27 Şubat 2009 Cuma

Bir kedim olsa

Kedi fotoğrafı http://www.yeniresim.com/ dan alıntıdır


Yeniden bir kedim olsa, daha doğrusu ben onun olsam -çünkü asla bir kedinin sahibi olamazsınız- Eve girdiği andan itibaren iş işten geçmiştir; artık ait olduğunuz bir kediniz vardır.Seçim kriterlerine akıl sır ermez, kendi kendine bir yaşam alanı oluşturur ve vay o yaşam alanını taciz girişiminde bulunanın haline!
Sevilme ihtiyacı varken o an için buna zaman ayıramayacak durumda olmanızın onun için hiç önemi yoktur.Erteleme şansına sahip değilsiniz.Onu o an sevmelisiniz.Derin çizik izleri deneyimlerime dayanarak eğer o istemiyorsa bir kediyi değil sevmek, ona dokunmamanızı öneriyorum.
Evimizdeki en son pati izleri 2002 yılının anneler gününe rast gelen gününde görüldü.Hala göz yaşlarıma engel olamadığım feci bir manzara; sokakta ancak avucumun içine sığacak bir yavruyken bulduğum soğuktan mıdır nedendir bilinmez, gözlerinde kalın perdeler olan kör bir yavru kedi.En yakın diye oraya götürdüğüm belediyenin veteriner kliniğindeki veterinerin yaşamaz, uyutalım öngörüsüne kavga dövüş itiraz edip ısrarla yazdırdığım ilaçları bir hafta kullanmam.Bir hafta sonra aynı veterinerin yavrucağı sevgimizin yaşattığı itirafı.Sonrası; bu savaş, kurtarılmasının imkanı olmayan sağ gözünün Veteriner Fakültesi'nde alınması, sol gözünün çok az da olsa görmesiyle sonuçlanan iki aylık tedavi sürecinden başarıyla çıkan Cingöz'ün zaferi.Onun hayata bağlılığı, yaşama azmi ve inadıdır.Opere dedikleri şeyin yavrunun gözünün alınmasıyla sonuçlanacağını hiç düşünmediğimden opereden çıktıktan sonra kucağıma veriverilen yavrumu sağ göz oyuğuna siyah iplikle atılmış o bir kaç dikişi gördüğümde çıldırıp veterinerlere oldukça kaba biçimdeki tavır ve bağırış çağırışlarım..Opereyi takip eden iki aylık tedavimiz sırasında gayet iyi iletişim kurduğumuz aynı veterinerlerin kediciğime ve bana çok iyi davranarak beni utandırmaları.
Kedimizin adını büyük bir ironi konusu olacak biçimde ne akla hizmetse Cingöz koyduk.Cingöz büyüdü.Az gören gözüyle güvercin bile yakaladı :( Yaşamaz diyen veteriner hekime inat anne olmak istedi ama hiç bir erkek kedi onu anne olmaya layık görmedi diye kısaca geçiştirmek istediğim bir sıkıntı yaşadık ve yine fakültede Cingöz'ü anne olamadan kısırlaştırmak zorunda kaldık.Bu arada evdeki asıl eleman kedi yaklaşık sekiz senedir bizimle birlikte olduğu için Cingöz'den hiç hoşlanmadı.Kaynaştırma çabalarımız Cingöz'ün davranışı kendini korumaya yönelik de olsa kedi tüylerinin havalarda uçuştuğu çetin kavga anlarına sahne olunca bu uğraştan vazgeçtik..Biz tam yedi sene bu iki kedinin birbirleriyle karşılaşmaması için elimizden geleni ardımıza koymadık.İkisi de haklı, biri sekiz senedir demirbaş.Diğeri insanların ilk gördüklerinde 'korkunç' diye niteledikleri Cingöz.
Cingöz hastalandı.Veteriner Fakültesindeki kısa süreli ciddi tedaviler gördükten sonra asla düzelmedi.İşte o anneler gününde yine fakülteden babamın kucağında geldi eve Cingöz.Kendinde değildi.Kendine gelmesini bekledim kucağımda.Ona güzel sözler söyledim açsın da gözlerini bana cevap versin diye.Boşunaymış.Meğer hayattaki son dakikalarıymış ve ben onun aslında ölüsünü tutmuşum kucağımda tam bir saatten fazla.Yaşadığından emin olduğu ölü kedisini kucağında tutan bir insan..
Bu ikinci kaybımdı.Cingöz'ü kaybetmeden bir kaç sene önce de asıl eleman kedim Kızım'ı az çok aynı evrelerle kaybetmiştik.Çok güzel bir kızdı Kızım.Balerin gibi bir duruşu vardı.Temiz, titiz bir kediydi.Beş ayda bir yavrulayıp bize yavrulara yer bulma sıkıntısı yaşattığından kısırlaştırmak zorunda kalmıştık Kızım'ı.Hatta ikinci doğumunu yaptığında bir önceki seriden bir yavru daha vardı evde.O da çok güzel bir kediydi.Adı Kıvrıl'dı ama o güzel kedi çalındı.Kedimi çaldılar benim :(

Kızım'ı en son Veteriner Fakültesinin metal soğuk sedyesinde kendini bilmez bir halde patisinde serum takılıyken gördüm :( Çok içimi acıtmıştı bu görüntü.Veterinerin beklememize gerek olmadığını söylemesi beni hiç sakinleştirmemişti.Dolunay tarafından zorla eve getirilmiştim.Gece arayan veteriner hekim Dolunay'a Kızım'ın artık yaşamadığını, onu gelip almasını ve beni de getirmemesini söylemesi üzerine, bu öykü de Dolunay'ın Kızım'ı oturduğumuz yere yakın bir parkın en yüksek yerine gömmesiyle son buldu.Yaşlılığa bağlı normal yolla ölüm olarak kayda geçen bu kayıp beni öyle sarsmıştıki bir hafta içinde altı kilo vermiştim.Arkasından da Cingöz'ün bizi bırakıp gitmesi..Bir daha evde kedi istemediğime dair kendime verdiğim yeminler..
Emin olmamakla birlikte sanırım evde bir canlı istiyorum.Kuşlara ilgim yok.Balıklar sadece yüzüyor.Hakan kedi değil, köpek olursa tamam diyor ama özellikle erkek köpeklerle aram hiç iyi değil!Sevmiyor değilim, seviyorum ama evde köpek bakabileceğimi hiç sanmıyorum.Bütün kötü deneyimlerime karşın bir kedi istediğimden emin olmak istiyorum.Hakan'ı ikna mı etsem yoksa Hakan İzmir'den dönmeden sokaklara düşüp bir yavru kedi mi bulsam..Bunu yapmak için önümde sadece iki gün var..
Cingöz ve Kızım; hayattayken birbirinden nefret eden bu iki kedi şimdi o parkın en yüksek yerinde yanyana yatıyorlar :( Bir de Özgür vardı ki ne kedi!Kedi değil vaşak..
Çimen, Panço, Geçici, Rosamiya, Kıvrıl, Mırıl, Yumul; evlat edindirmeden önce elimden geçen 128 kedi yavrularından ismini hatırlayabildiklerimden..

26 Şubat 2009 Perşembe

İstifa edilmesi gereken durumlar..



Brezilya’da hükümetin kendisine tahsis ettiği kredi kartından şahsi harcama yapan bakan istifa etti.(Vatan Gazetesi)

Japonya'nın Sakura şehrinde her yıl kiraz ağaçlarının açma mevsiminde yapılan festival tarihini meteorolojik hata yaptığı için tarihi bir hafta öncesi olarak açıklayan ve dolayısıyla kiraz festivalini kaçıran turistlere mahcup olan uzman istifa etti.

Kobe depremi sonrasında taahhüt ettiği tarihte su hizmetini halka sunamayan Japon bakan harakiri yaptı.

Hollanda'da muhalefet partilerinden Yeşil Sol'a mensup bir milletvekili, 1980'li yıllarda katıldığı çevreci eylemlerin kamuoyuna yansıyarak tepki görmesi ve basında hakkında olumsuz yazıların yer alması üzerine, istifa etmek zorunda kaldı.(Hürriyet Gazetesi)

İtalya'nın başkenti Roma'daki G-7 toplantısına sarhoş katıldığı iddia edilen ve Japon kamuoyunda büyük tartışmalara neden olan Nakagava, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek istifa edeceğini açıkladı.(http://www.kenthaber.com/)


Bizdense zoraki istifalar.Ki çoğu, halk tepkisinin getirdiği metazori istifa durumları.Hatta biz, istifa nedeni ne kadar kötü olursa olsun istifa ettiği için kişiye hafiften bir sempatiyle bile bakarız..Olmaz ama..


Dünkü uçak kazasında kabin görevlilerinin de içinde bulunduğu on insanımızı yitirdik.Tüm gün süren canlı yayınlar, olay görüntüleri, asılsız bilgiler, birbirini tutmayan kayıp rakamları olayı elim bir olay olmasının yanında skandala çevirdi.

İnsanların yaşadıkları üzüntü yetmezmiş gibi, sevdiklerinden haber alamayan ama ümitsizce bekleyen insanlara bakanlık elince yapılacak en büyük işkenceyi 'ya bu uçakta benim de yakınım olsaydı' diye düşününce ben de çektim.

HİÇ AMA HİÇ KİMSE -Kİ BUNLARIN BAŞINDA GELEN ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM DOĞRU BİLGİYİ İLK ELDEN ULAŞTIRMAYI BAŞARAMADI.ASLINDA BECEREMEDİ.ÖLÜ RAKAMLARININ SÜREKLİ DEĞİŞMESİ, BAKANIN BASIN GÖREVLİLERİNE 'ÖLÜ DUYMAYA AMMA MERAKLISINIZ' TARZINDAN ÇIKIŞLARI VE BUGÜN İTİBARIYLE DEĞİL İSTİFA ETMEK; DOĞRU BİLGİYİ BİR TÜRLÜ TEYİD EDEMEYİŞİNDEKİ RAHAT TAVIR İÇİN ÖZÜR BİLE DİLEMEDİĞİ GİBİ BİR DE BU İŞİN FATURASINI BASIN EMEKÇİLERİNE ÇIKARDI.BİR BAKANIN BU KADAR BİHABER OLMASINI ANLAMAK İSTEMİYORUM.

AMA AYNI BAKAN ASLA ÜZERİNDE HIZLI BİR TRENİN GİDEMEYECEĞİ BELLİ METAL YORGUNU RAYLARDA 'HIZLANDIRILMIŞ TREN!' İSMİYLE BİR TREN FANTEZİSİNE İMZA ATMIŞ VE BU TREN SEFERİ 23 TEMMUZ 2004 TARİHİNDE PAMUKOVA'DA 39 KİŞİNİN ÖLÜMÜYLE SON BULMUŞTU.ÇOK BEKLENEN İSTİFASI O GÜN GERÇEKLEŞMEDİYSE BUNDAN DA BİR ŞEY ÇIKMAZ.
Yitirdiklerimize rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum..

MEHMET ERBİL DESEN SERGİSİ

ORTAOKUL VE LİSE RESİM ÖĞRETMENİM
DEĞERLİ SANATÇI
MEHMET ERBİL'İN
DESEN SERGİSİ'NE
DAVETLİSİNİZ..

25 Şubat 2009 Çarşamba

gece..

Uyuyamadım.Derin derin esnedim; hani belki kandırırım uykuyu diye ama yok.Kaçtı bir kere.Farkında olmadan sinirlerimi de germişim hafiften.Aynaya bakmasam da kaşlarımın çatıldığının farkındayım.Üzgünüm ben, ondan uyuyamadım.Gerçeğimle yüzyüze olmak işime gelmiyor ama ne cesaretse bir haftadır uyku getirici şirin, pembe, mutlu eden küçük haplardan da kullanmıyorum.Üstelik bunun ne kadar süreceği hakkında bir fikir oluşturabilmiş de değilim halihazırda.Hafta sonu taşınma planları yaparken hiçbir işe-eşyaya el vurmamış olmak benim gibi tezcanlı birinin tarzı değil; erteliyorum, belirsiz bir zamana erteliyorum.
Eşya toplamak anı toplamak gibi bir şey.Gerçi bu sevmediğim, alışamadığım evde arkamdan 'gitme' diyen anı bırakacak kadar kalmış değilim.Benden bir iz yok bu evde.Bir an önce gitmek istiyorum ama bunun için kılımın kıpırdadığı yok.
Alt komşuma gittim bu öğleden sonra, taşınacağımı söylemek biraz da laflamak için.Çok üzüldüler.Keşke seni hiç tanımasaydık dediler.Tanışıklığımın az zaman aldığı bu insanlar bana çocukluğumun 'eski komşu' sıcaklığını hatırlattılar.Özlerim ben onları şimdi :( Özlemek benim işim değil, bana göre bir duygu değil.Birini özlemle anarken yüzünde sıcak tebessümler oluşturan biri değilim, özlediğinde çok ağlayanlardanım ben.
Birbirinden hararetli dört telefon konuşması yaptım bugün.Biri aile içi özel bir konuşma ki çok ilginçti.Diğeri yatılı okul arkadaşlarımdan birinin hal hatır sorma telefonu.Eşinden ayrılmak üzere olduğunu söylediğinde pilav gününde tanışıklığımızla kalsa da eşini hepimizin çok beğendiği öngörüsüyle bu karara çok üzüldüğümü söyledim ama vazgeçirme ya da bir daha düşün öğüt evrelerinin üzerinden bir hayli zaman geçmiş.Dolayısıyla sözlerim ya yarım kaldı ya da havada :( Üçüncüsü, pıl pırtıyı toplayabilsem hemen yarın arkama bile bakmadan kaçacağım bu evin sahibi.Bu konuşma benim galibiyetimle sonuçlandığından kendimi zafer kazanmış biri gibi hissettim; iyi de oldu.Son konuşma Hakan'la olandı ama pek de ilgili olmayan ses tonu, dönene kadar kendisini (ona ne zaman kızsam 'kendisi' sözcüğünü kullanırım) aramama, o aradığında da telefonu açmama kararını almama neden oldu.Gelince görüşürüz artık kendisiyle!
Ben bir kaçış mı yaşıyorum acaba?Ya gittiğimiz evde de huzur beni bulmazsa; hayatımızın geri kalanını göçebe gibi emlakçı sitelerinde mi sürdüreceğiz?Her gittiğimiz evde üç ay kalacaksak sıkıntılı bir süreç bekliyor bizi :(
Canım melek annemi çok ama çok özledim.Onun için mi kaçasım var, anlamıyorumki.Bilmemek ne kötü.Duygularını saptayamamak, isim koyamamak ne kötü.Annemle birlikte olduğumuz son sahneler..Ömrümün sonuna kadar taşıyacağımı bildiğim acı dolu görüntüler.Çok uzun gibi görünen umutla dolu bir kaç günlük bekleyişimin sonucunda yaşayıp yaşayabileceğim en büyük hayal kırıklığım ve bunun günün her anında aklımın bir köşesinde duruyor ve duracak olduğunu bilmek.Çok üzgünüm.Hala hayatta olmak, ayakta kalmaya çalışmak istediğim bir şey değil.Duygularım acımın içinde sürünüyor ve ben aksi için hiçbir şey yapmak istemiyorum.Sorumluluklarım olmasa hiç kalasım yok buralarda.İçinde teselli barındıran çok şey veri olsa da annemi yanımda istiyorum.Çok özledim annemi.

23 Şubat 2009 Pazartesi

YALNIZIM..




Cuma günü alçım alındı ama durumdan hiç memnun değilim.Kolumun ön tarafında irice iki yumru ve omuzumdan biraz aşağıda bugüne kadar hiç görmediğim garip şekilli bir şişlik ve dirseğimde de hafiften bir ağrı var.Yarın diyordum ama ince ince kar yağışı nedeniyle en temizi cumaya erteleyip bir üniversite hastanesinin gerekli bölümünde sıkı bir muayeneden geçmek istiyorum.Bu arada fareyi de klavyeyi de sol elimle kullanmayı sürdürüyorum.Sanırım alıştım buna.Laptop kullanmayı hala sevmiyorum :(
Cumartesi sabahtan yatılı okuldan gündüzlü can arkadaşım Merih annesiyle geçmiş olsuna gelmek istediklerini söyledi.Büyük bir memnuniyetle ama hazırlıksızca konuklarımı beklerken çırpmadan ve kısa zamanda yapılabilen bir şey olduğu için muffin yapmaya karar verdim.Mutfağı, alçıdan yeni çıktığından sağ elimi kullanamadığım için tek elimle fotoğraftaki hale getirsem de muffinlerim çok güzel oldular.Akışkanlığının en iyi halini keşfettiğimden beri tarife ihtiyaç duymadan yapıyorum muffinlerimi.Ve bütün malzemeleri Merih tarafından hazırlanan patates salatası ve kolay bir yufka böreği de ekledik alel acele sofraya.Canım, melek annem 'bu eve tok gelinmez, bu evden aç gidilmez' derdi.Merih'in annesi yorulduğum için kızsa da uzun sürmedi mutfak çalışmalarımız.
Merih gündüzlü bir öğrenciydi.Evleri yatılı öğrencilerle dolup taşardı.Bahçe içindeki o güzel ev bir çok yatılı öğrencinin sıkı sıkıya karınlarını doyurdukları bir ev olmuştur çoğu zaman.Merih'in annesi hepimizin Fatma annesiydi ama ben ekimden beri bana verdikleri destek, yalnız olmadığımı hissettirdikleri yakınlık ve içtenlik için artık ona 'anne' diyorum.Büyük bir sınavdan geçtik.Hayatımda olması ve olmaması gerekenlere karar vermek beni sarssa da şu an bunu yapabildiğim için kendimi bir parça olsun iyi hissediyorum.Can kardeşim Merih'i annemizi, abim Semih'i çok seviyorum..
Kolum alçıdayken ev erkekleri bana çok yardım etti ama birikmiş ve ancak bir kadının yapabileceği türden bir sürü iş var ama benim yapasım yok.Komşularım geldi.Mutfağımı topladılar.Akşam için leziz yemekler getirdiler.Mutlu oldum; ev almadan önce komşu almak gerekiyor.Onlardan ayrılmak beni üzecek.
Hakan ailesini görmek için İzmir'e gitti.Beni yalnız bırakmak istemedi ama ailesini özledi.Ailesiyle birlikte zaman geçirecek olması beni çok mutlu etti.O gelene kadar babam beni yalnız bırakmayacak.Hakan gelene kadar babam dışarı çıkmayacak.Sanırım yeni bir psikiatr arayışına girmem gerekecek çünkü ilaç yılgınlığı yaşıyorum.
Dolunay'la ev aradık bugün.Internette bulduğumuz bir evi görmeye gittik.8. katta olmasının dışında dezavantajı yok evin.Sevdim evi.Üç ay önce taşınmış birinin yeniden taşınmak için bu kadar istekli olması anlaşılır gibi değil ama kar yağmasa hemen şu an gitmek istiyorum bu evden.Sağlıklı karar alamadığımız o günlerde verilmiş kötü bir kararla geldiğimiz bu evde ancak 3.ayımızı doldurabildik.Eğer bu evde mutlu olmadığımı, bu evi sevmediğimi anlatmaya cesaret bulamasaydım benimle aynı duyguları paylaşan ev elemanları hiç seslerini çıkaramayacaklarmış neredeyse.Herkes birbirinden çekinmiş bu konuda.'bir taşınma bir yangına bedeldir' Nijerya atasözüne inat, yakıp bu evi gitmek istiyorum en çabuk tarafından..
Not.Fotoğraf makinasının tarihi yanlış.

Dünya, aç oldukları için uyuyamayanlarla..



DÜNYA,

AÇ OLDUKLARI İÇİN UYUYAMAYANLARLA,
AÇLARDAN KORKTUKLARI İÇİN UYUYAMAYANLAR
ARASINDA BÖLÜNMÜŞ DURUMDADIR.
PAULO FREIRE

-Savaşlar da bunun içindir zaten.-
Aynı güce karşı omuz omuza verdikleri mücadeleyi unuturcasına aynı anda uzattılar kirli ellerini, raylara yakın bir yerde gördükleri yarım ekmekten bir parça koparabilmek için..
Bencildiler; çünkü çok açtılar..
Piyanist'ten sonra en etkileyici diyebileceğim bir 'toplama kampı' hikayesi:ATEŞKES.
İçlerinde İtalyan yazar Primo Levi'nin de bulunduğu bir grup İtalyan'ın toplama kamplarından çıktıktan sonra dönüş yolunda yaşadıkları; ruhları, tedavisi imkansız ağır yaralı.
Not:Toplama Kamplarına ait çok daha dramatik fotoğraflar var ama sadece Piyanist'ten bir kare..

19 Şubat 2009 Perşembe

Kişiye özel hac avanta(sı)jı



Akşam haberleri;

Bir grup önemli şahsiyetlerin eşleri bir kafile oluşturmuş yasak mevsimde umre yapmaya hacca gidiyorlar.Yasak mevsim ya, muhabir soruyor; nasıl oldu bu? Eşlerden biri yanıtlıyor: Suudi Kralı arandı, bizim için açtılar, biz de Ankara'nın farklı bir kesiminden eşler olarak kutsal görevimizi yerine getirmeye gidiyoruz.
Demek bir telefonla hem de değil başbakan, değil Cumhurbaşkanı, bakan telefonuyla mevsimi olmadığı halde bu iş çözülüyor.Demek müslümanlığın, bu görevi yerine getirmenin 'farklısı' da var.Demek sizler 'elit' müslümanlarsınız.Demek 5 yıldızlı otellerde serin serin, elit elit umre ziyareti yapıp geleceksiniz?Bu krizde, seçim arefesinde kendinize böyle bir ayırım yapmakta hiçbir sakınca da görmüyorsunuz.

O bakan madem bu kadar sorun çözümleyicisi; Allah'a küfrettiği için idama mahkum aylarca tedirgin biçimde idam günlerini bekleyen berberler için de aradı mı Suudi Kralını?Ha pardon o zaman Cumhurbaşkanımız böyle bir girişimde bulunmuştu.Ne olmuştu??Siz hatırlayın..

Ben elit müslümanlardan değilim; ben farklı müslüman değilim.Ben kendi kendime müslümanım!

Göz Tembelliği (Amblyopi)

18 Şubat 2009 Çarşamba

Göz Tembelliği (Amblyopi)

Kısaca çocukluğun erken döneminde sağlıklı görmenin sağlanamamasıyla oluşan bir durum olarak açıklanan göz tembelliği bende 2.5 yaşındayken sağ gözümün kaymasının ardından şaşılıkla gelişti.İlkokul hayatım boyunca bu kusur nedeniyle algı ve derinlik hissinin doğal olarak hiç oluşmadığı gözümün çalıştırılması amaçlı, kusursuz gözümün gözlük camının kapatılmasıyla kapama tabir edilen bir tekniğin kullanıldığı bir tedavi gördüm, öğleden sonraları da Ankara Göz Bankası hastanesine gittim geldim.Gittim geldim.Gittim geldim; baygınlıklar geçirerek gittim geldim :( Sonrası; ergenlik yılları, durumdan sıkılmışlık sendromlarıyla üzgünüm ve çok pişmanımki tedavimi kaçarcasına terk ettim.Günlük hayatımı çok etkileyen bu görme kaybının belli bir yaştan sonra tedavisinin olmadığı gittiğim bir çok göz doktoru tarafından söylendi ve bugün ancak sonuna yetişebildiğim göz tembelliğinin bir uzman tarafından anlatıldığı bir tv programına rastlayana kadar da bunun bir kader olduğunu düşündüm hep.Sonuna da olsa yetişebildiğim ve sadece telefon numaralarını almayı başarabildiğim için hemen hastaneyi aradım.Telefonda alınabilenecek bütün bilgileri almaya çalıştım.
Sözün özü; testler için hastaneye gidiyorsunuz.Tembelliğin iyileşebilir olup olmadığına dair bir takım testler yapılıyor.Test sonucunda sizi doğru tedaviye yönlendiriyorlar.Eğer kusur iyileştirilebilir nitelikteyse Rusya'da geliştirilen bu tedaviyi kapsayan bir cd veriyorlar ve bir daha hastaneye gitmenize gerek kalmadan internet üzerinden durumunuz kontrol edilebiliyor.
Tedavi giderini sosyal sağlık kurumları ne yazıkki karşılamıyor ve ederi 1500 euro
Hastanenin numarası: 0212 444 44 24
Umarım bu yazı böyle bir bilgiye ihtiyacı olanların dikkatini çeker.

17 Şubat 2009 Salı

YANGIN!



Dün akşam bir filmi ilk çeyreğinden yakalamış tam da konuyu anlamaya çalışırken asıl filmin dışarıda olduğunu fark eden babamın dışarıya bakın nidalarıyla kendimizi camın önünde buluverdik.O da ne; apartmanın hemen önünde kar yağdığında ayrı bir güzel küçük parkımızın pimapen muhteviyatlı kulübesi alevler içinde.Dehşetimizi artıran olay yerine hemen intikal etme başarısını göstermiş olan bir polis memurunun, toplanan kalabalığa kulübenin içinde tüp olduğunu söylemesi oldu!Hemen itfaiyeyi aradım.Adresi verdim.İtfaiye eri gayet rahat bir tavırla araçlarının çıktığını söyleyince az da olsa içim rahatladı.Bu arada bir yandan da polisin patlayıcı madde uyarısına karşın her böyle olay sırasında anlamsızca toplanan izleyici grubuna bakıp dehşet katsayımızı artırıyoruz.Biz tüpün patlama riskine karşılık ev içi önlem senaryoları yazarken aşağıdaki topluluğun hayatlarını hiçe sayan sorumsuzluklarına olan kızgınlığım daha da artıyor.Beklenen itfaiye aracı bir türlü görünmüyor; görünmek bir yana yakınlarda olduğunun rahatlatıcı siren sesini bile işitemiyoruz.Başka zamanlar siren sesi duysam hep üzülürüm; acaba yangın nerede, ne yanıyor, insanlar zarar gördü mü?Ama şimdi siren sesini duymak istiyorum.Siren sesinin beni tedirgin edip üzmeyeceği bir an yaşıyorum..Bu arada pimapen çıtır çıtır yanıyor.Alevler öyle bir yükseliyorki, tüp patlamasının yanısıra alevlerin hemen yanındaki elekrik panosuna sıçraması büyük bir felakete neden olabilir!İtfaiye gelmiyor, gelemiyor.Polis, zabıta orada ama itfaiye yok.Belki konuşulanları duyarım diye dayanamayıp camı açıyorum.Aşağıdan itfaiye nerede kaldı diyenlere 'GELMEK İÇİN YANGININ SÖNMESİNİ BEKLİYOR!' diye karşılık veriyorum bağırarak.Bir sulama tankeri geliyor sonunda; yedek kuvvet mübarek.Adam alevlere çok yaklaşamadan alevlere değil ama alev diplerine su sıkmaya başlıyor.Neredeyse ateş sönmüşken gelmek için yangının sönmesini bekliyor tezimi haklı çıkarırcasına sonunda görünüyor itfaiye aracı.Daha fazla dayanamayan babam 'YANGIN SÖNDÜKTEN SONRA GELEN İTFAİYE ARACINA KOCAMAN BİR ALKIŞ!' diye bağırıyor gür sesiyle.Çağrısı kabul görüyor ve aşağıdaki izleyici grubundan büyük bir alkış alıyor..
Yangın büyümeden, neyseki güzel ağaçlarımız zarar görmeden söndürülse de,
BU YANGIN EVİMİZDE ÇIKSAYDI? sorusuyla gidiyorum buralardan; ocağımın kapalı olup olmadığını kontrol etmeye..

15 Şubat 2009 Pazar

Çöp kutusunda bulunan kırmızı gülün sırrı ne?

Çok yıllar önce bir 14 şubat günü; tarihini hatırlamıyorum.
İkiz kardeşim ve ben hafif haset durumda evimizde birbirimizin sevgilisiz gününe damardan girmiş dertleşirken ortak ve çok eğlenceli bir erkek arkadaşımızın 'kızlar bugün sizi dışarı çıkarıyorum' emrivakisine uyarak güzel güzel giyinip vuruyoruz kendimizi yollara.
O cafe senin, ya bu bar kimin; çok eğlenceli, hiç de yalnız değil bir gün geçirmişiz.Hiç istemiyoruz ama hava kararmış, eve gitme vakti gelmiş.Bulvarda çakırlıca keyif makamından şarkılar söyleyerek yürüyoruz.İnsanlar bize sempatiyle bakıyor.Yanlarından geçerken el sallayıp gülümsüyorlar.O kadar eğlenceli bir durum yani.O zamanlar otobüs duraklarına asılı çöp kutuları vardı.Birden otobüs duraklarına asılı o çöp kutularından birinde bir şeyin parladığını fark ediyorum.Tutturuyorum 'nedir o; bakmam lazım'.İkizim ve arkadaşımızın bütün engelleme çabalarına karşın, onları ben o şeye bakarken bana siper olmaları için ikna ediyorum (Aslında kardeşiminki pek ikna olmuş olan insan cümlesi değildi ya neyse artık).O zaman güzel ülkem henüz terör lanetiyle büyük il bazında tanışmamış..Şimdilerde tabiiki böyle bir şeye cesaret konusunda epey bir düşündüktükten sonra hemen polisi arardım.Daldırdım elimi çöp kutusuna.O parlayan şeyi çöp kutusundan çıkarmamla birlikte jelatin içinde kırmızı bir gülle yüzyüze gelmem bir oldu!Bu arada kardeşim ve arkadaşımız da kamufle görevini ifa etmenin rahatlığıyla dönmüş elimdeki güle bakıyorlar.Ve aynı espri anlayışının getirdiği ortaklıkta bir kez daha kesiştirip yollarımızı kahkahalarla gülmeye başlıyoruz.Böyle bir komedi olabilir mi?Kızımızın o öfkeyle bile olsa o gülü çöp kutusuna atabilme mizansenini film yönetmeni gözüyle beynimde canlandırmaya çalışıyorum da; gerçekten çok komik.
Toparlandıktan sonra olay yeri inceleme ekibi işe koyulur.
Olay nasıl gelişti?
Olay mahalli burası mıydı, yoksa olay başka bir yerde gerçekleşti de son bulduğu yer otobüs durağı mıydı?
Olay sadece gülün çöp kutusuna atılmasıyla mı son buldu?
Ya sonraki gün?
Birbirlerini aradılar mı, barıştılar mı?
Sevgili gününde alındıktan bir zaman sonra kendisini çöp kutusunda bulan gülün sahipleri hakkında zaman zaman hala konuşuruz; arada başka senaryolar yazmış olsak da bu gül hakkında en geçerli, olmuş olma olasılığı en yüksek senaryomuz bu.
Daha bitmedi; asıl komiği bundan sonra.O gülü aldım eve götürdüm.Renkli bir bakış açısına sahip, espri yeteneği geniş, beni çok iyi tanıyan canım melek anneciğim elimdeki gülün şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra günün özetine son noktayı 'çöpten almışsındır sen o gülü kesin' cümlesiyle koydu.

14 Şubat 2009 Cumartesi

Ben kutlamıyorum.

Anlayış ve hoşgörü.
Başka da istediğim bir şey yok.
Ve bugünü hiç unutmayacağımdan da eminim..

13 Şubat 2009 Cuma

Çatlak Bilek-Çelik Bilek

Bugün geçirdiğim ortopedik muayene sonunda, aylardır bileğimde bir çatlakla yaşadığımı öğrendim.Alçıladılar kolumu..Çatlak bir bilekle hayatımı bunca aydır idame ettirebildiğime göre çatlak değil çelik bileğim ben..

11 Şubat 2009 Çarşamba

Gece Kavgası


Konuşmalar yetersiz kalıp iş tartışarak anlaşma boyutuna geldiğinde, buna hiç gücüm ve isteğim olmadığı için yastığımı, battaniyemi toplamış yatak odasından sıvışırken -kaçmamı engelleme amaçlı olsa da- üç aydır şiş olan sağ bileğimi korumaya fırsat bulamadan ellerimin üzerine düşürülmemle sonuçlanan feci bir kavga..Bana kalan; sabaha kadar yakalanamayan uyku, burnumu tamamen tıkayan ağlama nöbetleri ve daha da ağrıyan bir sağ el bileği.


Öfkeliyim!

Öfkem en sakin kıyıyı döven beş metrelik dalga şiddetinde..

Sevmediğim ve istemediğim şeyleri yapmak zorunda bırakılmak istemiyorum..Beni mutsuz edeceklerini bildiğim için sevmediğim ve taraflarınca sevilmediğim insanlarla bir arada bulunmama hakkımı kullanmak istiyorum..Ne yapmak istediğime BEN karar vermek istiyorum..Ve buna saygı duyulmasının en doğal hakkım olduğunu ondan da duymak istiyorum..'Fırsatı gelmişken' kararımın yanlış olduğu söylemini duymaksızın istiyorum bunu.İstemediğim halde yaptığım şeyin beni mutsuz edeceğinin gözardı edilmesinden nefret ediyorum..'GİBİ' yapmak istemiyorum.Bunun beni ve 'GİBİ' yaptığım kişilere saygısızlık olduğunun anlaşılmasını istiyorum..Bunların bu kadar net bir anlatım daha olabilir mi!

1-Hiç uğraşmamam gereken şeylere armağan edebileceğim ne zamanım ne de eforum var..
2-Affetmek istemiyorum.Ötesi yok!

9 Şubat 2009 Pazartesi

Uzun süredir..

Her gün bir parça daha yeniliyorum hayata.Her gün bir parçam daha kopuyor içimden ve ben önemsizce izliyorum.Her yeni güne bir önceki günden daha yenik başlıyorum.Yenik, yılmış ve farkında..İsteksiz, umutsuz, umuda ait ne varsa hepsini reddederek..Derinden nefeslerime iç çığlıklarım karışıyor.El ayalarımla dağıtıyorum tuzlu ıslaklığı yüzüme..Ağlamak yoruyor..Ağlamalar arası dinleniyorum..
Yaşam alanım mutfak..Sabah saatlerinde girdiğim mutfaktan akşam saatlerinde çıkıyorum.Hep mutfakta olmak istiyorum.Bir sürü bir sürü yemekler yapıyorum; ekmekler, kekler..Bütün bir güne yaydığım yeni denemeler.
Beni acımdan uzaklaştıracak hiçbir şeye tahammülüm olmadığı zamanlar yalnız olmak istiyorum..Hakan'la da az konuşuyorum bu nedenle..Beni anlıyor..Bazen de yalnızlığın kasvetine dayanamayıp bugüne kadar tanıdığım ne kadar insan varsa hepsini aynı anda yanımda istiyorum..Ne zaman nasıl hissedeceğim hakkında hiçbir fikrimin olmaması hiç hoş bir durum değil..Dolunay geç geliyor ve ben endişe içinde onu bekliyorum her akşam.Ona bir şey olacak diye aklım çıkıyor..Beni anlamıyor.Anlamasını umuyorum.

6 Şubat 2009 Cuma

Başlık: Boşluk..

Bugün dün gibi..
Yarın bugün gibi.

Soğuk..
Hayat soğuk..
Acıtan soğuk..
Buz yanığı..

Kalp acısı..
Burun sızısı..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails