31 Aralık 2010 Cuma

YİNE GİDİYOR..

Yeni yıl kutlama yazısı yazmayı sevmiyorum, kart arkası yazmayı da.
Ne yazacağım ki, o an 'geçen sene neredeydim?'le başlayan düşünce resmi geçidine trampetlerden çıkan ritmik sesler eşlik ederken ne yazacağım ben? Sonra yeni yılın ilk aylarını izleyen zamanlar, sonra daha sonraları, daha sonraları. Ne ne zaman olmuştu, zaman kavramı bakımından güvenilmemesi gereken biriyim ben. Aslında bütün zamanlar aynı. Dünya çevresindeki bir yıllık turumu tamamladığımda sanki mecbur bir ruh haliyle olan biteni düşünmeye başlarım yılın son günlerinde.

Çok radikal kararlar aldım, yılın ikinci yarısında topu topu 15 gün süren düşünme aşamasından sonra hayatımı daha önce hiç görmediğim bir yerde sürdürmeye karar verdiğimden beri bu iklimin bana neler yaptığını görüyorum başımı çevirip arkama baktığımda.
Daha ne kadar farkına varılır aldığın nefesin öneminin, daha ne kadar mavi ve parlak olabilir gün ve ışık diye düşünüyorum her kordona inişimde?
Daha fazla özlüyorum, aklımdan çıkmamasını istiyorum ve başarıyorum da. O kadar özlüyorum ki özlemime tahammülsüzlük sınırında hala tahammül edebildiğime şaşırıp kendime dönüyorum.
Kardeşlerimi özlüyorum, hiç değilse bir tanesiyle aynı şehirdeyim diye sevinirken ayrı düşmek.. Bir anneler, bir babalar günü, iki dini bayram ve bir yeni yıl sığdırdım yılın ikinci yarısına. Kardeşlerimi yanımda hiç istemediğim kadar istediğim günler.. Hayatlarımızın bir gün aynı yerde -ki muhtemelen Fethiye- kesişeceği hayalleri kuruyorum.
Bıraksam kendimi, daha devamı olan bütün bu dalgın düşünceleri bir kartın arkasına ya da yeni yıl kutlaması yazısına nasıl sığdırabilirim?

Bugün çok heyecanlıyım. Psikiatr randevum vardı bugün, doktorumla da paylaştım. Şubat ayında netleşecek çok özel bir deneyim için görüşmeler yapılıyor; ve sadece benim için :) Olmasa bile şu an benimle ilgili konuşuluyor olması yeter..

Her şey hepimiz için çok güzel olsun.
AKP'den yıldım. Bu sene onların hayatımızdan çıkışının yılı olsun.
En iyi çıkış yapan parti olsun AKP ama arka kapı çıkışı :) Allahım n'ooooolur n'oooolur!
Hayat hepimize adil davransın, birimiz için olan hepimiz için olsun. (Sosyalist bir yaklaşımla)
Ben yeni bir yıla hep soğuk iklimde girdim. Aldığım nefesi atmosfere iade ettiğimde ağzımdan buhar çıkacak derecede soğuk.
Dün gece dua ettim. O kadar inanarak ve isteyerek dua ettim ki sabah beni uyandıran şeyin göz kapağımdan içeri giren güneş sızıntısı beni şaşırttı. O kadar duadan sonra ben beni uyandıran şeyin kar beyazı olmasını, o da olmadı bir fırtınadır, bir soğuktur bekliyordum :( Allahım hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız. N'oooolur Fethiye merkeze kar yağsın n'ooolur!

“Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Yayılın çimenlerin üzerine
Acele edin
Er veya geç
Çimenler yayılacak üzerinize.”
Jacques Prevert

Yanıtlarım:
Gün ışığıyla uyanmasam olmaz, bu sıcak güneş beni uyandırmnasa olmaz :)
Kaç kez güneşin doğuşunu izlemeye sahile indiğimi saymadım.
Saymadım.
Sahilde ne kadar kedi, köpek varsa hepsi tanır beni :)
Yan komşumun bebeğini bekliyorum, doğunca o sıkacak parmağımı :)
Ben bebekleri öpmeden severim, koklayarak severim, ellerini severim, baldırlarını severim. Silikon yastık gibi olur baldırları onların :)
A daha dün gördüm gökkuşağı ama fotoğraf makinem yanımda değildi :( Hatta oturduğumuz cafede gökkuşağını fark etmeyenlere gökkuşağına bakın demek için masa masa gezdim :)
Kokladım, gece parfümü kokladım, pembe pembe..
Serildim çimenlere büyük bir zevkle..
Onlar benim üzerime serilmeden önce..
Şiiri bugünkü yazısına konu eden Mehmet M. Yılmaz'ın yazısı

Ve bana Fethiye merkezdeki bütün eczaneleri talan etmemize karşın bulamadığım ilacı bir gün içinde hem de altı kutu olarak ta İzmit'lerden gönderme beceri, incelik ve duyarlılığına minnettar kaldığım canım arkadaşım Banuca'mın ne kadar hoş bir jesti ile sizlere veda ediyorum.. Banuca'mın kişiye özel kartı :) Teşekkürler Banuca'm..



Yeni yılınız nasıl istiyorsanız öyle geçsin.
Bütün arkadaşlarıma bütün sevgimle..


29 Aralık 2010 Çarşamba

KAPAK OLSUN

Bir tekerlekli sandalye 5000 kapak projesi için babam önderliğinde topladığımız kapakları kazasız belasız belediyeye teslim ettik bugün.
Ben mi?
Çok yorgunum.
Yatmak, uyumak, kazara uyansam bile yataktan çıkmamak için uyuyorum numarasında çamura yatmak istiyorum.


Hadi bırakın bıdı bıdı etmeyi de gidin yatın.
Uyu. Yorgun görünüyorsun.
Anlatamadım galiba, dağılııııın :d
Oldu mu Ali abim :P

26 Aralık 2010 Pazar

ZİNCİRLEME GÜN ÖYKÜLERİ..

Perşembe akşamı:
Moskova İlköğretim Okulu 1. sınıf öğrencisi Gülen dersinden eve geldi :) Kurslarla yatıp kalktığım bir haftanın sonunda daha yıkılmadım, ayaktayım, hayattayım :D Elimde bitmeyen işler, yorulmaktan güç aldığım bir garip haldeyim.. Kendi kurslarım yetmiyormuş gibi bir de misafir öğrenci olarak Hakan'ın katıldığı havuz operatör seminerinin havuz makine dairesi dersinin tatbikine katılmak üzere bisikletle Çalış'a gidip geldim. Bu kadar pedal bastıktan sonra antrenman saatlerini artırıp yazın artık dekatlon mu pentatlon mu ne bulursam katılacağım:D Çalış etabı beni yorunca akşamki Rus dili kursuna gitmekten vazgeçtim; dil derslerini kesinlikle kaçırmak istemiyorum ama dün akşam 'canımdan değerli değil' diyecek kadar yorgun hissettim kendimi ama babam ve Hakan'ın duygu sömürü ve vicdansal eziyetleri sonucunda son dakika golü şeklinde attım kendimi sınıfa. Bir de kendime telefonla yer rezerve ettiriyorum iyi mi :D Oğuzhan yanın boş mu? He boş abla. Tamam boş kalsın, ben uça uça geliyorum.
Dün hava çok güzeldi. Bir kaç gün öncesinde pantolon altından giydiğim naylon çorabı giymeme gerek duymamakta tereddüt etmediğim güneşli bir gündü. İçim sevinç doluydu, güneşten çok hoşlanıyorum :) Çamaşır kurutmak için ideal bir havaydı ama ne çare kuruyacak çamaşırım yoktu.
Rus dili dersleri zorlaşmaya başladıkça verdiği keyif de artıyor. Rus öğretmenimiz 'şimdi Gülen neden diye soracak ama.. ' diye başladığı cümlelerini yeni bir kural ya da kalıp vererek bitiriyor. Bugün 'lahana seviyorum çünkü o sağlıklı ve yararlı' diye saçma bir cümle kurdum :) Ne var ki bunda demeyin. Lahana derken iyi de lahanaYI derken işte orada bir şeyler oluyor. 1., 2., 3. şahısların fillerin artikellerine göre durumları da değişiyor. Pek kolay değil ama neyse ki öğrenme süreci çok eğlenceli. Bulmaca gibi, daha da zorlaşacağından eminim ama olsun ben seviyorum dil öğrenmeyi. Bir klasik okumalıyım çünkü bu haliyle Rus dili pek bir şeye benzemiyor. Aslında komik; öğrendiğimiz diyaloglar nasılsın, sen nasılsın, kaç yaşındasın, ne iş yaparsın, hangi rengi seversin; tam insanlar kaynaşmaya başlamışken haydi hoşça kal; iyi de iyiydik? Tamam da ama biz buraya kadar öğrendik :D Yok kardeşim, bu kadar işte.

Bir dil öğrenirken kendi dilimizi korumamızın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyorum; Melis Alphan'ın konuyla ilgili ilginç yaklaşımını okumalısınız. İngillizce'nin nasıl Çingilizce ve Türkilizce'ye dönüştüğünü, aslında kendi dilimizi kirletirken aynı şeyi İngilizce'ye de yaptığımızı.. Bence okuyun. Kendi dilimize gösterdiğimiz saygının aynısını hak ediyor bilinçsizce kullandığımız diğer diller.

Cuma gündüz:
Bugün cuma, dün için yarın olan gün artık bugün oldu. Dün başladığım yazıya cuma günü devam ediyorum. Yorgundum, kelime öğrenmem gerekiyor. Günü gününe tekrarlamadığımda hem ipin ucu kaçıyor hem suçluluk duyuyorum. Kelimeleri arkası önü birbirinden farklı renkteki küçük kartonlara yazıp bir öbek haline getiriyorum. Bildiklerimi, öğrendiklerimi eliyorum. Sözcük öğrenmek için iyi bir yöntem ama daha iyisi de var diyeni dinlemek isterim.
Hava çok güzel. Şu an Halkevinin bahçesindeki kamelyada çay içiyorum. Hakan havuz operatör seminer sınavında. Öğrenci velisi gibi bekliyorum :) Çıkışta belediye çayevine gidip simit ayran keyfi yapacağız. Sonrasını bilmiyorum. Aklımıza esen mantıklı, mantıksız her şeyi yaparız biz istersek. Bisikletle en yakın koya bile gidebiliriz :) Burada olmayı seviyorum, karar verdikten bir dakika sonra uygulayabileceğim anlıkta yaşadığım her şey bana heyecan veriyor. Çocuk kalbi gibi atıyor kalbim. Basit bir hayat sürüyorum ve bundan sonsuz derecede memnunum.
Evren'imin düşlerinden haberdar olmayan kalmadı sanırım. Ben yoğunluktan sebep bazı incelikli detayların farkına geç varıyorum ne yazık ki. Umarım yine düşler gerçekleşir, uğraşlar amacına ulaşır. Bu iki kız çocuğunu; yani yetenek sizin ve atölye kedi, farkında olduğunuz değerler için sizi kutluyorum.
Aklıma bir şey geldi, hani hep 'ben tek başıma ne yapabilirim ki?' diyoruz ya. Ben de 'tek başınıza değilsiniz, istemezseniz tek değilsiniz' diye düşündüm ve insanlara birlikte neler yapabileceklerini göstermek için Rus dili kursundaki arkadaşlarıma Mutlu olalım derneğini ve amacımı anlatıp 25 klişilik sınıftan 1er lira toplamak istediğimi söyledim. Biçki dikiş kursundaki arkadaşlarımdan da aynı talepde bulunacağım; hem tepkileri, hem birlikte neler yapılabileceğini görmek ve göstermek istiyorum.
Birazdan cumartesi olacak. Hakan'ın sınav sonucu hemen belli oldu. Ne yazık ki 100 alamadı ama olsun 98 de fena bir rakam değil. Bu arada gelen yüksek öğrenim affı için Hakan'ın terk ettiği Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi için Erzurum'a gidip soranlara da 'iş bulamamıştım, ben de yarım bıraktığım tıp fakültesini bitireyim bari' şarkısını söylerim fantezileri kuruyoruz :D
Akşam haberlerinde Celal Bayar Üniversitesi öğrencilerinin Bülent Arınç'ın teşrifleri sırasında gerçekleştirmek istedikleri protesto için öğrencileri okuldan atmakla tehdit eden demokrasi anlayış kalitesi yüksek rektörü ailece takdir ettik. Öğrenciler hiçbir biçimde anarşiK eylemlere katılmamalıdır, onların tek işleri sessiz sedasız derslerine çalışıp eğitilmektir. O kadar sessiz olmalılar ki büyüdüklerinde diğer sessizlerin yanlarındaki sessiz yerlerini almalılar.

mehя зовут гулен :) adım Gülen
я не работаю. Çalışmıyorum
я пенсионерка. Emekliyim.
я люблю море и синий :) Deniz(i) ve mavi(yi) seviyorum
у меня есть племяннк; зовут эрди. Bir yeğenimvar; adı Erdi
я понимаю немного по русски.Biraz Rus dili anlıyorum.
я говорю ЪЫСТПО по русски. Rus dilini yavaş konuşuyorum.
я люълю весна. Baharı seviyorum.
я из сафранболу. Safranbolu'luyum.
наш урок вторник и четверг. Dersimiz salı veperşembe.
ДО СВИДАНИЯ :) Hoşça kalın/ güle güle.

Ben hani kursa gidiyorum, işte bunlarda kurduğum ilk cümlelerim mutluluğunu paylaşmak istemiştim ama yorumlar o kadar hoşuma gitti ki bundan sonra haftada bir günü bir kaç cümle Kiril alfabesiyle yazacağım; tabii zaman bulursam, tabii zaman bulduğumda efor bulursam. İkisini bir arada bulmam pek mümkün olmuyor bu aralar.

Gönülçelen'im, pisim,; yeminli tercüme bürosu gibisin :) Yok, yok Kiril alfabesi çok eğlenceli. Estetik değil belki ama çok zevkli çalışıyorum. Tebriğine layık olmaya çalışacağım. Ben de öpüyorum pisi'm..
Nur annem; okuyamama konusundaki espriye çok güldüm :) bu bir. İkincisi tercüme için o kadar uğraştıracağımı düşünmemiştim. Zaman ve efor ayırdığın için çok teşekkür ederim de tercüme büronu değiştirmelisin ablam :P
Ali abim; süt inaamız bizim :D
Nedret ablam; yok daha kötü şeyler öğrenmedik biz :P Dil kurslarında o dile ait kötü sözleri öğretmiyorlar. Dilini bilmediğin ülkeye gittiğinde ilk öğrendiğin sözler kötü sözler olur genelde ama. Bizim Kore'li Mando'ya 'ay çok kıro' demeyi öğretmişler :)))
Haydins; evet bir ay oldu derlere başlayalı. Bu kadar eğlenceli bir dil olduğunu bilseydim daha önce denerdim öğrenmeyi.
Peri'm; hihihihi, söktüm okumayı :) heceleye heceleye söktüm :) Kırmızı kurdeleyi de kaptım. Kurmızı kurdele için sağ ol canım :)
3prensesim; Kiril alfabesinin blog başlığına bağlanmasına o kadar güldüm ki :) Çok hoşuma gitti :) Okuyamayın diye değil sadece Kiril alfabesiyle de yazabiliyorum demek istemiştim ama bu esprilere bayıldım :) Hem üzülme, ben okurum sana yavrum :)
Maviannem; yok daha bir şey öğrendim sayılmaz, Moskova İlköğretim Okulu 1. sınıf öğrencisi düzeyindeyim henüz :) Kötü bir şey söylemeyi henüz öğrenemedim :P Öğrenince yazar mıyım bilmiyorum ama :) Ben de seni öptüm canım.
Sedef'im; Hollanda dili bilmiyorum ama aha da budurowskinin Türk dili menşeeli olduğuınu anladım :D Çok zeki olduğumu düşünüyorum :D
Pisi'm; her şey kontrolüm altında :D Sinir yok, her şey süt liman :)
SEM'im; Çok hoş :) Aynı ya da benzer dili konuşabileceğimiz hiç gelmezdi aklıma :) Yurt dışında vatandaşımı görmüş gibi oldum yazdıklarını okuyunca. Ya toje lublu tebya :) Spasibo :) Dosvidianya..
Kedicibaşı'cım; :) yorumları ben de çok sevdim :) Anlaşılmaz bir alfabeye Japonca ve Hollanda dilinde yorum :))) Bazı dillere kritik bir kaç sözcük vardır, onları bilince o ülkede az çok görürsün işini :) Mesela ben de İtalyan dilinde mancares demeyi (yemek yemek) biliyorum. E daha ne olsun :)
Banu'm; geldiğimde sana öğretirim okursun :) bunun için yarıyıl tatilini beklememiz gerekiyor. Yarıyıl tatiline girince kurumuz da bitmiş olacak zaten. Kazasız belasız biter umarım..
Öğretmenim; sen -ki eklerini yerli yerinde kullanmayı öğreneme, virgülsüzce yaz dur. Sonra da başka dil öğrenmeye kalkış :) Olacak iş değil. Bayram yapmamalıyım bu durumda :P






Havuz operatör seminerinin uygulamasında dersin bitmesini beklerken bu kediciklerle tanıştım. Nasıl da sosyal ve tatlılardı. Ders bitene kadar yanımdan ayrılmadılar. Yeleğimden içeri soktum, onlar beni, ben onları ısıttık böyle mırıl mırıl. Ders bitip de ortalık kalabalıklaşınca sıkılp gittiler :(

Yorgun, yoğun bir hafta olacak. Sanırım artık haftada bir yazabileceğim :(
İyi bir hafta sizin olsun.
Öpüyorum hepinizi..

19 Aralık 2010 Pazar

ЗДРАВСТВУЙТЕ :)

mehя зовут гулен :)
я не работаю
я пенсионерка.
я люблю море и синий :)
у меня есть племяннк; зовут эрди
я понимаю немного по русски.
я говорю ЪЫСТПО по русски.
я люълю весна.
я из сафранболу.
наш урок вторник и четверг.

ДО СВИДАНИЯ :)



17 Aralık 2010 Cuma

DÜN VE POLEMİK Mİ; ALASINI YAPARIM BEN :d

Kendimi iyi hissedip dışarı çıkmak istedim dün (bisikletle)
Çıktım.
Önce limon ağaçlarını sevdim.

Sonra martıları beslemek istedim..


Üç ekmek dağıttım, martıları doyuramadım :D


Ben dün köpek sevmeye devam etmek istedim.


Sevdim.
Ben dün karabatak olup olmadığından emin olmadığım bir kuşun fotoğraflarını çekmek istedim.



Çektim.
Ben dün çok yoruldum..

Dün geceyi kazasız belasız atlattım ama çok korktum. O nasıl bir ses, yalnız başıma olsam ne yaparım düşünemiyorum bile..

GELELİM POLEMİK KONUSU YAZI YORUM YORUMLARINA:

çelebim, geçmiş olşsun dileğin için çok sağol. Aile hekimi diye bir sistem hiç olmamalıydı. Daha bir kaç sene önce bize hekim seçme hakkı tanıyan yine aynı zihniyet değil mi, şimdi 'aha bu da senin doktorun' demek ne demek anlayan bana da anlatsın. Almanya'da çökmüş bir sistemi didiklemesek hatırı kalırdı. Katıldım sana; hastalanmamaız gerekiyor bu durumda :)

Sevgili Elif; çok teşekkür ederim. Biz gerçek salep içenlerdeniz, tarçını da çok severim. Yumuşacık olur insanın boğazı sahlep dayanınca. Sağlık sistemi de diğer sistemler gibi çökmüş durumda, ne yapacaklarını şaşırdıkları için iyi diye çökmüş bir sistemi üstelik kötü bir sunumla geçiriyorlar.. Göreceğiz bakalım.. Tekrar teşekkürler..

Nestuğ'um; çok sağ ol canım benim. Bahara kadar bisiklete binmezsin dedin, olmadı ama şimdi bak :P Ben buraların havasını hiç anlamadım. Çıldırmış gibi yağan yağmurun arkasından günlük güneşlik bir hava. Bitki çayı alışkanlığım yok ama hastalandığımda içiyorum. Bitki çayları nedense beni çok acıktırıyor. Öneriler için ayrıca sağ ol canım. Fotoğrafları beğenmene o kadar sevindim ki :) İstediğin fotoğrafları istediğin gibi kullanabilirsin. Bu arada sonunda peşinde koşturduğum gibi bir fotoğraf kursu buldum (sanıyorum) Belediyeninki açılamadı bir türlü de :(( Bir öğretmern özel kurs açacakmış :) Benden de sevgi ve öpücük :)

Gönülçelenim tatlı pisim; artık iyiyim :) Kuru öksürük kaldı. O çok acıtıyor canımı. Sırtım, boynum ağrıyor öksürükten. Neyse ciğerleri kurtardık, ona seviniyorum :) Benim o gün muayene olacağımı aklım kesmediği için kavgamı ettikten sonra çıkıp özel hastaneye gittim paşa paşa :( Dün tanımadığım biriyle karşılaştım. Adam beni tanıyordu, ben onu tanıyamayınca utrandım. Dedi ki ' ben de sizden sonra kavga ettim sağlık ocağında, sonra muayene olmadan çıktım'. Sistem uygulanabilir bir sistem değil, hiç kimsenin bildiği tek bir şey var. O da her şey. Her şeyi bilen hiç kimse var :) Fotoğrafları sevmen beni çok sevindirdi canım. Sağ olasın..

3prensesim; benim aklımın almadığı şey şu, Ali abi gördü durumumu. O haldeyken ben nasıl güç buldum da dövüştüm hastanede :)))) Ben görevli olsam derim ki 'bu kadar ses çıkarabildiğinize göre o kadar da kötü değilsiniz' derdm :) Ah bilmem mi, çekilmiyor hastalık ama yapacak ne var?? Benim de kontrole gitmem lazım ama marttan önce gidemeyeceğim ne yazık ki :/ Bana hamarat diyen 3prenses önce kendine baksın :) Sağ ol canım benim..

Çiğdem hanım Çiğdem hanım; siz nasıl bir kimseymişsin, elindeki takunyayı hem de linkiylen kafama geçirme evresinde kendinize gelmemiş olsaydın indiriverecektin kafama öyle mi? Ya kafam yarılsaydı da yeşil orlon iple 18 dikiş atılaydı hiç üzülmeyecek miydiniz sen? İnsan sevdiğini söylediği birinin üzerine hamam takunyasıylan mı yürür? Hayır takunya olmaz. Geçmiş olsun çiçeğine iliştirdiği karta asprin yapıştırır da getirir; ha ben gelemedim kusura bakma dersin o ayrı; her türlü hava muhalefetine karşın şehirlerarası kargo işi yapan güvercinleri var bu ülkemizin. Takunyaya korkumdan vantrologlar gibi içime içime öksürüyorum. Aba altından takunya göstertip sonradan kot terlik link blöfünü masaya sürmenizden belli sizin nasıl tehdit unsurlu bir kimse olduğunuz. Size hasta bir insanı takunya marifetiyle adam etme çabanızdan dolayı da ayrıca kırmızı kart göstertip takımdan atıyorum. Bu yaptığınız insanlık kurallarına aykırıdır. Şiddet iyi bir şey olsaydı şiddete evet derdik. Aklımı da almadınız değil bu arada korkudan :D Sevgiler göndermek istiyorum, eğer kabul ederseniz :D

Ali abiiiim; yetiş takunyaylan saldırıyorlar kızına. Çiğdem parmağını gözüme sokup bir de içinde saat yönünün tersine çevirmek suretiyle canımı çok yakmıştır. Yanmış can yanmamış candan iyidir, acı kavruğudur, güzeldir lakin bunu yapan da siyah beyaz sevimli kedi kisveli Çiğdem'dir. Altına olayı yumuşatmak için yımışak bir terlik koymuş Çiğdem hanım ama ben inanmam bu oyuna. Kafası yarılmadan daha önce şiddet görmediğime dair rapor almak için en dinamik, en fıldır fıldır göz halimle ulaşamadığım aile hekimime gidip 'bu kişinin takunyayı kafatasının ta ortasına yemesinden önceki son halidir' diye bir kaç poz digital fotoğraf çektirmesini rica edeceğim :D
Benden sepet olmaz. Bu da biline :D Kimse bana 'bundan iyi sepet olur' diye umut bağlamasın. Hayal kırıklığı kötü bir durumdur :)

Takunyalı hanım; hadi gel deyince takunyaylan mı gelinir? Ne bileyim, insan bir künefeylen gelir, bir limon kolAnyası olsun, bir içindeki minik topları taciz etmek suretiylen pörtlettiğin mentol kokulu mendillen gelir.. İstediğiniz kadar kıyamadım de sayın bayan Çiğdem, ben o takunyayı görünce içim ürperdi, dudağımda uçuk çıktı, kalbim kırıldı. Dedim kırılma, olmaz kırılmam lazım dedi ve kırıldı.. Maşayı sobada kızdırıp körebe oynayalım demezsiniz umarım sayın Çiğdem hanim :D Ayrıca hukuk; fakültesi de olan bir şeydir ve hepimize lazımdır.

YORUM YORUMLARI:

Yaşam gurum; :) ben bu şimşek ve gürültücü gökle yeni tanışıyorum. Sen beni görüverseydin :) Neyse geçti artık. Ertesi gün sanki hiçbir şey olmamış gibi :) Ödüm patlayana kadar buralardayım canım Nur annem benim..

Nedret ablam; gerçekten mi alışırım; umarım en kısa zamanda. Yoksa ciddi ciddi o neydi öyle?? Sizin oralarda da böyle oluyor acaba?

Nefise'm; anladığım kadarıyla çizmelerimden nefret etmişsin :P Aynı fikirdeyiz :) Bildiğin kara lastiğin üzerine çiçek çizmişler aslında. Yağmurda nefis oluyor. Nefret için sağ ol:P

Çınar'ım; sağ ol canım benim ama oradan öyle uzaktan baygınlık geçirmekle olmuyor. Gel burada bayıl :D Öptüm

Belgin'im; ben böyle şimşekti, gök sesiydi inan duymadım, görmedim. Enerji kesilince Alfred Hitchcock filmlerinin doğal sahnesi gibi,zahmet edipplato kurmaya gerek yok yani :) Bugün çok güzeldi hava. Günlerdir evde kalmayı faiziyle ödettim bugün havaya :)

Maviannem; çizmelerimibBeğenmen beni mutlu etti, çok sağ ol. Yağmur için yerinde bir ürün. Bir damla ıslanmadı ayacıklarım o yağmurda :) Rus dili biraz komik bir dil :) Şimdilik edindiğim izlenimlere göre bu dilden mi çıkmış; Gorki, Şolohov? İlginç. Ben öğreniyorum, evde de Hakan'a öğretiyorum. Şimdilik gayet iyi gidiyor. Tebrik için ayrıca çok sağol..

Çiğdem hanım; yine mi siz? Ne var elinizde? O arkanızda sakladığınız mikroskopla mı kıracaksınız bu kez sağlam kalan kafa kemiğimi? Bakın Çiğdem hanım şiddet hoş bir latife değildir. Lütfen şiddet görmek istememe hakkıma iyiniyetle yaklaşın yoksa dedemden kalan taş değirmenin taşıylan geliyorum ben de yanınıza. AAAA Mikroskop mu yaman değirmen taşı mı, modri heydan :D

Sedef'im; canım benim çizmelerim için çok teşekkür ederim.Bakın Sedef hanım siz almış olabilirsiniz çizmelerimi ama onları Erdim oğlum beğenmiştir. Çocuğu itekleyip yere düşürmek suretiyle yaralamayınız. Ayağı kırık oyuncuya, yedeği olmayan takıma karşın maçı alıp eve götürmeniz beni fazlasıyla memnun etti sayın öğretmenim :) Öğretmen arkadaşlara neden ayıp olsun, sizin top yuvarlak değil miydi yoksa??

Mayri'm; ne cesaret? Şimşeğin karşısına bir de fotoğraf makinesiyle çıkacağım? O zaman hiç affetmez beni. Tirim tirimn titriyorum çakıverecek diye, bir de fotoğraf? Olmaz :) Umarım sen başarırsın..

16 Aralık 2010 Perşembe

SEVMİŞTİM SİZİ.. KISA YAZI; bu da böyle olsun..

Zifiri karanlık. Çakan şimşeklerin gürültüsüne sanki ilk şimşek tecrübemmiş gibi yerimden sıçrıyorum. Her biri midemde patlayan birer dinamit gibiler. Yıldırım düşüyor, muhtemelen çok yakına. Enerji kesiliyor sık sık.
Normal diyorlar, buralar böyle diyorlar. Bu akşam güç bela gittiğim ve hava muhalefeti nedeniyle benden başka kimsenin gelmediğini düşündüğüm Rus dili kursuna zor hava koşullarını aşıp gitmiş fedakar insan edasıyla ulaştığımda baktım ki sınıf arkadaşlarım kırıtıp duruyor..
Ben bu havadan çok korkuyorum. Yatakların altına gizleniyorum.
Enerjinin kesildiği anlarda hala yazıyor olmak notebookun sevdiğim tek yanı :)

Benden haber alamazsanız bilin ki korkudan ödümü patlattım :P
Oysa ne çok sevmiştim hayatı..
Oysa ne çok sevmiştim sizi :)
Oysa neler var neler..


Bir de sararmış bir fotoğraf ekliyorum; bakıp bakıp bizi sevmişti dersiniz.
Fırk fırk..
Yorumlara yarın dönmek istiyorum. Üç saat Rus dili konuştum, yoruldum :D
Ali abim ve Çiğdem'im komedi dergisi gibisiniz :) Muhlis bey diyalogları :)))))

elvedd aaaaaahhhh :p

14 Aralık 2010 Salı

aile, beile, ceile, deile. Hödö hüdü

Aile Hekimliği Beile Hekimliği hatta bunun ceile si var deilesi var.
Boğazımdaki tahriş, vücudumdaki 206 kemiğin hepsi birden şiddetlice ağrıma eylemine devam edince internetten aile hekimi öğrenip öyle gitmek istedim sağlık ocağına. Ene benim aile hekimim Ankara'da görünmüyor mu? Ne yazık ki evet :(
Sağlık Ocağı hasta insanların sessiz bekleyişlerini sabırla sürdürdükleri bir yerdir genelde; yani bugüne kadar. Ben bugün sağlık ocağına giderken aile hekimimi öğrenmeyi zaten beklemiyordum, sistemin kusursuz işlemeyeceğini dolayısıyla ve hatta muayene olamayacağımı biliyordum. Gönül'cüğümün bir kaç gün önce yaşadığı deneyim de aklımın bir kenarında ama aile hekimimi öğrenmek için hiçbir sokak iminin yazılı olmadığı bir duvar haritasında topoğrafçılık yapmaya mecbur bırakılacağımı aklıma getirmemiştim. Ağrımayan tek noktam yok ve ben bir harita okuyarak evimi bulmaya çaışacağım? Ödülüm ne? Ödülüm de 0 km bir aile hekimi.
Kollarını göğsünün üstüne kavuşturmuş kırıtıp duran görevliye kafadan daldım. Cebime iki yumurta alaydım da ben oraya bir protesto anlamı kazandırıvereydim keşke :D
Tam bir karmaşa ama yine de insanlar sessiz. Bana gösterilen kapının önünde doktor beklemeye başladım. Yaklaşık 30. dk sonra Hakan demez mi Gülen bizim doktorumuz bu değil. Çıldırdım! Arkamı dönmemle az önce kendisine daldığım ve beni oraya yönlendirme gafletinde de bulunmuş olan kadını usulcacık sıvışmaya çalışırken yakaladım. İkinci raundu o sırada aldım O andan itibaren orada kalmam mümkün olmazdı, özel bir hastaneye gitmek üzere olay mahallini terk ettik.
Özel hastanenin dahiliye bölümü o kadar kalabalıktı, ben az önceki sinirsel gerginlikten dolayı da o kadar bitkindim ve dahiliye doktoru o kadar yerinde değildi ki.. Dahiliye doktorunun izini sürmeye acil servise indik. Bulamayıp dahiliye bölümüne geri döndük. SLE ve skeloderma hastası olduğumu söyleyip öncelik istedim. Doktor gelince hemen alalım dediler. Doktor yok ortada. Cinlerim tepemde. Hakan'a bir daha acile gitmeyi teklif ettim. Gittik, tabii bu arada ağlamaya da başlamıştım. Bir doktora derdimi anlattım. Doktor, büyük olasılıkla yeter ki susayım diye dahiliye doktoru gelene kadar beni acil servisin bembeyaz çarşaflı yataklarından birinde misafir etti. Uyumuşum.. Hasta masta didişecek gücü de buldum ya kendimde :D
Son on yılın ilk karı düşmüş Muğla'ya :) KKTC'ye ilk gittiğimde de 54 sene önce yağan karı götürmüştüm yanımda :D Bisikletle höydür höydür gezerken ciğerlerimi feci üşütmüşüm, her nefes alma atraksiyonum kaburgalarımın etlerime battığında çıkardığım inlemelerime uyandırıyor beni eğer dalabilmişsem uykuya :( Kafa kemiklerim bile, burun ve kulak kıkırdaklarım, yumuşak dokularım dahil her bir yerim acım acım acıyor :( Neyse ki tahmin ettiğim üzere grip değilim; boşuna mı oldum ben o grip aşısını :) Ateşim çıksaymış daha kolay atlatırmışım. Ama ateşim çıktı benim; 36.1. Nasıl yani? Ateşi sürekli 35.5 olan biri için 36.1 rakamı ciddi olmasa da bir artış sayılabilir :) Antibiyotik kullanmadan günde dört ağrı kesici ve boğaz fısfısıyla geçiştirebileceğim bir soğuk algınlığıymış bu çilem. Doktorun odasından çıkarken de biçki-dikiş kursuna verilmek üzere üç günlük rapor talebimi de sıkıştırıverdim araya :) Üç günlük raporluyum şimdi ama yarın akşam sürüne sürüne de olsa Rus Dili kursuna gitmem şart.
Az önce karşı sokağımızdaki elektrik tellerinden birinden havai fişek gibi şerare atmaya başladı. Elektrik arızaya telefonla ulaşamadım, ben de Facebook'da grup kuran Aydem çalışanlarına arıza bildirimi yazdım :D


Nefise'm; döndüğüne sevindim, hem de ne beceriyle, kırkyama işiyle dönmüşsün. Biçki-dikiş kursunda küçük de olsa ben de bir parça kırkyama yapmayı çok istiyorum. İğneliğin çok güzel olmuş. Ellerine sağlık. Geçmiş olsun dileğin için çok teşekkür ederim..
Aysema öğretmenim; çok teşekkür ederim. Elimden geleni yapıyorum iyileşmek için ama asıl çaba hastalanmamak için olmalı. Çok acıyor boğazım, kemiklerim. Dikkat etseydim olmazdı böyle. Yazı ve fotoğraflara olan beğeniniz için de çok teşekkür ediyorum. Erdim'i görsem öpeceğim de :(( Selamlar iletildi yerlerine..

Gönülçelenim; gel pisi pisi :) iyi dileklerin için çok sağol. Sen bu hasta halimle sağlık ocağında görecektin beni :D Her yerim ağrısa da mıh mıh yapmıyorum Allah'tan :D Ah kediyi yerinde görseydin yanında bayılırdın. Nasıl uzun bacaklı, nasıl asil ve yumuşak bir şeydi görmeliydin :)
Gel benim pisim oll da o fotoğraflardan birlikte çekelim :)

Cansu'm; sağolasın, böyle kıyamam diyorsun ya nasıl mutlu oluyorum. Çok sağol tatlı kız. O salgına yakalanmamak için grip aşısı oldum ya ben ama bu üşütme gribi aratmadı.. Ağzım, yüzüm paçavraya döndü ama neyse ki buna şükür..

Doğum günü kızı İdil'ciğimin tatlı annesi; güzel dileklerin için çok teşekkür ediyorum. O kadar ihtiyacım var ki güce. Fethiye bu mevsimde de çok güzelmiş. Ben daha önce böyle bulut görmüş olsaydım kesin hatırlardım. Pembe bulutları da ilk kez burada gördüm. Deniz mavisiyle gök mavisinden nefis görüntüler bunlar. Sanal olarak gitmene gerek yok, buyur gel. Ben de öpüyorum canım..

Nalan ablammmmm; köhür köhürüm nasıl bu hala geldim diye hiç düşünmüyorum. Benzin istasyonunun bahçesinde yağmur üstüme üstüme yağarken ben yuvarlaklar çizdiriyordum bisikletime :) Hak ettim ben bunu.. Fotoğrafları beğenmene çok sevindim ablam. Hastalık dışında her şey yolunda ve güzel gidiyor ablam. Ben de seni seviyorum ve çok özledim :( Özledim huleeeeyn!

Nalan; çok teşekkür ederim..

Nur, annem, yaşam gurum; çok sağol canım ablam. Özlemişsin buraları da beni de. Bekliyorum çık gel:)

VE KORDONDA BULUT GÖSTERİSİ:






12 Aralık 2010 Pazar

HASTAYIM BEN..

Bugün pazar ve ben hastayım. Son beş yılda ciğerlerimin hiç bu kadar hırpalandığını hatırlamıyorum :( Perşembe günü yağan deli midir nedir türünden yağmurun altında kaldım bisikletle. Yağmur yağarken üstü açık bir araçta seyir halinde olmak çok eğlenceliydi. Allahım öksürürken yakalandığım baş ağrısından kurtulmaya çalışıyorum şimdi.
Pazartesi, salı tam gün, çarşamba öğleye kadar biçki-dikiş, salı ve perşembe akşamları 3.5 saat aynı merkezde Rus dili kursundayım. Nereye koşturduğumu bilmeden koşturup duruyorum. Yoruluyorum. Dinlenemiyorum. Perşembe akşamları, yoğun kar yağışı nedeniyle okulu tatil edilmiş çocuk sevinciyle dönüyorum eve :)
Sabahları erken uyanıyorum. Kendimi iyi hissettirecek kadar yaptığım pilates egzersizinden sonra Papatya pide evinin nefis üzümlü keklerinden kapıp Hello cafenin bir masasında henüz demlenmiş iç ısıtan kokulu çayın eşlik ettiği denize karşı mutluluk çekiyorum kendime.. Bu iyot kokusu, yaz boyu görünmeyen martıların attığım ekmekleri havada kapış kapışı, (gerçekten), bunu yaparken mavi bulutların fon etkisi yarattığı bir sahnede dans eder havaları, buldukları ekmek kapısının çevresinde eşsiz güzellikteki kanat çırpışlarıyla dolanıp durmaları güne daha mutlu başlamamı sağlıyor. Bu koşturma arasında yetişmem gereken hiçbir yer yok. Dolayısıyla zamansız değilim, hatta her zamankinden daha fazla zamana sahibim. Her yer bisikletle bana aynı uzaklıkta. Yetişiyorum ve bu nedenle iyi ki üşengeç biri değilim, iyi ki bisiklete binecek kadar güce ve sağlık koşullarına sahibim diye duamı eksik etmiyorum.
Biçki-dikiş düşündüğümden iyi gidiyor. Pazartesi günü yazlık bir elbise dikmeye başlayacağım. Yazlık, çünkü elimde yazlık bir kumaş var; çünkü Fethiye'de kumaş bulmam biraz zor :( Hem istediğim çeşitlilikte bir kumaş mağazası yok hem de fiyatlar alıştığım fiyatların çok üstünde.. Soruna bir çözüm üretmem gerekiyor :)
Kurs arkadaşlarımdan biri reddemeyeceği bir iş teklifini değerlendirmek üzere İstanbul'a taşınıyor. Üzüldüm çünkü onu seviyordum. Güle güle Funda; yolun açık olsun..
Rus dilindeki son durumum; acayip komik ilerliyorum, o da şu ki Kiril alfabesini çözdüm. Rus diliyle yazabiliyorum, okuyabiliyorum ama anlamıyorum :)))))) Fiillere başladık. Alman dilinden artikellere alışık olduğumdan artikeller beni zorlamayacağa benziyor. Tekil şahıslar ve çoğullara göre fiil çekiminin altın kuralını buldum :) Bu dil öğrenemeyeceğim bir dil değil. Mart ayı gibi ikinci kura başlamayı düşünüyorum. Aynı cesareti İspanyol dili için de göstermeyi umuyorum.
Çarşamba akşamı elektriklerini boşaltmayı beceremedikleri için hır çıkaran bir kaç deli bulutun korkak esiri oldum. Gök yarıldı. Allahım camlar titredi. Sanki bir bomba yan bahçeye düştü. Korktum, ellerimle kulaklarımı tıkayıp kendimi kanepenin altına soktum :) Bir de 'bu daha ne ki!' dediklerinde anlıyorum ki şimşekler bana sakin yüzlerini gösteriyor şimdilik.. Şimşek etkisi hakkında bir fikir vermem gerekirse; nasıl çakıyorsa artık, elektrik saatimiz yandı. Yarın değişecek..
Çarşamba akşamından beri yazmaya çalışıyorum aslında. O gece bir kaç kez enerjimiz kesilince karalama defterinde yazmaya çalıştığım yazılarım sanki hiç yazılmamışlar gibi arkalarında iz bırakmadan çekip gittiler. Söz uçardı yazı kalırdı; hani?
Cuma akşamı Ali abim geldi. Gülmekten yerlerde yuvarlandığımı söylememe gerek yok sanırım. Her onun geldiğinde rastlantısal bir durumla makarna yapmış olmam çok acayip. Cuma akşamı Ali abim ve Hakan'a mutfak yamaklığı yaptırdım. Bir kaç hafta önce çok hafif bir pasta tarifi uydurmuştum. Çok çabuk bir tarif ve hiçbir yapay malzeme kullanılmadığı için gönül rahatlığıyla tüketilebilir. Belki böyle bir tarif zaten var ama ben bilmiyorum. Hakan, Ali abim ve patronun ben olduğum mutfakta güzel bir pasta yaptık :) Eğlenceliydi, zaman akıp geçti.
Fotoğraf makinemden memnun olmadığımı düşünmeye başlamışken Ali abim hafıza kartının çok yavaş olmasından kaynaklanan kalite düşüklüğünü 'kızım bu kart çok yavaş' cümleleriyle ifade edince dün hızlı bir hafıza kartı aldık sabahın neredeyse köründe çünkü Ali abimin fotoğraf ve fotoğrafçılık konusundaki mihmandarlığına DA çok güveniyorum. Şu an itibarıyle artık fotoğraflarımı beğeniyorum :)
Dün Ali abimle bir olup bir kedi sevdim. Kedi sonra beni tercih etti :P Sonra kedi beni Hakan'dan kıskanıp kafa göz daldı bana :) Ama yaptığının bir hata olduğunu zaten biliyordu ki özür dilemek mahiyetinde kucağıma pıstı kaldı, kımıldayamadı :) Çok cici, balerin gibi duruşu olan uzun bacaklı bir hanımefendiydi kedimiz.





Pencerenin/dükkanın önüne oturmayın yazısının okunabilir derecede yanına oturmak ne hoş bir davranış :D
Vedalaşmak ne zor bir an sevip sonrasında arkanda bırakmak zorunda kaldığın hayvanla.. Ona dokunduğum o andan sonrası için kendimi ona karşı sorumlu hissediyorum, bırakıp gittiğimde ona onu hep seveceğim, yalnız bırakmayacağım konusunda garanti ve ümit vermişim de hevesim geçince çamura yatıp onu terk etmişim gibi hissediyorum :( Sahilde o kadar çoklar ki :( ve o kadar alışmışlar ki anlık sevilip anlık terk edilişlere :( yalvaran gözlerle arkandan gelmeye yeltenmiyorlar bile :( Kısa anlarda sevgi alış verişi :( Çok üzülüyorum, onlara sırtımı dönüp her yürüdüğümde arkama bakmaya cesaret edemiyorum. Hakan'a soruyorum: 'geliyor mu?' Gelse de ardımızdan, gelmese de ikisi de üzüntülü hikaye benim için :(
İyi hissedene kadar biçki-dikiş kursuna gidemeyebilirim ama Rus dili kursunu kaçırmamalıyım. Gerçi yerime Hakan'ı gönderebilirim çünkü ben de Hakan'a Rus dili öğretiyorum ve çok çabuk öğreniyor :) Kiril alfabesini 30 dakikada kusursuz öğrendi. Yarın bir gün sokakta bir Rus kızıyla konuşması gerekse hala gurur mu duyarım Hakan'la yoksa gözünü oyup kafasını taşla mı ezerim bilemiyorum :D
Net sorunumuz kanepenin kenarına oturmak suretiyle çözüldü :D Salonda sadece kanepe kenarında çekiyor çünkü :D Oysa ben miniminnacık notebooka koca bir klavye ve notebookun yarısı büyüklükte bir fare bağlamışken kanepe kenarında tünemek iş mi :) Notebook, klavye, fare üçlüsünü Mando görseydi 'ay çok kıro' derdi :))) Ne yapayım sevmiyorum notebook ya da dizüstünü :/ İlle klavye ve fare lazım bana :)
Ben hastayım. Bu güzel güneşli günde ben hastayım :( Burnum kanıyor ara sıra :( N'oolur siz hastalanmayın..
Güzel bir pazar ve iyi bir hafta diliyorum hepinize. Hepinizi seviyorum :)

Tıklarsanız büyürler..











Hakan'ın sihirli lambası..

Yorumlar için çok teşekkür ederim. Daha iyi günlerim olacak; yani umarım :/
Öpmüyorum, mikrop bulaşmasın..
Erdim'i, oğlumu çok özledim :(

9 Aralık 2010 Perşembe

ÇİĞ YUMURTA CİLDE İYİ GELİR


ŞAKIR ŞAKIR AÇILAN ŞEMSİYELERE KARŞIN KAFANIZA İKİ YUMURTA İSABET ETTİ DİYE Mİ BU CELAL?
BEN BU ÇOCUĞUN BU HALE GELMESİNE NEDEN OLAN DEMOKRASİ ANLAYIŞININ!

Komşu bilgisayarından anca bu kadar :(

insan olun biraz, öznur-ata, yetenek sizin, Çınar, Şanslı, neduk, aysema, 3 prenses, peri;
DİLEĞİMİN KARŞILIK BULMASINA ÇOK SEVİNDİM.
HEPİNİZİ SEVİYORUM AMA YİNE DE GİDİYORUM :p
YARIN DA GÜZEL OLSUN; BUGÜN GİBİ..

8 Aralık 2010 Çarşamba

30 Kasım 2010 Salı

VAY VAY VAY; ÇANTAYA BAK ÇANTAYA!

Vay arkadaş vay!
Neler oluyor neler?
Ben soramıyorum, el soruyor.
Bakın bakalım kim ne demiş?

Not: Internet sorununun bir kısmını çözme aşamasına getirmiş bulunmaktayım. Azmim kesinlikle takdire şayandır; biline :P
Havai fişekler atılsın, konfetiler serpilsin üstüme :D Bekle beni blog alemi, dönüyorum :D

Dönene kadar benim için..

23 Kasım 2010 Salı

SAVAŞIN EŞİĞİNDE

Mando bu sabah gitti. Önce Pamukkale ardından İzmir yapacak. Birbirimizi özleyeceğimizi söyleyerek ayrıldık Mando'yla. Yolu ve rotası açık olsun. Ayrılıklar beni yorar, üzer. Yoruldum ve üzgünüm. Hiç tanımadığım, kültür, örf ve adetini bilmediğim kendini yollara ve Türkiye aşkına vurmuş birinden ayrılmak hoşuma gitmedi. Mando'dan harika bir ev arkadaşı olur; ama söyleyim, makarna yapmayı bile bilmiyor :P Günde onbeş saat çalışan ve evini sadece otel gibi kullanan bir kadından söz ediyoruz. Çalışma ve yaşam koşullarının çok ağır olduğu bir ülkeymiş Kore. Kültürlerimiz birbirine yakın. O bir Atatürk hayranı, Kore Savaşına -ki ne anlamsız bir savaştır o! O anlamsız savaşa katılımımız NATO'ya giriş anahtarımızdı!- asker gönderdiğimiz için bize minnettar. Kesinlikle benzer espri anlayışına sahibiz, ev işlerine katılımcı, korumacı, sahiplenici; Dolunay'la anlaşmazlığa düştüğümüz bir konuda bana o kadar destek oldu ki :) Gitmeden bir gece önce bizde kaldığı için bize bir şeyler yapmak istediğini söyleyecek kadar nazik -gerçi benim pek hoşuma gitmedi bu çünkü kesinlikle tabii ki bir karşılık bekleyerek davet etmedik onu-olması, eve kocaman bir pastayla dönüp parasını harcadığına kızıp üzerine çullandığımızda mahcup olup özür dilemesi.. Çok tatlıydı :)
Giderken bana anlatacağı şeyler olduğunu ama bunu ancak posta yoluyla yapacağını söyledi Mando. Sonra akşam saatlerinde Kuzey Kore ile Güney Kore'yi savaşın eşiğine getiren bir gerginlik yaşandığını öğrendim. Sakın bu Mando düğmeye basan kişi olmasın :P Ya da sanayii casusu filan :P Tamam kabul ediyorum, savaş asla insani bir anlaşma biçimi değil. Hem de parçalanmış bir ülkenin birbiriyle savaşa girmesi hiç kabul edilir değil ama benim Kore'li bir arkadaş edinmemden sonra bu olayların gelişmesi yakın çevremde bir takım geyiklerin dönmesine neden oldu. Öyle ki, uğursuz olduğum söyleniyor :P Geyikler bir yana, umarım eskiden aynı ülkenin vatandaşları olan bu insanlar birbirlerine, kendilerine ve ekonomilerine daha fazla zarar vermekten vaz geçerler. Ha bu arada, eve hiç tanımadığım birini almam konusundaki şaşırmış olan arkadaşlarım; bu benim ilk vukuatım değil. Bu sokaktan insan toplayıp eve getirme olayları bana ailemden miras. Genetiğimde var yani. Benim için o kadar doğal ve olası ki bu, dolayısıyla sizin şaşırmış olmanız beni daha çok şaşırttı :) Ah şu internet sorununu bir çözsek hepsini anlatırım ama elim kolum bağlı ne yazık ki :( Hala Dolunay'ın telefonundan bağlanıyoruz :(
Rusça kursuna başladım ben :) İlk dersimiz bu akşamdı ve başaramayacağıma minimum ihtimal vererek gittiğim ilk dersimde kendimle gurur duydum. Rus öğretmenimiz sınıfımızı çok başarılı bulduğunu ve daha önceden Rusça bildiğimiz konusunda şüpheleri olduğunu söylemek zorunda kaldı :) Sedef bana hep 'sen dil öğrenmek için doğmuşsun' derdi. Ve sanırım bu doğru. İlk dersteki performansıma bakarak biraz iddialı olacak belki ama gayet iyiydim. Tahtaya bile kalktım :) Kiril alfabesiyle 'anne orada' yazdım tahtaya :) Yerime geçerken de 'annem nerede?' diye kendime sorarken ağlamamak için tuttum kendimi :( Bulmaca gibi alfabesini öğrenmekten çok zevk alacağımdan kesinlikle emin olduğum bu dili pek sevdim :)
Rus dilinde de Alman dilindeki gibi feminen, maskülen ve nötr artikeller var yani Alman dilindeki artikel aşinalığım işime yarayacak. Mantık aynı. Kurs biçki dikiş kursuyla aynı yerde ve 18.00de başlıyor. Bisikletle gidiyorum. Kore'lerin birbirine girdiğini de kursta olduğum sırada Sedef haber verdi. Yine şaka yapıyor sandım. Bizim birbirimize yaptığımız şakalar, absürdlükler bir gün başımızı derde sokacak diye korkuyorum :D
Hem misafirim var hem de yorgunum diye iki gündür biçki dikiş kursuna gitmiyorum.
Yorgunum çünkü Mando ve Dolunay'ı Saklıkent, Tlos ve Akyaka'ya götürdük. Ertesi gün Büyük Samanlık, Küçük Samanlık ve Kuleli koylarını gezdik. Dolunay kasımın 22sinde denize girdi. Grip aşısı olmama karşın cesaret edip ben girmedim ama su soğuk değildi; ayaklarımı soktum, oradan biliyorum.. O kadar çok fotoğraf var ki ama ekleyemiyorum :( Bir kaç güne çözülmezse bu internet sorunu ben bu işleri bırakırım cümle aleme ibret.
Yarın akşam Dolunay Ankara'ya dönüyor. Fethiye'yi o kadar sevdi ki Ankara'daki işlerini yavaş yavaş devredip devredene kadar da mayıs-eylül arası yarı zamanlı olarak Fethiye'de yaşamaya karar verdi. Hatta az kalsın bir tekne bile alıyordu :) Her yere bisikletle gitmek, aklına estiğinde kendini kordona atıvermek çok hoşuna gitti.. Bense şimdiden mayısı bekliyorum. İş Sedef'e kaldı. Bir de o gelse tamamdır.
Saçlarımı kestirdim. Son derecede çirkin oldu :) Üzülmüyorum çünkü benim için hiç önemli :)
Yorumlar için çok ama çok teşekkürler, hepsi aklımda.
Ama ben yine yanıtsız gidiyorum.
Ben yine seviyorum sizi diyorum..

21 Kasım 2010 Pazar

OLTAYA KORE BALIĞI TAKILDI :)

Hayatımda çok önemli değişikliklerin olmasının arefesinde belki can sıkıntısından, belki sabrımı sınama, belki de derdimi denize dökme çabasından deneme mahiyetinde balık tutma çalışmalarında bulunduk dün akşam. Nefis bir hava, nefis bir dinginlik, kendimi rüyada hissettiren bir gökyüzü pembesinde balık tutamamak umurumda bile olmadı. Değil balık tutmak, misinayı denize bile saplayamadım :( Dolunay denemelerimizin ilk beş dakiasında bir kaya balığı yakalamayı başardı ama bu iş bana göre değil deyip balığı denize geri salarken bir ağlamadığı kaldı :D Yufka yürekli kardeşim benim :) Balık tutmaktan vaz geçmem gerektiğini anlamam fazla zamanıma mal olmadı :) Gökyüzü fotoğrafları çekmek için nasıl olduysa evde unuttuğum makinemi almaya gidip döndüğümde çekik gözlü gençten bir kızı balıkçı abi ve Dolunay'la sohbette buldum. Tanışma faslından sonra balıkçının kıza karşı hafiften niyeti bozduğunu anlayınca kızı olası bir tehlikeden kurtarma operasyonuna kafadan imza attım :D Balıkçıya fark ettirmeden Dolunay'a kızı alıp eve gidelim diye sms attım :D Gece yarısı Selçuk'a gideceğini anlatan kız kordondan eve yürüyüşümüz sırasında evimizle ilgili sorular sormaya başladı ve sonunda bombayı patlattı; extra yatağınız var mı? Ve ekledi, Fethiye o kadar güzel ki, burası okadar büyülü bir yer ki eğer beni misafir ederseniz bir gece kalıp yarın da gezmek isterim Fethiye'yi. Akşam yemeği öncesi Mando'nun otobüs bileti bayram kalabalığı nedeniyle ertesi güne değil ama ancak pazartesi sabah 9.00a rezerve edildi. Ülkesinde bilgisayar mühendisi olarak çalışan Mando, haziran ayından eylüle kadar kaldığı Türkiye'yi çok sevdiği için ikinci yolculuğu için daha fazla bekleyememiş. Fethiye'ye de aşık olmuş. Ciddi ciddi Fethiye'ye yerleşmeyi düşünüyor şimdi :) Balık tutamadık ama oltaya takılan Kore'li bir kızla döndük evimize dün akşam :)
Ben yemek hazırlarken ısrarla yardım etmek istemesi, babamı yemeğe davet etmek için 'hadi gel, otur' demesi, babam gelmeden yemeğe başlamak istememesi, bizi rahatsız etmemek için yerde yatmayı teklif etmesi acayip sıcak hisler uyandırdı bende. Tabii ki onu yerde yatıracak değilim; sorunu büyük yatakta birlikte yatarak çözdük :)
Aslında bu, her iki taraf için de bir risk; ne o bizi, ne biz onu tanıyoruz. Nasıl insanlar olduğumuzu bilmiyor O, keza biz de..
Bugün erkenden uyanmış kapıdan çıkarken yakaladım Mando'yu. Bizi rahatsız etmemek için güvercin adımlarla hareket ediyordu. Biraz dolaşmak istediğini söyleyince onu uğurlayıp sonra uyumaya devam etmek için yatağıma döndüm. İki saat kadar sonra Mando'yu merak ederek uyandım. Birbirine benzeyen sokaklarda belki evi bulamamıştır diye sokaklara Mando peşine düşmek için sokak kapısını açtığımda bir gazete parçasını yaydığı merdiven basamağında otururken buldum onu. Gazetenin diğer sayfalarını ise okumaya çalışıyordu :)
Çok gezdiği için Mando'ya part time Korean ismini taktım :)
Sonra Saklıkent'e gittik, ardından Tlos ve Kayapark.
Bir Koreli'nin gelip aşık olmadan gidemediği Fethiye'den ben nasıl gideyim?
Ben burada hayat buldum.
Ben burada huzur buldum.
Ben burada acılarımı kabullenmeye yüz tuttum..
Ben bütün bir hayatımı burada geçirmek istiyorum.
Kuyruğundan kapana sıkışmış bir fare gibi hissetmiyorum artık kendimi.
Komşularımı, edindiğim arkadaşlarımı ve onlarla birlikte olmayı çok seviyorum.
Önümüzdeki günlerde zorlu, üzüntülü bir süreçten geçeceğim.
Hazır değilim..
Ama artık bu noktadayım.
Yorumlara ne yazık ki dönemiyorum.
Bilgisayar sağlamken internet bağlantısı nazlanıyor, internet bağlantısı varken bilgisayar sinir ediyor. Dolunay bana bayram hediyesi olarak benim yarım laptop diye nitelediğim notebooklardan almış ama internet bağlantısını tanımamazlıktan geliyor bu minik şey bu kez :( Telefondan bağlanıyoruz..
Hepinizi çok seviyorum ve çok da öpüyorum.
Her zamankinden daha çok üstelik :)

17 Kasım 2010 Çarşamba

BUNCAĞIZLARA KIYILIR MI?





Sen bana kurban olma.
Ben senin o mavi bakışlı gözlerine kurban olurum..

Her bayram bana kara yas.
Anneciğimi çok özledim.
Olanlar annesinin elini öptü.
Ben ve annesizler yine kalakaldık boyunları bükük :(
Kuzen abişlerim ve ablam için üzülürdüm.
Hayatları birbirlerini görmek için Ankara-İzmir-İstanbul üçgen özlemi içinde bayram kovalıyorlar diye.
Farkım mı kaldı onlardan :(
Kocaeli-Ankara-Fethiye üçgenini de biz oluşturduk ama neyse ki bayramın ilk günü Dolunay geldi Ankara'dan, boyun büküklüğüme, mahsun bayram sevincime ortak..
Hayat zamanı peşinden sürüklese de saçlarından acı hep aynı acı.
Yoksunluğunda hissettiğim bütün acıların binlercesine çarptım bugün.
Neyse ki kardeşim yanımda, babam bizimle, dostlarım hep yanımda..
Bayramınız kutlu olsun..





12 Kasım 2010 Cuma

BENİM SIRTIM YERE GELMEZ! TEŞEKKÜRLER BANUCA'M! KELEBEK ETKİSİ, oy ne çok şey :)

O kadar mutluyum ki, o kadar iyi hissettim ki.. Sanki o ilacın firmasını bağışladınız bana. Arayan, postayla bilgi veren, ilaç tedariki için yapabilecekleri bir şey olup olmadığını soran arkadaşlarıma, hiç tanımadığım insanlara sonsuz içtenlikte binlerce teşekkür!

Öğleye doğru Banuca'm aradı; hani Erdim'i görmeye gittiğim süre içinde aynı ilde bulunduğumuz halde iki adımlık yolu gidip yüzyüze görüşmeyi beceremediğim Banuca'm, hani bana Işıl'ımdan tin min tini mini hanım çantası gönderdiğinde teşekkür etmeyi eşekliğimden dolayı geciktirdiğim Banuca'm.
Henüz uyanmıştım, zira geceden bir sorununa canımı sıktığım arkadaşımdayken aklım, iki vcd filmin; ancak %25ine kendimi vererek izlemiş ve çok geç uyumuştum.

Ben bile ilaç peşine henüz düşememişken Banuca'm sağ olsun ta İzmit'lerden bana tam altı kutu Plaquenil bulmuş! Ön hazırlığı yapmış. Eczacı arkadaşını aramış, işi çözmüş biz telefonda konuşurken arayan eczacı arkadaşına bir yandan da benden aldığı bilgileri iletiyordu. Nasıl teşekkür edeceğimi asla bilemediğim canım Banuca'm seni çok seviyorum. Çok sağ ol! Bayramdan sonra ilaç raporumu gönderince altı kutu Plaquenilim olacak :) Bu da 75 günlük ilaç demektir. Bir dahaki Plaquenil'leri Banucam'la birlikte onun eczacısından almayı istiyorum :) Çok mutluyum, ilacın bulunmasıyla eşit oranda düşünülmek, yardıma koşmak. Çok ama çok teşekkürler. O kadar sevindim ki oturdum ağladım bir posta :)

Şu an bir internet cafenin kapıya en yakın masasından yazıyorum. Hafiften atıştıran yağmurun iyice belirginleştirdiği yasemin kokuları geliyor burnuma. Çok duyguluyum şu an. Mutluluktan, bu kadar iyi arkadaşlarım olmasından dolayı duyduğum sevinçten ağlamam geldi. Her an ağlayabilirim :D

Biz dün önce sağlık ocağına gitmeye karar verdik. Sonra babamın da fikirsel katkılarıyla dispansere gitmek üzere yola çıkmaya karar verdik. Evimizle aynı caddede tepe lambası ve sirenlerinin yandığı bir ambulansın önünden yola fırlayan genç bir kadının Hakan'a 'yardım edin, hastamı aşağıya indiremiyorlar' cümlesinin bitmesini beklemeden bisikletlerden attık kendimizi aşağıya. Hakan'dan önce dar ve yuvarlak dönen merdivenlerden iki katlı bir binanın ikinci katında aldım soluğu. Hakan'ın da peşim sıra olay yerine intikal etmesiyle iki sağlık görevlisi kadın ve kiloluca erkek bir doktorun aşağıya indirmek için çaba sarf ettiği hastanın yatırıldığı plastikten matin kulplarından tuttuk. O kadar üzüldüm ki :( Gencecik bir adamdı matte yatan :( Göz göze gelmemeye çalıştığım adamla bir an için bakışlarımız birbirine kitlendiğinde gözlerindeki umutsuz çaresizlik içimi delik deşik etti.. Sanırım ben bu tür bir iş yapamazdım :( Neyseki ağlayıp zırlamadan çabucak toparladım kendimi. Hastayı kazasız belasız ve çabucak indirdik aşağı. Annesinin refakatçi olarak yanında gittiği hasta ambulansa nakledilirken o ağırlıkla ambulans merdivenlerini çıktığımda skelodermalı kolumun ağrısını anca o zaman hissettim. Sağ kolumu ağır işlerde kullanmamaya özen gösteriyorum hala çünkü. Ambulans hareket ederken bizden yardım isteyen kadın ve çevrede bekleşenlerin teşekkür ve dualar eşliğinde bisikletlerimize binmiştik ki kadının hastanın evraklarının olduğu çantasını unuttuğunu söylediğini fark ettik. Kadının yanında sakinleştirilmeleri pek mümkün görünmeyen iki küçük çocuk ağlaşıp duruyor.. Kadın çocukları başkasına bırakıp gitmemeliydi. Böyle bir travma yaşamış iki küçük çocuk annelerinin gidişini hiç unutmazlardı. Hani öyle sahneler vardır; çocukluğumuzda çok etkilendiğimiz ve hayatımız boyunca aklımızın bir kenarındadır da yeri geldiğinde ortaya çıkan. Çantayı alıp bisikletin sepetine koydum; 'biz götürürüz'. Hastanenin bulunduğumuz yere uzaklığını sanırım 2-3 km. olarak tabir edebilirim. Nasıl basıyoruz ama. Kan ter içinde hastaneye ulaştık. Acil serviste hastayı bulduk. Annesi bizi görünce şaşırınca aklına başka bir felaket gelmesin diye evrak çantasını eline tutuşturuverdim. Konuştuk, geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Teşekkürün, duanın bini bir para. Bu kadar teşekkürü anlayamıyorum, kabul etmek de istemiyorum çünkü bu teşekkürlük bir durum değil. Bu herkesin yapabileceği ya da yapması gereken bir şey olduğundan teşekkürü reddedişim. Eğer bu, teşekkürü bu kadar hak ediyorsa vay halimize..
Saat 14.30du ve oysa şimdi bir gün önce o kadar yolu çiş poşeti bölgesi ağrısıyla kat edemeyeceğimi düşündüğüm için hastane seçenekleri içinde bile görmediğim hastanedeydik. Randevulu sistemle çalışan bir hastanede cerrahi bölümüne hemen randevu almamız mümkün olabilir miydi? Oldu :) Numarasını aldığımız ilk doktor heyet için kurula gireceğinden bizi diğer doktora yönlendirdi. Diğer doktorun odasının önünde gülmekten bizi kırıp geçiren o çok tatlı yaylalı kadının deyişiyle 'ilaç bohçaçıları'nın doktorun odasından çıkmasını tam 45 dk. bekledik. Biraz bozuldum ama arıza çıkaracak durumda değildim. Evrak çantasını getirdiğimiz için, o ağlaşıp duran çocuklar anneleriyle kalabildiler diye mutluydum. O mutlulukla, sorunu çözebilecek yüz hatlarına sahip değildim. Henüz dudak kenarlarım sinirden titremekten çok uzaktı. Hem avukat, eşi ve yayladan gelen kadınla o kadar eğleniyorduk ki kahkahalarımızın ilaç bohçacısıyla sohbetteki doktoru rahatsız edebileceğini bile düşünmedim değil. Kim bilir belki de ilaç bohçacısı ve doktor 'bırakalım sohbet etsinler. Ne güzel gülüyorlar' demiş de olabilirler :P
Muayenem güzel geçti. Doktordan duyduklarım beni tatmin etti. Sıkıntımın bir süre sonra geçeceği müjdesini aldıktan sonra bacaklarımızda ağrı, sırtımızda kurumaya yüz tutmuş terimizle eve dönüş yolunda verdiğimiz deniz kenarı molamızda konuştuk Hakan'la. Bu bir kelebek etkisi olabilir miydi? Biz hastaneye gitmek için bir dakika erken çıkmış olsaydık böyle bir olaya tanık olabilir miydik? Ya da bir arka sokaktan geçirseydik yolumuzu?
Bir gün önce kendim için gitmeyi göze alamadığım hastanede böyle bir olay sonrası gitmemiz?
Tersine çevirelim. O genç adam hasta olmasaydı keşke de biz oradan hiç geçmeseydik. Daha da tersine çevirelim. Bisiklet kazası yapmasaydım. Acayip işler bunlar..

Bugün de Banuca'm ilacımı buldu. Mutluyum..


Sevgili girls on blog, Gönülçelen'im, Nedret ablam, Banuca'm, 3prensesim, hepinizi çok seviyorum. Nedret ablam sağ ol araştırdığın için. 3prensesim cafeden çıkıp arıyorum hemen seni. Gönülçelenim her şey yolunda :) Tek bir sorun var, o da yavaş olamıyorum bir türlü :PpPp
Girls on blog anneciğine çok geçmiş olsun. Bilgi için de teşekkür ediyorum. 20 sene önce Chloroquine Phosphate isimli olan kinini kullanırken Sıtmayla Savaş Derneğinden alırdık bu ilacı. İzmir'de Sıtma Savaş Derneği'nden mi veriliyor bu ilaç? Seninle konuşabilir miyiz?? Telefon numaranı geç bile olsa gulen.tezer@hotmail. com'a yazabilirsen çok mutlu olurum.
Defdef'im, canımın yarıya bölünüğü; sağ olasın :)



Bu fotoğraflardan sonra düştüm bisikletin üstüne.
Böyle geniş geniş güzel güzel oturuyordum bir kaç gün önce :D


Deniz kenarında taş sektirir gibi kendimi sektiriyordum :D

Sonra şu halime bakar mısınız?
Karnımı nasıl da korumaya çalışmışım :D
Yüzüm yamuk yumuk :P
Koca Hakan 'gel artık' diye aradı. Gitmem lazım.
Seviyorum sizi..

11 Kasım 2010 Perşembe

TEŞEKKÜR, HASTANE NOTLARI ve PLAQUENIL ricası

:( Bilgisayar sorunumuz hala çözüme ulaşamadı :( Bu gidişle ben Nirvana'ya ulaşacağım :D
Bütün yorumlar için tek tek teşekkür etmek isterdim ama ne yazık ki ev sahibimin oğlunun bilgisayarından cümle içinde geçen bir teşekkür edebiliyorum şimdilik :(

Bugün, anlatmayı üzerime borç bildiğim ama bir önceki paragrafta üstü kapalı biçimde 'ziyaretin kısası makbuldür' anafikirli temadan dolayı anlatmamak için kendime didiştiğim ilginç bir olay sonrası gittiğim hastanede ve bisiklet kazası ile ilgili notlar:

*Ben bisikletten düşmemişim. Önce bisikleti düşürmüşüm sonra da bisikletin üzerine kendimi düşürmüşüm. İkisi ayrı şeylermiş. Çok bilmiş koca Hakan'cığım olayı canlı yayın şeklinde arkadan takip sırasında izlediğinden gördüklerini böyle beyan etti :D

*Mesaneyi -ki ben kendisine daha kibar bir tabir olduğunu düşündüğümden ÇİŞ POŞETİ diyorum- bisikletin gidonuna gömüp her böyle yaralanma sonrası nutkumun tutukluğu nedeniyle ağlama sesi çıkaramayınca kaza basit sanıldı ama ertesi gün çiş poşeti civarlarında ancak ayıların sevebileceği irilikteki armut büyüklüğünde koca bir morluk ve fınfık kadarcık bir ödemle uyanılınca durumun ciddiyeti fark edildi. Yoksa kaza sonrası ben eve bisikletle mi dönerdim :D Yoksa ben düştüğüm yerden 'bi' gören oldu mu Hakan, insanlar bana bakıyor mu, bakıp da gülen var mı?' diye mi sorardım :D Bazı arkadaşların -ki O kendini iyi biliyor :P kulakları çınlasın. Anladın sen onu :D hihihihihi

*Bir gün sonra doktora gidilir. Morluk için 'kocam dövdü' denilir. Cevap olarak 'ne iyi kocanız var hem dövüyor hem hastaneye getiriyor' yanıtı alınınca susulur. Verilen ağrı kesici ve pomad kullanılır.

*Ağrı akşamları çoğalır, morluk büyür, ödem enine genişler. Bugün yeniden doktora görünmeye karar verilir. Yakındaki dispansere gidilecekken o ilginç olay yaşanır ve devlet hastanesinde soluk alınır. (Gerçekten soluğu Devlet Hastanesinde aldık)

*Genel cerrah büyüyen ödemin nedenini yukarıda ama bizim fark edemediğimiz ödemlerin yer çekiminden dolayı aşağı kayarak birikmesi olarak açıklar. Kullandığım ilacın da doğru ilaç olarak onay alması içimizi rahatlatır. Patlayan bir kılcal damarın suçlusu olduğu ödem pomad kullanımıyla geçecekmiş. Çiş poşetinin patlamamış olması da benim şansımdanmış..

*Şimdi daha iyiyim ama kilo vermeme karşın insanların 'aman sakın burada doğurma!' bakışları altında 8.5 aylık hamile gibi dolaşıyorum her nedense :D İnecekmiş şişim :)

Bütün arkadaşlarıma yorumları için, arayıp sordukları için taaaa peçeteliklik yazımdan beri çok ama çok teşekkür ediyorum.

ÖNEMLİ NOT: PLAQUENIL İSİMLİ ETKEN MADDESİ KİNİN OLAN İLACI BULMAKTA ZORLANIYORUM. FİKRİ OLAN VAR MI? Kinin yapımında kullanılan maddenin üretiminde bir sıkıntı olduğu bilgisine ulaştım. Ve sadece onbeş günlük ilacım var. Yolunuz bir eczanenin önünden geçerken tatmin edici bir bilgi alabilen olursa çok sevinirim..

10 Kasım 2010 Çarşamba

HER 10 KASIMDA AĞLADIĞIMDAN DAHA ÇOK.. YAZININ SONUNDAKİ FOTOĞRAFA DİKKAT!!!



Ekim 2007, İzmir.

Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.

*Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!

*Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına... “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar, Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar: “Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası bedava!”

*İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır.

*Bir ödlek geri adım attı...
On binlerce cesur öne çıktı.

*Atatürk’e sövme modası...
Dövme modası yarattı.

*Köprüaltı örnek oldu, İzmir’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna... Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne... Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul’da patladı... Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200’ün üstünde dövmeci var.

*Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında... Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda.

*Ölümünün üzerinden taaa 72 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?

*Neymiş, işten atarlarmış...
Bizim işimiz Atatürk.

*Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün... Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs’tır... Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.

Mustafa Kemal, ilelebet payidardır.


YILMAZ ÖZDİL 10 KASIM 2010



















Fark..










AMPULÜN PATLADIĞININ MÜJDESİ..
PATLAYAN AMPULÜ BEYAZ ELEKTRİK BANDIYLA ONARAMAZSINIZ!
KIRMIZIYA BOYADIĞINIZ YERLERİN VOLTAJI YÜKSEK GELDİ
VE PATLADI AMPULÜNÜZ!



Böyle özel bir günde polemik değil amacım ama gördüğüm bu tür manzaralar karşısında sessiz kaldığım hiç olmadı.
Yer: Fethiye Cumhuriyet Anıtı
Tarih: 10 Kasım 2010
Konu: AKP'nin çelengi.
Görevlilerle aramızda geçen diyalog:
Gülen: Bu çelenkle siz mi ilgilisiniz?
Görevli: (ne söyleyeceğimi tahmin edemeyeceğinden sanırım gülümseyerek) Evet
Gülen: Ampulünüz patlamış! Patlak ampulle mi geldiniz buraya!
Bozulan adamlar..
Belirtmekte yarar görüyorum, polemik değil amacım. Ben polemiğe girmem üstelik. Ne söyleyeceksem söyler çeker giderim!,

Her 10 Kasımın 09.05inde sirenlerin eşlik ettiği o iki dakikalık sessiz hareketsizlikte gözlerimden yaşlarım akar yüzümü yıkamaya..
Daha buruk, kendimi bildim bileli ilk kez Ata'mın huzurunda değildik.
Bugün Ankara'yı ilk kez özledim..

Dünyada hiçbir lider ölümünün ardında böyle bir iz bırakmadı.
Kalbimizde, beynimizde, ruhumuzda..

Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu ülke, bu ulus sana minnettardır!


Not: Bilgisayarım bozuk. Bir de bir bisiklet kazası geçirdim. Yaralandım. İyileşmeye çalışıyorum, bunu yaparken de bisiklete binmeye devam ediyorum ÇÜNKÜ korkmuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum ben!
Susmuyorum..








Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails