31 Temmuz 2010 Cumartesi

YEMİN EDİYORUM DOĞRU! VE SON YANIT

Öğleye doğru perim yanıklarıma geçmiş olsun demek için aradığında ona beş dakika sonra konuşabileceğimizi söyledim yenilgiyi kabul etmiş sesimle. Evet yenilgiyi kabul ettim ben.. ÇÜNKÜ..
Akşama doğru Ali abim aradığında direk girdim konuya.
'Ali abi sen yanık geçmiş olsunu için mi aradın?' 'Evet kızım dedi; çok üzüldüm. Ne oluyor sana böyle?' Hey güzel Allahım büyüksün.. Söylesem mi söylemesem mi; 'Ali abi iyi de haber atlamış gazeteci gibisin, yanık eski haber. Ben sabah banyoda kayıp düşmemeye çalışırken her bir eklemimi oraya buraya çarptım ama yine de başaramadım hem de spakat oturdum yere :( Sağ el avuç içim, sağ ayak işaret parmağım, sağ dizim, sol dirseğim ve kafamın bir bölümü yerle buluştu.. Allah'tan lifleri kurtardık :D Ali abim ne diyeceğini şaşırdı. E ben de bir şey demiyorum artık. Saldım.. Buz torbaları koyduk, tesis görevlilerinden biri el şişimi görünce 'ekmek koysaydınız keşke' dedi. Oldu canım, üstüne tereyağ bir de bal süreyim. Çay da koyduk mu kahvaltı hazır :D Buz tedavisinden sonra termal suya girdim. Şişler kalmadı.. Yanık termal suda sıkıntı yarattıysa da kaz gelen yerden tavuğu esirgemedim. Sıcak su iyi geldi. Sandım ki dizim beni yürütmeyecek :D Zaiyat çok değil, el içimde az ağrı var. O kadar..
Defdef'le Dolunay beni yapışık kalmaya devam ettiğim yerden kurtarmak isterken oldukça hoyrat davrandılar :( En iyi ilk yardımı Erdim'den gördüm. Usulcacık markete gidip sprey kolonya alıp gelmiş ben yerden kaldırıldıktan sonra. Defdef'e 'aşkolsun' dedim. O da 'Gülen Allah aşkına farklı yaptığın ne var senin, artık ne kadar sıradan senin bu yaşadıkların farkında mısın?' dedi. Ben şimdi bu ikisiyle bir yere giderken düşsem falan bunlar istiflerini hiç bozmayacaklar; anlaşıldı..
Yarın tesisten çıkıyoruz. Daha fazla dayanacak gücüm kalmadı, iyi ki gidiyoruz. Tamam güzeldi, kolum iyileşti, iyi insanlar tanıdım ama bezdim artık. Bir manyetik alanda gibiyim. Arkamı kollamaktan paranoyak olacağım, hiç geçirmediğim panik atakları geçireceğim..
Yarın Ankara'ya oradan da neyle karşılaşacağımı, girdiğimde nasıl hissedeceğimi bilmediğim evime, Fethiye'ye gideceğiz. Pis bir yabancının elinin değdiği eşyalarımı, odamı gördüğümde ne hissedeceğimi bilmiyorum :( Elime bir eldiven giyip ne var ne yoksa her şeyimi 90 derecede yıkayacağım. Şu an hissettiğimin bin katını yaşamanı istiyorum senin pis hırsız. İnşaallah senin evin de soyulur :D empati kurmayı belki böylece öğrenmiş olursun adi hırsız!
Ha biz hırsız da severiz; ama O da Robin Hood..

Geçmiş olsun dilekleri ve yanık tedavisi önerileri için sonsuz teşekkürler.. Hepsi aklımda ama şu an için sadece elmayı yapabildim. Bu Defdef insanı ekşi elma seviyor; ekşi elma yaaaa :( Manava gitti dedi ki 'ekşi elma var mı?' Ay bir de onu karşımda yemiyor mu :(((( onun o ekşi elmasına muhtaç etti Allah beni.

Neval: geçmiş olsun gülen hanım niyetim asla polemik yapmak değildi galiba düşündüklerimizi söylemekte ( ve bela mıknatısı olmakta ) benziyoruz biraz
açık söylemekten kastınız isim zikret mekse gerek yok anlamışsınız zaten
herkesin tabii bir fikri vardır ve kimse kimsenin fikrini değiştiremez kolay kolay, niyetim asla bu değildi yalnızca tu kaka denilmesi şu günlerde pek moda olan şahsın da bir açıklaması olabileceğini söyledim bu açıklamayı bildiğimi değil
objektifliğe gelince ; her zaman eşitlik söz konusu olmuyor maalesef bazen bir taraf haklı diğer taraf aşırı haksız gözükebiliyor
sayfa sizin hoşunuza gitmezse yorumumu yayınlamazsınız tabii benim açımdan problem yok dedim ya birilerini savunmak ya da sataşmak değildi amacım
selamlar

Neval hanım; geçmiş olsun dileğiniz için teşekkürler..
Sakarlık, kazalar neyse de düşündüklerimizi söylemek konusunda benzediğimizi asla kabul etmiyorum. Ben konuşma ya da yazma eylemlerim sırasında 'siz anlamışsınız zaten' demem asla. Ben kimden söz ediyorsam adıyla sanıyla, kartvizit ünvanıyla açık açık yazarım. Siz 'onun da haklı yönleri olabilir' dediğiniz kişinin ismini bile söyleyemiyorsunuz. Savunduğunuz kişiyi 'şahıs' olarak geçiriyorsunuz cümlelerinizde. Başbakana tu kaka denmesini moda olarak algılıyorsanız, her zaman eşitlik söz konusu olamıyor maalesef bazen bir taraf haklı diğer taraf haksız GÖZÜKEBİLİYOR diyorsanız sizin de en az ben kadar taraflı olduğunuzu düşünür sonra da bana objektiflikten söz etmeyin derim. Oradaki GÖZÜKEBİLİYOR sözcüğü aslında öyle değil ama gözüken bu anlamına gelir -ki bu benim bakışımdan çok daha objektif olmayan bir duruş. Eğer gözükebilir sözcüğü yerine OLABİLİYOR sözcüğünü kullansaydınız ben bunları yazıyor olmayacaktım. Ne yani, eşit olmayan durumlar da var ve siz buna üzülüyorsunuz ama konu başbakan olunca o haksız olmuyor da sadece haksız mı gözüküyor/gözükebiliyor?
Gözükmek ayrı şeydir oysa!
Haklı olabileceği açıklamalarını bilmiyor olmanız ve bunu da söylüyor olmanız daha da vahim duruma getiriyor olayı.
Ben bildiklerimi savunuyorum, siz şahıs dediğiniz kimsenin konuyla ilgili düşüncelerini bilmediğiniz halde savunuyorsunuz. Öyle ya, bilmeden savunmak??
Bu durumda ben sizden daha objektifim..
Fikrini değiştirmeme gibi saplantısı olan biri değilim ama bunun için ikna edilmem gerek, oysa siz vardır belki bir açıklaması ama ben bilmiyorum diyorsanız kusura bakmayın ben böyle yandaşlığı kabul etmem..
Ben bu sayfa benim, istediğimi yazar, istemediğim yorumu onaylamam demedim ki size, ifade ettiğim gibi anlamamışsınız. Ben 'KANAATİNDEYİM, DÜŞÜNMEK LAZIM' gibi yuvarlak sözler yazarsanız yorumunuzu yayımlamayacağım dedim. Kaldı ki yanılmadım; savunduğunuz kişiye şahıs demişsiniz. 'Zikretmeye gerek yok anlamışsınız zaten' demişsiniz. Hiç haz etmediğim bir tarz.
Konunun kesinlikle uzamasını istemediğimden kendi açımdan son noktayı koyuyorum. Zira ne başbakanı, ne icraatlarını, ne tavrını seviyorum. Dahası ben başbakandan nefret ediyorum!

Başbakanın askerlikle ilgili Onun da haklı (!!!!!) olabileceğini gösteren cümlelerden bir demet sunayım size; böylece öğrenmiş olursunuz..

Bir şehidin kanını 550 milletvekiline değişmeyiz
Askerlik yan gelip yatma yeri değildir!
Askerlik turistik bir yer değildir demek istemiştim..
Bunları mı dinleyeceğim ben (Oğlunu vatana şehit veren bir ana-babanın tepkilerine cevap olarak)
KELLE!!!!!

ŞAHSIN diğer özlü sözleri için tıklayın; fikriniz olsun Neval hanım..
Sizden daha objektif olduğumu kanıtlamak değil amacım ; buradan nasıl GÖZÜKTÜĞÜNÜZÜ' göstermek istedim sadece çünkü şehitlerimiz konusunda fanatiğim ben; yani hiç objektif değilim ben'!-----

Hepinize iyi pazarlar sevdiğim arkadaşlar..
İyi de bugün cumartesiymiş :P



29 Temmuz 2010 Perşembe

KOLUMU YAKTIM, BİR KERE Mİ? YOOO DEĞİL..

İçimin yangısı yetmedi, kolumu yakmasam olur mu? Olmaz! İçimin yangısının üstüne tek kol yanığı beni keser mi; yok artık daha neler, tabii ki kesmez :(
Erdim'in canının çektiği :P beyaz çorbayı karıştırırken kolumu tencereye neden yapıştırmayım ki? Olur mu ama değil mi? Hatırladığım son sahne, acımdan odanın muhtelif yerlerinde çekirge gibi pıt pıt sıçrarken 'amanin çorba yanıyooo!' diye son sıçramayı ocağa yakın yere yaptığımdı. Sen git taze yanığın bir kaç cm. üstüne tur bindir :( Kendime yuh demekten başka çarem kalmadı. Sözüm ona acı giderici bir pomat sürdüler ama yok yanıyorum cayır cayır; gerçi azaldı ama yanık izini görünce bile canım acıyor :D Günün ikinci sıcak kürünü almamakla cezalandırılmış küçük çocuklar gibi havuza inenleri izledim ıslacık gözlerimle. Bi' gideydim şu Haymana'dan :)

Hakan'cığımın cep telefonu da kayıp olduğundan sevdiceğine ulaşabilmek için msn'in yeşil küçük adamlarını gözetleyen liseli kızlar gibi ondan gelecek msn iletisi bekliyorum bir yandan. Dolunay'ın 's' harfi yerinden çıkmış laptopunu kullanıyorum ve bundan hiç haz etmiyorum :(
Senkron tutturabilirsek bugün ikinci konuşmamız olacak Hakan'la. Ben ağladım, ilk önceleri bana 'ağlama bebeğim, bu senin suçun değil' dedi. Ağlama şiddetim artınca da 'ağlarsan bir de ben döverim seni' dedi; kırılan parmağını nasıl unutur oysa?
Gelişme:
Dün Emniyet'e gidip ifade vermiş. Pazartesi günü aynı işi ben de yapacağım; pazartesi gününü izleyen her bir sonraki gün gidip 'ben ifade vermeye geldim' diye diye Emniyet'in içine sızma planlarımın başladığı ilk gün olacak pazartesi.. Olay yeri incelemeye gelen memur arkadaşlardan biriyle sabah ben, öğleden sonra Sedef görüşmemizi yaptık. Biz bu konuşmaları rutine bağlamayı düşünüyoruz. Yakalandığında hırsızın kafa atmak suretiyle burnunu kırma, ağzını yüzünü kan içinde bırakma senaryomu memur arkadaşa anlattığımda aldığım 'Gülen hanım, bunu yaparsanız o kafayı bize atmış olursunuz' yanıtı üzerine fantezimden vazgeçmek zorunda kaldım.. Ha bir de yumruk vardı değil mi? :(
Elimizde, çorap giyilmiş olmasına karşın temizden bir parmak izi mevcut. Ben bu parmak izine çok güveniyorum. Biliyorum, eminim, inanıyorum eşeğini kaybedip sonra bulan insanların mutluluğuna tanıklık edeceğim hissimi kaybetmiyorum :) İçim umut dolu.
Aha! yeşil adam Hakan! Ben onunla iki çift yarenlik edip geleyim..
Msn'de bir saat kadar konuşup bilgi paylaşımında bulunduk :P ama benim bilgilerim daha güncel :)

Hırsız için dönen geyikler:
Gülen: Boyu pozu devrilsin inşaallaaaah!
Erdim: İnşaallah boyu uzundur teyze.
Gülen: Neden?
Erdim: Devrilince daha çok acıtır :D

Erdim zaten dedektif olmak istiyor, yeni gözde mesleği dedektiflik ya; msnde Hakan'a soruyor:
Kapı nasıl açılmış?
Hakan: Göbeği kırmışlar.
Erdim: Kapının göbeği mi olur, göz deliği olmasın o sakın?

------------
Che, geri dönebileceğim bir adresiniz yok. Geçmiş olsun dileğiniz için teşekkürler..

Neval demiş ki; objektif olmak istememek sizin tercihiniz
ama birileri hedef gösteriliyorsa üzerine gitmeden önce neden diye bir düşünmek lazım kanaatindeyim
selamlar

Neval hanım; ben hangi konuda objektif olmak istemediğimi nedenleriyle birlikte ifade ettim. Kaldı ki bu benim değil; en az benim kadar objektif olmayıp kendi çocuklarına başkalarının çocuklarından ayrıcalıklı davrananların bana dayattığı objektif olmayı tercih etmeme durumu. Önce onlar 'benimkiler evlat da, başkalarınınki değil mi?' diye düşünüp objektif olsun.
Kim hedef gösteriliyor bu ülkede? Kimin üzerine gidiliyor? O 'birileri' kim? Kimden söz ettiğinizi anlayamadım ama eğer 'ananı da al git', 'askerlik yan gelip yatma yeri değildir' gibi özlü sözlerinin bile arkasında durabilen bir başbakandan söz ediyorsanız açık açık yazmalıydınız..
Ben kendi çocuğu testis kanseri raporuyla çürüğe ayrılıp askerlik yapmayanların nedenlerinin neyini düşüneyim? Testis kanseri raporuyla çürüğe ayrıldığı halde baba olan kişiyle, terörün ortasına gönderilip şehit düşenler arasında izniniz olursa objektif olmayım ben. Yapmayın rica ederim!

Objektiflik, eşitlik dengelerinin kurulduğu anda gelişen bir düşünce tarzıdır. (Bunu şimdi buldum)

Konuyla ilgili en az benim kadar fikrinizi açık açık yazmayacaksanız, 'DÜŞÜNMEK LAZIM, KANAATİNDEYİM' gibi yuvarlak sözler edecekseniz bir sonraki olası yorumunuzu yayımlamama hakkımı kullanacağım.
Ben düşündüğüm gibi yazıyorum çünkü..
Ya da yazdığım gibi düşünüyorum..

AMA NASIL?

Aynı acı deneyimi yaşayan bütün arkadaşlarımın hatıralarını canlandırdığım için çok üzgünüm :( Hepimize geçmiş olsun; geçmiş olsun dilekleri için de çok teşekkür ediyorum.
Ama en çok da cana geleceğine mala gelsin tesellisine takılıp kaldım. Bu iyi niyetle yapılan temenni diğerinin alternatifi mi? Teselli bulmak ya da etmek için kendimizi ya da karşımızdaki kişiyi telkin ederken hırsızın ruhumuzda açtığı yarayı kendi imkanlarımızla sarmak gibi geliyor bana bu düşünce. Ne canımıza gelsin ne de malımıza! Hangi hakla? Ay delireceğim şimdi ben yine!
Sevindirici bir haber; bay hırsız anneciğimden kalan 30 senelik saati beğenmeyip almamış :) Haspa! Havalara uçtum. Tek taşımın gitmesi bile umurumda değil çünkü pırlantanın pırlanta olana kadar geçirdiği acı dolu evre beni tek taş kullanmama konusunda ateşli bir protestocu yapmıştı zaten. Hakan'a tek taşımı paraya çevirip Mavi Kuş Derneğine burs için bağışlayacağımı söylediğimde 'O senin, ne istersen yap' demişti. O kadar eminim ve içim o kadar rahat ki, biliyorum patates olasıca elleriyle götürdükleri her şey bana geri dönecek :) Hatta senaryosunu bile yazdım; iki polis beni zor zaptederken ben yüzleştirildiğim hırsıza bodoslamadan kafa atıp burnunu kıracağım :D
Babama söyleyip söylememekte geçirdiğimiz tereddüt, söyleyelim kurtulalım kararında son buldu çünkü babamın tansiyonumun neden 16ya çıktığını didikleyip durması ona yapılmış haksızlıktan başka bir şey değildi.
Konuştuğum polis memuru çorapla olmasına karşın net bir parmak izi saptadıklarını söyledi. Gidince ben de parmak izi vereceğim. Bayılırım criminal atraksiyonlara; zaten de bir Sevil Atasoy hayranıyımdır :D Bu arada önemli bir detay; takılarımın hepsinin fotoğrafı mevcut. Memur bunun araştırma için büyük kolaylık sağlayacağını söyledi. HIRSIZLARA KARŞI BİRLEŞELİM VE TELEFONLA KONUŞTUĞUM CANIM MARİFETLİ PERİ'MİN SÖYLEDİĞİ ÜZERE ORİJİNALİTESİ OLAN TAKILARIMIZIN FOTOĞRAFLARINI ÇEKELİM ama laptopunuz ya da fotoğraf makineniz de hiç olursa bilemem. La biz napcaz bu hırsızlarla! Çıldırmak işten değil, sen gel, sana ait olmayan, hiç tanımadığın bir eve gir! Allah belanı versin senin! Biz de kafa patlatalım! Değerli eşyalarımı neden yanıma almamışım, yahu neden alayım, ben sen bana ait olanı çalma diye çantamda altınla gezmek, o stresi yaşamak zorunda mıyım? Sizden her yerde var, kaldığım tesiste çalmayacağınız ne malum? Evime kamera koyacakmışım; lan bu evde Kaşıkçı elması mı var? Mecbur muyum sen sanatını icra edeceksin diye külfete girmeye; bi' daha Allah belanı versin hırsız senin. Ama sonuna kadar peşindeyim. Aman uğraşmayım, aman daha başka zarar görmeyim diye ben de bu işin peşini bırakırsam!! minik'in yaptığını yapacağım! Sanki kadroluymuşum gibi her gün emniyete gideceğim :D Sabahın köründe gidip çay suyunu ben koyacağım polis abilerimin :D Hayatlarından bezdirmezsem kurbağa olayım, üstelik kimse de öpmesin beni :D Neyse ki sevimli bir kimseyim :D
Can nasıl acıtılırmış, iç acısı nasıl oyum oyum hissettilirmiş sen DE öğreneceksin hırsız insan :(
Nasıl evime hırsız gireceğini biliyorduysam senin de karşıma geleceğini biliyorum hırsız kişisi; evet biliyordum; Hakan'a 'evi yalnız bırakmak istemiyorum, bu eve hırsız girecek' dediğimde Hakan beni anlamamıştı. Neden peki her şeyim evdeydi? İyi de evde çok değerli misafirlerim vardı. Tek sorun, erken ayrıldılar :( Misafirler gitti, hırsız abimler girdi eve..

Alınan karar üzerine kaplıca tatilime devam ediyorum çünkü Skeloderma'lı kolumda inanılması güç bir değişim ve iyileşme var. Geçenlerde sanal olarak elektrik süpürgesi kullanırken yakalandım babama. Babam 'kolunu mu deniyorsun?' dedi :) Sanal bile olsa elektrik süpürgesine hükmedebildiğim için mutluyum:) Kolumu bir şey almak için yukarı da kaldırabiliyorum, umarım hırsıza yumruk atarken sorun çıkarmaz çünkü sadece burun kırmak beni tatmin etmeyecek :D
Bugün perim'le konuştuğum sırada hem de bir kahvenin önünden geçerken unlu mamüller minibüsünün altında kalıyordum. Kendimi kurtarmak isterken de sol ayağımla sağ terliğimin kenarına bastım. Neredeyse düşeyazdım ama düşmedim. Az sonra bir velet 'geçmiş olsun abla' dedi :D Rezalet. Haymana seneye beni hatırlamasa iyi olur :D Sil baştan başlamak gerek bazen dımdırıdımdım.


Fethiye dönüşü karakol mesaisine başlarken kendimi dinlenmiş hissedebileyim diye
tedavi tatilimi bitireyim ben bi' hele :)

Yorumlar için her birinize bütün bir evren kadar teşekkür ediyorum. Hepinizi seviyorum. Desteğiniz beni çok mutlu etti. Görüşürüz :)

27 Temmuz 2010 Salı

EVİME GİREN HIRSIZA MEKTUP!


Ben kandil gecesi dua ederken sen evimi talan etmekle meşgulmüşsün. Kapımı kırıp girmişsin evime, anahtarımı unuttuğumda benim bile kırmaya kıyamadığım kapımı sen kırmışsın. Kim bilir ne kadar yoruldun? Ziyaretinden haberim olsaydı yormazdım seni, paspasın altına bırakırdım anahtarı. Düşünemedim, özür dilerim. Evimin kapısını kilitleyip çıkmam yetmiyor, şimdi bir de 'değerli eşyalarını yanına alsaydın ya?' diyen insanlara veriyorum senin hırsızlığının savunmasını, öyle ya; bu ülkede ne yazık ki hırsızın hiç suçu yok.
Az önce konuştuğum polis memuru arkadaşım içinde nikahta takılan takılarımın bulunduğu kutunun yerinde yeller estiğini söyleyince sadece anneciğimin taktıkları için ağladığımı öğrendiğinde 'Gülen hanım canınıza gelmediğine şükredin, biz evinize o kadar pis bir olaydan (tecavüz) geliyoruz ki yaşadığınıza, başınıza böyle bir olay gelmediğine dua edin. Yasalarımızda iş yok bizim, biz yakalıyoruz. Onlar bırakıyorlar' dedi!
Kapısını kilitleyip gönül rahatlığıyla çıkmamalıyım ben evimden çünkü sanki beş beş para kazanıp malımın ortağı olan meslek icracısı hırsız; senin suçun yok. Hata benim ve bizim gibi iyi niyetli, temiz insanlarda. Şükür etmeliyim çünkü bunun tecavüzü vaaaar, cinayeti vaaaar. Şükürler olsun ki GÖTÜ kurtardık :D

Not: İnşaallah şu an bir trafik kazası geçirirsin ve cebinden de bana ait olanlar çıkar. Önce hastane sonra hapishaneye gidersin, Ben de seni ziyarete gelirim :D
Not 2: Senin yüzünden buraya da GÖT yazdım. Pis hırsız!

26 Temmuz 2010 Pazartesi

KANDİL; DUA GECESİ VE KİŞİYE ÖZEL YORUM YORUMU

Kandilimiz kutlu olsun. Erdim, ben ve Defdef hariç herkes oruç tuttu bugün. Ben ve Defdef ilaç kullanıyor olduğumuz için oruç tutmuyoruz. Kaldı ki neredeyse on saat havuzda kalıyorum ama öğrendi; Erdim'e yüzmeyi öğrettim :)

Siz benim dert ortaklarımsınız, dilimden, gönlümden anlayanlarsınız. Çok güzel dostluklar edindiğim blog camiasının ihtiyaç dahilinde iki elim kanda olsa koşup gideceğim tatlı insanları; geçmiş olsun dilekleriniz için sonsuz teşekkürler. Hepinizi çok seviyorum ama sudan çıkma imkansızlığım üzerine ne yazık ki hepinize aynı cümle içinde teşekkür edebiliyorum :(
Erdim beni havuzdan çıkarmıyor; ikimizin de elinde birer su tabancası; önceki olaylara gönderme yapmak niyetiyle tesis görevlileri ve sakinlerinin 'aman Gülen, şeytan doldurur senin silahını' diyerek siper almalarına hiç bozulmadan ama ara sıra da üzerlerinde giysileri olmasına aldırmadan tesis görevlilerinden bir ya da bir kaçını havuza ittirmek suretiyle gün boyu suyun içinde kalıyorum :)

Yorum yorumlamada yetersiz kalsam da bir istisna var bu kez;

Sevgili neval demiş ki; yaşasın sakarlar ! yalnız değilim öğrendim ya rahatladım artık benim vukuatlarım kendimle yazılarınızla ne kadar geç karşılaşmışım askerlik mevzuuna gelince ; o sizin bakış açınız başka bir açıklaması olabileceğini düşünmek de lazım değil mi ? objektif olabilmek adına selamlar..

Sevgili neval;
Şehit verdiğimiz evlatlarımız için objektif değilim ben!
Objektif olamamak değil isteyerek bilerek objektif olmama durumu benimkisi.
Benim anlamayamadığım ama sizin anlayabildiğiniz, konunun o başka bir açıklamasının ne olduğunu merak bile etmiyorum çünkü ben vatan borcunu ödemek için davul zurnayla asker ocağına gidip de bir ceset torbası içinde ağıtlarla baba ocağına dönen oğullarımız hakkında çok fanatiğim, çok önyargılıyım!
Gayet taraflıyım!
Fikriniz paylaştığınız için teşekkür ederim.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

OTELDE YANGIN, KALBİMDE YANGIN!

Evet az kalsın tesisi yakıyordum. Kapıya dayanan itfaiye ve jandarmadan, olay son bulduktan sonra haberim oldu; yoğun dumanın geldiği odanın bizim oda olduğundan da çünkü ben o sırada açık havuz başında laklak ediyor idim :/
Ölü bir tavuk. Haşlanması için ocağa bırakılır da gidilir mi? Yakalanıp kesilen tavuk yolundu, olmadı haşlandı, yetmedi cayır cayır yakıldı :( Eziyet ki ne eziyet..

Geldiği günün ertesi günü asansörde kalıp ancak kapının kırılmasıyla kurtarılan asansör mağduresi Gülen oteli kül edecekti neredeyse :( Ben yoğun dumanın yarattığı korku ve sinirden 10bin gücünde elektriğe tutulmuş gibi titrerken bana Gülen Hanım diye hitap eden işletme müdürü Ahmet bey'in 'Gülen abla lütfen üzülme, size bir şey olmadı ya, tesis yanarsa yansın' diyerek sanki kardeşmişiz gibi sarılıp teselli etmesi beni çok duygulandırdı :) Bunu yaparken de göz ucuyla bile hasar var mı yok mu diye bakmadı eve. Ev diyorum da aslında kaldığımız yere ev mi demeliyim bilmiyorum..

Şimdi içlerinde milli bir mutfak şefinin de bulunduğu tesis çalışanları 'bize tavuk yapar mısın?' diye dalga geçiyorlar benimle, ben de onlara 'evet, size de tavuk yaKarım' diyorum.. Becerikli, pratik, hızlı, karizmatik ve henüz 19unda milli aşçımızdan tavuk yakmama sırları öğrenmem gerekecek; aşçı değil aslında, başka bir kartvizit ismi var onun; executive sous chef Fatih Nazlı..

Yüzerken de bir beyefendinin yüzünü yırtmışım :( Adamcağız karşılaştığımız asansörden inerken ona bir kilo kan borcum olduğunu söyledi gülerek :) Oysa benim tırnaklarımın uzunluğu kısalığa yakındır.

Geçen sene buraların ikoncanıydım bu sene zararcanı oldum..
17 temmuzdan beri Haymana'dayım. Bir hafta dolmadan üç vukuat.
Allah oteli ve burada bulunan herkesi benden korusun..
Hepinizi seviyorum. Yazamıyorum çünkü mineral yüklü kaplıca suyundan yorgun, hem de zaten laptopsuzum.. İyi bir haberim var ama canım iyi bir haber vermek istemiyor şimdi :( çünkü..
ÇÜNKÜ ÖFKELİYİM ASLINDA BEN! ÇÜNKÜ HAKKIMI HELAL ETMİYORUM; SİZ DE ETMEYİN!
Dış güçlerden değil; içten bölünmesin diye bekledikleri, canları pahasına korumak için tereddüt etmeden hayatlarını tehlikeye atmakta sakınca görmeyen yedi oğlumuzu, uğruna canlarını verdikleri topraklara emanet ettik bugün yine!
Bu politikalarla neden olanların yakasında olsun ellerimiz!
Adam terörü bitireceğine özel ordu diyor; işsizliğe de çare olacakmış!
ÖZEL ORDUYA OĞULLARINI GÖNDER, BAK SENDE DE VAR ASLAN GİBİ İKİ TANE!

12 Temmuz 2010 Pazartesi

BENİ AFFEDER MİSİN?

Ben hiç böyle yapmazdım :( Utanıyorum çok utanıyorum hem de. Üzgünüm. Telafisi olur mu bilmiyorum ama telafi etmek için girişimde bulunmaya bile cesaretim yok :(

Panorama:
Hiç bilmediğim bir iklime hazırlıksız bir zamanda gelmiş olmanın alışma sürecini sıkıntılı geçiriyorum. Canımın hiçbir şey yapmak istemediğini ağzım dolu dolu söylüyorum artık. iki odacık, içi dolu turşucuk mikro bir ev altı üstü; işler birikiyor sonra üst üste düzensizce istiflenmiş eşya yığınları olarak duruyor dağ gibi karşımda :( Kaçmak istiyorum, kaçtıktan sonra özleyip geri dönmek istiyorum, ben gelmeden de biri benim yerime bütün işleri yapsın istiyorum. Kaçmaya bile gücüm yok ama :( Akşam yemeklerini mecbur olduğum için o da çok geç hazırlıyorum; daha doğrusu geçiştirmekle yetiniyorum.. Zaten kötü bir aşçıyken yemek saatlerini gittikçe geciktirsem ve sonra da akşam yemeği olayını ortadan kaldırsam istiyorum.. Pazarda marul, domates, salatalıktan oluşan zeytinyağı, limon ve tuzu da eklenmiş salata menülü tabletler satılsa onlardan alsam. Pirinç pilavını da bakliyat dükkanları satsa ne iyi olur..
Sıcaktan yatmamak, yatınca yine sıcaktan kalkmamak istiyorum. Salonumuzun su giderinin olmasını istiyorum. Gideri çaputla tıkayıp salonu kendi çapında bir havuza çevirmek istiyorum. Hazır havuzumuz da varken süs balıkları da ayaklarımın dibinde yüzsün istiyorum..
'Daha bu sıcaklar ne ki Gülen, daha yaz başlamadı' diyen yerli arkadaşlarla bir daha görüşmemek istiyorum :D

Derdim:
İstanbul'dan geldiğinde acemihobici'm verdiği tarih ve saatte bana geleceğini söylemişti. Ben ne yaptım? Uyanamadım :( çünkü uyuyamadım çünkü çok sıcaktı çünkü sabahı sabah etmiştim :( Habersiz olsaydım sorun değildi ama ben haberli bir tarihte bile evime gelmiş arkadaşım için kendimi kaldırmayı başaramamıştım yataktan :(
Utandım..
O gün acemihobici'm doğum günüm için el emeği yaptığı armağanlarla birlikte geldi.. Uyanamayan arkadaşına doğum günü armağanlarını verince doğum günü sahibi kişinin mahcubiyetini görmeliydiniz. O gün acemihobici'm İstanbul'a yakın bir yerde bir gece mola verip benim aynı ile en son gittiğimde iki ay kalmama karşın Erdim'in hastalığı, yoğun kış koşulları nedeniyle bir türlü ziyaret etmeyi başaramadığım ortak bir blogger arkadaşımıza gittiğinde zarif arkadaşımızın bana gönderdiği şık armağanı da getirmişti.

Soru: Ben ne yaptım?
Cevap: Terbiyesizlik yaptım :(
Ben hiç böyle yapmazdım :(
Ararım dedim, yazar teşekkür ederim dedim; ne yazabildim ne arayıp teşekkür edebildim :( Gmail'i neredeyse hiç kullanmadığım için arkadaşımın doğum günü postasını ancak üzerinden epey bir zaman geçtikten sonra görebilince de yerin dibine geçtim :( Hala da çekiniyorum, arayıp kabalık ettiğimi çeşitli cümlelerle ifade ederek onun bir şey söylemesine fırsat vermeden telefonu kapatıvermek istedim ama bu kez de telefonu yüzüne kapatmış gibi olacaktım :( O kadar üzüldüm ki :( Blog arkadaşlarımdan gelen armağanları alınca hem utanır hem çok sevinir nasıl sevindiğimi hemen yazmak isterdim. Bunu yaparken de sevincimi anlatacak kelime bulamam :( Nasıl anlatsam da ifade edebilsem mutluluğumu diye düşünür, seçtiğim her sözcüğün sevincimin yanında ne kadar yavan kaldığını/kalacağını bile bile anlatmayı denerdim çocuk sevincimi :(
Ben nasıl böyle davrandım, ben nasıl sanki umursamıyormuş gibi davrandım bilmiyorum.
Ne kadar üzgün olduğumu, ne kadar mahcup olup utandığımı 'gerçekten' gibi bir sözcükle anlatmaya gerek bile duymuyorum ve şu anda da ağlamaya başladım :(((( Çok ayıp ettim ben :(

Geleceğim deyip bir türlü gelemediğimde de utandığımdan seni aramaya cesaret edemediğim için dilediğim özrün bir benzerini yine dilesem kabul eder misin Banuca'm? Beni reddetme diye blog camiasının gözü önünde diliyorum özrümü. Kabul etmezsen araya hatırı sayılır blog arkadaşlarımızı koyacağım, o da olmazsa bi biskrem versem?



Bu sarışın kız için sonsuz teşekkür ettiğim canım Banuca'm, affet beni :(




Not: Beni seven Banu'mun beni affetmesi için dua etsin..


8 Temmuz 2010 Perşembe

KANDİLLER YANSA..

Açtım ellerimi havaya, yükselmesine engel olamadığım iç sesimle okudum dualarımı.
Ağla, ağla, ağla..
Tuzlu ıslaklık boynumdan aşağı akarken yandım..
Sağlık diledim bütün hastalar için.
Anneciğimin cennete olduğunu bilmeyi istedim.
Ağladım, susmadan ağladım.
Daha az acı çekmeyi istedim.
Sonra hemen vazgeçtim.
Daha az acı çektiğimde artık unutmuş olacağımı hissettim.
Unutmak istemiyorum.
Ama çok özlüyorum.
O kadar özlüyorum ki :(

Bugün Erdim'in doğum günü. Miraç Kandili'nin 4 Ekim gününe denk geldiği 2002 yılında erkenden istemişti doğmayı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda beklerken biz onu, tam 25 gün erken gelmişti. O yüzden de Miraç Erdi ya :) Biz Erdim'e yılda iki kez 'yeni yaşın kutlu olsun oğlum' diyoruz.
Miraç Kandiliniz kutlu olsun.
Kim ne istiyorsa ama iyi şeyler isteyenlerin dilekleri olsun.

Erdim seni çok seviyorum. Çok özledim..

7 Temmuz 2010 Çarşamba

DÜN KÖTÜ BİR GÜN GEÇİRMİŞİM :)

Yazacak çok şey yazabilecek hiç güç var..
Sıcak, çok sıcak. Sıcaktan perişanım. Fethiye'de tatil planlayanlar; gelmeyin :D Yani eğer benim gibi sıcakla mücadelede zorluk yaşatacak bir vücuda sahipseniz Fethiye tatilinizi eylül ayı gibi düşünün.
Ya da ben yirmi sene boyunca tatil beldesi görmemiş biri olduğumdan bana çok sıcak geliyordur; bilemem :)

Ben dün şeytanın bacağını kırmamışım.
Kekik kokum ve kızı küçük arkadaşım Derin, acemi olmayan hobici'm, hobicimin eşi ve depresyon tedavisi gördüğü halde hala depresyon tedavisi alması gereken sinir hastası :P köpek Bıdık blog toplantısı için Çalış plajını seçmemişiz :D Buluşup denize girmemişiz :D Hiç eğlenmemişiz. Sonra onların gitmesi gerekmemiş. Gitmemişler. Ben babam ve Hakan'la saat 20.00ye kadar denizden çıkmamışız. Üzerime su fışkırtan Hakan'a denizden topladığım taşları atmamışım ve isabet ettirmemişim :P Deniz hiç güzel değilmiş. Ben mutlu olmamışım :P Güneşin batışını izlememişim. İzlerken kesinlikle kendimden geçmemişim.Denize girmek için ideal saatin 18.00-20.00 arası olduğuna karar vermemişiz.
Dönüş yolunda Fethiye'ye inen Ali abim aramamış. Ona 'kımıldama bir yere, geliyoruz' dememişim. Eve gitmemişiz, Ali abim de gelmemiş. Ben salçalı makarna yapmamışım. Güzel olmamış. Yememişiz :P Sonra Ali abimin çayın yanına getirdiği atıştırmalıkları çayla atıştırmamışız.
Kısacası ben dün iyi bir gün geçirmemişim.

MESELA YANİ :)
ya da DERMİŞİİİİM :)





Şövalye Adası

FESTİVAL GÜNLERİNİ ASORTİĞİM ÇOK GÜZEL YAZIYOR. BENİM KOLUMU KIPIRTADACAK HALİM YOK :( AMA DENEYECEĞİM.. ÖPÜP GİDİYORUM..
Not: Bıdık'la benim ilişkim iyi, beni seviyor ama Hakan'dan nefret ediyor. Bıdık kendisine 'ne bağırıyorsun car car?' diye takıldığından beri Hakan'ı hiç unutmadı :D Ne hafıza varmış ama :)
Bir daha not: Tatil fırsatı olmayanlar için abartmamaya çalışıyorum..

3 Temmuz 2010 Cumartesi

O KADAR EĞLENDİK Kİ :)




O kadar eğlendik ki, eğlenmeye o kadar doyamadık ki şimdi yanımda olsa yine eğleniriz :)
Kanepede uyuyordur şimdi dişi eksik prensesim..
Çünkü biz eğlenirken çok yorulduk :)

Ben Derin'imi çok seviyorum :)

Mavi Kuş'larımla birlikte Ölüdeniz Festivali'ndeydik. Daha öncesinde Fethiye Kültür Merkezi'nde ilk şiirini yedi yaşındayken üzerine giysi takılmamış bir elbise askısına 'ÜŞÜYOR MUSUN?' başlığında yazan bir adam (?) ve dağların ardındaki bir ülkede 900 gün süren ızdırap dolu günlerini bir kitapta önemli bir nedenden dolayı toplayan bir kadın yazarın (?) söyleyişisindeydik.
Ayrıntılar yarına, çünkü çok yorgunum çünkü geçiştirmek gibi olacak çünkü uzun hikaye çünkü düşünmek istiyorum çünkü kadın yazarın kitabını başlamak değil direk bitirmek istiyorum sabaha kadar..
Asortik-krep'im ve kekik kokum sizi seviyorum..

1 Temmuz 2010 Perşembe

AYIP ETTİM..

Siz beni burada tatil yapıyorum sanıyorsunuz değil mi?
Değil işte.

İtiraf ediyorum, geceleri uyku bedeni uykusuzluktan büzüştürünceye kadar serin serin oturup gündüzse sıcağa anca öyle tahammül edebileceğimi bildiğimden şuursuzca uyuyorum; olabildiğince geç kalkıp Akdeniz siestasını Meksikanvari yaşıyorum. Gün içinde kanepelerden birinde uyutuyorum kendimi :D Klima beni ciğeri kelebekliler gibi öksürttüğünden üç tarafı denizlerle kaplı yarımada misali salonun bütün camlarını açıp gece serinliğinin keyfini çıkarıyorum ertesi sabah yakıcı güneşle yüzgöz olmanın sıkıntısını düşünmeyerek :D Hakan'ın doğum günü hediyesi olarak aldığı vantilatör sadece bir saat çalışıp bozulduğundan apar topar satın alınan mağazaya Dandilatör* vasfıyla iade edilince karşılıklı açılan camların esintisiyle idare durumundayım. Ve denize girmek için eylülü bekliyorum, hala denize gitmiş değilim yani :) Durup dururken lupusu uyandırmanın alemi yok.

Rutine girmiş yaşam standartı nedeniyle alınan iki, yetmedi üç duşa karşın sıcaktan öfleye püfleye dolanıp dururken uykuya dalmam üçü beşi bulunca ayaklanmam da haliyle gecikti :( Arkadaşı gelecek olan birinin yataktan sürünerek kalkması gerçekten büyük bir ayıp ama neyse ki ciddi anlamda geçerli nedenlerim var.

Pastaların cesur prensesi ve kızını evimize yakın bir AVM'den almaya giderken hafiften esen rüzgar geniş kenarlı siyah şapkamı arkama doğru bir kaç kez uçurunca Mehteran bölüğü gibi üç adım ileri bir adım geri gide gide, ayağımı burka burka ulaştım Avm'ne :D

Erdim'den biliyorum yanında çocuğunla AVM'ne gidersen arayanların seni bulacağı ilk yer oyuncak reyonudur. Yanılmadım, oyuncak reyonunda buldum onları. Yakın yerlerde oturuyoruz ama sıcaktı, yerleşmekti derken görüşmemiz neredeyse bir ayı buluyor. Sarılıp öpüşüyoruz. Bunun adı ne bilmiyorum, bana hala çok ilginç geliyor. Benim geçen seneki İzmir hezimetim sırasında günü birliğine İzmir'e gelen Sem'imle kekik kokumun o zamanlar yaşadığı yere çok yakın bir parkta buluşmuş ama benim günün ilerleyen saatlerinde kendimi kötü hissetmem nedeniyle kekik kokumla görüşememiştik. Ve şimdi benden sadece bir ay önce Fethiye'ye yerleşen kekik kokumla 10 dakikalık bir mesafede oturuyoruz :) Ayağını sürüyor buraya gelen :) Bakalım daha kimler gelecek?

Küçük arkadaşım Derin'in kolunda Kırmızı Başlıklı Kız'ın büyük annesine götürdüğü yiyecekleri koyduğu sepetin çıtı pıtı pembesi var. Çok şirin. İçinde korumaya çalıştıkları şeyi kasadan geçerken görüyorum.


Doğum günüm için 'g' harfli cupcake :)
Pastacı ustam doğum günü pastamı çok önceden yapmıştı aslında..

Renkli minik topların hallerinden memnun duruşlarının görsel sevinci eli boş gelmeyen arkadaşımı, mutfağı boş bir eve götürmenin utancına karışıyor. İçine giremedim çünkü o yarılması gereken yerin yarıldığı hiç görülmemiştir.

Böyle utanmış sıkılmışım; utanıyorum çünkü tuzluların benden olduğu eve oturum açma eyleminde arkadaşımın önüne çıkarabileceğim hiçbir şeyim yok! Rezil bir durum.. Nasıl anlatılır, böyle bir durum nasıl açıklanır?

Baktım olmayacak, yakınlığımızın verdiği güvenle açık açık söyledim, böyleyken böyle dedim. Workshop yapacağız dedim, atölye çalışması olacak. Sen ustaların ustası öğretmenim ben yeni yetme öğrenci. Hem bu sayede ''yenebilir' bir poğaça öğrenecek, balıkları sinir ve öfke krizine sokan, ahşap minyatür bir tekne gibi deniz üstünde yüzebilen o tariften kurtulacaktık ailece.. Ben şık önlüğümü geçirdim boynuma. Uzun :P ve ahenksizce dans eden saçlarıma da bana süslü perişan ünvanını kazandıran pembe saç bandımı taktım. Tamamdır, hazırım.

O kadar kostüm hazırlığına elim una değseydi bari. Eli una değenin üzerinde olması gereken önlük bana sanki çalışıyormuş havası verdi mi? Verse ne olacak? Eve gelmiş arkadaşa poğaça yaptırdım ben :( Yemin ediyorum hamuru yoğurmayı teklif etmedim değil ama pastaların cesur prensesi, benim tatlı kekik kokum hiçbir yere, hamur bulaştırmadan, un dökmeden, eline bile yapıştırmadan pişmeden bile ağızda güzel bir tat bırakan hamuru çabucak yoğuruverdi. O ara kapı çaldı. Karşımızda kaçamakları da olmasa yoğunluğundan görüşmeyi ancak hayal edebileceğimiz, rahat rahat görüşebilmek için kışı beklediğimiz sıcacık bir dost yüzü. Yorgun, yoğun ama gülüyor :) Kaçabilirsem gelirim demişti. Kaçabilmiş ve gelmiş :) Burada şekillenen yeni hayatımda doğru yönlendirmeleri, cesaretlendirmeleri ile kendimi yalnız hissettirmeyip mutlu eden arkadaşım..

Mayalanmasını çok bekleyemeyecek kadar acıkıldığından 'olduğu kadar mayalanan' hamura peynir ve maydanoz koyup poğaça şeklinde kapattık. Üzeri kızarıp şişmeye başlayan poğaçaların derin derin içime çektiğim kokusu, sabahları sıcak sütle poğaçadan oluşan kahvaltı menüsüyle işe yetişme telaşındaki insanların imdadına koşan samimi fırınların yaydığı kokuyla aynıydı.

Servis sehpalarının samimiyetsiz, uzak havasından sıyrılmak için yemek masasına konuşlandık. Klasik, alışılagelmiş, rutin patates salatası, pastaların cesur prensesinin benim doğum günüm için yaptığı o güzelim cupcakeler

ve az sonra tarifini vereceğim poğaçanın yer aldığı masa başı sohbeti sırasında biz üçümüz de çok mutluyduk. Kafamın sardığı arkadaşlarımla buluşmanın tek kötü tarafı tam koyulmuş kıvamıyla gelişen sohbetin kesilmesi :( Çünkü ikisi bir olup gittiler :( İki dakikada sattılar beni :D Önce biri sonra biri gitmeliydi oysa. Kalakaldım tek başıma.

Evine gelen arkadaşına hiçbir şey yapamayan kişiyi hoşlukla, olgunlukla karşılayan arkadaşlarım olduğu için çok mutluyum. Mutfak konusunda başarılı biri değilim, kaldı ki sıcaklarla başım dertte. Beni anladığın için çok teşekkür ediyorum can arkadaşım kekik kokum.

Misafir veda ederken ev sahibine 'her şey için teşekkür' der, ben de misafirime teşekkür ediyorum; her şey için teşekkürler..

Babam ve Hakan poğaçaya bayıldı. Hakan 'işte budur' deyip dalgalı biçimde benim yaptıklarımın ne kadar rezil şeyler olduğunu ima etmeye çalıştı; aslında çalışmadı direk ima etti :D Poğaçalar bitince de 'pekiştirmem' için poğaça yapmam konusunda sıkıştırdı beni :D Yapmadım çünkü pilatese başladım yeniden. Ben ne zaman istersem o zaman yersin sen o poğaçayı Hakan efendi :P Bu arada Hakan işten çıktı :) Üzülmedim. Onu da sonra anlatırım artık..

Poğaça tarifi vermek ne haddime, bence O anlatsın..

YORUM YORUMLARI:

Bahar'ım; daha denize girmedim. Bir sle muzdaribi olarak bu mevsimin deniz için bana uygun olmadığını bilerek için rahat rahat çalışabilirsin canım :D ama sahil boyu senin için tur atmak mutluluğundan mahrum etme beni :P İnat etme :)

Çınar'ım; o kadar emin olmasaydın daha iyi olurdu. Tatlılar da tuzlu da nefisti; neden? çünkü ben yapmadım.. Yanılttım seni ama neyse ki özür şiirimi peşinen yazmış idim :)

Çelebi'm; hala benden ümitli olman ne güzel :) Çok çalışmam, Fethiye sıcaklarına alışmam, hayatımı düzene sokmam lazım :)

Çoban yıldızı'm; pastaların cesur prensesi sayesinde nefis oldu zaten. Yoksa benden hayır yoktu, bir iş çıkaramadım ortaya :( Çok ayıp oldu aslında ama oldu bir kere :(

Dandilatör: bozulup dandik bir hal alan vantilatörün bozulduktan sonraki adı..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails