28 Nisan 2012 Cumartesi

Yeni Bir Yaşama Başlamanın En İyi Yolları Hürriyet Emlak Gazetesi'nde!


Konu gayrimenkul olduğunda nerden başlayacağınızı bilemiyorsanız, artık tüm sorunlarınızı yanıtlayacak bir kaynağınız var.

Konut projelerinden yatırım fırsatlarına, kentsel dönüşüm planlarından konut kredilerine kadar emlak sektörüyle ilgili bilmek istediğiniz herşey her Pazar yeni Hürriyet Emlak Gazetesi Yeni Bir Yaşamda...

Haftanın son günü, YENİ BİR YAŞAM’ın ilk günü.


Bir bumads advertorial içeriğidir.

11 Nisan 2012 Çarşamba

DOSYA NER(e)DEEEEE??? genel istek üzerine dosya nerede yazısı :)

Dünden beri Fethiye'deyim. Antalya-Fethiye arası 3.5 saat. Bunu en iyi Hakan bilir; ben bilmem beyim bilir. O bilir çünkü bu uzun bir hikaye; zaman kısıtlamanız yoktur umarım?  Babamın anjiyo olması gerektiği kararıyla evden çıkışımız arasında sadece bir kaç saat var. Jet hızıyla yaptığım çanta hazırlıkları babamın kendine ait eşyaları 'bunu da koy', 'şunu da ekle' şeklinde yönlendirme tarzında yardımlarıyla gerçekleşti. Ve iki ayağım bir papuçta bazı (!) eksikliklerle çıkmışız yola. Kamil Koç'un 'rahat' isimli gerçekten rahat otobüslerinden biriyle ulaştık Antalya'ya.
Hastanenin tam karşısında ineceğimiz servisin kalkmasına bir kaç dakika kala biz Hakan'la aşağıda, babam serviste beklerken Hakan'a  eteklerim tutuşmuş biçimde aniden 'babamın dosyasını gördün mü?' dedim; 'acaba ceketinin iç cebine mi koydu? 'Hayır görmedim' dedi Hakan. Evrak saklama konusunda kötü bir kariyere sahibim; emanete ihanet satatüsündeyim. Kaybettiğim, bana verilip verilmediğinden bile emin olamadığım milli piyango biletleri, her ilaç yazdırmak için hem de hastaneye gitmek üzereyken ağlaya  zırlaya deli danalar gibi arandığım ilaç raporlarım -ki bir kaç gün içinde bu seramoni bir daha yaşanacak :( -
Bir titreme, bir ateş basması, beynime o ana kadar hiç üşüşmeyen kan dolanması. Allah'ım sana geliyorum! Dosyayı çantama koymadığımdan eminim çünkü. Bittim ben o an. Babamın gür sesinin Antalya otogarını çınlattığını duyar gibi olunca neredeyse altıma kaçırıyordum!
Çünkü babam İtalya'da doğmuş olsaydı Pavorotti diye biri olmazdı! Hadi Pavorotti oldu, babamı tanısa kesin ağlardı!
Hakan dedim 'ben söylemektense ölmeyi tercih ederim. Aşağı çağır uygun biçimde dosyasının kendisinde olup olmadığını sor' O sırada ben arazi oldum ki 'tanımıyorum bu insanları!
 Allah'tan uyku sersermliği mi, Hakan'a bana davrandığı gibi davranmadığından mıdır nedir uzaktan ikisinin diyaloğunun 'sorunsuz' geçtiğini görünce yanlarına gittim. Üste çıkmam lazım; 'baba' dedim çantaya koymamı istediğin özel eşyalarının hepsini bana verdin ama dosyanı vermediğin için hani ben de bu konuda paçasızım ya 'dosya nerde? diye sorgulama ihtiyacı duymadım gibi şeyler söylediğimi hatırlıyorum. Neyse tehlike geçti. E şimdi ne yapacağız. Kısa çöpü çekenin Fethiye'ye dönüp dosyayı alması gerekiyor ama o kısa çöp talihsizi ben olamam, babam hiç olamaz. Garibim, canım benim Hakan'cığım daha kim gidecek konulu başlık açılmadan 'ben gidip alıp geleyim' dedi; iki adımlık yol sanki :(
Antalya'ya inişimizle Hakan'ın Fethiye'ye dönüş otobüsüne binmesi arasında 30 dakika var! Hakan Fethiye'ye gitti. Ben ve babam sırtımda iki sırt ve notebook çantası hastaneye.. Önizlemeden, kim neyi nasıl yapıyor diye baktıktan sonra muayene numaramızı aldık.
Doktora derdimizi anlattıktan sonra o odada bulunma nedenimize karşın dosyamızı Fethiye'de unuttuğumuzu laf arasına sıkıştırıverdik. Adamcağız zekamızı kendi içinde kesin sorgulamıştır ama neyse ki yüzümüze vurmayacak kadar olgun bir kişiydi :D Neyse babam öğleden sonra numara alma sıkıntısı yaşamadan kendisiyle tekrar görüşebileceğimizin sözünü alınca çıktık odadan. Sabahın o erken saatinde Fındığımı rahatsız etmek istemediğim için hala aramamıştım Onu. Aradım, gelip alma ısrarını kesinlikle kabul etmediğim için adrese doğru seyirttik. Karşılaşmamız o kadar güzel bir kavuşma anıydı ki.. Yaşadığım travmayı onunla daha önce telefonda paylaşmıştım. Çok da üzgündüm, sıkıntılıydım ama Fındığım aynı şeyleri bir daha yaşatmamak için hiçbir şey sormayıp beni kendi halime bıraktı. Onu görünce zaten rahatladım da rahatladım. O da benim gibi 'hızlı' ve yavaşlatılamaz biri; hızlı düşünüp hızlı konuşan biri :) Yavaş davranan, konuşan biri ile ancak bir kaç saat geçirebilirim sanırım :) Fındık'la zaman iyinin ötesinde geçiyor. Çok seviyorum onu :)
Öğleden sonra Hakan Fethiye'den döndü ve bizimle hastanede buluştu. Doktor başımıza çorap ören dosyayı inceledikten sonra anjiyo için ertesi sabaha randevu verdi ve işte ben orada çöktüm çünkü doktorun Fethiye'deki doktordan farklı düşünüp anjiyoya gerek görmeyebileceğine o kadar inandırmıştım ki kendimi çökmekten başka çarem yoktu :(  Anneciğim de çok sorunlu bir anjiyo geçirmişti ve ben ne babama ne kardeşime ne de arkadaşlarıma ulaşamadığım bir saatte olan bu anjiyo sırasında yalnızdım. Tansiyonu 22ye çıkmış anneciğimi az kalsın anjiyo masasında bırakacaktık :( Artık sıkıldım, yoruldum, yıprandım ameliyathane kapılarında :( Kara kara düşüne düşüne Fındık'lara döndük.
Grubu kurduk, Ufuk'la Hakan da kafa dengi, kumaşları aynı. Çay, kahve, sohbet, geyik, espri ama kafamın her tarafında 'anjiyo' nasıl olacak? sorusu var. İşte tam o anda babam gelip gayet ciddi, işaret parmağını neredeyse gözüme sokacak biçimde 'dosya nerde?' demez mi? Allah'ım aynı gün içinde ikinci kez 'Allah'ım sana geliyorum' hissi. Gülsem mi ağlasam mı, ama baktım Fındığım, Ufuk ve Hakan kahkahalarla gülüyor; ha bu komik ben de güleyim bari deyip ben de kahkahalara katıldım. Bu dosya nerede repliği Ufuk'un o kadar hoşuna gitti ki sık sık dosya nerede diyor, o kadar ciddiyetle söylüyor ki kopuyoruz gülmekten; ha bir de sevgi ve evren içimizde diyor. Çok eğleniyoruz..
Ertesi sabah sabahın köründe hastaneye gittik. Babam hazırlandı ve anjiyoya alındı. Anjiyodan o kadar çabuk çıktı ki anjiyoya girmek için beklediği süre anjiyoda kaldığı süreden daha uzun. Ellerimin uyuşmasına bile zaman kalmadan gayet aygın babamı odasına doğru götüren görevlinin yanında yürürken bulduk kendimizi.
Babam iyi, kendinde ama ben değilim. Nasıl gerildiysem artık babam iyi olduğuna beni ikna etmeye çalışıyor. Kum torbalarının bacak atardamarının üzerinde beş saat kalacağı yatağına yerleştiriyoruz babamı. Beş saatin sonunda eve gönderileceğimiz için babam çok mutlu ama yok adamın içinde kurt kaynıyor, midesinde jet motoru; bağlasan durası yok. Sonra babam için kötü haber geldi; yani gece hastanede kalacağımız haberi. Kum torbasını alacakları saate kurmuş alarmı 'bak şu kadar kaldı, bu kadar kaldı' diye gösterip duruyor alarmı. Doktorlar vizit yaparken Hakan ve ben dışarı çıktık. İçeri girmek için bekliyoruz. Babam aradı ve sordu 'GÜLEN DOSYA NERDE?' Yedim ben onu baba!
Yemek zamanı geldi. Yemeğini yalvar yakar ben yedirdim. Diğer anjiyolular gayet itaatkar ama babam sınıfın yaramaz çocuğu. Yatağın başucunu biraz yükselt; yükseltiyorum az açaltıp tekrar yükseltir gibi yaparak kafasını karıştırıp aslında aynı yükseklikte sabitliyorum yatağı; bir de 'oldu mu baba?' diyorum. 'Tamam oldu' diyor :D Sonra Fındık, Ufuk ve Gülem geldi hastaneye. Hakan bir gün önceki yolculuktan dolayı çok yorgun diye onu dinlenip gece gelmesi için Fındık'larla eve gönderdim. Kaldım mı babamla başbaşa? Canı sıkıldı babamın; kalkıp çiftetelli oynayacağım neredeyse can sıkıntısı geçsin diye :) Yav arkadaş bu ızdırabı yaşayan bir tek sen değilsin. Bak senden altı tane daha var. Hiç sesleri çıkıyor mu; hele 42 yaşında biri vardı ki çok üzüldüğüm. Adamcağızı yatırdıkları gibi kaldı yerinde. Hazırolda bekleyen askerler gibi ama babam öyle mi ya. Neyse akşam yemeği geldi. Yemeğini yedirmek istiyorum. Yok arkadaş ille kendi yiyecek. Baba etme eyleme ama yok! Bacağının üzerinde kıpraşmaması için konulan kum torbaları umurunda değil. Telefonun titreşimli hali gibi, titriyor arkadaş babam :D Sağına dönmek istiyor, rahat edemiyor, soluna dönmeyi deniyor. Yemeğini yedirmem için kesinlikle ikna olmadı. Onun değil benim kalbim hastalandı. Yatar biçimde çatala aldığı her bir lokmanın 4/3ünü yatağa, üstüne başına dökerek akşam yemeğini heba ederken diğer hasta ve yakınları bana acıyan gözlerle ama babama öfkeyle baktılar :D
Ve o an karar verdim. Hakan dinlenip akşam gelecekti ya hastaneye, ben eve gidecektim? Yok dedim gece de ben kalacağım. Hakan'a kıyamıyorum çünkü ama akşam yemeği için Fındık Hakan'ı uyandırmış. Ne kadar hayır gelme dediysem de dinletemedim.
Bu arada yüksek perdeli sesinden diğer hastalar rahatsız olmasın diye babamın uyumasına karar verdim ama ne mümkün. Cin gibi böcü böcü bakıyor, uyuyası yok. Hemşire deskine gittim, baktım hemşire ve doktor bir şeyle konuşuyor.
Gülen: ölmek istiyorum.
Doktor: hayır, benim nöbetimde değil :))))))))))))
Sonra sordular ben de anlattım. Dedim hani babama bayılsın diye hafif bir ilaç versek nasıl olur?
Gündüz babamın yedek yastık istemek üzere gönderdiğinde hemşireyle tanışmış ve hemşireden 'ne yedek yastığı, mümkün değil' yanıtıyla dönmüştüm odaya. Hemşire muhtemelen yakınının bile şikayeti ettiği bir hastanın uyumasından memnuniyet duyarız diye düşünmüş olmalı ki doktorla birlikte uyku verici bir ilaç üzerinde konuşup hemfikir oldular :D
Sonra Hakan ve Fındık geldi. Hakan'ı saat 22.00de uyku hapı alacak olan babamla başbaşa bırakıp ayrıldık hastaneden.
Aslında Şubat ayında olduğu operasyon sonrasında doktorların sonda takma isteğini kesinlikle reddettiğinden ve doktorları dinlemesi konusunda ısrarım üzerine yüksek sesinden işittiğim azarlardan beri kızgınım ben babama! Azarlandığım için değil ertesi gün eve çıktığımızda Defdef ve ben babamızı da dinleniyor sanıp dinlenirken usulcacık tıpış tıpış hastaneye gidip tek başına sonda taktırdığı, doktorların önerdiğinde taktırmadığı için bir gece kalacağına on gün sondayla gezdiği, bizi hiç dinlemediği, üzdüğü için kızgınım! Evet kızgınım! Kendime de!
Sakın bana yaşına ver demesin kimse; babamı bundan 25 sene önce 36 dikişlik böbrek taşı operesi olduğu günün akşamı, operasyondan henüz çıkmış insanları yataklarından kalkıp yürümeleri için dürterken görmüştüm :D
Şimdi ben Antalya'ya tam 35 sene önce gitmiş idim ya, e haliyle dışarı çıktık, fotoğraflar çektik, çektirdik. Kimse bana 'babası hasta, abla tatilde gibi, maşaallah pek eğlenmiş' de demesin. Fındığım tanığımdır, bizi dışarı çıkaran, dışarı çıkma eylemini tetikleyen bizzat babamdır. Bizden önce yola düşen babamın ta kendisidir..
Sen söyle Fındığım. Yalan mı ?
Babamın bundan sonraki operasyonuna da karar verdim: ses telleri kısılacak :D

Sonuç mu: dosya hala bizde ve babamın sadece çok küçük bir plağı ve damarında ilaçla giderilebileceği kadar minicik bir daralması var.. Ben mi; daraldım :P

Teşekkürler..
Aysema öğretmenim; hoşbuldum. Hala çok üzgünüm ama yaparken kendimi en iyi hissettiğim şeyi yapmazsam daha kötü olacağım. İşte geldim, buradayım.
Bizden de size selam, sevgi ve öpücükler.. Ohooo babam turp maşaallah :)

Zeynep'cim;  ben dışa dönük içe dönmüşlerdenim aslında. Sessizliğim, sözsüzlüğüm sinir bozucu şeylerin sonucuydu. Çok üzgün olmakla geçmiyor ne yazık ki bazı şeyler. Deşelemek gerek. Canım benim, seni ve Emin öğretmenimi bekliyorum. Hala evlere bakıyorum. Yeter ki siz gelmek isteyin. Her ikinize de sevgi, selam.. Öpüyorum canım benim..

Gülden'cim; ben sana inanırım. Kalp kalbe karşı, sen de benim aklımdasın. Umarım ve dliyorum ki her şey güzel olacak. Hala umudunu yitirmeyen birileri varsa sanırım onlardan biri de biziz :) Seni kendimmişim gibi hissediyorum :) Öpüyorum canım..

Oy Nalan aPlaaam; ne çok ağrıttım başını değil mi :( aman Nalan aPlam sadece düşüncen yanımda olsun bana yeter. Babam seni de delirtirdi kesin :))) Bari sen yırttın :) Şaka bir yana babam bana diyor ki 'üzerime bu kadar gelme' ama olmuyor böyle.
Sağ sl meselesine gelince; yok canım sorgulamam, ben sizi olduğunuz gibi kabul ettim :D Öpüyorum canım ablam.

Backtoblack'cim; çok çok sağ ol, sen de telefonlarınla beni yalnız bırakmadın. Yanımda gibiydin çok teşekkür ederim. Dosyam nerde biraz uzun oldu. Hakan da aynı fikirde ama uzun süredir yazmayan biri olarak acı çıkarttım :) Seni de bekliyoruz, buyur gel. Öpüyorum canım.

Sevgili An Ek Zu Ra; çok teşekkü edip sevgi ve selam gönderdim..

Gönül'cüm; canım benim çok sağol. Şükürler olsun ki babam gayet iyi durumda. Biz nerde olduğumuzu biliyoruz ya sanki herkes biliyormuş gibi düşünüyoruz sanırım :) Dikkat ettim de Fındık mı Fethiye'de ben mi Antalya'da belli değil :) Yaşadığım sıkıntıdan dolayı ben de ihmal ettim blogları ve seni. Tv'ye çıkmışsın, onu da kaçırdım :( ama ablacığının çektiği videodan izledim biraz ve gayet iyiydin. Şimdi Muhabbet Kralı'nı izliyorum bir yandan ve bakıyorum kameraman baykuşu takmış mı diye? Dosya nerde başlığı uzun oldu ama hepsi bir anda çıksın istedim ama aslında yazarak olmuyor. O an orada olmak lazım. Koptuk gülmekten :) Öpüyorum seni, ablalaların ve pencerede sana çemkirmesine karşın Şanslı'yı :P

Nedret ablam; sağ ol ablam. Babam iyi, maşaallahı var. Ufak bir ilaç tedavisiyle daha da iyi olacak. İlacın ses tellerini daha da güçlendirmemesi tek dileğimiz. Öpüyorum ablam..


Gülen: baba aç ağzını.                                                                    Ve başardım :D
Baba: açmam, kendim yiyeceğim.

Babamın bir önceki operesi için geçmiş olsun dileklerine sonsuz teşekkürler ediyorum bir daha. Yanıt veremedim :( Üzgünüm ama halen sürmekte olan çok büyük bir sıkıntım var :(

5 Nisan 2012 Perşembe

BEN SENİ DAHA ÇOK..

SEVİYORUM..

Birisi söylese de ben yazsam. Ben sussam biri bana güzel şeyler yazdırsa. Ya da yazmayı unutsam. En iyisi kim olduğumu hiç hatırlamasam.
Daha uzun sürmesini dilediğim bir yok oluştu aslında kendim için istediğim ama olmadı. Ne yazık ki ne yok olabildim ne baştan yazabildim ne olanları silebildim :(
Benim bile tahmin edemeyeceğim bir yerden başlasam yeniden; tamamımla yok olamıyorsam da düşünemeyeceğim bir yerden başlamak en iyisi ama en kolayı değil.

Yazmadığım süre içinde çok gerekli nedenlerden dolayı burada paylaşmaya cesaret edemedğim ciddi ve ağır bir travma geçirdim. Aslında hiç korkak biri değildim ben.
Depresyona girdim ve orada şimdilik çok rahatım.

Antalya'da benim canım Fındığımdayız. Babamın 'dosyam' nerede?' cümlesinin sık tekrarlandığı günler yaşıyoruz biz bir kaç kişi. Babam sormasa Ufuk mutlaka 'dosyam nerede?' diyor; iyi de dosya onun değil. Bu gerçeği söyleyip arkadaşı üzmek istemiyoruz. Düşünceli insanlarız biz :P
Neyse ki babamın yarın sabahtan olacağı basit olduğu söylenen operasyon sonrası o dosyayı okeye tamamız ekibi olarak yakmaktan büyük haz alacağız :D

Ekip kişileri: Ben ve Fındık. Karşı cephe Hakan ve Ufuk :D
Çevrilen geyikleri yanyana dizsek burdan köye yol olmayı bırak dünya turu attırırız vallahi.

Yaşadığım her neyse ben toparlanmak zorundayım yoksa 'dosya nerede?' sorusuna yanıt alamayan babam, hergün bir kez daha aşık olduğum Hakan kişisi ve bir kaç milyar kişi daha çok üzülür. Oysa benim kimseyi üzmeye hakkım yok :) Çünkü evren içimizde.

Antalya'da çok yakın akrabam (yeğenim) olmasına karşın biz Fındık'lardayız. Bu kız hepimize iyi geliyor. Antioksidan, detox, botox olarak yansıyor bünyeye. Yığılmış, yıkılmış olarak geldiğim Antalya'da dost, kardeş, yaren ve üstün zekalı :P Fındık yaşadığım travmaya karşın cıvıklık performansım bakımından beni hizaya çekti.
Evet Fındık üst düzey bir zekidir; herkesin bildiği basit şeylerle ilgilenmez; mesela sağ ve solunu karıştırıyor olması buna nefis bir örnek teşkil ediyor:D

Ufuk, Fındık kişisinin 'dosyam nerde ve sevgi içimizde' repliklerini fazlasıyla yerli yerinde kullanan ağırbaşlı eşidir. Bu kişinin içine kesin Robin Hood'un ruhu kaçmıştır. Allah iyi insanlarla karşılaştırsın'a en güzel örnektir Ufuk ve Funda. Art niyetsiz, içten ve fazla saf. Karatları yüksek oran.

Diyaloglar:

Ufuk ve Hakan kadınlar hakkında bizim sonradan kendilerine karşı kullanabilme ihtimalimizin yüksek olduğu engin düşüncelerini paylaşmaktadırlar.
Hakan: abi kadınları anlamıyorum! Gülen ve Funda'yı göstererek 'hele şu ikisini hiç!
Sağol Hakan efendi!

Gülen: Fındık ıspanağa ne kadar tuz koyuyoruz?
Fındık: Bir avuç yani göz kararı!
Gözün çıkmasın Fındık lazım olur :D

Sırtıma birpenye daha giydiğimi gören Fındık: Gülen sana verdiğim hırkayı ne yaptın?
Gülen: Kaybettim (evin içinde)

Gülen:çay içer misin? Ufuk
Ufuk: sevgi içimizde :D

Sabah hastaneye gideceğiz. Babam operasyonunu geçirecek ve bir daha 'dosyam nerede?' demeyecek :) Bu dosya hikayesini de anlatmam lazım ama aslında yazacak halim hiç yok Fındığım 'başlamak lazım' demeseydi, içime sevinç düşürmeseydi.. Evet başlamak lazım..

Başla bakalım..



Düşmedim :D


Yaprağın kaderi düşmekmiş.


Cesaret..






Altın oran arkadaşlar Fındık ve Ufuk


Falez'lerden atlamadı onlar.


'Çirkin ol Gülen!' pozu.
Adamı da bırakma!

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails