14 Ağustos 2010 Cumartesi

SABAHIN DÖRDÜNDE! ve yorum yorumları

Küçük yerleşim birimleri güvenli olur, insanlar birbirini tanır. Küçük yerlerde suç oranları düşüktür, küçük yerlerde yaşamak, bunun için DE keyiflidir düşünürdüm hep. Her yeri aynı kefeye koymanın haksızlık olacağını bildiğimden en azından Fethiye için fikrim eskisi gibi düşündüğüm yönde değil artık ne yazık ki. Ama zaten Fethiye de o kadar küçük bir yer değilmiş. Bundan bilmem kaç gün öncesine kadar akşamları Arnavut kaldırımıyla döşeli ön sokağa bakan salon balkonundan neredeyse zifiri renkteki karanlığı izlerken ne kadar güvenli bir yerde yaşadığımı düşünürdüm; insanların sokak lambalarının yanmıyor olmasını umursamadıkları kadar güvenli bir yerde yaşıyordum ben.
Ama artık eskisi kadar rahat değilim :(
Sedef'lerin döndüğünden beri evimin üç balkonun üçünün de sokak aydınlatması görevine bu akşam Hakan'ın 'yeter artık!' itirazlarıyla son verildi.Dün ev sahibimle yaptığım 'taktik' görüşmelerinden sonra binanın 'Kerem' olan adını 'Kabus' olarak değiştirdim.
Yine dün, evimin sadece 10 metre karşısında zaman zaman kayıp ya da buluntu çocukların da bildirisinin yapıldığı belediye megafon direğinin ışıklandırılması için kimsenin neden bir şey yapmamış olmasına, hırsızlığın bu kadar sıradan bir olaymış gibi karşılayan sokak halkına teessüflerimle bağlı bulunduğumuz elektrik dağıtım şirketini aradım çünkü artık biliyorum ki bir haftadır çeşitli birimlere yazdığım ve sadece birinden yanıt aldığım e-postalar hiçbir işe yaramıyor! Sorunumu anlattığım ve e-postayı dikkate almayacaklarını düşündüğümü söylediğim her bir görevli bir diğerine aynı sorunu bir daha bir daha anlattırdıysa da, sonunda bir tanesi şikayetimi ve dileğimi telefonda kayda aldı ve cuma günü için bir grubun keşif için sokağa geleceğini söyledi. Cuma gününü döndüğümden beri bir türlü denk getirip görüşemediğimiz acemihobici'mle sohbet ederek geçirirken bir yandan gözümüz de sokaktaydı; ya gelirlerse ve biz göremezsek? Gündüz gözüyle nereyi ışıklandırmaları gerektiğini bilebilirler miydi? Ya 'ışıklandırma yeterlidir' deyip giderlerse; telefonda konuştuğum şirket çalışanlarından birine söylediğim üzere ben de bu hükmü veren kişilerin evlerini tespit edip taş atmak suretiyle sokak lambalarını kırmaz mıydım? Gelmediler! Araya cumartesi, pazar da girince, orada söyleyeceklerimi şimdiden düşünmeye başlayarak pazartesi günü soluğu şirkette almaya karar verdim.
Akşam üzeri Hakan'la kendisinden günlerdir haber alamadığımız için izini sürmeye Göcek'e gitmeyi planladığımız ama sonunda dün kurduğumuz telefon bağlantısından sonra rahat nefes aldığımız Ali abimle buluşup Hello cafede çay içmeye gittik. (Son çayımı o sırada arayıp konuştuğumuz Çınar'ım ve onun henüz yaramazlık yapmış çocuk bakışlı eşi Merih abim için içtim)
Biz üçümüz çok iyi ve kaliteli zaman geçiriyoruz. Ali abim bugünlerde biraz kırgın ama geçecek; yani biz onun bu kırgınlığının sürmesine izin vermek istemiyoruz.. Çaylardan sonra bize geldik. Hafif bir şeyler yedikten sonra elektrik-elektronikçi Ali abime megafon direğini gösterip 'bak buraya ışık takacaklar' diyorum. 'Evet' diyor. İlk keşfi gözleriyle yaparak 'Bir kelepçeyle takarlar lambayı' diye tamamlıyor cümlesini..
Sonra bütün gitme ısrarlarımıza karşın sabah erkenden işi olduğunu söyleyen Ali abim gideceğim diye tutturdu. Yaptığım maymunluklar işe yaramayınca da mecburen Ali abime karanlık sokağa bakan balkondan el sallamakla yetindik :(
Uyku vakti geldiğinde ben yine balkon lambalarını açık bırakmaya yeltenince Hakan'la aramızda ciddi bir arıza çıktı.. Ben korkuyorum dedikçe Hakan'dan bu ne kadar sürecek, bu kadar tırsak olduğunu bilseydim.. cevaplarını alıp kırıldım :( O beni korkaklıkla suçladıkça ama Katrancı Koyu'nda, hem de tsunami etkisi yaratarak iki kez kaydıraktan indim denize diyorum, sekiz paraşüt atlayışım var, nerem korkak benim diyorum :)
Korkuyorum, çok korkuyorum. Polislerin, evlerine hırsız girmiş insanların sözlerini düşündükçe dudak kenarlarımın uyuştuğunu hissediyorum, dudaklarımın kuruduğunu fark edip dudaklarımı yalamak istediğimde dudak kenarlarımın hissizliği sinirimi daha da bozuyor. Yattım, gözlerim açık, kulağım belki hiç çıkmayan tıkırtıları duyuyor :( Sol ayak parmaklarımın da hissizleşmesi çok can sıkıcı.
Sonra bir araç sesi duydum. Aklım, sabahın dördünde geldiği yerde çıkarmaya devam eden ağır vasıta gürültüsünü 'hırsız servisi' olarak algılıyor :( Kendimi toplayıp ayağa kalktığımda bu saçma düşüncenin akıl sağlığım bakımından beni daha da ürküttüğünü fark ediyorum.. Hakan uyuyor. Merakıma yenilip neler olduğunu anlamak için balkona çıkmayı başarıdan sayıyorum. Evet bir ağır vasıta. Belediyenin megafon direğinin altında, içinde birinin olduğu vincini yukarı kaldıran bir ağır vasıta!
Benim gündüz gelmedikleri için pazartesi günü bu işi halletmenin son ve en etkili yolu olarak neler yapabileceğimin planlarını şimdiden kurduğum iş sabahın dördünde yapılıyor :) İşçilerden biri kısık bir sesle bana sesleniyor; 'Gülen Sezer siz misiniz?' Sürekli olarak Sezer algılanan soyadımın yanlış telaffuzu bu kez hiç ahenksiz gelmiyor kulağıma; 'Evet Sezer de benim, Tezer de benim :)' diyorum kısık bir sesle. İşçi soruyor 'Anlamadım?' 'Yok bir şey' diyorum. Bu arada Hakan da uyanıp neler olup bittiğini anlamak üzere balkona geliyor usulcacık beni korkudan sıçratarak :(
İşçiyle konuşmamız sürüyor; isteğimin yerine getirildiğine dair bir imza atmam gerekiyor. Aşağı iniyoruz. Takılan aydınlatmanın yeterli olup olmadığını görmeden ben bu kağıda imza atmam diyorum. 'Ama başka direk yok burada' diyor işçi. 'Olmasın, dikersiniz' diyorum. Biz işçiyle didişirken vinçteki işçi lambaya enerjiyi veriyor! Aman Allah'ım her yer ışıl ışıl! Sanki Paris'teyiz :) Daha fazla nazlanmadan SORUNUMU BU KADAR ÇABUK ÇÖZDÜĞÜNÜZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM notunu eklediğim belgeyi imzalamaya ikna oluyorum. Ben kibar biriyim :)
Gönlümüz, aklımız rahat evimize çıkıyoruz ama zifiriye yakın karanlığı aydınlık ve mutluluğa çeviren sokak lambamızı izlemekten beni uyku tutmuyor..

Benzer bir yazı




Teşekkürler AYDEM ve bizi ışıtan enerji emekçileri..


Hafif soframız..
Soldan sağa :P
süzme yoğurt, kısır, peynir,
neden o kadar iri doğrandığı bilinmeyen biberiyeli domates, Ali abimin yaptığı patlıcan salatası..

Fındığım; neden gitsin ama? 39 değil 40 değil! Bir daha böyle bir şey olması ihtimalinde kapıya ambulans çağırmayı planlıyorum. Hala toparlanamadı. Benim söylediğim ilk gün gitseydi doktora bu kadar çekmeyecekti. Yaşlı dedeler gibi köh köh öksürüyor şimdi :( Geçmiş olsun dileğin için sağol canım. Klavyen olurum ben senin yavrucuğum :P Sana sevdanın yollarııııı, bize kurşunlar :P Ne iğrenç biriyim be :P

Banu'm; ben daha beni iki kez elektrik çarptığını, aynı parmağımı aynı biçimde acıttığım ve parmağımda iki gün atelle gezdiğimi yazmadım daha :D Doğru söylüyorsun Allah beterinden saklasın. Son bir ayda olanlar bana 'aman daha kötü ne olabilir ki' dememeyi öğretti :) Olanların nedenini anlattım sana, hep o tahta kadının yüzünden :P Sağolasın canım benim.

Bir türlü görüşemediğimiz Maviannem; çok sağol, sağlıktan daha ne önemli ki? Sağlığımız yerinde olsun, gerisi o kadar da önemli değil. Vücut, kol, bacak kırıklığı nedir ki, kalpler kırılmasın yeter. Hastalıklarla itinayla baş edilir kartvizirtimiz var hem bizim :D Çok sağol maviannem..

Nefise'm; çok sağol. Bakıyorum bakmasına da arada da söylenmeden edemiyorum: Benim dediğim gün gitseydin böyle olmayacaktı, vıdı da vıdı! Üzülüyorum çünkü. Hem hemşirenin eli de ağırmışmış :P Kızcağız kıpırdama dedikçe Hakan titretti kendini, şimdi bir de kaba eti şiş :( Çok sağol Nefise'm..

Gönüldenele'm; o çorbadan sonra ilk kez bu akşam bir şeyler yiyebildi :( Ben ona ara ara 'kilo almalısın ki ben yanında daha da şişman görünmeyeyim' diye takılırdım, :P Hastalandığında iştahı böyle kesildiği için aslında yasaklamıştım ona hastalanmayı ama dinleyen kim:D Çok hainim ben ama ya :( Ekran klavyesi deyince hep Ankara'daki komşumun oğlunun klavye tuşlarını yiyen köpekleri gelir aklıma :)))) Yeni klavyene naylon geçir malum sende Dalton'lar çok :P Sağolasın gönüldenele'm..

5 yorum:

  1. canım benim ya.hırsız girmesine çok üzüldüm evinize gerçekten.bir arkadaşşımın evinde hırsız girmişti.o evde artık oturamadı.pis elleriyel heryere dokundu diye psikolojik sarsıntı geçirdi.seninde aynı şeyleri yaşadığını okuyorum yazdıklarından.Allah yardım etsin kolay atlatabilesin inşallah.herşey gönlünce olsun tatlım benim.bir daha seni kimse üzemesin inşallah..

    YanıtlaSil
  2. Canım, hadi gözünüz aydın. Bütün huzurlu uykular senin olsun...
    Hakan'a da geçmiş olsun.
    Sevgiyle öpüyorum seni.

    YanıtlaSil
  3. ohh oh bebeğim gözün aydın ,sevindim valla .
    İçin rahat etsin.
    Şimdi de ışıktan uyuyamıyorum dersen sana uyku gözlüğü gerekecek.
    hımmm ben yaptım yolladım diyene kadar sen ışıla söyle bu kutsal vazifeyi ona aktardım.
    Bağlamayı sağlam çekmiş miyim?
    mail yaz

    YanıtlaSil
  4. sanırm bu hırsız olayını yaşamayan bilemiyor..onun korkusunu en ufak bir tıkırtıda bile gözlerni açtığını uyumakla uyumamak arası bi uykuda olduğunu.kabus rüya çeşitlerininn her türlüsünü gördüğünü ve beyninin sana akıl oyunları oynadığını..sanırm yaşamayan anlamıyor..sezerde benm tezerde:)) sevindimm patlıcan salatası bayılırımmm tabklar tam benlik yaa..gelince onları senden çalacam muhahahaha

    YanıtlaSil
  5. Herşeyi yazmışsında, yarım saat gibi yaptığımız sohbeti yazmamışsın, bak uğurlu gelmiş dertleşmemiz, sokağın ışıl ışıl olmuş, yoksa Işıl mı Işıldattı :)) Eh bu saat olunca saçmaladım gibi, ne güzel.
    Sana artık korkusuz, hastalıksız, yangınsız, düşmesiz, kırmasız, yakmasız günler diliyorum (unuttuğum birşey var mı)

    YanıtlaSil

Fikrin varsa bilmek isterim..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails