28 Eylül 2009 Pazartesi

MİME SEVİMSİZ YANITLAR VE BİR ÖNERİ

Ben sözüm-ona tatildeyken tatlım arkadaşım bizimgibiler tarafından mimlenerek ebe seçilmiştim. İşte bir türlü yazmaya fırsat bulamadığım o mim ve sevimsiz yanıtlarım!

Hangi şehirde yaşıyorsun?
Ankara

Mesleğin?
Sağlık koşullarım nedeniyle mimarlık ikinci sınıftan terkim. Para kazanarak yaptığım basketbol hakem ve antrenörlüğüm var ama şu an yapmıyorum.

Blog yazmaya başlama kararını nasıl aldın?
Bu kararı ben vermedim. Anneciğimle blogları okurken annemin 'sen de yazsana' sözlerine daha fazla kayıtsız kalamadım. Blog yazma kararı hevestir de ya kapatma kararı?

Ne kadar süredir blog yazıyorsun?
2008deki doğum günümden beri; 26 haziran 2008.

Bloğunu hangi sıklıkla ziyaret edersin?
Genelde evde olduğumdan oldukça sık.

Pc açıldığında bloğunu açmak kaçıncı sıradaki iştir?
Günlük gazetelerden ve postalardan sonra.

Başka bir blog sayfasında görüp aldığın bir şey ya da gittiğin yer oldu mu?
Satın almak değil ama ben el becerileri blogları sayesinde sabırlı olmayı, başladığım bir işin sonunu getirmenin ne büyük bir mutluluk ve doygunluk olduğunu öğrendim. Aynı amaca hizmet eden bir; bilemedin iki nesnenin yeterli geleceğine inançla satın alacak gözüyle bakmadığımdan satın almanın öğrendiğim ve kendimi eğittiğim bu değerin yanında çok önemsiz olduğunu düşünüyorum.. Gittiğim yer Nalan ablanın kaıtı sergisi oldu ilk aklıma gelen. Gitmek isteyecek kadar etkilendiğimse pigmelerle dans ve aidsli yetimlerden sonra Afrika :)

Bloğunda hangi konulardan bahsetmek seni mutlu eder?
Yaşam tarz ve bakış açısı bakımından tam bir muhalefet olduğumdan yazı konularım az çok belli. Taslaksız ilk kurduğum cümlelerin beni götürdüğü yerde de nokta koyuyorum. Bu da beni mutlu ediyor. Bitiyor mu? Bitmiyor. Kendimden söz etmeyi de seviyorum.. Tek sıkıntım uzun olmayan cümle kurma konusundaki başarısızlığım :(

Bloglarda gördüğün diğer blog arkadaşlarını eklemekte seni cezbeden ne olur? (blog teması, diğer bloglara yorumları, bloğunun adı, içeriği vs.)
Blog teması, blog adı ne olursa olsun çevreye, yaşam haklarına saygılı, kendinden başka insanların varlığını görmezden gelmeyen, egosundan arınmış, yazdıklarında, yorumlarında yapaylık hissetmediğim, dünyanın kendi çevresinde dönmediğinin bilincinde, sözcükleriyle dövebilen (Avrupa Yakasındaki Şahika parasıyla dövüyor ya bütün mahalleyi :P) kişilerin okuduklarım arasında olması beni mutlu eder. Hepimizin elinde güçlü bir silah var ama farkında mıyız?

Blog aracılığıyla para kazanma fikrine nasıl bakıyorsun?
Kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum ama hoşlanmadığım ya da kullanıp da memnun kalmadığım bir ürünün reklamını yapmayı asla istemem. Kıvanç Tatlıtuğ head 'n bilmem ne mi kullanıyor sanki??

Blog arkadaşlarınla bir araya gelme, buluşma fikrine ne dersin?
İyi olur derim, hoş olur derim; daha ne diyeyim. Önceden yanılmak ve yanıltmaktan korktuğum için çok da sıcak bakmadığım bu fikir, sırasıyla Nalan ablam, Sihirli'm, SEM'im, Çınar'ımı tanıdıktan sonra yerini başka arkadaşlarımla da tanışma heyecanına bıraktı. Bir araya gelsek, dişe dokunur bir şeyler yapsak diyorum. Kişisel yazma eylemlerini gerçekleştiren ve birbiriyle aynı dili konuşan arkadaşların çoğalarak bir amaca hizmet etmek için bir güç oluşturması hayalini kuruyorum hep..

Funda'm; ben sana buradan manidar bir gülücük atsam ve yazdıklarına ekleyecek hiçbir şeyim yok desem ve ben DE sussam? Yok susmasam, susmam ben. Nerede görülmüş benim sustuğum. Dur iki çift laf da ben edeyim. Sanal dünyanın kartvizit ünvanı olduğunu sanan, buralarda duygu yoksunluğunda ama pek bir duyguluymuş, pek düşünceliymiş gibi davrananları, samimiyetsizliği samimiyet gibi göstermeye çalışırken aslında komik görünenleri, üzüp kırıp, böyle bir olay olduğunda azar biçimli yazdıklarını unutup çok üzülmüşmüş gibi yapanları sevmiyorum. Hoş; bu tiplerin benim sevgime ihtiyaçları yoktur kesin.Bu kişiye gelince; anlamadığım hem üzülmüyorsun ama üzülürmüş gibi yapıyorsun, bir de üstüne ortak bir tanıdığa bunları söyleyebiliyorsun. Eh ne söylenirki üstüne?

3prenses'im; BÜYÜLEYEN MUTFAK KOKUSU hala var biliyor musun :( Son yazı 2 kasım 2007 tarihine ait. Ben o zamanlar sadece okuyordum. Bir projeleri vardı, bir dergi çalışmasından söz ediliyordu. O dergi Esra'sız çıkmıştı sanırım; umarım bu detayı yanlış hatırlamıyorumdur.. Ben de çok üzülmüştüm. İşte bu kadar, işte hayat böyle bir şey. Kalp kırmaya gerek var mı? Ne götüreceksin? Burada edindiğim üç, beş arkadaş, yokluğunu hissettiren, yokluğumda nerede olduğumu merak edeceğinden emin olduğum bir kaç arkadaş neyime yetmiyor. Çoğaldıkça azalacak samimiyetsizliklerden hoşlanmıyorum. Al işte gitti, Ufuk Çizgi'm sözcüklerini de alarak gitti.

Asortiğim krebim; hastayım zaten; hastayım ama sana hasta :P Bir kaç güne kadar bloğu kapatacağım. Yazmak iyidir demişti Aysema öğretmenim bir gün telefonda; ne hakkında olursa olsun yazmak iyidir. Evet yazmak iyi bir şey ama ben bloğu kapatıyorum. Adsızlardan şikayetim yok, nedense nahoş adsızların sesi kesildi. Bir kaç adsızım var ama onlarla da arkadaş olduk. Mesela adsız bir Yeşim'im var bir de yaralı yürek adsızım :) Adsızlarla arkadaş oldum ben beeee :) Üzmeyeceğim sizi asortiğim krebim :P Asansör fotoğrafı dedin de ne zamandır çektirmiyorum :( seni bekliyorum :)

Bizimgibiler'im; o nasıl söz öyle :( Çok üzülüyorum ben :( O gidişlerin ötesi yok. Söyleme öyle şeyler ne olur :( Kimse söylemesin! Yarın gidecekmişiz gibi yaşamalıyız tamam, kalp kırmamalıyız, özür de dileyebilecek kadar erdem sahibi olmalıyız ama rica ediyorum bir daha böyle konuşma. YaVLvarıyorum sana! Erdim 'yaVLarıyorum' derdi. Ben de ona 'yalvarma, kimseye yalvarma çünkü seni kötü gösteriyor' derdim.

Ali abim; biz seninle abi kardeş olduk artık. İnce düşünceli ve zarif bir abim var artık benim de. Hep bir abim olsun istemişimdir ama bir abim olsaydı ve bana benzeseydi işimiz çok zor olurdu ailece hatta bütün bir mahallece :P Abi 'Allah fukara etsin de Sevgi Fakiri yapmasın hiç birimizi' dedin ya bitti işte. Hayat zaten bu kadar zorken, bir parça sevilmek uğruna kendimizden, doğrularımızdan vazgeçmemişken ne kadar acıtıyor insanlar bazen :( Suni bir deri ayakkabıyı gerçek deriymiş gibi yutturmaya çalışan ayakkabı tezgahtarının yüzündeki pis gülümseme gibi samimiyetten uzak.. Sevgi üretilir mi; evet eğer vicdan sahibiysen ve kendinle yüzleştiğinde muhasebesini yapabiliyorsan.. Kendi yüzüne nasıl bakar insan aynada?

Kekikkoku'm; valla mı gelirsin? Gel bekliyorum çünkü kapatıyorum bloğu :)
Kapanmayacak ama belki bu kadar da kanatmayacak. Gerçekten mi? Böyle mi oluyor? Hayatın akışına duyduğumuz gerçeklik hissi gidişlerde neden olmuyor? Her bir gün bir öncekinin tekrarı biçiminde. Hiçbir değişiklik gerçeğin üzerini örtmüyor. Küçük bir çocuğun biraz sonra sıkılacağını bildiği oyuncaklarla oynaması gibi.. Aynı çocuğun az sonra başka oyuncağa uzattığı elleri gibiyim..

Belgin dediki..
Canim, dostunun acisini anlamayana dost arkadas denebilir mi? Ben yüzünü bile görmedigim sizleri bu kadar sevebilecegime, kendime bu kadar yakin hissedebilecegime bir yil önce birileri söylese inanmazdim. Hic tanimadigim, görmedigim insanlar simdi bana kendi kanimdan olan kardeslerimden bile yakinlar, yüregimdeler, bu nasil bir sevgidir, nasil bir bagdir bilemiyorum. Bizleri birakip hic bir yere gitmiyorsun!!!
Ufuk cizgime aglarken, birde sensiz kalmak istemiyorum, buna hakkin yok. Acilarimiz paylasinca azalacak, yaralarimiz zamanla kabuk baglayacak. Birbirimizin acisini paylasmaya, yaralarini sarmaya devam edecegiz. Bu zaman birlik, dayanisma ve sevgi zamani. Bunu yapmaliyiz, iyi insanlarinda varligini göstermeliyiz kendimize ve baskalarina.
Seni cok sevdigimi, acini ta yüregimin en derinde hissettigimi biliyorsun kardesim...
Belgin'im; sözünün üstüne söz yazmaya cesaretim yok. Sana kalbimdeki bütün sevgileri gönderiyorum.

embir'im; bu teklife çok sevindim. Ben başı dolu bir avare olarak günün her saati bana uygundur; sen kendine bak :P Ne zaman bloğunu okusam ya bir yerlere gidiyorsun ya da dönmüş oluyorsun :) Sen takvimini yap, bize haber ver. Bir koşu gelirim ben Çınar'ımı da Nalan ablamı da kapıp. Çınar'ımla biz kolkola yürüyoruz yolda :) Buluşalım, özel ve güzel bir şeyler yapalım. Birbirimizi çoğaltalım; siz bana yaptıklarınızı gösterin ben orta yerimden ayrılıvereyim :D

BLOGGERLARIN NEDEN ÖZEL BİR GÜNÜ YOK?
VE BELGİN'İN YAKTIĞI IŞIKLA UFUK ÇİZGİMİZİ UĞURLADIĞIMIZ GÜNÜ YANİ 19EYLÜLÜ BİRLİK, DAYANIŞMA VE SEVGİ GÜNÜ İLAN EDELİM DİYE ÖNERİ SUNUYORUM.
KABUL EDENLER??


Nermin olup olmadığından kendisinin bile emin olmadığı gmailsiz arkadaş;

Siz yoksunuz da habersizsiniz durumunuzdan :) Bir gmail adresi bile olmayan birisiniz; kesin vardır da adresle yazacak cesaretiniz yoktur sizin.Bloğu kapatıyorum diyorum ben; yazmayı bırakıyorum demiyorum. Siz ve gibilere inat bloğu kapatıyorum ama yazmaya kapatmıyorum kendimi. Mutsuz olduğunuzu tahmin ediyorum şu an :) Hem ne bu duyarlılık, bir arkadaşımızı kaybetmenin üzüntüsüne bir baş sağlığı dileği yok, üzüntü belirten bir tek söz yok ama benim bloğumu kapatma duyurumun sizin kendi iç dünyanızı yansıtan sözler ne kadar da 'içinizden' sözler?

Ekleme: bu yazıya gmail adresi belirtmeyen yorumları onaylamayacağım. Sözü olanın kimliği de olmalı. Kimliksiz cesaret ne kolay değil mi? Halihazırda gmail adresi yoksa bile adres almak kaç dakikalık iş Allah aşkına?

25 Eylül 2009 Cuma

İÇ ÇEKİŞ-İÇ DÖKÜŞ

Bayram akşamlarından birinde artık unutmam gerektiğini düşündüğümden unutmaya başladığım o ses bana 'Gülen' diyordu yine telefonda. Kendine üzüntü veren şeyleri unutmaya çalışıyor insan; bir savunma mekanizması bu. Nalan ablanın bir türlü dönemeyişi artık üzüntü yarattığından unutayım bari demiş olmalı bilinçaltım..
Tanıyamadım ama?
Ben Nalan, Nalan ablan.
AaaAaA Nalan ablaaa!
Nalan abla ya :)))))
ama ben seni bayram sonrası bekliyordum? Hoşgeldin ablam.
Yarın bekliyorum gel.
Ertesi gün Nalan abladaydım. Her bayram ama özellikle üçüncü günü olacağım gibiydim o gün; mutsuz, üzgün..
Mutsuzdum mutsuz ettim. Üzgündüm, üzdüm.. Zaman öyle bir akıp gitmişki en son ağzında bir emzikle bıraktığım Ertuğrul, hışmından kaçmaya çalışan titrek, korkmuş zavallı kedilerin peşinden koşturup duruyordu:) Gül ise neyseki artık gayet sağlıklı ve neşeli. Gül'le en son bir webcamde karşılaşmıştık. Sessiz sessiz ağlıyordu. Gül'ü yeniden yürüyor olarak gördüğüm için şükrettim..
Nalan abla akşam postayla haber vermese hala telefonumu onlarda unuttuğumdan habersiz olacaktım. Ertesi gün telefonumu almak için yine onlardaydım :) Nalan ablayla hızlı bir görüşme trafiğine girdim :) Seviyorum onu. Dönmesine sevindiğim ablamla Kale'ye çıkmayı çok özledim..
Hoşgeldin Nalan ablam ve kabilesi :)

Çınar'ım aradı bugün. Pazar günü can oğlu Alper'in resim bölümüne kaydını yaptırmak için yine Çanakkale yollarına düşeceklerinden bugün görüşebileceğimiz haberi üzerine bir ok misali fırlasam da bu kez ben onu bekleterek geçen görüşmenin rövanşını almış oldum istemeden :(
Yine aynı yer ama farklı masa. Geçen sefer oturduğumuz masaya yöneldim, sanki her gittiğimizde orada oturmak zorundaymışız gibi.. ama bizim hem de bizim masamıza başkaları oturmamış mı :(
Yine ağlaştık :( Zaman geçse de acının aynı kaldığına sonrasında ise acıya bir alışkanlık geliştirdiğimize karar vererek ağlaştık. Dört sene sonraki halimi gördüm bugün Çınar'ımda..
Bir sonraki dört senesinden de kendi sekizinci senemi :( Sakinliğinde derin bir denizin ortasında kendimi güvende hissettiğim gibi; Çınar'ım seni çok seviyorum..
Şanslıyım ben, aynı duygu dilini geliştirdiğim arkadaşlarım var benim.
Hele bugünlerde yalnız olmadığım için..
Kimsesiz değilim.
Hem Nalan ablam hem Çınar'ım.
Kimse dostsuz kalmasın.

Ali İkizkaya ismiyle tanıştım; giderayak yeni insanlar bıraktı bana Ufuk Çizgi'm..
Bir Ali İkizkaya şiiri dinledik dün Hakan'la.. Sessizce dinledik, ben ağladım, o saçımı okşadı artık ağlamayayım diye.. Ben de yaralıyım ya; bir de ufuk çizgisi sonsuzlukla buluşmuş :
Şiir yazamam ben. Şiir yazmayı bilmem ben. Benim cümlelerim şiir olamayacak uzunlukta ama ilk kez keşke dedim keşke ben de şiir yazabilseydim, hatta bu şiiri ben yazsaydım..
Ve arkası sıra Ali İkizkaya'nın yorumu..

Ali İkizkaya dedi ki:
Zaman Dün gece 02:30;
Telefon çalıyor. Yoldan gelmişim zaten sersem sepelek ve ağlayarak açıyorum. Hep geldiğim yer mavi, Rodos Meis. Onun gibi kırmışlar benide gitmişim mavilerin arasına.
Karşımda ki ses, bir kadın soruyor;
-Ne o ses öyle uyuyormuydun.
-Yok ağlıyordum. Ufuk Çizgisine.
-Neden ağlıyorsunki?. Ben de yazdım geçtim işte. Gülmelisin. Gül.
-Bilmem ? benim meşrebimde yok. İcim acıdı.Çok özel bir yere dokundu. Kırıktı, maviydi benim gibiydi.
-Sen salaksın zaten. Arabesk sin sen.

Dostunu görmesede gönlünde bir yere alıp koyduğu insanlara bakan bu dünyada o da yaşayamazdı. Ben de topal geziyorum.
Naif ve içli oluşun arabesk, ağlamanın, bir dost için gözyaşının salaklık olduğu bir gezegene yanlışlıkla gelmiş gibiyiz.
Benim uğraştığım iş ve oturduğum yer yüzünden hep ufuk çizgisini görüyorum.
O cam kırıklarıyla dolu gün batımlarında uzaklardan, ufuk çizgisinden mavi bir adam geçecek bizlere el sallayarak.
Sevgimle.

Sevgili Ali İkizkaya;
O kadın arkadaşınızın (bu arada ben hanım sözünü hiç tasvip etmem; sanki hanım dediğimde kadın olmanın üstü örtülecek bir ayıbı varmış gibi gelir, bu ayıba ortak olmak istemediğimden hanım yerine kadın demeyi seçerim) duygusal bakış açısı gecenin 2.30unda arayabilecek kadar yakın hissettiği arkadaşının kalp yangısını anlayamacak derecede arkadaşlıksız/arkadaşsız kalması yürek parçalayıcı. O ve gibileri asla bir kaybın ne demek olduğunu anlayamacak çünkü arkadaşlıksızlar. Bir arkadaş kaybının acısını yüreklerinde hissedemeyecek olmaları onlar için ne büyük kayıp :(

Kayıpların üzerine eklenen normal dışı duygu yoğunluklarında sessiz kalabilseler bu insanlar ne iyi olurdu. Sussunlar hiç değilse, en azından bunu yapsınlar, anlamıyorlarsa da susulsun. Acıya, acı çeken yüreğe saygı göstersinler. Ben bu ve gibi kişilere 'sen ne kadar bu kadar duyarsız ya da mekaniksin?' demeye kendimde hak görmüyorsam onların da teselli sözcüklerini size sarf edildiği gibi seçmemeleri gerekiyor.
Bir de şu 'üzülmememizi' salık verenler yok mu? Kişiler üzülen birine üzülme dediklerinde o kişi üzülmemeyi başarabilseydi dünyada üzgün insan kalmazdıki..
Başkasının acısına saygısız kalanlar, acılarını hissetmeyenler ama hissediyormuş gibi yapanların her biri birer ıssız adaya internetsiz ve telefonsuz düşsünler!

Evet salağız, hem de çok salağız. Arabeskiz biz; en gamlı, en ağlak notalarında hüznün!
Bu dünyaya çok gelenleriz ama bu beni adsız bir yorumcunun o çok etkileyici sözlerindeki gibi 'son iyi insan kalana kadar' yüreklendiriyor hayata!

Acı çekmek, acı çekebilmeyi bilmek her kişinin harcı değildir. Acı çekmek insan olduğunun en belirgin özelliğidir. Acı çekmek hayata ısıtır, insanlığı yüceltir çünkü acı çekebiliyorsan vicdan sahibisindir ve vicdanlı insan da iyi insandır. İyiymiş 'gibi' yapmanın manasızlığını sorgulamayı zamanı kötü kullanmak açısından gereksiz görüyorum..

oytunlahayat; geçmez, sadece o acıyla DA yaşıyor insan. En çıkmaz sokakta bile o sokaktan çıkabilmenin bir yolunu buluyor içgüdüleriyle; her ne olursa olsun hayata bağlı kalmanın bir yolu mutlaka bulunuyor, çektiğin acının haddi hesabı olmasa da doğanın kanununa karşı çıkmayı bir süre sonra bırakıyor içinde. Biz artık sözsüz iletişiyoruz. Evet doğru sözcük bu; 'acıtmamak için dokunamamak' Herkes bir diğeri üzülmesin diye olabildiğince duyarlı davranıyor; iyi mi kötü mü bilinmez.. Dileklerin o kadar 'biliyor' hissiyle yazılmışki umarım ne hissettiğim hakkında 'kendince' yaşanmışlıkların yoktur.. Sevgilerimi gönderiyor teşekkür ediyorum..

Özlem'im; hoşgeldin. Güzel sözler duyunca mutlu oluyorum; hem de çok. Sözcükleri bir araya getirdiğimde güzel sözler duymak bir çocuğun elma şekerindeki tatlı sevinci gibi. Çok teşekkür ediyorum. Evet sanırım bloggerdaki sorun düzeldi ama ben bloğumu kapatmayı düşünüyorum..

Belgin'im; :( hayatım boyunca unutamayacağım görüntüler ve talihsiz tarihler.. Yaklaştıkça sanal mutluluğumdan da arındırıyorum kendimi. Yüzyüze gelmekten hep korktuğum bu acı, tek başınalık korkusuyla başabaş yarışıyor.. Zaman diyorum; zaman. O da geçip gidiyor arkasında ne bıraktığına aldırmaksızın.. Anlıyorsun ya beni; pişti!

Leylakdalı'm; yokluk hissiyle nasıl baş edeceğime henüz bir yöntem bulabilmiş değilim; bir kaç gün sonra tam bir sene, koca bir sene doluyor ve ben annemin sesini unuttum :(((( Umutmak istediğimden unuttum. Annemin boğazı bir önceki opere nedeniyle delikti ve konuşurken çok zorlanıyordu. O her konuştuğunda ben acı çekiyordum. O bana acı veren sesi unuttum ben :(((
Hatırlamaya çalışıyorum ama başaramıyorum.. Bugün ağlarken senin de kulaklarını çınlattık Çınar'ımla; duydun mu??

Marifetli peri'm; annemsizliğimden beri kendimi öksüz bir çocuk gibi hissediyorum. Çok küçükken büyümüştüm ama şimdi çok çocuğum.. Ben de hiç düşünmemiştim; gidecekleri, bir gün onları hiç göremeyeceğim hiç aklıma gelmemişti.. ama..
Allah babandan rahmetini, ışığını esirgemesin, annene de uzun ve sağlıklı bir ömür versin.. Ufuk çizgi'm de bir kırık hikaye..
Acı üstü acı..

Bizimgibiler'im; varlığın yeter. İnan varlığın yeter. Şurada dertleniyorum, anlatıyorum. Üzüyorum sizleri biliyorum. Bunu da yapmasam.. Daha katlanılabilir olduğu zaman gelecek mi, ilaçsız da baş edebilme yollarını bulabilir miyim bilmiyorum. Yazmak ve artık dostlarım dediğim insanların destekleri bana çok iyi geliyor.
Yapabileceğimiz hiçbir şey yok ama bilki beni düşünmen yeter.

Şekerkoku'm; Duyduklarım gördüklerim ve yaşadıklarım; sanırım algım bu benim. Teşekkürler, kendimi sunuş biçimime olan sözlerine teşekkürler.. Yapabildiğim tek şey yazmak.
Kurumasın gözlerin; ağlamak, ağlamayı bilmek ve ağlayabilmek acı çekebilmenin, acı çekebildiğimiz sürece insan olmanın erdemini öğretiyor bize. Onlar kardeş; ikiz kardeş, dnaları bir. Bu güzel duygudan mahrum olmayan her kişiye saygımla..
Allah rahmetini esirgemesin yanına aldıklarından.. Benim hiç keşkem yok. Benim hep iyikilerim var. Çok haklısın; keşkelerle yaşamak ne kadar zorsa iyikilerle kalmak o kadar huzur verici..
Güzel dileklerin için binlerce teşekkürler..

Kekikkoku'm; üzülüyorum üzdüğüm için :( Kapatayım bloğu diyorum; sanırım kapatacağım da ama Tibet bile paklamaz beni :( Tam bir sene oluyor; dilime kolay. Bir sene! Annemsiz bir sene:(( O kadar özledimki, ne kadar özledim, çok özledim..

Funda'm; hayatın bizlere iyi şeyler sunacağına dair anlaşmalar yapmadık ama yine de hazırlıklı değiliz hiçbirimiz. Her acı, her bir gidiş çalılara dolanmış kan sızıntısında yırtıyor dizlerimizi. Her düşüş bir yara daha açıyor, kalkabilen devam ediyor. Kalkamayana el uzatıyoruz. Düştüğümüzde uzatılan eller hep olsun; düştüklerinde uzatacağımız ellerimiz hazırda beklesin..

Ben hepinizi çok seviyorum..

24 Eylül 2009 Perşembe

EVLİLİK YILDÖNÜMÜ :(

Bugün evlilik yıldönümleri :(
Hiç sesimi çıkarmadım..
Hepimiz biliyoruz ama susuyoruz.
Sessizce içimize susuyoruz.
Sessizce içimizi suluyoruz..
Menekşelerine bakamadım :(
UFUK ÇİZGİ'me sordum ne olacak bu menekşelerin hali?
Anlattı..
Anladım da yapamadım..
Önce soldular, sonra onlar da gitti..
Marantayı hayatta tutmayı başarabildim ama.
Gerçi ne kadarı benim başarım bilinmez; maranta çok arsız çünkü..
Bugün evlilik yıldönümleri :(
Derin uyku evlilik yıldönümünü tam onikiden vurdu geçen sene tam bu saatlerde :(

Elini tuttum.
Sesimi duyunca gözünü açmaya çalıştı beceremedi :(
Alıp götürdüler sonra..

Ben düşünmüştümki..
Ben o kadar emindimki..
Ben o kadar umutluydumki..
Ben o kadar yanıldımki :(

Ufuk Çizgi'min haberini aldığım gün annemle babamın evlilik yıldönümü :(
Ufuk Çizgi'min hüznü bu şarkıda gizli (bence)

BU YILDIZLI GÖKLER NE ZAMAN BAŞLADI DÖNMEYE,
KİMSE BİLMEZ
KİMSE BİLMEZ..

Adsız dedi ki..
sevgili kardeş, yazılarını sessiz sedasız nicedir okumaktayım. bu yürek, bu bilek çok yaşa sen emi, allah sağlık versin, entellektüel tavrın, olaylara metanetli duruşun uslubun, takdire şayan, hayranım, sen bozma asla moralini son iyi insan tükenene kadar -ki asla tükenmicek- dostluk hep hak ettii yerde olucak. herşey gönlünce olsun, yaralı bi okuyucun...

Sevgili Adsız;
Sen neden yaralısın? Sana ne oldu? Kanadın mı kırık? Kimden ayrı düştün, biri mi üzdü? Neyin var? Sen de anlat belki bir yararımız olur; olmasa bile deneriz. Yazmanın anlatmaya ihtiyacı olan insanlara ne kadar iyi geldiğinden artık iyice emin olmuş biri olarak diyorumki lütfen adsız kalma ve yaz.. Sen de yaz ve beni bul yine..

Son iyi insan biz gibiler yazdıkça konuştukça tükenmeyecek; ben blogları önce okumaya, sonra da bir blogda yazmaya başladığımdan beri bana ait bir çok şey fark ettim. Yazmak, yorumlamak, yorum almak başka bir 'ben'i tanımamı sağladı. İçsel yolculuğun sonu yok. Sessiz, sözsüz kalmak eğer söyleyeceğin bir şey varsa çok kötü hissettiriyor.
Bugün yüzünü görmediğimiz, sesini duymadığımız ama yüreğini kendimizden bildiğimiz bir arkadaşımız için ağladı gözlerimiz..

Posta yazar mısın bana?

Yorumlarıyla acımı azaltan, desteklerini hep hissettiğim Belgin'im, ELÇİN'im, 3prenses'im, Çınar'ım, Leylakdalı'm, kekikoku'm; Asortik Krep'im, cansu'm, hepsüslüydüm, Funda'm, bizimgibiler'im, SEM'im, nrhnmrl'im, şekerkoku'm, emine albayrak, birdutmasalı'm, renklitasarımlar'ım, sesiber'im, sihirli'm, benmaya'm, sufi'm, Gönüldenele'm,
Ali İkizkaya
hepinize ayrı ayrı teşekkürler. Varlığınız için hepinize minnettarım..

GERÇEKTEN Mİ?


YERYÜZÜYLE GÖKYÜZÜ ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ.
TARAFSIZ ÇİZGİ.
OBJEKTİF ÇİZGİ.
EN UZAK ÇİZGİ.
O KADAR UZAK MIYDIN SEN, O KADAR UZAKSAN?
O KADAR UZAKSAN NASIL BU KADAR YAKINDIN?

İNANMIYORUM.
BEN İNANMIYORUM.
BELKİ İNANMAK İSTEMİYORUM.
ARTIK BUNUN NE DEMEK OLDUĞUNU BİLDİĞİMDEN İNANMAK İSTEMİYORUM.
SÖZCÜKLERİN GÜCÜNE, SÖZCÜKLERİN RUHLARDA YARATTIĞI ASALETE HER OKUDUĞUMDA BİR KEZ DAHA İNANDIĞIM SEN, SÖZCÜKLERİNİ DE ALIP GERÇEKTEN GİTMİŞ OLABİLİR MİSİN?
HER GİDİŞ BİR DÜŞ KIRIKLIĞIDIR.
HER GİDİŞ BİR HÜZÜN BULUTUDUR, HÜZNÜN ÇİZGİSİYLE BULUŞTUĞU UFUĞUN..
SÖZCÜKLERİN BİR BÜTÜN OLUŞTURDUĞUNDA İNSANIN KENDİ İÇİNE DÖNMESİNE BİR AYNADAN BAKAR GİBİ KENDİNİ İZLEMESİ GİBİYDİN SEN.
SENİN AYNANDAN KENDİ GÖZLERİME BAKAR GİBİ..
GÖRMEKTEN SIKILDIKLARINA, GÖRMEK İSTEDİKLERİNE AYNI AYNADAN AYNI BAKAR GİBİ..
ÜSTÜNE NE EKLENİRKİ DİYECEK KADAR AYNI AYNANIN YANSIMASI GİBİ..
ARAMAKTAN UMUT KESİLMEYEN AŞK.
BEYAZ GÜVERCİNİN KANAT ÇIRPIŞINDA UYANDIRDIĞIN ÖZGÜRLÜK HİSSİ.
BİR YÜZÜĞÜN NARİN BİR PARMAK TENİNDE BULUŞTUĞU ANA AİT OLAN UMUT..
SULADIĞIN ÇİÇEKLER..
SUSUZ BIRAKMADIĞIN KUŞLAR..
EVLATLAR..
BARDAKLAR IHLAMURSUZ..
TABAKLAR TARHANASIZ..
YALNIZ, MUTSUZLAR ŞİMDİ.
SENSİZLER ARTIK..

HALA ÇIKIP 'MERHABA, BEN UFUK ÇİZGİSİ. BİRİ KÖTÜ BİR ŞAKA YAPMIŞ' DEMENİ BEKLİYORUM.Resim Ekle
HADİ 'YAŞIYORUM' DE VE O KÖTÜ ŞAKAYI YAPAN KİŞİYİ BİLE AFFEDELİM.
EĞER GERÇEKTEN GİTTİYSEN; IŞIĞIN, UMUDUN, YARATTIĞIN ETKİ ALANINA GİRMİŞ KİŞİLER HEP SENİNLE OLSUN; EĞER GİTTİYSEN..

GÖZDE KİTAPLARINDA SADECE 'DİNLE KÜÇÜK ADAM' YAZAN, KADINLARIN DA NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ MERAK EDİP SORGULAYAN YÜCE GÖNÜLLÜ UFUK ÇİZGİM'İN ANISINA..
BAŞKA DA SÖZ YOK..

22 Eylül 2009 Salı

BAYRAM İNCELİĞİ

Çok erken.
Bayram sabahı kahvaltısı, yüzler önceki bayram sabahlarındaki gibi değil; hüzün derinliğinde ve başı eğik, boynu bükük..
Konuşulmuyor, çatal ve bıçakların çıkardığı metalik sesten başka kimseden çıt çıkmıyor..
Herkes bir diğerine 'kahvaltı yapıyor' izlenimi veriyor. Masa başında toplanmış bu aile acıdan kendi payına düşeni içlerinde yaşıyor sessizce.

Kapı çalıyor; ana hakim olan sessizliğin bozulmasını istemiyor hiç kimse. Hepimiz o kadar kendimizleyizki sabahın bu saatinde kimin gelmiş olabileceği bile düşünülmeden, şaşkın bakışlar atılmadan açılıyor kapı isteksizce. Gelen artık 'iç'ten biri olduğu için rahatlıyoruz. Yakınlaştıkça taşınma sırasında hakkında edindiğim ilk izlenimi özeleştiri yaparak kendisine itiraf etmekten hiç rahatsızlık duymadığım sempatik yan komşum evde kim varsa toparlayıp onlara gelmemizi söylüyor; şaşırıyorum. Toparlanıp gidiyoruz.

Sanatçı duyarlılığı. Bayramın bizim için bayram gibi ya da havasında olmayacağını tahminle bu tatlı insanlar bize bir sürpriz hazırlamışlar; güne belki iyi başlarız umuduyla.
Sanatçı ruhu. Sanatçı dokunuşu..
Beş parmağın bir enstrüman üzerinde birbiriyle uyumlu biçimde dans edişi diğer beş parmağın tuttuğu yayla buluşunca ruhlarda kıyamet kopuyor..
Daha önce konsere gitmedim değil ama notalara bu enstrümanlarla hayat veren, anlamlar yükleyen insanları konser salonlarında smokinleriyle görmüş olmanın alışkanlığıyla oda orkestrasının mutfağa uyarlanmış hali spor kostümlerle o kadar şirin geldiki :)

Sanatçı ruhlu olmak.
Sanatını incelikler, hüzünleri mutluluklara çevirmek için konuşturmak..

Çelloda Mert, orkestra şefi Can (CSO perküsyon sanatçısı) kemanda kuzenleri Taylan,
etkisiz eleman camgöz Tarçın
ve Erdim :)

Erdim ve saz arkadaşları :)

Erdim melodicasını gösteriyor :)

Schindler'in girişini dinlerken Mert


Şimdi ne çalsak derken Mert :)


Çalarken Mert..


Çalıyorum Taylan..


Ağlatan Taylan :(


Çingeneler Zamanı Goran Taylan..


Elime bir şey oldu Taylan..


Bayram sabahı, henüz kimsenin eli öpülmemiş
ilk kahveler içilmemiş
zehirden acı bir parça çikolatayla..
İçimizde utanmaz mutsuzluk
kapı komşuda sıcacık müzik..

Bu iş çok zor (Yonca)
Ucuna elipsten daha hallice yuvarlaklar takılmış sopaları üstten çizgilerle birbirine bağlayan ve
adına nota denen şeyleri yorumlayarak güzel, uyumlu sesler çıkarmak zor iş..
Ben onları hep siyah lollipopa benzetmişimdir..


Not: eğer buraya kadar gelebilmişseniz tarayıcınız ya size kıyak geçmiştir ya da bloglara erişememe sorununu bir biçimde çözmüşsünüzdür ama ben ilk varsayımdan yola çıkarak canım arkadaşımın yazısını mutlaka okuyun demeden gitmek istemedim.
Bu yazıyı yazabiliyorsam tatlı arkadaşımın sayesindedir..
Teşekkürler 'arkadaşım'..


20 Eylül 2009 Pazar

HÜZÜN VE TESELLİ..

Erdim: Teyze başardınız mı?
Gülen: Neyi oğlum?
Erdim: Çocuklara oyuncak topluyordunuz ya hani?
Gülen: Sen nereden biliyorsun?
Erdim: E okuyorum ya senin bloğunu.. (telefonda konuşmayı çok özlediğinden dolayı sevmiyor)

Elimin tersiyle siliyorum gözlerimin buğusunu..
Gülen: BAŞARDIK OĞLUM..

Erdim bir kıza evlenme teklif etmiş, kızmız kabul etmemekle kalmamış ve yerden topladığı taşları atmış Erdime! Hem de benim Erdime!! Bak sen şu kızın ettiğine :P Bir on-yirmi sene sonra evlilik teklifi almak güzel bir şey olacak senin için ama Erdim bu reddedilişi hiç unutmayacak.
Neden dedim oğlum, neden kabul etmedi? Kader kısmet işleriymiş bunlar ama Fanta'yı içerken iyiymiş :) Her Fanta ısmarladığı kız evlilik teklifi için açık kapı bırakıyor anlaşılan; mantık bu :)

İyiki buradasın oğlum. Sen yetersin, sen dünyasın, sen canevimsin.
Ve bugün evladı için aynı yere gelmiş o anne gözyaşlarını görünce gittiğinde arkasından o anne gibi hissetmeyeceğim bir evladımın olmamasına bir kez daha üzülmedim.
Evlat acısının anne baba acısından daha katlanılmaz olduğunu anladım ben bugün; kendi acımı hafiflettim..
Hiçbir anne baba evladının acısını görmemeli.
Bir kez daha af diliyorum anne babamdan, onların acılarını yaşamamak için onlardan önce gideyim diye ettiğim dualardan..
Nasıl katlanırdın annem; sen becerebilir miydin sanal mutluluk oyunlarını..

Ve Tarkan bugün de yanımdaydı bütün neşesiyle.
Herkesler bir yana, yanımda olmak için bizimleydi ya..
Teşekkürler..
Hiç kimse dostsuz kalmasın..

Geçen aynı bayram..
Kırmızı koltuk..
Beyaz ışık..
Yorgun, uykusuz, dudak uçuğu..

3prenses'im; söylenecek her söz 'yanımda' ve 'duygularımda'.. Bu yaşantım boyunca tutacağım bir yas.. Yok ve inan çok zor.. Sen çok ince, düşünceli ve iyisin ve ben seni çok seviyorum..

SEM'im; dalgınlığmdan yorumunu yayımlamışım ki sonradan fark edip ben de seni çok sevdiğimden kaldırdım.. Anlatırım yüzyüze.. SEM'in çok sevdiği, SEM'i çok seven Gülen..

hepsüslüydüm; öğretmenim teşekkürler. Sizin de bayramınız kutlu olsun..

Kekik koku'm; boşluk dolmaz ama yüzünü hiç görmediğim kendime arkadaş ettiğim kişilerin destekleri ne kadar iyi hissettiriyor bir bilsen.. Ama bilme boşver. Bunun ne demek olduğunu hiç bilme daha iyi.. Seni çok seviyorum.

Leylakdalı'm; işkence değil; acı çekiyorum. Acıyorum. Soğumuyorum. Sabır uzak bir ihtimal. Sabır ıssız adada bir başına kalan adamın gelmesini beklediği o gemi gibi.. Biliyorum anladığını; anlıyoruz biz bizi.. Sözsüz kalsak da.. Seni çok seviyorum..
Acıyorum=ACI ÇEKİYORUM.

Çınar'ım; Leylakdalı'mla ne kadar da aynı duygulardasınız. Aranıza bir de ben katıldım. Umarım günün birinde bu duygularda olana aynı duygularla yazmak zorunda kalmam :( Senin gözlerinden belliydi; dudaklarının titremesinden, ben ağlamayım diye ağlayamadığından belliydi beni ne kadar anladığın.. Seni çok seviyorum.

Elçin'im; öyle dik duruyorumki aklın almaz. Başka zamanlarda dik durabildiğim kadar yalnızken de dik durabilmeyi başaramıyorum. Sonra da bırakıyorum işte.. Bütün çabanla beni teselli etmene minnettarım.. Seni çok seviyorum.

Bizimgibiler'im; konuşamadık bugün :( benim aradığımda sen, senin aradığında ben :) Bir denk gelemedik birbirimize. Görüyor mudur beni gerçekten? Görüyor ve bana dokunamıyorsa, sarılmak, öpmek isteyip de yapamıyorsa kimbilir ne kadar acı çekİyordur? :( O kadar üzülüyorumki :( O kadar özlüyorumki :( Seni çok seviyorum..

Funda'm, içimdekiyolculuk; gözyaşlarımız yüzümüzü yıkıyor. Gidenleri olanlar için bayramlar boynu büküklük :( Artık bayramları sevmiyorum. Yarın bütün gün yatakta kalmak istiyorum. Bir daha kendime gelmek istemeden de uyumak.. Yalnız değilsin. Biz varız. Bir ses versen yeter. Ciddiyim bak! Bir daha da kimsesiz olmaktan söz etme ne olur.. Seni çok seviyorum.

Belgin'im; zaten hep onlar için; yoksa ben de yoktum. Babamı çok seviyorum, Erdim'i de ama çok üzülüyorum. Kalbim paramparça. Geçen sene bu bayramda.. Küçük meyveli şekerler aldırmıştım. Bekleşiyorduk umutla, birbirimize destek. O kırmızı koltukların dili olsa keşke ama boşver sussunlar.. Ben de seni çok seviyorum..

SENİ SEVİYORUM DEDİĞİM HERKESİ ÇOK SEVİYORUM..

19 Eylül 2009 Cumartesi

BAYRAMSIZ..

Erdim geldi. Erdim dişsiz geldi :) Dişlerden biri daha fazla dayanamamış atmış kendini dışarı :) Kendini dişsiz daha mı çekici buluyor bu çocuk ne; o dişsiz bölüm sürekli görünmek zorunda sanki, hadi gülerken neyse de çoğu zaman konuşurken bile alt dudağını aşağı doğru gerdiriyor ve bu onu haddinden fazla dişsiz gösteriyor :)

Gelsin istememiştim, geldi. Bayram kutlamak istemiyorum; zaman izin vermiyor.
Derin iz ve asla kapanmayan yara bırakan hüzünler özel günlere denk düşünce şu ayın şu günü demiyor insan. Tarih ne olursa olsun şeker bayramıydı benim için, şeker bayramının üçüncü gününü dördüncü güne bağlayan gece. Kendi evlilik yıldönümünde derin uyku :(
Ablamın doğum gününden bir gün sonra, Erdim'in doğum gününden iki gün önce :( Doğmakla gidiş arasında kurulan bağlantılar.

Kaç yaşında olursa olsun annesi olmayan çocuk öksüzdür.
Ve ben, gittiğimde yaşı kaç olursa olsun bir çocuğu öksüz bırakmayacağım için mutluyum.
Evet o kadar mutsuzumki; bunun için mutluyum.
Annemsiz, yorgun, uykusuz, mutsuz, bayramsız, şekersiz, bayram sevinçsizim :(
Kutlanmasın bu bayram :( Sıradan üç gün gibi geçsin gitsin.
Ben evde yokum..

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN..

18 Eylül 2009 Cuma

CEM GARİBOĞLU'NU YAKALAYAN POLİSLERE TEŞEKKÜRLER!

Yakalandı mı teslim mi oldu?
İkisi arasındaki farkı bilmediğimizi düşünenler bugün kameralara artık teslim olmaya karar vermiş kişiyi yakaladıklarını gözümüzün içine baka baka söylediler. Aynı kişiler geçen hafta içinde rafta kalmış balık gibi bayatlık kokan 'yakalanması an meselesi' söylemlerinden çark edip 'kaynakları kesildi, bir hafta içinde yakalanacak' dememişler miydi? Bir kaçağın kaynaklarının 197 gün dayanabilmesi ve kaynaklarının kesileceğini tahmin edebilecek öngörüye sahip olabilenlerin aynı bilgileri yakalamak için değerlendirememeleri hayli ilginç.
Yaşı kaç, reşit mi, değil mi? Dava içinde reşit olduğu ya da olmadığındaki duruşu arasında çok büyük fark olacağı için bu kişinin ceza almayabileceğini bile söylüyor uzmanlar. Alırsa da muhtemelen on yıl sonra 'ıslah olmuş' bir biçimde özgür bir hayata salacağız kendisini. Ha bir de mahkemedeki iyi hali de eklenecek ceza indirimine. Yahu neyin iyi hali? Gencecik bir kızın yaşam hakkını canice elinden al ve mahkemede uslu durduğun için bir kaç yıl da oradan yırt! Bu saatten sonra iyi halin olsa ne olur, olmasa ne olur? Yasalara ve hakkında verilecek karara zaten olması gerektiği gibi saygılı davranması, yasa uygulayıcılara sessiz sakin biçimde itaat etmesi ve özden söyleyip söylemeyeceğini asla bilemeyeceğimiz 'pişmanım' sözleri mi ona iyi bir hal edası yükleyecek?? Mahkeme salonuna da testereyle gelseydi oldu olacak!
Bir anlık öfkeymiş; evet herkes bir anlık öfkeye kapılırsam işim yarım kalmasın diye testere bulunduruyor evinde! Tasarlanarak kısmından da ceza almayacak anlaşılan. Kendini savunacak durumda değil ya kızcağız; ağır tahrik unsuru olsun diye başka bir gence masumca gönderilen kısa mesajlar döküldü ortalığa; ağır tahrik unsuru da tamamdır!
Olmadı böyle; bir de teşekkür edelim!
Psikologlara göre polislerin sorduğu bir soruya verdiği kanımı donduran o yanıt, pişmanlık duymadığının işareti imiş. Pişman olma ama yaşın küçük, mahkemede uslu çocuk ol, tasarlamadın da, ağır tahrik unsuru; bir de zavallı çocuk oralarda aç kalmasın diye sucuk ekmek ısmarlayan avukat becerisini de eklersek sırtın yere gelmez senin!

Başka şeylere de takmış durumdayım ben. Neydi o avukatın muhabirin sorularını sözüm ona yanıtlarkenki aşırı rahat, umursamaz vücut dili? Elinde bir bardak çay, arada yudumlar filan alıyor! Acaba kendi ailesinden ya da tanıdıklarından biri bu biçimde kaybetseydi hayatını?
O kız bir daha gülemeyecek, hayatını sevdikleriyle paylaşmaya devam edemeyecek.
Ötesi var mı?
Yok.

197 gün sonra teslim olmaya karar veren kişi 3000 gün sonra da verebilirdi aynı kararı. Yakalamaktan söz edilmesi, kişinin kendi kararıyla teslim olduğu gerçeğini değiştirmediği gibi bizleri aptal yerine koymaya çalışanları olduklarından daha da kötü gösteriyor.

Yakaladık diye dalga geçen konuyla ilgili yetkili kişilerle ben de bu başlıkla dalga geçiyorum!

Bizimgibiler'im; mozilla hamileymiş! Doğum için ABD'ye gitmiş bu iki motor :D Bir an için düşündüm de çok komik buldum. Bunlar gidiyor bir kliniğe. Mozilla acı çekmeden doğuruveriyor; neden çünkü o bir motor. Sevinç filan yok; neden çünkü ana-baba motor. Ellerinden tuttukları bebek olmasına karşın her bir şeyleri bilen bir motorla dönüyorlar evlerine :D
Belgin'im; bildiğim tek keki yapar da gelirim :) Yerseniz :P Kek değil de muffinlerim sanki daha bir yenilebilir havasında oluyorlar. Geçen haftalarda havuç reçeli yaptım ama hiç kimse yemeye cesaret edemedi. Onları muffin içine koysam nasıl olur acaba diye düşünmeye başladım hemen şu an. Güzel olursa fısıldarım usulcacık. İyi olduğunu hissediyorum ve iyiliğin iyiliğimdir..
Mavianne'm; yemiş kadar oldum, sağol. Bu bayram tadım olmaz benim :( Bu bayramı elimin tersiyle itmek istiyorum.. Bu bayram hiç uyanmadan uyumak istiyorum..
Kekik koku'm; oturum açamadığımız ağ bizim değildir; gel ben sana bizim bahçeye hamak kurayım :) Ağsız, oturumsuz, zaman aşımsız, görüntülenmesi karşılıklı olunduğu için gereksiz sayfalarsız çaylar içelim hamaklarda..
Adsız ama değil Banu :P; bu güzel sözlere yanıt vermekte, teşekkür etmekte çok zorlanıyorum. İltifat için çok teşekkür ederim; böyle sözler duyunca hem şaşırıyorum hem de ruhum besleniyor. Bu nasıl bir şeydir bilmiyorum. Şaşırıyorum çünkü ben sadece yazıyorum; nasıl gelişir hiçbir fikrim de yok çünkü ben bu yaptığımın geliştirilebilir bir beceri olduğunun farkında değilim. Dünkü yazıyı beş dakika içinde düşünmeden yazdım. Beni mutlu ettiğiniz için uçsuz bucaksız teşekkürler..

Hakan davul (bateri) dersleri almaya başladı. Güzel bir şeyler çalmayı başarana kadar onun göremeyeceği kendi imalatım tıkaçlarla gezmeye karar verdim. Kırılmasın diye dinliyormuş gibi yapmalıyım; hiç dürüstçe değil ama bu da kafa be kardeşim!
dıbıdıp dıbıdıbıdıp
hüaaaaaaaaaaaa

17 Eylül 2009 Perşembe

ÇABUK YAZI

Internet Explorer web sayfasını görüntüleyemiyor



Dilimizde: internet explorer bu sayfayı görüntüleyemiyor.

Sevgili internet explorer senin sana verilmiş tek görevin sayfaları görüntülemektir. Bunun dışında sana ütü yap, yemeğe misafirimiz var tatlım, alış verişe bugün de sen git demiyoruzki; nedir bu kaprisin nedeni? Anlamadım; kırdık mı bilmeden, birileri canını mı sıktı? Yoruldun da dinlenmek mi istedin bir köşede bir kaç zaman, yoksa BİZden mi sıkıldın? Birileri 'görüntüleme artık!' mı dedi. Görüntülersen haritadan yer beğen, seni bir hastanede ilkel bir rontgen görüntüleme cihazı olarak kullanırız mı dedi yoksa; nedir sorunun?
Mozilla hanım (la ekinden dolayı Mozilla'nın bir kadın olduğunu düşünüyorum; hatta Mualla'nın kız kardeşi olur kendisi) seninle bağlantımız neden zaman aşımına uğrayıp duruyor bu aralar? Zaman bu kadar çabuk aşınır mı; seninle olan karşılıklı hoşgörüye dayalı ilişkimiz de mi zamana yenik düştü?
Yoksa siz ikiniz?! Kaçtınız siz?? Anladım ben!

İletişimsizlik düşündüğümüzün dışında gelişen bir sorundan kaynaklanıyorsa bile düşün be internetim explorerım, Mozilla'm ne paronayak hale geldiğimizi.
Bay internet explorer ve bayan mozilla bizi siz DE susturmayın.
Geçinip gidelim birlikte işte ne güzel..

Ayrıntı vermeden, ayrıntıya girmeden teşekkürler..
'ANLADIĞINIZ' için teşekkürler..
Internet explorer ve mozillanın gönlü olduğunda bir maniniz de yoksa sizlere geleceğim teşekküre :)

15 Eylül 2009 Salı

SON YANIT. BU YAZI İÇİN GEREKLİ KİŞİLERDEN ÖZÜR DİLİYORUM!

Necla dediki..
kendinizi mükemmel sanıyorsunuz ve insanları acımasızca eleştirirken kendinize dönüp bakmıyorsunuz, sihirli elleri okurken yaptığın yorumlardan seni ziyaret ettim ve sayfa açılana kadar bu kadar eleştiriye mutlaka süper bir blop çıkıcak diye keyifle bekledim ama okuyamazsın diye süper bir isim bulduğun bloğunu okuyamadım gerçekten,bize ne senin kavgalarından,senin cildinde çıkan lekelerden di mi ama,seni okumak yerine lay loy lom dediğin insanları okumayı tercih ederim çünkü gerçekten öğretici,araştırıcı ve keyifli bloglar,
eleştiri yaptığınıza göre eleştiriye açık olduğunuzu düşünüyor,
sağlık diliyorum...
15 Eylül, 2009


Necla hanım;
Mükemmel olduğumu ne zaman iddia etmişim? Hani kim görmüş, kim okumuş; bilakis 'ne güzel yazmışsın' yorumları altında ezilen, küçülen biriyim. Kimseye de sonsuz mutluluk, okurken sorumsuzca keyifler vaad etmediğim için sözleriniz beni ne kırdı ne de üzdü; aksine aslında 'yapmak istediğim budur' iddiasında olmadığım halde onayladığım tarafta durmayı başarabildiğimi anladım; ha sizin düşünceleriniz de çok önemli tabiiki..
Evet başlığım iddialı bir başlık; nedeni ise cümlelerimin istemsiz biçimde benim bile çok şikayet ettiğim gibi çok uzun olması. Yoksa 'sen okuyamazsın eşek uzun cümleden ne anlar' gibi bir anlam yüklü değil asla.
Bu nedenle herkes beni okuyamaz. Herkes beni okuyabilirse benim burada işim ne? Okuyabilenlerin yanı sıra okuyamayanların da olması mutluluk verici bir durum. Ha; ben kimseye bir şeyler öğretmek üzere yola çıkmadım. 'Ben öğretenim, ben biliyorum' gibi iddialarım yok; aksine ben bir çok şey öğreniyorum. Okuyamayanlara, anlayamayanlara, bilmeyenlere de eşek ne anlar demediğim için ayrıca mutluyum ama öyle ya, eşek feedden ne anlar sözü bile insanların gururunu okşuyor :)
Şu benim caddede lay lay lom sözüm ne güzel bir slogan olmuş; isim annesi gibi hissediyorum kendimi. İyi bir şey yapmışım; bir gruba isim vermek hoş bir şey :)

O akşama gelince, o akşamın öncesinin olmasının yanı sıra sevgili arkadaşınız Eda Suner eğer o akşam Sihirli tarafından onay görmüş olsaydı, Sihirli kendisine 'evet aynı şeylerden söz ediyoruz' deseydi hiç sorun çıkmayacaktı. Sizin arkadaşlık anlayışınız 'emeğim geçti sana' içerikli bir cümle kuran birini desteklemeyi gerektiriyorsa da diyecek bir şey yok aslında.. -ki yapılan 'iyilik' altı üstü hasta bir kişinin sağlık durumunu bloğunda duyurmaktan öteye geçmemiş. Kaldıki benim bildiğim, bana öğretilen; yapılan bir iyiliğin kişilerin yüzüne vurulmamasıdır, yoksa yapılan iyiliğin hiçbir önem ve özelliği kalmaz. Öyle bir iylikki dışarıdan hiç bilmeyen biri sanki çıkarıp böbreğini verdi sanacak. Hastalıkla uğraşan birine de 'neşeli olki genç kalasın' cümlesinin o kişiyi ya da hastalıklarla uğraşan başka birilerini ne kadar üzeceği hiç düşünülmeden yazılmış cümleler..

O konuya ben dahil olduktan hemen sonra çok hoştu değil mi, ben pilates yapıyorum ve yapmaları için arkadaşlarıma çağrıda bulunuyorum, incelmiş fotoğraflarımı koyuyorum diye Madonna'nın o çok kaslı fotoğrafının altına 'genleriniz dandikse boşuna kasmayın' yazmak çok hoştu? Kendisine ilettiğim üzere neyseki kaldırdı o sözcükleri oradan. Ben iki genetik hastalığa sahip biriyim. Bir lay lay lom lafına bu kadar yoğun olan tepkilerinizin o sözlere de olmasını beklemiyorum çünkü 'bakışımız' çok farklı. İnsanları acımasızca eleştirmek caddede lay lay lom demek mi yoksa genetik hem de iki hastalığı olan birine 'genleriniz dandikse' demek mi?

Evet kavgalarımı da anlatıyorum, sevinçlerimi de mutluluklarımı da, 'günlüğüme' girmiş her şeyi yazıyorum, ulusal bayramlarımızı, 10 Kasım Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü anma gününü de. Yüzümdeki lekeleri sle hastalığının çok önemli ve hayati bir özelliği olduğundan yazıyorum; hani kişisel günlüklerimiz ya; ben de bunları yazıyorum. Evet hakikaten 'size ne?' şeylerden söz ediyorum ben. Başkaları yazınca sorun yok ben yazınca neden olsunki sevgili Necla?

Belirttiğim üzere eğer o akşam sevgili arkadaşınız onay görmüş olsaydı çok iyi olacaktı ama ne yazıkki onay görmediği için hastalıklarla uğraşan birine dalga geçer gibi 'neşeli olki genç kalasın' gibi bir cümle yazınca hiç tepkisiz kalamazdım; öyle ya sürekli onaylanacak değiliz, eleştiriye de açık olmalıyız..
Ha bunun yaklaşık bir sene öncesine dayanan atılmış tohumları da var.
Annesini henüz kaybetmiş biri var ve bu kişiye yorumlarla destek olunurken, insanlar baş sağlığı dileği yazarken sırf okumadığı için (e herkes beni gerçekten de OKUYAMIYOR!) bir kişi çıkıp da şöyle bir yorum yapıyor:

12 ekim tarihli 2008arşivden
Craft Woman dediki.. Hayırdır ne oldu Güler annen yüzünden mi merak ettik arakadaşım kapatacakmısın bloğunu :( (ismim GüleR değil bu arada; e okuyabiliyor mu işte?)

Gülen Tezer Üstün dediki..;
Yüzünden sözcüğü farklı duygu anlatımları için kullanılır.Bana can veren annemin kaybının 'YÜZÜNDEN' değil olsa olsa üzüntüsünden olurdu doğru sözcük seçimi..
'Merak ettik arkadaşım' derkenki arkadaş sözcüğü seçimi de doğru olmamış.Arkadaşlarım hiç değilse ismimin GüleR değil Gülen olduğunu bilir çünkü.
Arkadaşlarım bloğu neden kapattığımı merak etmek yerine annemi merak edip sordular..

21 ekim 2008 tarihli arşivden:
Craft Woman dediki.. Yazmayacaksın diye düşünürken baktım yazmışsın çok kötü oldum dualarımız sizinle :( Baba ocağından enerji ol ilaç gibi gel emi :(

Gülen Tezer Üstün dediki..Senin için yazmam bu kadar önemliyse yazdıklarımı okurmuş gibi yapma, oku.Ha okumuyorsan da -ki zaten kimseden böyle bir talebim yok- LÜTFEN hiç yorumda bulunma.En sevmediğim şeylerden biri 'ilgilenirmiş gibi yapmak'tır.
Merak etmek, birini kendine arkadaş etmek kolaçan etmeyi gerektirir.Bu şu demek oluyor; 12 ekim tarihli yorumuna olan cevabımı okumadığın belli.Önce o yorumu oku, sonra neden bunları yazdığımı anlarsın belki.
Ben yazmama nedenimi annem YÜZÜNDEN gibi algılayan, bir anne kaybını yazmama sorunsalından daha basitmiş gibi gören, adımı bile doğru yazamayan hatta belki açık açık yazdığım adımı yanlış öğrenen, bütün bunların üstüne bir de bana 'merak ettik ARKADAŞIM' diye sorma gafletinde bulunan bir kişinin beni okuduğundan ya da anladığından kuşkuluyum.Ha okuyup da hala baktığı yerden bakmaya, aynı gibi düşünmeye devam ediyorsa duygusal anlamda farklıyızdır ve dolayısıyla da benim arkadaşım olma şansını zaten hiç elde edemez.
Kendini benim yerime koy ve bir daha düşün.Annemi kaybediyorum, bunun asla telafisi yok.Çevremde dokunabildiğim, sarılabildiğim insanım çok benim yine de hiç görmediğim insanların desteğine, yalnız olmadığımı düşündürecek teselli sözlerine bile ihtiyaç duyarken sen bana 'bloğumu annem YÜZÜNDEN mi kapattığımı soruyorsun..
Beni okuma, çünkü başlıkta da yazdığım gibi 'OKUYAMAZSIN'.
HERKES BENİ OKUYAMAZ..

Baş sağlığı dileği yok ama bloğumun neden kapatılacağı hakkında soru var?

Okumuyorsanız okumazsınız, kimse sizi okumanız için zorlamıyor ama okuyormuş gibi yapıp yorum yazmak kötü sonuçlara neden olabiliyor. Geri dönüp kontrol de etmiyorsanız, ilk gafınızı düzeltmeden -çünkü okumuyorsunuz- arkanızda ne bıraktığınıza bakmadan, bilmeden bir de üzerine facebooktan defalarca arkadaşlık davetiyesi de gönderince hiç hoş olmuyor, insanların kalbi kırılıyor ama haklısınız lay lay lom'a olan serzenişin yanında bunların sözü mü olurmuş??

Sevgili Necla, evet ben eleştiriye açığım. Keşke yaklaşık bir senedir kendisine hiçbir biçimde söz atmadığım, eleştirmediğim, konuşmadığım, yazmadığım arkadaşınız da benim gibi eleştiriye açık olsaydı da ben yanıt yazıp zamanımı bunlara harcamamış olsaydım. Kaldıki eleştirilmiş bile değildi, sadece onay görmediği için oldu bütün bunlar.
Bu lay lay lom sözüne olan tepkinizi feedden anlamayan ya da arkadaşınız gibi kullanmayanlara ya da bilmeyenlere eşek demesinde de, canlıların ana yapı taşı olan genlere dandik dediğinde de gösterseydiniz keşke. Sözcükler ağızdan çıktığında önce kulağıyla buluşmalı insanın. Bu nedenledirki deriz ki biz, bir söz söylemeden önce o sözü ağzında iyice ıslat..
Nacizane açık fikrim budur.
Beni okumamaya devam etmeniz ve sağlık dileklerinize teşekkürlerimle ben de size sağlıklı ve mutlu günler gönderiyorum Necla hanım..

Konuyla ilgili hiçbir yorumu onaylamayacağım için yorum yapılmamasını rica ediyorum.
Bir tarafta annesini kaybettiğinde yaşanmışlığı olan biriyle eşi şu an hastanede yatan başka biri var.
Üzülmeyi bilen, başkaları için de canları sıkılan insanları üzmemeniz dileğimle bu yazıya yorum kabul etmiyorum..
Bu yazı için özür dilediğim kişiler zamanımı bu kadar fütursuzca harcadığımı düşünen değerli dostlarımdır..

SİZ POSTANIZI NASIL ALIRDINIZ?

Yer: postane
Kişiler: ben ve diğerleri
Figuran: memure
Kahraman: sadece ben :D

Upuzun ama gerçekten upuzun bir kuyruk. Sessiz ve itirazsızca bekleşen insanlar. Bir kargo gönderim var. Postaneden içeri girer girmez hemen en yakınımdaki bekler-kişiye kargo sırasının bu olup olmadığını soruyorum; yanıt memnuniyet verici; HAYIR! Sevinç gösterisinin yeri değil çünkü her an kuyruk saldırısına uğrayabilirim. Göze alınır bir durum değil bu :)
Daha önceki kargo gönderilerimin hepsinde de sorun yaşadığım, sorun yoksa bile kesin çıkardığım diğer iki memurenin olmamasından fırsat orada bulunan memurenin yanına yaklaşıyorum. Nefretle selamlaşıyoruz :D Çok çirkin göründüğünden birbirinden nefret eden kişilerin selamlaşmasına inanın hiç gerek yok :D

Gülen:Kargo gönderecektim.
Memure:APS gönderelim.
G:Olmaz ben kargo göndermek istiyorum.
M:Neden kargo da APS değil?
G:Şimdi ben olur dersem sorun çıkmadan APS ile gidecek değil mi?
M:Evet
G:E bunun için işte :D
M:Neden ısrarla kargoyla göndermek istiyorsunuzki?
G:Sizin yine mi kargo sisteminiz arızalı?
M:Evet
G:Ne zaman değilki? Bir şey soracağım; sizin bu kargo hizmetiyle ilgili sisteminizin arızasız bir günü var da ben mi denk gelmedim acaba? Yoksa (bugün orada olmayan memure ve şef) onların burada olmamasıyla ilgili bir durum mu? Yanınızda oturan memure benim bildiğim en az 6-7 senedir burada çalışıyor ama her şeyi şefe soruyor; hayır bana sorsa ben bile yanıt verebilecek durumdayım artık.
M:Çok iyi biridir o.
G:Kötü olan benim yani :P Ben ona kötü demedim ama işi bilmiyor. Hep şefe soruyor.
M:Evet yeni o burada.
G:Ben daha yeniyim ama burada çalışan o; bu nasıl oluyor.Hem ben kargo göndermek istiyorum.
M:Bak bebeğim APS alalım.
G:Neden APS? Sizin yine zarfınız yok değil mi?Hani bir keresinde beni kırtasiyeye zarf almaya göndermiştiniz de ben de aslında gitmeyeceğim halde 'size de alayım mı?' demiştim de, siz de 'gerek yok, öğleden sonra bize zarf getirecekler' demiştiniz?
M:APS zarfı vereyim mi? (zarf atıyor :D)
G:E verin bari.

Paketim kargoyla değil ama APS ile gönderildi. İkisi arasındaki fark APS'nin bir gün sonra gidecek olması imiş. (bu kadarla sınırlı olduğunu düşünmüyorum) gerisini bilmek de istemiyorum. O postaneye her gidişimde karşılıklı gerildiğimiz anlar yaşıyoruz. Anladığım şu; bazı işler yolunda gitmiyor ama kimse de itiraz etmiyor. İtirazın edilmediği yerde itiraz eden biri olursa o kişi uyumsuz biri gibi algılanıp geçimsiz ilan ediliyor. Bizim postanenin geçimsizi de benim, üzerime geçimsiz tanımam hatta :)
Yarın yine o postanede işim var; heyecanla bekliyorum. Bir de bugün yerlerinde kendilerini göremediğim diğer yeni (!) memureyle şef de olursa aman Tanrım olay yerine beklerim yarın:)
Ben bu yazıyı yazarken TR-Serbia basketbol maçını izlerken son dakikalarda coşan Hakan'ın bağırması üzerine başımı duvara vurdum! Erdim'in deyimiyle zeka askerlerim akıp gitmez umarım.

ASLINDA;
Kırgınım.
Sorumsuz vurdumduymazlıkların belirlediği sonlar, içimdeki öfkenin yine kendi içime akmasının ve bundan da başka hiçbir işe yaramasının kırgın yorgunluğu bu..
Toparlanamadan bir dalganın yere çarptığı bir bedenin kalkmaya fırsat bulamadan yeniden yerlerde sürünmesi gibi bir kırgınlık bu..
Zaman ve ne yazıkki renkler hızla akıyor yine; değişmemiş gibi hiçbir şey.
Renklerin, şarkıların, görsellerin akışkanlığı içinde kendimi yalnız, renksiz ve şarkısız hissetmenin kırgınlığı bu.

Gözlerim dalıyor, engellemiyorum.
Boş bakmak istiyorum.
Kolum kalkmıyor, kaldırasım yok.
Uyumak istiyorum.
Uyusam iyi olur.

Angel; aradan ne kadar kısa bir zaman geçti ama her şey normala döndü bile. Bizim sorunumuz hatırlamamak ve unutmak. Hayat renkleriyle akıp gidiyor ve gidenlerin dışındakiler kaldıkları yerden devam ediyor hayatlarına. Bencillik bu. 'o balçık çamura. Giremezdi neden çünki hemen özdeşleşecekti aslıyla, ayırt edemezdik zira.' Bu sözler çok hoşuma gitti..

minikminik; çok üzüldüm :( Çok fazla üzüldüm.. Hem de küçücük bir çocuğun bu kadar acımasız bir hastalıktan gidişi canımı çok yaktı :( O şimdi mavi bir melektir; kanatlarını her çırptığında iyilikler dağıtan.. Başınız sağolsun..

Yeşim; sana bir g adresi almayı öneriyorum. Kabul edenler? Etmeyenler? Kabul edilmiştir :P
Söylenecek her şeyin söyleniyor olması ne yazıkki hiçbir şeyi değiştirmiyor ya da çok az şeyi değiştiriyor Yeşim'ciğim. Hayat yine bizelere layık görüldüğü üzere sorumsuzluklarla, umursamazlık ve hesap vermeyişlerle akıp gidecek; yanan bizim canımız olacak ve unutup gideceğiz.
Diğer arkadaşlarım düşüncelerimi az çok biliyor hem çok yorgunum ben.
Sihirli'mi özledim.
Karşı dairede oturan çok iyi anlaştığım komşumun taşınmış hissinde özledim Sihirli'mi :(
İlk okuduğum blog olması özelliğinden dolayı Sihirli gelene kadar yazılarım şekersiz kahve sevmeyene ikram edilmiş şekersiz kahve tadında olacak..
İyi haberlerini ve Sihirli'mi bekliyorum buralarda gariban gariban..

Bloggerdaki sorun beni bezdirdi; ya sizi?

12 Eylül 2009 Cumartesi

YEMİN TÖRENİ

Kontrolümü sağlayamayacağımı bildiğimden katılmak istemediğim yemin töreninin bitimini beklerken kapıdaki nöbetçi ere sarılıp sessiz sessiz ağlayarak kendimi kaybettim bugün..
Hepsini; ama özellikle ne zaman kıpırdayamadığı için göz yaşları başka biri tarafından silinen o asker fotoğrafını görsem gözyaşlarıma ekliyorum şehit acılarımı..
Neden bütün askerler gidip de dönmeyecekmiş gibi hissettiriyorlar kendilerini bana :(
Bugün yazı yok.
Bugün ben yokum.
Bugün kendi yemin törenimi yaptım..
Ettiğim bütün aynı yeminlerin üzerine hala dürüst, onurlu, 'iyi', vicdanlı, ülkemi seven ve önce kendime saygılı biri olarak kalacağım yeminimi korumak için üzerine kaç kat vernik çektim; kazınmasın, kazıyan olmasın diye..

Not:Baş ağrım nedeniyle beni güne hazırlayan, yoluma ateş böcekleri gibi ışık saçan yorumlarınızı çok severek yaptığım yorumlama zevkimi yarına erteliyorum.
Seviyorum, gidiyorum..
Sevdim ve gittim..


10 Eylül 2009 Perşembe

ACILAR VE ADSIZLAR!

Havadan bakmış, hep olduğu gibi; sanki bilmediği bir yermiş gibi havadan izlemiş. Sanki şu an olduğu mevkiiye oradan gelmemiş gibi. Demişki 'su yatağının intikamıdır bu', ya da benzer bir şey. Canım sıkkındı, kalbim şişmişti, tam anlayamadım ama buna benzer bir cümleydi duyduğum.
Kaç sene İstanbul belediye başkanlığı yaptı? Kaç senedir de partisinin adayları aynı ilin belediye başkanı? Onbeş sene içinde-süresince bir kent hem de ne güzel reorganize edilirdi ama bilmez. Popülist olmakla, akşam evinin kapısının önünde bekleşen çocukların eline üç-beş kuruş sıkıştırmakla, onlara oyuncak hediye etmekle 'iyi insan', 'iyi lider' ve 'halktan' olunmuyor. Havadan bakacağına girseydin aralarına; yolda aracını durdurup simit aldığın o çocuğun yanında verdiğin pozlardan birini verseydin ya bu felaketi yaşayan insanların da yanında?
Şehit cenazelerinde kendilerini göremediğimiz insanlar mı halktan, halkın içinden olacak? Kendi oğlu askerlik yapmamış bir kimse 'askerlik yan gelip yatma yeri değildir' dedi ve yine seçildi. Bu kadar kötü yönetilen bir İstanbul halkı da aynı zihniyetler tarafından yönetilmeye layık gördü kendini.
İstanbul, son derecede şık, elit bir kostümün altına spor ayakkabısı giymiş bir kadın gibidir. Yukarıdan aşağıya kadar süzdüğünüz bir kostümün altında aykırı durduğunu gördüğünüzde uğradığınız hayal kırıklığıdır o spor ayakkabısı. Asya ile o çok girmek istediğimiz ama ancak 'bir arkadaşıma bakıp çıkacağım' şeklinde kandırmacayla belki girebileceğimiz Avrupa arasında kıta değiştiren bir ışıklı kenttir İstanbul. Kalabalıktır, karmaşık ve kaostur. O büyülü ışıklı kentin sokakları, mahalleleri, otoyollarının sular altında kalması belediye başkanının söylediğine göre 'sprey kullanımı dolayısıyla salınan gazlardan delinen ozon tabakasının suçu'ymuş.
Bir başka dahiyane fikir de başkent Ankara belediye başkanından çıktı 'sel olacağını hissederseniz üst komşunuzda uyuyun! Hangi üst komşu? En üst komşu bütün bir bloğu evine almak isteyecek mi bakalım? Ya evde yoksa hem?
Yönetildiğimiz insan profilleri.
Koskoca bir İstanbul ve bir başkent!
İhmaller zincirine bir de bu garip, çocukların bile saçma bulacağı açıklamalar eklenince?
Selin gelişi Trakya'dan belliydi, selin geleceği '95ten belliydi.
2009-1995=14.
14 senedir bu kenti kim yönetiyor? Oy kaygısıyla dere yataklarına yapılaşmaya göz yuman kim? İstanbul'un kentten köye dönüşmesi süreci içindeki sorumluluğu kim üstlenecek?
İstifa edecek bir tek kişi bile mi yok?
Her şey yolundaymış gibi kurtarma çalışmalarına teşekkür eden yetkililerimiz olmasaydı bari. Asıl önemli olan bunun hiç olmamasıydı aslında. Yüzyılın felaketiymiş; önlemler alınsaydı, kent bu kadar kötü yapılandırılmamış olsaydı şu an bunları düşünüyor, yazıyor olur muyduk?
Hadi tamam yüzyılın felaketiyse bile selin geldiği andan sonra ne yaptınız? Bu kadar haklı nedenleriniz varsa neden 'halkın içinde' olmadınız? Bu kadar suçluyken bu kadar güçlü çıkmaya çalışmak suç bastırmaya çalışmak değil de ne? Çamurda boğularak hayatını kaybetmiş otuzbir can, hala nerede olduğu bilinmeyen dokuz canın hatıralarında açarsınız o tüp geçiti artık sayın belediye başkanı; alt yapısı omayan bir kentin tüp geçidi olmazsa olmazdı hani.
Aklı hala başında olan Türk halkı olarak size kocaman bir alkış!

aysema öğretmenim-öğretenim; ne zaman uyanacak bu yılanlar? Daha ne kadar bekleyeceğiz?
Hayatımız bunların uyanmasını beklemekle mi geçecek?
Funda'm; negatifliğime, itirazsız itirazlarımla yanındayım. Yarın Antalya için çok şiddetli yağmur diyorlar. Çok dikkat et kendine ne olur.
bahar'ım; her şehit haberinde o evladın annesi ben oluyorum. Kalbime saplanmış bıçak acısı. Beddua etmek hiç bana göre değil ama her şehit haberinde ağzım dolu dolu kusuyorum istemsizce.
Ecem; kaç çocuk babasını yitirdi, kaç anne evladını, kaç kız ucu yakılmış sevda mektubunu, kaç cenin babasız merhaba diyecek hayata :( O bakışlar bu sahneyi hiç unutmayacak..
Mavianne'm; üzülünce ne değişiyor diyoruz ama hiç değilse üzülebiliyoruz. Üzülebilmeyi biliyoruz. İçim kırık, kalbim şişti.
nalan ablam; kim dedi uzaktasın diye? Uzak hissettiğinde en yakın bile uzaktır, yakın hissettiğinde en uzak bile yakındır.
çelebi'm 74'üm; daha ne kadar, nereye kadar, göndersin kendi çocuklarını askere de sonra açılım der mi bakalım? Onunkiler Hint kumaşı ama bizim evlatlar çul çaput :( Her biri dünyanın en nadide armağanı olan o evlatlar daha hayata başlamadan gittikleri yerden kutular içinde döndüler evlerine. Hayatın bu kadar adil olmamasını içime sindiremiyorum, alacağı olsun onların. Bir evladım yok ama buna neden olanların yakasında olacak tırnaklarım öbür ve asıl olan o dünyada!
Bizimgibiler'im; bu kadar üst üste kötü haberle bir diğerinin etkisindeyken bir diğerine yakalanmak beni hasta etti. Elim kolum düştü. Kalbim şişti. Göğsümde bir şişlik hissiyle dolaştım bütün gün. O yağmacının söylediği.. Marmara depreminden sonra üniversitelere alınmayan türbanlı hanım kızlarımız '7.9 yetmedi mi?' yazılı dövizler taşımamışlar mıydı?? Oruç tutmayanı, kendisini türbanlı diye okula almayanları böyle mi cezalandırıyormuş Allah? Bunu bilebilmek bunların harcı ya! Oruç tutmanın sevap olduğunu biliyorsun da çalmanın, hırsızlığın, yağmanın, hakkın olmayanı sahiplenmenin günah olduğunu bilmiyor musun? demişsin ya, üzerine laf etmem, ettirmem.
Kekik koku'm; bu neye benziyor biliyor musun, aniden bastıran misafire yakalanan ev sahibinin halının üstündeki pislikleri halının altına alel acele ittirmesine, yırtık pırtık iç çamaşırının üzerine giyilen kürk gibi ya da. Laleler olmazsa olmazdı sanki ama bu bilinçsizlikle sorgulamaktan, yargılamaktan aciz insanların seçtiği bu kişiler yeni laleler dikeceklerdir bu acıların üstüne.

EMİNE, O SADECE HEMŞİRE OLMAYAN BİR KOCA YÜREK.
ELÇİN PEMBEYİ ÇOK SEVER. ÇOCUKLARA DÜŞKÜNDÜR. PEMBE BİR DÜNYA SUNMAK İÇİN 'BİZİM KOCA YÜREKLER'E KOLLARI SIVADI. BİR FİTİL ATEŞLEDİ VE İLGİSİNİ ÇEKEBİLDİĞİMİZ BLOG KARDEŞLİĞİ HAREKETE GEÇİP 'BİZİM KOCA YÜREKLER'İ BAYRAM ÖNCESİ SEVİNDİRMEK İÇİN BİR HAREKATA BAŞLADIK. BİR ÇOK KALBİ GÜZEL ARKADAŞIMIZIN İÇİNE KALBİNİ DE KOYDUĞU KOLİSİ 'BİZİM KOCA YÜREKLER'E ULAŞTI BİLE. DESTEKLEYEN, DESTEKLEYECEK OLAN BÜTÜN GÖNÜLLÜLERE BİNLERCE TEŞEKKÜRLER.
BURAYA KADAR HER ŞEY İYİ.
BUGÜN ELÇİN'İN BU YAZISINI OKUYUNCA BEYNİMDEN VURULMUŞA DÖNDÜM!
DURUN SİZ YORULMAYIN, BİR ZAHMET ELÇİN'İN BURADA OLMASINDAN GURUR DUYACAĞIM O YAZISINI OLDUĞU GİBİ KOPYALIYORUM.

Hayatta her zaman şunu benimsedim...karşımdakinin davranışları veya sözleri bana uyar ya da uymaz doğru ya da yanlış yaparım ve ya yapmam ...ama her zaman saygı duyarım...sonuçta hayat onun ...iyi ve ya kötü sonuçlarına katlanan o
bu bloğu açarken ben kendim için açtım...hiç kimse için değil.içimden gelmeyen ya da yaşamadığım hiç bir şeyi yazmadım...hep gerçekler vardı !
yaklaşık 14 gün önce beni izleyenlerin sitelerini gezmek istedim.ve emine nin bloğunu gördüm.o yavrularla yaşadığı bir olayla ilgili bir yazısını okudum.ve hemen yorum yazdım elimden gelen ne varsa yapmaya hazırım dedim...ama gece yatağa yattığım zaman huzursuzdum.bu yeterli gelmedi ve sabah hemen mail attım...ve her şey o maille başladı
o noktadan sonra benim bu konuyu gülen in dediği gibi didiklemem , emine nin izmir de hastanede gerekli olan kişilerle konuşması ....her şey bir anda çok güzel bir yola girdi...bu yolda destek veren bir çok büyük yüreklerle ...yol arkadaşlarımızla.
bu bloğda asla bana gelen adını yazma cesareti gösterememiş ama yazdıklarıyla blog sahibini üzeceğini ya da sinirlendireceğini sanan ADSIZ yorumları asla yayınlamayacağım dedim...şimdiye kadar bana hiç böyle bir yorum gelmemişti...dün geceye kadar
öyle bir yorum geldi ki acaba bu kişi TÜRKİYE de mi yaşıyor diye düşündüm !
çünkü bir insan ülke gerçekleri ile ilgili bu kadar uzak olur ...sanki yurt dışında yaşıyor ve her şeyden habersiz ! ve selden 30 vatandaşımızı kaybettiğimiz gün bana bunu yazıyor !
aynen şöyle yorum:
^^anlamıyorum bu hastane çocuk esirgeme kurumu değilki,,,yırtık çoraplar falan..bu çocuklar sahipsiz değilki anne ve babaları var giyimLerini alabilir...oyuncak tamam her çocuk hediyeleri sever....bu şekilde resimlerini netten göstermek duygu sömürüsü inanmıyorum sizlere ^^
aynen kelimesi kelimesine böyle...kendi yazdığı şekilde aktardım.
Ey ADSIZ ! en başta marifet düşüncelerini yazıp altına adını yazmadan kaçıp gitmek değildir .olabilir yazıları beğenmemiş olabilirsin bloğda.
Amaaa hiç bir allahın kuluna o çocuklarla ilgili yada bu kadar kişinin o çocukların yüzünde ufacıkda olsa gülümseme yaratabilmek adına gösterdikleri çabaları ile ilgili tek bir laf ettirmem ! ASLA
senin bu yazdıklarından anlaşılıyor ki sen TÜRKİYE de yaşamıyorsun.yaşasaydın böyle saçma sapan bir yorumda bulunmazdın.ben emineye ve orda çocukların yaşadıklarına inanmasam asla anında karar verip 2 gün sonra atlayıp izmir e gitmezdim.sen hangi devlet hastanesine gittiğinde hele çocuk servisine gittiğinde her şeyin düzgün o çocukların sağlığı için her şeyin düşünülmüş olduğunu gördün ? görmedin.çünkü bu ülke gerçeklerini bilmiyorsun.
bazı hastanelerde tıbbi atık çöplerinin ağzı açık hastaların hele hasta çocukların burnunun dibinde olduğundan haberin var mı ? hayır
izmir de o hastane de yatan çocukların ailelerin maddi durumundan ne şartlarla orda kaldıklarından haberin var mı ? hayır
oturduğun yerden bu şekilde ahkam kesip yorum yazmak kolay ...sen hangi onkoloji kliniğine gidip o ortamı gördün ? görmedin
hayatında bir insanın yüzünü güldürmek için ne yaptın ? HİÇ BİR ŞEY
eğer yapsaydın insani duyguların bu kadar SIFIR olmazdı.orda salihli nin bir köyünden gelen annesi diğer kardeşlerinin yanında köyde olan babası hastane de başında tek bir sandalyenin tepesinde evladı için çırpınan yada ailesinin gidip gelecek parası olmadığı için tek başına odasında bu savaşı veren yavruları bilirdin !
çok uzağa gitmeye gerek yok.dışarı çıktığında hiçmi çorapları eskimiş yada yırtık çocuk görmüyorsun...o zaman bu ülkenin yarısı çocuk esirgeme kurumu ! herkesin maddi durumu süper ...ben ülke gerçeklerini bilmiyorum o zaman !
elbette bu çocuklar sahipsiz değil.ama ceplerindeki 1 milyonu bile hesaplayıp evlatları için çırpınan anne babalar bazen bir noktadan sonra çaresiz kalıyor...neden ? çünkü bu hastalık grip yada boğaz ağrısına benzemiyor...eğer hayatla biraz ilgili olsaydın çok pahalı bir hastalık olduğunu bilirdin !
o çocukları görme isteğine dayanamayarak atlayıp izmir e gittim...o kuzucuklarıma sarılmak onları koklamak dünyalara bedeldi.ve onlarla ilgili koyduğum tek bir resimde bile duygu sömürüsü asla yok...ordaki çocukları , aileleri ve o klinikte harikalar yaratan ekibi üzecek hiç bir şey yazmamaya ya da resim koymamaya çok dikkat edip hassas davrandım...ki sağlık açısından daha zor durumda olan çocukların resimleri olmasına rağmen !
ben bu kadar çırpınırken 2 haftadır onlar için bir şey yapmak için ...izmir de emine çırpınırken benim yapmak istediklerimle ilgili gerekli izinleri almak için ....sen hiç bir hakla böyle bir yorum yazamazsın ...eğer sana duygu sömürüsü geliyorsa oturduğun yerden kalmak biraz zor gelecek sana ama izmir e gidemeyeceğin için sen...yaşadığın şehirde onkoloji servisine gidip sadece bir 5 dk dolaş bakalım neler göreceksin ! ve o servisin bahçesini bir 5 dk dolaş bakalım o ailelerin hangi şartlarda oturduğunu kaldığını gör bakalım !
ondan sonra gel benim karşıma yorumda bulun ...
bir kaç gün önce sabaha karşı bana gelen mailde ne kadar büyük yürekli insanlar olduğuna inancım bir kez daha yenilendi .o yavruların en büyük ihtiyaçları için çok büyük bir yardımda bulunacak.sonuçlanmasına az kaldı ...ve yaptığım telefon konuşmalarını hatırlamıyorum bile ...bir an önce sonuçlanması için
ben nelerle uğraşırken hayatta her zaman ADSIZ olarak kalacak birinin bu yazdıklarını asla kabul edemem....
ey ADSIZ ne sana ne bir başkasına bu iş için çırpınan insanlar için tek bir kötü yorum yapmalarına asla izin vermem ....ne senin ne bir başkasının HADDİNE DEĞİL !
SAKIN UNUTMA BUNU BU HAYATTA HERKES KENDİ KİŞİLİĞİNE YAKIŞANI YAPARMIŞ!

E İKİ ÇİFT DE BEN SÖYLENMESEM OLUR MU?
OLMAZ!
ADSIZ KİŞİ; ÖNCELİKLE SEN NEDEN ADSIZSIN?
BU TÜR YORUMLARI YAPANLAR NEDENSE HEP ADSIZ OLUR.
İNANMIYORMUŞSUN BİZE!
AY BEN DE SANA İNANMIYORUM!
HAYATIN BOYUNCA BİR ONKOLOJİ SERVİSİNE GİTTİN Mİ?
BEN O SERVİSTE YATTIM.
ORADA HAYATIN HEM MADDİ HEM MANEVİ; HANGİSİNİN YÜKÜ DİĞERİNDEN DAHA AĞIR GEÇER BİLİR MİSİN SEN?
SAĞLIK SİSTEMİNİN KUYRUĞUNDAN KAPANA KISTIRILMIŞ FARE MİSALİ OLDUĞUNU DA BİLMEZSİN SEN?
FARE KAÇMAK İSTİYOR KAPAN CAN ACITIYOR.
PAZARTESİ BİR ONKOLOJİ SERVİSİNDEYDİM.
DOKUZ YAŞINDAKİ BİR KIZ ÇOCUĞU ACIKTIĞINI SIKILA SIKILA BABASINA SÖYLEYİNCE SADECE SİMİT ALABİLECEKLERİNİ ANLADIM!
-Kİ ESKİŞEHİR'DEN GELEN BU ÇOCUK AMELİYATINDAN SONRA AYAKTA TEDAVİ ALDIĞI İÇİN BABASIYLA BİRLİKTE OTELDE KALIYOR! ANNESİ BİR BANKADA HİZMETLİ, BABASI KRİZDEN DOLAYI İŞİNİ KAYBETMİŞ!-
ÇOCUĞUN KARNI DOYURULDU.
BU DA MI DUYGU SÖMÜRÜSÜ?
BAŞLARI EĞİLMEDEN UMUTLA TEDAVİ OLAN BU ÇOCUKLARIN MADDİ SIKINTILARINDAN HABERDAR OLMADAN, GİDİP GÖZÜNÜZLE GÖRMEDEN BÖYLE BİR YORUM SİZİN HAYAL DÜNYASINDA YAŞADIĞINIZI GÖSTERİYOR.
İNSANLARI DUYARLI OLMAYA ÇAĞIRMANIN SİZCE ADI DUYGU SÖMÜRÜSÜ MÜ?
O ZAMAN BEN DE SİZE DUYGUSUZ VE BENCİL DİYORUM.
ELÇİN'İN KONUYLA İLGİLİ EKLEDİĞİ FOTOĞRAFLARIN INTERNETE ADRESLENEN DİĞER FOTOĞRAFLARDAN HİÇBİR FARKI YOK.
DERNEKLERİ OLAN GRUPLAR DA MI DUYGU SÖMÜRÜSÜ YAPIYOR?
ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYANLARA DESTEK OLMUYORSANIZ GÖLGE DE ETMEYİN BAŞKA İHSAN İSTEMEYİZ SİZDEN!
ZİRA BİZ YOLDAN GÖNÜLLÜ ÇIKTIK!

ALLERJİ İÇİN GEÇMİŞ OLSUN DİYEN, ÖNERİDE BULUNAN
LEYLAKDALI'M;
VOLKAN KALDERA'M,
BELGİN'İM,
SESİBER'İM,
GÖNÜLDENELE'M,
BİZİMGİBİLER'İM HEPİNİZE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM.
BUGÜN DAHA İYİYİM. BANA BİR İLAÇ VERMEDİLER. SADECE BU MALZEMELERİ KULLANMAMAKLA SORUNUMU ÇÖZÜYORUM. SÜRPRİZLE İLGİLİ HERHANGİ BİR GELİŞME HENÜZ KAYDEDİLEMEDİ ANCAK YAZDIKLARIMDAN ANLAŞILACAĞI VE TELEFONLA SEVİYELİ BİR İLİŞKİ YAŞADIĞIM BLOG DOSTLARIMIN BİLDİĞİ ÜZERE ÇENEMLE DARLAMAYI DÜŞÜNÜYORUM O ARKADAŞLARI :)


SEVGİLİ EMEL DÖNMEZ; BU GÜZEL SÖZLERİ DUYMAK BENİ ÇOK MUTLU ETTİĞİ KADAR ŞAŞIRTTI DA. BU İLTİFATLARI DUYMAK İÇİN DÖNÜP ARKAMA NE YAPTIĞIMA BAKTIM. HİÇBİR ŞEY YAPMAMIŞIM, SADECE OLANLARI VE OLANLAR OLURKENKİ 'BEN'İ YAZMIŞIM. BUNUN DIŞINDA ARTI HİÇBİR ŞEYİM YOK BENİM VE SİZ RUHUMU O KADAR OKŞADINIZ VE BESLEDİNİZKİ.. 'OLUŞUM' İÇİN ONAYLANMAMA ÇOK AMA ÇOK TEŞEKKÜRLER..

KÖTÜYE GİTTİĞİNİ HİÇ DÜŞÜNMEDİĞİM AMA SEVİYELİ İLİŞKİMİZE YAŞADIĞIMIZ KRİZ ÜZERİNE KISA BİR MOLA VERDİĞİMİZ TATLI BİR ARKADAŞIMLA KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDİYORUZ.
ONA KALSA BELKİ BENİ BİR DAHA HİÇ ARAMAYACAKTI BİLEMEM AMA BEN ONU 'İLK' ARAYAN OLACAK KADAR ÇOK SEVİYORUM. ANLADIN SEN ONU :p
ÖZÜR DİLEMİYORUM SADECE SEVİYORUM :p

SİHİRLİ'MLE KONUŞTUK BUGÜN :( ZİYARETÇİ YASAĞI OLDUĞU İÇİN HASTANEYE GİTMEDİM. GUBUŞ SÜRESİNİ BİLMEDİKLERİ BİR ZAMANA KADAR HASTANEDE KALACAKMIŞ :( GÖNLÜMDEN ONLAR İÇİN GEÇENLERİN GERÇEKLEŞMESİNİ DİLİYORUM ALLAH'TAN; DİĞER HASTALAR İÇİN DİLEDİKLERİM GİBİ..

9 Eylül 2009 Çarşamba

İTİRAZI OLAN?


Kötü bir gece ve gün.
Önce Trakya'dan geldi haberler, ardından İstanbul. Tam 31 kişi şu an bizlerin yaptığı hiçbir şeyi yapamıyor çünkü artık yaşamıyorlar. Arkalarında şaşkın, olanlara inanmaz aile fertlerini bırakarak kapıldılar sel sularına.
Kendimi koyuyorum da onların yerine :(
Her birinin evine sel sularının alıp götüremediği, söndüremediği korlar düştü.
Kendimi koyuyorum da onların yerine, yok koymuyorum; dayanamayıp vazgeçiyorum.

Onlardan biri olmamam, yedi işçi kadının amacının dışında bir araçla taşınmasını kayıplarına neden ve hedef gibi gösteren İçişleri Bakanına daha az öfke duymama asla bir neden olamaz.
(Diğer yirmidört kişi için bahaneniz nedir sayın bakan?)
Onlardan biri olmamam, bölgenin afet bölgesi ilan edilmesi için Bakanlar Kurulu'nun toplanması gerektiğini söyleyen ama o arkadaşları bir türlü bir araya getirmeyen, getiremeyen; belki de bunu gereksiz gören aynı bakana daha az kızmama asla bir neden olamaz.
Onlardan biri olmamam, dere yataklarını yerleşim yeri ilan edenlere, altyapısız bu sözde yerleşim yerlerine elektrik, yol gibi hizmet verenlere daha az tepki göstermeme asla bir neden olamaz.
Onlardan biri olmamam, hala afet bölgesine intikal edemeyen Başbakana daha az nefret duymama asla bir neden olamaz.
Onlardan biri olmamam hizmeti metrobus ve denize tüp geçit yapmak gibi büyük hedeflerle yönetmek sanan İstanbul Belediye Başkan'ına daha az köpürmeme asla bir neden olamaz.
Onlardan biri olmamam şaşkın ve acılı insanların geride kalmış üç beş parça eşyasına göz dikip yağmalayanların yüzüne daha az tükürmek istememe asla bir neden olamaz.

Okan Bayülgen kızının adını İstanbul koymuş. Güle güle büyüsün.


Siirt Eruh'ta altı, ardından Hakkari Çukurca'da biri astsubay olmak üzere toplam yedi askerimizi sardık yine al bayraklara.
Kan kırmızı, bayrak kırmızı..
Daha kaç yürek ağızlarda atacak?
Daha kaç ana baba 'düşman sevinmesin' diye başı dik, omuzları dik, bakışları çakmak, kalpleri alev alev kor, gözleri yaşsız yürüyecek Şehitlik'lerde?
Biz hala açılmaya uğraşalım.
Ulusal marşımız söylenirken ağızlarını bıçak açmayan belediye başkanlarına ne mutlu.
Her zamankinden daha az olmayan şehit haberlerimiz canımızdan can koparırken neyin açılımı bu?

Hepsi evladım yaşında bu KINALI KUZULAR neden gittikleri gibi dönmüyor?
Biz açılalım diye mi; değil.
AÇILMAYALIM!
Neresinden iyi bakayım?
Bakmıyorum kardeşim!
Negatifim ben..
Çok sevimsizim ben..
Bugün üzüldüm..
Bugün neşeli olmadım..
Bugün yaşlandım..

Kaybettiklerimize rahmet diliyorum, ailelerine ve Türkiye'ye başsağlığı; sadece bunu yapabiliyor olmak ne kötü :(
Ve ben bu yazıyı yazarken Van'daki şehit sayısı ikiye yükseldi!
BİR GÜN BÜTÜN YILANLAR UYANSA VE BUNLARI SOKSA!

İZMİR..


Eğilmez başın gibi
Gökler bulutlu efem
Dağlar yoldaşın gibi
Sana ne mutlu efem

Oyna yansın cepkenin
Yansın güneşten tenin
Gün senin şenlik senin
Sana ne mutlu efem

Çoban yıldızı gibi
Gönlüme aktın efem
Bir yaz güneşi gibi
İçime doğdun efem
Söz: Ömer Bedrettin Uşaklı
Müzik: Kaptanizade Ali Rıza Bey

Sadece on gün sürdü. Dumlupınar'da can cekişen kan kokusuna üşüşmüş akbabalar gibi başka toprakları parçalamak için bekleyen düşman güçlerini geldiklerine pişman etmek sadece on gün sürdü. Kendine, ulus ve toprak bütünlüğüne olan inancından başka hiçbir şeye sahip olmayan Türk askeri önüne aldığı düşmanlarını tam bir hayal kırıklığına uğratarak 9 Eylül'de İzmir'i kurtardı. İzmir'in kurtuluşu demek Ege'nin kurtuluşu demekti çünkü. Dumlupınar Meydan Muharebesi ile 9 Eylül arasında sadece on gün var. Bu hareket bütün Ege'nin kurtuluşu anlamını taşımakla birlikte hemen ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulacağının da habercisidir.

İyi ki bizimsin İzmir!
Gavur ? İzmir'e sevgi ve selamlar..

GÜZEL ŞEYLER :) VE TİN MİN TİNİ MİNİ HANIM :)

Güzel şeyler de oluyor demiştim bir gün. Evet güzel şeyler de oluyor ama şimdilik bu güzel şey bir sır. Aslında sadece bir girişim; olmasını çok istediğimden, isteme umudumu eksiltmediğim gibi her dakika çoğalttığımdan 'oldu' gözüyle baksam da olmama olasılığına küçük bir prim verme içgüdüme engel olamıyorum, bu nedenle de bir sır olarak kendime sakladım bu iyiliği şimdilik :)
Bugün bir oyuncakçıya gittim; büyük bir mağaza. Toptan satışlarının yanısıra bitişik dükkanda tek satış da yapılıyor. Önce toptan ofisini, sonra alış veriş mağazasını gezdim. Baktım, baktım. Bebek -ki oda muamma; göz kırpanı var, seni seviyorum diyeni var- ve arabaların dışında oyuncakların ne işe yaradığını, neler yaptığını anlamak için uzun uzun incelemem gerekti. Oyuncak nasıl bir dünya. Her şeyi düşünülmüş bir dünya. Erdim'le izlediğimiz bir çok çizgi film kahramanını elimde tutmak çok ilginç geldi. Bütün rafları dolaştım, oyuncaklar içinde kendi oyuncaklarımı aradım. Bulamadım. Ne alacağıma bir türlü karar veremeyince tezgahtar çocuk yetişti imdadıma. Ayaküstü konuşurken Emine'min koca yüreklerden haberdar etmesiyle filizlenen, Elçin'imin duyurmasıyla da tomurcuklanan bizim koca yürekler projesinden söz ettim ona. Birden fazla oyuncak alacağımı anlayan iyi yürekli tezgahtar 'siz buralara hiç bakmayın, Ziraat mahallesindeki oyuncak toptancılarına gidin' diye fısıldadı kulağıma usulcacık :) Bayrama yetişecek oyuncak ve başka malzemelerim var; savulun!
Neden oyuncaktan başka bir fikir geliştiremiyorum ben :( Bizler bile o yaşlar için oyuncağın ne kadar önemli olduğunu biliyoruz; ya oyuncağa ihtiyacı olan o çocuklar? Belki bilinçaltındaki budur.
'Gerçek' bir iyi insan Kara Kalem'imin bugünkü yazısını gördüğümde Belgin'imle msndeydik. İkimiz de Kara Kalem'i aynı anda, aynı duygularla andık. Belgin Almanya'da ve çok yoğun çalıştığından alışverişe zaman bulamadığı için bunu yapmış biri olarak onu kıskandığını söyledi, sonra bu duyguya ben de kapıldım :) Armağanlarını hazırlayan Kara Kalem'i kıskandık :) Bir kıskançlık nedeni ilk kez anlaşılır ve hoşlanılır olduğundan çok sevimli geldi.
Adsız bir arkadaş 'umarım bu sözleriniz burada kalmaz, araştırıp pazartesi geri döneceğim' demişti. Yok kalmaz da kalmaya, keşke bunu söyleyebilen birinin bir de adı olsaydı. Siz adsızken hesap sorar gibi davranmaktayken biz adımızla bir adım attık.. Ve hatırlatırım; salıyı çarşambaya bağlayan gece. Siz hala araştırıyorsunuz anlaşılan..

Ve İzmir dönüşü evde beni bekleyen sürprize geldi sıra. Karşınızda tin min tini mini hanım çantası :) Bu çantayı çelebi'm 74'ümün bloğunda görmüş ve çok sevimli bulduğum bu çanta için çelebi'me ellerine sağlık yorumu yazmıştım. Sıcaklığından kendisini çok yakın hissettiğim çelebi'm de o çantayı bana göndermek istediğini yazmıştı cevap olarak. Ben İzmir'deyken de Ankara adresime postalamıştı. Ben bu tin min tini mini hanımı aldım almasına da, çok mutlu oldum olmasına da; izleyen günlerde araya giren kara kediyle törpülenmiş tırnaklarımızla birbirimizi çizerken çantamı anlatmaya duygusal açıdan pek hazırlıklı hissetmedim kendimi. Tam yazacağım gün de alışverişe götürmüşken kendisini ben o çantayı alışveriş merkezinde kaybettiğimi düşünmem mi? Çok üzülmem mi :( Her gün alış veriş merkezini arayıp sormam mı, her bir kişiye çantamı anlatıp benim için çok özel olduğundan o çantanın acilen bulunması gerektiğinden.. Telefonla birbirimize samimi biçimde hitap edecek kadar geliştirilen çanta kaynaklı konuşmalar bu süre içinde direk sohbet sınırına kadar bile dayandı. Sonunda bugün Dolunay'ın elinde çantam, yüzünde çantamı arabanın koltuklarının altında bulduğu andan beri yüzünde taşıdığından emin olduğum o gülücükle çalmasın mı kapıyı? Uzun süre evde olmadığımız için tam onbir torba malzemeyle eve dönünce çantacığımı arabanın içinde bırakıvermişim meğerse :( Çantamı gördüğüm o an içine girdiğim cendereden çıkardım kendimi :) Hani zaten senin olan özel bir şeyi kaybedip bulduğundaki mutluluk, sanki hiç senin olmayan ama çok istediğin bir şeye aniden kavuşuverme coşkusu yok mu? O coşkunun esiriyim ben şimdi. Bu esaret duygusundan çok hoşlandım :)
Eğer tin min tini mini hanımım bulunamasaydı çok üzülecektim ama içimde bana geri dönmeyeceği endişesini hiç taşımadan bekledim :)
Çantam bir kot pantolon paçasından tam bir geri dönüşüm harikası :) Çok kullanışlı olan sevimli mi sevimli çantamın içi kırmızı anorak kumaş astarlı ve kenarındaki kancasında sevimli bir ayıcık asılı şimdi. O küçük haliyle bile içinde neler barındırıyor bir bilinse :)


iNCELİĞİ İÇİN BÜTÜN KALBİMLE TEŞEKKÜR ETTİĞİM
BECERİKLİ ARKADAŞIM çelebi'm 74'üme sevgimle..
İzmir dönüşü süzgün ben :)

Lilacsmell'im; teşekkür ediyorum. Boynum bugün biraz daha iyi çünkü sırtıma yayıldı :D Kaşınıyorum :) Nikel allerjisi; sakın diş yaptırma. Malzeme sadece kobalt değil içinde eser miktarda olsa bile nikel var. Ben yandım, sen yanma. Sana da çok geçmiş olsun canım.

Bahar'ım yorgun'um; aynı penisilinde olduğu gibi. Penisilinin yapılırken mutlaka test yapılması gerekiyor ama bunu pek bilen yok :( Kimin aklına gelir senin yaşadığın :( Neyseki kalıcı bir sorun değilmiş. Çok geçmiş olsun. Kavundan şüphelenme nedenim pek kavun sevmemekle birlikte akşamları tırtıklarken abartıya kaçmış olmam olabilir mi :P

mehtap'ım; yeniden burada olmana sevindim, blog aleminin ihtiyacı olan kalemlerdensin zira; duyarlı, ince ve insani değerlere sahip olan bir kalemin burada olmasına çok sevindim. Kızlarının bloğuyla ilgili aldığın karara nedenini az çok tahmin ettiğin üzere kesinlikle katılıyorum.
Öğrendiklerimiz bizi öğretirken acıtsa da bazen; öğrenebildiğimde acı verse de yaşadıklarıma şükrediyorum çünkü her bir öğrenmişlikte biraz daha 'insan' olduğumu hissediyorum.
Madem o kadar yakınmışız?

Volkan'ım, Kaldera'm; bu neki :) Bir de sen beni zonalıyken görseydin; köpek yavrusu gibiydim. Kaşıyorum :( ama çok kaşınıyor :( İzmir'in Hatay diye adlanmış güzide bir semti vardır :D
Fotoğrafı senin için koydum, sen gördükten sonra da kaldırdım :)

3prensesim; teşekkür ederim canım. İşte genler dandik olunca oluyor böyle şeyler. Güzel değilim ben. Sadece fotoğraf çekerken çok eğleniyoruz. Bazıları stop motion filmler gibi oluyor. Hızlı hızlı geçinde o anı bir daha yaşamış gibi oluyoruz ve bu çok güzel bir şey.

Belgin'im; çözdük biz olayı seninle :P Ne yiyeceğimizi de şaşırdık. Gidip dağda yaşamak istiyorum. Küba'ya gitmek ve dönmemek istiyorum :) Neyseki Hakan'la hemfikiriz. O dediğini yapmayacağım :)

sesiber'im; uf. Benim allerjim protez dişimi sökecek kadar derken seninki benimkinden ileri boyuttaymış :( Çektiğim sıkıntıları düşününce, aman ya ben de yangına körükle varıyor gibi :( Geçmiş olsun. Umarım bir gün kendiliğinden geçer. İki sene sonra nikel salımının durduğunu ilk kez senden duyuyorum ama sanırım benim için pek geçerli değil. Tam süslü perişan biri olabilirdim bu nikel şeysi olmasaydı :D Bir kaç gün önce mumlu ipten bir kolye takmıştım, onun yaptığını sanmıyorum. Kavun suçlu; asalım keselim :D hihihih

Funda'm; geldi yorumun canım. Sağol. Yumurta ve çikolata yemedimdi dün. Nikel takı da takmadım. Dağılarak devam eden bu kaşıntının suçlusu bence kavun :)

cansu'm; becerebilsem keşke kaşımamayı. Teşekkür ediyorum sağlık uzmanım :) Ben deri yama testi yaptırdım ve bu üç şeye allerjim olduğu çıktı ama allerji her an olabilir bir şey; yani o ana kadar allerjinin olmaması o şeye hiç allerjinin olmayacağı anlamına gelmiyor :(
yine o sıkıntılı deri yama testi yaptırmamın zamanı geldi sanırım.
Ya insanın hamam böceğine allerjisi olur mu, olur da onlarla bu kadar iç içe yaşar mı :)))))))))) hala gülüyoruz ya ailece :)))))))

Gönüldenele'm; yok değil :) İzmir'den gelince ağrılı bir uçuk çıkardım zaten :) Bunun İzmir sıkıntısıyla pek ilgisi olduğunu sanmıyorum. O dudak kenarında çıkan şey umarım bir daha hiç çıkmaz. İz kalmıyor onlarda neyseki. Çok teşekkür ediyorum canım.

Zehra'm, kekik kokum benim; o testlerin ucu bucağı yok ama sürerse mecburen :(
Bir arkadaşıma 450 maddelik test yapmışlardı. Allerjik biri olduğum doğru; anladın sen onu :) Çok da iyi yapıyorum. Ben sessiz kalamam. Bana batan çirkin şeyleri söylemeyi görev sayıyorum. Söylemez de sessiz kalırsam kendimden hiç hoşlanmıyorum :) Ben kendimi bunlarımla seviyorum :)

Hepinizi sevip öpüp kaşınmaya gidiyorum :)

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails