12 Aralık 2010 Pazar

HASTAYIM BEN..

Bugün pazar ve ben hastayım. Son beş yılda ciğerlerimin hiç bu kadar hırpalandığını hatırlamıyorum :( Perşembe günü yağan deli midir nedir türünden yağmurun altında kaldım bisikletle. Yağmur yağarken üstü açık bir araçta seyir halinde olmak çok eğlenceliydi. Allahım öksürürken yakalandığım baş ağrısından kurtulmaya çalışıyorum şimdi.
Pazartesi, salı tam gün, çarşamba öğleye kadar biçki-dikiş, salı ve perşembe akşamları 3.5 saat aynı merkezde Rus dili kursundayım. Nereye koşturduğumu bilmeden koşturup duruyorum. Yoruluyorum. Dinlenemiyorum. Perşembe akşamları, yoğun kar yağışı nedeniyle okulu tatil edilmiş çocuk sevinciyle dönüyorum eve :)
Sabahları erken uyanıyorum. Kendimi iyi hissettirecek kadar yaptığım pilates egzersizinden sonra Papatya pide evinin nefis üzümlü keklerinden kapıp Hello cafenin bir masasında henüz demlenmiş iç ısıtan kokulu çayın eşlik ettiği denize karşı mutluluk çekiyorum kendime.. Bu iyot kokusu, yaz boyu görünmeyen martıların attığım ekmekleri havada kapış kapışı, (gerçekten), bunu yaparken mavi bulutların fon etkisi yarattığı bir sahnede dans eder havaları, buldukları ekmek kapısının çevresinde eşsiz güzellikteki kanat çırpışlarıyla dolanıp durmaları güne daha mutlu başlamamı sağlıyor. Bu koşturma arasında yetişmem gereken hiçbir yer yok. Dolayısıyla zamansız değilim, hatta her zamankinden daha fazla zamana sahibim. Her yer bisikletle bana aynı uzaklıkta. Yetişiyorum ve bu nedenle iyi ki üşengeç biri değilim, iyi ki bisiklete binecek kadar güce ve sağlık koşullarına sahibim diye duamı eksik etmiyorum.
Biçki-dikiş düşündüğümden iyi gidiyor. Pazartesi günü yazlık bir elbise dikmeye başlayacağım. Yazlık, çünkü elimde yazlık bir kumaş var; çünkü Fethiye'de kumaş bulmam biraz zor :( Hem istediğim çeşitlilikte bir kumaş mağazası yok hem de fiyatlar alıştığım fiyatların çok üstünde.. Soruna bir çözüm üretmem gerekiyor :)
Kurs arkadaşlarımdan biri reddemeyeceği bir iş teklifini değerlendirmek üzere İstanbul'a taşınıyor. Üzüldüm çünkü onu seviyordum. Güle güle Funda; yolun açık olsun..
Rus dilindeki son durumum; acayip komik ilerliyorum, o da şu ki Kiril alfabesini çözdüm. Rus diliyle yazabiliyorum, okuyabiliyorum ama anlamıyorum :)))))) Fiillere başladık. Alman dilinden artikellere alışık olduğumdan artikeller beni zorlamayacağa benziyor. Tekil şahıslar ve çoğullara göre fiil çekiminin altın kuralını buldum :) Bu dil öğrenemeyeceğim bir dil değil. Mart ayı gibi ikinci kura başlamayı düşünüyorum. Aynı cesareti İspanyol dili için de göstermeyi umuyorum.
Çarşamba akşamı elektriklerini boşaltmayı beceremedikleri için hır çıkaran bir kaç deli bulutun korkak esiri oldum. Gök yarıldı. Allahım camlar titredi. Sanki bir bomba yan bahçeye düştü. Korktum, ellerimle kulaklarımı tıkayıp kendimi kanepenin altına soktum :) Bir de 'bu daha ne ki!' dediklerinde anlıyorum ki şimşekler bana sakin yüzlerini gösteriyor şimdilik.. Şimşek etkisi hakkında bir fikir vermem gerekirse; nasıl çakıyorsa artık, elektrik saatimiz yandı. Yarın değişecek..
Çarşamba akşamından beri yazmaya çalışıyorum aslında. O gece bir kaç kez enerjimiz kesilince karalama defterinde yazmaya çalıştığım yazılarım sanki hiç yazılmamışlar gibi arkalarında iz bırakmadan çekip gittiler. Söz uçardı yazı kalırdı; hani?
Cuma akşamı Ali abim geldi. Gülmekten yerlerde yuvarlandığımı söylememe gerek yok sanırım. Her onun geldiğinde rastlantısal bir durumla makarna yapmış olmam çok acayip. Cuma akşamı Ali abim ve Hakan'a mutfak yamaklığı yaptırdım. Bir kaç hafta önce çok hafif bir pasta tarifi uydurmuştum. Çok çabuk bir tarif ve hiçbir yapay malzeme kullanılmadığı için gönül rahatlığıyla tüketilebilir. Belki böyle bir tarif zaten var ama ben bilmiyorum. Hakan, Ali abim ve patronun ben olduğum mutfakta güzel bir pasta yaptık :) Eğlenceliydi, zaman akıp geçti.
Fotoğraf makinemden memnun olmadığımı düşünmeye başlamışken Ali abim hafıza kartının çok yavaş olmasından kaynaklanan kalite düşüklüğünü 'kızım bu kart çok yavaş' cümleleriyle ifade edince dün hızlı bir hafıza kartı aldık sabahın neredeyse köründe çünkü Ali abimin fotoğraf ve fotoğrafçılık konusundaki mihmandarlığına DA çok güveniyorum. Şu an itibarıyle artık fotoğraflarımı beğeniyorum :)
Dün Ali abimle bir olup bir kedi sevdim. Kedi sonra beni tercih etti :P Sonra kedi beni Hakan'dan kıskanıp kafa göz daldı bana :) Ama yaptığının bir hata olduğunu zaten biliyordu ki özür dilemek mahiyetinde kucağıma pıstı kaldı, kımıldayamadı :) Çok cici, balerin gibi duruşu olan uzun bacaklı bir hanımefendiydi kedimiz.





Pencerenin/dükkanın önüne oturmayın yazısının okunabilir derecede yanına oturmak ne hoş bir davranış :D
Vedalaşmak ne zor bir an sevip sonrasında arkanda bırakmak zorunda kaldığın hayvanla.. Ona dokunduğum o andan sonrası için kendimi ona karşı sorumlu hissediyorum, bırakıp gittiğimde ona onu hep seveceğim, yalnız bırakmayacağım konusunda garanti ve ümit vermişim de hevesim geçince çamura yatıp onu terk etmişim gibi hissediyorum :( Sahilde o kadar çoklar ki :( ve o kadar alışmışlar ki anlık sevilip anlık terk edilişlere :( yalvaran gözlerle arkandan gelmeye yeltenmiyorlar bile :( Kısa anlarda sevgi alış verişi :( Çok üzülüyorum, onlara sırtımı dönüp her yürüdüğümde arkama bakmaya cesaret edemiyorum. Hakan'a soruyorum: 'geliyor mu?' Gelse de ardımızdan, gelmese de ikisi de üzüntülü hikaye benim için :(
İyi hissedene kadar biçki-dikiş kursuna gidemeyebilirim ama Rus dili kursunu kaçırmamalıyım. Gerçi yerime Hakan'ı gönderebilirim çünkü ben de Hakan'a Rus dili öğretiyorum ve çok çabuk öğreniyor :) Kiril alfabesini 30 dakikada kusursuz öğrendi. Yarın bir gün sokakta bir Rus kızıyla konuşması gerekse hala gurur mu duyarım Hakan'la yoksa gözünü oyup kafasını taşla mı ezerim bilemiyorum :D
Net sorunumuz kanepenin kenarına oturmak suretiyle çözüldü :D Salonda sadece kanepe kenarında çekiyor çünkü :D Oysa ben miniminnacık notebooka koca bir klavye ve notebookun yarısı büyüklükte bir fare bağlamışken kanepe kenarında tünemek iş mi :) Notebook, klavye, fare üçlüsünü Mando görseydi 'ay çok kıro' derdi :))) Ne yapayım sevmiyorum notebook ya da dizüstünü :/ İlle klavye ve fare lazım bana :)
Ben hastayım. Bu güzel güneşli günde ben hastayım :( Burnum kanıyor ara sıra :( N'oolur siz hastalanmayın..
Güzel bir pazar ve iyi bir hafta diliyorum hepinize. Hepinizi seviyorum :)

Tıklarsanız büyürler..











Hakan'ın sihirli lambası..

Yorumlar için çok teşekkür ederim. Daha iyi günlerim olacak; yani umarım :/
Öpmüyorum, mikrop bulaşmasın..
Erdim'i, oğlumu çok özledim :(

10 yorum:

  1. Geçmiş olsun Gülen'cim...

    YanıtlaSil
  2. Geçmiş olsun canım, tez zamanda eski sağlığına kavuşmanı diliyorum ve kendine dikkat etmeni de...

    Yazı da anlatılanlar da çok güzeldi. Fotoğraflar da öyle...

    Ali abine, Hakan'a sevgiler. Erdi'yi öpüyorum.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  3. Oy kıyamam arkadaşıma...Geçmiş olsun.Acil şifalar diliyorum.Hasta halinle bile beni gülümsettin.Yazını keyifle okudum.Şu kucağındaki pisiciğe bayıldım.Benim iyi yürekli arkadaşım.Ne keyifli duruyor.Bende senin pisin olabirmiyim::))Resimlere gelince süper ötesi.Kendine iyi bak.
    Sevgiler:)

    YanıtlaSil
  4. canım benım çok çok geçmiş olsun .kıyamam sana dikkat et kendine yıne salgın var.çabuk iğleş kocaman öptüm.

    YanıtlaSil
  5. Geçmiş olsun Gülen. Resimlere bittim, tarif ettiğin gibi ordaydım sanki. Beni akşam akşam Fethiye'ye götürdün ya, teşekkür ederim sana. Öpüyorum, kuvvet diliyorum koşuşturmalarına.

    YanıtlaSil
  6. geçmiş olsun ,ihmal etme sakın benim nezlem ciğere inmiş bile tedavideyim.
    Resimler müthiş,
    kurs haberlerin de
    seni seviyorum.uygun olduğunda konuşalım canım

    YanıtlaSil
  7. Geçmiş olsun canım.

    NoT:Ne o listenden de mi çıkardın :)

    YanıtlaSil
  8. çokkk geçmiş olsun canım
    fotoğraflar muhteşem

    YanıtlaSil
  9. Geçmiş olsun canımcım. Kucağındaki o şımarık dünya tatlısı pisiye bittim, çok şekersiniz :)

    YanıtlaSil

Fikrin varsa bilmek isterim..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails