24 Ağustos 2010 Salı
SANIRIM BUNLAR BİRER KOMPLO! AMA YETMEZ Mİ ARTIK?
22 Ağustos 2010 Pazar
TUNİĞİM VE YORUM YORUMLARI
20 Ağustos 2010 Cuma
NASILIZ?
1-Oturduğum sokakta kime evime hırsız girdiğini söylediysem karşılık olarak aldığım yanıt ‘buralarda hırsızlığın çok olduğu’ idi. Aynı gün sekiz eve daha hırsız girdiğini duyunca da nasıl bir yere geldiğimi düşünmeye başladım.
2-Polisin ‘daha kötü bir olaya (verdiği bir örnekle tecavüzden söz ediyor) maruz kalmadığınıza şükredin’ sözleri kanımı dondurdu!
3-Başka bir polise korkularımı anlattığımda ‘merak etmeyin, girdikleri eve bir daha girmezler’ öngörüsü hırsızların ellerinde girdikleri evi işaretledikleri bir krokileri mi var diye düşünmeme ve arkasından balkonuma ‘BU EVE HIRSIZ GİRMİŞTİR’ pankartı açma planları yapmama neden oldu.
4-Bir başka polis memuru arkadaşımızın ‘Fethiye’nin nüfusu yazın 300.000e çıkar, oysa biz 100 memur görev yapıyoruz’ diyerek nasıl da güvensiz bir yerde yaşadığımın farkına varmama neden oldu.
5-İfade verdiğimiz gün bir polis memurunun ‘hırsız mevsimi, bu sezon 500 hırsızlık vakası oldu’ demesi geceleri bütün balkon ışıklarını yakarak elimde bıçakla yarı uyur yarı uyanık geçirmeme neden oldu.
6-Kargo şirketlerinden birinde çalışan bir vatandaşın motorsikleti çalınıyor. Vatandaş karakola gidiyor. Polislerin tutanak tutmamak için gerekçeleri, ‘benzini bitince atarlar bir tarafa, biz de bulur getiririz’ oluyor. Aracı çalan kişi araçla kaza yapıp ‘hastaneye gideceğini’ söyleyerek olay yerinden kaçıyor. Aracın sahibine aracını ehliyetsiz bir kişiye verdiği için 600TL’lik para cezası geliyor. Araç sahibi polisleri dava ediyor, tanık olarak da bütün mahalleyi gösteriyor. Şu an artık Fethiye ilçesinde görevli olmayan Emniyet eski müdürü araç sahibin akrabalarına ‘davasını geri alsın’ diye ricada bulunuyor.
7-Halkın ‘polis isterse bir saatte bulur’ söylemi beni şaşkına çeviriyor.
Yirmi senedir malülen emekli olmama neden olan SLE son 16 aydır da skeloderma hastalıklarıyla mücadele ederken bu yaşadıklarımdan dolayı elinde bıçakla geceyi yarı uyur yarı uyanık geçiren ben, bugün eşim tarafından zorla götürüldüğüm Esnaf Hastanesi Psikiatr kliniğinden depresyon tanısı almış bulunmaktayım.
Hırsızlığın bu kadar basitmiş gibi algılandığı bir ilçeye MOBESE kameralarının takılmasını ve yaşadığım, tanık olduğum olaylar nedeniyle Fethiye’ye müfettiş gönderilmesini saygılarımla talep ediyorum.
.......
Muğla Emniyet, Kaymakamlık ve Belediye'ye yazdığım postalara yanıt yok hala.
Yalan beyandan verilen 243 liralık para cezası verdiğimiz okkalı itiraz dilekçemiz sonrasında kaldırıldı.
İnanamıyorum, bu yaşadıklarıma inanamıyorum!
Nüfus cüzdanımı hala çıkartamadım. Bugün süzgün yüzümle çektirdiğim vesikalık fotoğrafta uyuşturucuyla yakalanan Brezilya'lı kadınların polis çekimi vesikalıklarına benzemişim. O işi de bütün birikmiş işlerim gibi pazartesiye bıraktım.
Böyle anlarımda oyalanıyorum, dikkatimi başka yere toplayabiliyorum diye dikiş dikmek istiyorum. Dün, bildiğim tek modelden tunik diktim yine ama o kadar çabuk bitti ve o kadar çabuk giydim ki anlamı kalmadı :( Hakan var iyi ki hayatımda.. Ne kadar iyi bir adam. Seviyorum onu..
Gülay mı; hiçbir şey yapamadık. Hakan hastayken beni de acıdan ağlatacak kadar iki gün süren rezil bir sağlık sorunumdan dolayı hiçbir şey yapamadık. Ve gitti.
Bugün çok sevdiğim biriyle onun bir işini çözmek için bir kuruma gittik. Orkideler o kadar güzel ve o kadar gerçek değiller gibiydi ki, duvarın yeşiliyle o kadar uyumluydu ki kimsecikler görmeden çiçeği alasım geldi ama benim evimin duvarları yeşil değil sarı diye vaz geçtim :D
LCD monitörleri işte bu yüzden sevmiyorum, bu orkidelerin gerçekleri gayet zayıftı..
Hormonlu orkideler..
15 Ağustos 2010 Pazar
MUTLU OLMAK İÇİN BİR NEDEN DAHA..
14 Ağustos 2010 Cumartesi
SABAHIN DÖRDÜNDE! ve yorum yorumları
12 Ağustos 2010 Perşembe
39 DEĞİL, 40 DEĞİL 38.7YMİŞ!
11 Ağustos 2010 Çarşamba
AY DUR KAÇMA!!
10 Ağustos 2010 Salı
BUGÜNLERDE EN SIKI FIKI ARKADAŞLARIM..
Bugünlerde en en sıkı iletişimde bulunduğum, en iyi arkadaşlarım polisler. Bugün Adana asayişten ve Günlükbaşı polis karakolundan iki polis arkadaşımı bunalttım. Evet onlarla arkadaş oldum ben. Hatta Günlükbaşı karakolundaki polis abimin ‘bir gün çay’ davetini 'ama çayın yanında kekiniz yok sizin' diye reddecek kadar cıvıttım. İyisi mi keki de ben yapayım..
Artık bundan daha kötü ne olabilir ki demiyorum; Ankara dönüşü Afyon Özdilek avm’de Sedef’i orta parmağının son eklem boğumundan iğnesini içeride bıraktığını ancak ertesi gün fark edeceğimiz acemice bir arı soktu. Terliklerimi çıkarıp nasıl ‘buz, buz lazım’ diye koşturdumsa artık, restorandan orta boy buzdolabı poşetinin neredeyse tamamına yakın buzla döndüm Sedef’in yanına. Sedef ve kalabalık beni bakışlarıyla ayıpladılar. Elimde buz poşeti koşarken de ‘yaşasın arı beni değil onu soktu, beni değil onu seçti, bitti kabusum’ diye de sevinmekten hiç utanmadım :D
Ertesi gün biz parmak izi ve ifade vermek üzere karakol karakol dolaşırken Sedef de nedenini sonradan anlayacağımız arı sokması şiş ve morluğunun nedenini öğrenmek üzere hastaneye gitti. Arının iğnesini olay mahallinde bıraktığını ve Sedef’in yapılan kan testlerinden sonra arı sokmasına karşı alerjisi olduğunu işlerimizi bitirip eve dönüp karşılaştığımızda öğrendik. Dr. House takipçisi olduğu kesin doktor arkadaş Sedef’e ‘lupus işinize yaramış, ciddi reaksiyon olabilirdi’ demiş. Viva lupus!
Cuma günü rutine bağladığım ‘polis abimleri arama’ turumda evde bulunan ‘temiz’ parmak izlerinin bize ait çıktığı bilgisi üzerine Hakan’ın evde olmamasından istifade böğüre böğüre ağlarken yavaş yavaş sinir krizi eşiğine geldiğimi anladım. Kendime kesinlikle hakim olmak istemedim. Ben ağlarken Hakan’ın getirdiği kesinlikle bizim hatamız olmayan bir durumdan kaynaklı 243 liralık para cezası haberinden sonra da iyice çığrımdan çıktım ama tam çıktım; öyle böyle değil! Oysa Hakan gelecek ve bana ‘şşş’ derken başımı rakım farkından dolayı göğsüne koyup saçlarımı okşarken bir yandan da burnumu silecekti. Onun hem de ‘yalan beyanda bulunmaktan’ adımıza kesilmiş para cezası haberi sınırlarında dolaştığım sinir kirizinin içine ittiriverdi beni. Olacak iş mi; yan binanın da bizim binanın da kapısında aynı numara yazıyor (muş) Bir ay önce biri gidip yan binanın 2 numaralı dairesini satın alıyor ve hooop bizim kayıtlar bilgiç memur tarafından bir güzel siliniyor! Ha bu işlem neden; çünkü nüfus cüzdanım da kayıp! Hayatımı çalan, kaydımızın silinmesine de bir şekilde neden olan hırsız, bilmem kaçıncı kere Allah belanı versin senin! Sayende bizler arkanda bıraktığın enkaz ve pisliği kaldırmakla yükümlü biçareleriz, birer pişmiş tavuğuz!
Sinir krizine girdiğim an sokağa çıkıp ağlayarak koşmam gerekiyor benim ama Hakan o anlarımda kapının önüne dikilip beni dışarı salmıyor! Sonradan bunu neden yaptığına bir açıklama da getiremiyor. Sürekli olarak önce gayet yumuşak bir ses tonuyla ‘sakin ol’ sözleri bir süre sonra emre dönüşünce ben daha da coşuyorum. Yahu biri bana ‘sakin ol’ dediğinde sakin olmam gerektiğini anlayabilsem ya da bunu yapabilsem zaten yaparım değil mi?. Bir kere daha böyle olmuştu. Çıkmak istiyorum, adam geçti kapının önüne, bırakmıyor beni! Bırak diyorum, yok bırakmıyor. Yine rakım farkından dolayı karnını ısırıverdim ama yine çıkamadım evden; o ayrı. Bu kez girdiğim sinir krizinden çıkabilmem için eli ağır Hakan bey tarafından yüzüme nakşedilen üç okkalı tokattan sonra çıkabildim ancak evden :( Koşa koşa ağlaya ağlaya, kimin bana baktığını umursamayacak derecede delirmiş her zaman çay içtiğimiz sahildeki kafeye gidip ‘affet beni anne, emanetlerine sahip çıkamadım’ diye ağlamaya devam ede ede bir saat içinde üç tane bira içtim. Nasıl becerebildiğimi hatırlamadığım bir yolculukla eve döndüm, birkaç saat önce yediğim fasulyeyi her yere kustum L Hakan beni duşa soktu. Uyandığımda 22.00 civarıydı, dinlenmiştim, ağlamaya devam ettim..
Fırsattan istifade :P kocamdan sopa yememe neden olan hırsız Allah yine belanı versin!
Bela okuma diyorlar, çıksın karşıma bak ben ona neler edeceğim; belanın lafı mı olur?
Çok üzgünüm, o kadar üzgünüm ki.. Geldiğimizin ertesi günü çat kapı yapan sağ olasıca canım Ali abim bana kızacak ama kendimi perişan etmeye devam ediyorum. Diğer kayıplarımın hiç ama hiç önemi yok ama o üç parçanın bulunması için ne gerekiyorsa yapmak bir parça olsun içinde yüzdüğüm, suyu siyah vicdan azabı denizinde kulaç atabilmem için bana güç veriyor..
Kuyumcular Odalarına postalar yazdım. Postayla ulaşamadığım odaları telefonla aradım. Adana odası duyurumu üyelerine bildirmek için benden 50TL istedi!
Muğla Emniyet’ine evime hırsız girdikten sonra ancak öğrendiğim Fethiye’nin sezonda yaşadığı ama artık halkın sanki çok sıradanmış gibi kanıksadığı hırsızlık olaylarını anlatan uzunca bir posta yazdım. Belediyeye sokağın yeterince aydınlatılmadığını, konuyla ilgili talebimi bildiren bir posta yazdım. Perşembeye kadar yanıt gelmediği takdirde yazdıklarımı daha da detaylandırarak Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Başbakanlık Bilgilendirme Birimi’ne yazacağım. Emniyet Genel Müdürlüğünü düşünmüştüm ama Başbakanlık Bilgilendirme’den beni bugünkü telefon konuşmamızda haberdar eden Adana asayişten polis memuru L… Beye teşekkürler..
Kocaeli’de izgaz kapaklarından birine takılıp düştüğümde belediyeye yazdığım şikayet postasına bir saat sonra yanıt vermişlerdi. Vatandaş ve insan olarak aynı duyarlılığı bekliyorum..
Muğla Emniyet Müdürlüğü’ne yazdığım postadan bir miktar:
Ben buraların yabancısıyım. Sonradan öğrendiğim üzere yazın hırsızlığın had safhada olduğu Fethiye'de daha geldiğimin üçüncü ayında böyle acı bir deneyim yaşamak bu güzel ilçeyle ilgili düşüncelerimi çok değiştirdi. Bir de aynı gün içinde civardaki 8 eve daha hırsız girmiş olduğu söylentilerini duyunca hiç huzurum kalmadı. Farklı bir iklimden gelmiş biri olarak sıcakların beni hayli rahatsız ettiği bu günlerde kapılar camlar kapalı ve üstelik kilitli yatıyorum evimde. Baş ucumda kesici bir alet bulunduruyorum. Cuma günü (7 ağustos) polisten parmak izlerinin bize ait çıktığını öğrendiğimde girdiğim sinir krizinden çıkabilmem için eşimden üç de okkalı tokat yemiş bulunmaktayım..
Diyorlar ki; 'e sen de altınlarını evde bırakmasaydın' İyi de ben de bir tesise gittim. Orada çalınmayacağı ne malum? Hem ben kapımı kilitleyip gönül rahatlığıyla evimden çıkıp gidemeyecek miyim? Bize çok yardımcı olan polis arkadaşlarımızdan birini sözleri ise tedirginliğimi iyice artırdı: Canınıza gelmediğine şükredin, neden biri diğerinin alternatifi olsun? Canıma da malıma da gelmesin; ikisinden birine mutlaka bir şey olmak zorunda mı? Bir polis arkadaşımızın 'korkmayın, girdikleri eve bir daha girmezler' sözleri üzerine balkonuma 'BU EVE HIRSIZ GİRMİŞTİR' pankartı mı asayım? Ben ne yapayım?
Değerli eşyalarımı evde bırakıp gittiğim için bana sitem edenlere 'hırsızın hiç mi suçu yok?' diyorum. Bu üzüntümün arasında bir de kendimi savunmak zorunda bırakılıyorum. Hırsızı suçlu göstermek için kendimi savunmak zorunda kalıyorum. Evimin bulunduğu yerde neredeyse tüm evlere hırsız girmiş, insanlarla derdimi paylaştığımda o kadar rahat biçimde 'bizim eve de girdi' demeyeni neredeyse yok.. Köşe başındaki apartmanımızın belediye anons direğinin olduğu yer çok karanlık. Belediyeye posta yazarak ışıklandırılması konusunda ricada bulundum ama şimdilik balkon ışığını açık bırakıp kendi emniyetimi kendim sağlamaya çalışıyorum.
Bir başka sivil memur arkadaşımızın sezon içinde 500 hırsızlık vakasının olduğunu söyleyince de 'nasıl bir yere geldiğimi' düşünmeye başladım. Babamın tepkisinden çekinmesem şu an şu saatte eşyalarımı toplayıp arkama bile bakmadan gitmek isterim buradan..
-------
Uyumuyorum ben, ev ışıldak gibi. Salon ve mutfak balkon ışıkları yanıyor, küreyi ısıtıyorum feci derecede. Az önce Hakan hapşırdı ve ben yerimden sıçradım, bir miktar daha ağladım arkasından. Hayatımın zindana çevrilmesine az kaldı. Gerilim filmlerindeki gibi elimde mavi saplı küçük bir bıçakla dolaşıyorum kendi evimde; ara ara kendi çevremde bir tur atıp devam ediyorum yoluma. Umarım kabusum bitmiştir yoksa o bıçağın üzerine düşer yaralasam yaralasam anca kendimi yaralarım ben :/ Bir de aklıma, ilk geldiğimizde kapımızı açık bırakıp uyuduğumuz günler gelince Alaska’ya yanlışlıkla düşmüş sıcak iklim insanı gibi tir tir titriyorum ama korkudan! Ha bu arada yaralama olayı ille de yatak odasında olacak çünkü benim evimin yatak odasının dışındaki alanları halka açık! Hırsız kadar hakkım yok şu memlekette.E ben kendi emniyetimi kendim sağlayacaksam evimde yakaladığım hırsızın başına gelebilecek akibeti neden ben belirlemiyorum? Yok mu hırsızın hiç suçu?
Sedef’lerle birlikte 3 ağustosta döndük Fethiye’ye. Kocaeli’de onları bekleyen işleri olduğu için Cuma günü babamı da alıp Kocaeli’ne döndüler :( Şimdiden özledim.. Kısa Fethiye tatilleri sırasında Tlos ve Saklıkent’e gittik. Saklıkent’te kanyona giremediğim için çok üzüldüm ama girmem mümkün değildi çünkü suya girmemle birlikte neredeyse ağlatacak derecede yirmi senedir kendimi soğuktan sakınmama neden olan Reynaud Fenomoni ağrılarını hissettim :( Berbattı :(
Yakapark.
Su o kadar soğuk ki 15 dakika kalana içecek 30 dakika kalana yiyecek+içecek ısmarlıyorlar..
Adana'lı bir genç 2 saat 15. dakika kalmış bu suda!
On yedilik bir kız da 1 saat 15 dakika!
Şimdi nasıllar acaba :P
Yemeğimizi balkonda yiyoruz Hakan’la, hırsıza ‘bozamadın bizi, bak ne kadar mutluyuz’ imajı veriyoruz.
Ben bu işin peşini bırakmayacağım. En azından çevremdeki insanlar artık ‘burada hırsızlık çok olur’ demek yerine ‘ne hakla bizi bizim evimize girebilir?’ diyecekler. Evine hırsız giren alt kat komşum ‘Gülen abla bir tek seni gördüm hırsızın peşine düşen’ dedi bugün bana. Bu da bir şeydir..
Kötü gün dostum varmış; hepinize çok ama çok teşekkür ediyorum. Kısa zamanda bir ipucuna ulaşmayı umuyorum, hayal ediyorum, bunu çok istiyorum..
Yorumlar için çok teşekkür ediyorum, hepinizi sevip öpüyorum..
Nöbet tutmaya gidiyorum ben şimdi..
Not: Para cezasına her iki binanın kapı numarasının aynı olduğunu gösteren fotoğrafları da eklediğim okkalı bir dilekçeyle itiraz ettik. Artık kabak kimin başına patlarsa :) Öğrenmiş miyim bencil olmayı Nalan ablam? :P
2 Ağustos 2010 Pazartesi
SIKILDIM SİZDEN..
Neval hanım ;
Madem empati yapma konusunda bu kadar beceriklisiniz kendinizi şehit ana ya da babası yerine koyun, düşünün bakalım bir şehit anası olsanız yine de ‘evet Recep bey haklı, askerlik yan gelip yatma yeri değildir’ diyebilecek misiniz? Kendinizi sadece Recep beyin yerine koyunca empati yapmış olmuyorsunuz neval hanım. Madem hem empatik hem objektifsiniz -ki ben konu ile ilgili objektif olmadığımı ısrarla söylüyorum- objektifliğinizi gösterin ve şehit ailelerini de en az Recep beyi düşündüğünüz kadar düşünün.
Ben kelime oyunu yapmayı çok severim ama anlatmak istediklerimi daha çarpıcı olsun diye oynarım kelimelerle, ironi yapmayı denerim sık sık. Kelimelerle kaçak güreşmem ben. Sizin kullandığınız GÖZÜKEBİLİYOR sözcüğünü de kelimelerle kaçak güreşmeye örnek örnek verebilirim ama.
Kusura bakmayın, benim akıl süzgecim söylemlerdeki hiçe sayılmışlığı, insanların acısı, açlığı ve haksızlıklara karşı duruşuyla umursamaz olan tarzı kabul etmiyor. Benim aklı sağlığım bu kadar rahatlığı kabul etmiyor, ben bu kadar rahat biri değilim.
İşçisi, emeklisi, askeri, köylüsü, şehit ana-babası, çiftçisiyle kavgalı bir Recep bey var karşımızda. O empati yapmıyor ama?
Sizi suçladığımı da nereden çıkardınız hem? Ben sadece neden açık yazmıyorsunuz diye sordum. Düşüncelerinizi neden ' siz anlamışsınız zaten’ gibi cümlelerle ifade ettiğinizi sorguladım. Açık açık başbakan diyebildiniz mi ? Diyemediniz; benim anlamamı beklediniz. Hem açık açık yazamayın hem de ‘başbakan diyemeyecek biri mi zannediyorsunuz karşınızdakini ??’ diye sorun. E hani yazabildiniz mi?
Ben kendimi yakın hissettiğim birinin düşüncelerini o kişinin ismini belirtmeden yazsam bu tarz beni mutlu etmezdi.
Madem hukukta aksi iddia edilene kadar herkes suçsuz; Ergenekon ve takip eden davalarda insanların suçları belli mi peki? Hani aksi iddia edilene kadar insanlar suçsuzdu? Neden neyle itham edildiklerini bilmeyen o insanlar hala içeride?
Beni de nefretiyle yaşamaktan mutluluk duyan biri gibi lanse etme çalışmalarınız inanın beni hiç üzmedi, hiç bozulmadım çünkü Recep beye olan büyük nefretim hayatımın bütün alanında etkili değil; hatta bilakis, sevmeyi seven biriyim ben. Çok ilginç; empatiden, objektiflikten söz eden biri bu sözleri söyleyebilsin; ‘nefretiyle yaşamayı seven Gülen hanım’ sözleriniz ne kadar önyargılı Da olduğunuzu gösteriyor.
Yandaş medya da olmuşuz; evet yandaşm; düşüncelerini bilmediğiniz halde savunduğunuz Recep beyin yandaşı olduğunuz kadar ben de bildiklerini söyleyen insanların yanındayım/yandaşım..
Ha bu arada, eksik ifade ettiğimi fark ettim Recep beyden nefret etmiyorum çünkü Recep beyden çoooook nefret ediyorum! Bu nefret ben ve benim gibi düşünenlerin haklı gururdur.
Evime giren hırsızdan da, askerimi şehit eden de nefret ediyorum. Görüyorsunuz ya, nefret ne kadar insani bir duygu..
Ben asla ‘yanlış anlamışsın/ız’ demem, anlamamışsın/ız hiç demem. Hep kendimde ararım; kırmamak için ‘benim anlattığım gibi anlamamışsınız, ben anlatamamışım derim; en olmadı doğru anlamamışsın/ızla son noktayı koyarım. Ama siz beni hiç anlamamışsınız..
Not: Verdiğiniz yanıt üzerine koyduğum son noktanın aslında noktalı virgül olduğunu fark ettim.
Not 2: Eğer benim amacım polemik yaratmak olsaydı bana olan destek yorumlarını yayımlardım ama bakın yapmıyorum bunu.