10 Ağustos 2010 Salı

BUGÜNLERDE EN SIKI FIKI ARKADAŞLARIM..

Bugünlerde en en sıkı iletişimde bulunduğum, en iyi arkadaşlarım polisler. Bugün Adana asayişten ve Günlükbaşı polis karakolundan iki polis arkadaşımı bunalttım. Evet onlarla arkadaş oldum ben. Hatta Günlükbaşı karakolundaki polis abimin ‘bir gün çay’ davetini 'ama çayın yanında kekiniz yok sizin' diye reddecek kadar cıvıttım. İyisi mi keki de ben yapayım..

Artık bundan daha kötü ne olabilir ki demiyorum; Ankara dönüşü Afyon Özdilek avm’de Sedef’i orta parmağının son eklem boğumundan iğnesini içeride bıraktığını ancak ertesi gün fark edeceğimiz acemice bir arı soktu. Terliklerimi çıkarıp nasıl ‘buz, buz lazım’ diye koşturdumsa artık, restorandan orta boy buzdolabı poşetinin neredeyse tamamına yakın buzla döndüm Sedef’in yanına. Sedef ve kalabalık beni bakışlarıyla ayıpladılar. Elimde buz poşeti koşarken de ‘yaşasın arı beni değil onu soktu, beni değil onu seçti, bitti kabusum’ diye de sevinmekten hiç utanmadım :D

Ertesi gün biz parmak izi ve ifade vermek üzere karakol karakol dolaşırken Sedef de nedenini sonradan anlayacağımız arı sokması şiş ve morluğunun nedenini öğrenmek üzere hastaneye gitti. Arının iğnesini olay mahallinde bıraktığını ve Sedef’in yapılan kan testlerinden sonra arı sokmasına karşı alerjisi olduğunu işlerimizi bitirip eve dönüp karşılaştığımızda öğrendik. Dr. House takipçisi olduğu kesin doktor arkadaş Sedef’e ‘lupus işinize yaramış, ciddi reaksiyon olabilirdi’ demiş. Viva lupus!

Cuma günü rutine bağladığım ‘polis abimleri arama’ turumda evde bulunan ‘temiz’ parmak izlerinin bize ait çıktığı bilgisi üzerine Hakan’ın evde olmamasından istifade böğüre böğüre ağlarken yavaş yavaş sinir krizi eşiğine geldiğimi anladım. Kendime kesinlikle hakim olmak istemedim. Ben ağlarken Hakan’ın getirdiği kesinlikle bizim hatamız olmayan bir durumdan kaynaklı 243 liralık para cezası haberinden sonra da iyice çığrımdan çıktım ama tam çıktım; öyle böyle değil! Oysa Hakan gelecek ve bana ‘şşş’ derken başımı rakım farkından dolayı göğsüne koyup saçlarımı okşarken bir yandan da burnumu silecekti. Onun hem de ‘yalan beyanda bulunmaktan’ adımıza kesilmiş para cezası haberi sınırlarında dolaştığım sinir kirizinin içine ittiriverdi beni. Olacak iş mi; yan binanın da bizim binanın da kapısında aynı numara yazıyor (muş) Bir ay önce biri gidip yan binanın 2 numaralı dairesini satın alıyor ve hooop bizim kayıtlar bilgiç memur tarafından bir güzel siliniyor! Ha bu işlem neden; çünkü nüfus cüzdanım da kayıp! Hayatımı çalan, kaydımızın silinmesine de bir şekilde neden olan hırsız, bilmem kaçıncı kere Allah belanı versin senin! Sayende bizler arkanda bıraktığın enkaz ve pisliği kaldırmakla yükümlü biçareleriz, birer pişmiş tavuğuz!

Sinir krizine girdiğim an sokağa çıkıp ağlayarak koşmam gerekiyor benim ama Hakan o anlarımda kapının önüne dikilip beni dışarı salmıyor! Sonradan bunu neden yaptığına bir açıklama da getiremiyor. Sürekli olarak önce gayet yumuşak bir ses tonuyla ‘sakin ol’ sözleri bir süre sonra emre dönüşünce ben daha da coşuyorum. Yahu biri bana ‘sakin ol’ dediğinde sakin olmam gerektiğini anlayabilsem ya da bunu yapabilsem zaten yaparım değil mi?. Bir kere daha böyle olmuştu. Çıkmak istiyorum, adam geçti kapının önüne, bırakmıyor beni! Bırak diyorum, yok bırakmıyor. Yine rakım farkından dolayı karnını ısırıverdim ama yine çıkamadım evden; o ayrı. Bu kez girdiğim sinir krizinden çıkabilmem için eli ağır Hakan bey tarafından yüzüme nakşedilen üç okkalı tokattan sonra çıkabildim ancak evden :( Koşa koşa ağlaya ağlaya, kimin bana baktığını umursamayacak derecede delirmiş her zaman çay içtiğimiz sahildeki kafeye gidip ‘affet beni anne, emanetlerine sahip çıkamadım’ diye ağlamaya devam ede ede bir saat içinde üç tane bira içtim. Nasıl becerebildiğimi hatırlamadığım bir yolculukla eve döndüm, birkaç saat önce yediğim fasulyeyi her yere kustum L Hakan beni duşa soktu. Uyandığımda 22.00 civarıydı, dinlenmiştim, ağlamaya devam ettim..

Fırsattan istifade :P kocamdan sopa yememe neden olan hırsız Allah yine belanı versin!

Bela okuma diyorlar, çıksın karşıma bak ben ona neler edeceğim; belanın lafı mı olur?

Çok üzgünüm, o kadar üzgünüm ki.. Geldiğimizin ertesi günü çat kapı yapan sağ olasıca canım Ali abim bana kızacak ama kendimi perişan etmeye devam ediyorum. Diğer kayıplarımın hiç ama hiç önemi yok ama o üç parçanın bulunması için ne gerekiyorsa yapmak bir parça olsun içinde yüzdüğüm, suyu siyah vicdan azabı denizinde kulaç atabilmem için bana güç veriyor..

Kuyumcular Odalarına postalar yazdım. Postayla ulaşamadığım odaları telefonla aradım. Adana odası duyurumu üyelerine bildirmek için benden 50TL istedi!

Muğla Emniyet’ine evime hırsız girdikten sonra ancak öğrendiğim Fethiye’nin sezonda yaşadığı ama artık halkın sanki çok sıradanmış gibi kanıksadığı hırsızlık olaylarını anlatan uzunca bir posta yazdım. Belediyeye sokağın yeterince aydınlatılmadığını, konuyla ilgili talebimi bildiren bir posta yazdım. Perşembeye kadar yanıt gelmediği takdirde yazdıklarımı daha da detaylandırarak Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Başbakanlık Bilgilendirme Birimi’ne yazacağım. Emniyet Genel Müdürlüğünü düşünmüştüm ama Başbakanlık Bilgilendirme’den beni bugünkü telefon konuşmamızda haberdar eden Adana asayişten polis memuru L… Beye teşekkürler..

Kocaeli’de izgaz kapaklarından birine takılıp düştüğümde belediyeye yazdığım şikayet postasına bir saat sonra yanıt vermişlerdi. Vatandaş ve insan olarak aynı duyarlılığı bekliyorum..

Muğla Emniyet Müdürlüğü’ne yazdığım postadan bir miktar:

Ben buraların yabancısıyım. Sonradan öğrendiğim üzere yazın hırsızlığın had safhada olduğu Fethiye'de daha geldiğimin üçüncü ayında böyle acı bir deneyim yaşamak bu güzel ilçeyle ilgili düşüncelerimi çok değiştirdi. Bir de aynı gün içinde civardaki 8 eve daha hırsız girmiş olduğu söylentilerini duyunca hiç huzurum kalmadı. Farklı bir iklimden gelmiş biri olarak sıcakların beni hayli rahatsız ettiği bu günlerde kapılar camlar kapalı ve üstelik kilitli yatıyorum evimde. Baş ucumda kesici bir alet bulunduruyorum. Cuma günü (7 ağustos) polisten parmak izlerinin bize ait çıktığını öğrendiğimde girdiğim sinir krizinden çıkabilmem için eşimden üç de okkalı tokat yemiş bulunmaktayım..

Diyorlar ki; 'e sen de altınlarını evde bırakmasaydın' İyi de ben de bir tesise gittim. Orada çalınmayacağı ne malum? Hem ben kapımı kilitleyip gönül rahatlığıyla evimden çıkıp gidemeyecek miyim? Bize çok yardımcı olan polis arkadaşlarımızdan birini sözleri ise tedirginliğimi iyice artırdı: Canınıza gelmediğine şükredin, neden biri diğerinin alternatifi olsun? Canıma da malıma da gelmesin; ikisinden birine mutlaka bir şey olmak zorunda mı? Bir polis arkadaşımızın 'korkmayın, girdikleri eve bir daha girmezler' sözleri üzerine balkonuma 'BU EVE HIRSIZ GİRMİŞTİR' pankartı mı asayım? Ben ne yapayım?

Değerli eşyalarımı evde bırakıp gittiğim için bana sitem edenlere 'hırsızın hiç mi suçu yok?' diyorum. Bu üzüntümün arasında bir de kendimi savunmak zorunda bırakılıyorum. Hırsızı suçlu göstermek için kendimi savunmak zorunda kalıyorum. Evimin bulunduğu yerde neredeyse tüm evlere hırsız girmiş, insanlarla derdimi paylaştığımda o kadar rahat biçimde 'bizim eve de girdi' demeyeni neredeyse yok.. Köşe başındaki apartmanımızın belediye anons direğinin olduğu yer çok karanlık. Belediyeye posta yazarak ışıklandırılması konusunda ricada bulundum ama şimdilik balkon ışığını açık bırakıp kendi emniyetimi kendim sağlamaya çalışıyorum.

Yaz aylarında hırsız çetelerinin buraya gelip hırsızlık yapıp sonra ilçeyi terk ettikleri konusunda söylemler duyuyorum. Ne kadar korktuğumu söylememe gerek yok sanırım ve bu vakaların halk tarafından nasıl bu kadar kanıksanmış olduğunu, bu kadar hırsızlığın olduğu bir yerde neden MOBESE kameralarının olmadığını anlamakta zorluk çekiyorum.

Bir başka sivil memur arkadaşımızın sezon içinde 500 hırsızlık vakasının olduğunu söyleyince de 'nasıl bir yere geldiğimi' düşünmeye başladım. Babamın tepkisinden çekinmesem şu an şu saatte eşyalarımı toplayıp arkama bile bakmadan gitmek isterim buradan..

-------

Uyumuyorum ben, ev ışıldak gibi. Salon ve mutfak balkon ışıkları yanıyor, küreyi ısıtıyorum feci derecede. Az önce Hakan hapşırdı ve ben yerimden sıçradım, bir miktar daha ağladım arkasından. Hayatımın zindana çevrilmesine az kaldı. Gerilim filmlerindeki gibi elimde mavi saplı küçük bir bıçakla dolaşıyorum kendi evimde; ara ara kendi çevremde bir tur atıp devam ediyorum yoluma. Umarım kabusum bitmiştir yoksa o bıçağın üzerine düşer yaralasam yaralasam anca kendimi yaralarım ben :/ Bir de aklıma, ilk geldiğimizde kapımızı açık bırakıp uyuduğumuz günler gelince Alaska’ya yanlışlıkla düşmüş sıcak iklim insanı gibi tir tir titriyorum ama korkudan! Ha bu arada yaralama olayı ille de yatak odasında olacak çünkü benim evimin yatak odasının dışındaki alanları halka açık! Hırsız kadar hakkım yok şu memlekette.E ben kendi emniyetimi kendim sağlayacaksam evimde yakaladığım hırsızın başına gelebilecek akibeti neden ben belirlemiyorum? Yok mu hırsızın hiç suçu?

Sedef’lerle birlikte 3 ağustosta döndük Fethiye’ye. Kocaeli’de onları bekleyen işleri olduğu için Cuma günü babamı da alıp Kocaeli’ne döndüler :( Şimdiden özledim.. Kısa Fethiye tatilleri sırasında Tlos ve Saklıkent’e gittik. Saklıkent’te kanyona giremediğim için çok üzüldüm ama girmem mümkün değildi çünkü suya girmemle birlikte neredeyse ağlatacak derecede yirmi senedir kendimi soğuktan sakınmama neden olan Reynaud Fenomoni ağrılarını hissettim :( Berbattı :(


Yakapark.

Su o kadar soğuk ki 15 dakika kalana içecek 30 dakika kalana yiyecek+içecek ısmarlıyorlar..

Adana'lı bir genç 2 saat 15. dakika kalmış bu suda!

On yedilik bir kız da 1 saat 15 dakika!

Şimdi nasıllar acaba :P


Tokatladığına bakmayın sever beni Hakan benim Onu sevdiğim gibi :)


Bu yavrucak, mini havuz süsü verilmiş barda bir o yana bir bu yana yüzüp duruyordu.


Benim elim de dahil, önünden geçtiği her el onu dokunarak rahatsız ettik :(
Bize yapılsa ne hissederiz acaba; yürürken biri tarafınfan böyle mıncıklansak :(
Özür dileriz balık..

Yemeğimizi balkonda yiyoruz Hakan’la, hırsıza ‘bozamadın bizi, bak ne kadar mutluyuz’ imajı veriyoruz.

Ben bu işin peşini bırakmayacağım. En azından çevremdeki insanlar artık ‘burada hırsızlık çok olur’ demek yerine ‘ne hakla bizi bizim evimize girebilir?’ diyecekler. Evine hırsız giren alt kat komşum ‘Gülen abla bir tek seni gördüm hırsızın peşine düşen’ dedi bugün bana. Bu da bir şeydir..

Kötü gün dostum varmış; hepinize çok ama çok teşekkür ediyorum. Kısa zamanda bir ipucuna ulaşmayı umuyorum, hayal ediyorum, bunu çok istiyorum..

Yorumlar için çok teşekkür ediyorum, hepinizi sevip öpüyorum..

Nöbet tutmaya gidiyorum ben şimdi..

Not: Para cezasına her iki binanın kapı numarasının aynı olduğunu gösteren fotoğrafları da eklediğim okkalı bir dilekçeyle itiraz ettik. Artık kabak kimin başına patlarsa :) Öğrenmiş miyim bencil olmayı Nalan ablam? :P

3 yorum:

  1. öncelikle geçmiş olsun.Üzüldüm ,manevi değeri olanın yeri dolmuyor.İnşallah bulunur.Bulunmazsa da bence annenin içinde sana bıraktığı pırlantalara sarıl,hatıralarını parlat
    Anılarını, anne öğretilerini sakla ,kalbinin en güvenli yerine kadife bohçalar içinde...
    Allah mutluluğunuzu daim etsin Hakan Bey'le.
    Not:Siz yerine sen zamiriyle yazdığım için hoşgörünüze sığınıyorum çünkü böyle duygularımı daha içten anlatabildim.

    YanıtlaSil
  2. yok,o bencillik değil yapılması gerekeni yapmaktır.olmamış,ağlamayı kes de daha iyi çalış bencil olmaya.
    iyisin hoşsun da arada seni tokatlamam gerekiyor.
    tadında bırak.üzülmenin de sevinmenin de sınırlarını zorlama bebeğim.Sakin sakin yapacklarını yapmaya devam et sonuca sevineceğini hissediyorum.
    Ama ağlamayı bırak tamam mı,
    kısdım işte vuudum aakadasş
    son satır ertuştan

    YanıtlaSil
  3. Nalan hanıma katılıyorum, biraz daha bencil ol..
    Birde seni arıyorum telefonun hep meşgul, hadi gel kahve içelim bugün..

    YanıtlaSil

Fikrin varsa bilmek isterim..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails