sevecendir, sıcaktır, yardımseverdir, insan ayırmaz.
Hakkını ararken ipin ucunu kaçırıp hırçınlaşabilir.
Başkalarının hakkını savunurken asıl hak sahibini ekarte edip sanki haksızlığa kendi uğramış gibi saldırır.
En mükemmel O'dur.
Yufka yürekli, çalışkan ve hızlı çalışan ama hızlı çalıştığından sakarlığı hiiiiiç eksik olmayan biridir.
Diyet ve spora karar verip ikinci gün yapmamak için çamura yatar :D
Kocasına koridorda yürüse bile gelip 'incelmiş miyim?' diye sorup 'evet incelmişsin' cevabını almadan tepesinden gitmez.
Hayır incelmemişsin gerçekliğiyle yüzyüze kaldığında alınıp gözleri dolar.
Esprili, komik ve zekidir.
Onun esprilerine gülebilmek zaman ister çünkü üst düzey bir espri zekasına sahiptir.
Çok konuşur.
Kafasını dinlemek için kocası Onun uyumasını sabırla bekler.
Yazım gücü iyidir.
Tüketici hizmetleriyle ilişkileri iyidir.
Şikayet dilekçelerini bir çırpıda düşük cümlesiz yazmayı başarabilir.
Bir orduya sal hepsini alt edip amacına ulaşıp gelir.
Yılmaz bir savaşçıdır.
Eline bir telefon verin iki günde oraya buraya gidilerek yapılacak işi bir iki telefon görüşmesiyle 30 dakikada çözer.
BEN KİMİM?
Kötü olanlar o kadar moralimi bozduki, iyi olanlarına katılıp diğerlerine red oyumu kullanarak bunların altına 'ben şöyleyim ben böyleyim desem kim inanır, Kadir İnanır; O da belki deyip BEN KİMİM mimine son noktayı koyuyorum.Hahahah.İğrencim ben :D
Hakan'a benden daha iyilerine layık olduğunu söylemeye gidiyorum şimdi..

YENİ BİR SORU-N-:Ürperdim, iyi de ben böyle biriysem bu adamın benimle ne işi var?
NOT:Belki göz atmak isterseniz, son iki yazıma yapılan yorumlar yanıtlanmıştır.
NEHİR İÇİN:

BUGÜN NEHİR İÇİN NE YAPTIN?


BUGÜN
NEHİR
İÇİN
NE
YAPTIN?

16 Nisan 2009 Perşembe

Rüya; TÜRKAN SAYLAN ve nikah şekerleri





Sabah serinliğinde düştüm hastaneye.Hakan'cığım feci grip.Burayı İzmir sanıyor hala.Dün 'giy üstüne bir şey, bak hasta olursan üzersin beni' söylenmelerime yanıtı 'delikanlıya bir şey olmaz' olmuştu.Aha o delikanlı adam, şu an arkamdaki kanepede uzanmış neşesizce yatıyor.
Kan verip erkenden çıkacaktım güya; tokluk kan şekerini hesaba katmamışım!Yol yordam bilmeyen yeni bir hasta yakınını hangi kan tüpünü nereye vereceğini gösterme turu dahil, hastaneden çıkmam 15.30u buldu.Neyseki Dolunay o civarlardaymış da daha az sürünerek döndüm eve.Gelir gelmez hasta delikanlıya olan biteni sıkıştırılmış zip dostası gibi anlatırken bir yandan da karşı kanepeye dinlenmek üzere uzanıverdim.Anlattığım en önemli unsur şuydu:Bugün öğleden sonra çıkma olasılığı bulunan hematoloji kan sonucum bugün çıktı çıktı, eğer iki hafta sonrasına kalırsa; yandı gülüm keten helva.Eğer hemen çıkarsa sorun yok ama referans aralıkları farklılıklar sunarsa iki haftayı bulacak başka bulgular araştırma sürecine girecekler.Aslında şu an çıkıp çıkmadığı belli ama ben hastanede daha fazla bekleyemedim.Yarın kemik dansitesi testim var.O sırada öğrenip büyük olasılıkla durumum hakkında netliğinden çok endişe duymayacağım bir fikre sahip olacağım.Sonra bıçkın, soğuk işlemez delikanlıya hiç susmadan ara vermeden anlatırken yavaştan gözlerim kaymaya başladı.Anladım, dinlenmeye ihtiyacım vardı.

Ne kadar yorgun olursam olayım gündüzleri kesinlikle uyuyamayan ben, kendime geldiğimde saat tam 20.00ydi!Yavru kuşlarım yine beslememişler kendilerini, benim uyanmamı beklemişler.Uyandığımda; daha doğrusu kendime geldiğimde üzülünce yüzümde çıkan küçük kırmızı lekelerden vardı.Rüyamda üzülmüşüm ben.

Yemekte gündüz uykusuna dair yavaş yavaş bir şeyler hatırlamaya başladım.Evet, bir rüya görmüştüm; yaklaşık 4.5 saat uyuduğumu düşünürsek bu 4.5 saatin tamamını kapsayacak şekilde tek rüya gördüğümü düşünmeye başladım.Rüyamda TÜRKAN SAYLAN'ı gördüm.Eminim 4.5 saat boyunca Türkan Saylan'ı gördüm ben rüyamda.

Hakan delikanlısının da benim de elimizde birer tv kumandası var ve bir O, bir ben sürekli kanal değiştiriyoruz ama her kanalda Türkan Saylan konuşuyor.Hakan 'ben çok üzülüyorum, duymak istemiyorum bunları' diyor ve başka bir kanala atlıyorum.Bir bakıyorum orada da Türkan Saylan.Bu kez Hakan kanal değiştiriyor.Üzüldüğüm ve üzülmemek için kaçmak istediğim ama bir türlü kaçamadığım Türkan Saylan ay kadar tertemiz yüzüyle sürekli karşımda.Sakin ve rahatlatıcı sesiyle, direnmek için bir umudumuzun hep olması gerektiğini söylüyor.Yapılan haksızlıkların biz ve bizim gibi düşünenlerin direncinin kırılmasına yönelik eylemler olduğunu ve bunların bizleri yıldırmaması gerektiğini, estirilen bu son fırtınanın bir çok kız çocuğunun ve öğrencinin geleceğinin karanlığa gömülmesi demek olduğunu söylüyor.Öyle ya, o çocukların arkasında RAMSEY yok.Ateşlenen bu acayip fitilin ucunun nerelere kadar uzanacağını, nereleri patlatacağını merak ettiğini kaygıyla izlediğini söylüyor.Prof.Mehmet Haberal'a kadar uzanan ve bir cerrah elini yapacağı önemli ameliyatlardan alıkoymanın nelere mal olacağını düşünmek bile istemediğini söylüyor.Artık neyin nereye bağlanacağının mantıksal bir anlamının olmadığını düşündüğüm bu komik gözaltıları hakkında ben de fikirlerimi söylemeye başlıyorum.Şimdi karşılıklı konuşuyoruz Türkan Saylan'la.Konuşuyoruz, konuşuyoruz.4.5 saat konuşuyoruz.

Sonra uyandım.

Ve ben kanser mücadelesini son sürat sürdüren Türkan Saylan'a reva görülen bu uygulamayı en yoğun duygularımla bir kez daha kınıyorum!
Durmak yok;
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğini desteklemeye devam!
Nikah, düğün sezonu yavaştan açılmaya başladı.İşin ucundan tutmak istiyorsanız üstelik çok da tepkiliyim diyorsanız işte size bir fırsat; Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın nikah şekerleri.Sipariş için en az 15 gün öncesinden haber vermeniz kaydıyla bu duygu ve vicdan rahatlığı yoğun nikah şekerlerinden hazırlıyorlar size.Nereden mi biliyorum?Bizim nikah şekerimiz de bunlardandı.
Ayrı bir konu başlığında hikayesini ve fotoğrafını sunmak üzere şimdilik hoşça kalın..

15 Nisan 2009 Çarşamba

ÇOK ACİL DURUM!

NEHİR bebek.
Kara gözlerin, çıplak kafan, sevgi ve umut dolu bakışlarınla bugün tanıştım.
Şimdi NEHİR'deyim, pırıl pırıl, gürül gürül akan o berrak suyun serinliğinde yüzüyorum akağa karşı.

Kendime dalmış gitmişim, görememişim seni ve dışımdakileri.Özür dilerim.
Verdiğin neuroblastoma mücadelesine ve sana Bilun ve nazo ablan sayesinde ulaştım.Duyarlılıklarından dolayı seni tanıyan, senin için bir şeyler yapmak isteyen herkese teşekkürler..
Sen, hakkında yazılanları henüz okuyamazsın ama günün birinde bu yazılanları, bu süreci büyük bir yaşam azmi olarak sunacaksın ihtiyacı olanlara.Minicik ellerini uzat, emin ol karşılık bulacaktır.
Sana destek olabiliriz.Ailene, sevenlerine, sevdiklerine destek olabiliriz.
Çünkü; başkasının sorununu kendi sorunu gibi algılayıp çözüm yolunda çaba harcamayı seven insanlarız biz.
Çünkü; duaların yanı sıra ihtiyacın olan destek için elinden geleni yapacak insanlar var, biliyorum.
Çünkü; ellerini taşın altına sokacaklarından çok emin olduğum insanlar var, biliyorum.
Seninse;
Bu emeklere vereceğin en güzel karşılık; bir an önce iyileşip sokaklarda toz toprak içinde top oynarken çekilmiş fotoğraflarının süslediği bloğunun içimizi ısıtan güzel havası olacak.Hadi bize hayatını hediye et küçük kız..

Bir kişinin yüzlerce kişiye ulaşabilmesinin bir aracı olan blog dünyasının siz sevgili ev sahipleri; böyle bir şeyin bir gün hepimizin başına gelebilme olasılığını düşünürsek ve destek ihtiyacı empati duygularımızla da hayat bulursa, bu destek bu küçücük kız çocuğunun kaldığı yerden devam etmesi için bir adım olursa ; evet, hayatımda hiç olmadığım kadar mutlu olacağım.
Haydi bakalım!

Not:Yorum bırakan arkadaşlarıma mutlaka yanıt veriyorum; dönüp göz atmak istersiniz belki..
Hepinizi çok seviyorum.Çok..

YİNE SKELODERMA

Babam öğrendiğinde yüzü düştü.Sanki daha kötü bir haber vermişim gibi.İyi bir haber bekliyordu; aslında bunu hiç beklemiyordu.Onu öyle görünce gün boyu doktorumla olan konuşmalarımızdan edindiğim iyi izlenim ve aldığım moral anında yerle bir oldu.Babam sonradan toparlamaya çalışsa da son tren kaçtı.Babamın üzülmesine daha çok üzüldüm :( Bir süreliğine yine kaybettim kendimi.
Doktorum Prof.Meral Çalgüneri'yi ondokuz senedir tanıyorum.Birbirimizin dilini anladığımızdan doktor arayışına hiç girmemiş biri olarak kendimi çok şanslı hissediyorum.Hakan doktorumun yaptığı muayeneye ilk kez tanık oldu.Sırayı biliyorum; önce gözler, sonra yüz ve boğaz (guatr başlangıcı) omuzlar, ense, diz eklemleri, karaciğer ve dalak yoklaması... sıra bir türlü koluma gelemedi.O muayeneden defalarca oldum, evet çok özenlidir, muayeneye ayırdığı zaman beni hep tatmin etmiştir ama hiçbiri bu kadar uzun sürmemişti!Allahım sıra kolumdaki sertliğe gelemedi bir türlü!
Artık nihayet koluma geldiğinde o çok inandığım, artık neredeyse emin olduğum yoluna kurban Pannikülit tanısı almayı başaramadım maalesef :( Skelodermayı duyduğum an çöktüm.İçimizi rahatlatan tek şey -ki aslında en önemli şey- skelodermanın lokalize olması, yani sadece kolumla sınırlı kalması ve bunun (sanırım ama emin değilim) kortizonsuz ilaçlarla uyutulacak olması.Kan tahlilleriyle desteklenmese de doktorumun iç organ tutulumunun olmadığını söylemesi bana güven verdi çünkü O bu işi benim bildiğim en az 20 senedir yapıyor.Muayene sonrası karaciğer fonksiyon testi, ENA grubu, ANA, DNA gibi test isteminde bulundu doktorum. Zaten gece zor uyumuştum, göz altlarımdan belliydi.Hastaneye giderken metroda sinirlerim bozuldu.Kolum ağrımaya başladı.Sonra toparladım yine.Sıra beklerken Hakan'ın cep telefonu çaldı.Açana kadar çalan zille birlikte Kargo'nun Öyle Sarhoş Olsamki şarkısını söyledim.Yanımdaki kadın 'siz yanlış yere gelmişsiniz; ne kadar neşelisiniz, ne güzel' dedi hatta.Sonra ne oldu :( O kadının gözleri önünde muayeneden ağlayarak çıktım.Karizma yerle bir.Çok üzüldüm.Yine kronik bir hastalık :(


Hastaneden çıkınca Hakan o sakin, şefkatli ses tonuyla güzel bir konuşma yaparak beni rahatlattı.Kalbini gösterdi ve 'Gülen şuramda bir ağırlık vardı.Şimdi yok' dedi.Kendimi iyi hissetmeye başladım :) Durum değerlendirmesi yaptım ve dedimki lokal ve hastalığın uyutulabilmesi için tahmin ettiğim süreç gerekli değil, daha az bir zamanda uyuturum ben bunu.Organ tutulumu olmadığı için şükrettim.Bir kaç gün öncesini düşündüm; saçlarımı kazıtmayı bile planlamıştım; kortizon sırasında nasılsa dökülecekti.Her gün bir tutam kaybetmektense kendi seçimim der kazıtırdım.Bunları düşündüm; birden değiştim ve mutlu hissetmeye başladım.Hastane bahçesinde fotoğraf çektirdik günün anısına.Ayaklarım büyük çıkmış.Görünce çok güldüm hahahaha.Işık hassasiyetim son safhada; kışın bile güneş gözlüğü kullanırım, gözlerimi tam açamamışım ama mutlu görünüyorum.
Sonra hadi Kızılay yapalım dedik.Kızılay yaparken 'hadi kedi alalım' dedik.Bir pet shopa girdik.Hani bazılarına sokak kedileri bırakılıyor ya; onlardan bir tanesini takıp peşimize gidelim istedik.Girerken de dükkanın önünde elindeki yılanı seven adama 'bu ne sevgidir ah!' dedim uzaktan :) Sonra Norveç dağ kedisi olduğunu öğrendiğimiz bu tatlı ama pahalı (375lira) şeyleri gördük

Kafeste olmaları canımı sıksa da..Sokak kedisi bulamadığımız için hevesler kursakta, çekilmiş bir çok hayvan resmi ile dükkan sahipleriyle vedalaşıp çıktık.

Acıktık.Hakan bana midye tava yemem için yalvardı.Yok ben diyetteyim dememe aldırmadan bir porsiyon da bana midye tava yaptırdı.(Külliyen yalan :D) ama çok güzeldi :)

Saçlarımın kalıcılığına aklımız yattığı için iki de saç bandı aldı Hakan bana.Aynasız takmayı beceremeyince de 'SÜSLÜ PERİŞAN' dedi.Çok güldüm.

Sonra eve geldik.Yorgun ama mutlu.Gün boyu babama ulaşamaştım.İyi haberi vermek için çok sabırsızlanıyordum.Sonra istediğimiz bir şey olup olmadığını sormak için babam aradı.Yaşasın!Babam eve geliyordu.

Babam geldi..


13 Nisan 2009 Pazartesi

NALAN ABLA, AŞIKLAR YOLU, ŞİŞMAN GÜLEN, GÜLEN-HAKAN, MİNİ BOTANİK BAHÇESİ


Adını şimdi ben koydum; site girişi değil, Aşıklar Yolu

Kısa, gerçekten kısa bu kez;

Sabahtan mahşerin üç atlısı gibi yine hastaneye gittik ama üniversite hastanesinde sadece ANA testinin bakıldığını diğerleri için özel bir laboratuvara gitmem gerektiğini öğrenmek için!Kan vermeye yanaşmadım :D Her bir test için ayrı ayrı deldirecek damarım yok maalesef.Bana bir DNA testini çok gören ama rüyalara yatıp kendilerini ve güruhlarını harcırahlarını da devletimden alarak Amerika'lara yollatan şahsiyetlere bir kez daha derin sevgi sözcükleri saydırdım!

Eve geldik.Cuma günü telefonda pazartesi için haberleşiriz dediğim Nalan abla diyette olduğumu düşündüğü için (değilim ben diyette miyette :D) Antalya çıkışlı mis kokulu salatalık, domates ve biberleriyle birlikte geldi.Nalan abla sözcük dağarcığı çok geniş emekli bir öğretmen.6 ay önce gördüğümden epey bir zayıf olduğu dikkatimden kaçmadı, öğrendim; pilates yaparmış meğerse ablam.Sağlık durumlarımı hafife alır almaz doktorum da onaylarsa hemen ben de başlamak istiyorum çünkü şu an aşağıdaki resimdeki kadar iri kıyımım :D

Nalan abla Kaıtı sanatıyla ilgileniyor.Bu sanatla ilgili Nalan ablayı tanıyana, yani altı ay öncesine kadar hiçbir şey duymamıştım.Haberim vardı ama bir program çerçevesinde süren üç aylık kurslarına ne yazıkki istediğim halde başlayamadım.Bugün bu sanatla ilgili çok şeyler öğrendim.Kolumdaki sorun yoluna girince kesinlikle denemek istiyorum ama hiç sabırlı biri olmadığım için başlamamla bitirmemin bir olacağından neredeyse eminim :(

Nalan ablayla biraz yürüdük.Sonra vedalaşıp eve döndüm ama canım yukarı çıkmak istemedi.Biraz sitenin bahçesinde oturdum; fotoğraf çektim ama istediğim gibi bir canlılık elde edemedim :( Aslında burası güzel bir yer..

Oturmaya devam ettim.Yalnız olmadı, Hakan'ı çağırdım.Parklarda buluşan aşıklar gibi bank sohbeti yaptık :) Hakan benim fotoğrafımı çekti.

İkimizin resmini de basalım dedik yanyana, oradan geçen gamzeli güzel bir kıza bir fotoğraf çekmesini rica ettim.Kabul etti.


Yarın 13.30da randevum var.Heyecanlıyım.Unutmamak için kolum dışındaki sıkıntılarımı da not edeceğim bir kağıda.Tam ben bunu yazarken Zehra'mdan posta geldi :)

Nalan ablam bana yaşattığın bu güzel gün için, evime geldiğin ve beni çok mutlu ettiğin için çok teşekkür ediyorum sana..

Demiştim ya kısa diye, e kısa işte :P

Hepinizi seviyor ve gidiyorum ama 'şimdilik'


12 Nisan 2009 Pazar

ELÇİN,3prenses,sihirli el,Sedef,Yalçın,Yaşam gurum,Ece,n@zo,Belgin,Sem,Zehra,birdutmasalı,ELLY,UFUK ÇİZGİSİ,Rüya,Bilun,Moonsun,nalan abla,aysema

Yine iki şehit verdik, sırtından kalleşçe vurulmuş pırıl pırıl iki cansız beden daha döndü baba ocağına, yar kucağına.Çok üzüldüm, ağladım :( Utandım, şehit anne babaları kadar olamadım diye çok utandım kendimden.Onlar canlarından bir parça kopmuşken dimdik ve gözyaşsız ağlarken acılarına, ben almak üzere olduğum bir hastalık tanısı için saatlerce döktüğüm gözyaşına hiç saygı duymadım :( Melek çocuklarımıza cennette huzur diliyorum.Ülkemin başı sağolsun..
Sevgili arkadaşlarım;
Başıma gelen ve artık katlanamayacağımı düşündüğüm o ilk haberdar olma anında girdiğim ağlama nöbetlerinden çabuk çıkmamı sağlayan siz sevgili arkadaşlarım, yine sadece teşekkür edebilmenin ezikliğiyle hepinize çok teşekkür ediyorum..

ELÇİN'im; Her şekilde yanımda durmak istemen cesaretinden dolayı seni kutluyorum :P ve bir süre sonra en az senin kadar olgun olmayı çok istiyorum.Başarabilirim, başaramam ama en azından denemeye çekinmiyorum :)

3prenses'im; Benim de seni, senin beni hissettiğin kadar yakın hissettiğimi bilmeni istiyorum.
Samimiyette sınırı olmayan biri olarak ilk konuşmamızdaki yakınlığından etkilenmiş olmam beni sana tereddütsüz bağladı :) Ağlaman konusuna gelince, iyi yapmışsın.Hala iddia ediyorumki ağlamak iyi bir şeydir :) Her şey ikimiz için de düzelecek, iyi olacak.Bunu biliyorum.İçin rahat olsun becerik insanı :) Ben de seni seviyorum.Çok yakın bir zamanda da görüşeceğiz; şimdiden çok heyecanlıyım :)

Sihirli el'im; Ağlamak güzeldir, ağlamak bir savunma mekanizmasıdır; yani en azından benim için.O ilk şok anlarımı ağlayarak atlatmazsam iyi şeyler olmuyor maalesef :( Ağlamamak için kendimi zorladığım bir durum sonrasında yine sağlığımla ilgili bir sorun yaşadığım için ağlamam gelince hemen devreye sokuveriyorum göz yaşı bezlerimi.Akşamları nete girmediğini biliyorum ama benim için Gubuş'un da senin de buralarda olmanız kendimi çok iyi hissettirdi.Çok teşekkür ediyorum.Oradan yüksek sesle söylediğin her şeyi duyduk biz :) Seviyorum sizi şeker şeyler.

Sedef'im, elma yarım; Üzülme, lütfen üzülme.Ben üzgün değilim.Ben artık o günkü noktada değilim, noktalı virgüllere geçtim :)

Genç ve iyi kalem Yalçın; Sizi üzmek istemedim ben :( Bunun için üzgünüm ama ne yazıkki yaklaşık 10 aylık yazım hayatımda söz etmeyi hiç düşünmediğim bireysel sağlık skandalımdan haberdar olmanızı gerektiren olaylar yaşadım.İşte şimdi buradayım.
-de, -da ekli cümle kurmaktan hoşlanmasam da diyorumki ben de sizin gibi yazan bir genç adamı tanımaktan çok mutluyum.Yazmayı, yorum yapmayı seviyorum ve kendimi ifade etmenin şimdilik en iyi yolunun bu olduğunu düşünüyorum.Canım, melek annem yazdıklarımı okumayı çok severdi ve en azından bunun için en kötü zamanımda bile yazmayı bırakacağımı sanmıyorum.Ağlamak konusunda beni desteklediğiniz için teşekkür ediyorum ayrıca :)
Evet, ayakta kalmak; hayattaki en büyük başarım zaten bu :) Bundan daha iyisi Şam'da kayısı.
İyi hissettikçe bizi bilgilendirin demişsiniz de kötü hissettiğimde yazmayım mı yani :P

Yaşam guru'm, annem, çok şeyim; O gün ağlamasam kesin başka bir şey olurdu; tecrübeyle sabit :( Ağlamak benim zayıflığım değil başka bir biçimde dışarı atamayacağım öfkemin en ıslak haliydi:) En küçük bir sağlık sorununun başıma çok büyük işler açmasının gün boyu süren ıslak bir ifadesiydi ama geçti artık.Deniyorum, öğreniyorum.Ben bunu hep yapıyorum.Hatam şu oldu; skeloderma olmadığına kendimi öyle bir inandırdımki, sonuca şok olup öfke krizine tutuldum.Sabrımı yine zorlayacağım, yine yeni bir mücadele içine gireceğim.İşte böyle hayat devam edip gidecek.Asıl sen sabırlısın, ilk günümde de en acı günümde de yanımda olan ve annem diye hitap ettiğim insanımsın sen.

Ece'm, güç kadını; Bak o konuda söz veremem, ağlamak beni gerçekten 'başa çıkma gücüne' ulaştıran bir araç.Ağlıyorum kendime geliyorum.Ağlamak benim için gerçek anlamda sığınılacak o sakin liman.Ben ağlarken içim yumuşuyor, nasıl oluyorsa ağlarken beynim olan biteni algılayıp kabullenme yörüngesinde buluyor kendini.Ağlamalarım bitince bunun farkına varmış biri oluyorum.Kahkaha atarken de ağlayabildiğim için kahkaha gözyaşlarını da biliyorum :)
SLE'nin üstüne bir de skeloderma olursam kesin literatüre geçerim; nasıl mutlu olmam ben :D
Hahahah bütün tıp dergileri beni yazarmış :D Çok tatlısın sen.

mailto:n@zo, güzel kız; İyiyim iki gündür.Ağlama meselesi beni tanımadan sanırım bir anlam bulmayacak.Güne yayılmış üzüntü ağlamaları arasına kahkahalı olanlarını da sıkıştırdım ben ama sanırım yazarken anlattığım gibi anlam bulmadı.Herkesi çok üzmüşüm :( Salı gününden sonra başlayacak her şey ve ben hazırım :)

Belgin'im üçüz cadılarımın en büyüğü; sana olan duygularımı nasıl ifade etsem??Bugün akşama gelecek misafir telaşında bir yandan salata yaparken bir yandan telefonda tam 2 saat 40 dakika beni dinleyen, beni kız kardeşi yerine koyduğunu söyleyen canım arkadaşım, aynı duyguları senin için hissettiğimi umarım hissettirebilmişimdir sana.Hakkımda o kadar çok şey anlattımki burada anlatamayacağım o şeylerden dolayı neden ağladığımı artık çok iyi biliyorsun sen.Arkadaşlık duygularımla minettarım sana..

SEM'im, karakteristik o güzel yazının sahibi :) Adresimi biliyorsun.Ne iyi olur gelseniz.Hakan'ları da kaynaştırırız hem :)
Kendimi hiç bu kadar sevileceğimi tahmin etmediğim bir dünyanın içinde bulmam ve yazılanların içtenliğinden dolayı mutlu olmam benim için o kadar önemliki.Çok üzüldüm ben, 20 senedir süren bir sağlık sorununa bir de bunun eklenmesi çok can sıkıcı bir durum ama yapacak bir şey yok.Elimden gelenin en iyisini denemeye devam edeceğim.Bu benim için bir yaşam tarzı oldu artık.Şanslıyım, babam, kardeşim, eşim var evet ama keşke anneciğim de yanımda olsaydı.Gerçi annem olsaydı bu başıma gelmezdi çünkü çok üzüldüm ben :(


Zehra'm, kekik kokusu; Umarım hiç bir hastalıkla ilgili bilgi sahibi olman gerekmez hayatın boyunca.Destek, insanı daha güçlü kılıyor, dost elleri ensesinde hissettiğinde direnmek için çaba sarf ediyor insan.O gün hastane bahçesinde ben ağlarken gözüme takılan ve babasının sandalyesini iterek götürdüğü dünyadan ve kendinden bihaber çocuğu görünce kendimden utandım, nefes alabildiğime şükür ettiğim anlardan biri daha!
Ben cesur biriymişim, sen söylemiştin bunu bana :) Yaşadığım deneyimlerden biliyorum; öncesinde cesaretimin bir süre için kırılması bence çok normal.Bu bir süreç ve ben bunu da aşacağım.Yokluğumda zarar görecek insanların olması nedeniyle bu sürecin olabildiğince kısa sürmesi için elimden gelen-gelmeyen ne varsa yapacağım.
Şu aralar gezip görebileceğim yerler hastane bahçeleriyle sınırlı maalesef ve o kadar kilo aldımki hiçbir kıyafetimin içine giremiyorum, bu nedenle her yere eşofmanla gidiyorum :D

Birdutmasalı, nunu; iki katlı evimizin bahçesindeki o ulu dut ağacını hatırlattın bana, altına koca bir çarşaf gerip döktüğümüz tatlı, olgun dutları birer kase de olsa neredeyse bütün bir mahalleye
dağıttığımız o dutların tadını bir daha hiçbir dutta alamadım; evet bir dut masalıymış..
Ağlamam konusundaki algılarınız beni mutlu etti.Evet amacım tam olarak bu.İçimdeki anlık hüzün bulutlarının dışarı akmasının tek yolu bu sağanak yağışıydı, yoksa benim acizliğim değil kesin bir dille.E zor geldi, öfkelendim, biraz da (!) ağlayıverdim.Uzun bir tedavi sürecinin başlamasını iple çekiyorum şimdi, yaşam kalitemin yükselmesi için bir süre bu sıkıntılara katlanmak için güç bulmam uzun zamanımı almayacak.Kendimi tanıyorum :)
Ben dün provalara başladım, isteyen benimle gelsin :) Şifaya hem de en acilinden, ihtiyacım var.Dualarınıza ekleyin beni de :)

ELLY'im; tam da bunu yapmak istedim ben.Senin cümlelerini aynen yazıyorum buraya: '
'ben o ağlamaları rahatlamak ve sinirimi (ve öfkemi) atmak için yapılmış eylemler olarak kabul ediyorum' ama nokta demiyorum çünkü ağlamak çok gerekli durumlarda yapılacak en iyi şeydir; yani en azından benim için.Ara ara ağlarım ben :) Has İzmir'linin selamı var :) İzmir'i ve hiç tanımadığımız seni çok özledik :D Öpüyoruz seni.

SEM'im, DOSTUM SEM; dünden itibaren başlayan bir kabullenmişlik içindeyim.Daha iyiyim.Kabullenmek zaman alıyor.Hiç istemiyorum ama bu panik havamın nedenini sanırım yavaştan anlatmaya başlayacağım gibi bir hissim var şu an :P ama yazmak konuşmayla aynı şey demek olmadığı için benim artık çoğunu gülerek anlatacağım şeyler buradan başka vurguda olur diye çekiniyorum.Hani bugün DE gelmediniz? Hakan bey SEM'i Ankara'ya getirir misiniz??

UFUK ÇİZGİ'm, sevgili derin insan; her şeyin yoluna girmesi için uzun bir zaman gerekli, bunu biliyor ve yola ona göre çıkıyorum.O güzel ve yüreğimde derinden hissettirdiğiniz sözleriniz, dilekleriniz için size çok teşekkür ediyorum.Beni utandırmayın lütfen.Ben iyi değil, olunması gereken bir insanım.Ben bana çok normal geliyorum :))))) İyi değil normal biriyim ben:) ama siz öyle söyleyince iyi biri olduğuma inandım ve çok gurur duydum kendimle.Dualarımız hepimiz için karşılık bulsun ve öksürüp tıksırmadan yaşayalım :))))) Mutluyum ve bunu da hissettiriyorum sanırım.Umarım herkesin hayatında bir HAKAN modeli olur.Seviyorum ben Hakan'ı..

Rüya'm, koca yürekli kız; gel git hep beni oku :))))) bu şey biraz sinsi.Sırtıma doğru da yayılmış.Zaman zaman keskin ağrılar giriyor.Tanı süresini zora sokmamak için ağrı kesici türevi de kullanmıyorum.Bu nedenle sanırım blogdan biraz uzak kalacağım, yani başlık değişmezse bilki buralarda değilim ama yazmak iyi bir şey.Yazıyorum seviniyorum :) Bu durumda Erdim'in annesini sekreteri ilan ettiği gibi ben de Hakan'ı aynı gibi görevlendirebilirim :D
Önümüzdeki günlerde bugünleri uzakta bırakıp gülümseyerek bakma süreci belli olacak.Az çok olacakları tahmin edebildiğim için bunun biraz zaman alacağını biliyorum.Bu nedenle her şeye hazır olmam gerekecek.Sabaha yetiştiririm ben kendimi :P Ve şu ana kadar imkanım olmadı;
http://www.sle-tr.blogspot.com/ teması çok güzel olmuş.Çok teşekkür ederim.Tanıtım için de yardımını istesem??Ben de seni çok sevip öpüyorum..

Bilun'um, K.G.S.'m; ağlama dedin ama ben yine de ağladım.İnan yapabileceğim başka hiçbir şeyim yoktu.İlk sana söyledim zaten ama şimdi iyi hissetme yolunda bir kaç adım atmış biri olarak diyorumki hem ağlarım, hem gülerim; ben bunu hep yaparım.Az zaman lazım bana.Bu da geçecek biliyorum ama duyduğumda gerçek bir şok yaşadım.Büyük doktorun yeni uzman doktora 'buna nasıl Pannikülit dersin, aleni Skeloderma' demesi beni gerçek bir şoka uğrattı -ki patoloji raporuna bile 'acaba' diye bakmaya başladığım ana yeni geçiş yapmışken biyopsi değil otopsi raporu gibi göründü o kağıt gözüme :)))))))))

aysema öğretmenim; Çok güzel söylemişsiniz; evet dert de, derman da bizim için.Hem kendim için hem ailem, sevdiklerim ve sevenlerim için iyileşmem gerek.Bu kadar sevenim varken kendimden mahrum edemem hiç kimseyi (alçakgönüllülük nerede:P) Ben bu destekle iyileşmezsem bana ayıp :) Sevgiler öğretmenim.

Moonsun; Yok ben zaman zaman yine ağlarım.Bu konuda kendime güvensiz biriyim.Ağlamak benim duygularımı ifade etmeyi başarabildiğim alanlardan biri ve bu konuda oldukça da iddialıyım :) Bu arada pozitif baktım da ne oldu; kesinlikle Skeloderma değil dedim, Pannikülite fit oldum da ne oldu?Taktik değiştirip olabilecek en kötü şeye hazırlayacağım kendimi.İyi bir şey çıkarsa tadımdan yinmem :)

nalan ablam; hemen şuracıktan hemen oracığa seslensem bilirimki gelirsin.Gel biz yüzyüze konuşalım seninle :)

Ve GAYYOR, can oğlum; Aynı sözlük elimizde seninle.Karıştırıp anlamlar bulmaya çalıştığımız sağlıklı yaşam kuralı kitapçığı da cebimizde.Bir kaç gündür bloğuna uğramadım.Okumadım.Dolayısıyla da yorumlayamadım.Bilerek yaptım.İkimizin de morale ihtiyacı varken seni üzmek istemedim çok sıkıntılıydım çünkü :( Bir iki gün içinde sana ve yazılarına geri döneceğimi bilmeni isterim.Yüreciğini çok seviyorum senin :)

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails