Anlatmak istemek ama özel olduğunu düşündüğünden cesaret edememek, yazmaya başlayıp silmek, paylaşmak konusunda kararsız kalmak, kendini ikna edip sonra bundan emin olamamak ve hala aynı duygular içindeyken belki yine silmek için yazmayı sürdürmek.
Bugün beni 'derinden yaralayanlar' klasöründe yerini alacak olan bir deneyim yaşadım; bu diş macunu ya da çikolata deneyimi gibi bir şey değil.
Ben bugün uyutulamadım. Ben bugün nasıl olacağını bilmek istediğim bir terapi deneyimi yaşadım. Aslında amaç hipnozdu ama ancak ikinci aşamaya geçmeyi başarabildim. Üçüncü evre ise amaçlanan nokta idi. Olmadı, hipnoza girmeye her nedense direndim ama bu bile yetti.
Yumuşak ses tonlu bir uzman bana yapmam gerekenleri söyledi. Sonra 'imgelemeler' kendiliğinden başladı. Beni çok etkileyen 'imgeleri'mi anlatmak konusunda hala kararsızsam aslında ama paylaşmayı denemek istiyorum.
Su, yükseklik ya da benzer fobilerimin olmadığı öğrenildikten sonra bir objeye bakmam, bir süre sonra gözlerimle yaklaşan objeyi izlemem istendi. Yaptım. Sonra göz kapaklarımın ağırlaştığı hissine kapılmam sağlandı. Vücudumun önce bölüm bölüm sonra tamamının bir yorgunluk etkisi altında olduğu telkin edildi. Hissetmem istenen duyguları hissettim ama tam o anda beklenmedik bir gürültüye verdiğim tepkiden dolayı konsantrasyonum bozuldu ve hipnoz olamayacağım konusu netleşti. Buna karşın terapi kaldığı yerden sürdü. İlk aşama sahilden uzakta bir adaya yüzmem ve yüzerken de yorulmam istendi. Adaya çıktıktan sonra nefes nefese kaldığımdan gördüğüm (gerçekten gördüğüm) şezlongda uyumam gerekiyordu. Ama ben uyumayı reddettim. Bu ana kadar durumun içine henüz giremediğimi durum sonlandıktan bir kaç saat sonra kavrayabildim.
Ne zamanki kalabalık caddede ambulansı gördüm. Ambulansın içinden inen doktor elindeki ilacı uzatıp kendilerinin acilen yaralı bir hastaya gitmek zorunda olduklarını ve benim ilacı arkamdaki 10 katlı hastanenin 10. katındaki küçük çocuğa ulaştırıp ulaştıramayacağımı sorduğu ana kadar duruma çok yabancıydım. İlacı aldım ve asansörü bozuk hastanenin merdivenlerinden, çıkardığım ayakkabılarım elimde birer üçer çıkmaya başladım, deli gibi koşuyorum. Katlar arasında kat numaralarını görerek koşuyorum. Çocuk için üzülüyorum, sorumluluk ağır geliyor ve artık sol gözümden gerçek gözyaşım akıyor. Küçük çocuğun hayatının elimdeki ilaca bağlı olduğunu bilerek hızla çıkıyorum merdivenleri. Artık 10. kattayım. Arkasında, yerden tavana kadar olan pencerelerden giren gün ışığının saçlarını daha da sarı gösterdiği beyaz-pembe pijamalı küçük bir kız çocuğu görüyorum. Burası anneciğimin dokuz saat süren ve çok riskli atardamar kist operasyonunu olduğu hastanenin servis katı! Sağ gözümden de yaş akmaya başlıyor. Uzman, kurguladığı anda 'çocuk' diye bahsettiği çocuğun cinsiyetini kız olarak belirlediğimi ona söylemediğim halde 'kız çocuğunu görüp görmediğimi soruyor. O an bunun ne demek olduğunu fark etmiyorum. Bunu da durumdan çıktıktan saatler sonra fark edip çok şaşırıp sarsılıyorum.. Kısa yanıtlar vermeye başlıyorum. 'evet gördüm' Annesi bana teşekkür ediyor, minnet duygularını sunuyor ve dinlenmem için temiz çarşaflı bir yatak gösteriyor. Yatıyorum ama 'çocuk iyi mi?' diye ağlamaya devam ediyorum. O kadar ilginç, o kadar ürpertici bir durum ki gördüğüm 'ben' değil ağlayan, bu imgelemeyi yaşadığını hisseden 'ben' ağlıyor. Kız çocuğu için endişelenmem sürünce uzman bir ormandan geçmemi gerektiren bir görev veriyor bana. Üstümde siyah elastiki kıyafetlerle görüyorum kendimi. Orman sık ve yüksek ağaçlıklı, ışığın çok az girebildiği geniş bir alan. Hiç korkmadan giriyorum ormana; görevimin ne olduğunu bilmiyorum. Bana ihtiyacı olan birileri varsa eğer gecikmemeliyim diye düşünüyorum. Sonra bir bina imgelemem isteniyor. Üç katlı, her katında üçer penceresi olan beyaz askeri bir bina görüyorum. İçeri girmem isteniyor ama kapısı olmadığı için binaya giremiyorum. Uzman yerdeki depoya inen kapağı gösterip içeri girmemi sağlıyor. Kapağı kaldırıp dik basamaklı merdivenlerden karanlık depoya inip binanın birinci katına çıkıyorum. İlk katta kimse yok ama siyah, kuyruklu bir piyano var. İkinci kata çıktığımda çocuk denecek yaşta bir Nazi askerini yerde yatarken görüyorum. Bana öyle çaresiz ve korku dolu gözlerle bakıyor ki şu an bu satırları yazarken bile ağlamama engel olamıyorum. İçim acıyor acıyor acıyor :( Korkuyor benden :( Hala yerde olduğuna göre bir sorunu var :( Yanına gidiyorum. O an için korkmaması gerektiğini anladığı için mi çaresizliğinden mi bilmiyorum sessiz ama o iç acıtan korku dolu bakışlarıyla yanına gidişimi izliyor. Artık yanındayım. Evet ayağa kalkamaz çünkü sağ omuzundan yaralı :( Yarasına bakıyorum, pansuman yapıyorum. Şimdi yine iki tane 'ben' var. Pansuman yapan ben ağlamıyor ama bu imgelemeyi gören ben artık kulaklarımın içine dolmuş göz yaşlarımdan rahatsızım :( Uzman neden ağladığımı soruyor; ağlayan ben 'annesi yok, annesini özlemiş' diyorum. Sonra aşağıdaki kattan gelen gürültüleri fark ettiriyor uzman. 'Annesi geldi' diyor. 'Hayır' diyorum, annesi değil gelenler, birliğin diğer nazi askerleri geldi diyorum. Yaralı asker diğerlerine zararsız biri olduğumu hissettiriyor ve binadan çıkıyorum.
Bir akarsu imgelemem ve o akarsudan karşıya geçmem, geçmeyi tercih edersem de neyle geçeceğim soruluyor. Ama ben akarsu değil şelale görüp baltayı taşa vuruyorum :(* Karşıya geçerken de sorulduğu için o tertemiz suyun içine girip geçtiğimi söylüyorum karşı kıyıya. (ağlamıyorum)
Şelalenin kaynağına gitmemi istiyor uzman. Gidiyorum; nasıl olduğunu soruyor, 'coşkulu, temiz, berrak ve 'çok' diyorum.
Peki şelale kurursa ne olur diyor uzman. Elele tutuşmuş ayakları çıplak iki esmer tenli çocuğu arkalarından görüyorum yürürlerken; ayaklarının değdiği toprak çatlamış, kuru, uçsuz bucaksız kocaman bir alan. Ağlayarak 'insanlar ölür, hayvanlar ölür' diyorum :( Çok üzülüyorum :(
Sonra imgelediğim bir kaleye girmem isteniyor. Beyaz bir atla kaleye giriyorum. Eski çağları anımsatan merdivenlerden istendiği üzere aşağı iniyorum. Ve artık bir koridordayım. Bir odadan söz ediyor uzman ama ben karşılıklı dört; toplam sekiz oda görüyorum. İlkinin kapısını açtığımda tavanında içeri aydınlatan bir pencere olan boş, ferah bir oda görüyorum. İkinci kapının ardında (şu an hatırlayamadım video kaydına bakmam lazım) Üçüncü kapıyı açtığımda bir yemek masası biri bebek maması sandalyesi olmak üzere toplam iki sandalye ve L şeklinde içinde bebek yatağı olan, penceresinden nefis bir manzaranın göründüğü bir bebek odasıyla karşılaşıyorum. Dördüncü kapıyı açtığımda ise adım atmaya korkuyorum çünkü aşağısı korkunç bir boşluk. Az önceki bebeği korumak için bu kapıdan L şeklindeki bebek odasına geçilebilme ihtimalini ortadan kaldırmışlar.
Karşıdaki odanın ilkinde yalnız bir aslan var. Hüzünlenip ağlıyorum aslanın yalnızlığına.
İkinci odada kartal kanatları var; kartalın parçalanmış kafasını görüyorum ama o an için bunu yok sayıyorum.
Üçüncü odada (hatırlamıyorum)
Dördüncü oda ise bir kitaplık, çok güzel kitapların olduğu raflar var.
Uzman masanın üzerinde bir zarf olduğunu söylüyor ama ben masa değil sallanan bir koltuk görüyorum. Koltuğun üzerindeki zarfı almamı istiyor uzman. Alıyorum zarfı. Zarfın annemden olduğunu söylüyor uzman:( Alıyorum zarfı. Açıyorum içinde anneciğimin bulmamı istediği bir sandığın olduğu yerin planı var. Plana göre bir alt kata iniyorum. Bir heykel imgelemem istiyor uzman ama heykeli o kadar yüksek imgeliyorum ki sandığa ulaşmam için heykelin eline dokunabilmem gerekiyor. Bir halatla sallanarak heykelin eline dokunduğum anda bir kaya açılıyor ve ulaşmam gereken sandığı görüyorum. Sandık elimi üzerine koyduğumda açılıyor ve içinden evime Allahın belası hırsız girdiğinde çaldığı anneciğimden yadigar mavi taşlı yüzükle, kardeşlerimin bana emanet ettiği alyansı çıkıyor. Sevinemiyorum çünkü bunun gerçek olmadığını biliyorum. Ağlamayı bıraktığım yerden sürdürüyorum :( Sandığın içinden anneciğimden bir de not çıkıyor: 'Bulacağını biliyordum. Benim en büyük hazinem sizlersiniz' Şu an bile ağlamama neden olan o sözler beni çok üzüyor :((
Sonra en mutlu olduğum ana dönmem isteniyor, Ben Sedef'in beden eğitimi bölümünü derece yaparak kazandığı ana dönüyorum. Daha eskiye, küçüklüğümde mutlu olduğum ana dönem isteniyor. Anneciğimin 6-7 yaşlarımızdayken Sedef ve bana çok sevdiği bilekten bağlı, lacivert, önü kapalı, minicik dolgu topuğu olan ayakkabıları aldığı ana dönüyorum.
Sonra 1.5 saat süren bu 'durum'dan uyumadığım yani hipnoz olmadığım halde yavaş yavaş çıkarılıyorum. Kişi sonradan çok net biçimde hatırladığı için durumdan yavaş ve uygun koşullarda çıkarılmazsa sonuç çok sarsıcı olabilirmiş. Ben böyle hissetmedim.
Yorumlar benim acı çekerek hissettiklerimden, ağlayarak yaptıklarımdan, gördüklerimden çok daha sarsıcıydı..
Daha sonraki bir zaman daha sakin kafayla irdeleyecek olmamıza karşın aklımda kalanları da anlatmak istiyorum.
Nazi askerini annesiyle karşılaştırmadım çünkü annemin olmadığını biliyorum :(
Akarsuyu şelale olarak görmem; aslında akarsu 'anne memesi' benim şelale olarak imgelemem ki (Sedef de şelale olarak imgelemiş) şelale kaynağından yoğun, coşkun akmasının sonunda mutlaka döküldüğü yani son bulduğu bir yer var çünkü artık annem yok ve ben bunun farkındayım :(
Yalnız aslan: Babam :(
Ve bir çok şey daha ama beni en çok yaralayan soruna odaklanmamı sağlayan analiz notları bunlar.
Uzman anne-evlat ilişkilerinden çeşitli örnekler verdikten sonra Sedef ve bana 'yas terapisi' almamızın gerekliliğini anlattı bize. Annemle olan bir anımı düşünmeden geçirdiğim hiçbir günüm olmadı benim, üç senedir böyle yaşıyorum ben. En mutlu günümde bile anneciğimi düşünmediğim bir anım hiç olmadı :( Ben annemi çok özlüyorum :(
Her annemi özleyip ağladığımda annesini hiç tanımayan evlatlardan, annesini çok küçükken kaybetmiş evlatlardan utanıp özlemekle utanma duyguları arasında sıkışıp kalıyorum.
Ben bu iki duyguyla da baş edemiyorum :(
Bu kez babam çarşamba günü küçük bir operasyon geçirecek :( Dün akşam acilen gelişen bir durum bu :( Hava koşulları nedeniyle hem kara hem hava yolu ile ulaşmamız güç göründüğünden salı günü Sedef ve ben 6.30 uçağıyla Dalaman'a gidiyoruz.. Umarım bir aksilik çıkmaz ve babamızın yanında oluruz..
Lütfen iyileş, başarabilirsin.. Biz senin için dua edeceğiz sen de bizi geri çevirme ve lütfen iyileş..
Gülen'im cevabı sen de biliyorsun, başlık olarak yazmışsın. Nefesimi tutarak okuduğumu farkettim.
YanıtlaSilBabacığına şifalar dilerim, Allah yardımcınız olsun...
:(((( Gülen'im babacına acil şifalar dilerim ve Gamze'den de sayende haberim oldu. Allah O'na da acil şifalar verecek adım gibi eminim! Annecin için ne diyebilirim ki... Aynı ateş bize düşeli 9 sene oldu.. Seni o kadar iyi anlıyorum ama sana kim ne dese o ateşi azıcık bile söndüremeyecek ya onu da çok iyi biliyorum... Sadece seni seviyorum demek istiyorum.
YanıtlaSilyordun beni gecenin bu saatinde, koştura koştura bir hal oldum, nerede olduğumu şaşırdım, zaten sen beni hep şaşırtıyorsun :)
YanıtlaSilBabana acil şifalar diliyorum, Allah yardımcınız olsun, iyi haberlerini bekliyorum...
Gamze.... Allahıma emanet....
Canım babacığına acil şifalar diliyorum.Yazını korka korka ,sıkıntıdan ellerimden terler damlaya damlaya okudum.Ne yazacağımı bilemiyorum...anlarsın işte....
YanıtlaSil