30 Kasım 2010 Salı
VAY VAY VAY; ÇANTAYA BAK ÇANTAYA!
Neler oluyor neler?
Ben soramıyorum, el soruyor.
Bakın bakalım kim ne demiş?
Not: Internet sorununun bir kısmını çözme aşamasına getirmiş bulunmaktayım. Azmim kesinlikle takdire şayandır; biline :P
Havai fişekler atılsın, konfetiler serpilsin üstüme :D Bekle beni blog alemi, dönüyorum :D
Dönene kadar benim için..
27 Kasım 2010 Cumartesi
25 Kasım 2010 Perşembe
23 Kasım 2010 Salı
SAVAŞIN EŞİĞİNDE
21 Kasım 2010 Pazar
OLTAYA KORE BALIĞI TAKILDI :)
17 Kasım 2010 Çarşamba
BUNCAĞIZLARA KIYILIR MI?
12 Kasım 2010 Cuma
BENİM SIRTIM YERE GELMEZ! TEŞEKKÜRLER BANUCA'M! KELEBEK ETKİSİ, oy ne çok şey :)
Öğleye doğru Banuca'm aradı; hani Erdim'i görmeye gittiğim süre içinde aynı ilde bulunduğumuz halde iki adımlık yolu gidip yüzyüze görüşmeyi beceremediğim Banuca'm, hani bana Işıl'ımdan tin min tini mini hanım çantası gönderdiğinde teşekkür etmeyi eşekliğimden dolayı geciktirdiğim Banuca'm.
Sevgili girls on blog, Gönülçelen'im, Nedret ablam, Banuca'm, 3prensesim, hepinizi çok seviyorum. Nedret ablam sağ ol araştırdığın için. 3prensesim cafeden çıkıp arıyorum hemen seni. Gönülçelenim her şey yolunda :) Tek bir sorun var, o da yavaş olamıyorum bir türlü :PpPp
11 Kasım 2010 Perşembe
TEŞEKKÜR, HASTANE NOTLARI ve PLAQUENIL ricası
Bütün yorumlar için tek tek teşekkür etmek isterdim ama ne yazık ki ev sahibimin oğlunun bilgisayarından cümle içinde geçen bir teşekkür edebiliyorum şimdilik :(
Bugün, anlatmayı üzerime borç bildiğim ama bir önceki paragrafta üstü kapalı biçimde 'ziyaretin kısası makbuldür' anafikirli temadan dolayı anlatmamak için kendime didiştiğim ilginç bir olay sonrası gittiğim hastanede ve bisiklet kazası ile ilgili notlar:
*Ben bisikletten düşmemişim. Önce bisikleti düşürmüşüm sonra da bisikletin üzerine kendimi düşürmüşüm. İkisi ayrı şeylermiş. Çok bilmiş koca Hakan'cığım olayı canlı yayın şeklinde arkadan takip sırasında izlediğinden gördüklerini böyle beyan etti :D
*Mesaneyi -ki ben kendisine daha kibar bir tabir olduğunu düşündüğümden ÇİŞ POŞETİ diyorum- bisikletin gidonuna gömüp her böyle yaralanma sonrası nutkumun tutukluğu nedeniyle ağlama sesi çıkaramayınca kaza basit sanıldı ama ertesi gün çiş poşeti civarlarında ancak ayıların sevebileceği irilikteki armut büyüklüğünde koca bir morluk ve fınfık kadarcık bir ödemle uyanılınca durumun ciddiyeti fark edildi. Yoksa kaza sonrası ben eve bisikletle mi dönerdim :D Yoksa ben düştüğüm yerden 'bi' gören oldu mu Hakan, insanlar bana bakıyor mu, bakıp da gülen var mı?' diye mi sorardım :D Bazı arkadaşların -ki O kendini iyi biliyor :P kulakları çınlasın. Anladın sen onu :D hihihihihi
*Bir gün sonra doktora gidilir. Morluk için 'kocam dövdü' denilir. Cevap olarak 'ne iyi kocanız var hem dövüyor hem hastaneye getiriyor' yanıtı alınınca susulur. Verilen ağrı kesici ve pomad kullanılır.
*Ağrı akşamları çoğalır, morluk büyür, ödem enine genişler. Bugün yeniden doktora görünmeye karar verilir. Yakındaki dispansere gidilecekken o ilginç olay yaşanır ve devlet hastanesinde soluk alınır. (Gerçekten soluğu Devlet Hastanesinde aldık)
*Genel cerrah büyüyen ödemin nedenini yukarıda ama bizim fark edemediğimiz ödemlerin yer çekiminden dolayı aşağı kayarak birikmesi olarak açıklar. Kullandığım ilacın da doğru ilaç olarak onay alması içimizi rahatlatır. Patlayan bir kılcal damarın suçlusu olduğu ödem pomad kullanımıyla geçecekmiş. Çiş poşetinin patlamamış olması da benim şansımdanmış..
*Şimdi daha iyiyim ama kilo vermeme karşın insanların 'aman sakın burada doğurma!' bakışları altında 8.5 aylık hamile gibi dolaşıyorum her nedense :D İnecekmiş şişim :)
Bütün arkadaşlarıma yorumları için, arayıp sordukları için taaaa peçeteliklik yazımdan beri çok ama çok teşekkür ediyorum.
ÖNEMLİ NOT: PLAQUENIL İSİMLİ ETKEN MADDESİ KİNİN OLAN İLACI BULMAKTA ZORLANIYORUM. FİKRİ OLAN VAR MI? Kinin yapımında kullanılan maddenin üretiminde bir sıkıntı olduğu bilgisine ulaştım. Ve sadece onbeş günlük ilacım var. Yolunuz bir eczanenin önünden geçerken tatmin edici bir bilgi alabilen olursa çok sevinirim..
10 Kasım 2010 Çarşamba
HER 10 KASIMDA AĞLADIĞIMDAN DAHA ÇOK.. YAZININ SONUNDAKİ FOTOĞRAFA DİKKAT!!!

Ekim 2007, İzmir.
Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.
*Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!
*Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına... “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar, Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar: “Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası bedava!”
*İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır.
*Bir ödlek geri adım attı...
On binlerce cesur öne çıktı.
*Atatürk’e sövme modası...
Dövme modası yarattı.
*Köprüaltı örnek oldu, İzmir’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna... Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne... Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul’da patladı... Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200’ün üstünde dövmeci var.
*Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında... Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda.
*Ölümünün üzerinden taaa 72 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?
*Neymiş, işten atarlarmış...
Bizim işimiz Atatürk.
*Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün... Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs’tır... Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.
Mustafa Kemal, ilelebet payidardır.
YILMAZ ÖZDİL 10 KASIM 2010












PATLAYAN AMPULÜ BEYAZ ELEKTRİK BANDIYLA ONARAMAZSINIZ!
KIRMIZIYA BOYADIĞINIZ YERLERİN VOLTAJI YÜKSEK GELDİ
VE PATLADI AMPULÜNÜZ!

Böyle özel bir günde polemik değil amacım ama gördüğüm bu tür manzaralar karşısında sessiz kaldığım hiç olmadı.
Yer: Fethiye Cumhuriyet Anıtı
Tarih: 10 Kasım 2010
Konu: AKP'nin çelengi.
Görevlilerle aramızda geçen diyalog:
Gülen: Bu çelenkle siz mi ilgilisiniz?
Görevli: (ne söyleyeceğimi tahmin edemeyeceğinden sanırım gülümseyerek) Evet
Gülen: Ampulünüz patlamış! Patlak ampulle mi geldiniz buraya!
Bozulan adamlar..
Belirtmekte yarar görüyorum, polemik değil amacım. Ben polemiğe girmem üstelik. Ne söyleyeceksem söyler çeker giderim!,
Her 10 Kasımın 09.05inde sirenlerin eşlik ettiği o iki dakikalık sessiz hareketsizlikte gözlerimden yaşlarım akar yüzümü yıkamaya..
Daha buruk, kendimi bildim bileli ilk kez Ata'mın huzurunda değildik.
Bugün Ankara'yı ilk kez özledim..
Dünyada hiçbir lider ölümünün ardında böyle bir iz bırakmadı.
Kalbimizde, beynimizde, ruhumuzda..
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu ülke, bu ulus sana minnettardır!
Not: Bilgisayarım bozuk. Bir de bir bisiklet kazası geçirdim. Yaralandım. İyileşmeye çalışıyorum, bunu yaparken de bisiklete binmeye devam ediyorum ÇÜNKÜ korkmuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum ben!
Susmuyorum..