29 Mart 2010 Pazartesi

EVDE BOTOKS UYGULAMASI

Alt ve üst geçitler olmak üzere, gözlerime giden çevre yollarında koyu renk halkalar mevcuttu. Halen kontrolü altında olduğum SLE hastalığı böbrek üstü bezlerindeki kılcal damarlarda su ve tuz tutulumu olarak adlandırıldığından beri göz çevrem sanki çok hastalıklı ya da uykusuzmuş izlenimi verir. Fiziki olarak kötü göründüğüme üzülmekten çok, o görüntü hastalık yıllarını, ruhsal acıları, katlanılması zor, ağrılı, insan üstü mücadelemi hatırlattığı için aynaya her baktığımda o günleri görürüm kendimde. Kırışıklarla derdim yok da; hatta şöyle hoş kırışıklıkları severim bile :) Geçenlerde son Fransa gezisi izlenimlerini de eklediği bir yazısında şu an ismini anımsayamadığım bir yazar özetle diyor ki; Fransız kadınları kırışıklıklarını büyük bir zerafet içinde taşıyor, aynı tornadan çıkmış bizimkiler gibi değil. Yaş almak güzeldir, yaş alabilecek kadar sağlıklı olmak daha da güzeldir. Ben kırışıklarla barışığım da şu kahverengi halkaların aynaya baktığım üç beş saniye içinde sürüklyerek beni götürdüğü acılar yok mu :(
Artık fotoğraf çektirmeyi seviyorum, fotoğraflarda o kahverengiler dikkatimden kaçmıyor. Ne zamandır düşünüp duruyordum. Düşünüp duruken de biraz araştırma yaptım. İfadem, mimiklerim belki bozulacaktı ama botoksun göz altı halkalarına, morluk ve torbalarına da iyi geldiğini öğrenince fikir aklıma yattı. Sonra botoks neden evde yapılabilen bir şey değil diye düşünmeye başladım. Evde botoks uygulaması yapabileceğimize ilişkin bir takım veriler elde ettiğimden emin olunca da bugün tıp fakültesi terk Hakan'cığım sağolsun bana botoks yaptı. Gözlerimi kırpabiliyorum :)


Yüzüm anlamsız bakan hatlara sahip değil. Gayet başarılı bir deneyim oldu. Şimdi size gönül rahatlığıyla evde yapabileceğiniz bir botoks tarifi veriyorum:

Bir sap brokoliyi 1 litre suda haşlayıp suyunu süzün.
Bir okaliptus yaprağının yarısını brokoliyi haşladığınız suyun içine atın.
Bir tere yaprağını yarım bardak dinlenmiş suda on dakika beklettikten sonra karışıma ekleyin.
Okaliptus yaprağının diğer yarısını da karışıma atın.
Bir kereviz yaprağını onbeş dakika limonlu suda bekletip karışıma atıp ezin.
Bir diş sarmısağı dövüp karışıma eklediniz mi bir aylık botoksunuz hazır.
Enjektörle zerk edin :D
Ay durun etmeyin :)

Böyle bir tarif yok. Bunu şimdi uydurdum. Fotoğrafsa tamamen mizansen :)

Bu kadar uydurma yeter. Anlatayım da rahatlayım:
Ben hemen hemen bir senedir düzenli pilates yapıyorum ya, düzenli nefes alıp vermenin ve bu süreç içinde içimde kalan oksijenin vücuduma olan faydalarını gördüm ya; oksijenden azami yararlandım ya; kozmetik kullanmak istemiyorum; dedim ki göz altı rengi oksijenle düzelir.Kaldı ki allerjilerime bir de göz çevresi kremleri de eklendi. Söylemesi çok ayıp Strivectin D bile allerji yapmaya başladı. Sonra Amerika'yı yeniden keşfetmediğimin bilinciyle bir kaç televizyon programında rastlayıp yaşına inanamadığım yogi Madam Lourdes J.D Çabuk hanımın Yüz Yogası kitabını internetten alarak denemeye karar verdim ama benim için en önemlisi mimiklerimin, yüz ifademin kesinlikle değişmeyecek, bozulmayacak olmasıydı. Yani bir anlamda kendimi kobay yaptım :) Çok da beklentiye girmeden yaklaşık on gündür günde 45 dakika ayırarak sadece bir set yaptığım yüz yogasının haftasında çok olumlu sonuçlar aldığımı Nalan ablanın 'Gülen cilt bakımı mı yaptırdın; yüzüne bir şey yapmışsın' sorusuyla daha iyi anladım. Yüz yogasının temel prensip olarak pilatesten farkı burundan alınan nefesin yine burundan veriliyor olması. Yüzümü yorgun hissettiğimi bilmiyordum, onu da öğrendim. Yüz yogası yapmaya başladığım daha ilk gün yüzümde 'huzur' oarak tabir edebileceğim bir duygu hissettim. Daha parlak bir renk, daha ikinci günden itibaren kahverengiliklerde fark edilen açılma, canlılık ve daha genç bir görünüm. Özellikle göz kenarı kırışıklıklarının sadece on gün içinde kozmetiksiz, operasyonsuz dikkat çekecek kadar değişim göstermesi inanılır gibi değil. Kaldı ki Lourdes hanım kitabında göz egzersizleri için fazlasıyla alçak gönüllü davranarak 'göz kenarı kırışıklıklarını yumuşatmak için' demiş. Nefes egzersizleri dikkate alınarak kitapta anlatıldığı gibi ve düzenli ayna karşısında uygulanırsa hayal kırıklığı yaşamayacağınıza ben garanti veriyorum. Mimiklerde ve görüntüde derin dondurucudan yeni çıkmış sosis görüntüsü de vermiyor asla. Egzersizlerden bir tanesini yapmaya cesaret edemedim çünkü balonla yapılıyordu ve ben balondan çok korkarım ama ben onu da denedim. Kazasız belasız on gündür şişirdiğim balon bu akşam egzersizin son sayısında büyük bir gürültüyle patladı; anladım ki balon patlayınca hiçbir şey olmuyormuş :) Yarın patlayandan daha kalın tenli bir balon almam gerek :) Aslında kalın tenli pembe bir balonum daha vardı ama Tarçın yuttu :( Balon patlar patlamaz da Peri'mi aradım çünkü bir kaç gün önce balondan korktuğumu hatırlatmıştı bana; oysa ben hiç unutmadım ki :P
Kitapta bir kaç sene önce ilgi duyduğum ama sabırsızlığımdan dolayı öğrenmeyi ertelediğim yoga bilgileri de mevcut. Yoga ile ilgili bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar deneyime sahip olduğumdan konuyla ilgili ahkam kesmeyi hariçten gazel okumak olarak addediyorum ama çok yakında, içinde güzellik yogası, bağırsak ve omurilik egzersizleri, meditasyon, mudralar ve doğru beslenmeyle ilgili bilgilerin de olduğu bu kitapla yogaya da başlayacağım. Görünen o.
Yüz yogası sadece fiziksel olarak artı değerler sağlayan bir egzersizler bütünü değil. Yüzümü hissettim ben. Yüzümde bir yüz olduğunu hissettim. Bakım ürünleri kullanırkenkinden çok farklı bir duygu bu hissettiğim.




Ahkam kesmeyi sevmiyorum. Yüz yogasını deneyenler, yapanlar vardır mutlaka; botoksla yüz yogasının arasındaki farkı tabii ki biliyorum. Benimkisi sadece latifeydi :)
Amerika'yı yeniden keşfetmedim; sadece denediğim ve kısa sürede çok olumlu sonuç aldığım bu yeni bakışı anlatmak istedim :)

Çimende..
İyi bir hafta diliyorum herbirinize :)

Not: Botoks uygulamasında kullanılan iğne bu kadar büyük değil; biz mizansenimizi eldeki olanaklarla yaptık :) Işığa çok zor bakıyorum :( Ve benim çillerim varmış :) Bayıldım buna :)

24 Mart 2010 Çarşamba

BAHARDA FOTOĞRAF YASAĞININ SONU

Bahar geldi. Bir kaç gündür gelip gelip kapıdan geri dönen kararsız bahar bugün geldi, bu kez yorgunluğuyla değil çiçeği, yeşili, çimenlere uzanıp keyifle tatlı bir uykunun kucağında kemik ısıtan nemsiz güneşiyle geldi.


Bir güvercin, pusuya yatmış bir kedinin pençelerinden korumaya çalışıyordu kendini,


Kedi saklandı sonra ondan..


Bir karahindiba çiçeğini ezecektim az kalsın; dengemi kaybedip düşmek pahasına ezmemeyi başardım güzelim çiçeği..
(Bu çiçeğin adı karahindiba olmamış olabilir. Muhtemelen salladım.)


Gökyüzüne gözlüksüz bakmak bugün daha zordu. Bez ayakkabıların çorapsız giyildiği ilk gündü bugün; üşümedim hiç..
{Niye bu kadar kasıldığımı hiç bilmiyorum. İğrenç! :)))}
Fotoğraf yasağının kalktığı an bu andır; belki de ondandır kasılmam :)

Ne önlem alırsam alayım engelleyemediğim, kışları sol elimin serçe parmağı ekleminde oluşan kanamalı çatlağın kendi kendine kapanması baharın habercisidir benim için. Çatlağın önce kabuklu yaraya dönüşmesi sonrasında da soğuklarda yine açılmak üzere kendini tamamen kapatmasına kadar önce baharın sonra yazın keyfini sürebilirim şimdi.. Aslında hep bahar olsa, ne çok kalın, ne çok ince giyinmek zorunda olmasam. Kışı da nezlesiz gripsiz atlattım ya, şükürler olsun :) Oysa daha dün gibi, domuz gribi korkum ama çaresizlikten son anda kaçasım geldiği halde o aşıyı yaptırışım..

Bahar geldi, ne iyi oldu. Çok sevindim. Bahar, canım bahar. Seni seviyorum bahar!

Mavi Kuş Hareketi için bloğu olmayan onmarifet üyesi arkadaşımız sudeduru'nun da bir paket hazırlaması beni çok duygulandırdı. Onmarifet'e yazdığım bir yazıdan sonra harekete geçen arkadaşımızın davranışından dolayı çok mutlu oldum. Teşekkürler sudeduru.
Asortiğim bugünlerde çok yoğun. Programını gördüm, Allah kolaylık versin ona..
Mavi Kuş Hareketi hala sürüyor, geç kalmadınız yani.. Anımsatmakta yarar görüyorum: Yurtiçi Kargo İÇİN KULLANACAĞIMIZ KOD NUMARASI : 226463177

Teşekkür yanıtlarım:
Öğretmenim; sabırsızlığımdan dikkatli davranamayan dolayısıyla da sakar biriyim ben. Duramıyorum, yavaş davranamıyorum :/ Biraz yavaş davranmaya tahammülüm olsa bugüne kadar yaşadığım kazaların hiçbiri olmazdı belki de. Elma yarısı iyi dilekleriniz için teşekkürlerini iletti. Saçlarıma olan iltifatınız beni mutlu etti :) Teşekküre hiç gerek yok; O yazınızı bir daha bir daha okumalıyız.

3prensesim; çok sağol, çok teşekkür ediyorum. Ben de çok beğendim. Ben bu modelin biraz daha kısasını, kaldığım yerde saçlarımı yıkama olanaksızlığından '94 yılında Bodrum'da bir erkek kuaföründe kestirmiştim. Bu ilk denemem değil yani :) Rahatlığını özlemişim kısa saçın; ki saçlarım da çok uzun değildi oysa :) Tekrar sağol canım benim..

Nedret ablam; ben rüyalarımı hatırlayarak uyanıyorum, bütün detaylarını hatırlayarak uyanıyorum. Sanki o an olmuş gibi, sanki gerçek gibi. Ya artık bu konuda acı çekmeye alıştım ya da iyi, rahat ve mutlu olarak gördüğüm için kötü hissetmemeyi başarabiliyorum. Elma yarısının canının yandığı kadar benim de canım yandı :( Bugün daha iyi olması içimi rahatlattı. Saçlarımı beğenmenize sevindim :) Hepimizin gülmesini istiyorum, hayatın sürüyor olmasına karşın 'daha dün gibi'lerle ne kadar zaman geçirdiğimizi düşünüyorum.. Hepimizin yüzü gülsün..

Şenay'ım, Doğa'm; senin acın da çok yeni :( Kaybı olanlara Allah sabır versin.Anneciğim ne zaman rüyama gelse hep iyi, huzurlu, genç, çok güzel ve mutlu olduğunu görüyorum. Bir iki günü kötü geçirdikten sonra o tablo içimi rahatlatıyor. Annem iyi bir yerde ve bir gün onu göreceğim.
Defdef teşekkür ediyor, üzülmesinler diyor :) Saçlarıma olan iltifatın için de çok teşekkür ediyorum..

nrhn'ım; çok sağol :) Yok uzatmam artık saçlarımı, böyle iyi. Unutmuştum kısa saç rahatlığını :) Cesarete gelince, al eline makası ucundan kırp ama düzenli bir kırpık olmasın. Sonra mecburen bir kuaför koltuğunda alıyorsun soluğu :) Hakan geçmiş olsun dileği için teşekkür ediyor. Babam da gözlerinden öptü :)

Ayşen'im; hoş geldin :) Geçmiş olsun dileklerini hak eden bütün organlarımız teşekkür ediyor sana :) Elma yarısı bugün daha iyi, morali de düzelmiş. Saçlarım da ŞAHANE iltifatı için teşekkür ediyor. Aslında uzun ve güzel saçlarım olmasını isterdim ama senelerce aldığım kortizonlu ilaçlar nedeniyle saçlarım ağır yaralı :P Allah'tan benim için çok önemli bir durum bu saç meselesi :) Ben de öpüyorum canım..

Peri'm; Ben de çok üzüldüm Sedef'e ama Allah beterinden saklasın; Allah etmeye kendini duvara çarpıp burnunu da kırabilirdi :P
Yaş göstermeme meselesine gelince, minyon olunca bizde böyle. Aslında kaba tabirler B.T.H.P :) Anladın sen onu :P Bence insanın içinde kalmamalı, kökü sende yine uzar; kestir saçlarını :) Benimki o anki acımı geçiremediğim için olan bir eylemdi aslında ama ilk kez yapmadım bunu. Lisede de yapardım :D Bir nev'i kendini değişik ifade etme biçimi diyelim biz buna.
'O' konudaki detayları bir süre sonra açıklarım, gerçi sen biliyorsun; şimdilik aramızda sır :D Ben de öpüyorum canım :)

nalan ablam; dünkü zamansız baskın daha erken saatlerde olsaydı güzel ve derin derin konuşurduk ama hani sen anlarsın türünden konularda Mahmut abiyle senin aynı şeyi söylemiş olmanıza hala gülüyorum :) SLE bana koymaz :P İyiyim ben, haftaya Meral hocaya görünmek istiyorum yine de. Beni düşündüğün için çok sağol ablamsın sen..

Bilge'm annem; benim yatılı okul, sonrasında da ağır geçirdiğim hastalık nedeniyle ya saçsız ya da çok kısa saçlıydım. Bir kaç gün önceki hezimetten önceki halleri ancak en uzun olabilen halleriydi saçlarımın :) Aslında uzun da kısa da güzel; saçın her hali güzel bence. Kilo verince kısa saçın daha çok yakıştığı konusunda size katılıyorum.. Ben de sanırım biraz daha incelip öyle kestirseydim daha iyi olurdu ama benim saç kestirme maceram doğaçlama gelişti :D İltifat için çok teşekkür ediyorum.
Ben kısa saçı Fransız kadınlarına da çok yakıştırırm :)

Fatma'm; sen daha güzelsin; hatta asıl güzel sensin :) bundan sonra hep böyle kesilecek saçlarım. Aslında hep kısaydı, ilk kez bu boyuta geldi dedim ama şu an hatırladım da sanki bir ara yine bu kadar, hatta daha da uzundu.
Ağlamak güzeldir, her ne kadar arkadaşlarımca ben ağlamanın primini düşürüyor olsam da içten bir ağlamayla kendimi daha iyi hissetmeyi başarabiliyorum. Ağlama ihtiyacın varsa ve bu ihtiyacı hissediyorsan ağlamak iyi gelebilir. Erteleme.
Parmak çatlatan Gülen, kafa patlatan Gülen olmaz umarım :D Hakan teşekkür ediyor. Ben de öpüyorum..

Bizimgibiler'im, güzel teyzem :) rüyalarımın zaman zaman canımı acıttığı olsa da düşününce bir çok sorumun yanıtını da beraberinde getirdiğinden sanırım bir iki gün sonra beni rahatlatıyorlar. Saçlarım dile geldi sonunda 'teşekkür ederim abla' diyor sana :) Bir saç kesimi on yaş mı fark ettiriyor yani? O zaman kazıtırım geri kalanını :D Gel seninkine de bir tırmık atıvereyim :P
Sanatçı ruhlu sanatçı paralelim! İnce düşünceli, yaratıcı ve duygusal :) Gerçekten hoş kadın değil mi? Biz de seni öptük..


Paralelim :)

Dolunay'ım; rüyalarım annemi bana getiriyor. Hiç dokundurmuyor kendine, bir kerenin dıışında hiç konuşmuyor benimle ama iyi olduğunu gösteriyor. Bu da tesellim oluyor. Saçlarım da konuşuyor ya artık 'çok teşekkür ederim abla, beğendiğin için mutluyum' dedi.

çelebi'm; ama utandırıyorsunuz beni kuzum :) İltifatların için ne desem bilemedim. Utandım, yüzüm kızardı inan. İnsanların yaşlarını gösteriyor olması bence iyi bir şey ama bu iltifat da ruhumu okşamadı değil hani :) Saçlarım ve ben bizzat teşekkür ediyoruz :)

Banu'm; sus hatırlatma :( O kadar mahcubum ki sana :( İki ay kaldığım Kocaeli'de sana gelmeyi bir türlü organize edemedim ama biliyorsun Erdim hastalandı, onun dışında babam geldi, hava koşulları da uygun değildi ama mayıs gibi bekle beni :) Defdef haziranda taşınıyor. Yardıma gideceğim, bu kez kesin geleceğim. Umarım bir aksilik çıkmaz çünkü seni tanımayı, sevgi dolu bağrına bağrımı koymayı ben de çok istiyorum :)

Fındığım, yeşil gözlü :P fındığım; Defdef teşekkür ediyor, Erdim de hastaydı ve iki gündür okula gidemedi. Yoksa teşekkürlerini kendi yazacaktı. Saçlarımı sevdim, bir de böyle sevdiğim arkadaşlarımdan da iltifat alınca çok mutlu oldum. Yooo bunun da ne model yapsam derdi var; favorileri yana mı bıraksam yoksa kulak arkasına mı atsam :P Daha bugün dediğini yaptım çimdim çıktım :P


Gündüz gözüyle saçlarım :)
Bu ve benzer bir fotoğrafa facebook'tan gelen iki yorumu eklemezsem uyuyamam :)

Yorum 1: aaa 2 ayrı resimmiş sedef'le sen sandım bi an be yanyana ne o çocukluğunuza mı özendiniz aynı kıyafetler diye dalga geçicektim
ama dalgaya ben düştüm iyi mi :))))

Yorum 2: aynıı sedef ablama benzemişsin yahuuuu..ikiz olsanız bukadar benzerdınız anca..:))))))))))))))hahahahahahahah..

Allah'ım yalvarıyorum takip et şu ikisini :))))

Not: Pilatese devam ediyorum ve bir kaç beden daha inceldim.
Fotoğraf yasağının amacı fotoğraf koymadığım süreç içinde pilatesle geldiğim nokta daha da belli olsun diyeydi ama daha fazlasına gerek görmediğimden fotoğraf yasağıma son verdim.
Sonuç olarak kendimi daha sağlıklı hissettiğim için diyorum ki bir maniniz yoksa pilatese başlayın; pilates iyi bir şeydir. Aksini söyleyen varsa ya bildiği daha iyi bir şey vardır ya da bilmediğindendir..

Sevgimle öpüp gidiyorum :)

23 Mart 2010 Salı

1-ACITAN RÜYA. 2-SAÇLARIMI KURTARDIK..

Kötüydü, kötü bir haftasonu geçirdim :( Hala anlamamakta, kabullenmekte ciddi itirazlarım olan büyük acımla başbaşa neredeyse bütün bir hafta sonunu ilaçlar yardımıyla yatakta geçirmek istedim. Öyle de yaptım. Perşembe gecesi rüyama girdi. Babamla birlikte bir düğün eğlencesinin baş konuğuydu. Eğlenmeye devam eden insanlara el çırparak tempo tutuyordu. Çıkacağım bir tren yolculuğu öncesi trene yetişme telaşındayken onlara veda etmediğimi hatırlayıp geri döndüğümde yanına gitmemi istemediğini belli eden ve aynı zamanda hayır anlamına da gelen bir el sallama hareketiyle yetindi. Ona yaklaşmamı istemediğini o kadar belli ediyordu ki cesaret edip yanına gidemedim :( Arkadan toplanmış simsiyah saçlarıyla o kadar genç ve güzeldi ki çocukluğumdaydım sanki. Boğazındaki altı sene önce geçirdiği operasyondan kalan kanül deliği kapanmış ve hiç iz kalmamıştı. Onu öyle mutlu, genç ve güzel gördüğüme sevindim, sanırım rüyamda onun gittiğini biliyor değildim. Sabah uyandığımda çok net hatırladığım rüya onu artık sadece rüyalarımda görebileceğimi derinden hissettirince çok ama çok üzüldüm :( Kalbim acıdı, kalbimin üzerinde kaldırabileceğimden çok daha fazla bir ağırlık çöktü ama iyiydi, genç ve güzel; üstelik mutlu da..
Ne ona adam gibi veda edebildim ne trene yetişebildim, yanımda aynı akibeti yaşayan bir adamla birlikte yeşillikler içinden kıvrıla kıvrıla giden bir yamaçtan treni yakalamaya çalıştık. Adam pes ettiğinde ona bir sonraki istasyonda trene yetişebileceğimizi söyledim ama adamın o trene bineceğine olan inancı çoktan kırılmıştı.
Sonra testlerdeki şık belirteçlerinin küçücük yuvarlakları gibi rakamların olduğu bir kağıtta çeşitli rakamlar işaretledim kurşun kalemle. Büyük ikramiyeyi kazanmışım.

Benim aile içi sorumluluklarım bakımından kırılıp dökülmeye hakkım yok. Böyle bir lüksüm yok. Babam bana emanet ve o benim gözbebeğim. Onun için çok daha zor olduğunu bildiğimden dört duvar arasında yaşadığım iki günlük kırgınlığımı bu sabah itibarıyle babamla yaptığımız güzel bir kahvaltı dertleşmesi sonucu kalbimin derinliklerine gömdüm. Halamın dediği gibi ben 'küçük anne'yim.
Pazar günü elma yarım Defdef hamur kızartırken yüzünü ve boynunu yakmış :( Nasıl bir yanıksa hastaneye gitmek zorunda kalmışlar ve doktor üç günlük rapor vermiş :( Çok üzüldüm :( Sanki ben DE yanmış gibi hissettim :( Sakat günler :(


Doğaçlama gelişen saç kırpma eyleminden sonra Batıkent sosyetesine rezil olmamak için kafamı geniş saç bantının arkasına gizleyerek gittiğim kuaförüm sayesinde saç kırpıklarımdan bugün kurtuldum. Kuaförüm iyi kalpli biridir. Saçlarıma ne olduğunu sorduğunda -çünkü kimsenin saçının başına durup dururken öyle bir şey gelmez :P- saçlarımın bir kazaya kurban gittiğini anlattım ama öyle bir güldüm ki öyle bir gülme krizine girdim ki yaklaşık sekiz senedir aynı kuaföre, işi olmasa bile sohbete giden biri olarak olanları anlatmayı gerekli gördüm :) Hep birlikte güldük. Şimdi ellerim sanki gözümün önüne geliyormuş gibi saçlarıma gidiyor; ardından boş elim eli boş geri dönüyor. Sağlık sorunları nedeniyle çok az uzun saçlı kalabildim ben. Bugün saçlarımı kazıtabilirdim de, dolayısıyla sonuç beni memnun etmeyen bir durum teşkil etmiyor. Sevdim ben saçlarımı. Kuaför Ali eğer saç boyasına allerjim olduğunu bilmemiş olsaydı bu fotoğraflar muhtemelen sarı rengin hakim olduğu bir fotoğraflar topluluğu olacaktı :D


Pilatese devam ediyorum ve başka bir şeye daha ama tam sonuç almak için beklediğimden onu şimdi söylemeyeceğim. Telefonla konuştuğum arkadaşlarım biliyor gerçi..

Yetenek'lim; evet uzun oluyor benim yazılarım. Laf lafı açıyor ve yazı bitmiş haline geldiğinde iki saat geçmiş oluyor. İltifat için çok teşekkür ediyorum. Benden de sana sevgiler..

Sibel'im :) beni tanıdığın için canlandırmasını yapabildiğini biliyorum. Hala gülüyorum :))) Hakan geçmiş olsun dileği için teşekkür ediyor.

Asortiğim :) meydan savaşı :))) o halimizi düşününce meydan savaşı yakıştırması tam oturmuş :) Ah yanımızda olsaydın keşke. Komedi filmi sahnesi gibi. Woddy Allen film sahnesi gibi. Olay şöyle gelişti; Hakan'dan paçayı kurtarınca dikiş kutusundan aldığım makası atıverdim saçlarımın arasına, bir sağa bir sola cırt cırt :) Rahatladım ama :)

Nalan ablam :)))) beni tanıyorsun, beni, içimi biliyorsun. İnan bana endişe edilecek bir durum yok. Bizim 'biz'lik bir sorunumuz olmadığını bildiğinden için rahat olsun. Başım sıkıştığında kapısını açtıracağım, kapısında yatacağım ilk insan sensin. O İzmir meselesi bir daha açılmamak üzere geçmişte kaldı. İçin rahat olsun. Ve ve iyi haberi; sana kulak, canım Mahmut abime göz olmak üzere yarın sana geliyorum :D

Peri'm; doktor demiş ki burası nasıl çatladı? Hakan da 'karım çatlattı' demiş ama doktor Hakan'ın espri yaptığını sanmış :) Şimdi yine espri babından Hakan kırarım parmağını diye tehdit ediyorum onu :D Canım benim buhran filan yok ben canımın acısından ne yaptığımı bilemedim sadece :) Yazı sözle olan iletişimin yerini ne yazık ki pek tutmuyor. Bir de telefonda anlatırım olayı sana da buhran :P nedenimi anlarsın :) Saçları göstermeye nasıl cesaret edeydim Peri'm, ben bile sakladım kendimden saçlarımı :D Gözüne kıyamam senin, umarım artık daha iyidir o güzelim gözlerin.

Cansu'm; saçlarını çok ama çok beğendim. Çok şık ve havalı bir model, çok yakışmış. Zaten güzel ve sevimlisin şimdi daha bir hoş olmuşsun :)
Hakan abin alyans parmağını iyileştirmekle meşgul. Geçmiş olsun dileğini ilettim.

Öğretmenim; hakikaten geçmiş olsun :) Sahne gerçek anlamda bir komedi sahnesi olduğundan bence gülmelisiniz. Ben aklıma geldikçe hala gülüyorum. Gerçi sonunda çatlak bir parmak olmasaydı daha iyi olurdu ama kader işte :P Sadece ben de gülmüyorum olanlara, Hakan da babam da Gülay da gülüyor. Gülay 'Gülen neydi o öyle, hahahaha' deyip duruyor kaç gündür :) Siz de sizin gibi düşünenler de çok yaşasın..

Kekik koku'm; sesin soluğun çıktı sonunda. Biz iyiyiz de sen nasılsın asıl? Biz karı koca öyle komedi bir şey yaşadık işte. Kamera şakası gibiydi. Bir anlaşma yapalım; siz bronşit olmayın, biz de kendimizi ve birbirimizi sakatlamaylım. Kabul edenler? Edilmiştir.. Oralara sevgi ve selamlar. Bekle beni :)

Nefise'm :))))))) biz Hakan'la birbirimizi çok iyi anlayıp tamamlayan insanlarız. Biz 'biz' olduk. Gülay da alıştı benim muzip yanlarıma. İlk zamanlar o koca gözlerini koca koca açıp bakardı bir şey yaptığımda ya da söylediğimde ama şu an her şey yolunda gidiyor komşuyla da :)

Tam sırası; komşum opera sanatçısı Gülay :)
Çocukları bize 'paralel' ismini taktı :)
Paralel telefon gibiymişiz :)
Allah bozmasın, her insana böyle bir insan, dost, arkadaş gerek..

Çelebi'm; utandırıyorsun ama beni kuzum. Ben iltifat alınca yüzüm kızarıyor (ciddiyim) hatta arkadaşlarım 'a sen utanma nedir bilir miydin?' derler kızardığımda :) Vukuatlı kısımlara üzülme ne olur. Hakan 'Gülen parmağım kırılmış' derken ne kızgındı ne öfkeli, hatta hafiften gülüyordu çünkü olay gerçek anlamda bir komediydi. İzmir'deki kuzenim okumuş. Sonra da aradı ama gülmekten konuşmadı.

ÖPÜYORUM GİDİYORUM..

LÜTFEN!: okur musunuz??

19 Mart 2010 Cuma

SAKAR SALAK 2!

Gülay, Hakan ve ben bahçede biraz yürüyüş yapalım dedik. Gün ışığını kaçırmadan baharın ilk güneşli fotoğraflarını da çekerdik belki. Camel rengi kargo pantolonlarımızı giydik, üstüne de hafif bir şeyler. Tam çıkacakken Dolunay aradı ve internetten X şehri otobüs terminalinden 'herhangi' bir numara öğrenip kendisine söylememi istedi. Bulduğum ilk numarayı verip telefonu kapattığım X şehrinin x numarası yanıt vermeyince Dolunay bir daha aradı. Bu kez görevi Hakan'a devredip elimde telefon Hakan'ın netten bulup söylediği telefon numaralarını Dolunay'a dikte etmeye karar verdim.. Derken bir arıza oldu; ne telefonda ne internette. Dolunay'ın söylediklerini Hakan'a, Hakan'ın söylediklerini Dolunay'a söylerken ben bizzat kendim arıza yaptım.. Hakan'a elimle sus işareti yapmam kişi tarafından algılanmayınca iki kişi arasında kalmış olmanın, iki tarafa da derdini anlatamanın sıkıntısıyla iki dakika içinde bir volkana dönüştüm :D Bir kaç dakika içinde özneleri değiştirerek defalarca söylediğim tek cümle 'Hakan/Dolunay ne diyorsun anlayamıyorum', 'bir dakika Dolunay/Hakan duyamıyorum' cümlelerinin etkisiyle ve bu süre içinde de Dolunay'a iletebildiğim bir tek telefon numarası da olmayınca bir anda yükseldim sonra da coştum :D Önce telefon 1500 km süratle yere fırlatılarak Formula araçlarının birbirine çarptığı anda dağıldıkları gibi parçalara ayrılmasına neden olundu; toparlayabilene aşkolsun. Bu kendini yere çarpılmış biçimde bulan zavallı telefon, İzmit'ten geldiğimde üstüne oturma kemiklerimle oturduğum telefonun ekran pörtlemesi sonucu bir elektronik mağazasına girip tezgahtara 'en ucuz n.... telefonu verir misiniz? sorum üzerine aldığım en ucuz n.... telefondu.

Daha bitmedi.. Gülay beni daha önce hiç öyle görmediği için normalde de iri olan gözlerini açmış şaşkınlıkla bana bakarken ben gülerek Hakan'a vurup vurup kaçmaya başladım :) Çocukların birbirleriyle oynadığı ebecilik gibi oyun haline getirdiğim bu vurup vurup kaçma aktivetesi bireysel olarak çok eğlenceliydi :) Gülay da savunma yapan bir basketbolcu gibi elleri havada Hakan'ın önüne geçmiş 'Gülen yapma' diyor :) Bir kaç kez tekrarlanan aynı sahneden sıkılmış olacak ki Hakan Gülay'ın arkasından kurtuldu ve beni bir çırpıda ele geçirerek kanepeye oturdu ve bir önceki hamlede ele geçirdiği beni Amerika'lıların çocuklarını dizlerine yatırıp kabalarına vurdukları aynı pozisyonla kabama vurmaya başladı :) Gülüyorum, sahne o kadar komik ki gülmekten alamıyorum kendimi :) Ve fakat ne acelesi vardı ki bu mevsimde incecik kanvas kumaş pantolonun. Ben gülüyorum diye şaplakların şiddeti artmaya başlayınca yandım Allah ama ne acı :)))))))) Durumun komedi unsuruna gülmek gelse de içimden, canımın acısından gülme efektleri yerini ah nidalarına bıraktı. Kurtulmak istiyorum başaramıyorum. Isırmak eylemini gerçekleştirmek üzere Hakan'ın bileğimi tutan eline hamlede bulunduysam da düşmanın el pozisyonunu değiştirmek üzerine kurulu uyanık stratejisi buna müsaade etmedi. Gülay da oturmuş bizi izlerken gülmekten yaşaran gözlerini siliyor :) Bir süre hareketsiz kalıp bütün gücümü topladım ve kendimi düşman elinden kurtarma operasyonunu gerçekleştirmek üzere bedenimi hızla yere atarken Hakan'ın elini öyle bir sert ve ters hareketle ittim ki beklediğim 'ah elim!' sesi duymamamı şaşkınlıkla karşıladım. Kurtulur kurtulmaz da yaşadığım sinir-komedi-fiziki acı karışımı buhran anında elime geçirdiğim makasla saçlarımı kestim :) Gülay 'inanmıyorum sana Gülen' derken üzgün görünmeye çalışsa da başaramıyordu.

Sonra biraz ayrı kalmamızın daha doğru olacağını düşündüğümden Hakan'ı evde bırakıp Gülay ve ben bahçeye inerek fotoğraflar çektik, biraz yürüdük. Hava güzeldi, bahar gelmiş, dallar pıtırcıklanmıştı. Yediğim sopadan :P uykum gelince hemen uyumak istediğim için eve dönüp usulca kapıyı açtım.Yatak odasına süzüldüğümde bizim uzun koridorda Hakan'la karşılaştık. Yaptıkları ateşkese karşın nişan alarak birbirini gözüne kestiren düşman askerleri gibi baktık önce birbirimize, sonra dayanamayıp kahkahalarla güldük. Gülme isteğimize engel olabildiğimizde Hakan zaiyatla ilgili ilk bilgiyi verdi: 'Gülen parmağım kırılmış' derken bir gün önce kendi parmağımı gözüme sokmam onu tatmin etmemiş olacak ki kırık olduğunu söylediği parmağını gözüme sokmak üzereydi. Bir parmağın bu kadar şiş olması ve o parmağın sahibinin bu kadar sessiz durabilmesi imkansız bir şeydi. Kırık olması aklıma yatmadı ama Hakan'ın acı eşiğinin yüksek olması nedeniyle bu ihtimali gözardı edemedim. Hastaneye gitme teklifim ancak akşam saatlerinde kabul görünce hastaneye gidildi ve kırık değil ama çatlak bir alyans parmağıyla geri dönüldü. Sopayı ben yedim onun parmağı çatladı.


Parmağına taktıkları atel onbeş gün kalacak.
Daha bir gün önce kulakları az duyan Nalan ablaya katarakt operasyonu geçiren Mahmut abi için 'ne gerek vardı, ben size göz kulak oluyordum hihihih' babından gayrıciddi espriler yapan ben, aynı gün parmağımı gözüme sokmak suretiyle kendimi yaralamıştım. Mavi Kuş bebekleri için yeni bir atkıya başlamış olduğum için elimdeki şişin gözüme girmemesi gözümün sadece kızarıp kanlanması çıkmasından iyidir olayının ertesi günü sen kocanın parmağını çatlat.

Sadece bir ay önce aldığım yeniden bir araya getirilen telefonun sonu bir öncekiyle aynı; çalıyor yanıtlıyorum, ben arayabiliyorum ama ekranda görüntü ucubik karakterlerden oluşmakta.

Mahmut abimin katarakt operasyonundan sonra aramızda geçen bir diyalog:

Mahmut abi: Gökyüzü ne kadar parlak, bulutlar ne kadar mavi ve gün ne kadar aydınlık.
Gülen: Daha önce böyle görmüyor muydunuz?
Mahmut abi: Hayır gökyüzü hep kapalı ve bulutlar griydi.
Gülen: E siz şimdi şiir yazarsınız artık Mahmut abi.


Yorum yorumları için sonsuz teşekkürler: Bir önceki yazı yorumları da yarın :)

Sibel'im; inan bir derdim yoktu. Parmağım hareket ederken gözüm de o an orada bulunuyordu yani her şey bir rastlantıdan ibaretti :) İyi dileklerin için çok teşekkür ediyorum..

Fatma'm; çok teşekkür ediyorum. Kolunun bir an önce iyileşmesini diliyorum. İkimizi aslında hepimizi Allah beterinden korusun :)

Banu'm; daha ben kendi ayağıma basıp düştüğümü anlatmadımdı :P Gözüm ertesi gün akşam saatlerinde iyileşti de iyileşmeye şimdi oturma kemiklerim üzerine oturamıyorum :P Geçmiş olsun dileğin için çok teşekkür ediyorum canım.

Büyük cadım; dediğin gibi oldu güldüm başıma geldi :D Nalan ablaya daha neler neler dedim bir bilsen :) Söylediklerime bakılırsa küçük bir sıyrıkla kurtuldum aslında :)
Sağol canım, şimdi iyiyim :)

Çiğdem'im; seni gözüm bir yerden ısırıyor desem kim inanır? Ama gözüme parmak sokmadığım zamanlarda zaman zaman ısırabiliyor :) Gülebilirsin, ağlamaya gerek yok :P

Öğretmenim, Gerçekten görünmedi, göremeden parmağım gözümdeydi bile :) Çok sağol canım öğretmenim :)

Peri'm; peri ikizim :) Keşke sakarlık değil de marifet konusunda ikiz olsaydık :) Pilates bantıyla sık yaşanan bu kazanın başına gelmesine üzüldüm. Umarım basic olanı gelmiştir, kalın geldiyse vah vah :( Umarım şu an daha iyisindir? Çok geçmiş olsun perim..

Nunu'm; çok teşekkür ederim. Artık sorun kalmadı, gözüm iyi durumda..

Şenay'ım, fotoğraf perim; :))))))))) evet görünmezdi, göremedim, soktum :))))))) Amin, Allah beterinden saklasın. Benim bu sakarlıklarıma tanık olan bir arkadaşım 'kesin seni koruyan bir melek var, bu kadar şeyle hala bu yaşına kadar yekpare ayakta durabiliyorsan böyle bir meleğin var senin' demişti :) Ben de öptüm büyük büyük :)

Bilge'm' ve onun annesi; canlandırma yaptım ve az çok kurgulayabildim senin vukuatı. İyiki sadece burnunun yanmasıyla son bulmuş olay :( Allah esirgemiş. Bir keresinde ocak ızgarasında tost yaparken yan tarafta duran çakmağın alev alması sonucu saçlarım yanmıştı, bu ve benzeri olaylardan dolayı yaşadığın şeyi az çok gözümün önüne getirebildim. İyi dilekler için çok teşekkür ediyorum :)

Bizimgibiler'im :D hadi bu yazıya da gül de görelim :) Öyle parmağın göze girmesiyle kurtulamazsın :P çatlak diyorum, parmak diyorum, her türlü Cevo diyorum.
Ay Allah'ım, tövbe tövbe, sen esirge..

Cansu'm, çok sağol. Benim dizlerim yedi yaşınmdan kalma ciddi yara izleriyle dolu :) Hepsinin de yer, zaman ve nasıl olduğuna ilişkin anlatıları var :) Nazar mı; bana mı? Ve neden? Hızlı hareket etmek istediğimden, sabırsızlığımdan geliyor bunlar başıma :) Sana da bir şeycikler olmasın, asıl ben sana kıyamam :)

Fikir işçi'm :) gözüm geçti, iyiyim de nedense :P oturma kemiklerim acıyor biraz :P Geçmiş olsun dileklerin ve anlatımıma olan iltifatın için çok teşekkür ediyorum..

NOT. BU BİR AİLE İÇİ ŞİDDET DEĞİLDİR :)
İyi bir hafta sonu diliyorum..

17 Mart 2010 Çarşamba

SAKAR SALAK!

Anlatacak çok şey var aslında ama akşam saatlerinde sol gözüme parmağımı sokmak suretiyle kendimi yaralama becerisini de gösterdikten sonra neredeyse 'hiç' gören sağ gözümle yazabilecek durumda değilim.

Sonuç itibarı ile sol gözüme kan oturttum :D dizilerde ağlayamayan sözde oyuncuların gözlerine damlatıldığında sadece tek gözün ağlamasına neden olan o damla etkisinde tek başına ağlayan sıkı sıkıya yumduğum bir sol göz ve görme yetisi olmayan tek benzeri öteki eşi sağ gözle birlikteyim şu an :D

Bu da bana ders olsun; neymiş, katarakt operasyonu geçirdiği için gözü bandajlı Mahmut abiye (parmağımla yaptığım) bir rakamı gösterilip 'bu kaç' diye sorulduğunda alınan 'hangisi' yanıtına gülünmeyecekmiş :D

13 Mart 2010 Cumartesi

BEN DÜN NE DEDİM, BUGÜN NE OLDU :)

Bir telefon görüşmesi yapıyordum kapı çaldığında ve bir yandan konuşmamı sürdürürken diğer yandan da gelen kişinin ne kadar şanssız olduğunu düşünüyordum. Asansör rutin arızalarından birine geçmişti ve ben sekizinci katta oturuyordum. O sekiz katı sanki ben tırmanacakmışım gibi sıkıntılıca 'kim o?' soruma aldığım karışık yanıtta ayırdına varabildiğim tek sözcük 'kargo' sözcüğü idi. Kargo? Kargo sözcüğünü çok severim, kargo pantolonları da. Kargo hikaye taşır, ihtiyaç taşır, zerafet taşır ve bunların hepsini 'acele' taşır.
Kapı açık beklerken neredeyse bir bardak çayın yarısını içmiştim kargo emekçisinin tırmanışı sırasında. Açık kapının zili 'bakar mısınız? niteliğinde yine çaldığında gözlerime inanamadım; hangisine bakacağıma, hangisine öncelik tanıyacağımı şaşırdığım, birine daha erken davransam diğeri kırılacak gibi hissettiğim, hayatındaki iki erkeği aynı anda idare ederken her şeyin açığa çıktığı andaki kadın sanrılarında ellerinde paketler iki ayrı şirket kargo emekçisi durmuyor mu karşımda; Allah üçüncüsünden korudu çünkü daha dün başka bir şirket kargosu gelmişti ama o şanslıydı çünkü asansörümüz arıza gününde değildi :)

Kargolardan birini bekliyordum, EST kampanya kervanındaki yerimi aldığımdan sürpriz olmasa da yoğunluktan dolayı yedi iş günü sürebileceğini bildiğim için bu kadar çabuk ulaştırılmış olması haliyle şaşırttı beni ama ya diğeri? Ayak üzeri onları sekiz kat yukarı yorduğum görevlilerden asansörümüz adına özürler dilerken kendisi için düzenlenen imza gününde önündeki masaya konan her kitabı gördüğü ilgiden dolayı mutlulukla imzalayan bir yazar havasında imzalamam gereken alındı belgelerine en estetiğinden imzalar atıp paketlerimi teslim aldığım anda imza günü rüyam gerçeğin ellerinde kayıp gitti düş gücümün derinliklerine.
Tırmanış sırasında birbirleriyle kavga edip etmediklerini espriyle sorduğum kargo emekçilerine iyi yolculuklar dileyip kapıyı kapattıktan sonra paketlerimle başbaşa kaldım. ETS içinde ne olduğunu bildiğimden bekleyebilirdi. Üvey evlat muamelesi yaptığım EST kutusunu sırasını beklemek üzere masanın kenarına bıraktım. Asıl ilginç ve sürpriz artık göndericisinin kim olduğunu bildiğim kargo zarfının içindeydi ve hediye kabul günlerimin deneyimiyle paket açma merasiminden önce kurşuni zemin üzerine içiçe geçmiş açık gri renk kalpli paket ve çevresine sarılmış zarif sarı kurdelenin fotoğrafını çekmeyi düşünebildim bu kez.


Turkuaz maviyi çok severim, turkuaz güzel ve iç açıcı bir renktir, deniz rengidir. Denizi düşündüğümde aklıma düşen bir renktir turkuaz. Ve dünyada bir ulus adıyla birlikte anılan tek renk turkuazdır. Turkuaz Türk mavisi demektir. Turkuaz ve tonlarına uyumlu bu güzel ve beni çok alımlı göstereceğinden emin olduğum :p bu şalın neden turkuaz olduğunun duygusal hikayesi ise akşam saatlerinde sürpriz sahibin sesinde anlam buldu..







Ben bu sene kurban bayramından sonra başlamak üzere yanlışlıkla bile olsa kurdele nakışına yazılmış ama planlı Kocaeli yolculuğumun plansız biçimde uzamasından dolayı mezuniyet belgemi ancak arka kapısından aldığım kursun nerede olduğunu bile öğrenememiştim :P Çok beğendiğim kurdele nakışlı bu romantik örtüyü sanki hepsinin de emanet gibi durduğu ve sürekli değiştirmekten artık yorulduğum için artık örtüsüz duran orta sehpasının üstüne yakıştırdım :)


Almayı sürekli biçimde ya unuttuğum ya da ertelediğim pembe peçete halkalarıma arkadaş gelen pembe peçetelik :) Aramızda kalsın da peçetelerimi koyacak böyle bir gerecim yoktu :)

(Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk kartpostalı yolda biraz zarar gördüğü için basmak istemedim :( )

Bu güzel, mahcup ettiği mi daha ağır basan duygu yoksa düşünülmekten dolayı verdiği mutluluk mu bilemediğim hediyeleri bana gönderen tatlı mı tatlı arkadaşım -aslında benim evladım yaşında- turkuaz rengini neden seçtiğini söylediğinde daha da duygulandım. Blog temasını değiştirdiğinde turkuaz rengi çiçeği, hem renk hem estetiği bakımından çok hoşuma gittiğini söylediğim kalmış aklında ve bunu yeni yılı karşılamak üzere gittiği Urfa'da düşünmüş. Biri kalbinde beni götürmüş taaa Urfa'lara, ne sevdiğim kalmış aklında. Ben nasıl sevmem insanları, arkadaşlarımı? Şimdi ben ne söylesem yerini bulmayacak, içimden gelen bütün sözcükler bugün neler hissettiğimi anlatmaya, ifade etmeye asla yetmeyecek.. Düşünülmüş olmak çok güzel ve iyi hissettiren bir duygu. Önemsenmek önemsemek kadar güzel ve sıcak.
Sevmek de öyle.

Teşekkürler Cansu'm.. Çok ama çok teşekkürler..
İnce düşünceli tatlı Cansu'm seni seviyorum :)

Dün yazdıklarımdan sonra bir hediye heyecan ve mutluluğu yazmak ne büyük ironi :) İşte aslında tam da bundan söz ediyordum ben :) Hediye aldığımızda ne kadar sevinip mutlu oluyoruz. Biz de ihtiyaç sahiplerini mutlu edelim. Edelim mi? Edelim, edelim :)

YARIN:YORUM YORUMLARI VE EDECEĞİM TEŞEKKÜRLER..

12 Mart 2010 Cuma

BAKAR MISINIZ?

Varlıklarıyla kendimi güçlü ve mutlu hissettiğim sevgili arkadaşlarımdan Bahar'ımın 8 mart dünya kadınlar günü sonuçlanacak olan hediyeleşme etkinliğine herhangi bir konuda gelişmiş bir el becerim olmaması nedeniyle uzaktan bakmayı tercih etmiştim ama gerçekten çok sevdiğim canım Bahar'ımı da kırmak istemedim; aslında hediyeleşme etkinlikleri ile ilgili farklı fkirlerimin de etkisi vardı bu elimde dürbün halimin.

İlginç oldu. Organizatör Bahar'da toplanan isimler birbirleriyle eşleştirildi. Kimden hediye alacağınızı bilmiyor ama kime göndereceğimizi biliyorduk. Bahar'sa bizim bilmediğimiz her şeyi biliyordu :) Etkinliğin en ilginç iki ayrıntısı biz ikizlerin başına geldi. Bana hediye verecek olan arkadaşım Ankara'daymış. Sedef'se hediye göndereceği kişiden alacaktı hediyesini. Bana hediye verecek arkadaşım Sibel zaten bir blogger Ankara buluşması düzenlemeye çalıştığından postayla toplantıya katılımım hakkında bilgi vermek için bana ulaştığında kendisiyle tanışmış olduk. Birbirimize posta yazıp dururken bir kaç gün sonra bir alış veriş merkezinde görüşmeye karar verdik ama ben hala bana hediye verecek kişinin Sibel olduğunu bilmeden, Sibel ve sarışın mavi göz canım Yiğit'le güzel bir gün geçirmek için Mavi Kuş örgü hareketine örgü örerken kaybettiğim kendimi bir zahmet bulup yorgun argın randevuma gittim. O kadar yorulmuşum ki o günlerde, neyse toparlanmaya başladım. Artık sizlerden farkım yok diyorsam da bağışıklık sistemim hakkında endişelerim var :P
Bir alış veriş merkezinin kafeterya bölümünde hiç tanımadığınız ama tanışmak üzere olduğunuz birinin kimliğini nasıl tespit edersiniz?
a) Önceden sözleştiğiniz üzere yakanıza taktığınız kırmızı gülün ikizini arasınız.
b) Dedektif gibi elinizde kişinin fotoğrafı, yüz taraması yaparsınız.
c) Telefonuna çağrı atarsınız :D
C şıkkı; telefonuna çağrı attım. Telefonu çalan kişiye doğru seğirttim ve arkadan gözlerini kapatmaktan son anda vaz geçerek direk sarılıp öptüm Sibel'i. Konuşurken konu Bahar'ın hediyeleşme etkinliğine geldiğinde Sibel bir paket çıkarıp hediye alacağım faili meçhul kişinin kendisi olduğunu açıkladı. Şaşkındım çünkü bunu tahmin etmiyordum.
Şaşkınlığım devam ederken paketi açtım ve hediyelerimle karşılaştım.


Bir saç bandı, bir kolye ucu ve kottan magnet.
Kış aylarında bıçak kesiği yarası şeklindeki el çatlaklarım için kantaron yağı
çantamın içinde patlayıp çantamda ne var ne yoksa hepsini yağa buladı ne yazık ki :(

Bu etkinlikte hediyesini elden alan tek kişi bendim ve bu benim için etkinliğe ayrı bir özellik kattı. Sibel ve oğlu sarı kafa, yerde çöp görmeye dayanamayan çevreci Yiğit'le çok güzel bir öğleden sonra geçirdik. Gün kısa sürdü ve bir daha görüşmek üzere Sibel-Yiğit ikilisiyle ayrıldık :(
Teşekkürler Sibel..

Elma yarım Sedef'se fosii ile eşleşti; grupta sadece fosii ve Sedef birbiriyle eşleşti. Hediyelerimizi yayınlamak da hediyeleşme etkinliğinde yerine getirilmesi gereken bir kural olduğundan blog camiasına kardeş kontenjanından eklenen Sedef'in hediyesini yayımlamak da bana düştü.
Sedef fosii için boncuklarla bir yaka ve bileklik işlemiş ve fakat fotoğraf çekme konusunda hala yetersiz olduğundan fotoğrafı fosii'nin bloğundan aldım.


Yine Sedef'in bir bloğunun olmaması nedeniyle fosii tarafından Sedef'e gönderilen hediyeyi de ben yayımlıyorum.
Bu şirin, sevimli anahtarlık Sedef'in yeni evinin anahtarlığı olacak. Teşekkürler fosii.

....

Böylece bir hediyeleşme ertkinliği de bitmiş oldu.
Yeni arkadaşlar edindiğim, heyecanı bol bu etkinliği düzenleyen Bahar'cığıma çok teşekkür ediyorum..

Hediye almak da vermek de çok güzel, heyecanlı ve incelikli bir şey. İçimizden geçeni, gönlümüzden kopanı özenli hazırlanmış paketlerin içine sevgimizle birlikte koyuyoruz. Hediye gönderdiğimiz kişiyle aynı heyecanı yaşıyoruz; paketi açtığında ne hissedeceğini bilmeyi çok istiyoruz, onu o anda görebilmeyi, duygularına eşlik etmeyi istiyoruz. Hediye alma sevinci beni mutlu ediyor, hangimizi etmiyor ki?
Ben düşündüm taşındım ve bir karar verdim.
Hediyeleşme etkinliklerinde tanıştığım bütün arkadaşlarıma bir önerim olacak.
Biz zaten zaman zaman hediyeler gönderiyoruz birbirimize. Diyorum ki birbirimize hediye göndermek yerine bir güç oluşturup ihtiyaç sahipleri için harekete geçsek? Örneğin en son Mavi Kuş için başlattığımız örgü hareketinin arkası gelse? Damlasa damlasa ve göl olsa? Bir elden ses çıkmaz, iki el bir araya gelse, bütün eller birleşse ve biz bir havuz oluştursak? Bir takvim yapsak ve ihtiyaç sahiplerine grup olarak ulaşsak fena mı olur? Bahar'ım bu kadar insanı toplayabildiyse bu grup dağılmasa ve hediyelerle birbirimizi mutlu ettiğimiz gibi ihtiyaç sahiplerinin yüzünü güldürsek?

BENİ SEVEN ARKAMDAN GELSİN :)



Bir kadından bir kadına Dünya Kadınlar Günü çiçeği :)
Teşekkürler Gülay :)


9 Mart 2010 Salı

HAYIR!

Çalışmadığım için hafta başı sendromunu yaşayanlardan değilim. Pazar günleri hariç her güne, eğer bir gün önce can sıkıcı bir şey olmamışsa güzel uyanırım. Yataktan kazımam kendimi ama bir sonraki sabah erken uyanmam gerekiyorsa o gece yıllarca görmediğim kabuslar resmi geçit töreni için hazır bulunurlar göz ucumda. Bu duyguyu aşmayı çocukluğumdan beri başaramadım. Neyse ki hastane randevu şenlikleri dışında erken uyanma gibi bir sorunum yok; evet erken uyanma gerekliliğini bir sorun olarak görüyorum :(
Bugün de güzel uyandım, bir süredir artık ağırlığına alıştığım kol ağrımı umursamadan. Pilatesle daha bir kendine getirdiğim bedenim rahat ve mutlu oradan oraya sekerken bütün gün televizyon açma isteği hissetmedim hiç :( Akşam haberleri yemek hazırlıklarımla kesişen zaman dilimidir. O da ne; merkez üssü Elazığ ve çevre illerden de hissedilen bir deprem haberi! 50 vatandaşımız kerpiçten yaptıkları evlerinin enkazlarının altında kaybetmiş hayatlarını, umutlarını. Her deprem haberi anında hissettiğim korku, üzüntü, öfke hisleri aynı yoğunlukta ve anda sarar beni. Ardından bir ağlama nöbeti, kayıplarına yanan insanların ağıt seslerine karışır sesim. Böyle zamanlarda hayatın devam ettiğine inananlardan değilim. Hayat durur. Durmasa da durdurursun. Yaşamama isteği ağır basar. Çekip gitmek için ensene kalasın diye yapışan görünmez bir elden çekip kurtarmak istersin kendini. Hayat sürmez o an, süren tek şey telafisi mümkün olmayan bir acıdır.

Deprem gerçeğiyle yaşamayı öğrenmek için hala kayıplar mı vermemiz gerekiyor?
Bir fay hattının üzerine yapılmış yerleşim birimindeki evlerin kerpiçten olması kabul edilebilir bir gerçek midir?
İçinde suyu ve elektriği olmayan evlere dağıtılan beyaz eşyanın konuyla nasıl indirek bir bağlantısı vardır?
Bu ülkenin deprem gerçeği ve senaryosu sadece İstanbul için mi geçerlidir?
Hala o insanlar neden kerpiçten evlerde yaşamaktalar?
Bu sorulara kim yanıt verecek?

Yaşam hakkımıza sahip çıkmanın zamanı gelmedi mi?
Biz deprem tedbirsizlikleriyle yönetilmeye layık mıyız?
Hayatlarımız bu kadar ucuz mu?
Talep etmek için daha neyi bekliyoruz?
Çok uzak değil, büyük bir deprem bekleniyor.
Aynı acıları kaç kez daha yaşayacağız?

Ben bugün başka şeyler yazacaktım.
Ben bugün dünyadaki bütün kadınların gününü kutlayacaktım.
En sevdiğim şair Nazım Hikmet dizeleriyle pekiştirdiğim bir kadın yazısı yazacaktım :(
Hayır yazmayacağım.
Yok; içimde üzüntü, öfke ve mutsuzluktan başka bir duygu yok.
Kaybettiğimiz vatandaşlarımıza rahmet diliyorum, ülkemin başı sağolsun.
İyi geceler..

8 Mart 2010 Pazartesi

DESTRUCTION MU? AiDA MI?

Aslında pazar günü aile içi bir organizasyonumuz vardı, aslında diyorum çünkü pazar günü için planladığımız o organizasyon haddinden fazla itiraz ettiğim halde inisiyatifim dışında cumartesi gününe alındı. Cumartesi günü Ankara blogger buluşması organize eden yüzyüze de tanışmaktan çok mutlu olduğum tatlı arkadaşım Sibel'ciğim ve buluşmaya gelen diğer blogger arkadaşlarımla birlikte olacaktım güya :( Cumartesi günü aile bireyleri birbirinden erken kopabilseydi yine de buluşmaya hem de babam, ben, Hakan üçlüsü olarak gidecektik ama aile grubunun dağılması 18.00 sularında gerçekleşince maalesef b planım suya düştü.. O saatten sonra yapılacak iki şey vardı. 2000de izlediğimde bir süre nutkum tutuk gezdiğim ve ikinci kez Türkiye'ye gelen Destruction grubunu izlemeye gitmek ya da Aida Operasına kaldığımız yerden devam etmek. Son an ani kararlarımla ünlüyümdür; Destruction seçeneğini eleyip aklımda Destruction, aşk şanssızı vatanından uzakta birbirlerine içinde umut barındırmayan bir aşkla bağlı Radames'in kollarında ölmeye kararlı Aida temsiline gittik.
Aida dört perdelik uzun bir temsil, bu nedenle de 19.00'da başlıyor. Sahne, kostümler, ışık oyunları, orkestranın büyüleyici bütünlüğü; dört saatin nasıl geçtiğini anlayamadım bile. Aida öldüğünde de ağladım :( O kadar üzüldüm ki ülkesinden uzakta bir yerde köleyken Firavun'un kızı Amneris'in delice bir tutkuyla karşılıksız sevdiği Radames'le kavuşamamaları, ölmesi için canlı canlı tabuta konulan Radames'e kader ortaklığı yapmak için önceden aynı tabuta saklanan çaresiz Aida'nın talihsiz sonuna ağlayan tek kişi bendim :( Üçüncü sahnede Firavun'un karşılıksız sevdadan başı dönmüş kızı Amneris'in tanrı Ftoa'ya Radames'in canını bağışlaması için ettiği duadaki akorlara da boş bulunup ağladım. Amneris çizdiği profil bakımından değil belki ama duyduğu aşk bakımından saygıyı hak ediyordu. Ünlü Türk sözü; seven ne yapmaz?
Temsili izlerken Hakan'a 'sanat karın doyurmuyormuş, çok açım' cümlesini fısıldayan da bendim :D 2000deki Akay Yokuşu'ndaki Saklıkent'te yapılan ilk Ankara Rock Festivali'ne kırmızı kazakla giden tek kişi de bendim :/ Rezil biriyim :P

Yağmur yağıyordu. Uzun uzun damlalarla, uzun uzun yağan yağmur.
Yağacağım diye tutturan deli gibi yağmura yakalanmış şemsiyesiz insanların ışıklı reklam panolarının oyunları arasında gidecekleri yerlere bir an önce ulaşmak isteyen topuk seslerini duyuyordum. Mutlu, sıcak hayaller kurdum; ısındığımda hissettiğim mutluluk duygusuyla aynıydı..


Aida Temsili Zafer Sahnesi






Oyun sırasında Hakan'a sağ üst taraftaki oyuncuların hepsinin Şenay Gürler'e benzediğini söylediğimde beni çok ayıpladı; yetmemiş gibi bir de koluyla dürttü :D

Aida'yı oynayan mavi kostümlü Kırgız sanatçı.




Amneris: Sim Tokyürek, Mithat Karakelle, Aida'nın babası Eralp Kıyıcı, Tuncay Kurtoğlu



Radames

Eralp Kıyıcı, Radames Efe (soyadını öğrenemedim)




















Balet ve figüranlara oyunu güzelleştirmelerinin yanı sıra fotoğraflarını çekmeme izin verdikleri için de teşekkürler.

Orkestra çukuru






Orkestraya da teşekkürler..


Ve perde..
Temsil başlamadan önce fotoğraf çekiminin yasak olduğunu duyurmuşlardı oysa.
Fotoğraflar için özür diliyorum :)

İyi geceler..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails