3 Eylül 2009 Perşembe

SAÇLARI GÜNEŞ KOKMAYAN ÇOCUKLAR! SONUNA KADAR GELEMEYECEKSEN BU YAZIYA HİÇ BAŞLAMA.. BAŞLIĞA TAKILMA; BU KEZ OKUYABİLİRSİN.. OKUMALISIN DA..

Saçları güneş kokmayan çocuklar.
Onların saçları güneş kokmuyor çünkü onların güneş kokacağı saçları yok.
Benim de yoktu..
Onlar üzülmeyelim diye görmezden geldiğimiz çocuklar, her biri yaşama bir kalp atımında bağlılar; her birimizin kendimizde gördüğümüz yaşam hakkından daha fazlasına sahip olan minicik koca kalpler. Biz büyüğüz. Onlar değil. Başı ağrdığında öleceğini sanan büyük insanlardan daha cüretkar bakan minik koca kalpleri var onların. Daha dikkatli davranmak zorunda oldukları bir deneyim onlar için hayat.

Okula gitmiyor saçları güneş kokmayan çocuklar. Üzerinde dümdüz, tökezlemeden, bir adım bile sağ ya da sola sapmadan yürümek zorunda oldukları bir asfalt çizgisi var, günlükleri daha önceden yazılmış.

27 haziran '90.
Doğum günü pastamı yemişim bir gün önce. Yaklaşık on gündür de 'garip' bir hastalık nedeniyle, bu yatışın iki sene süreceğini bilmeden yatıyorum. Üşüyorum, ısınamıyorum. Yaz sıcağında donma tehlikesi yaşadığımı sanıyorum. Yemeğimi kendim yiyemiyorum. vs vs. Hala tedavisi altında olmaktan mutluluk duyduğum ve rastlantılar sonucu varlığından haberdar olduğumuz hayat şansım Prof. Meral Çalgüneri'ye götürülüyorum apar topar. Aynı gece Hacettepe acil serviste devam ediyorum yatmaya. Canım karpuz istiyor. Yanımda kalan kankardeşim Bülent ve Sedef ne yapıp edip daha sonradan tadını hiçbir karpuzda bulamadığım o baldan tatlı karpuzu yediriyorlar bana. Öleceğimi düşünüyorum, internlerin, uzman doktorların sık sık gelip gitmelerinden öleceğimi biliyorum aslında. Bir iki gün sonra bayram. Ertesi gün dahiliye bölümünde boş yatak olmadığı için bir sene sonra da abartılı (!) zona tedavisi için onyedi gün kalacağım enfeksiyon 86nın bitimindeki bölüm 86ya götürüyorlar beni. Bölüm 86 onkoloji bölümü :( Çevremde olan bitenleri algılamakta zorluk çekiyorum. Gelen giden beyaz gömlekli insanlara on metre yukarıdan baktığım bir yatakta hemşirelerin bozuk sandığı derecelerin birini koltuk altımdan çıkarırlarken diğerini soktuklarını izliyorum hayretle. Ben on metre yukarıdaysam hemşireler nasıl oluyor da benim yanımda olabiliyorlar; ben onlara yukarıdan bakıyordum hani? Bir türlü düşmeden üç gün süren ve normale dönmesi on günümü alacak ateşim 39.8
Bayram nedeniyle altı kişilik bir odada tek başımayım. Aileme garip bir şeyler olmuş; çok sessizler. Bense olanları birbirine kurgulayamadan neden orada olduğumu anlamaya çalışıyorum. Bana ağlamaktan kızarmış gözlerle bakan aile fertlerine sakin bakışlarımla karşılık veriyorum çünkü bana ne olduğu hakkında bir fikir yürütemeyecek kadar 'o anda' ve 'orada' değilim.
O sene kurban bayramı ilk kez on gün kutlanacak. Odaların, hatta hastanenin neden o kadar boş olduğunu anlıyorum.
Doktorum peşimi bırakmıyor. Bir gün sonra test sonuçlarım geliyor. Sonuç feci; 0-7 arası olması gereken bir aktivite sonucum 100. Sınavda 100 çekmiş insan mutluluğunda değiliz hiçbirimiz. Bir tanı alabildiğim için sevinmem gerektiği söyleniyor, öyle ya bu da olmayabilirdi. Hemen bir ilacın en küçük dozu başlanıyor. Ardından saat başlarında yinelenen bir kan testi daha. Sonuç geliyor, ilaca tepkim iyi. Doktorlar ellerini birbirlerine vurarak çak yapıyorlar. Bu arada kan alınacak damarlarımın hepsi daha acilde yattığım ilk gece patlamış. Kan alınabilinecek en zayıf damar bile kullanılıyor. Sesim çıkmıyor, bir kaç damla kan için bir kaç damar denerken hemşirelerin özür dilemesi beni utandırıyor. Neden acıtmak istesinlerki canımı, demek acınası bir durumdayım.
Ve bayram.. Diğer hastalar gibi bayram sonu gelmek üzere eve gitmek istiyorum. İsteğini yaptırmak için tek silahı gözyaşları olan küçük çocuklar gibi ağlıyorum bütün güçsüzlüğümle. Babam 'hayır' diyor, 'biz sana burada bakıldığı gibi bakamayız' Çok kırılıyorum. O kadar kırılıyorumki hastaneden çıktığımda; ki çıkabilirsem tek başıma yaşamayı planlıyorum. Koskoca on günü ailemin yanımda olduğu bir kaç saat dışında geceleri yanımda kalan elma yarısı Sedef te olmasa tek başıma geçiriyorum :( Kalbim kırık hala ve bu beni iyileşmek istemekten alıkoyuyor. 'öl' diyor şeytan, 'öl de üzülsün baban'. Bayram geçti, her kurban bayramında hissedeceğim büyük bir keder bırakarak düşüncemde.. Bayram izni için evlerine giden hastalar birer birer dönmeye başladı. İşte babamın öngörüsüne, sağduyusuna hayran olduğum, iyiki eve gitmedim dediğim, giderken 'rutin'de olan, evde 'buradan daha iyi bakılamayan' hastalarla şimdi aynı odadayım..

Bayramda bir hastane odasında bayram sevinçsiz kalmak.
23 yaşımdaydım ve Dolunay'ın arkadaşları gittikleri oyun parkından kazandıkları ayıcıkları, rengarenk balonları, küçük kırmızı kalplerle süslenmiş teneke kutular içindeki şekerlemeleri bana getiriyorlar. Kendi arkadaşlarım kitaplar, kapıda bekleyen askerler anlamasın diye arasına kalem tutamadığım için arkadaşlarıma yazdırdığım mektupları koyup karşı odadaki siyasi tutukluya gönderdiğim dergiler..(Yok artık! türünde olan o hikayeyi film senaryosu yapmak istiyorum. Onu da anlatırım belki.)
Eve gitmemenin derin hüznü ayrı bir şey; aslında hiç yalnız kalmamıştım. O zamanlar çiçek yasağı da yoktu. Hastanede kaldığım 17 günün sonunda gelen hediyelerimin, çiçeklerimin eve taşınması iki günümüzü aldı.
Hastane çıkışını izleyen iki seneyi hatırlamak bile istemediğimden siz hiç bilmeyin daha iyi..

23 yaşımdaydım ve o yaşımda bile bir hastane odasında bayram geçirmek olgunlukla karşılayabileceğim bir durum değildi.
Saçları güneş kokmayan çocuklardan utanıyorum şimdi :(

Emine, İzmir Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hemşire olarak çalışan ama mesleğini sadece yaptığı iş olarak görmekten çok, kalbi görevli olduğu onkoloji servisinde yatan çocuklar için atan duyarlı bir insan. Zincir gibi, hayır zincir gibi değil zincir. Elçin yazısından etkilendiği Emine ile iletişim kuruyor ve olanları günlük rutin telefon konuşmamızda benimle paylaşıyor. İki gündür Elçin'le telefon konuşmamızın tek konusu olan bu projeye cansuyu vermek için fikirler üreten Elçin'in heyecanına ortak oluyorum.
Amaç: Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi onkoloji servisinde atan/yatan minik koca kalpler için onlara bayram sevinci hissettirecek hediyelere boğmak.
Duymak istemediğim sözler: 'umarım amacınıza ulaşırsınız'
Neden sadece bizim amacımız oluyor bu?
Bir çocuğu mutlu etmek için sen bu amaca neden ortak olmuyorsun?
Çok bir şey değil; sadece bir kitap, belki bir balon ya da oyuncak.
Neden 'bu dünyada iyi insanlar da varmış' sözünü başkaları için söyleyelim; birileri de bizim için aynı şeyi düşünse iyi olmaz mı?
Bir rujunu eksik al ya da beğendiğin bir papucu ısrarla alma ve bir çocuğun yüreğinde havai fişek patlat.

Bu akşam Elçin cebinde tam 200 balon İzmir'e minik koca kalplerle koca yüreğini birleştirmeye gidiyor.
O balonlar hayata ısınan minik kalpleri özgür dünyaya uçuracak.
Bu çocukları sevindirmek mutlu etmek kesinlikle bir görev değil, bu bir gönül işidir.
İşimiz gönül işidir.

'ne güzel bir iş, çok duyarlısınız, destekliyorum' (neyle?) türünden yorumlar beni çok üzecek.
'Çocuklar için ne yapabiliriz?' sorularınızı görmekten mutluluk duymak için lütfen deniz kabuğu Emine'yle iletişim kurun.
Ve bu konuyu bloğunda duyurmayan arkadaşlarıma, eğer geçerli bir nedenleri yoksa kırılacağımı da garanti ediyorum.
Ben mi ne yapacağım; koca yürek Elçin'imin 'şunlar gerekli' telefonunu bekliyorum..

Mozayiği kazıdığımızda altından ne çıkacağını hepimiz biliyoruz.
Biz bu minik koca kalpleri tanıyoruz..

Not: Skeloderma tanısı alana kadar bloğumda hastalığımdan hiç söz etmeden bir seneye yakın zaman geçirdim. Anlatmaya muhtaç olduğum bir zamanda da çözüldüm. Hastaneye yatış sürecimi yüzeysel anlattığımdan, çektiğim fiziksel acıdan hiç söz etmediğimden yazdıklarımın duygu sömürüsü olarak adlandırılacağını hiç sanmıyorum.
Ya da belki de duygu tetiklemesi olabilir; ki o daha makul.

Görsel internetten alınmıştır..

17 yorum:

  1. 23 yaşında çocukluktan çıkmış olmana rağmen kabullenememişsin küçücük yürekleri düşünemiyorum:(( canım mailime cevap verirsen sevinirim

    YanıtlaSil
  2. Hadi İzmir'e gidiyoruz deseydin bile "hadi" diyecektim yazının sonunda :( Gülen biz de İSTANBULDA yapalım n'olur. bayramda yapalım. 3 günün 2 si ailemize misafirlerimize yeter, hadi biz de bir hastaneye gidelim.
    Rabbim yokluklarını göstermesin ama ben hastane konusunda fakirim. Allahım küçük ziyaretlerin 2 defa birer haftalık yatışın dışında o havayı solumayı nasip etmedi bize. Nerdelerdir, nasıl irtibata geçilir bilmem. Ama elimden ne gelirse yapar yardım ederim.
    Bu konuda hiç olmadığım kadar ciddiyim, yapılabilir dersen bir ses var ...

    Bu arada ELÇİN'den gelen telefonu mutlaka paylaş olur mu???

    YanıtlaSil
  3. geçmiş gitmiş inşallah bir daha gelmesin diyorum. gerçekten zor bir hastalık sen çok ağır geçirmişsin ben erken farkettim senin ki kadar ağır olmadı. doktor 15 gün istirahat çocuğa bile bakmayacaksın dinleneceksin dedi ama dinlemedim. 4 gün rapor aldım zaten istanbul'dan ayrılacağım diye hastalandım son günlerimi de birde evde yatarak mı geçireyim dedim. öyle işte Gülenciğim Allah dermansız dert vermesin

    YanıtlaSil
  4. gülenim izmir deyim...

    yarın inşallah buluşuyoruz emine ile ...

    ve o yavruların yüzündeki gülümsemeyi görmeyi heyecanla bekliyorum

    YanıtlaSil
  5. Telefonun hala calismiyor, Elcinden gerekliler listesini alinca, banada haber verebilirmisin? Elimden geleni yapmaya hazirim bitanem.
    Öpüyorum seni cok cok:))

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Gülen,
    Yeni bir nöbete gitmek için hazırlandığım şu dakikalarda bloğuma göz atmak istedim ve sayfanı ziyaretimle darmadağın oldum.Gözyaşlarımın süzüldüğünü gördüm.Ama mutluluk inann..Senin de tanık olduğun fiziksel acıları biz biraz olsun hissetmemeleri için uğraşıyoruz.Yüreği hala buz kütlesi olmayan birileri var biliyorum ve bu projeyi başaracağız.
    Yüreğine,kalemine sağlık...

    Sevgi ve saygılarımla...

    YanıtlaSil
  7. Gülencim,

    Sözün bittiği yerlerden biri bu...

    Denizkabuğu'nun yazısından ilerliyorum.
    İstanbul için de bir şeyler yapılabilse keşke ve diğer şehirler için de belki. O zaman başka türlü bir yardım da sözkonusu olabilir belki. Ne bileyim, pencereden beraber uçururuz gökyüzüne o balonları belki...

    YanıtlaSil
  8. Küçücük sağlık problemlerini dert ettiğime utanıyorum şu an.Elimden geleni yapacağım...

    YanıtlaSil
  9. canım,
    yazın gerçekten de çok etkileyici
    hastalığı atlatmana çok sevindim
    hastanedeki o minik kalpleri güldürmenin yolu olmalı tabiki
    elimizden geleni yapmalıyız
    sağolasın sana bunları yazdığın için
    sağlıklı mutlu güzel günler diliyorum

    YanıtlaSil
  10. Elçin'den aldığın bilgileri paylaş Gülenciğim, ne yapabilirsek yardımcı olmaya çalışalım...

    YanıtlaSil
  11. Gülen'cim ben de katkıda bulunmak isterim.
    Mail adresin ya da telefonunu yazar mısın bana görüşelim.
    Seviglerimle...

    YanıtlaSil
  12. Gülencim çeken bilir derler ya.zorlukları yaşamışsın.hastane odasında geçen bir bayram.elbette minicik bir yürek için çok daha zor.emine hanımla irtibata geçip elimden geldiğince birşeyler yapacağım bende.sayfama hemen bir yazı ekledim.nekadar çok duyulursa okadar faydalı olur umarım.
    sevgiler bıraktım canım..

    YanıtlaSil
  13. Yaa bir gün konuşmadım neler olmuş..Elçin'e aferin..Ben de hastalık konusunda çok zayıfım. Babam da ablam sayesinde dik durdum(durduğumu sandım)Oysa hayat acımasız güçlü olan kazanıyor...Her gece ve aklıma her geldiğinde dua ederim darda kalanlar için ama duadan başka şeylerde yapmak gerekiyor...Bir gün bizim de başımıza gelebileceğini unutmadan. Biraz evvel balkonda otururken( bir yıl evvel böbrek nakli geçiren arkadaşım bende 10 gündür)geçen yıl bu zamanlar yaşadıklarımızı hatırladık...zor gerçekten yaşamayan bilemez....

    YanıtlaSil
  14. kuzu gülen neredeyse aynı şeyleri yaşıyoruzseninle.
    sen 90 yılında biz 2009.üstünden 19 sene geçmiş ama sende hala taze.sanırım hiç unutulmuyor.ve insan yenilerine alışıyor.sen çok güçlü ve egosu tavan yapmış birisin. bunları okuyunca neden bizi kendine bu kadar yakın hissettiğinide daha iyi anlıyorum.
    allah isteyen ,herkese olduğu gibi içindede bize şifa versin.sana sonsuz kez geçmişler olsun .olmuşta zaten.aferim benim başarılı kızıma.
    her hastalık çok zoor allah herkesiz yardımcısı oldun.hastalık demek bile çok zor.

    YanıtlaSil
  15. Sevgili Gülen,
    Bloguna ilk defa yorum yazıyorum ama hemen her gün okuyorum.
    3 yaşında bir oğlum var ve oynamadığı bir dünya oyuncağı var. Onları senin aracılığınla bahsettiğin çocuklara ulaştırmayı çok isterim.O çocukların mutlu olmasına küçük de olsa bir katkım olursa ben de çoook mutlu olurum. Hatta ihtiyacı olanlar varsa küçülmüş ve kullanılabilir halde olan kıyafetlerinden de vermek isterim.Çocuğu olan arkadaşlarımı da yönlendirebilirim (İstanbul'dayım,kargo ile ulaştırırım)
    Böyle bir konuya değindiğin için çok teşekkürler.
    Sevgiyle
    Selma

    YanıtlaSil
  16. Sevgili gülen;

    Nasılda güzel hareketlendirdiniz herkesi denizkabuğuyla... Bloğumda yer verdim senin ve denizkabuğunun yazılarını...
    Emineden haber bekliyorum mail attım... Her zaman hadi diyebilirsiniz mesafeler uzakda olsa...

    YanıtlaSil
  17. GÜLENİM BENDE VARIM.HER YARDIMA KOŞMAYA.
    DİLERİM O ÇOCUKLARI BİRAZCIK TA OLSA MUTLU EDERİZ.
    GÜZEL YÜREKLİ ARKADAŞIM....
    ÇOCUKLARIMIN OYNAMADIĞI AMA YENİ OLAN OYUNCAKLAR VAR.ONLARI GÖNDEREBİLİRMİYİM.BEN EMİNE HANIMLA GÖRÜŞEYİM..

    YanıtlaSil

Fikrin varsa bilmek isterim..

Aa BUNLAR DA VARMIŞ :)

Related Posts with Thumbnails